RSS Feed for This Post

Adını verdim ayağımı vuran pabuçlarıma: “…”

daktiloBir türküden bir ağıta geçiyor kalpler giden yârin ardından… Sessiz ağlıyor insan, kalp bir sızı tutuyor; tutuyor da bırakmıyor. O yârdan gayrı devâ yok, kimin âhı tuttuysa -bilinmez- yâr gelmiyor, gelmiyor da geçmiyor. Kalp bir sızı tutuyor, tutuyor da bırakmıyor.

Saatler hesaplanıyor. Yârin geçtiği yollar tutuluyor, attığı adımlar sayılıyor, takdiri rastlaşmalar olmasa o yârin gölgesinde kaybolunan cemâli de görünmüyor. Görünse bir his misali kayboluyor, sırtını dönüp uzaklaşırken her adımı için tane tane yaş tükeniyor, sızı birikiyor.

Kalbin sızısına karışıyor sorular: “Neden gitti? Kalınacak kadar yok muydum? Yoksam içimdeki sızı ne? Beni anlayacak tek yâr var, ama yâr yok… Bugün seni düşündüm ve ağladım, orada rastlaşmamız var ya, yüreğim aldı gitti, gitti… Biraz başım ağrıdı, bahar yorgunluğu mu ne… Bir ayakkabı aldım, pek güzeldi, pek sevdim, ama ayağımı vurdu, kanattı, aynı senin gibi, adını verdim beni vuran pabuçlarıma: “…..” Hem özledim çok, çok… Niye başını çevirmedin de yüzüme öyle içli içli baktın, o kadar derinime baktıktan sonra, nasıl vardın da gittin, hiç mi sevmedin, hiç mi özlemedim, hiç mi… Kalsan ne olurdu, sığardık biz buraya, ben çekilirdim, toplanırdım senin için, illa bir yerde duracaksın, varsın o yer yanım olsun, olsundu, ne olurdu? Ne…”

Bunların hepsi yâr içindi ve yâre söylenmeliydi. Oysa ya toprak gibi kendinden geçmiş bir kalpten geçti yahut bir dosta anlatıldı ağlamaklı bir sesle… Arz duydu da, duyması gereken yâr duymadı.

Anlaşılmadı, sızıdan katmer katmer olmuş bir kalbin, sızıdan eleğe dönmüş bir yüreğin, kendisine merhamet etmeyen bir yüreğe, o yüreğin sahibine olan düşkünlüğü…

*****

Acı değişken, iniyor da çıkıyor, vuruyor da, duruyor. Ama dağlanmak diye bir şey var: Yâr gidiyor, giderken o değişken acıyı oraya sabit kılıyor, o acıyı orada dağlıyor, bir daha acı içinden ne çıkıyor, ne de terk ediyor, acı orada öylece yârin duracağı yerde, ona ayırdığın o en nâdide yerde mıhlanıp kalıyor. Yârin, yani en sevdiğin kendi gidiyor da yerine dağlanmış, bir acı bırakıyor. Seni sönmeyecek bir ateşe mühürlüyor, bunu, bunu var ya en sevdiğin yapıyor. Sen senle değil acıyla kalıyorsun. Katıla katıla ağlarken yârin yerine o ateşe sarılıyorsun, sarıldıkça daha çok yanıyorsun. Sarıldıkça daha çok… İşte o vakit –benzediğinden belki- ayağını vuran sevdiğin pabuçlarına, sevdiğinin adını veriyorsun: “…”

 

… E-Kitap okumak için…

 

Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Söz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.

 

Kendi ülkesini işgal eden ordu

Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASIyaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: Nis 6, 2013 | Reply

    Adını verdim ayağımı vuran pabuçlarıma: “…”: http://t.co/OPLshxcqXT

  3. Yazan:@sivedi Tarih: Nis 6, 2013 | Reply

    RT @jamilabayraktar: @jamilabayraktar: İşte o vakit-benzediğinden belki-ayağını vuran sevdiğin pabuçlarına,yârinin adını veriyorsun:“…” http://t.co/wOR0DDqziE

  4. Yazan:@aiseoz Tarih: Nis 6, 2013 | Reply

    RT @jamilabayraktar: Yeni yazim: Adını verdim yârim, ayağımı vuran pabuçlarıma: “……”: http://t.co/bDVNg1p3RK

  5. Yazan:@Bsra_aydin Tarih: Nis 7, 2013 | Reply

    Adını verdim ayağımı vuran pabuçlarıma: “…”: http://t.co/0ow5EvYn7K

  6. Yazan:melikebayraktar (@melikebayrktar) Tarih: Nis 7, 2013 | Reply

    RT @DDGrubu: Adını verdim ayağımı vuran pabuçlarıma: “…”: http://t.co/OPLshxcqXT

  7. Yazan:@EnginAtabay Tarih: Nis 9, 2013 | Reply

    RT @jamilabayraktar: Yeni yazim: Adını verdim yârim, ayağımı vuran pabuçlarıma: “……”: http://t.co/bDVNg1p3RK

  1. 1 Trackback(s)

  2. Eki 22, 2017: Mecazî aşk / Metaphorical love / الحب المجازي | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin