RSS Feed for This Post

Başörtüsü Yasağı Devletin Tarafsızlığına Aykırıdır

[Hür Fikirler] 

523038358_d3cab0399f.jpgBen toplumun genelinde böyle bir uzlaşmazlık görmüyorum, aksine yasağın kaldırılması yönünde toplumda yaygın bir beklenti var. Ama tabii, yasağın devamından yana olanlar bu konuda uzlaşma olmadığını söylemeye devam edeceklerdir.

Soru: Meclis’te cumartesi günü yapılacak çalışmadan, ardından da YÖK ek 17. maddesindeki yapılacak değişiklikten sonra üniversitelerde başörtüsü yasağı kalkıyor. Bundan sonra ne olur?

– Cevap: Ben bu düzenlemelerden sonra başörtüsü yasağının tamamen kalkacağından emin değilim. Bu yasak hukukî değil ki, sadece hukuk yoluyla kaldırılabilsin. Ama yine de bu tahminimde yanılmayı çok isterim.

Soru: CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götüreceği kesin, mahkeme iptal ederse nasıl bir süreç öngörüyorsunuz?

– Cevap: Anayasada yapılan değişiklikleri Anayasa Mahkemesi sadece şekil yönünden inceleyebilir. Bu inceleme de teklif ve oylama çoğunluğu ile ivedilikle görüşme yasağına uyulup uyulmadığının araştırılmasıyla sınırlıdır. Bu cevapları kaleme aldığım saat itibariyle süreç henüz sonuçlanmadığından, anayasa değişikliğinde şekil hatası yapılıp yapılmadığı belli değildir. Ama şekil noksanı olmazsa, Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliklerini iptal etmesi mümkün değildir. Buna karşılık, Yükseköğretim Kanunu’nun Ek 17. maddesinde nasıl bir değişiklik yapılacağı konusunda kesin bir bilgim yok, ama eğer bir şeyi iptal edecekse Anayasa Mahkemesi bunu iptal edebilir. Bunu maalesef güçlü bir ihtimal olarak görüyorum; özellikle de kanunda baş örtme tanımı yapılırsa buna kesin gözüyle bakılabilir. Eğer böyle olursa, “başörtüsü yasağı” meselesi daha da içinden çıkılmaz hale gelir ve ondan sonra da yakın vadede bir daha çözülemez. Tabiî bu durumda da sorumluluk sadece Anayasa Mahkemesi’nde olmaz.

Soru: Başörtü yasağının kaldırılmasına karşı çıkanların temel eleştirilerden biri “uzlaşmanın” sağlanmaması. Ayrıca serbestliğin üniversitelerle sınırlı kalmayacağı, zamanla aynı serbestliğin liseler, kamuda da serbest kalacağı söyleniyor. Bunların olmayacağına dair güvence verilmesinden bahsediliyor. Bunlara ne diyorsunuz?

– Cevap: Ben toplumun genelinde böyle bir uzlaşmazlık görmüyorum, aksine yasağın kaldırılması yönünde toplumda yaygın bir beklenti var. Ama tabii, yasağın devamından yana olanlar bu konuda uzlaşma olmadığını söylemeye devam edeceklerdir. Yani gerilim sona ermeyecek, belki de daha da artacaktır.

Serbestliğin üniversitelerle sınırlı kalmayıp zamanla başka alanlara da yayılacağı iddiasına gelince, böyle bir ihtimal var mı bilmiyorum, ama eğer varsa bile bu mevcut yasağı sürdürmenin bir gerekçesi olamaz. Kaldı ki, bana göre, bu öyle büyütülecek bir mesele de değildir. Reşit olmayan çocukların bu konudaki durumunu esas olarak ebeveynlerinin din yorumları belirleyeceğinden, ilk ve orta dereceli okullarda başı örtülü olan da açık olan da olacaktır. Başın açık olması okulların “kamu düzeni”ni bozmadığına göre, başın örtülü olması da bozmaz. Meselâ Amerika’da bozmuyor. Burada benim çocuklarımın okuduğu ilköğretim okulunda başı örtülü öğrenciler de var ve kimsenin bunu dert ettiği de yok.

Kamu görevlileri ise zaten reşit ve mümeyyiz kimseler olduklarına ve yine başın açık veya örtülü olmasının kamu düzenine hiçbir zararı olmayacağına göre, herkes bu konudaki kararını kendisi vermeye ehil ve yetkilidir. Bu, devletin tarafsızlığına da halel getirmez; çünkü tarafsızlığa asıl uygun olan tek-tip kıyafet değil, kıyafet çeşitliliğidir. Herkese –dinî inançlarını bile gözetmeksizin- tek tip kıyafet zorunluluğu getirmek hem zorbalıktır, hem de devletin belli bir dünya görüşünün tarafı olması demektir. Oysa, bir insanı dinî veya vicdanî kanaatine aykırı davranmaya zorlamaktan daha büyük bir zulüm az bulunur. Ben bu kanaatteyim ama yine de üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkmasının belirtilen diğer alanlara da sirayet etmesini Türkiye şartlarında ihtimal dahilinde görmüyorum.

Soru: Serbestlikten sonra üniversitelerin durumu ne olur? İddia edildiği taşralarda başı açık öğrencilere yönelik bir baskı olabilir mi?

– Cevap: Gerçekçi olmak gerekirse, bazı yerlerde bu yönde bir toplumsal baskının olması ihtimali vardır. Ama böyle bir ihtimali bahane ederek bir özgürlüğü tanımazlık edemezsiniz. Çünkü, bu türden toplumsal baskılar sadece baş örtme meselesinde değil, her zaman her konuda vardır. Bugün kimi ortamlarda da dindarları rahatsız eden “çevre” veya “mahalle” baskılarına tanık oluyoruz. Ama bu türden baskıları “zora başvurma”yla karıştırmamak gerekir. Fiilî zora dönüşmeyen psikolojik baskıları bahane ederek insanların doğal haklarını ellerinden almak eğer geçerli bir yol olsaydı, o zaman dünyada hiçbir medenî toplum olmazdı. Medenî toplumlarda hukuka aykırı baskıyı ve zorlamayı engellemenin veya duruma göre onlara müeyyide uygulamanın hukukî yolları vardır.

Soru: YÖK’ün bundan sonraki durumu ne olur? YÖK; hükümet ve üniversite rektörleri arasındaki ilişkileri de dikkate alarak cevaplarsanız seviniriz. Ayrıca bu üç mekanizma arasındaki ilişkiler üniversiteleri nasıl etkiler?

– Cevap: YÖK’ün özgürleştirici düzenlemelere karşı çıkmaya devam edeceği kanaatindeyim. Üye kompozisyonu böyle kaldığı sürece, yeni Başkanının YÖK’ü özgürlük ve demokrasiden yana bir çizgiye çekmesi imkânsız gibidir. Onun için, hükümetle YÖK arasındaki çekişme önümüzdeki dönemde dozu biraz azalmış olarak da olsa devam edecektir. Hatta, zamanla üniversitelere yeni atanan ve daha özgürlük yanlısı olacakları umulan rektörlerin sayısının artması yükseköğretim sisteminin kendi içinde de bölünmelere ve gerilimlere yol açabilir. Yapılması gereken YÖK’ü ilga etmektir. Yükseköğretime ilişkin yeni bir kurumsal düzenleme yapılacaksa bile, önce YÖK’ü ilga etmek gerekir, aksi halde bu sistemde hiç bir reform ve iyileştirme yapılamaz.

Soru: Bir dönem tek talep 12 Eylül darbesinin ürünü olması nedeniyle YÖK’ün kapatılması istemi vardı. Buna karşı çıkanlar da bugün ‘ulusalcı’ dediğimiz kesimdi. Şimdi YÖK’ün İslamcıların eline geçmesinden şikâyetçiler. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?

– Cevap: YÖK İslamcıların eline geçmiş filan değil, böyle bir ihtimal zaten yok. Dediğim gibi, YÖK’ün her halûkârda kaldırılması gerekiyor. Sadece Kemalistlerin değil, böyle bir kuruma hakim olacak hiç kimsenin –ne İslamcıların ne de hatta liberallerin- “iyi niyeti”ne güvenemeyiz.

Soru: Bilim adamları arasında da başörtüsü konusunda da bir bölünme yaşandı imza kampanyaları bakımından. Tamamen karşı çıkanları saymayarak söylüyorum bunu. Sizin de içinde yer aldığınız bilim adamları ve akademisyenler değişikliği destek verdiniz. Öbür taraftan Mehmet Altan ve Ahmet İnsel gibi isimler ise başörtüsünün anayasal değişiklikle çözülmesine, diğer özgürlük sorunlarının ertelenmesi nedeniyle imza atmadı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

– Cevap: Önce şunu belirteyim: Ben o bildiriyi şu anda yapılmaya çalışılan anayasa değişikliğini desteklemek için değil; hem üniversitelerin özgürleşmesi için yüksek sesle bir çağrı yapmak için, hem de bu arada başörtüsü yasağının kaldırılması yönündeki niyete ve iradeye destek olmak için imzaladım. Yukarıda belirttiğim gibi, bu işin yöntemi konusunda ben de hükümetle aynı düşünmüyorum, ama onların bu meseleyi özgürleştirici yönde çözmek istemelerini onaylıyorum. Öte yandan, bu bildiriye “diğer özgürlük sorunlarının ertelenmesi nedeniyle” imza atmayanlar varsa, gerekçelerinin ikna edici olmadığını belirtmeliyim. Çünkü, bildiriye imza atarak da diğer özgürlük sorunlarının takipçisi olabilirsiniz, nitekim ben öyle yapacağım. Bugüne kadar yaptığım gibi… Öte yandan, bildiriye imza atmamak başörtüsü sorununun “anayasal değişiklikle çözülmesi” girişimini de önlemez. Ben de bu yöntemin doğru olmadığını belirttim, ama bu, prensip olarak doğru olan bir girişimi desteklemeyi de ima eden üniversitelerde özgürlük talebine katılmamamı gerektirmiyor.

9 Şubat 2008
Prof. Dr. Mustafa Erdoğan
Hacettepe Üniversitesi
(Kısaltılmış bir versiyonu 11 Şubat 2008 tarihli Sabah gazetesinde Ecevit Kılıç’ın sütununda yayımlandı.)

Kitap tanıtan kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

 

Aydın kimdir? Muhafaza’nın ve Değişim’in kimyası

Aydın konusu gerçekten sorunlu görülüyor. Her ideoloji, her grup kendi liderini, kahramanını aydını ilan ediyor çünkü. Tam da bu sebeple tanımından önce başka bir sıfata daha ihtiyaç duyuluyor: Reformist aydın, muhafazakar aydın, Kürt aydını, Türk aydını, vs.. Kısacası “aydın olmak” hem toprak(toplum) hem de tohum(aydın) gibi üzerinde durulup incelenmesi yazılıp çizilmesi gereken bir kavram. Değişimin adresi kabul edilen Aydın’ın tanımı konusunda muhafazakar olunabilir mi?” 130 sayfalık bu kitapta modernleşme sürecinde Aydın’ı ve Aydınlanma’yı sorgulayan bakış açıları bulacaksınız. Ama teori ile yetinmeyen,  fikrin eyleme dönüşmesini, Cumhuriyet’i, demokrasiyi ve sivil itaatsizlik olgusunu da sorgulayan yazılar bunlar. Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Zaman Nedir?

“…Geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise bu sonsuzluk olmaz mı? ”  diyordu Aziz Augustinus. Zira kelimeler yetmiyordu. “Zaman Nedir?” sorusuna cevap verebilmek için kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediğı sınırlarda Sanat’tan istifade etmek gerekliydi : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu. Ama felsefeyi dışlamadık: Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl, Aristoteles… Bilimin Zaman’a bakışına gelince elbette Newton’dan Einstein’a uzandık. Bilimsel zamandan başka, daha insanî ve MUTLAK bir Zaman aradık. Delâilü’l-İ’câz, Mesnevî, Makasıt-ül Felasife , Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açtı. Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler.  İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek  KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 8 Yorum

  2. Yazan:ali geyik Tarih: Şub 25, 2008 | Reply

    ben bir lise 3 öğrencisiyim ve bu yorumu yapmak isteğinde bulundum

    (baştan sona okuyup anlama cabası göstermeniz temennisiyle)
    daha baştan -savunmada işinize mi gelmediğinden prosedürden haberdar olmadığınızdan mıdır bilemem ama – türbanın ve başörtünün birer dini özgürlük başlığı altında birleşmesini ve denk hale gelmesine neden olmaktasınız, -ki aslında sizin de bildiğiniz üzere – türbanın dinen bir karşılığı olmamakla tarihsel bir kökene de dayanmamakta cok yakın zamanda dinci ve irticacı kesimin türkiye cumhuriyetinin temellerini sarsma amaclı faaliyetine yön veren birtakım siyasi partiler tarafından kullanılan halkın bu kimliğini belirttiği bir simge olduğunu yoksaydınız.
    kaldı ki bu simge fazilet partisinin kapatılmasından sonra yine aynı azimle devam etmiş bir dönemin carşafının yerini alarak devlete sızdırılma cabasına giriilmiştir , lakin yıllar süren bu caba ak parti hükümetinde kendini gösterme fırsatı buluş yoğun kadrolaşma ile de işlerliğini pratikte sağlamayı başarmıştır cogu tabakada ancak yazal zorunluluğun bulunduğu devletin içine sızması ancak ve ancak anayasadan gececeğinden böyle bir hareketle bu faaliyet varlığını devam ettirmektedir. Bu bağlamda savunan ve savunulan tarafta dahi farklılıklar gösteren iki nesneyi birbirinden ayırmadan tamamını kullanan bu zihniyet başörtü takan halkı da istismar etmektedir.

    gelelim laiklik, cumhuriyet , türban ve özgürlük konularına

    cumhuriyet sistemi dünyada varolan dış güçlerden ve dış etkilerden bağımsız olabilmek amacıyla tüm simgelerden ayrılmış olan tek yönetim biçimidir bu yönetim biçimindeki laiklik ilkesi devletin dini yönden kullanılması ve gücünün istismar edilmesini önlemektedir. cumhuriyet rejiminde devlet nötrdür ve hiç bir topluluğa birtakım farklardan dolayı ayrım yapmamak zorundadır bu nedenlede her türlü topluluğun belirtileri olan simgelerinden arınmış bir vaziyet ve halde bulunmak zorundadır. Bu sayede devlet dini veya etnik herhangi bir zühreye ait bir özelliğe bürünmeden adil bir tavır sergileyebilmektedir
    türban ise biraz önce de nalattığım gibi bir din üzerinden yapılan siyasetin simgesidir tescillenmiştir ve bu simgenin herhangi bir inasnışla köken bazında incelendiğinde bir ilişkisi bulunmadığı anlaşılacaktır. ancak bu din üzerinden yapılmış siyasetin simgesi vasfı türbanın gerek millette gerek devlette istismarlara neden olacak bir unsur olmasına neden oluyor bu da bu nedenle laiklik cumhuriyet ve bağımsızlığın büyük bir tehlikeye devlet işlerinin aksanmasına halkın devlet gücü ile bu ideolojiye uyması hususunda bir baskı oluşturma riski dahi yasaklanmasına gerekcedir.nitekim dinci kesmin oyları ile ayakta duran bu hükumet onların taleplerini yerine getiremezse ayakta kalamayacağını da bilmektedir. bu neden le bu kesmin tüm isteklerini yerine getirmeye calısacaklar ve son olarakta başta hedeflenen görevi tamamlayarak cumhuriyeti yıkacaklardır. bu gerceği hernekadar yalanlasalarda savunanlarda bilir karsı cıkanlarda bilir. bu nedenle yine amerikanın bizi seriat devleti haline getirerek yıkma cabalarnın bir ayağı olan bu oyuna gelmeyen her türk genci

    atasının hitabı üzerine

    devleti yönetenlerin gaflet dalalet hatta hıyanetlerine karşı cumhuriyetlerini savunacaktır

    görüşleriniz (karşı görüşleriniz) için bekliyorum

  3. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Şub 25, 2008 | Reply

    Ali Bey Hosgeldiniz,

    MATRIX filmini seyretmis miydiniz? Iste simdi elinizde bir KIRMIZI bir de YESIL hap var, istediginizi seçin 🙂

    Size verdigim bu cevabin geri kalan kismini okuyup okumamak ve tavsiyelerimi dinleyip dinlememek elinizde. iyi düsünün.

    ise önce evinizdeki çilgin Türkler adli kitabi çöpe atarak baslayabilirsiniz.

    Yaziya yorum olarak yazdiginiz düsünceleriniz aslinda size ezberletilmis birer slogan. :
    1) Türkiye laiktir laik kalacak,
    2) Sehitler ölmez, vatan bölünmez,
    3) En büyük fener, baska büyük yok!

    Siz de söyle demissiniz:
    “cumhuriyet sistemi dünyada varolan dış güçlerden ve dış etkilerden bağımsız olabilmek amacıyla tüm simgelerden ayrılmış olan tek yönetim biçimidir”

    Vatandaslarinin kiyafetlerine karisan devletlere ilk örnek Iran’dir 🙂 sonra da Suudi Arabistan gelir. Komünist Çin de böyleydi, degisti.

    Bildiginiz gibi Atatürk öleli bayagi oldu, üzerinden neredeyse bir asir geçti. Bir dünya savasi, bir soguk savas, komünizmin çöküsü ve AB’nin kurulusu geçti köprünün altindan. internet icad oldu, mertlik bozuldu 🙂

    Atatürk’ün dogrulari ve yanlislari onunla beraber tarihe karisti tipki çagdaslari Hitler, Stalin, Lenin, Mussolini gibi.

    Siz su anda milli egitimin tek tip düsünen insan yaratma fabrikalarindan çikmak üzeresiniz, görünen su ki dersinizi iyi ezberlemissiniz.

    Rejim kosullandirmasindan yeni geçtiginizden basinizi sudan çikarip etrafa bakmaniz için önce bildiginizi sandiginiz seyleri unutmaniz gerekiyor ki bunun için en az 8-10 yil gerek.

    Arkasindan bir o kadar okuyup arastirmaniz, resmi olmayan tarih kitaplari okumaniz icab ediyor.

    Eger cesaretiniz varsa derin bir soluk alin ve sitemizin arsivlerinden KEMALIZM kategorisindeki yazilari bir parça okuyun.

    Baglanti verdigimiz komsu sitelerdeki yazilari da (en azindan 1-2 yillik arsivleri) okursaniz
    bazi seylerin sandiginiz gibi olmadigini görürsünüz.

    Dostlukla

  4. Yazan:ali şahin Tarih: Şub 26, 2008 | Reply

    bence türbanın serbetisi amerikanın ılımlı silam ayağının bir parçasıdır. 1960 27 devriminin kısmen kazanımları sonucu oluşan ulusal bilinç ve sınıf bilincinin köreltilmesi için abşını graham füller ve paoul henze nin çektiği ab cia istasyon şeferi ülkmeizde adım adım ılımlı islamın tohumlarını atıp türk-islam salatawsı ile sofraya sunmuşutr. abd nin has uşağı fetullah gülene kominizmle mücadele dernekleri kurduran eğitim enstülerini kapattıran mehmet şevket eygi gibi provakatörlere çeşitli görevler veren abd gelinen noktada bu projesini bir aşamaya getirmiştir.cüneyt zapsunun referansı ile pazarlanan tayyibi yeni kölesi olarak belirleyen abd ecevit gibi çürümüş unsurları tasfiye ederek yerine bu ekibi getirmiş ancak memnun kalmayınca ekip amerikaya giderek tayyibi lağım deliğinde süpürür gibi süpürmeyin biraz daha kullanın ricası üzerine tekrar iktidar yapmıştır.27 nisan muhturasıyla tabandan yurtsever ordu gençliğin bastırması sonucu oyun bozulup bad nin gülü nü kısmen engellemiş ancak emperyalizmin bastırması ve satılmış yerli işbirlikçeriyle ordunun bu tepkisi susşa getirlimiştir. süreç ülkemizi yakın bir tarihte iç savaşa doğru sürüklemektedir. zaten abd de bunu istemektedir.hayali ermeni jenosidi ve şimdilik tasfiye ettiği pkk yı kulanrak ülkeyi zora sokmaya ve sevrvi uygulamaya türkiyeyi zorlamak istemektedir.şeriata ortaçağ denirken din düşmanlığı değil aksine paraya secde eden tayyipgiller ve şürekaina tepki konmaktadır.

  5. Yazan:knz Tarih: Şub 26, 2008 | Reply

    selam ali,

    şuanda karşılaştığımız durumun tarihsel kökenleri olmadığı konusunda tamamen haklısın.

    insanlar yavaş yavaş anlamayA başladı.

    İngilizler, batılalar yani efendiler yaşam değişimin dinamiğini de ellerine allarak sanayi sonrası değişen yaşam şartlarına göre
    kendi yaşamlarını düzenlediler.

    Berlin ‘de atlı tranwy yerine elektirikli tranwaya geçildiğinde kadınlar da pantolon giymeye başladılar.

    Yani bu değişim hayatın dinamiği idi. sömürgedeki insanlar bunu algıyamadı. ÇÜNKÜ
    onları dinleri de akıl dini değildi.
    Bir sih kör inançlıdır. Hiç bir müslümana kör inançlara karşı suskun kalmalarını beklemesin.

    Kuran’ın kendisi dahi kör inançlara eleştiri ile doludur.

    geçenlerde tv de bir doçent şunu dedi., biz afganın burkasına kendi bağlamı içinde saygı duymalıymışız. tepki alınca da kendi ailemi burkalı görmek istemem dedi., ya afganlı kadınlar ?

    biz bu topaklarda doğduk diye bir ingliz kadından neden daha az hukuki haklara razı olalım ? Bu batının ayrıcalığı değil.
    neden ben afganlı kadının hakkını savunmayacağım. Her koyun neden kendi bacağından asılsın ?

    Biz geçmişte başörtüsü kullanan bir toplumduk ama değişimi kendimiz hazırladık. Dinimiz akıl diniydi. Biz geçmişin yorumlarında yüüzmüz kapalıyken yüzümüzü açtık.

    sonra dım adım ilerledik. Hiç olmazsa piknikte boyunumuzu sıkı sıkı sarmamazdık.

    FAKAT TÜRK HALKINI beğenmeyen bir dini akım 1970 lerden sonra kafaları karıştırmaya başladı. Kuranda hiçbir zaman kulak , burun , boğaz sözü geçmediği gibi, bir erkek yakışıklı ise kadınların tacizine uğradığına dair örnek vardır. erkek ve kadının yapacağı şey aynı sorumluğu taşımaktır. Kadın erkek ayrımı yoktur. Bu açıkça inkar edilerek, halktan gizleniyor.

    bütün bunlar bir yana, dini simgeler uluslararası hukuki normlarda tartışılacak bir konu.

  6. Yazan:Ç-Z Tarih: Şub 26, 2008 | Reply

    @ Ali Şahin,
    Oyun çözmekte usta,oyuna gelmeyen Türk genci Ali,bakalım bu oyunu da anlayıp çözebilecek mi?

    Şamil Tayyar’ın gündeme getirdiği “esrarengiz ünlü kişinin” ses kaydı Erdoğan Teziç’e mi ait? İşte o ses kaydı…

    http://www.cafesiyaset.com/haber/20080226/Gule-suikast-imasinin-ses-kaydi.php

    ‘Bir şey kesmez bizi, yüzde 40 yüzde 70, çıksın isterse. Çıkabildi mi sanki yukarıya? Oylamadan bir gün önce Genelkurmay iki satır yazdı. Ohhh!.

    ‘En badireli zamanda ulus devleti kurduk. Bu miras bize boşuna mı kaldı?

    ‘Şimdi seçim öncesi kontenjan artıracağız, YÖK’le konuştuk ikna ettik, kendinize prim yapacak bir şey. ‘Nah alırsınız’ dedim, sesimin çıktığı kadar bağırarak.

    İyi dinlemek gerek öğrenilecek çok şey var!

  7. Yazan:Balbazar Tarih: Şub 26, 2008 | Reply

    @MY:

    Atatürk’ün dogrulari ve yanlislari onunla beraber tarihe karisti tipki çagdaslari Hitler, Stalin, Lenin, Mussolini gibi.

    Bunun politik olarak yanlis kurulmus bir cumle olmasinin otesinde, ucuz laf sokma (daha dogrusu, sorumluluk almadan mesaj verme) cabasi gibi anlasilabilecek boyle seyler kanimca size yakismiyor.

    Siz su anda milli egitimin tek tip düsünen insan yaratma fabrikalarindan çikmak üzeresiniz, görünen su ki dersinizi iyi ezberlemissiniz.

    Milli Egitim 1980’den bu yana Turk-Islamcilarin elinde. Hem burokrasisi, hem siyasi iradesi, hem de butun okullarda konuslanmis, konuslanmasi icin her turlu lojistik destek saglanan beyin yikama timleriyle.

    Bu ulkede, yukarida “tek tip” olarak nitelediginiz dusuncelere sahip Ali’lerden sayica daha cok (ki haklisiniz onlara da elestirel dusunme yerine sloganlara sarilma ogretiliyor), cemaatlerin, tarikatlarin, milli gorusculerin, nizam-i alemcilerin, ulkuculerin tek tip ve ezbere sloganlarina sarilmis milyonlarca genc var; sik sik burada da endam eyleyip slogan atiyor, cehennem okuyor, hakaret ediyor, ona buna kin kusuyorlar.

    “Tek tip insan yaratma fabrikalari”ndan soz ederken onlari es gecmenin biraz ayip oldugunu dusunuyorum.

  8. Yazan:Mehmet Yılmaz Tarih: Şub 26, 2008 | Reply

    @Balbazar,

    ucuz laf sokma (daha dogrusu, sorumluluk almadan mesaj verme) cabasi gibi anlasilabilecek boyle seyler kanimca size yakismiyor.

    dogru söze ne buyrulur? :))

    o kadar çok anlattik ki bu konulari, artik laf sokmakla yetiniyoruz galiba… Ama haklisiniz, tembellik etmeyelim biz gene.

    dostlukla

  9. Yazan:knz Tarih: Şub 27, 2008 | Reply

    olur MY, tembellik etmeyip şu dediklerinizi geogge washington için yazarsanız, biz de okuruz.

    vatandaşların kıyafetine karışan tek ülke iran değildir. amerika da kıyafet ile ilgili kısıtlamalar vardır. Ben konunun evrensel hukuk normları içinde tartışılıcak bir konu olduğunu demiştim zaten.

    Ancaaaaaak iran kadınların yaşam tercihlerini erkeklere göre kısıtlayan bir ülke olduğu için hiçbir zaman evrensel normlara ayak uyduramıyor.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin