Main Content RSS FeedÖnceki Yazılar

Kılıçdaroğlu: Komplonun parçası mı, değil mi? »

Hüseyin Gülerce

Sanırım, Sayın Baykal, kendisine kurulan komplonun sahiplerini, düğmeye basan eli artık biliyor.

Geçen hafta, “Baykal için düğmeye kim bastı?” diye sorarken, bir ölçü hatırlattım: İş, neticesiyle belli olur. Netice ortada: Baykal gitti, Kılıçdaroğlu geldi. Herhalde hâlâ, “bu, iktidarın komplosu” saçmalığını ağzına alan çıkmaz. Çıkarsa, “AK Parti, CHP’nin başına Kılıçdaroğlu’nu getirdi” Read the rest

Toccata (J.S. Bach) »

Sartre Fransa’dır »

Jean Paul Satre ismini duymuşsunuzdur.

Fransız Düşünür ve kuramcısı kendileri. Fransa’nın en büyük devlet nişanı olan “Legion d’honneur” veriliyor elinin tersiyle itiyor, Nobel veriliyor, verdiği cevap müthiş: “Bu ödülü bana teklif etme fikri Kapitalistlerin benden intikam alma isteğinden başka bir şey değil”. Nobel de gerisin geri gönderiliyor…

Sartre, öyle böyle tutarlı bir adam değil. Fransa’nın Cezayir’i işgal altında tuttuğu yıllardır ve Sartre sokaklarda Fransa’nın bu haksız işgalini kınayan bildiriler dağıtmaktadır. Anlaşılmadıysa tekrar edeyim, bir Fransız bunu Fransa’da yapmaktadır. Tabi çok göze batınca o zamanki Devlet Başkanı olan De Gaulle’a baskılar gelir “kulağının çekilmesi” konusunda. De Gaulle kendisi hakkında da atıp tutan ve düşünceleri kendiyle taban tabana zıt olan Sartre’ın arkasında durarak şu veciz sözü söyler: “Sartre’a dokundurmam! Çünkü Sartre Fransa’nın ta kendisidir.”

Sartre olmak bir hüner kuşkusuz ama De Gaulle olabilmek de yürek ister. Read the rest

İngiltere seçimleri ve çıkarılacak dersler »

Birleşik Krallık’ta 1997 yılından beri iktidarda olan İşçi Partisi 6 Mayıs 2010 seçimlerinde yerini Muhafazakar Parti ile Liberal Demokrat Parti’nin oluşturduğu koalisyona bıraktı. Ekonomik kriz ile boğuşan İngiltere’de 13 yıllık iktidarın yıprattığı İşçi Partisi’nin zaten yerini Muhafazakarlara bırakması bekleniyordu. Ancak Liberal Demokratların beklenmedik çıkışının etkisi altındaki seçimlerde Muhafazakarlar birinci olmalarına rağmen Read the rest

Uranyum Takası Türkiye’de Yapılacak »

Ekopolitik

Ahmedinejad: “Nükleer yakıt takas anlaşmasının imzalanmasıyla birlikte, küresel güçlerin, İran’la dürüstlük, adalet ve karşılıklı saygıyı temel alan bir yaklaşım içerisinde müzakerelere yeniden başlaması vakti gelmiştir.”

İran, Brezilya ve Türkiye, İran’ın nükleer hevesleri konusundaki uluslararası kaygıları bertaraf etmek ve Tahran’a karşı yeni yaptırımların uygulanmasını engellemek Read the rest

Liberalizmin kusurları(2): Çalışan Bireyleri intihara sürükler »

Sunuş: Parayı ve parayla satın alınabilir şeyleri Homo-Economicus’un artı hanesine yazıyor modernist ideolojiler. İstenmeyen(?)  ve eziyet veren(?) çalışmayı ise eksi hanesine… Borsa, şirket bilançoları, kâr zarar hesapları çalışmayı değil hep çalışmanın sonuçlarını, MALLARI, PARAYI, KÂRI ölçüyor.

Bu DEVASA YANILGI  artık liberal ideolojinin bir parçası oldu ve her ezber gibi kendi felâketlerini üretiyor. Fransa’da bilgisayarcılar, Avustralya’da ve Hindistan’da çiftçiler intihar ediyor. Koruduğunu, yücelttiğini iddia ettiği Birey’in felâketi oluyor Liberalizm. Anlatacağımız bu felâketin hikâyesidir.

Ben denizi çalışıyorum, deniz de beni…

İlk defa çalışıp para kazandığımda Marmara Denizi kıyısında bir köyde idim. Yaz tatilinde kullanmak üzere 4 metre uzunluğunda ufak bir kayık almıştı babam. Dediğim gibi tatildeydik aslında. Yani öyle ekmek parasını çıkarmak meselesi değildi. Kışın yeterince çalışılmış, para biriktirilmiş, yaz tatili “hak edilmişti”.  Buna rağmen bir eğlence olarak başlayan balıkçılığımız kısa sürede “profesyonel” bir hale geldi. Balık çok boldu o zamanlar, 12 eylül 1980 darbesini izleyen yıllardı. Babam da ağ ve olta tekniklerini çok iyi biliyordu zira gençliğinde yıllarca profesyonel balıkçılık yapmıştı İstanbul Boğazı’nda.

Sabah güneş doğmadan uyanıyor, akşamdan attığımız ağları topluyorduk. Kilolarca tekir, barbunya, mezgit, dil, pisi, izmarit çıkıyordu ağdan. Gündüz ise balıkların geçiş yerlerine ve saatlerine göre yemli, parakete, çapari yapıyor, iri kırlangıçlar, karagözler, mırmırlar yakalıyorduk. Balıkların az olduğu saatlerde kıyıdaki lokantaların ve yazlıkçıların evleri Read the rest

Müslüman orduda başörtüsü yasağı olur mu? »

 Sunuş: Ölen askerlere ALLAH tarafından verilebilecek şehitlik mertebesini daha gömülmeden hatta ölmeden garanti eden bir ordu bizimki. Hani Vatikan eskiden para karşılığı günahların affedildiğini gösteren endüljans belgesi verirmiş ya… Tanrı adına! Aynen onun gibi. Vatikan Tanrı’nın yeryüzündeki şubesi ise bizim de ordumuz var. Hatırlayacaksınız cami bombalama planları ortaya çıkınca İlker Bey “Nnnayır, N’olamaz!” dedi. Dedi ve ALLAH’a sığındı laik Türk adaletine güvenmediğinden olacak. “Biz alalalala diyerek taaruz ederiz, böyle bir ordu cami bombalamaz” diye savundu kendisini. Gelin görün ki aynı  Müslüman(?) ordu başörtüsüne düşman. Nasıl bağdaşıyor bu ikisi? Tam bir şizofreni! (MY)

Başörtüsü bu kadar önemli mi?

İş tanımı, Ülkeyi her türlü tasalluttan korumak olan bir kurumun, ilgi alanına kadınların saçlarını nasıl bağlayacaklarını da dâhil etmesi Sizce garip değil mi?

Bunu bir insan yapsa, ilk akla gelen bir “fetişizm vakası” ile karşı karşıya olduğumuz fikridir. Ama bunu bir Kurum yaparsa daha etraflıca düşünmek gerekiyor.

Bu yasağı savunanların anlayamadığı bir şey var; başındaki türbanla askeri sınırlar içine girmek zorunda olan insanlar, oraya ‘askere yazılmak’ için gelmiyor. Yani, herhangi bir askeri kurala, yönetmeliğe Read the rest

DUYURU: Yargıya Açık Mektup »

 Yargı Aktörleri;
 
Medyanın “taş atan çocuklar” dediği ve sizin kararlarınızda “terörist çocuklar” olarak tanımladığınız  çocuklarımızın binlercesi verdiğiniz kararlarla cezaevlerinde imha ediliyor ve binlercesi de imha edilme sırasını bekliyorlar. Ey yargı aktörleri; “terörist çocuk” olur mu? Demokratik Hukuk Devletlerinde yargı çocuklara terörist muamelesi yapabilir mi ya da çocukları terörist eylemlerden cezalandırabilir mi? 
 
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni  Türkiye 2 Ekim 1995’te uygulamaya başlamıştır. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1.maddesine göre; Read the rest

Dersim’de ne oldu? Unutma! Unutturma! »

Dikkat Kitap: Derin Göz »

“…Sanat’ın amacı nedir? Eğer Hakikat dosdoğru gelip hissiyatımıza ve şuurumuza çarpmış olsa, eğer çevremiz ve kendimizle doğrudan iletişime girebilmiş olsak, zannederim Sanat faydasız olurdu ya da hepimiz sanatçı olurduk çünkü ruhumuz Kâinat’ın musikîsi ile sürekli bir Tevhid halinde titrerdi.

Hafızamızın yardım ettiği gözlerimiz Mekân’ı oyar, taklidi imkânsız tablolar kesip çıkarırdı. Bir bakışta İnsan bedeninin canlı mermerinden  ilkçağ heykelleri kadar güzel heykel parçaları yakalardı. Ruhlarımızın derinliğinde kimi zaman neşeli, çoğu zaman da hüzünlü ama hep özgün bir müzik duyardık… iç yaşamımızın sürekli ezgisini… Aslında bütün bunlar bizim etrafımızda, içimizde ama hiç birini ayrı ayrı hissetmiyoruz.

Bizimle Tabiat arasında… hayır! Bizimle şuurumuz arasına bir perde girmiş. Sıradan insanlar için kalın bir perde, sanatçı ve şair için ince, neredeyse saydam bir perde. Hangi peri kızı dokumuş bu perdeyi? Bir tuzak mı? yoksa iyilik için mi dokunmuş? Yaşamak gerekiyor ve yaşam çevremizi sadece ihtiyaçlarımız doğrultusunda hissetmemizi gerektiriyor. Yaşamak eylem demek. Uygun tepkiyi vermek amacıyla hissetmek, faydası ölçüsünde hissetmek çevreyi. Öteki hislerin karanlıkta kalması ya da bize “karartılmış” biçimde ulaşması gerekiyor.

Bakıyorum, gördüğümü sanıyorum, dinliyorum, duyduğumu sanıyorum, kendimi inceliyorum ve kalbimin derinliklerini okuduğumu sanıyorum…” (Henri Bergson, Le Rire, sayfa 115-120)

 İnsan gözü daha verimli kullanılabilir mi? Aş, eş ve düşmanı gören Et-Göz’ün yanı sıra Hakikat’i görebilecek bir  Derin-Göz açılabilir mi?

Sanatçı olmayan insanlar için kestirme bir yol belki de Sanat. Çukurların dibinden dağların zirvesine, Yeryüzü’nden Gökyüzü’ne… (Buradan indirebilirsiniz)