RSS Feed for This Post

Onuncu ışık: Yağmacılık!

aaa_yagmacilik.jpgCellât uyandı yatağında bir gece
“Tanrım” dedi “Bu ne zor bilmece :
Öldürdükçe çoğalıyor adamlar
Ben tükenmekteyim öldürdükçe…”

Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale
Düştü birbiri ardına atlar, filler
Ama şah hâlâ direnmekte
Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler…

(Ataol Behramoğlu)

Bir dirhem bayrak bin ayıp örtermiş. Sokaklara, balkonlara asılan bayraklardan mıdır, Radikal’in bir haberi hemen herkesin gözünden kaçtı.

“Kürtlere ‘Hepimiz Türküz’ afişi
Dağlıca saldırısının düzenlendiği 21 Ekim ve şehit Samet Saraç’ın toprağa verildiği 23 Ekim günü Bursa’da Kürt kökenlilerin işlettiği pek çok dükkân saldırıya uğradı. Sahibi Diyarbakırlı olan ‘Gözem’ kahvehanesi gibi.
Adını açıklamak istemeyen kahvehane çalışanı “Binlerce kişiydi. İçeri taş yağdırmaya başladılar, ‘Bursa’dan defolun’ diye bağırıyorlardı. Polis engellemese çok insan ölebilirdi” diyor.
Üç gün kapalı kalan kahvehane şimdi açık. Girişte iki Türk bayrağı asılı. İçeride Atatürk portresinin yer aldığı afişte, ‘Hepimiz Türk’üz’ yazıyor. Kahvenin bulunduğu semtte bir kişi, “Tek tek dükkânları gezip bayrak veriyorlar. ‘Asmamış olursan, gerisini sen düşün’ diye tehdit ediyorlar” diyerek uzaklaşıyor.
Uzun saçlı ve küpeli olmak da ‘riskli’. Uzun saçlı bir genç yaşadıklarını anlatıyor: “Sloganlar atarak geliyorlardı. ‘Satanist” diye bağırdılar. Küfür ederek saldırdılar. Kaçıp bir arkadaşımın evine sığındım, yoksa linç edilecektim.”
Altıparmak semtinde toplanan rock bar ve kafeler de atmosferden nasibini aldı. 21 ve 23 Ekim günü 60’s adlı kafeteryaya çoğunluğu lise öğrencisi kalabalık sloganlarla saldırdı.”

Anne-babalar “şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye haykırarak Türkiye’nin bölünmesine engel olabileceklerini zannediyorlar. Bu öfkeli insanların evlatlarına miras bırakacakları şeyin vatan sevgisi değil “öteki nefreti” olduğunu anlamaları için daha kaç kristal Bursa gecesi gerekecek?
 

   aaa_arton35757-379x2671.jpg

oct_29_2007_6-247x3441.jpg

 

 Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

“Ben” kimdir? İnsan nedir? Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Cyrulnik, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz. 

   Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Amerika Tedavi Edilebilir mi?

 Amerikalılar neden bu kadar gaddar? Dünyanın geri kalan kısmında yaşayan insanlara karşı niçin bu denli acımasız?
 Bayrak yakmanın ve Amerikan/İsrail mallarını protesto etmenin dışında bir şeyler yapmak gerektiğini düşünenler için yapılmış bu çalışmayı ilginize sunuyoruz. ABD desteği son bulmadan Ortadoğu’nun psikopatı İsrail’in saldırganlığı bitmeyecek ve Ortadoğu’ya huzur gelmeyecek gibi görünüyor. Vietnam’da ve Latin Amerika’da yaşanan katliamlar Ortadoğu’da devam ediyor.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 Bir pozitivizm eleştirisi

Hayatta en kötü mürşit ilim ve fen olmasın sakın? Eğer Atatürk bir kaç yıl daha yaşasaydı o meşhur sözünü geri alır mıydı acaba?… Ateşi keşfetmeden önceki insanlık ile bugünkü “uygarlığımızı”  karşılaştırdığımızda hiç  yol almadığımız söylenebilir. Bundan 200 bin yıl önce komşusunun yiyeceğini çalmak için başına taşla vuran neandertal insani ile 2003 yılında Irak in petrolünü çalmak için bir milyon ıraklı sivili öldüren (veya buna seyirci kalan) homo economicus ayni uygarlık seviyesinde. Aralarındaki tek fark kullandıkları silahların teknolojik üstünlüğü.  Teknoloji ve bu teknolojinin uygulanmasını mümkün kılan bilimsel buluşlar sıradan insanlar kadar bilim adamlarının da gözlerini kamaştırdı. Bugün karşımıza kâh bilimci (scientist), kâh deneyci (ampirist) olarak  çıkan ahlâkî-felsefî bir duruş var. Bu duruş eğitim sistemimize ve resmî ideolojimize öyle derinden işlemiş ki sorgulanması dahi çok sayıda insanı öfkelendirebiliyor, rejimin savunma mekanizmalarını harekete geçirebiliyor.  Bilim ve teknolojinin insanlığa otomatik olarak barış getireceğinden şüphe etmek neredeyse bir suç. Buna cüret edenler gericilikle, bağnazlıkla suçlanabiliyor.  Pozitivizm ve “modern” yaşam üzerine yazılmış makalelerimizin bir derlemesini 75 sayfalık bir kitap halinde sunuyoruz. PDF formatındaki bu kitabı buradan indirebilirsiniz.  

Trackback URL

  1. 8 Yorum

  2. Yazan:fuatogl Tarih: Kas 1, 2007 | Reply

    Militarizmin ete kemiğe bürünmüş ruh üfürülmüş hali. Şiirsel ve ağlamaklı bir dille anlatılan asker selamı çakan çocuklar… Hamaset, demagoji, her türlü şey var…zor valla bizim işler Mehmet bey. Peşinden sürükleyecek güçlü bir Führer eksik sadece.

  3. Yazan:fataLibra Tarih: Kas 1, 2007 | Reply

    Sistem bu! Faşizmle bir toplumu birbirine kenetlemeye çalışırsan, birileri şehit olur “diğerleriya buna destek çıkar ‘sev‘ilir ya da diğeri olarak ‘terket‘meye makum edilir.
    Benim merak ettiğimse tüm bu kumpas sonunda hep birileri zengin oluyor. -da neden hiç paraya doymuyorlar.

  4. Yazan:Haydar Tarih: Kas 1, 2007 | Reply

    Bu Bursa haberinden sonra aklima kimler geldi biliyormusunuz?

    Sedat Bucak
    ve
    onun Koruculari rollerindeki tayfasi
    ve
    “kazandiklari para”yi Istanbulda, Bursada, Antalyada yiyen aileleri

    …vede tabiiki benzeri tipler.
    ***

    Simdi bu takim Kontr-Gerilla/Ulkucu/Mafyaci/Derin Devlet vs takimi ile dansedip kendilerini PKK ci haricindeki her turlu beladan efsunlu zannediyorlar.
    Heyhat, Bursadaki olaylari gorunce heralde “ula babo demakki bizde bati Tirkiyaya gitsakh bizada buni yapecakhler. ileyse biz neyin davasini guduyorikh?” diyorlardir.

    Frenkestayn hikayesindeki ornek gibi oluyor. Frenkestayn en once ele gecirdigi vede dostlari oldugu varsayilan tipleri hallediyor ya…
    Ulkuculerde once asimile olmus Kurtlerden basliyor.
    ***

    Bu turlu olaylar buyurse ve devlet kendi eliyle koruculugu kaldirirsa hic sasmayin. Ilk catlak 8 askerin kacirilmasi olayindan sonra “kostebek” oldugu sanilan 6 korucuyu gozaltina almakla basladi.

    Severim bu ulkuculeri. Her turlu yanlis hesapcilarin hic aklina gelmeyen eksi 2 kere eksi 2 ninde 4 ettiginin dogrulugunu ogretiyorlar.
    ***

    Yarin birgun bakmissiniz sira Sivas-Marastaki hesap Alevilere, soyu sorguda oldugu soylenen “Ogun”lere, Cingenelere, Suryanilere, Bosnaklara, Lazlara… derken epey derinlere gider.

    Eeeee, ulkucu bunlar.
    Fazla derin dusunmelerini kimse beklemesin!

  5. Yazan:fizikci Tarih: Kas 6, 2007 | Reply

    Irkçılıktan her zaman tiksinirdik ama bir zamanlar müsbet milliyetçilik diye bir şeye de inanırdık. Ondan da soğuduk, zerresini bile midemiz kaldırmıyor artık…

  6. Yazan:ismail Tarih: Kas 6, 2007 | Reply

    Sev yada terket artık deyimden öteye giden birşey değil artık, yeni hali “sev yada çürü” veya “sev yada öl”. Terketmek şuan tek istediğim şey çünkü midem kaldırmıyor artık hiçbirşeyi, gazetelerde afişler görüyorum “Vatan yaz, xxxx’e gönder türk bayrağı evine/cebine gelsin” diye, benimde atalarım Türk, ama 70 milyon içinde yalnız hissediyorum . Gitmek istiyorum, gidemiyorum, çünkü pasaport alamıyorum.

  7. Yazan:Özgür Tarih: Ara 26, 2007 | Reply

    Enteresan bir durum; çünkü ne yazar, ne de yorumcular, Türkiye’den, hatta dünyadan değillermiş gibi bir bakış açısıyla dertlerini kusmuşlar. Aslında tartışmaya değer bulmam ama, işte benim gibi es kaza arama motorundan birşeyler ararken böyle sayfalarla karşılaşan diğer insanların akıllarında oluşacak soru işaretlerine çözüm olurum bir nebze de olsa…

    Faşizmi diline dolamış fakat, faşizmin “f”sinden bihaber kişiler hep güldürmüştür beni. Bu güzide(!) beyinler, hiçbir zaman birilerinin ortaya çıkıp da ellerinde antropolojik tekniklerin ürünü olan aletlerle kafatası ölçen insanlar görmemişlerdir. Onlar, kendini “Milliyetçi” olarak niteleyen kişilerin, yurdun dört bir yanından Lazıyla, Çerkeziyle, Kürdüyle, Trakyalısıyla Türküyle-Türkmeniyle bir bütün olduğunu görmekten de acizlerdir. Ha tabi son zamanlarda, vatan-millet diyen kişilere “faşist” damgasını yapıştırmak bir tekelden çıkmış, Milliyetçiliğin işlerine gelmeyen bir kurum olduğunu bilen bu sözde imankar, ab çanakçısı, abd şakşakçısı güruh da, enteresandır ki az önce bahsettiğim kesimle aynı platformu paylaşır hale gelmişlerdir. Yani yeşili de bir, kızılı da.:)

    Garip olan, Milliyetçi insanların yukarıdaki yazıda belirtilen tepkilerini herhangi bir soy-ırk ile ilişkilendirilmemeksizin Şehitlerimize sahip çıkmayanlara karşı göstermelerinin yadırganmasıdır. Konunun “Türk-Kürt” özeline indirgenmeye çalışılması ve bu amaçla verilen örnekler de, yazarın art niyetinin göstergesidir.

    Velhasıl, eğer sorgulanacak birileri varsa, bu kişiler ülkemizin dört bir yanında bizim huzur içinde yaşamamız için canını-kanını-uzvunu feda edenlere sahip çıkanlar değil; ihanet ve şer odağı dahili ve harici düşmanlardır.

  8. Yazan:atakan atanur Tarih: Ara 28, 2007 | Reply

    Bazı yorumcu arkadaşlar başlıktaki mesajı iyi almış ve Lümpenlerle ülkücüleri karıştırmışlar. Her sosyal kesim ve siyasi düşünce için geçerli olduğu gibi bu 2 kavramın da elbette kesişme noktası olabilir. Ama artık şu basitliği bırakalım. Lümpen vatansever tepki ayrı, ülkücülük ayrı bir şey. her ne kadar pek çok ülkücü bunu ayırt edemese de…
    Yorumculardan da ithamdan önce kendi kafasını kullanması beklenir…

  9. Yazan:Tarik Tarih: Mar 3, 2009 | Reply

    Adamlar sahibi diyarbakırlı diye kahvehane basıyor, saçları uzun diye gençleri sopayla kovalıyor.

    Yorum:

    Garip olan, Milliyetçi insanların yukarıdaki yazıda belirtilen tepkilerini herhangi bir soy-ırk ile ilişkilendirilmemeksizin Şehitlerimize sahip çıkmayanlara karşı göstermelerinin yadırganmasıdır.

    Velhasıl, eğer sorgulanacak birileri varsa, bu kişiler ülkemizin dört bir yanında bizim huzur içinde yaşamamız için canını-kanını-uzvunu feda edenlere sahip çıkanlar değil; ihanet ve şer odağı dahili ve harici düşmanlardır.

    Bu ülkenin “dört bir yanında huzur içinde yaşamımıza” kasteden faşist guruhlar eleştiriliyor zaten arkadaşım.

    Şehitlere sahip çıkmaktan anladığınız elin garibanının kahvehanesini basmak mı?

    Uzun saçlı çocukların saçları kesilirse şehitlerin ruhu huzur mu bulacak?

    Asıl merak ettiğim siz “lütfen”den neden anlamıyorsunuz? İlla kalk-çök mü yaptırmak gerek?

  1. 2 Trackback(s)

  2. Kas 17, 2007: O Gün Bebek Nasıl Katil Oldu? : Derin Düşünce
  3. Tem 27, 2011: Öcüler ve katiller: İki günah keçisi daha yakıldı : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin