RSS Feed for This Post

Türkiye Dindarlığı Üzerine…

Giriş…

İslam, Kuran-ı Kerim’de varlığını sınırları ile kesin bir şekilde ortaya koymuş bir dindir. Ancak Müslümanlık, yaşandığı topluma göre şekil değiştirmektedir. Misal Arap Müslümanlığı, Boşnak Müslümanlığı, Türk Müslümanlığı vs. birbirine göre farklılık göstermektedir.

  Müslümanlar arasında İslami yaşamın çeşitlilik göstermesi başlığındaki “Türkiye Dindarlığı” başlığı altında Cemaatleşmeler ve Tarikatlaşmalar ile şekillenen alt yapılar da mevcut çeşitliliği çoğaltmaktadır.

  Türkiye’de mevcut olan totaliter laik anlayış, Türkiye Dindarlığının şekillenmesinde etkili olması yanı sıra bu alandaki çalışmaların kısıtlanmasında da etkili olmuştur. Bu nedenle bu alana ait çalışmalar ya azınlık da kalmıştır yahut geniş kitlelere ulaşması bir şekilde engellenmiştir.

  Bir toplumdaki sosyal yapı ve yönetim biçimi, o toplumdaki bireylere bir şekilde sirayet eder. Misal, Türkiye’de devlet, bir başka deyişle resmi ideoloji, kendi varlığını koruma pahasına kendi vatandaşlarını bastırmış, hiçe saymış ve hatta bunu anayasal bir çerçeveye sokmuştur. Bu yapıya mütemadiyen maruz kalan toplum insanı, bu tutumdan etkilenmiş, bu tutuma benzeşmiş ve bu tutumu kendi yaşamı dahilinde yürürlüğe koymuştur. Mesela bu nedenle Cemaatler, Tarikatlar, bir Cemaat yahut Tarikat bağı olmayan Ortodoks Müslümanlar gibi dindarlar veya laikleşmiş Müslümanlar, kendi inandıkları İslam modeli dışındaki tüm tercihleri, mezhepsel farklılıkları “din dışı” saymakta bir beis görmemişlerdir. Tahammülsüzlük sonucu ortaya çıkan bu durum, farklı düşüncelerin filizlenmesini engellemiştir. Yani düşüncenin seyri bir şekilde engellenmiş, düşünce belli kalıplara hapsedilmiştir.

    Neden Türkiye Dindarlığı üzerine?

  Türkiye Dindarlığı Üzerine başlıklı yazı dizisine başlamamdaki yegâne neden Türkiyeli Müslüman bir dindar olarak, yukarıda özetlediğim tüm gerçekle bizzat yüz yüze gelmiş olmamdandır.

  Bu çalışma, naçizane durum tespiti, yani olayın “nedirliği” ile ilgilenmekle birlikte, olayın sonuçlarına da inşallah yer verecektir.

  Bu çalışma içerisinde Türkiye’deki mevcut İslam anlayışı, Türkiye’deki dindar Müslümanların Kemalizm-Laisizm ile ilişkisi, Kemalist-Laik kesimin Türkiye’deki Müslümanlara tepkisi-bakışı, Türkiye dindarlarının dünyaya, Batı’ya ve hatta diğer Müslüman ülkelere bakışı ve olayın mezhepsel-tarihsel arka planı incelenmeye çalışılacaktır.

  Eğer bu naçizane çalışmaya alaka gösterecek olanlar varsa, bu alakadar insanlardan tek beklentim, reddiye, inkâr, yok sayma, anlamadan eleştirme gibi olumsuz tavırlar almak yerine, çalışmadaki görüşlere katılmasalar dahi anlamaya çalışarak, mevcut tezlere antitezler üreterek yaklaşmalıdır. Bu şahsım için çok küçük, diyaloğumuz ve düşüncenin filizlenmesi için büyük bir adım olacaktır.

  Yakında; Türkiye Dindarlığı…

 

 

… Bu konu ilginizi çekiyorsa…

 

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Eyl 30, 2011 | Reply

    Beni sahsen cok ilgilendiren bir konu ve yaşamin tam ortasindan.Bakalim Dindarligin bir ölcüsü varmi!!!

    Calismanin devamini berakla bekliyorum.

  3. Yazan:sultok Tarih: Eki 1, 2011 | Reply

    “İslam, Kuran-ı Kerim’de varlığını sınırları ile kesin bir şekilde ortaya koymuş bir dindir. Ancak Müslümanlık, yaşandığı topluma göre şekil değiştirmektedir. Misal Arap Müslümanlığı, Boşnak Müslümanlığı, Türk Müslümanlığı vs. birbirine göre farklılık göstermektedir.”

    İnkar,yok sayma,anti tez vs. bilmiyorum şimdi söyleyeceklerimi nasıl algılayacaksınız ama..
    Gömlek en başta yanlış iliklenirse ,devamından doğruluk payı çıkarma ameliyesi ancak tekrar ilikleri söküp yeniden iliklemekle mümkün olur..
    Yukarıdaki sözlerde gömleğin yanlış iliklenmeğe başladıgını gösteriyor..Neden?
    Önce sunu söyleyeyim ki “İslam, Kuran-ı Kerim’de varlığını sınırları ile kesin bir şekilde ortaya koymuş bir dindir.” sözü hakikate aykırıdır.. Yani ortada öyle bir din yok..Varsada bunun adı İslam değil..Adına İslam deseniz bile bu Allah ve Rasulunun muradına uygun bir İslam değil..
    Güneşe çıplak gözle bakılamıyacağı gibi Allahın ayetlerınede çıplak gözle bakılamaz..
    Bunun için Allahın kelamından anladıgı ve anlaşıldırıldıgı kadarı ile Allahın Rasulunu yok sayarsak yani sadece Kuran çerçeveyi çizmiş dersek,o çerçeve çizilmeden silinir..
    Kuran ve Allahın Rasulu..
    Şimdi Allahın Rasulunden anladıgı ve anlaşıldıldıgı kadarı ile İcma müessesimiz varki..
    Kuran ,Allahın Rasulu ve İcma..
    Bunun devamında bu İcmadan anlaşılabıldıgı kadarı varkı Kıyası Fukaha..
    Ne oldu Kuran,Allahın Rasulu,İcma-i Ümmet, Kıyası Fukaha..
    Efendim neymiş..
    İslam, Kuran,Allahın Rasulu(sünnet),İcma-i Ümmet, Kıyası Fukaha’de varlığını sınırları ile kesin bir şekilde ortaya koymuş bir dindir.

    İlk düğmeyi doğru ilikledik bitti mi? Bitmedi..Sonrakileride adım adım doğru iliklemek durumundayız.. Arap İslamı,Türk İslamı ,Kürt İslamı felan bunlar bizim yani Müslümanlar tarafından çıkarılmış kavramlar değil..Bizzat İslamın düşmanları tarafından çıkarılmış kavramlardır..Çünkü her düşman ,düşmanını katagorize etmek ve bu yolla onu tanımaya çalışmak ister..Düşmanını tanıyamadıgı içinde bu katagorilere isim ve resim koyar kı.. Kim kimdir bilsin..
    Bunun içine ayrılık tohumları ekme meselesi de girer ki..Mevzu uzar..
    Sadece Düşmanlar mı katagorize eder.. Tabiki değil.. Aynı mantıkla dostlarda birbirine isim koyar,katagorize eder.. Bunun sebebide yıne aynıdır..Tanımak.. Kabıleler halinde yaratılmanın hıkmetı de budur zaten..
    Eğer dost düşmanın katagorize ettiği şekli ile dostuna bakarsa ilikleme işi yıne yanlışa düşer..
    Bu yüzden Müslümanlar Müslümanları nasıl katagorize etmiştir.. Arap İslamı,Kürt İslamı vs. diye mi? Yoksa örf ve törelerinin farklılık gösterdiği bölgelere has isimlemelerle mi?
    Hasılı kelam bir mevzu üzerinde konuşulurken bizde Oryantalistlerin bakış açısı ile bakış çok moda oldu son gunlerde..
    Bizim maalesef nispet noktamız kendi KÖKLER imiz olmadıgı ve belli bir diyalektik düşünme kültürüne sahip olmadıgımız için romantık çıkarımlar yapıyoruz..Ve bu da fikrin kabız olmasına sebep oluyor..Hemde dusunmuyoruz,fikir üretmiyoruz diye diye oluyor..
    Buna son vermek için belli bir diyalektık ile işlemek gerekiyor verileri..
    Bu sözleri nasıl algılayacaksınız bılmıyorum ama antitez olmadıgınıda bılıyorum söyledıklerımın.. Zira tez:sav demek.. Sav belli bir diyalektik üzerinden kurgulanır..Oysa ben belli bir diyalektik göremiyorum..Siz iyisimi eleştiri olarak algılayın:)

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin