Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Liberalizm aforizmaları »

  • Bozkirkurdu-Hermann-HesseTürkiye liberallerinin çoğu eski solcudur. Bu sebeple kitap okumazlar. Solculuğu bilmezlerdi, liberalizmi de bilmezler.
  • Liberal düşünürlere göre liberalizm hem demokrasiyle hem de hukuk devletiyle çatışan bir rejimdir. Neden?
  • Hayek’in işkenceci diktatör Pinochet’yi desteklerken söylediği şu sözler bile demokrasi ile liberalizmin mutlaka çatışacağını ispat etmeye yetmez mi?:
    • “Şahsen liberal bir diktatörü liberal olmayan demokratik bir hükümete tercih ederim” (“Personally I prefer a liberal dictator to democratic government lacking liberalism.”)
    • “…Maksadımız asla demokrasiyi fetiş hale getirmek değildir… Demokrasi esas itibariyle, dâhili sulhu ve ferdi hürriyeti korumak için bir vasıta, faydalı bir usuldür. Bir vasıta olarak da, asla hatadan salim değildir. Unutmayalım ki, mutlakıyetçi bir idare altında bazı demokrasilerdekinden daha fazla fikir ve kültür hürriyeti bulunduğu vakidir. ( Hayek, Kölelik Yolu, sf. 114)
    • “Piyasa’nın iç dengelerine ve özel mülkiyete saygı bireyi bağlayan yegâne kural olmalıdır. Piyasa’nın vatandaşlarca yapılacak kanunlarla düzenlendiği demokrasi bireysel özgürlükler için bir tehlikedir.“( Hayek, Law, Legistlation and Liberty, 1973) 
  • Hayek’in “Kölelik Yolu” ve “Law, Legistlation and Liberty” kitaplarında savunduğu « özgürlük » aslında sermayenin serbestliğidir.
  • Liberaller dinsel/geleneksel “iyi/kötü” ayrımını reddettiklerinden piyasanın iyilik üreteceğine inanırlar.
  • Liberallere göre adaletin, hakların, ahlâkın referansı nedir? Piyasa tabi ki! Avusturya Ekolü’nün ünlü ismi Ludwig Von Mises’ten dinleyelim:
    • “Halk yığınları, oy veren, demokrasilerde hakim olan şu milyonlar bilmeliler ki sahte doktrinlere alet oluyorlar. Sadece Piyasa üzerine kurulu bir toplum onlara arzuladıkları refahı verebilir. Ama halkı ikna etmek için önce elitleri, aydınları ve iş adamlarını ikna etmek gerek.” (12 haziran 1943’te Leonard Read’a yazdığı mektuptan)
  • Yani liberaller parası olanların istediklerini satın alması yoluyla şiddetin ve kanlı darbelerin önleneceğini sanırlar.
  • Liberaller iyi/kötü ayrımının insandan insana değişebilmesine bakarak vicdan ve adaleti para/piyasa ile değiştirirler.

Read the rest

Bozkır Kurdu / Hermann Hesse »

Bozkirkurdu-Hermann-Hesse-1Hayıflanacak bir şey yoktu, geçip gitmiş hiçbir şeye acımamak gerekiyordu. Ardından üzülecek bir şey varsa o da şimdi’ydi, bugün’dü, yitirdiğim, sadece edilgen bir tutumla katlandığım, bana ne armağanlar sunmuş, ne beni fazla sarsmış bu sayısız saatler ve günlerdi. Ama Tanrıya şükürler olsun, istisnalar yok değildi; seyrek olarak öyle saatler yaşıyordum ki, beni sarsıntılarla karşı karşıya bırakıyor, bana armağanlar sunuyor, aradaki duvarları yıkıp yolunu şaşırmış ben’i yeniden dünyanın yaşam dolu yüreğine taşıyorlardı. Üzgün, ama ruhumun derinliklerinden gelen bir dürtüyle söz konusu yaşantılardan sonuncusunu anımsamaya çalıştım. Bir konsere gitmiştim, orkestra eski ustalardan birinin olağanüstü güzellikteki bir eserini çaldı, tahta üflemeli sazlar tarafından yavaşçacık icra edilen parçanın iki ölçüsü arasında öbür dünyanın kapısı önümde yeniden aralandı ansızın, gökleri uçarak geçtim. Tanrıyı iş başında gördüm, mutlu acılar çektim, bundan böyle dünyada hiçbir şeye karşı kendimi savunmaz oldum, bundan böyle hiçbir şeyden korkup çekinmedim, peki dedim her şeye, gönlümün kapılarını her şeye açtım. Read the rest

Çalışan kadın aforizmaları »

  • calisan-kadin-feminizmKapitalizm kadınları erkekleştirdi ama onlara bunu “özgürlük” diye sattı.
  • Hanenin toplam geliri arttığı için ailesinin zenginleştiğini sanan erkek de aldandı. Herkesin geliri artınca fiyatlar yükseldi.
  • Çalışan kadınların toplam kadın nüfus içinde çoğunluk olduğu ülkelerde karısı çalışmayan erkeğin işi daha zor.
  • İslâmcı/ Feminist/ Maço kalıpların ötesinde bir şeyler düşünebilmek için kitap okuyalım: Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein
  • Bugün balık hafızalılarca ittirilen bir tartışma var: Kadın çalışmasın! Sana ne? Karışma! Kapitalizmin tarihinden kopuk olarak çözülmesi imkânsız.
  • Kur’an ve Sünnet’i öne sürerek “kadın çalışmasın” diyenlerin de meseleyi doğru anladıklarından emin değilim.
  • Bir kere evliliğini, ticaretini, eğitimini, siyasetini Kur’an ve Sünnet’e uygun yapan çok az insan var Türkiye’de. Böyle bir kaygı taşımıyoruz.
  • “Başkası ne der? Kariyerim engellenir” türü kaygılar Kur’an ve Sünnet’in önüne geçmişken “ey kadın! Çalışma! İslâm’a aykırı” demek makul mu?
  • Kadının çalışması yanlış bir sorudur. Yanlış sorulara doğru cevap veremezsiniz. Sarışınlar neden tembel(!)? Çinliler neden aptal(!) gibi…
  • Çalışmadığı için (parası = gücü olmadığı için) kocası tarafından köle yerine konan kadınları tartışmak kimsenin aklına gelmiyor.
  • Klavye müftülerinden yağmur gibi fetva yağıyor, “Kadın çalışamaz! Ayet var! Hadis var!” Erkeğin işine gelen ayetleri seçmede mahirler.
  • Çalışmak istediği halde engellenen bir kadınla çalışmak istemediği halde mecbur olan kadının durumu farklı meselelerdir.

Read the rest

Tarihsel Kapitalizm / Immanuel Wallerstein »

Tarihsel-Kapitalizm-Immanuel-Wallerstein_1Kapitalizm her şeyden evvel tarihî ve içtimaî bir oluşumdur. Kapitalizmin temelini, işleyişini ya da cari gelişimini anlamak için, var olan gerçekliğine bakmamız gerekir. Kuşkusuz, bu gerçekliği bir dizi soyut önermeyle özetlemeye girişebiliriz, ancak, bu gibi soyutlamaları gerçekliğin değerlendirilmesinde ve sınıflandırılmasında kullanmak aptallık olur. Bu nedenle, böyle yapmak yerine, kapitalizmin pratikte fiilen nasıl olduğunu, sistem olarak nasıl işlediğini, neden böyle bir gelişme gösterdiğini ve şimdilerde nereye yöneldiğini açıklamaya çalışmayı öneriyorum.

Kapitalizm sözcüğü kapitalden türemiştir. Bu nedenle, sermayenin kapitalizmde kilit bir öğe olduğunu kabul etmek yerinde olur. Peki ama, sermaye nedir? Bir tür kullanımıyla, birikmiş zenginlikten başka bir şey değildir. Ancak, tarihsel kapitalizm bağlamında kullanıldığında daha özgül bir tanımı vardır. Burada söz konusu olan yalnızca, para biçiminde tüketim malları stoku, makineler ya da maddi şeyler üzerinde izin verilen hak talepleri değildir. Tarihsel kapitalizmde sermayenin yine geçmişte harcanan emeğin birikimlerinden tükenmemiş olanlarına göndermede bulunduğunda kuşku yoktur; ama her şey bundan ibaret olsaydı, geriye doğru, Neanderthal adamınkine kadar tüm tarihsel sistemlerin, kendilerinden önceki emeğin cisimleşmesi olan bu gibi birikmiş bir takım stokları bulunması bakımından, kapitalist olduğu söylenebilirdi. Read the rest

Akıl Tutulması / Max Horkheimer »

Akil-Tutulmasi-Max-HorkheimerAlelade bir insana “akıl” kelimesinden ne anladığını sorun: Hemen her zaman bir duraksamayla, sıkıntılı bir çaresizlikle karşılaşırsınız. Bunu, sözlerle anlatılamayacak kadar derin bir sezişin ya da çetrefil bir düşüncenin belirtisi saymak yanlış olur. Bu tepkiyi gösteren insan, aslında uzun uzadıya düşünülecek birşey olmadığına, akıl kavramının zaten kendi kendini açıkladığına ve sorunun da gereksiz olduğuna inanmaktadır. Gene de açık bir cevap vermesi için sıkıştırıldığında, akla uygun şeylerin yararlı şeyler olduğunu ve her akla uygun insanın da kendisine neyin yararlı olduğunu bilmesi gerektiğini söyleyecektir. Evet, yasalar, adetler ve gelenekler kadar, her durumun kendine özgü koşulları da dikkate alınmalıdır elbet. Ama akla uygun davranışları sonuçta mümkün kılan kuvvet, özgül içerik ne olursa olsun, sınıflandırma, çıkarsama ve tümdengelme yeteneğidir: düşünme aygıtının soyut işleyişi. Bu tür akla, öznel akıl adı verilebilir; esas olarak, araçlar ve amaçlarla ilgilidir; az çok baştan kabul edilmiş amaçlara ulaşmak için seçilen araçların yeterli olup olmadığı üzerinde durur. Amaçların kendilerinin de akla uygun olup olmadığı sorusunu bir yana bırakmıştır. Read the rest

Bilginin Arkeolojisi / Michel Foucault »

Bilginin-Arkeolojisi-Michel-FoucaultBu şekildeki tarihsel çözümlemelerde kendini gösterecek olan -gösteren- büyük problem, o halde, artık hangi yollarla sürekliliklerin ortaya çıkabildiğini, bunca farklı ve ardışık akıl için bir ve aynı olan tasarının hangi biçimde devam edebildiğini ve tek bir ufuk oluşturabildiğini, hangi eylem biçiminin ve hangi dayanağın intikaller, yeniden ele geçirmeler, unutmalar ve tekrarlamalar oyununu içerdiğini, kaynağın kendi kuralım kendisinin çok ötesine ve hiçbir zaman gerçekleşmemiş olan bu tamamlanmaya kadar nasıl yayabildiğim bilmek değildir, -problem artık gelenek ve iz problemi değil, fakat kopma ve sınır problemidir; problem artık sürüp giden temel problemi değil, temel ve temellerin yenilenmesi olarak değer kazanan dönüşümler problemidir. O halde, bazıları birbirine yakınlık içinde bulunan ve onlarla bu yeni tarih biçiminin kendi teorisini hazırlamaya çalıştığı bütün bir problemler akınının açıldığını görüyoruz: süreksizliği (eşik, kopma, kırılma, değişme, dönüşme) düşünmek olanağını veren farklı kavramlar nasıl özel olarak belirtilebilir? Kendilerine (bilim nedir? Eser nedir? Teori nedir? Kavram nedir? Metin nedir?) soruları atfedilebilen birlikler hangi kriterlerle birbirlerinden Read the rest

Kötülüğün Sıradanlığı / Hannah Arendt »

Kotulugun-Siradanligi-Hannah-Arendt

Aynı durumda olsa, insanın kendisinin de hata yapabileceğini düşünmesi, bir tür merhamet hissi uyandırabilirdi; ama bugün Hıristiyanların merhametinden bahsedenlerin tuhaf bir biçimde bu konuda da kafası karışıktı. Nitekim Evangelische Kirche in Deutschland,  yani Protestan kilisesi savaştan sonra şöyle bir açıklama-yapmıştır: “Kendi halkımızın olup bitenleri görmezden gelerek ve duruma sessiz kalarak Yahudi halkına ettiği zulüm nedeniyle, Tanrı’nïn merhameti karşısında biz de suçluyuz.”

Anlaşılan bir Hıristiyan kötülüğe kötülükle karşılık verirse, Tanrı’nın Merhametine karşı suçludur; dolayısıyla milyonlarca Yahudi yaptığı bazı kötülüklerin cezası olarak öldürüldüyse, kiliseler de merhamete karşı günah işlemiş oluyorlardı. Ama kiliseler, beyan ettikleri gibi düpedüz zulüm suçunu paylaşıyorlarsa, bu meselenin yine de Tanrı’nın Adaletine kaldığı düşünülmelidir.

Bu dil sürçmesi sıradan bir kaza değildir sanki. Merhamet değil de adalet yargıyla ilgili bir meseledir ve kamuoyunu kimsenin başka birini yargılamaya hakkı olmadığı konusundaki görüş birliği kadar mutlu eden başka bir mesele yok gibidir. Kamuoyu sadece eğilimleri veya büyük gruplan (ne kadar büyükse, o kadar iyidir), kısacası artık içinde ayrım yapamayacağımız ve tek tek isimleri zikredemeyeceğimiz kadar genel şeyleri yargılamamıza, hatta mahkûm etmemize izin verir. Ünlü veya yüksek mevkilerdeki insanların fiilleri veya sözleri gündeme geldiğinde bu tabunun iki misli geçerli olduğu açıktır. Ayrıntılar üzerinde durmanın ve tek tek insanlara dikkat çekmenin “yüzeysel” kaldığını, bütün kediler gridir veya bütün insanlar aynı şekilde suçludur gibi genellemeler yaparak konuşulanınsa dünya ve hayat hakkında çok şey bilmenin bir göstergesi olduğunu öne süren iddialar Read the rest

Milletlerin Zenginliği / Adam Smith »

adam-slith-milletlerin-zenginligi-1

Emeğin Üretici Güçlerini Geliştiren Nedenler İle Emek Ürününün Türlü Halk Tabakaları Arasındaki Doğal Dağılışının Bağlı Olduğu Düzen Üzerine

 Bölüm I – İşbölümü Üzerine

Emeğin üretici güçlerindeki en büyük gelişmenin ve bir yerde, emeğin yönetiminde ya da kullanılmasında gösterilen ustalığın, el yatkınlığının ve kavrayışın çoğu, anlaşılan, işbölümünden ileri gelmiştir.  İşbölümünün, topluluğun genel çalışması üzerindeki etkileri, belirli birkaç sanayi mamulü üzerinde kendini nasıl gösterdiği gözden geçirilirse, daha kolaylıkla anlaşılabilir. Çokluk işbölümünün önemli sayılamayacak kimi mamullerde en ileri düzeyde olduğu sanılmaktadır. Gerçekte bunlarda, belki daha önemli sanayidekinden ileri götürülmüş değildir. Şu var ki, yalnız az kimsenin ufak tefek gereksinmelerini karşılayan küçük yatırımlarda çalıştırılan işçilerin toplamı, ister istemez küçüktür. İşin her ayrı kolunda çalıştırılanlar, çoğu kez aynı atölyede bir araya getirilip hep birden gözaltında bulundurulabilir.

Bunun tersine, koca halk topluluğunun büyük ihtiyaçlarını Read the rest

Kayıp Zamanın İzinde / Marcel Proust »

kayip-zamanin-izinde-marcel-proustPiyanonun hatırasının bile, müziğe ilişkin konulara bakışını yanıltmaya katkıda bulunduğunu ve müzisyene sunulan alanın, yedi notalı daracık bir gam değil, neredeyse tamamı henüz bilinmeyen, sınırsız bir yelpaze olduğunu biliyordu; her biri bir başka âlem olan milyonlarca sevgi, tutku, cesaret ve sükûnet notasından oluşan bu sonsuz alanda, keşfedilmemiş yoğun karanlıkların arasında, ancak tek tük birkaç nota, kimi büyük sanatçılar tarafından keşfedilmişti; bu ustalar, buldukları motifin içimizdeki karşılığı olan duyguyu uyandırmak suretiyle, bir boşluk bir hiçlik zannettiğimiz ruhumuzun, o meçhul, bezdirici, devasa karanlığın, içinde bizden habersiz ne büyük bir zenginlik ve çeşitlilik gizlediğini görmemizi sağlıyorlardı. İşte Vinteuil de bu müzisyenlerden biriydi. Vinteuil’ün cümleciğinde, zihne karanlık bir yüzey sunduğu halde, öylesine yoğun ve belirgin bir içerik hissediliyordu ve bu içerik o kadar yeni ve özgün bir güce sahipti ki, cümleciği dinlemiş olanlar, onu içlerinde, zihnin oluşturduğu fikirlerle aynı seviyede taşıyorlardı. Swann onu zihninde bir aşk ve mutluluk kavramı gibi taşıyordu ve nasıl ki Kleve Prensesi ya da René adları hatırına geldiğinde, özelliklerini derhal biliyorsa, onun da kendine has özelliklerini biliyordu. Hatta Swann onu düşünmediği anlarda bile, cümlecik, maddi karşılığı olmayan başka bazı kavramlarla, ışık, ses, derinlik, tensel haz gibi kavramlarla Read the rest

Sefiller / Victor Hugo »

sefiller-victor-hugoKötü Adam İyilik Yapmaz

Mösyö Faşloven, bu kazadan diz kapağı kırılmış olarak kurtuldu. Madlen Baba, onu fabrikasının işçileri için açtığı ve rahibelerin idaresine bıraktığı hastahaneye götürdü. İhtiyar, ertesi gün gözlerini açtığında yatağının yanındaki küçük masanın üzerinde bin franklık bir çek gördü. Çekin yanında bir pusula vardı.

Açıp okudu: “Mösyö, arabanızı ve beygirinizi satın alıyorum.” Halbuki beygir ölmüş; araba da kırılmıştı…

Mösyö Faşloven iyileşti, ama bir dizi sakat kaldığından topallıyordu. Madlen Baba, hastahanesinde çalışan rahibelerin isteği ile ihtiyar adamı Paris’teki Rahibeler Manastırı’na bahçıvan tayin ettirdi.

Javer, Madlen Baba’da aradığı ipucunu yakalamış olmaktan son derece mutluydu. Fakat, halkın onu çok sevmesi ve devamlı yaptığı iyiliklerden bahsetmeleri canını sıkıyordu… Ona göre, “iyi daima iyi, kötü de daima kötü” idi. Bunun ortası olamazdı. Vicdanını rahatlatmak için şöyle bir yorum yaptı: “Hırsızlık ve izinsiz silah bulundurmak suçlarından tersanede kürek cezasına mahkûm edilmiş, defalarca firara kalkıştığından cezası on dokuz seneye çıkarılmış, hapisten kurtulunca da bir kilise evini soymuş, küçük bir çocuğun parasını elinden zorla almış bir adam iyi olamazdı! Eğer, Madlen Baba, o adam ise; yaptığı bütün iyilikler sahtedir; kendisini gizlemek içindir… Herkesi aldatabilir; fakat kanunlara ve devletine bağlı bir müfettişi asla!…” Read the rest