RSS Feed for This Post

Patates Baskısı

Bir ara kadın olmayı düşünen Ertuğrul Özkök’ün “izlenimler” sitesinde az kulağını çekmedim, evyeyi levyeyi birbirine karıştırma, Friends ortamlı hibrid gazeteni Galatasaraylı şaşkın çocuklar ile budala CEO takımı seviyor diye şaşırma diyerek uyardım. Sonra çıplak kadın resimlerini kaldırın, medyanın bayrak gemisi yarın porno site diye filtreye takılır da dedim. Üstüne, POAŞ borcu için Başbakan ve Maliye bakanına yapılan yalakalığa benzemez bu iş, mahalle baskısı filan derken mahalleli tokatı patlatıverir, yüzde 47 şamarının üstüne bir daha yerinden kalkamaz hale gelirsiniz diye dostane tavsiyede bulundum. Fatih Çekirge türü “Paşa cephe selamı verdi, icabında amuda kalkarım dedi” şaklabanlıklarıyla, kıllı ayı, donk donk kafa, zihniyetiyle alınacak mesafe bellidir. Kabızlıktan ishale dönen adam misali eli karnında döneleyeceğine, adam gibi “asker darbe yapsın, biz de yolumuzu bulalım” desen ne güzel, hem rahatlarsın, hem de gazetendeki 3-5 şebeği boşa beslemek zorunda kalmazsın.

Bunları niye söylüyorum? Hürriyet, Milliyet vesair ıvır zıvır takımına göre Türkiye’de şeriatın ayak sesleri işitiliyormuş, şehirlerarası otobüslerde namaz molası isteniyormuş, bir lokantacı üst kata mescit açmış, mahalle diye bir yerde baskı yapılıyormuş, geçenlerde biri bakkaldan bira istemiş de ramazanda satmamış, binaenaleyh asker gelip duruma el koymazsa ne olacakmış bu eteklerin boyu türü haberler gırla. Bir de kimi zaman milletin yatağına girip oradan röportaj yapan, kimi zaman da yalandan yapmış gibi yazıp basan yarı çıplak bir kadın var, bu nereden dengine getirdiyse Prof. Şerif Mardin ile mülakat yapmış. Ama hayret, sorduğu sorular fevkalade güzel. Şerif Mardin de gayet güzel açıklamalar yapmış. Adamın lafını Ertuğrul ve ekibi öyle cımbızlamışlar ki güya Prof. Mardin Türkiye’de “başı açıklar tehlikede, önü alınmazsa bunlar kılıç zoruyla örtülecek, aman tetik durun, sırada şaraptan olmak da var” diyesiymiş. Ben yazıyı okudum, adam “her şey olabilir, demokrasidir, elbet gürültü olacak, isteyen istediğini söylesin, böyle yaşayacağız, alışın artık” dışında bir şey dememiş.

Bir de mahalle lafı geçiyor, kardeşim bırakın muhayyel mahalle baskılarını, ortada fiili “hükümet baskısı” var ki bugün canının istediğini ekmeğinden ediyor, istediğini okul kapısından çeviriyor. Takmış kafasına bir etek boyu, göbeği açık tişört, bikini bilmem ne, bunlara karşı olanlar başörtülü yahut dindar adam mı zannediyorlar? Ortada bir sürü başı açık kadın ve dinle alakasız adam dahi mini etekli yahut sıkma dar tişörtle heryeri meydanda yürüyene “bre bu edepsiz kıyafet nedir, çoluk çocuk var, hamdolsun daha biz ölmedik” demiyor mu? Herifin aklı şarapla bozulmuş, bakkalda Ramazan’da şarap bulamayınca askeri darbeye davet ediyor. Git Tekel bayisinden al ne zıkkımlanacaksan zıkkımlan. Yanında domuz pirzolası da araştırırsan tam olur, inat bu ya. Belki iftarı Ertuğrul gibi “iyi bir şarapla” açarsın, onun sünneti öyle, Deniz Baykal’ı madara etme amaçlı yazısında söylemişti. İçlerinde böyleleri de var. Adam oruç tutuyor iftarı şarapla açıyor, bayramda da likör ikram ediyor. Dinin emir ve yasaklarından oluşan bir potpuri anlayacağınız.

Sonra bu Hürriyet erkanı hayatlarında şehirlerarası otobüse mi binmiş ki “namaz molası” diye bir yalanın ardından gidiyorlar? Benim hayatım otobüste, trende geçti çayları şirketten olmak üzere standart bir mola dışında otobüs en iyi ihtimalle ancak yolcu kapmak için, bilemedin çişi gelmiş çocuk için durur. Yolcuların içinde namaz için otobüs durdurmaya kalkan her zaman olur, bunlar dindar değil “aksi” tiplerdir. Bir namaz mı, başörtülüye akıl veren çağdaş da çıkabilir otobüslerde. Kimse de umursamaz ve bin otobüste bir tane çıkar bunlardan. Namaz dediğin ille de bir mola yerine denk gelir, gelmezse oturduğun yerde kılarsın. Abdest almana da gerek yok, teyemmüm diye bir şey var. Yolcunun kıblesi bineğin gittiği yöndür. Bunları bilmeyen, mızraklı ilmihalden dahi bihaber adam “dinciler otobüsü durduruyor namaz kılıyor” rivayetini “dinciler otobüsü durdurup silah zoruyla namaz kıldırdılar” mealinde veriyorlar.

Peki netice? Mahalle baskısını bilmem, sadece başörtüsü yahut dini konularda değil başka meselelerde de töre, gelenek, görenek sebebiyle “konu komşu ne der” baskısı hissedilebilir. Misal ben ayıp olmasın diye arada teravih kılıyorum. Sağdan soldan “beynamaz herif” diyerek laf eden çıkar mutlaka. İyi de ne yapayım, bu baskı var diye CHP’ye çağrı yapıp darbe duasına mı çıkayım? Bana kalsa devlete ait camileri kapatır imamları da kapının önüne koyarım. Aynı şeyi devlete ait okul ve öğretmenler için düşündüğüm bilinmeyen bir şey değil ya, elimde imkan yok.

Kaldı ki, başını örten baskıyla mı örter, isteyerek mi örter, bunu makro anlamda bilmek mümkün değildir. Tersi başını açan için de geçerlidir, sıcaktan mı yoksa Kemalist baskıdan bunaldığından mı açıyor düşünmek lazım. Sen işin üstüne gidersen kamplaşmayı genişletirsin o kadar. Diyeceksiniz ki, Ertuğrul ve yandaşları A.Ş. zaten bunu istiyor, eh, o da ayrı hikaye.

Öte yandan, çağdaşlar namaz kılan, içkili ortamlarda kola içen, sakalı, bıyığı olan adamdan, başı kapalı kadından nasıl gıcık kapıyorlarsa, yerine göre iğreniyorlarsa, dindar yahut geleneksel anlamda muhafazakar yetişmiş insanlar da içki içen, göbeği açık tişört giyenlerden nefret edebilir. Şunu anlamak lazım, kimse kimseyi sevmek, saygı duymak zorunda değildir. Sadece size fiili müdahalede bulunurlarsa maaşlı istihdam edilen polis, savcı, hakime başvurabilirsiniz, o kadar. Efendim, ileride bunlar benim mini eteğime karışabilir mantıklı bir darbe çağrı sebebi değildir. Hele hele bu amaçla gazetede şaklaban istihdamı boşa masraf olur.

Uzatmayalım, Türkiye’de şu anda devletin yasa gücüyle başörtülülerin orta ve yüksek öğrenimini özel okullarda dahi engellemesi, devlet dairelerinde ve birçok özel alanda çalışmasının yasaklanması dışında dindarlar, dinsizler, yarı dindarlar, dindarımsılar, orucu iftarda şarapla açanlar, göbeğini açanlar, kıçını açanlar, teravihe gitmeyenler, beynamazlar üzerinde yasal bir baskı yoktur. Yasal olmamakla birlikte Aleviler, Sünni tarikatler, Fethullah hoca mezhebi, homoseksüeller, gayri müslimler muhtelif toplumsal baskılar hissediyor olabilir, bu ise insanlar parayı buldukça, büyük şehirlere akmaya devam ettikçe şekil değiştirecek sosyal bir meseledir, Hürriyet taifesinin buna aklı ermez.

Kısaca, bazı mahallelerde homurdananlar olabilir, misal Kadıköy Bağdat Caddesi, Çankaya mahallesinde başörtülüye mahalle baskısı uygulanırken Fatih civarında, Keçiören’de göbeği açık baskı görme psikolojisine giriyor olabilir. Bu da böyledir, ne yapalım herkes adam gibi birbiriyle birlikte yaşamayı öğrenecek. Yeter ki devlet yasal baskıyı kaldırsın, ki şu anda sadece başörtüsü konusunda böyle bir durum var, gerisi boş laf ve paranoyadan ibarettir.

Yarın başı açıklar için devlet yasak koyarsa, şarapla iftar açmak kanun gücüyle engellenirse o zaman konuyu görüşürüz. O gün gelene kadar tek bildiğim baskı türü patates baskısı olarak kalır, gerisi boş laf.

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 23 Yorum

  2. Yazan:Bahar Pınar Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Mahalle baskısı mı “haysiyetsizlik” mi?

    Ankara bir kebapçıdan söz ediyorlar. Üst katını içkili meyhaneye çevirecekken lokantaya dadanan AKP’li milletvekilleri o kadar çok “mescit yok mu?”diye sormuş ki adam üst katı meyhaneye çevirmekten vazgeçip bir bölümü kadınlara bir bölümü erkeklere olmak üzere mescide çevirmiş. Herkese de dert yanıyormuş. “Hiç istemiyordum ama mecbur kaldım vs vs” Bir e-mail yana yakıla dolaşıyor bütün posta kutularında: “İŞTE MAHALLE BASKISINI GÖRÜYOR MUSUNUZ? VAH VAH!”
    Haber doğru mudur yanlış mıdır bilmiyorum. Ama ben burada mahalle baskısı değil düpedüz bir “haysiyetsizlik” görüyorum.
    Çevirme baba dükkanını mescide, camiye! Gelmesinler! İlla gelmek istiyorlarsa gitsinler camide kılsınlar namazlarını öyle gelsinler.. O kadar yorulduysan “mescit yok” demekten yap bir tabela, as dükkanın girişine: “Dükkanımızda mescit yoktur agalar!”, olsun bitsin!
    Bu kadar! Yani madem politik olsun kültürel olsun kendini “dincilere” yakın bulmuyorsun, kazanma o zaman onlardan üç kuruş, beş lira! Aç meyhaneni, yap mezeni, daya rakını, bizim laikçilerden kazan ne kazanacaksan. Ayrıca da daha çok kazanırsın. Sarhoş kazıklamak kadar zevkli başka bir şey var mıdır…
    Ya da şikayet etmeyeceksin! Evet “ben bir haysiyetsiz dümbeleğim” diyeceksin oturacaksın yerine.

    Tuğçe Baran – Vatan

    Yazının devamı için buraya tıklayınız.

    Fethi Bey guzel bir yazi olmus. Konuyu guzelce ozetlemis, netlestirmissiniz. Elinize saglik.

    Selamlar,

  3. Yazan:T.Suat Demren Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Fethi bey, elinize sağlık, çok güzel bir yazı olmuş…

    Bazı kalemşörler, Anadolu’nun bazı muhafazakar yörelerindeki sosyolojik yansımaları irdelerken “mahalle baskısı” kavramını kullanıyorlar. Doğrudur, Mardin Hoca her ne kadar sınırları olan bir “mahalle”den değil de genel bir sosyal baskı kavramından sözetse de Anadolu’da bu vardır. Lakin bu sadece Anadolu’da ya da muhafazakarlarda mı görülür?

    Necip medyamız, meselelere sürekli çarpık gösteren gözlüklerle baktığı için pek çok şeyi ya ıskalıyor ya da görmezden gelerek şu Ramazan günlerinde belatı vurmaya çalışıyor.

    Buraya dikkat; söyleyeceklerimi, “mahalle baskısı”nın iyi ya da kötü birşey olmasından tamamen bağımsız olarak yazıyorum; çünkü buna dair görüşler kişiden kişiye göre değişebilir.

    Bir kere Mardin Hoca’nın “mahalle baskısı” olarak kavramsallaştırdığı olgu, sadece Anadolu’nun belli muhafazakar kentlerine has birşey değildir.

    Mahalle baskısı heryerde olur, hatırlayın, seçimden önce CHP’ye oy verecek olup da AKP’nin iktidarda kalmasını isteyen finans çevrelerini. Siz onların gerçekten CHP’ye mi oy verdilerini sanıyorsunuz? Tabii ki hayır, onlara bunu söyleten “mahalle baskısı” idi. Bulundukları sosyal çevre açısndan AKP’ye oy vereceklerini beyan etmeleri imkansızdı.

    Doğan Medya Center’da gazetecilik yapan bir dostum, akşam yemeği davetinde içki ikramını reddettiği için acayip tavırlarla karşılaştığını anlatmıştı geçen yıl. Özellikle de reddetme sebebi olarak herhangi bir fiziksel rahatsızlık ya da çekinceyi değil de “haram”lığını ileri sürdükten sonra. (Baştan sağlık nedeni ile reddettiğini sanmışlar, modern ya bunlar, diğer ihtimal hiç akıllarına gelmemiş.) “O kadar farklı ve aşağılayıcı davrandılar ki artık yemeklere katılmıyorum” demişti.

    Bu da bir “mahalle baskısı” değil mi?

    Bir restoran sahibi, hem yağlı müşterileri kaçırmamak için gelen talepler doğrultusunda mekanının üst katını mescide çevirmiş, hem de “aslında hiç istemiyorum ama mecbur kaldım..” gibi bir serzenişte bulunmuş. Necip medyamızın köşe yazarları da bunu mahalle baskısı olarak yorumluyor. Yuh artık.. Bu uyanık işletmeciyi “kardeşim ilkeli ol madem, çevirme, silah mı dayadılar mescit yapman için?” diye silkeleyeceğine, “vah vah geliyor islamcılarrr..” diye hayıflanmak ve bunu “piyasa”nın gücüne değil de “mahalle baskısı”na dayandırmak düpedüz ahmaklıktır.

    Mahalle baskısı salt belli bir kültürün etkisinden kaynaklanmaz, tabii ki baskın kültürün baskı tezahürü görece olarak daha belirgin, daha yaygın olacak. Ama eğer bir kavramdan ve sosyolojik analizden sözediyorsanız bütünü gözlemlemeli ve çarpıtma yapmamalısınız.

    “Mahalle baskısı”ndan dem vuranlar önce niçin birey olamadığımızın kökenine inmeliler. Böyle bir “birey” kültürü var mı bizde? Beyaz Türkler de dahil “birey” merkezli sosyal sınıfımız var mı?

    Mahalle baskısını kıracak olan yol, “birey” olmaktan geçer. Öyle birkaç muhafazakar yöreyi örnek verip sopa göstermek ve kendi sosyal çevresinin “mahalle baskısı”nı görmezden gelmek eğer cehalet değilse şarlatanlıktır.

    A. Turan Alkan’ın dediği gibi; bedava yaşıyor, bedavadan geçiniyor, ülkeni kavanozdan seyrediyorsun Türk aydını…

    ***

    Bazı yazarların mahalle baskısından anladığı ile benim anladığım ve bahsetiğim şey biraz farklı..

    Benim dediğim ve Şerif Mardin’in kullandığını sandığım anlamıyda “mahalle baskısı”, bir sosyal baskıdır. Bunun zorla birşeyler yaptırmak gibi bir kaygısı da yoktur. Kültürel değer kendiliğinden bir doku örter ve bazı yazılı olmayan kurallar o toplumda geçerli hale gelir.

    Mesela Anadolu’da bazı köylerde içki satılması hoş karşılanmaz. Bu yakın zamana kadar bizim köyümüzde de böyleydi. Bir kural yok, serbest piyasa var iki bakkaldan dileyen getirip satabilir ama yoktu satılmazdı. Fakat bu, organize bir biçimde “bak getirirseniz dükkanı başınıza yıkarız” gibi bir tehditle olan birşey değildi, kendiliğinden oluşmuş bir sosyal mutabakat gibiydi.

    Sonra bakkalın birisi getirdi ve satmaya başladı. Ne oldu? Hiçbirşey. Yani içki satıyor diye, dükkan başına yıkılmaya kalkılmadı, bakkal dövülmedi, sövülmedi.. Tavır alanlar oldu, mesafe koyanlar, alışverişi kesenler.. Bu kadar. İşte bundan çekinen diğer bakkal ise hala içki satmıyor, kendisi içtiği halde. yani mahalle baskısının etkisi ile bundan vazgeçti.

    Bunun gibi pekçok başka örnekler verilebilir.

    Medyadaki bazı yazarlar, işter bu kültürel mutabakat türü, çoğu kez zararsız “mahalle baskı”sını zamanla organize bir güç olacakmış vehmiyle değerlendiriyorlar. Dahası aynı tip “sosyal baskı”nın yazıda verdiğim örneklerde de görüldüğü gibi belli bir sosyal/coğrafi çevreye (sadece muhafazakarlara ya da anadoluya) olmadığı gerçeğini de görmezden geliyorlar.

    ***

    Bir de başörtüsü konusunda bir mahalle baskısından söz ediyorlar..

    Neymiş başörtüsü serbest bırakılırsa Anadolu üniversitelerinde baskı olur başı açık kimse kalmazmış.

    Yahu bu nasıl bir manyakça düşünce anlamak mümkün değil.

    Hiç mi utanma sıkılma yok bunlarda? Nasıl bir araştırmaya dayanıyor bu öngörü? Tarhan Erdem bile söyledi aynı şeyi, üstelik oldukça da kurnaz bir şekilde.. Hayret ki ne hayret..

    Sanki Anadolu’da üniversiteler hariç heryerde kadınların başları örtülü. Sokakta “başörtüsü örtğn” diye baskı var da bu, üniversitelere sıçrayacak.

    10 yıl öncesine kadar üniversitelerde başörtüsü yasağı mı vardı? Kim kimi zorla örttü de bugün zorla açtırma zorbalığının devamı için böyle saçma kılıflar bulunmaya çalışılıyor?

    Oysa Anadolu’da başı örtülülerle başı açıklar birada kardeşce yaşıyor, komşuluk, akrabalık, dostluk yapıyor.

    Bu kadar şarlatanlık nedir yahu? Kusacağım geliyor bu tip şeylerden artık..

    Hem zorbalıkla kanunsuz şekilde insan haklarına aykırı bir yasağı uygula hem de bunun zor da olsa kaldırılma ihtimali ortaya çıkınca böyle uyduruk şeyler peydahla..

    Ayıp yahu artık, ayıp..

  4. Yazan:knz Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Herşey flu şu ortamda.
    Ben yardımcı olayım.

    şunu aklınızdan çıkarmayın; bu ülkede, hatta iran olsa bile, o towerlerda yaşayanlara baskı maskı olmaz.

    onlar istanbulun göbeğininde göbeğinde orayı başklarına bırakmaz. Hayatların da otobüse binmedikleri için otobüs yolculuğu bilmez.

    O nun için fethi bey, sizin açılış yazınız o medya towerda şarap içenlere yönelik.

    Onları rahatlattınız ve güvence verdiniz.

    benim hiç umurum değil, ben şarap
    hiç görmesem aklıma gelmez. Önüme gelirse de şeytan görmüş gibi olmam.

    bu ülkenin derin kültürde rakının da olduğunu biliyoruz.
    ne o ? trakyayı haritadan mı silecez ?
    o evlerdeki rakıyı da o sofradan hiç bir siyasi sökemez., osmanlı da bile vardı.

    ama ne olur fethi bey ?hayatımız ertuğrul özkökün korkularına mı bağlı ?

    Siz mahallenin içindeki insana baksanıza, yıllardır o çemberi aşmaya çalışan kadınlara ??
    Gökten zembille mi indi ?

    Yıllardır kanun zoru ile takılan peçe, sanki hadi yeter artık biraz da nefes alalım diye çıkarıldı ??
    osmanlı da devlet zoru ile peçe tatardık

    sanki baskı yokmuş. Yetişme çağında en iyi arkadaşım o kadar mutsuzdu ki, belki ben onun adına yazıyorum.

    tabi ki mahallede başörtülü ve başörtüsüz kardeşçe yaşarlar. Biz öyleyiz ailede ve mahallede ciğer kadar bağlıyız. Bakın hepimiz kzım koyuncuyu seviyoruz.

    Din eğitimi türkiyede despot. Başörtüsü zorunluğu kadınlara cehennem korkusu ile dayatıl mıyor mu ? birniniz çıksın ve ceseretle hayır desin.

    üstelik bu kemikleşmiş eski icma görüşü o kadar çelişkilerle dolu ki, hala görmezden geliniyor. insanlar bilgilendirlme hakkından mahrum kalıyor.

    Ben sıkılıyorum böyle 15 dakika dolaşama diyen diyen 15 yaşında kıza 15 kütüphane kitap okumasını söyleyenler baskıcıdır tabi ki.

    Hani tabi basın olan medyamız her nekdar otobüs terminallerinde bir çay mollası hiç almamış olsalar da sizin sayfalarınızı yine onlar şereflendiriyor 🙂 Mahalleli olarak kıskanmak elde değil. hafif bir kinaye,
    yanlış anlamayın, yoksa yazınıza katılıyorum ama dediğim eksikliğe dikkat çekerek

  5. Yazan:FST Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Knz merhaba,

    Dinle ilgili bahsettiğiniz baskıların geçmişte ve bugün olduğunu biliyorum elbette. Ben genelde problemi devletin yasa gücüyle zorlama yapmasında görüyorum, belki bu noktada tam anlaşamıyoruz. Bu baskı ister Osmnlı’da, ister Türkiye cumhuriyetinde, ister İran’da olsun bana göre aynı derecede kınanmaya layıktır.

    Bir de, Hürriyet gazetesini küçümsemeyin, Ertuğrul Özkök’ün aslında birşeyden korkmadığını, sadece ortalığı bulandırmaya çalıştığını, Aydın Doğan için tetikçilik ettiğini bilmek ayrı birşey, buna kimsenin itibar etmeyeceğini düşünmek başka birşeydir. Bence Hürriyet grubunun zırvaları toplumda epey yankı buluyor, bu sebeple bunların aşağılanması, budalalıklarının yüzlerine vurulması şart. Tabii, benim, sizin yazdıklarınızın bir esamesi yok ama karınca misali çaba göstermek lazım.

    Din ve dünya eğitimimiz de despotça, buna da defalarca değindim, ancak toplumumuz bu “din ve devlet baskısını” meşru hatta gerekli gördükçe yapacak pek birşey yok.

    Selamlar.

    FST

  6. Yazan:knz Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    FTS merhaba, çok yazı yazıp insanları bıktırmak istemiyorum. Ama şunları söylemek zorundayım.

    Bu baskı ister Osmnlı’da, ister Türkiye cumhuriyetinde, ister İran’da olsun bana göre aynı derecede kınanmaya layıktır.

    Artık biraz dahah berrak görmemiz gerekiyor.
    ayarı biraz daha netleştirelim.
    Aynı derecede değil, Osmanlı da yetişkin olup peçe takmayan her kızın ailesine muhtardan bir uyarı yazısı(istanbulda) gidermiş.

    Bence henüz bugün burada ,bence ortada baskıdan çok beceriksizlik var, yani herkes biraz bocaladı ve şaşırdık.
    Bir yandan sanayileşme yaşamadan teknoloji çağına geçtik. Kafamız karıştı.
    iletişim sorunu oldu, kimse kimseye dert anlatamadı. kocamamn kocaman insanlar, hukukçular, rektörler, siyasiler, seçilmişler aynı bocalamanın içinde oldular.

    ben 1970 öncesini bilmiyorum. Bizden önce tarihi olarak, taa osmanlıdan beri bazı birbirine saf tutanlar olmuş ama bugüne yansıyanın henüz o eski saflaşma olmadığına eminim., Bizim zaviyeden en azından öyle birşey yok. Onlar olsa olsa pusu bekliyor olablir, ne yazık ki ben dahil iyi bir yem olablirim. Biz insanız neticede, etkileniriz.

    Diğer husus hürriyet gazetesini siz de küçümsemeyin. Ben diğer sayfada yazı yazmaya hzırlanıyordum. Resepsiyon yazısı yazacaktım, baktım amerikadaki iftarda siyastçinin eşi eşinin yanında oturmuyor., bu o kişilerin özgürlüğü olablir ama orda bir erkek, o yemek ortamında başbakana projelerini doğrudan anlatabilecekken bir kadın buna fırsat bulamayacak. O diğer kadınlar ve eşlerle ayrı iftar ediyor., kafam karışıyor tabi. orada amerikada iftara davetli bir tek kadın, “ben başbakanın olduğu ortamda iftar açmak” istiyorum diyemiyor mu ? Belki onların arasında aktif bir kadın var, projesi falan olan biri için bir başbakanla aynı ortamda olmak fırsatı önemlidir.

    Erkekler bir adım öne geçiyor. Birinci masada konuşalanlardan kapacağınız şeyler tabiki daha önemli.

    kafam karışıyor ve yazacağım resepsiyon yazısını yazmak yerine, buraya yazıyorum.
    Niye ?bir soluk alayım diye.

    yöneticilerimiz çok da iyi niyetli olsalar durdukları yer, din ve vicdan özgürlüğü açısından çok hassas ve kırılgan.,

  7. Yazan:snowqueen Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    öncelikle bu yazinin tavrindan hiç mi hiç hoslanmadim.
    mizahsa hiç komik degil ciddiyse evet komik.
    ne demisler seytan ayrintilarda gizlidir, simdi seytana bir göz atalim,

    Muhafazar mahalle baskisina karsi yazi ‘bir ara kadin olmayi düsünen’Ertugrul özkök’le basliyor.
    Bu ne demek? Bir asagilama mi? kadin olmanin bir küçültme söyleminde kullanilmasi zaten tanidigimiz bir üslup.
    Ertugrul özkök kadin olmayi ne manada düsündü? peki bunun konuyla alakasi nedir? bunu düsünmek Ertugrul Özkök’ü küçülttü mü simdi?

    ‘%47’ samari ise bildigimiz ‘halk böyle istedi’nin yaklasan cogunlugun
    diktatörlügünün ayaksesleri. Fasizanca kokuyor hafiften.
    rakamin kadar konus’ düsüncesi yillarda bu ülkenin %99’u müslüman söyledi birde. %47 asagi, %47 yukari simdiden içim daraldi.

    ‘kimi zaman milletin yatagina girip röportaj yapan yari çiplak kadin gazeteci’ ise gene o bilindik seksist sayiklamalarin disa vurumu.

    ‘ickiyi zikkimlanmak’, ‘yaninda domuz pirzolasi’ da yemek’, ‘iftari
    sarapla açmak’, ‘bayramda likör ikram etmek’ ise ‘din ve ahlak polisligi’nin ’emir ve yasaklar’konusunda durum degerlendirme sembolleri.

    mahalle baskisi mi demistik?

    Dün bir arkadasimla içkilerimizi zikkimlanirken, gündüz oruç tuttugunu aksam ise içki içmekte bir sakinca görmedigini söyledi.
    Haliyle sasirdim tabi biraz. Ama ‘celiski dedeklifi’ne terfi edeceksek,
    ayni sekilde basörtülü kadinlarda enterasan.
    amaç erkegin cinsel arzusunu törpülemekse mesela, sokakta gördügüm basörtülü kadinlar makyajlari ve giyim kusamlariyla pek alimlilar tersi olarak.

    simdi yani beni bir kadinin ne giydigi ettigi pek ilgilermiyor esasen
    isterse nüdist bir ‘gazeteci’ de olabilir hayatlarimizi üç bes organ yönetiyor bunun saçmaligindan ne zaman bahsedecegiz?

    basörtüsü yasagi kaldirilsinda ben bundan da bahsetmek istiyorum
    siz o zaman bunu konusabilecekmisiniz?

  8. Yazan:Ece Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Pardon, reklam arası:

    Aptallar için de gaste lazımdır..HÜRRİYET..!
    Sizin gasteniz..
    Bedava kadın kıçı fonunda, darbe çığırtkanlığı için, gastenize sahip çıkınız!

  9. Yazan:snowqueen Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    baska bir insani ‘aptal’ olarak nitelendirmenin yarattigi ego hazzinin
    ‘bagirarak’ disa vurumuna hiç bir ‘akilli’ yanasmaz…

  10. Yazan:Ece Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Snowqueen,
    Üzerinize alındıysanız üzülürüm..
    Zira reklam arası verdiğimizde, sizin yazınız yoktu ortalıkta..

    Ha yok, hürriyet okuru iseniz, o zaman birşey diyemem..

    selamlar

  11. Yazan:JaneDo Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Bu vaveyla nerden çıktı dostlar? Nedir bu Allah aşkına? Sayın T.Suat Demren misali kusacağım şu mübarek günde olan orucuma olacak. Daha düne kadar bu baskıyı uygulayan kimlerdi ki de yeni baskıcılarımız olmuş bir günde. Jakoben zorbacılarımız sayesinde yeterince baskı görülmüş, artık yeter! Ha bunca patırtı “biz zamanında bu baskıyı yaptık, siz de aynısını yaparsınız diye korkuyoruz” diyeyse, bırakın bunları. Milletin işi gücümü yok da el alemin tercihine karışacak. Yapacak onca işimiz varken bunlarla ne diye vakit öldürüyuruz anlmakata güçlük çekiyorum. Bir paranoyaklıktır gidiyor, Allah’tan hayırlısı…

  12. Yazan:FST Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Snowqueen,

    Bir asagilama mi? kadin olmanin bir küçültme söyleminde kullanilmasi zaten tanidigimiz bir üslup.

    Kadın olmak değil, Ertuğrul Özkök aşağılanmaktadır. İlgili yazıya müracaat edin, ama Ertuğrul Özkök’ü cidden okuyan biriyseniz gerek yok, boşa konuşuyoruz demektir.

    Bilinçli Hürriyet okuru olmadığınız varsayımıyla diğer noktalara değineyim:

    ‘%47′ samari ise bildigimiz ‘halk böyle istedi’nin yaklasan cogunlugun diktatörlügünün ayaksesleri.

    Bu sadece Hürriyet yazarlarına hitaben yazılmış bir sözdür. Oy oranlarını saptırmaya kalkanlar bunlardı, sonuç elbetteki bunlara bir şamardır. Çoğunluğun diktatörlüğü vs. boş laf, demokrasi zaten çoğunluk diktatörlüğü demektir. Bu konuları biliyorsanız, çözüm Anayasal İktisattır, bunu duymamışsanız yine uzatmama gerek yok.

    ‘kimi zaman milletin yatagina girip röportaj yapan yari çiplak kadin gazeteci’ ise gene o bilindik seksist sayiklamalarin disa vurumu.

    Bu bana göre anormal bir davranıştır, seksist olmakla ilgili bir şey değil. Yarı çıplak bir erkek yazar da gidip bir erkek ya da kadın ünlünün yatağında mülakat yapsa, güya Türkiyenin en büyük gazetesine manşet olsa onu da normal görmezdim.

    ‘ickiyi zikkimlanmak’, ‘yaninda domuz pirzolasi’ da yemek’, ‘iftari
    sarapla açmak’, ‘bayramda likör ikram etmek’ ise ‘din ve ahlak polisligi’nin ‘emir ve yasaklar’konusunda durum degerlendirme sembolleri.

    Bana göre bir adamın gidip Tekel bayisinden almak yerine Ramazanda içki satmayan bakkalla tartışmaya girmesi, işi çağdaşlık ve Atatürkçülükle ilişkilendirmesi budalalıktır. Orucu şarapla açmak, bayramda likör içmek de tuhaflıktır, oksimoronluktur, yerine göre dangalaklıktır. Bunları da kendi ölçülerime göre söyleme hakkına sahibim, iftarda şarap içen adama saygı duymam, gülünç durumuna şaşarım ama efendi gibi oruç tutmayan, böyle şaklabanlıklar yapmayanı da takdir ederim. Mesela Aziz Nesin’i kıvırmadan, mahalle baskısını hiçe sayarak ateist olduğunu söylediği için oruç tutup iftarda şarap içene tercih eder, kendisine sonsuz hürmet de ederim. Ruhu şad olsun.

    amaç erkegin cinsel arzusunu törpülemekse mesela, sokakta gördügüm basörtülü kadinlar makyajlari ve giyim kusamlariyla pek alimlilar tersi olarak.

    Evet, aynen iftar şarapçıları gibi bunlar da gülünç olmaktadır. Hiç mahzuru yok, onikiden vurmuşsunuz.

    simdi yani beni bir kadinin ne giydigi ettigi pek ilgilermiyor esasen
    isterse nüdist bir ‘gazeteci’ de olabilir hayatlarimizi üç bes organ yönetiyor bunun saçmaligindan ne zaman bahsedecegiz?

    basörtüsü yasagi kaldirilsinda ben bundan da bahsetmek istiyorum siz o zaman bunu konusabilecekmisiniz?

    Başörtüsü yasağı kaldırılmadan da bahsedin, mahzuru yok. Ben insanların çıplak gezmesine devletin kanun zoruyla engel olmasına karşı çıkarım. İsteyen istediğini giyer ya da giymez. Ancak tuhaflıkları da elimden geldiğince yazıp eleştiririm, bu ayrı bir konudur.

    FST

  13. Yazan:FST Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Knz,

    Kadın konusunda genel anlamda sizden farklı düşünmediğimi zannediyorum, yazdıklarınızdan anlayabildiğim kadarıyla genel anlamda kadına bir baskı olduğunu, bunun büyük çapta dinle ilişkili olan yönünün bulunduğunu düşünüyorsunuz. Doğru anlamışsam, ben de bu kanaatleri taşıyorum, kadının şu andaki menfi durumunda İslam dahil dinlerin önemli etkisi vardır, kadınlarla ilgili hükümleri hep erkekler oluşturmuştur.

    Bana göre kadınlar erkeklerden bağımsız hale getirilmelidir. Biz de kadın hakkını ayırmadan doğrudan insan hakkından bahsedebilelim ama kısa vadede zor görünüyor.

    FST

  14. Yazan:Talha Can Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    Merhaba Fethi Bey,
    Yazınızdan anlatmak istediklerinize ve söylediklerinizin hemen hemen hepsine katılıyorum. Ama çok çok güzel bir yazı olduğunu düşünmüyorum… Çünkü hatalı olduğunuzu düşündüğüm bir kaç tabirle karşılaştım.
    Kendi adıma konuşayım; aklımın(Allah vergisidir), zihnimin ve özellikle çapımın yetmediğini bildiğim herşeyi ve herşeyleri ilgili ilgisiz tanımlamayı acziyetimin mahsülü saymışımdır. Ele kalem almakla dünyayı ayaklar altına almak farklı şeylerdir. Ara sıra ben kimim ki demek gerek! Bahsettiğiniz patates baskılarının doğuşuna bir bakmak gerek. Neydi acaba üslupları… Hangi frekanstan çaldılar? Küstahlıksa küstahlık… Anlatılan ne olursa olsun…
    Muhabbetle…

  15. Yazan:snowqueen Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    simdi hürriyet IK’ya bolca bakmisligim var malum is ilanlari falan
    bu durumda hürriyet okuru sayiliyormuyum bilmiyorum yani bir çesit ‘aptallik’ hedef kitlesi içinde olabilirim bir reklamci olarak dogru tabiri kullanirsam.

    Ertugrul Özkök ise ilginç bir adam, omurgasizlar familyasindan bence bir kiymeti var biyoloji ders kitaplarina bile girebilir.

    Ama Ertugrul Özkök’ü küçümseminin yolu ‘kadinlik’ göndermesi olamaz, olmamali.

    %47 rakami ‘bizim elimizde kare as var!’ gibi kullanilmaya basladigi
    anda bir Janedo gibi bir kusma hissi bende de beliriyor haliyle.
    bunu engelleyecek bir durumum olmadigi için yaninda duran laflarda
    tikaç etkisi yapmiyor.

    Yari çiplak bir erkek yazar bir kadinin yatagindan röportaj yapsa size
    olacaklari söyleyim, burada kimse erkegi ‘ahlaksiz’ bulmayacak
    ‘ahlaksizlikla suçlanan röportaj yaptiran’ kadin olacaktir.
    -Ha keza yari çiplaklik erkek için bir namus simgesi degildir
    ama kadinin saç telleri bile kirmizi alarma geçirtir.-
    Bir örnek verirsek bir dönem epey reyting rekorlari kirmis bir dizimizde karikocayi canlandiran oyunculardan erkek olani
    karisini aldattiginda merakli merakli gazeteleri okumustu tür toplumu
    ama sonra aynisini kadin oyuncu yapinca hemen isine son verildi.
    Kimse birbirini aldatmasin yalan söylemesin tabi ama buradaki
    cinsel ayrimcilik gün be gün ortadadir.

    Herkesin ölçüsü de farklidir, oksimoron kime göre oksimoron,
    bana göre maneviyata götüren bir yol olarak oldukça ‘kisisel’ bir içsellikte olan ‘inanç’ olgusunun tas üzerinde mabedler içine hapsolup kurumsallasmasi, siyasallasmasi en büyük oksimoron zaten.

  16. Yazan:snowqueen Tarih: Eyl 22, 2007 | Reply

    acilmiyor birde ertugrul özkök ve kadinlik yazisi hakkinda bir link varsa
    ama tabi yaziya böyle baslamanin uyandirdigi niyet biraz ecnebi tanimiyla ‘sicak patates’ gibi elde tutulamiyor, böyle mi baslanmaliydi
    gercekten?

  17. Yazan:FST Tarih: Eyl 23, 2007 | Reply

    Talha Bey,

    Bu yazıyı genel anlamda Hürriyetin aymazlık ve hesap vermezliği üzerine eski yazıların bir devamı, belki sonucu kabul edebilirsiniz, malum sitem kapalı, burada diğer yazılara göre üslup olarak sırıttığını kabul ediyorum, izlenimlerde ise daha orta halli bir yazı şeklini alabilirdi.

    Bazı tabirler ise (sizin kastettiğinizi tahminen söylüyorum) siyaseten doğruculuğun bir yere kadar olabileceğini göstermek içindir. Bu şahıslar alenen yalan söylüyor ve askere davetiye çıkarıyor, ben asker yönetiminin ne anlama geldiğini iyi bilirim, o sebeple ara sıra güzel söz dışında da uyarılmaları da gerekir.

    Devlet özgürlüklerle ilgili herhangi bir yasağı uyguladıkça bu tepkim devam eder, yarın “devlet” (mahalle değil) başı açığın aleyhine kanun çıkarırsa, içki içmeyi külliyen yasaklarsa aynı tepkiyi görmelidir. Bugün başı örtülüler dışında yasa gücüyle hakları engellenen bir kesim yoktur. Diğer korkular muhtemel ve muhayyeldir, ortaya çıkmadıkça ihtimal üzerine şimdiden hürriyet kısıtlayıcı yasal tedbir alınması istenemez.

    Bilmiyorum sizi, snowqueen’i vs. rahatsız eden şey nedir?

    FST

  18. Yazan:FST Tarih: Eyl 23, 2007 | Reply

    Snowqueen,

    Ama Ertugrul Özkök’ü küçümseminin yolu ‘kadinlik’ göndermesi olamaz, olmamali.

    Kadınlık orada küçümseme amaçlı kullanılmış değil ama yazıyı okuyamadığınızı söylüyorsunuz, wordpress yasağı ile ilgiliyse internet DNS ayarlarınızı 4.2.2.1 olarak ayarlayarak deneyebilirsiniz.

    %47 rakami ‘bizim elimizde kare as var!’ gibi kullanilmaya basladigi anda bir Janedo gibi bir kusma hissi bende de beliriyor haliyle. bunu engelleyecek bir durumum olmadigi için yaninda duran laflarda tikaç etkisi yapmiyor.

    Bu noktada şunu söyleyebilirim, çoğunluğun tahakkümü en az bugün geçerli olan azınlığın tahakkümü kadar tehlikelidir. O noktada farklı bir şey söylemiyorum. Hangi özel durumda yazdığımı daha önceki cevapta belirttim. Azınlık ve çoğunluğun elleri birbirlerinin özgürlüklerine uzanma noktasında Anayasa gücüyle bağlanmalıdır. Misal hükümetin herhangi bir vergiyi salabilmesi için meclisin 4/5 çoğunluk sağlaması gerektiği gibi hükümler anayasada yer almalıdır. Yine temel hak ve özgürlükler konusunda hiçbir geri düzenleme yapılamamasını sağlayacak bağlayıcı hükümler değiştirilemez nitelikte yer almalıdır. Bu başı açık ve kapalıyı, içki içen ve içmeyeni rencide etmeyecek bir yoldan yapılmalıdır. Mahalle baskısı ise muğlak bir konudur, kimi zaman polisiye tedbirler, kimi zaman eğitim, kimi zaman da sosyolojik değişmeler bu problemin çözümünde etkili olabilir.

    Yari çiplak bir erkek yazar bir kadinin yatagindan röportaj yapsa size
    olacaklari söyleyim, burada kimse erkegi ‘ahlaksiz’ bulmayacak ‘ahlaksizlikla suçlanan röportaj yaptiran’ kadin olacaktir.

    Ben bu vaziyet karşısında kendi konumumu anlattım. Ayşe Arman yahut Ertuğrul Özkök birinin yatağında yarı çıplak mülakat yapıyorsa bu bana göre anormaldir. Ancak anormal görmem bu insanların hapsedilmesi, cezalandırılmasını istediğim anlamına gelmez, bu ayrıma dikkat edelim.

    Kadın konusundaki görüşümü KNZ’ye yazdım, bu böyledir maalesef ve tüm dünyada çok az istisnayla böyledir. Kadını kadın değil insan olarak (erkeği de öyle) görmedikçe çözümü zor işler bunlar. Hele Türkiye gibi yerleşik erkek egemenliği olan yerlerde katmerli zor.

    Bu arada, ben yazdıklarımı düşünüyorum, erkeklere çok daha ağır sözler söylüyorum, kadınlar söz konusu olduğunda kendimi tutuyorum, belki bir tür mahalle baskısı da orada var. Kadınlar bizzat kendileri ayrımcılığa giden yolu açacak tavırları normal gibi sergiliyorlar. Misal, kendilerine normalden daha nazik davranılması, bir takım adabı muaşeret kaidelerinin abartılması vs. sanki kadına hak ve değer verilmesi açısından yeterliymiş gibi görünüyor.

    karisini aldattiginda merakli merakli gazeteleri okumustu tür toplumu
    ama sonra aynisini kadin oyuncu yapinca hemen isine son verildi. Kimse birbirini aldatmasin yalan söylemesin tabi ama buradaki cinsel ayrimcilik gün be gün ortadadir.

    Aynen öyledir.

    Herkesin ölçüsü de farklidir, oksimoron kime göre oksimoron, bana göre maneviyata götüren bir yol olarak oldukça ‘kisisel’ bir içsellikte olan ‘inanç’ olgusunun tas üzerinde mabedler içine hapsolup kurumsallasmasi, siyasallasmasi en büyük oksimoron zaten.

    Bazı durumlarda herkesin kendi ölçüsü çok geçerli bir düşünme tarzı olmayabilir. Misal din öncelikle inanma ile ilgili bir konudur. Bir adam oruç tutuyorsa ve bunu islama inandığı için yapıyorsa, iftarı şarapla açması normal değildir. Burada şu ayrımı yapmak lazım, bir adamın içki içmesi ayrıdır, iftarı alkollü içkiyle açması apayrı birşeydir. Burada kastettiğim odur.

    Dinin kurumsallaşıp siyasalaşması biraz da kaçınılmaz birşey, insanlar dünya hayatlarını şekillendirirken dinin bir etkide bulunmaması mümkün değil. Burada yine benim tek ölçüm, kişi hak ve özgürlüklerini zedelemeyecek bir kurumsallaşmanın oluşmasını sağlamaya çalışmaktır. Maalesef ne İslam dünyası ne de diğer Batılı ülkeler bu konuda başarılı olmuştur diyemeyiz. Dinler tarihi genelde “ötekinin” baskı altına alınmaktan yerine göre işkence ile öldürülmeye kadar uzandığı bir geçmişe işaret eder.

    Halbuki din kurumsallaşsa bile herkesin eşit şartlarda yaşamasına imkan verecek düzenlemeler yapmak imkansız değildir. Toplumda kayıtsız şartsız barış için devletin insanlara karşı yansız olması gerekir, din açısından da, devlet açısından da bunun mümkün olacağını zannediyorum. AKP köken olarak bu işe uygun olmayan muhafazakar ve dindar bir tabana sahip ama zaman içinde (özellikle idareci konumundakilerin) epey değiştiklerini özellikle şimdiki mecliste özgürlükçü adam sayısının nispeten arttığını gözlemliyorum.

    Mahalle baskısı dini anlamda 28 Şubat süreciyle bitmiştir, bugün Şerif Mardin gibi düşünürlerimizin zamanında haklı olarak işaret ettiği türden dini bir baskı olduğuna inanmıyorum. Asıl baskı devletten gelen baskıdır, ister dini bir referansı olsun, ister bir ideolojiye bağlansın.

    Selamlar

    FST

  19. Yazan:FST Tarih: Eyl 23, 2007 | Reply

    Konuyla ilgili iki yazı


    Fatih’te Viski Arar mıyız?

    Mahallenin Namusu

  20. Yazan:knz Tarih: Eyl 23, 2007 | Reply

    Mahalle baskısını din ve vicdan hürriyeti bağlamından çıkardıklarında bir anlamı kalmaz.

    Bugün gazetlerden birinde, bodrumda da kadınlara selülit ile ilgili mahalle baskısı var,diye başlık atılmıştı.

    din sahiplerinin ellerinde kullanabilecleri bir cehennem oldukça onlara karşı bireyin hakkı her zaman vicdan özgürlüğüne girer.
    Selülit ile karşılaştırmak mizaha bile sığmaz.

    Namazı terk ettiğini gördüğünüz birine,
    namazı neden terk ettiği sorusu eski hukukumuzda sorulurdu, eskiden bunu hukuk sorardı ve kasti olarak terk edene ceza verilirdi., şimdi hukuka böyle birşey girmesi imkansız. Yani hukuki önlem alınmıştır.,kaygılacak birşey yoktur.

    Ama mahalle baskısı tanımlanabilir birşey olmadığı için önlemi de alınmaz.,
    28 şubattan sonra bir değişme olmuştur., ben de katılıyorum.
    Ancak Cemmat içinde bireyin hakkının korunması hukukçuların büütn dünyada kafa yorduğu birşey.

    Aklınıza müslümanlık gelmesin. müslümanlık iyi bir dindir(Tabi din ve vicdan özgürlüğü nedeniye bunu alman veliye zorla kabul ettiremeyiz, bir de böyle bir tarafı var ).

    Fakat mesela amerikada davityen tarikatını düşünün., veya bir başkası olmuştu bir ara, sirus yıldızına gideceğim diye 200 kişi aynı anda intihar ediyor., hipnoz oluyorlar, servet harcıyorlar.
    en son armish lideri tutuklandı, çünkü çok eşliliği tarikatın yaşlı erkekleri için özel hareme çevirmişti. FBI tutukladı, halbuki türkiye bakın amerika ne kadar özgür diye örnek verilirdi.

    en son ameriaka’da başkanın tarikatı var,
    “yecüc mecüc” diye ciddi ciddi dünya savaşına gidecez., 150 milyon amerikalı böyle bişeye oy veriyor., Bir siyasi ne hakla, dünya kültürünün ve dinlerin mirası olan metinleri böyle siyasi hesapsız harcayabilir ? ben savaşa girecem diyor ? neden diyorsun, allah bana söyledi diyor. böyle siyaset olur mu ?

    ben diyorum ki, siz yapmayın ki, başkasının yapcağına engel olabilesiniz. Onların yaptığını bizde yapalım dediğiniz anda onlara hizmet etmiş olursunuz.

    bir müslümanın sizce siyasetten talep edebilceği neyi olablir. birkaç organizsyon ve hizmettir., dini siayesette görünür kıldığınızda vicdan özgürlüğü istemesiniz de kırpıklanmaya başlar.

    din bomboş bir alan değil.,
    adam geliyor direk vicdanına kancayı atıp seni felç edebiliyor., çocuğu mitsiz hasta kadın hintli bir peygamberin ayağından su içmişti sanırım ? o kadına engel olmasın. çocuğunun öyle iyleşeceğine inanıyor., çılgın gibi onu engellediğinizede üzerinize saldırır. o zaman hintli yeni yetme peygambere engel oluyorsun. ve piyasada kötü marka dinler iyilerden çok fazla.

    yani siz selülit’i var diye intihar edecek 200 kadın bulamazsınız., din adına bir,leri bunu bulabliyor.

    ben insanlar kavramları nasıl boşaltıyor diye hayret ediyorum. din üzerineki nüfüsü mahhale baskısını da geçer. üstelik mahalle baskısı çoğunlukla da kötü birşey olmayabilir.Fakat konu din ise, mahalle baskısı sözkonusu olduğunda vicdan hürriyeti diye bişey kalmaz..

    Kadın konuusndaki görüşüm, temel eğitimdir.
    bir ara onu da yazarım. ben gözlüyorum şimdilik.

  21. Yazan:knz Tarih: Eyl 24, 2007 | Reply

    Bir önceki yazımda selüit örneğini veren Mehmet Barlas’mış. Ruşen çakırın Roportajında vatan gazetesinde bu örneği vermiş. Ya ciddi değil, sululuk yapıyor, ya da medya towerlarda maaşlar haybeye veriliyor.

    dediğim gibi “din ve vicdan özgürlüğü” bağlamında konuşmuyorsak odak kaybolur.

  22. Yazan:naturin Tarih: Eyl 24, 2007 | Reply

    Knz Hanım kardeşim, size çok samimi bir soru soracağım, lütfen içtenlikle , uzatmadan cevap verin ki, devam diyaloğumuzu geliştirebilelim.

    Anladığım kadarıyla, başörtüsü kullanmayan bir hanım kardeşimizsiniz. Şimdiye kadar, üzerinizde, mahalle baskısı denilebilcek, maddi yada manevi baskı hissettiniz mi?
    Sanal ortam dışındaki hayatınızdan bahsediyorum. İlla ki, örtülü gezen komuşunuz, eş dost akrabanız olmuştur. Onlar size baskı uyguluyorlar mı?
    Şimdiye kadar, hangi üniversitede, başını örtmeyen bir kız dövülmüş? Hangi mini eteklinin bacağı kırılmış?
    Tutturdular, biz de bikini ile derse gelmek istiyoruz diye. Yaw, bikini ile sokakta dolaşıyor musunuz da , derse girmek istiyorsunuz. Önce bir otobüse, metroya, sinemaya, pazara, markete bikini ile gidin, normal yaşantınızın seyrine , bikini ile devam edin, ondan sonra, okula da gelin.

  23. Yazan:izlenimler Tarih: Eyl 24, 2007 | Reply

    KNZ hanım,

    Cemaat içindeki birey konusu toplumun değişmesiyle bir nebze aşılabilir, artık televizyon, internet vs. çağında kapalı kutu cemaat kalmak kolay değil. Bir de temel eğitimde çocuklar uşak ruhlu eğitiliyor, sorgulayıcı bir eğitim de nispeten yardımcı olacaktır.

    ABD veya başka yelerdeki örnekler de verilebilir ama insanları serbest bırakmak yerine daha doğru olduğunu düşündüğümüz bir yere doğru zorla çekip alırsak beklediğimiz amaç dışında sonuçlar ortaya çıktığını görüp şaşırabiliriz.

    Bunlar uğraşması zor konular, ben geçmiş tecrübelerden devletin dinle ilgili düzenleme yapmasını problemli görüyorum. Zira devlet dediğiniz de sonuçta belli inançları olan memur ve siyasilerden oluşan bir organizasyon.

    Bir de sevdiğim bir laf var, “hümanizm uygulamada terörizme dönüşür” denmiş, aman herkesin iyiliği kendinde kalsın, özellikle de devletin iyiliği.

    FST

  24. Yazan:knz Tarih: Eyl 24, 2007 | Reply

    selamlar naturin bana bir geçmiş olsun demeyecek misiniz ? o kadar hukukumuz oldu.

    neticede hepimiz kendi deneyimlerimizi biliriz.

    Anladığım kadarıyla, başörtüsü kullanmayan bir hanım kardeşimizsiniz. Şimdiye kadar, üzerinizde, mahalle baskısı denilebilcek, maddi yada manevi baskı hissettiniz mi?
    Sanal ortam dışındaki hayatınızdan bahsediyorum.

    evet sanal yaşamın dışında ben değil, ama başörtlü arkadaşlarım bu mahalle baskısını
    fazlasıyla hisseti, hayatını karartı.

    netice de bu aşlır diyor FTS, Benim yaptığımda zaten bu çabadan başka birşey değil.

    başörtülü bir aile olan arkadaşımın kızı imam hatipte 11 yaşında mahalle baskısını aşan toplum baskısıyla çocuk yaşta örtündü.
    ben yazdım bunu şimdi yazmadığım sitede.

    top oynayan çocuğun korkarak( müdürden falan değil, neden olduğunu onunda bimediği korku)
    bunaldığınında boynunu hafifçe açıp yalpaze yaptıktan sonra hemen kapadığını gördükten sonra iflah olmadım.

    28 şubat oldu da, bu abuk duurm ortadan kalktı. şimdi ben bunu örnek veriyorum, neden bu abuk duurmu düzelten siyasiler olmadı, bu durumu düzelten ben olmadım, sen olmadın, arkadaşım kendisi başörtülü olduğu halde çocuğuna sahip çıkan veli olamadı diyorum. sonra da biz adam gibi sivil olabildik mi ?diye sorunca hepiniz mahalle baskısı gibi üzerime üzerime geliyorsunuz. biz adam gibi sivil olsaydık bunlar olmadı. sonra gittim kendi kendime blog yazdım, “sorunlarımız kendimiz çözmek” diye başlık attım. Olmadı, buraya gelidim sanki belalı gibi, neyi nasıl çözeceğiz hiç emin değilim yani.

    serdar turgur modern muhafazakarlık ve milliyetçilik diye kavram attı, 3 günde pes etti., ben nasıl dayanıklı olayım ki ?
    alt tarafı bir knzeyem.

    netice de ünv giriş serbest olmasında hukuki yol açılablir ama staj ne olacak diye soruyorum . kimse staj kelimesini duymak bile istemiyor., islam dinin çık diye bana yazı geliyor, bu yazı kötü niyetli olsa tırsmayacam da çok iyi niyetli geliyor.,

    aradailer çekilsin diye bir istem var sanki.
    ben ünv giriş serbest olsa dediğim anda herkesin istediği hedef durumuna mı düşeceğim.

    o zamn diyorum, gididn ne yaparsanız yapın.

    ben hangi sivile güveneyim ?

    sen bendensin yok bundansın,. zekeriya beyzsın diyorsunuz., herşeyi flu gören insanlarla ne sivili ne anayasaı ? nasıl kapalı kutu cemaat kalmak kolay değil FTS, biz hangimiz hangi kolay basmağı atladık ki ?

    bunu laik denilen kesim yapamdı, ama bu buradakileri mazur göstermez ki ?

    siz bana mahalle baskısı yapsanız da mahalle baskısı bana olmaz ki, bu konu ile ilgilenmem
    olur biter., bana ne derim, hava güzel.

    ben doğmamış çocukara hazırlanacak bir baskıdan bahsediyorum.

    baın diyorum dinin, özel anlamda dinin böyle bir illeti de var., şimdi FTS AMERİKAN SEÇİMLERİ sonuçlandığında bir ingliz gazetesi 150 milyon sığır diye duyurdu bunu. merşakn halkına sığır diye başlık açtı.

    dünyanın süper gücü, hertaraf nükleer bilem ne dolu ? ben yecüc mecüc kavramı bir siyasinin dilinde, küçümsenecek birşey değil bu, tepeden tırnağa korkuyorum., şeriatın gelmesi gibi soyut bişey değil, nükleer savaş bu.

    bir siyasinin dini bu kadar fütürsüzca kullanması hukuki olarak engellenmeli.

    nasıl bu kadar rahatsın FTS. bu bizans’lıların felaket kapıdayken melek kanatları tartışmasına da benzemiyor.

    ben şunu düşünüyorum, ben yaparsam o da yapar.
    bu insanlığın bir kuralı.
    biz de yapmayalım. laikliğin dünya da savunucusu olalaım.
    yarın biri çıkar türkiye yecüc mecüc derse ?

    ben amerika da laik olmak zorundaysam, türkiyede zorundayım.

    izzak rabin öldürüldüğü gün ortadoğu da doğamamış bir çok bbeğin ölüm fermnı da imzalandı.

    dini özel bir yere koyalım. sisyasilere, otorite koyucularına elletmeyelim.
    yazıktır dünyamıza.,
    yoksa kötü kullanımını nasıl engelelyebliriz ?

    diyeceksinzi onların bunun için neden yecüc meccüc diye bir bahaneye ihtiyacı var.

    japonya facisaından sonra insanlar vietnemda savaşa karşı durdular. o insanları felç etmek için din kullanılıyor.

    keşke cemmat kapalı kutu olsaydı FTS, kendi baskımıza razı olurduk, kadınlar 1000 yıldır peçe taktı bir 1000 yıl daha takardık.,
    zamanı dondurmaktır bu. peçe takanların canı can değil miydi ?

    Bugüne gelirsek, biz devletle niye mücdale edelim ? hem FTS , HEM KNZE OLARAK SÖYLÜYORUM. ben diyorum ki, demiştim ki biz sivil olalım.
    neticede bizlerden oluşan bir devlet sözkonusu olduğunda kendi kendimizi mi yiyeceğiz.

    kendisi girmeyecek oraya tarikat mesela.
    sorumlu vatandaş ya, onun için girmeyecek.
    bu kapı diyecek din kapısı ben girersem herkes girecek, kapalı kutu değil artık dünya diyecek.

    o kapıyı açmayacak, açmaya zorlamayacak.
    kendinden vazgeçişlerimiz değil midir bizi vasıflı kılan ?

    bakın eğer hukuki daha iyi çözümleriniz varsa, ben okumayı yazmaktan çok seviyorum.

    yazılarınız da bu nasıl olacak onu görmek isterim.

    İlla ki, örtülü gezen komuşunuz, eş dost akrabanız olmuştur. Onlar size baskı uyguluyorlar mı?
    Şimdiye kadar, hangi üniversitede, başını örtmeyen bir kız dövülmüş? Hangi mini eteklinin bacağı kırılmış?
    Tutturdular, biz de bikini ile derse gelmek istiyoruz diye. Yaw, bikini ile sokakta dolaşıyor musunuz da , derse girmek istiyorsunuz. Önce bir otobüse, metroya, sinemaya, pazara, markete bikini ile gidin, normal yaşantınızın seyrine , bikini ile devam edin, ondan sonra, okula da gelin.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin