RSS Feed for This Post

Türkiye’nin ordu sorunu nasıl çözülür?

(Taraf Gazetesi HerTaraf sayfası 28 Haziran 2009)

Birkaç ay önce “Türkiye’ye Ordu Sahiden Lazım mı?” başlıklı bir yazı yazdım, kurumun varlık nedenlerini sorguladım. Gelen tepkilerden anlıyorum ki memleket henüz bu soruyu sormaya hazır değildir. Ordu gerçekten gerekebilir, gerekmeyebilir de. Ama toplum henüz eski alışkanlıklarını atıp bu konuda düzgün fikir üretebilecek durumda değildir. Madem öyle, geri adım atalım. Diyelim ki Silahlı Kuvvetler lazımdır, görünür gelecekte bir yere gideceği yoktur. Dolayısıyla gündem tasfiye değil reformdur. Çürümeye yüz tutmuş olan bir yapının ıslah edilerek canlandırılmasıdır.

Ütopik bir çalışma değildir bu. Tahmin ediyorum ki son belge olayından sonra Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde Vaka-yı Hayriye niteliğinde bir operasyon artık neredeyse kaçınılmaz hale gelmiştir. Tarihte kendi ordusunu top ve tüfekle imha etmiş tek ülke olan bu ülkede, 180 küsur yıl sonra yeniden zorlu bir karar anına varılmıştır.

Bu işlemin mümkün mertebe barış ve hukuk çerçevesinde gerçekleşmesi, doğal olarak, bu ülkeyi seven herkesin temel kaygısıdır. Aksi halde doğacak arbededen herkes zarar görür. Bu yüzden yeni ve yapıcı fikirlere, çözüme yönelik önerilere her zamankinden çok ihtiyaç vardır. Bu aşamada görüş üretmek bir lüks değil, vatandaşlık görevidir.

*

Askeri konularda uzman değilim. Burada dile getireceğim görüşler benden başka kimseyi bağlamaz; hiçbir kesim veya zümrenin görüşlerini yansıtmaz. Bilenlere veya bildiğini ileri sürenlere danışmadım. Uzman geçinen bir-iki kişiyle sohbetimde de, bu kişilerin zekâ ve sağduyu seviyesi hakkında olumlu bir izlenim edinmedim.

Dilerseniz “kahvehane muhabbeti” de diyebilirsiniz, gocunmam.

Genelkurmay kurmay olmalı

  • 1. Genelkurmay müessesesi kuruluş amacının dışına çıkmış, adeta bir başkomutanlık karargâhı haline gelmiştir. Oysa adı üstünde “kurmay”, bir istişare ve koordinasyon kurumu olmalıdır.

ABD’de Joint Chiefs of Staff iyi bir örnektir. JCS Başkanı silahlı kuvvetlerin üst amiri değildir; harekât birliklerine emir veremez. Emir verme yetkisi tek başına ABD Başkanının ve ona vekâlet eden Savunma Bakanınındır. JCS başkanı, Savunma Bakanının askeri konularda baş danışmanıdır. İlginçtir ki 1914’te Almanların denetiminde Erkân-ı Harbiye Riyaseti (Genelkurmay Başkanlığı) kurulduğunda da aynı mantık güdülmüştü.

Türkiye’de yapılabilecek en ciddi reformlardan biri budur. Silahlı kuvvetlerde en üst operatif birim, ordu ve donanma komutanlıkları olmalıdır. Belki ABD’deki gibi belirli amaç ve hedefler için oluşturulmuş birleşik harekât komutanlıkları da kurulabilir. Üç kuvvetin temsilcilerinden oluşan genelkurmay sadece genel politikayı oluşturan bir danışma kurulu olarak hizmet verir.

Danışma kurulunun işlevsel olması için rütbe hiyerarşisinden arındırılması şarttır. Kurul üyesi olan general ve amiraller, aralarındaki rütbe ve kıdem farkından bağımsız olarak uzmanlıklarını dile getirebilmelidir. Kurul başkanlığı sembolik bir görev olmalıdır. Bu nedenle tuğ veya tüm düzeyinde tutulması daha doğru olur. Kısa süreli (mesela altı aylık) ya da dönüşümlü başkanlık usulü benimsenebilir.

İç güvenlik ordu işi değil

  • 2. Yurtiçi istihbarat görevleri TSK’den ayrılmalıdır. Askeri istihbaratın yetkisi dış devlet ve ordular hakkında bilgi edinmekle sınırlanmalıdır. İç istihbarat, emniyetin ve diğer iç güvenlik birimlerinin görevi olmalıdır.

Aksi halde sürekli genleşen bir “iç düşman” tanımı aracılığıyla silahlı kuvvetlerin yurt içindeki siyasi iktidar kavgalarına bulaşması engellenemez.

Terör ya da gerilla gibi iç tehditlere karşı geleneksel askeri eğitimin herhangi bir avantaj sağlamadığı açıktır. Askeri örgütlenme biçiminin temel mantığı, büyük kitleleri hızlı ve disiplinli bir şekilde sevk ve idare etmekten ibarettir. Düzensiz küçük gruplara ve bireylere karşı bu modelin faydası yoktur. Dolayısıyla iç tehditle mücadele görevinin, bu konuda istihbarat yapma yetkisiyle birlikte, ordu dışında bu iş için özel olarak yetiştirilen ya da yetiştirilecek uzman ekiplere aktarılması daha doğru olur.

Jandarmaya özgürlük

  • 3. Jandarma TSK karşısında daha bağımsız bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Jandarma son yıllarda profesyonelleşme ve uzmanlaşma yönünde ciddi gelişme kaydetmiştir. Bu gelişmenin mantıki devamı, jandarmanın eğitim ve özlük işleri bakımından kara kuvvetlerinden tamamen ayrılmasıdır. Çeşitli uzmanlık alanlarında daha fazla sivil kadro istihdam edilmelidir.

Fransız jandarması öteden beri Türk jandarmasının kurumsal modelidir. Oysa Fransa’da 1947’den bu yana göreve gelen Gendarmerie Nationale komutanlarının biri hariç tümü sivil kişiler olmuştur.

Jandarmanın erat ihtiyacı kısmen bugünkü gibi karşılanabilir. Ya da jandarma hizmeti askerliğe eşdeğer fakat ondan ayrı bir kamu hizmeti olarak tanımlanabilir.

Sosyal reformlar

  • 4. Çocuk yaştan itibaren askeri yapı içinde yetişen subayların adeta kapalı bir kast zihniyeti kazandıkları ve bu zihniyeti toplumla ilişkilerine yansıttıkları görülmektedir. Bu yüzden askeri liseler kaldırılmalıdır.

Askeri kariyere ilk adımın 18 yaş sonrasına çekilmesi, toplumsal etkileri daha iyi özümsemiş, daha özgür karar verebilen, daha büyük sosyal çeşitliliğe sahip bir kadroya yol açabilir.

Harp Okulları dışında sivil üniversitelerden mezun olanların da silahlı kuvvetlerin teknik ve muharip sınıflarına – belli oranlarda – katılması teşvik edilmelidir.

  • 5. Orduevleri ve askeri tatil kampları tasfiye edilmelidir. Bunda da amaç, askerin toplumla daha yakın temasının sağlanması ve kapalı kast zihniyetinin giderilmesidir.

Orduevi ve kamplar belki düşük rütbeli subay ve assubaylara ekonomik koşullarda tatil imkânı sağlamak amacıyla korunabilir. Ancak bu tesisler asker olmayanlara da (ücret karşılığında) açık olmalıdır. Tesis işletmesi sivil işletmecilere ihale edilerek, ordunun işlev ve formasyonuna aykırı bir yıpranma kapısı kapatılmalıdır.

Üst rütbeli subayların yurt içi ve dışında kaliteli sivil tesislerde tatil yapması özendirilmelidir. Askerin sivil ortamdaki itibarının daha iyi korunması için üst rütbeli subayların maaşı, üst düzey özel sektör yöneticileriyle kıyaslanabilir bir düzeye yükseltilmelidir. Sivil elitle aynı mekân ve alışkanlıkları paylaşan askeri yöneticilerin, bir süre sonra toplum yönetimi hakkında da onlara benzer değer ve görüşleri benimseyecekleri muhakkaktır.

Sonuç

Erdoğan hükümeti 2003’te çıkardığı Yedinci Uyum Paketi ile son derece önemli üç değişikliğe imza atmıştı. Bunların birincisiyle MGK’nın statüsü ve yetkileri yeniden düzenlenmiş, ikincisiyle askeri harcamalar Sayıştay denetimi kapsamına alınmış, üçüncüsüyle de askeri mahkemelerin barış zamanında sivil kişileri yargılama yetkisi kısıtlanmıştı. İkinci ve üçüncü hususlar henüz gerçek anlamda hayata geçirilemese de, bu reformlar kanımca Ak Parti iktidarının bugüne dek aldığı en radikal ve en kalıcı kararlar arasındadır.

Yıllardan beri ertelense de sonuçta gündeme gelmesi kaçınılmaz görünen anayasa reformu, bu kararları daha ileri götürmek için çok değerli bir fırsat olabilir.

Yukarıda önerdiğim düzenlemelerin bir kısmı bile gerçekleşse Türkiye daha rasyonel bir kamu düzenine ve daha özgür bir geleceğe doğru hatırı sayılır bir adım atmış olacaktır.

… Bu makale ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Trackback URL

  1. 19 Yorum

  2. Yazan:Mekin Tarih: Tem 3, 2009 | Reply

    Sayın Sevan Nişanyan
    Yazdıklarınızın bir kelimesine bile katılmıyorum.

  3. Yazan:Mustafa Tarih: Tem 3, 2009 | Reply

    imzaliyorum.
    Askeri yüksek okullarda askeri konularin disindaki dersleri ziviller vermeli. Kisaca askerilik askeri ile alakali olan yerder sinirli kalsin mümkün oldugu müddetce. Askeri yargi olursa askeri konularda disziplin cezasi seviyesinde olsun. Subaylarin özel hayatlari askeri mercek altinda olmasin.
    Silah aliminda finansal sektörde denetimde alimda sivil agirlik olsun. Parlamento denetlesin.
    Askelik yapmagi vicdani sebebler yüzünden yapmak istemeyen “sivil hizmete” tabi tutulsun: hastanede hizmet etsin, agaclar diksin, yollardan cöp toplasin vesaire. Vicdani sebebleri…Ordumuzda imamlarda olsun. Asker sayimiz ne gereginden fazla nede tehlikeli derece az olsun. Her aileden bir erkek cocuk askere alinsin kura ile. Askerlikte hergün saatlerce faideli bilgiler ögretilsin.

  4. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 3, 2009 | Reply

    Mekin bey,

    Sayın Sevan Nişanyan
    Yazdıklarınızın bir kelimesine bile katılmıyorum.

    demişsiniz.
    Halbuki mesela bence şu kısma katılmamanız üst düzey subaylarımızı rencide etmiştir:

    Askerin sivil ortamdaki itibarının daha iyi korunması için üst rütbeli subayların maaşı, üst düzey özel sektör yöneticileriyle kıyaslanabilir bir düzeye yükseltilmelidir.

    Sevan bey, güzel bir projeksiyon çizmiş. Türkiye’de bu denli köklü değişiklikleri yapmaya kadir bir iktidar ne zaman gelir bilmiyorum ama bir yol haritası, eylem planı oluşturmak açısından faydalı bir yazı olmuş.

  5. Yazan:Mekin Tarih: Tem 3, 2009 | Reply

    SAYIN EKREM SENAİ
    KOCA PARAGRAFTAN BULA BULA MADDİ OLAN KISMI BULMUŞSUNUZ ASKERİN DERDİ ÖZEL SEKTÖRDEKİ YÜKSEK MAAŞLAR DEĞİL EĞER İSTESELERDİ ÜNİVERSİTE SINAVLARINA GİRERKEN ASKERİ OKUL YERİNE ÜNİVERSİTE YAZAR ÇOK İYİ BÖLÜMLERİ BİTİRİP ÇOK İYİ MAAŞLARA KAVUŞABİLİRLERDİ.BAKIN ASKERİ OKUL PUANLARINA NE DEMEK İSTEDİĞİMİ ANLARSINIZ.BİZİM ÜLKEMİZ SIRADAN BİR COĞRAFYADA YER ALMIYOR VE SIRADAN BİR ÜLKE OLMADIĞI İÇİNDE ORDUNUN REFORM ADI ALTINDA PASİFİZE EDİLMESİ ENİNDE SONUNDA BU ÜLKENİN İŞGALE UĞRAMASINA SEBEP OLACAKTIR.TARİH SAHNESİNDE REFORM HAREKETLERİ ADI ALTINDA SONUCUNDA NİCE DEVLETLER YIKILDI İŞGALE UĞRADI.AYRICA SAYIN SEVAN BEY VAKA-I HAYRİYE OLAYINI ÖRNEK OLARAK VERMİŞ , DÜZENİ BOZULMUŞ SAPITMIŞ BİR YENİÇERİ OCAĞININ ORTADAN KALDIRILMASI OLAYIDIR.ŞU AN BİZİM ORDUMUZDA ÇOK ŞÜKÜR Kİ BÖYLE DİSİPLİNSİZLİK YOKTUR. O YÜZDEN GEÇMİŞTEKİ OLAYI BÖYLE BİR OLAYINI ORDUMUZU DA İÇİNE İLAVE EDEREK ÖRNEK VERİLMESİNDE BEN ART NİYETTEN BAŞKA BİR ŞEY ARAMAM……

  6. Yazan:Ali Duman Tarih: Tem 3, 2009 | Reply

    imal yılı 1936 olan Askeri Ceza Kanunu, Musolini’den birebir kopyadır, zira mahkeme edilmeden MAHKUMİYET (ODA VE GÖZ HAPSİ) cezası verilebilmektedir ki, böyle bir uygulamanın bir MUZ CUMHURİYETİ’ nde dahi olabileceğini sanmıyorum.

    bir facia olan askeri lise olayına gelirsek ortaokuldan sonra giren bir öğrenci sınıfta kalmadan geçer ise 8 yıl, sınıfta kalma hakkını kullandığında ise 10 yıl YATILI OKUYARAK subay olmaktadır. Böyle bir uygulama bir tek Pakistan’da mevcut olup, o da Türkiye’yi örnek aldığındandır. 8-10 yıl YATILI okuyarak subay olan bir kişinin sosyal psikolojisinin normal olabileceği toplum sosyologları/psikyatrlarını ilgilendiren bir konu olduğundan bu konuda ahkam kesmeyeceğim, ancak ortaokul sonrası, yatılı öğrencilik akabinde LOJMAN-KIŞLA-ORDUEVİ arasında geçen bir yaşantının ne kadar halktan kopuk olduğu su götürmez bir gerçektir ki, bu bilinçli bir tercihtir, zira yeri geldiğinde yoktan var edilen birtakım gerekçeler ile (terör, şeriat vs.) yapılan darbelerle halkın kafasına dipçikle vurabilmek ondan uzak olmayı gerektirmektedir.

  7. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Tem 3, 2009 | Reply

    mekin arkadaş;

    belki haberin yoktur, demedi deme. diyorlarki;

    üçüncü dünya orduları zayıf oldukları için yayılamıyorlar, dış düşman gerçek ( değil; iç düşmanları korkutmak için kullanılan bir söylem/söylenti olarak var elbet.) olarak ortada olmadığından savaşamıyorlar dolayısıyla içine kaçıp kendisinden daha zayıf ve zavallı olan halkının üzerine yayılıp, bir nevi işgal ediyorlar

  8. Yazan:rüştü hacıoğlu Tarih: Tem 4, 2009 | Reply

    Ali Duman arkadaş;

    “..LOJMAN-KIŞLA-ORDUEVİ…” teslisi yeni tesis edilmiş bir durum değildir. kendi halkını işgal geleneğinin kadim zamanlardan beri gelen bir devamı niteliğindedir. K.K.K’da zaten kendini 1000 küsur yıllık bir geleneğin devamı olarak nitelerken bunu, gulam ve devşirme müessesesinden bağımsız düşünmemek gerekir. insanın tarihselliği, kaçınılmaz olarak onunla ilişkili kurumların da tarihselliğini zorunlu kılmaktadır ki, değişimler öyle çıttadanak nevzuhur olgular değildir. paşaların bir bakıma doğru söyledikleri ender noktalardan biridir bu kuruluş felsefesi. ama ilginçtir hepimize en uydurma gelen de bu tarih meseleleridir diimi?

  9. Yazan:Hakkı Bentek Tarih: Tem 4, 2009 | Reply

    Bu küresel ekonomik krizin bölgemize bir savaş getirme ihtimali var.

    Bu savaşın içinde muhtemelen biz de olabiliriz. Bu yüzden ordumuz ile uğraşmayı bırakın. Çünkü ona ihtiyaç olacak.

    Bugün ordumuza yüklenenler, yarın evlerini, ailelerini koruyabilmek için kimden yardım isteyecekler.

    Mehmet Bey ısrarla ekonomik konulara girmiyor. Fransa da gündem Türk ordusu mu ? yoksa Ergenekon mu ? Biraz insaf…

  10. Yazan:Mekin Tarih: Tem 4, 2009 | Reply

    Sayın Hacıoğlu
    Ordumuzun 3. dünya ordusu olmadığını sanırım kıbrıs çıkarmasında gözden kaçırmışsınız.Ordumuz milleti için vardır.Milletin üzerinde baskı kurmak için değil….

  11. Yazan:Teğmen X Tarih: Tem 4, 2009 | Reply

    Bir kurumun kimi zaman, hatta zaman zaman kendini değiştirmesi, o kurumun gücünü azaltmaz; aksine gücünü perçinler…

    Ancak bu yazıda, yazı sahibinin bir ordu uzmanı olmadığını görünce, önerilerinin de sadece geçmişe dayalı tecrübelerden ve duygusal çıkarımlardan ibaret olduğunu şahsen düşünüyorum.

    Yani diyor ki Fransa’da jandarma kalktı, burda da kalksın veyahut Amerika’da komutan şöyle, böyle yapamaz burada da yapamasın…

    Belli ki taleplerinin çoğu için uzman yardımı almış ya da bir yığın makale okumuş.

    Şimdi durum şu: Orduda değişim için önce genelkurmayın görüşü alınmalıdır (teorik). Ancak bazılarımız diyecek ki, generaller, bu tür geniş yetkilerinin elinden alınmasını istemez (ki bu da doğrudur, pratikte böyledir).

    Meselenin çözümü oldukça zor diyeyim ben.

    Çünkü o kadar karmaşık bir yapımız var ki, biz bile çözemiyoruz. Ancak ben jandarmanın sivilleşmesine sonuna kadar katılıyorum.

    Çünkü jandarma gerçekten çağın çok gerisinde kaldı. En basit ve aklıma gelen en güncel örnek.

    Adliyeye suçlu götürüyorlar, ere suçluyu emanet ediyorlar. Suçlu erin tüfeğini ani bir hareketle alıyor ve kaçma girişiminde bulunuyor, fakat bu arada tüfeğin içinin zaten boş olduğu anlaşılıyor.

    Şu delalete bakar mısınız…

    Saygılarımla…

  12. Yazan:Kerim Ander Tarih: Tem 5, 2009 | Reply

    Türkiyede ordu sorunu yok ki çözülsün. Türkiyede sağlık sorunu, eğitim sorunu, gelir sorunu, vergi ödememe sorunu ve işsizlik sorunu gibi sorunlar var. Bir de sizler varsınız işte sorun olarak. Ordunun görevi ülkeyi dış düşmanlardan korumak değildir. Ordunun asıl görevi ülkeyi sizlerden ve sizin gibilerden korumaktır. Dış düşman mı var? İç düşman var sadece. Dış düşmanlar sadece iç düşmanları yani sizleri kullanıyorlar maşa gibi.

  13. Yazan:eg Tarih: Tem 5, 2009 | Reply

    öteki yorumunda caminin kapısında içki içmek özgürlüğünden bahseden bir zat, bu yazıya yorumunda ordunun görevinin ülkeyi bizim gibilerden “korumak” olduğunu söylüyor. şimdi ben de, bu ülkenin en büyük probleminin, birşey söylemek isterken ya da bir “özgürlük”lerinin engellendiğinden bahsetmek isterken, aslında “biz biraz daha iktidar sahibi olsak sizin yedi sülalenizi içerde işkenceye tabi tutacağız ve ananızdan emdiğinizi burnunuzdan getireceğiz” dediği apaçık anlaşılan bu tür yorum yazan, zeka özürlü miliperestler olduğunu düşünüyorum…

  14. Yazan:Ali Duman Tarih: Tem 5, 2009 | Reply

    “ORDUSUNU YENEMEYEN MİLLETLER ÖZGÜR OLAMAZLAR” Churcill

  15. Yazan:Ali Duman Tarih: Tem 5, 2009 | Reply

    Sn. Rüştü Hacıoğlu,

    1000 yıllık bir gelenekten bahsetmişsiniz de aklıma geldi, aslında türk ordusu 1000 yıllık değil 3000 yıllık bir gelenekten geldiğini iddia etmektedir, ancak ben ortada öyle 3000 yıllık bir gelenek falan görmüyorum, zira yakalarındaki gnkur ablemi/rozetine baktığınızda atatürk’ün resmini görürsünüz, bu gelenek olsa olsa en fazla 85 yıllıktır, en azından görüntü, eğitim ve ritüel öyledir, ülkemizdeki bir dünya çarpıklığın yanında alın size bir çarpıklık daha. 3000 yıllık bir gelenekten geldiğini iddia edenin en azından bunu simgeleyen bir ritüeli olur, zira ordu için şekilselliğin, anlamlılığı çok önemli ritüellerdendir, seçilen ritüel bu ordunun tarihinin en fazla 1920’lerde başladığını göstermektedir.
    1920’den öncesi sanki bir yalan, sanki yaşanmamış gibidir, ancak başka bir boyutta ise 3000 yıllık olmaktan övünç duyulur, bu ne yaman çelişki :):) ne yardan, ne serden vazgeçememe gibi bir durum söz konusu.

  16. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Tem 6, 2009 | Reply

    Ordunun görevi ülkeyi dış düşmanlardan korumak değildir. Ordunun asıl görevi ülkeyi sizlerden ve sizin gibilerden korumaktır.

    Evet bunu zaten fiilleriyle ispat ediyorlar, tekrar ifade etmeye gerek yok. Biz de bunu söylüyoruz: Bu ordu, silahını kendi vatandaşlarına yöneltiyor. Ordu’nun ideal vatandaş tanımı CHP’lilerin içindeki azgın bir azınlığı tanımlıyor. Bu değişecek; ülke çoğulcu ve demokratik bir yapıya er veya geç bürünecek. Ordu da milletin ordusu olacak. Size de postal yalamaktan keçeleşmiş diliniz yadigar kalacak.
    Coming soon !

  17. Yazan:Okan Ural Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    Mrb. Arkadaşlar…

    “Türkiyede Ordu Sorunu” adlı Taraf Gazetesinin klasik amaç ve zihniyeti doğrultusunda yazılmış bu yazının bile orduyu sorunun tam içine çektiği sanırım sizinde gözünüzden kaçmamıştır.

    Kuşkusuz hepinizde bileceği şekilde bu bir psikolojik savaş taktiğidir. (Bilmeyenler psikolojik savaş adı kitapları okuyabilir)

    Taraf gazetesi maalesef demokrasiyi ve basın özgürlüğünü çamur at izi kalsın şeklinde yaptığı ve kaynaklarını genelde açıklayamadığı içindir ki bu yazının içeriğine değil yazının başlığına ve kimin yazıp yayınladığına bakmak yazı hakkında mümkün mertebe okumadan fikir sahibi olmaya yetmektedir.

    O halde orduyu problemin içine, sanki problem kendisiymiş gibi gösterip çeken bu zihniyeti halen nasıl savunuyorsunuz şaşırmamak elde değil ….

    Kaldı ki taraf gazetesinin içeriğinde insan yararına halk yararına bir tane haber yoktur, gazete kurulduğu ilk günden beri orduyla uğraşmaktadır.

  18. Yazan:Okan Ural Tarih: Eki 9, 2009 | Reply

    Unutmadan Bir arkadaş bu ordu halka silah doğrultuyor demiş …

    Arkadaşım ve/veya arkadaşlar iyice saçmaladınız bilmem farkındamısınız.

    Ordu zaten sizlerden bizlerden oluşuyor..

    Hadi onu geçin madem bunu yazıyorsunuz, soruyorum size hepiniz nerdeyse askerlik yaptınız doğru dürüst yolda yürüyen birine zevk için silah doğrultunuz mu nöbette veya silah elinizdeyken herhangi bir zaman diliminde …

  19. Yazan:veysel Tarih: Haz 18, 2010 | Reply

    kesinlikle doğgru..halkla ordu arasında dağlar kadar fark var…reform şart…

  20. Yazan:bir site müdavimi Tarih: Haz 18, 2010 | Reply

    Sayın Okan Ural,

    “Türkiyede Ordu Sorunu” adlı Taraf Gazetesinin klasik amaç ve zihniyeti doğrultusunda yazılmış bu yazının bile orduyu sorunun tam içine çektiği sanırım sizinde gözünüzden kaçmamıştır.

    “Gözümüzden kaçmayan” o kadar çok şey var ki,inanın hangisinden başlayacağımı kestiremiyorum.

    Yarım asırlık zaman diliminde gerçekleşen sayısız muhtıralar?

    Kanlı darbeler?

    Askeri cuntalar?

    Halen devam eden darbe planları?

    Andıçlar,krikoler?

    Darbe günlükleri?

    Yeraltından çıkan silahlar?

    Cephane evleri?

    Islak/kuru imzalar?

    Askeri vesayet?…Hangisinden başlayalım?Bunlar sizce hepsi hayali ve uydurma birer suçlama ve karalamadan mı ibaret?Değilse peki bu,orduyu yeterince “sorunlu”yapmıyor mu?Bu denli yasa dışı işlere bulaşmış bir kurum sorunların dışında görülebilir mi?

    Dolayısıyla,”ordunun sorunların içine çekildiği”yok,ordu bu haliyle zaten sorunun odağındadır.

    Ayrıca bu karanlık ilşkileri yazmayan gazete kalmadı.Bunları duymamanız,bilmemeniz için başka bir ülkede yaşıyor olmanız gerekir.

    Taraf gazetesi size göre yanlı davranıyor olabilir,ancak ortaya atılan hiçbir haber/belge/iddia nedense yalanlanmadı.

    Aktütün ve Dağlıca baskınlarında yapılan ihmaller belgelendi ve doğrulandı kimseler sözkonusu skandalı yalanlayamadı.

    Günlerdir İskenderun baskını gündemde,Türkiye basınında her gün konuşulup tartışılıyor bu.Yine aynı ihmal yine aynı sorumsuzluk.Ve şimdiye kadar Taraf da dahil tüm basının işaret ettiği ihmali yalanlayacak mantıklı bir savunma henüz gelmiş değil.

    Sormak lazım,askerlerimizin ihmale kurban gitmemesi için önlem alınmasını talep etmenin neresi kötü maksatlı?Bir gazete bu ve benzer ihmallerin üzerine gidince kabahat mı işlemiş oluyor?”

    Basının görevi halkı bilgilendirmektir,gerçekleri kitlelere aktarmaktır.Bunun yapılması neden “klasik amaç ve zihniyet”şeklinde yorumlansın.Ve ayrıca bu “klasik amaç”nelerdir,sizi böyle düşünmeye sevkeden sepepler ne olabilir?

    Benim görüşlerinizden anladığım;konu kurumlar olunca basın üç maymunları oynamalı gibi bir yaklaşım içerisindesiniz.Oysa doğru habercilik/ilkeli gazetecilik;susmak değil gerçekleri ortaya çıkarmaktır.

    Bu bakımdan “bizlerin gözünden kaçmamış”olanları bizim adımıza söyleyip hatırlatmak yerine,bence kendinizin neleri gözden kaçırdığınızı sorgulamakla başlamalısınız.Mesela “amaç ve niyetler”i tahlil edeceğinize “şu şu haber yanlıştır,gerçeklerle bağdaşmıyor”diye pekâlâ Taraf’ı yalanlayabilir,”izledikleri yanlış çizgiyi”hatırlatabirdiniz.

    Kuşkusuz hepinizde bileceği şekilde bu bir psikolojik savaş taktiğidir. (Bilmeyenler psikolojik savaş adı kitapları okuyabilir)

    Siz vaktinizi “psikolojik savaş”kitaplarına ayırabilirsiniz.Evet,psikolojik savaş diye bir şey vardır.Lakin “akerlerimiz ihmal sonucu ölmesin”demek ile savaşan taraflar arasında psikolojik savaşa taraf olmak,bu yönde bir savaş başlatmak farklı şeylerdir.Bunlar birbirine karıştırılmamalıdır.Ve dolayısıyla dikkat çekilen her yanlışlığı bu bağlamda değerlendirerek “yıpratma amaçlı” yapıldığına hükmetmek isabetli bir yargı olmasa gerek.

    Zira eleştiri,bir kurumu yıpratmaz.Aksine kurumun çürük elmalardan temizlenmesine,daha şeffaf ve güvenilir hale gelmesine dolayısıyla da güçlenmesine vesile olur.Lütfen meselaye biraz da bu pencereden bakmayı deneyin.Her eleştiri düşmanca tavır almak demek değildir.

    Taraf gazetesi maalesef demokrasiyi ve basın özgürlüğünü çamur at izi kalsın şeklinde yaptığı ve kaynaklarını genelde açıklayamadığı içindir ki bu yazının içeriğine değil yazının başlığına ve kimin yazıp yayınladığına bakmak yazı hakkında mümkün mertebe okumadan fikir sahibi olmaya yetmektedir.

    Bu kadar basit değil mesele.Taraf yanlı davranabilir.Adından da anlaşılacağı üzre “taraftır”.Politik görüşü vardır.Her yayın organı gibi elbette bir çizgisi,yayın anlayışı vardır.Ve doğal olarak yayın politiksını inandığı çizgi üzerine kurmaktadır.

    Dolayısıyla demokrasi ve basın özgürlüğünü nerede istismar ettiğini sağlam argümanlar sunmadan öyle “çamurcudur”falan demekle geçemek doğru değil.Kusura bakmayın,görüşlerine katılmıyorsunuz diye sizin çamurcu,ilkesiz,”klasik maksatlı” vs.dediğinize inanmak zorunda değil insanlar.Takdir edersiniz ki siz söylediniz diye insanlar kötü amaçlı olmuyor.Bu hususta varsa ıspatınız çıkar bizlerle paylaşırsınız.Bu tür konular öyle bir çırpıda yazının başlığıyla anlaşılacak şeyler değildir çünkü.

    Ha,sorun “yayınların kaynağını açıklamamak”ise,şunu sormama izin verin:

    Sizce bir haber ve/veya belgenin,içeriğinin doğru olup olmadığı mı yoksa haberin kaynağı mı önemli?Gerçekliği konusunda yeterli kanıt ve belge verildiği-yani doğruluğu kanıtlandığı-halde haberin nereden elde edildiği daha mı önem arzediyor.Tutun ki komplo teorileriyle CIA,FBA,MOSSAD vb istihbarat örgütlerince elde edilmiş olsun.Peki suç,ihmal,kanunsuzluk vs kanıtlanıyorsa ne diyeceğiz?”Haber doğru ama kaynağı meçhul(!)”diye meselenin başka bir kısmına mı odaklanmalı.

    O halde orduyu problemin içine, sanki problem kendisiymiş gibi gösterip çeken bu zihniyeti halen nasıl savunuyorsunuz şaşırmamak elde değil ….

    Okan bey,kendi payıma hiçbir kötü zihniyeti savunmuyorum.Ordu düşmanı da değilim.Ancak ülkemizde karanlık bir zihniyet yoktur deme lüksüne de sahip değilim.Dolayısıyla mesele sadece ordu meselesi de değildir.İşte tam da anlattığınız gibi ortada aşılamamış bir zihniyet sözkonusudur.Yukarıda epey değindiğim için tekrarlamak istemiyorum.Lakin ülkemiz karanlık bir girdaba çekilmek isteniyor…Toplumda alabildiğine bir kaos hakim.Cinayetler işleniyor,aydınlar katlediliyor,gazeteciler kurşulanıyor,hukusuzluklar yaşanıyor.Bunları görmezdan gelmek mümkün mü?Dolayısıyla ordu içinde de,mecliste de,diğer kurumlarda da çürük elmaların olması ihtimal dışı değildir.Bu düğümün çözülmesi gerikiyor.Bunun için de her elştiriyi düşmanca bir tavır olarak algılmak yanlıştır.Bu sitede hiç kimsenin ordu düşmanı olabileceğine ihtimal vermiyorum.Bu ordu bizim ordumuz.İçinde çok değerli şahsiyetler,onurlu insanlar vardır.Fakat takdir edersiniz ki ordu da sonuçta sizin benim gibi insanlardan oluşuyor.Hatalar olacaktır,olmaktadır.Yapmamız gereken şey daha demokratik,daha adil,daha müreffef bir türkiye yaratmak olmalı.Bu bakımdan her eleştiriyi birilerinin oyununa gelmek şeklinde şaşırmayınız derim.Evet şaşırmalıyız,sorgulamalıyız,itiraz etmeliyiz ki kurumlarımız daha düzenli işlesin,bu memlekete daha fazla demokrasi gelsin ve güzel Türkiyemiz örnek bir hukuk devleti olsun.

    Oysa yukarıda da değindiğim gibi haberler tüm ayrıntılarıyla belgelendi ve aksi iddia edilemedi.Sizin bu yönde bildiğiniz başka gerçekler varsa buyrun bizlerle paylaşın.Kısacası,ortada gerçek bir isnat yokken,fikir ve tutumlarından ötürü bir gazeteyi,bir fikir akımını,sıradan insanları”çamurcudurlar,psikolojik savaş yanlılarıdırlar”diye kestirip atmakla bir yere varamayız.Ve tartışmaya her dahil olan,kafa yoran,görüş belirten,fikrini açıklayan herkes de körü kürüne bir zihniyeti savunmuş olmuyor.Elbette hepimizin yanılma payı vardır,ancak sonuçta burası bir fikir platformu…Tartışmalıyız ki hep beraber doğruları bulalım.Bu nedenle şaşırmayın diyorum,şaşıracaksanız da bu alanı daha geniş tutmanınızı öneririm.

    Saygılarımla.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin