RSS Feed for This Post

İspanya, ETA Ve Öğrettikleri…

Her ne kadar Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler’de kimliklerin kendilerine tanımladığı “ayrıcalığa” isyan ederek dünyanın bir çok köşesinde yaşanan etnik kavgaları yatışmaya, mantığa ve sorunları düzlüğe çıkarmaya davet etse de ve yine dünyanın birçok köşesinde bu sorunların çözümü için teoriler üretilse de, etnik çatışmalar ve özelinde etnik terör dünyanın birçok köşesindeki çeşitli örnekleriyle birlikte hala vahim bir sorun olarak insanlığın karşısında durmaktadır. 

İşte bu çalışmamın içeriğini de, bu vahim örneklerden bir tanesi olan İspanya’daki Bask Bölgesi ve terör örgütü ETA’nın tarihi seyri ve bizim için bu seyirden çıkarılabilecek dikkat çekici noktalar teşkil etmektedir.

Ancak bunun yanında, buradaki temel amacım İspanya’da yaşanan BASK Sorunu ve ETA ile Kürt Sorunu’nu ve PKK’yı karşılaştırmak değildir… Böyle bir yazı tabii ki daha kapsamlı ve uzun olurdu. Bu nedenle sadece ETA ve Bask Sorunu hakkında genel bir bilgi vermek ve sorunla ilgili akıllarda ister istemez Kürt Sorunu ile karşılaştırma ihtiyacı hissedilecek noktalara vurgu yapmak istiyorum…

Bask bölgesi ilgili yapılan çalışmalar baktığımız zaman birçok araştırmacının ortak vurguladığı nokta Baskların tarih boyunca özerk bir devlet yapısı içerisinde varlıklarını sürdürmeleridir. 7. yüzyılda Arapların İber Yarımadası’nın işgalinde en büyük direnci gösteren Basklar aynı zamanda kendilerini İber Yarımadası’nda arî olarak kalan ve karışmayan tek ırk olarak görürler. Koyu Katolik olan Bask halkı her haliyle İspanya’nın uluslaşma sürecine başından beri dâhil olmayan ve oldukça koyu muhafazakâr ve (ırksal anlamda) milliyetçi bir yapıya sahip bir toplumdur.

Dikkat çekici ayrı bir nokta ise Bask bölgesinin İspanya’nın endüstriyel anlamda en gelişmiş bölgesi olmasıdır. İspanya gayri safi milli hâsılasının yaklaşık % 10’u bu bölgededir. İspanya’nın refah düzeyi en yüksek bölgesi yine Bask bölgesidir.

İşte hem tarihsel ve ekonomik nedenlerle Bask bölgesi kendi ekonomik ve sosyal serbestliğine sahip olan yapısıyla farklılık arz eder.

Peki bu şartlar altında, böyle bir coğrafyada ETA terör örgütü nasıl ortaya çıkmıştır?…

ETA’nın ilk ortaya çıkış sebeplerinin temeli 18. yüzyıllara kadar dayandırılabilir. 1700-1715 yılında ülkede yaşanan “Veraset Savaşları” neticesinde bölgelerin özerkliğine dayalı olan devlet yapısı merkezi bir yapıya dönüştürülmeye başlandı. Ancak bu sürecin başarısızlığı, sonrasında yaşanan 1. Dünya Savaşı ve İspanya’da Franco diktatörlüğü 1952 yılında kurulan ETA’nın kurulması için gerekli nedenlerin oluşmasını sağladı.

ETA, kurulduğu zamandan günümüze kadar ideolojik anlamda oldukça keskin dönüşümler yaşamıştır. Kurulduğu ilk dönemde ETA’nın ideolojisinin üç farklı eğilimden meydana geldiği kabul edilir. Bunlardan ilki işçi sınıfının başını çektiği Marksist bir yapı talebidir. İkincisi ise Bask gelenek ve kültürünün yayılması ve rahatça yaşayabilmesi için hizmet eden anlayıştır. Son olarak, Bask halkının özgürlüğe kavuşmasını amaçlayan anti-emperyalist gerilla hareketi yoluyla bağımsızlık için mücadele eden bir yapıdır.

İspanya’da Franco dönemini sona ermesi ile birlikte Juan Carlos kral olarak tahta geçer. Carlos’un kral olması ile birlikte ülke Franco zamanında diktatör rejimin ağırlığından kurtularak daha demokratik bir yönetime kavuşmuştur. Bu çerçevede 1978 yılında hazırlanan Anayasa 1979’da referandum ile kabul edilmiş ve ülke 17 özerk bölgeye ayrılmıştır. Ayrıca bu özerk bölgeler anayasa tarafından güvence altına alınmıştır.

Ancak atılan demokratik adımlar ve ETA’nın “talepleri” çerçevesinde yaşanan müspet gelişmeler ETA’nın kendini feshetmesi ya da şiddeti sona erdirmesine değil, şiddeti farklı bir boyuta taşınmasına neden olur. İlginçtir ki, bu dönemde ETA taleplerinin tam aksine ordunun da demokratik çabalardan rahatsızlığını göz önüne alarak darbeye kışkırtmak amacıyla ordu mensuplarına yönelik eylemler yapmaya başlar. ETA orduyu darbeye karşı kışkırtmak ister çünkü, yaşanan demokratik gelişmeler, ETA’nın varlığının ve eylemlerinin sorgulanması anlamına gelecektir.

Kısmen de amacına ulaşır. Bu dönem içerisinde, 1981 yılında, yaşanan bir darbe girişimi Kral’ın, hükümetin ve muhalefetin sağlam duruşu sayesinde başarısızlıkla sonuçlanır.

Her şey ETA’nın sonunun hazırlamaya doğru giderken 1982 iktidara gelen İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (Partido Socialista Obrero Espanol-PSOE) hayati bir hataya imza atar. PSOE bir yandan demokratikleşme çabalarına devam ederken biryandan da bir yıl önceki gibi bir darbe girişimine maruz kalmamak amacıyla ETA ile gayrimeşru mücadele edecek bir kontr-gerilla ekibi olan GAL’i kurar. GAL’in amacı ETA mensuplarına yönelik infaz eylemleri gerçekleştirmek ve Fransa’nın da ETA ile mücadelede daha aktif rol almasını sağlamak için Fransa sınırları içerisinde huzur bozucu eylemler yapmaktır.

Ancak orduyu darbeye kışkırtan bir örgüt için GAL diye bir kontr-gerilla kurulması beklenilenin tam aksine büyük bir nimettir. Hayatını idame ettirebilmek için şiddet ortamına ihtiyaç duyan örgüt kendisine bir suç ortağı ya da hayat arkadaşı bulmuştur. Bu nedenle de 1983-1987 yılları arasında ETA’ya karşı aktif mücadele içinde olan GAL’in eylemleri, ETA’nın sivilleri de hedef alan daha sert eylemler yapmasına neden olmuş ve bu tarz saldırılar 1980’lerin sonlarına kadar devam etmiştir.

Sonraki yıllarda ise GAL’in faaliyetlerinin İçişleri Bakanlığı’na ait örtülü ödenekle finanse edildiği tespit edilir ve bu sebeple dönemin İçişleri Bakanı ve Emniyet Müdürü 10 yıl hapis cezasına mahkûm olur. Bu yasadışı örgütle ilgili en vahim sonuç ise öldürülen toplam 27 kişinin üçte birine yakın kısmının ETA militanı olmadığının ortaya çıkmasıdır.

1995 yılına kadar devam eden süreç sonunda GAL davası ve yolsuzluklar nedeniyle PSOE iktidarı sona ermiş ve Halk Partisi (Partida Popular-PP) Jose Maria Aznar’ın yönetiminde iktidara gelmiştir. Ancak bu dönemde de PP, ETA ile mücadelede şahin politikaları sürdürmeyi tercih etmiştir. Ki bu çerçevede örgütün siyasi uzantısı olan Herri Batasuna Partisi kapatılmıştır.

Ancak GAL’in faaliyete geçmesi ve Herri Batasuna’nın kapatılması gibi önlemler alınmasına rağmen aynı zamanda Kral Juan Carlos tahta geçtiği dönemde başlayan sorunun demokratik yöntemlerle çözümüne yönelik oluşan atmosfer de ülkede varlığını devam ettirir. Mesela 1992 yılından itibaren ETA tarafından yapılan eylemlere yönelik Bask halkı da tepkisini göstermeye başlamış ve örgütü protesto eden eylemlere Bask halkının da yoğun katılımı olmuştur.

Yine 12 0cak 1988 tarihinde Ajura Anea Sarayı’nda, ETA’nın siyasi uzantısı olan Herri Batasuna hariç Bask bölgesini temsil eden diğer bütün siyasi partilerin katılımıyla “Ajura Anea Paktı” olarak bilinen bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmanın en önemli boyutu siyasal talepleri şiddetle dile getiren örgütlere asla taviz verilmeyeceği yönünde oluşan konsensüstür. Burada dikkat edilirse, Bask Bölgesi’nin sorunu sadece ETA ve Herri Batasuna ekseninde sürdürülmemiş sorunu çözümü aşamasında diğer etkili aktörler de aktif olarak yer almışlardır. Tabii ki bu gelişmelerin meyvesi de devam eden süreçte yenmeye başlanmıştır. ETA’nın yaptığı eylemler Basklılarda da rahatsızlık uyandırmış ve devletin ETA ile mücadelesinde elini güçlendirmiştir. Neticesinde de ETA 1998 yılında ateşkes ilan etmek zorunda kalmıştır.

Her ne kadar bu ateşkes süreci ETA’nın zayıfladığının, destek bulamadığının ve devletin yürüttüğü “halkı kazanma stratejisi”nin başarılı olduğunun bir ispatı olsa da, ETA bu ateşkesi sadece taktiksel anlamda değişikliğe gitmek amacıyla kabul etmiştir. Nitekim bir yıl sonrasında “Kale Borroka” olarak tabir edilen şiddet içerikli sokak gösterileri ile yeni eylemlerine başlamıştır.

2004 yılında seçimlerden 3 gün önce El Kaide tarafından Madrid’de düzenlenen ve 192 kişinin öldüğü terör eylemi aynı zamanda İspanya siyasetinde de bir dönemin kapanmasına neden olur. Eylemi ETA’nın yaptığı ısrarla iddia eden hükümet El Kaide’nin yaptığının anlaşmasıyla birlikte seçimlerde hezimete uğramış ve Zapatero yönetiminde PSOE tekrar iktidara gelmiştir.

Zapatero yönetimindeki PSOE, geçmişteki tecrübelerinin de ışığında çok daha farklı bir terörle mücadele stratejisi uygulamaya koymuştur. Buna göre hükümet ETA ile müzakerelere başlayabileceğini resmen ilan etmiştir. Bu dönemde İspanya hükümetinin ABD tarafından başlatılan “Medeniyetler İttifakı Projesi”nde yer alması da bu dönem politikalarının çizgisinin ne olduğunun önemli bir göstergesidir. Hükümetin ETA ile müzakerelere başlayacak olması muhalefette bulunan PP tarafından ise sert bir dille eleştirilmiştir. Ancak 2006 yılında ETA’nın düzenlediği Madrid Havaalanı’nda düzenlediği bombalı saldırıyla birlikte Zapatero Hükümeti ETA ile müzakere yapmanın bir hata olduğunu kabul etmiştir.

ETA’nın geçen Eylül ayı içerisinde ilan ettiği son ateşkes ise hala 2006 Madrid eyleminin gölgesi altında tereddütle karşılanmaktadır. Aslında bu tereddüt sadece 2006 eyleminin değil, aynı zamanda Bask halkının da ETA eylemlerine soğuk bakması ve ETA’nın yaklaşık 60 yıllık tarihinde hükümetler tarafından kendi hedefleri çerçevesinde atılan somut adımlara karşılık eylemlerini sona erdirmemesi ve somut bir cevap verememesinin de bir ürünüdür.

Ancak tüm bunlar İspanya devletin için bir kayıp olarak görülmemesi gerekir. Bu süreç içerisinde yürütülen halkı kazanma stratejisi ve diğer siyasal aktörlerin devreye sokulması sayesinde ETA, sadece İspanyolların değil aynı zamanda Bask halkının da kabullenmediği bir örgüt halini almıştır.

Peki İspanya, Bask Bölgesi ve ETA çerçevesinde yaşanan tüm gelişmelerden çıkacak sonuç nedir?.. Yaklaşık 60 yıllık bir örgüt tarihinden doğal olarak birçok sonuç çıkarılabilir… Ancak isterseniz ülkemizde yaşanan Kürt Sorunu’na yardımcı olacak bazı noktaları vurgulayalım…

İlk olarak, sorunu sadece ekonomik gerekçelerle açıklamak yanlış olur. Görüldüğü üzere İspanya ekonomisine hâkim olan ve refah düzeyi ülke ortalamasının üzerinde olan bir bölgede bile terör örgütü var olabilir.

İkinci olarak, terör örgütü bir ideal, ideoloji ekseninde ortaya çıkar. Ancak zaman içinde o ideal rahatlıkla dönüşüm geçirebilir, fakat tek değişmeyen olgu şiddettir. Zaman içerisinde örgüt için ideal bir amaç iken araç, şiddet ise araç iken amaç haline gelir. Mesela ETA’nın tarihi içerisinde yaşadığı ideolojik anlamda yaşadığı keskin dönüşümlerin hiçbiri şiddete başvurma konusunda yaşanmamıştır.

Üçüncü olarak, sadece ülkemiz ve İspanya’da değil tüm dünyada terör örgütleri için en uygun ortam şiddetin var olduğu ortamdır. Terör örgütünün derdini anlatabileceği tek yöntem ve varlığının tek gerekçesi şiddettir. Her ne kadar terör örgütleri “demokratik hak ve talepler, özgürlük” için mücadele ettiklerin söyleseler de demokrasinin ve özgürlüğün olduğu yerlerde barınamazlar. ETA’nın “asker darbe yapsın” diye askere yönelik kışkırtıcı eylemler yapması bu durumun en ironik örneklerinden biridir. Ayrıca ülkemizde her demokratik çözüm önerilerinin gündeme geldiği zaman PKK’nın eylemlerini arttırması bunun bir diğer örneğidir.

Bunun yanında terörle mücadele amaçlı gayrimeşru yapılanmaların kurulması yine örgütün ekmeğine yağ sürmek manasına gelir. Görüldüğü üzere GAL’in kurulması ETA’nın eylemlerini sona erdirmemiş, daha da yoğun ve şiddetli hale gelmesine neden olmuştur. Hakeza ülkemizde JİTEM, PKK’yı daha azgın hale getirmiş ve halkı devletten daha da fazla uzaklaştırmıştır.

Dördüncü olarak, terörizmle mücadelede en önemli unsurlardan birisinin “halkı kazanma stratejisi” olduğu görülmektedir. Devlet, örgütün birbirinden ayıramadığı şiddet ile siyaseti birbirinden ayırabilmeli ve terör örgütü karşısında halkın sempatisini ve desteğini kazanmayı amaçlamalıdır. Neticesinde, İspanya’da da görüldüğü gibi, zaman olur artık halk da örgütün karşısında durmaya ve terör örgütünü ve eylemlerini kabullenmemeye başlar.

Son olarak, her ülkenin özellikle etnik sorunlarla mücadelede kendine has tarihsel, sosyal, kültürel ve ekonomik şartları vardır. Sorunların çözümünde bu şartlar öncelikli olarak göz önüne alınması gerekir. Mesela İspanya’da Bask bölgesinin tarihsel arka planında tamamen özerk bir yapının var olduğu, İspanya’nın sosyal yapısından ayrı bir yapı teşkil ettiği görülmektedir. Hakeza İspanya 17 ayrı özerk bir bölgeden meydana gelmektedir. İşte bu şartlar altında o ülke siyasasında özerkliğin tartışılması olağandır. Türkiye açısından düşünürsek ne tarihsel, ne sosyal ne de kültürel yapı özerkliğin var olabileceği şartları desteklemez.  En basit haliyle özerk bir yapı kurulmuş bile olsa sınırlarının nereden çizileceği bile tam olarak kestirilemez… Bu nedenle sorunun çözümü tartışılırken çözümle kastedilenin ne olduğu her ülke özeline münhasırdır.

Ancak tüm bunlara rağmen herkes, her kesim kendi taleplerinin ne olduğunu ne devlet ne de örgüt baskısı olmadan rahatça ifade edebilmelidir… Taleplerin ifade edilmesinde de Ajura Anea Paktı’nda olduğu gibi sadece şiddet dışlanmalıdır…

 

Yararlandığım Kaynaklar:

  1. Fatmagül ÇÖKMEZ, Bask Bölgesi: Etnik Milliyetçiliğin Tarihsel Gelişimi Ve İspanya’daki Devlet Politikalarının Etkisi, Ege Akademik Bakış, sayı: 8 (1) 2008, sayfa (355 – 371)
  2. UTSAM, İspanya’nın Terörle Mücadelesi, www.utsam.org
  3. UTSAM, Bask Milliyetçiliği Ve Eta: İspanya’nın Etnik Terörle Mücadelesi, www.utsam.org
  4. Paddy WOODWORTH, The Spanish-Basque Peace Process How to Get Things Wrong, World Policy Journal, Spring 2007
  5. Carlos P. BARROS, Basque Terrorism: Police Action, Political Measures and The Influence Of Violence On The Stock Market in The Basque Country, Defence and Peace Economics, 2009 Vol. 20(4), August, pp. 287-301
  6. Eren OKUR, ETA/Bask Modeli mi? Türkiye Modeli mi?, www.bilgesam.org

 

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

 Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

 İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle. Buradan indirin. 

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:rıdvan çelebi Tarih: Mar 28, 2015 | Reply

    Yazılarınızı okurken karşı tarafı bebek katili terör örgütü gibi ithamları çok kullanmanız tukiyedeki sorunu çözmekte sıkıntıya soktuğunu hiç düşünmuyorsunuz.o bebek katili dediğiniz bugün türkiyede bi sözüyle yüzbinlerce sokaklara çıkarmıyormu,o terör örgütü dediğiniz o uzantıları seçimlerde milyonlarca insanlardan oy almıyormu size bi nasihat bulunayım bu tür ithamlardan vazgeçip gerçekleri kabul etmek ve bu tükiyeki kürt türk sorınını çözmektir.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin