RSS Feed for This Post

Seyit Rıza’nın asıldığı gece Atatürk’ün Elazığ’da ne işi vardı?

Tipik bir zamane çocuğum var benim. Dünyanın sadece SBS sınavından ibaret olduğunu sanan, Facebook kullanmayı iletişim kurmakla eşdeğer gören bir çocuk benimkisi. Geçende televizyonda duymuş ve bana “Dersim ne demek” diye sordu.

On dört yaşında bir kız çocuğu için belki de büyük beklenti bizimkisi. O yaşlarda biz de pek farklı değildik muhtemelen; bırakın Quinze- vingt gecelerini, Cemil Meriç’in varlığından bile bihâber olduğumuz yıllar. Raskolnikovlar, Rastignaclar, Bazarovlar, Jan Valjanlar hiçbir anlam ifade etmiyor o yıllarda. Cahiliye Devri, belki bir millet için taassubu, utancı, trajediyi beraberinde getirir ama genç bir dimağ için çokça bahtiyarlıktır. Kızıma dilimin döndüğü kadar orada, o yıllarda olan biteni anlattıktan sonra “neden” diye sordu. Tekrar başa döndük, tekrar sordu ve pek de bir şey anlamadı zannımca.

CHP’nin bu ve benzeri konularda bilerek veya bilmeyerek yaptığı çok büyük bir hata var. Malûm olduğu üzere İslam’da ilim, zahiri ve batıni olarak ikiye ayrılır. Zahiri ilim, herkes tarafından elde edilebilir bir anlam ifade etse de Bâtıni İlim daha çetrefilli bir yoldur. Büyük oranda alınmaz, verilir ve emanetçisinden de sırra sahip çıkması beklenir. CHP’nin silsile yoluyla gelen cümle ekâbir takımı, maziye ait tüm kötü hatıralara batıni anlam yüklüyorlar. Belki yıllar öncesinde geçer akçe olan bu yöntemi bugünün iletişim dünyasında sahiplenebilmek hemen hemen imkânsız. Nazım Hikmet’ten tutun da Topal Osman’a kadar bir sürü insan hakkında tevatür dolaşıyor ve olağan şüpheli olarak parmaklar tek bir noktayı gösteriyor.

İmam Şibli’yi duymuşsunuzdur, “Cinler’ in Esrarı” adlı kitabın da yazarı olan büyük Zat. Bir gün yolda arkadaşıyla yürürken, alelade bir adamı görüyor ve dostuna dönerek: “benim, yarın bu adamla önemli bir işim var” diyor ve yoluna devam ediyor. Ertesi sabah İmam Şibli vefat ediyor ve dostu her yerde cenazeyi yıkatmak için birini arıyor ve bulamıyor. Ta ki, İmam’ın bir gün öncesinde işaret ettiği o alelade adama rastlayıncaya kadar. İmam Şibli, bırakın öleceğini, ölüsünü kimin yıkayacağını bile biliyordu ama bunu saklıyordu.

CHP’nin yanlışı da burada başlıyor. “Şuyuu vukuundan beter” diyeceğiniz hadiseler yaşandı bu Ülkede. Cumhuriyet Dönemi Din ve Devlet ilişkileri oldukça netameli bir konudur. İstiklal Mahkemeleri mevzuu var, Said Nursi mevzuu var, Ezanın Türkçeleştirilmesi olayı var, kısacası var oğlu var. Türkiye’de tüm o yılların mağduru olan İslami kesim olayın failini vicdanında yargılayıp, müebbeten infazını yaptığı için CHP’ye bunun hesabını sorma yoluna gitmedi hiçbir zaman. CHP’nin kalemini öyle böyle kırmadı bu Halk; babadan oğula,  silsile yoluyla geçecek şekilde kırılan bu kalem sayesindedir ki iktidar yüzü görememekte hazretler!

CHP’de tüm yaptıklarının yanına kâr kaldığını sanıyor ama yanılıyor. Olup bitenler batıni değil zahiridir. Siz bunlardan hiç bahsetmeyebilirsiniz, “gerici, yobaz” diye insanları itip kaktığınız günleri özleyebilirsiniz, “üç tane daha Ali bulsak da şu darağaçlarını gök kubbeye tavan eylesek” diye de hayıflanabilirsiniz ama bunlar zaten mağdurları tarafından hıfzedilmiş bilgiler.

Fakat Dersim Olayı gerçekten ilginç bir olay. Olayın mağdurlarından bugüne kadar tek bir çıt bile çıkmaması garip, İslami Kesimin başına gelenlerin dillendirildiği yüzlerce mümbit eser ve bir o kadar Yazarı varken bu kesimden cılız bir ses bile çıkmaması garip, mağdurlarının failleriyle yıllar boyu süren siyasi ilişkisi garip. Garabet burada kalsa neyse ama Celal Bayar’dan Nur Serter’e kadar, elbirliğiyle bir “delil karartma” gayretkeşliği de var. Celal Bayar’ın “ben de yazdım” adlı külliyatına şöyle bir göz gezdirdim Söke’den, Ödemiş’ten, Gökçen Efe’den bahsediyor ama o yıllar hakkında pek bir bilgi yok. Nur Serter’e hiç değinmiyorum; Nur Hanım’ın Atatürk alınganlığı tavan yapmış bugünlerde sanırım.

Aslında Nur Hanım’ın alınganlık yapmasına hacet yok. Başbakan da lafı evirdi, çevirdi ve vuslat başka bahara kaldı o kadar. Eğer biraz cesur olsaydı, İskilipli Atıf’ın da seyit Rızanın da failini söyleyebilirdi ama söyleyemedi. Bir Dersimli olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun kabullenmesini engelleyen nasıl ki müntesibi olduğu CHP ve onun aidiyet meselesiyse, Başbakan’ı engelleyen de oy kaygısıdır muhtemelen. Cesur belagatiyle tanıdığımız Mehmet Metiner de son kaleydi ve kendisi de Başbakan tarafından bizzat düşürüldükten sonra sözün de hükmü kalmadı.

Hoş, bu konuda muhafazakâr çevrenin de yazıp çizmesinin, bu saatten sonra günümüz Dersimlilerine ne faydası vardır bilmiyorum. Zamanında sürgün yediğini kabul etmesine rağmen bahsinin açılması bile silkelemeye yetti CHP’yi ve onun Dersimli Başkanını. “Alan razı, veren razı” şeklinde özetlenebilecek bir ilişkiye burnumu sokuyor gibi hissediyorum artık kendimi. Geçende bir CHP Milletvekili “o sürgünler sayesinde, okuryazar oranı arttı” diyerek savundu olan biteni ama gariptir yine çıt çıkmadı.

Tüm bu süreçte yine de alkışlar Mustafa Armağan’a. Ne Kemal Kılıçdaroğlu gibi topu taca attı ne de Başbakan gibi ortada top dolaştırdı. Sadece “Atatürk’ün hiç haberi yoktu” diyenlere basit bir soru sordu:  Seyit Rıza’nın asıldığı gece Atatürk’ün Elazığ’da ne işi vardı?

Ne demişti İsmet Özel; ben sana aldanabilirim ama sen beni aldattın sanma…

… Kemalizmi ve Kürtleri anlamak için…

Asimilasyon ile Şiddet Kıskacında Ulusalcı Kürtler

Etnik kökenimiz benliğimizin bir parçası, rengarenk insanlığımızın gerçek bir rengi. Ancak bu renk üzerinden yapılan bir baskı, bu renk “yüzünden” çekilen büyük bir acı sonucu diğer bütün renkler silinebiliyor. Bir başka deyişle IZDIRAPLAR ÜZERİNE YAPAY BİR KİMLİK İNŞA EDİLİYOR. Bir halka yapılabilecek en büyük kötülük bu belki de. Sadece Türk ya da sadece Kürt olmaya mahkûm edilen insanlar giderek insanlıklarını perdeliyorlar. Böylesi halklar ırkçılığa, her türlü şiddet çağrısına kucak açıyorlar. Zira duydukları kin ve nefret onları bıçak gibi bilerken bir yandan da tektipleşiyor, şeyleşiyor. Kürt aydınları kadar Türk aydınlarına da büyük iş düşüyor. İnsan olmadan “Türk” ya da “Kürt” olmanın imkânsızlığını halklarına anlatmak. Okuyacağınız bu kitap aydınların dikkatini tam da bu noktaya çekmek için hazırlandı: Asimilasyon  ile şiddet kıskacı içindeki Kürt halkına… Buradan indirebilirsiniz. 

 

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Tarih şaşırmaktır

Evet… Tarih şaşırmaktır. Atatürk’e şaşırmak, Kürtlere şaşırmak, Lozan’a şaşırmaktır. Geçmişe hayret edip bugüne eleştirel bakabilmek, yarını hazırlamaktır Tarih. Geçmişe değil geleceğe dönüktür amacı. Özetle siyasî bir propaganda aygıtı değildir. Gaz vermek, “Asker millet” üretmek, atalarımızla gurur duymak için tarih araştırılmaz. Eğer resmî tarihin beyin yıkamasından bıktıysanız bu kitap ilginizi çekecektir… Buradan indirebilirsiniz. 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin