RSS Feed for This Post

Sürdürülebilir Şerefsizlik: Çin ve Avrupa

Sürdürülebilir kalkınmanın yolları aranıyordu “bizim” batıda, meşhur “sustainable development” dediğimiz şey. Yani çevreyi kirletmeden, yerel kültürü ezmeden, işçiyi  sömürmeden zenginleşmek. İsterseniz gerçekçi olalım, “fazla” kirletmeden diyelim, fazla ezmeden, fazla sömürmeden. Avrupa’da bunun daha iyisini icad ettik, sadece 3 gün önce: Sürdürülebilir Şerefsizlik.

Azıcık şerefsizlik, katlanılabilir, alışılabilir seviyede bir şerefsizlik!

Avrupa Birliği krizden kendi imkânlarıyla kurtulacağını ilân etmişti. Ne İrlanda ne Yunanistan… yüzüstü bırakılmayacaktı, AB’nin gücü buna yetecekti. 26 ekim günü bu “garantinin” tam ters yönünde iki DEV adım atıldı:

  • AB yöneticileri IMF garantisinde özel bir fon açılmasını onayladılar: Çin ve Rusya gibi “yükselen” ülkelerden gelecek “katkı” ile beslenecek bir fon!
  • Çin bu fon kanalıyla AB’ye borç vermeye hazır olduğunu resmen ilân etti.

26 ekim 2011 tarihi tıpkı Pearl Harbour saldırısı ya da Berlin duvarının yıkılması gibi tarihi bir gün. Bir dönüm noktası. 1948’deki Marshall Planı‘ndan bu yana Avrupa siyasetinin girdiği en keskin viraj. Neden?

AB ülkeleri Türkiye de dahil bir çok ülkeye demokrasi ve özgürlük dersi vermeye alışmışlardı. Bunu yaparken de maddî güçlerini bolca kullanıyorlardı: “Kaka-pis” ülkelere kredi verMEyerek, teknoloji transferine sınır koyarak, dış ticaretlerini sınırlayarak,… Örnekler çok(1).

Avrupalı siyasetçiler yakın zamana kadar Çin’i de eleştirebiliyorlardı. Meselâ işkenceleri, işçi sömürüsünü, Tibet’in işgalini… Ancak Avrupa ekonomisi fonlar ve IMF kanalıyla Çin’e bağımlı hale gelirken/getirilirken bazı taşların da yerinden oynayacağı muhakkak. İnsan hakları ve tabiat gibi “alınıp satılmaz” varlıkları koruyan kanunlar da artık bir tür piyasada arz-talep dalgalanmalarına maruz kalacak. Hukuk’a ikame edilen Piyasa günlük hayatımızı doğrudan etkileyecek. (Bkz. Ticarî bir mal olarak “Adalet”)

Bu noktada önemli bir ayrımın altını çizmek isterim: İnsan hakları, doğaya saygı gibi kriterler açısından hemen bütün ülkelerin tenkid edilecek yanları vardır. Bu yüzden her ülkeyi “neden filanca diktatörle ticarî / diplomatik ilişkin var?” diye eleştirmek mümkündür. Hüsnü Mübarek’in, Kaddafi’nin veya İsrail’in göstere göstere yaptığını bir çok “cici” batı ülkesi de çaktırmadan yapar. Bu makale kapsamındaki eleştirinin hedefi devletlerin tek tek ahlaksızlık yapması değil, bu önemli. Tarihi bir dönüm noktası olarak nitelediğim AB’nın ayağına kurşun sıkması. Bir başka deyişle demokratik bir yapı olan AB’nin totaliter bir yapı olan Çin’e boyun eğmesi. Hem de “sürdürülebilir” bir biçimde!

Zira “AB’yi krizden kurtarma” operasyonu basit bir ticarî çıkar ilişkisi içinde değerlendirmek hata olur. Miktarların yüksekliği ister istemez “yapısal” bazı neticelere gebe. Açalım: Fransız ve Alman uzmanlara göre halen AB’nin kamu borcunun 500 milyar avroluk bir bölümü zaten Çin’den alınmış. Dış ticaret fazlası sayesinde Çin’in elinde biriken 3200 milyar dolar ise esas olarak Amerikan doları. ABD’ye güveni giderek azalan Pekin bütün yumurtaları aynı sepete koymaktan bıktı ve fazla alternatifi de yok. 2010 yılında AB’nin GSMH’sının 12.268 milyar avro olduğunu dikkate alırsak Çin’den gelen bu desteğin(?) ne derecede “yapısal” sonuçlar doğurabileceği daha net anlaşılabilir sanıyorum. (Bkz. “Devlet kapitalizmi” ve Sovereign wealth fund meselesi: ing. fr.)

Sonuç

Bir yanda “fazla” parasını yatıracak yer arayan, anayasasına göre “serbest piyasa” taraftarı bir proleterya diktası olan Çin var. Diğer tarafta hukuktan ödün vermiş, kendi bankacılarına söz geçiremediği için iflasa doğru giden, “demokratik” bir Avrupa Birliği; tıpkı ABD gibi. Avrupa Birliği kendi vatandaşını köle olarak çalıştıran totaliter Çin’den hayatî bir maddî yardım almaya hazırlanıyor. Çin daha şimdiden politik tavizler konusunda şartlarını dayatmaya başladı. Üstelik AB’nin alacağı bu yardım kârlı alt yapı harcamalarında kullanılMAyacak. Krize sebep olan bankacılara verilecek. Bundan sonra ne olur? Avrupa’da devletin aslî görevlerinden “istifa” edişine tanık olabiliriz. Sosyal güvenlik, adalet, eğitim, sağlık, iç güvenlik hizmetlerinde çok ciddi bir gerileme.

Avrupa’da demokrasiyi kıymetli yapan ne varsa Piyasa’nın ezici gücü karşısında fazla direnemeyecektir. Basın özgürlüğü ve bağımsız yargı da dahil. Evet, gerçekten tarihi bir viraja girdik. Sarkozy ve Merkel sürdürülebilir şerefsizliğe oynuyorlar. Ama sürdürülemez noktalara savrulabiliriz.

Dipnotlar

Tabi işlerine geldiği zaman Saddam (Irak), Mübarek (Mısır), Kaddafi (Libya) gibi en kanlı diktatörlere yardım etmekten geri durmadılar; bu da “oyunun” bir parçası idi. Ama AB ülkelerinin sahip oldukları ekonomik güç, medyatik güç ve diplomatik güç bir araya gelince “kaka-pis” ilân edilen devletlerin bir itiraz fırsatı olmuyor. Batının çıkarına endeksli bu ahlâk(!) sayesinde İran “terörist” ilân edilebiliyor, Afganistan’da bir kaç teröristin(?) saklandığını bahane eden ABD ordusu kadın çoluk çocuk demeden yüzlerce masum sivili öldürebiliyor.

 

 

… Bu konu ilginizi çekiyorsa…

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile  liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:Rusya'sız olmaz! Tarih: Kas 4, 2011 | Reply

    Avrupa finans krizi ile ilgili ilk kez resmi değerlendirmede bulunan Rusya lideri, güçlü ülkelerin de avro bölgesinde sorunlu olan ülkelere destek olmasını talep etti. Medvedev Rusya’nın da Avro bölgesinin borç sorununun çözümüne yardımcı olacağını, konu ile ilgili kararın da kısa sürede açıklanacağını söyledi.

    Toplam yardım miktarı ile ilgili bir rakam açıklamak için erken olduğunu ifade eden Rusya lideri, “Önümüzdeki birkaç saat içinde maliye bakanlarımız ve temsilcilerimiz son şekli verecek… Her şey yarın tamamlanmış olacak” dedi. Kremlin danışmanı Arkadi Dvorkoviç Uluslar arası Para Fonu aracılığı ile Avro bölgesine 10 milyar dolarlık destek sağlayabileceklerini ifade etmişti.

    Zirve sonrası düzenlenen basın toplantısında açıklamada bulunan Medvedev, Yunanistan’ın borç krizi ve Avro bölgesinin sorunları ile ilgili yoğun değerlendirmelerde bulunduklarını söyledi. Yunanistan yönetiminin önerilen fonları kabul edeceği ve mevcut krizin üstesinden geleceği konusunda ümitli olduğunu ifade eden Medvedev şu şekilde konuştu: “Çünkü Avrupa kıtasının istikrarı ve muhtemel yaşanacaklar ve yeni bir kriz dalgası da buna bağlı.”

    Rusya, Brezilya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın dahil olduğu BRICS ülkeleri olarak da Yunanistan’da yaşanan krizi ele aldıklarını ifade eden Medvedev, “Burada sağlanacak yardım anlamlı, şeffaf ve hedefe yönelik olmalı” dedi.

    Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) üyeliği ile ilgili konuda da anlaşma sağlanmak üzere olduğunu hatırlatan Rusya lideri, 2013 G20 zirvesinin de Rusya’da yapılacağı bilgisini verdi. 18 yıldır DTÖ üyeliği için müzakerelerini sürdüren Rusya’nın Gürcistan’la olan anlaşması da İsviçre’nin aracılığı ile aşıldı.

    Gürcistan’la anlaşmanın ardından 10-11 Kasım’da DTÖ Çalışma Grubu toplantısında Rusya’nın üyeliği ele alınacak. Grup çalışma sonuçlarını 15-17 Aralık’ta yapılacak DTÖ bakanlar konferansına sunacak. Rusya parlamentosu alt kanadı Duma’nın DTÖ kararını onaylamasından bir ay sonra da Rusya’nın DTÖ üyeliği tamamlanmış olacak.

    Rusya’nın örgüt üyeliği yaklaşık 10 yıl önce Çin’in üyeliğinin ardından tarihi bir adım olarak görülüyor. Dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 2,8’ini oluşturan Rusya’nın ekonomik hacmi 1,9 trilyon dolara ulaştı. Gümrük vergilerinin önemli oranda düşürülmesi beklenen Rusya’nın DTÖ üyeliğinin, ülke gayri safi milli hasılasına uzun vadede yüzde 11’lik büyüme katkısı sağlaması bekleniyor.

    CİHAN

  1. 7 Trackback(s)

  2. Ara 9, 2011: Demokrasinin Sınırları ve Yeni Siyaset : Derin Düşünce
  3. Oca 14, 2012: Fransa’nın notu (gözden) düştü! : Derin Düşünce
  4. Mar 19, 2012: Avrupa Yunanistan’ı kurtarırken… : Derin Düşünce
  5. Haz 4, 2012: SURVIVOR must go on! (Dr. Selma Karışman) : Derin Düşünce
  6. Haz 17, 2012: Bankaların iradesi bir halkın iradesini böyle ezdi… : Derin Düşünce
  7. Eki 1, 2012: Yunanistan: Dış borç demokrasinin ve ulusal egemenliğin sonu oldu : Derin Düşünce
  8. Ara 4, 2012: Bize Demokrasi değil Adalet lâzım

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin