RSS Feed for This Post

Cem Evleri, Ayşe Sucu, Diyanet

  Okulu bırakmış ancak okuyup, öğrenmeyi bırakmamış biri olarak salt cehaleti yaşam biçimi seçmiş olanların değil, siz gibi olamayanların dilleri, sizi de yakmak için en hassas noktanızdan vurabilir; sen ne işe yararsın, okudun da ne oldu?

  Misal, bir tarihi bilgi konusunda sizden az bilgiye ve dahası dar bakış açısına sahip bir tarih öğretmeni çıkabilir karşınıza ve bilgi edinmenin tek yolunun diploma olduğunu iddia eder, diplomasızlığınızı bile bile, sırf sizden bilgide geri olduğu için sizi yaralar; ne işe yararsın sen, okudun da ne oldu, belgen, diploman mı var? Der.

  Yaz başıydı, yeni edindiğim kitaplığımın raflarına kitaplarımı yerleştirirken, içinden düşen bir kağıt parçasına yazdıklarım, dağıttı beni. Çok üzüldüm ve içimden dışıma taşan bu üzüntüyü atlatmam birkaç gün sürdü. O kağıdı okuduğum gün, yetişkin ve güçlüydüm ancak bulunduğum noktadan geriye baktığımda, gördüğüm ama dokunamadığım 19 yaşındaki kızı düşünüp, o çaresiz halini çok içerledim. Evet, okulu bıraktığım yıllara ait, duygulu bir nottu, beni dağıtan…

  Bu konuları pek kimse kendi üzerinden yazmaz çünkü birçok Müslüman modern dünyanın dayatması karşısında ve Türkiye özelinde kendini zaten itilmiş ve kakılmış hissettiğinden ve İslami iç dinamiklerine yeterince sarılmadığından bir tür kompleks yaşar ve “acınası” görünmek istemez.

  Yine birkaç ay önce sözde demokrat ve adalet savaşçısı bir yorumu, “başörtülüler mağduriyet dışı düşünemiyor” diyen bir yorumu, çok sert cevaplayınca, başörtüsü destekçisi olduğunu her fırsatta gösteren bir dostumuz, durum bu iken benim sert çıkışımı konu etmiş. Çünkü bir yerinden bulaştığınız başörtüsü virüsü, başını örtmeyen bir erkek dahi olsanız, sizde imaj endişesi yaratır. Ve ideolojik yandaşlık sizi kör eder.

  Yani ortada hem bir başörtüsü mağduriyeti hem de bu mağdurların bu halinden “acınası varlık” çıkartma telaşı var. Ayrıca bu acınası(!) varlıkları itip kakma ve üzerlerinden rant elde etme arzusu…

  Özetle kişisel olduğu kadar kurumsal olarak da bir başörtüsü yasakçılığı hala var.

  Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne bir başörtülü üye olmak için başvuruyor ve üyeliği ret ediliyor. Sonra Doğan Satmış bu oy birliği ile redde karşı çıkıyor, bir sonraki oylamada başörtülü gazetecinin kabulü yönünde bir sonuç çıkıyor. Hemen sevinmeyin. Tam bunun üstüne Doğan Satmış’a bir başörtülüye destek olduğu için bedel ödetiliyor. Ve Doğan Satmış, TGC içerisindeki tüm etkinliklerden alındığını öğreniyor. Bazen başörtülü olmasanız dahi demokrat tutumunuzla bir başörtülüye destek olduğunuz için de mağdur edilmeye çalışırsınız. Vesile ile kısa bir not; Sevgili Doğan beye geçmiş olsun dileklerimle birlikte, teşekkürlerimi ayrıca bireysel de olsa destek vermek isterim malum Nasrettin Hoca damdan düşünce doktor değil, halinden anlayacak damdan düşmüş birini istemiş. Bizimkisi o hesap; damdan düştük.

 Diyanet Depremi

 Diyanette uzun yıllar Diyanet bünyesinde çalışan Ayşe Sucu’nun görevine son verdi. Meselenin iç yüzü henüz ortaya çıkmamışken düşülen yorum, bahsi geçen isim Ayşe Sucu’nun giyim kuşamıyla, yani başörtüsünü yarım örtme şekliyle ilişkilendiriliyor.

  Ben Ayşe Sucu’yu sevgili Hidayet Tuksal’ın köşe yazısından tanıdım, uzun mesaili çalışmalarından, emeklerinden bahseden yazısından tanıdım. Hidayet hanım gibi kalemi yalan yazmayan bir yazara güvenimden, tüm yazdıklarına bakarak Ayşe Hanımı tebrik etmek isterim.

  Bundan sonrası Ayşe Sucu değil onun üzerinden bir başörtüsü mağduriyeti ve AK Parti bürokrasisi karalaması yapmak isteyenler…

  Güya Diyanet, Ayşe Sucu’nun yarım örttüğü başörtüsüne ve başörtüsünün dini bir zorunluluk olmadığı görüşlerine binaen kendisinin çalışmalarına son vermiş?

  Bu haberi yapanlar acaba hiç dönüp bir Diyanet’e bakmış mı? 28 Şubat sonrası özellikle gündeme gelen başörtü fetvalarında, ağız göz kıvırmadan, Diyanet ne zaman “başörtüsü kesinlikle Allah’ın emridir” diyebilmiş? Ne zaman? Bunu söyleyemeyen Diyanet’in ne işi olabilir başörtüsüyle?

  Ama burada niyet başörtüsü değil, Ayşe Sucu’ya sahip çıkmak değil, Diyanet’i Ak Parti hükümeti dönemiyle yorumlayıp, hem hükümeti hem de Diyanet’i yıpratma arzusu. Hem Ak Parti’ye hem de Diyanete radikal sıfatı yapıştırma arzusu.

  Bu gün hala mağdur edilmeye devam edilen başörtülülere, yeni mağduriyet ve bu mağdur hallerine dahi türlü çirkin ifade atfedilirken sırf Ak Parti hükümetine bilinçli olarak, bir pozisyon atfetmek için takınılan bu çirkin tutum neden gözlerden kaçıyor?

  Oysa birçok ağız, Ayşe Sucu’nun çalışmalarında bir kurum altında çalışmasına rağmen, kurumdan bağımsız hareket ettiğini izah ediyor, bu gerçek neden bilinçli olarak atlanıyor?

  Ak Parti dün mü hükümet oldu yahut Ayşe Sucu düne kadar tam tesettür halinde miydi?

  Diyanet’in mutlak bir bürokratik sorunu vardır, bu minvalde fırsat kollayanlar bunu ranta çevirmeye çalışıyorlardır. Çünkü Diyanet maalesef hala resmi ideolojinin bir kurumudur.

  Misal mi? Misal arayan, Diyanet içerisinde halen Alevilere açılmamış çatı başlığı altında, bu kurumun dini öz yanı sıra resmi ideolojinin güdümünde işlevsel olduğunu görebilir. Yani Ali Balkız Aleviliği ne ise Diyanet Sünniliği odur. Ve bunların ne Alevilerin ne de Müslüman dindarların mağduriyetleriyle bir dertlenmesi yoktur. Misal mi? Misal arayan, bir ibadethane olan Cemevlerinin, Alevilerden vergi alınmasına rağmen elektiriğinin ve suyunun kesildiğini anlatan, devletin bu ibadethaneye bütçe ayırmadığından dert yanan ve bu konuda çok haklı olan Alevi vatandaşımıza kulak verebilir.

  Totalde mesele resmettiğim gibi karanlıkken, 28 Şubat’ın altından askerin elini kolunu yönlendiren Koç Holding gibi TÜSİAD gibi imzalar çıkmaya da başlamışken, bir hiç uğruna tam 13 yıl başörtülüleri ve onlarla ilişiği olanların halen karanlık işlerine devam etmeleri tahammül edilebilir gibi değil.

  13 yıl ve daha fazlası bir süreçte ne bu karanlık insanların, ne bu görmez duymaz, iş görmez bürokratların gölgesinde el yordamıyla inanç özgürlüğü için ekstradan mesai harcatmaya dur demenin vakti gelmiş de, geçiyor bile.

  13 yıl ve daha fazlası bir süreçte, bir gün başörtüsü zorla açılmış kadınları duymayan ancak Ayşe Sucu üzerinden tersine bir başörtüsü savunuculuğu yapanların susmasının da vakti gelmiş de, geçiyor bile.

  Tek din, tek mezhep, tek ırk, tek dil mantığına Kürtçe konuşursak, gereğini yapacaklarını iddia edenlerin kulaklarına var güçle; EDİ BES E!

  Gerekeni yapsınlar şimdi.

 

NOT: Ali Şeriati başlığında yazacağım “İnsanın Dört Zindanı” kitap incelemesi yazısını biraz geciktirdiğim, sözümü tutamadığım için okurlarımın affına sığınırım, önümüzdeki hafta sözümü yerine getireceğim inşallah.

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:ali yardım Tarih: Oca 3, 2011 | Reply

    İslam hukukuna göre kadınlar “hükümdar,imam ve kadı” olamaz. yani Ayşe Sucu fetva makamı olamaz, görüşleri de müslümanları bağlamaz.

  3. Yazan:logic Tarih: Oca 3, 2011 | Reply

    İslam hukukuna göre kadınlar “hükümdar,imam ve kadı” olamaz. yani Ayşe Sucu fetva makamı olamaz, görüşleri de müslümanları bağlamaz.

    ya bu kadın kadın kolları başkanı falan değl miydi ? fetva verdiğini nerden çıkardınız ?

    onun görüşleri bağlamıyor da diğerlerininki mi bağlıyor ? devlet dini oluşturmak için kurulmuş bir kurumun görüşleri hiç bir Müslümanı bağlamamalıdır. bu aşağılık kurum derhal kapatılmalıdır.

  4. Yazan:Hatice Adalar Tarih: Oca 3, 2011 | Reply

    İki hatırlatma:
    Birincisi; camilerin elektrik ve su faturası cemaatten toplanılan bağışlar ile ödeniyor. Diyanet ilgilenmiyor ve faturalar cami görevlilerine kalıyor.

    Kilise ve Havralardan da ücret alınmıyordu, son durumu bilmiyorum.

    İkincisi; Diyanet eski başkanı Mehmet Nuri Yılmaz dönemindeki yıllarda da başörtüsü için dini bir emir olduğu şeklinde fetva verilmişti. Sanırım o fetva, bu konuda Diyanet’in başkanlık makamından verilen ilk fetva da olabilir.

  5. Yazan:ali yardım Tarih: Oca 3, 2011 | Reply

    sayın logic yukarıdaki yazıyı okudunuz mu?
    “…ve başörtüsünün dini bir zorunluluk olmadığı görüşlerine binaen…” bu bal gibi bir içtihadtır. bu içtihadı bir kadın yapamaz İslam hukukuna göre. ama siz ayşe hanımın fetvasıyla amel edebilirsiniz.
    Diyanetin fetvaları Türkiye’deki Müslümanları bağlar. her antipati duyduğunuz şeye aşağılık demek, ne kadar ahlaki bilemiyorum. beğenmiyorsan uganda diyanet işlerine göre amel et, mezhepsiz takıl vs. bunlar beni ilgilendirmez. İslam hukuku açısından da halkı bir ülkedeki resmi kurumun içtihadı bağlar. mesela diyanet ramazan ayını yanlış günden başlatmış olsun, Türkiye’deki Müslümanlar farklı günlerde bayram yapıp fitne çıkarmamak için bu fetvaya uyarlar. eğer isabetsizse vebal fetva sahibine aittir.
    devlet dini falan? geçin bunları. somut örnek verin şu şu diye. devlet dini demek? ne yapmış şu diyanet de İslamiyet “devlet dini” olmuş.
    yeri gelmişken söyleyeyim İslam’ı tahrif edenler varsa, liberaller ve bir kısım İslamcılardır.dinin hükümlerini o kadar subjektifleştirdiler ki, nerdeyse “herkesin İslamiyeti kendine” gibi bir anlayış oldu. bu ulema nerdeyse eşcinselliği bile tecviz edecek, arada bir içlerinden geçiriyorlardır belki:”ya keşke Kuran’da şu yahudilere dair bu kadar lanet olmasa, pompeinin yediği naneler en aşağılık sapıklık olarak adlandırılmasa…”

  6. Yazan:cb Tarih: Oca 4, 2011 | Reply

    @hatice adalar,

    iki hatırlatma;

    ben diyanet’in başörtüsü açıklamasındaki kem küme bizzat kulaklarımla şahit oldum.

    bırakın camiiyi birçok tanıdığım imamın lojman elektirik, su gideri de bedavaydı. ayrıca böyle de olmalıdır ancak bu diğer inançlardan esirgenmemelidir.

  7. Yazan:logic Tarih: Oca 4, 2011 | Reply

    @ali yardım

    “…ve başörtüsünün dini bir zorunluluk olmadığı görüşlerine binaen…” bu bal gibi bir içtihadtır. bu içtihadı bir kadın yapamaz İslam hukukuna göre. ama siz ayşe hanımın fetvasıyla amel edebilirsiniz.

    ortada bir fetva var gibi gelmedi bana. kadın görüşünü belirtmiş, eğer varsa öyle bir şey. bunu eleştirmek başka fetva vermiş demek başka.

    devlet dinine örnek mi lazım ? yahu eski Diyanet İşleri Başkanı Bardakçıoğlu’na soruyorlar TV’de, başörtüsü şart mı diye, kemediyor küm ediyor, şart diyemiyor. ilköğretimde karşıyız falan diyor. al sana devlet dini.

    bu arada bakın ne demiş Gazali:

    İmamı Gazali; “ müctehide aranan vasıflar arasında sadık, adil ve muttaki olmayı ” da zikretmektedir. Siyasi yönetimlerden ve halktan müstağni olmayan kimsenin içtihadı ile amel edilemez.

  8. Yazan:hızır Tarih: Oca 4, 2011 | Reply

    herkese selam.aslında sucu meselesini fazlaca konuştuk tartıştık.ama asıl konuşulması araştırılması gereken çok önemli mesele varki önemi araştırıldığında ortaya çıkacak ve mideleri bulandıracak.diyanet vakfına bağlı olarak çalışna iş yerleri,cami dernekleri hiç denetimi olmayan bu yerlerdeki kılıfına uydurma para harcamaları ve cebe çekilen paraların hesabını kim verecek.yapılan bir inşaat için insanlarımız cebinde son kuruşunu ,olanda sınırsız yardımını birileri yesin diye yapmıyor.ama maalesef denetimsiz olan bu girdeler birilerinin cebine giriyor.bir araştırılmaya başlansın bakın neler çıkacak.lütfen ilgilisi bu meseleyi takip etsin

  9. Yazan:Hatice Adalar Tarih: Oca 4, 2011 | Reply

    Diyanet’i savunur konumunda kalmak istemem, çünkü mesele Diyanet’in neresi doğru ki meselesine dönecektir.

    Sadece zor zamanda konuşmak anlamında M.Nuri Yılmaz dönemindeki olayı hatırlatmak istedim. Çünkü halkımızın hafızası ne yazık ki çok zayıfır.

    Diyanet, aslında müslümanları temsilden ziyade devlet din anlayışını yansıtan bir kurumdur. Şafi mezhebine mensup bazı bölgelerde de Diyanet’in görevlendirdiği imamları halk kabul etmez ve atanan görevliye “sen bize karışma, biz de sana bizim kendi imamımız var” derler. Dolayısıyla Diyanetten aslında kimse memnun değil.

    Öte yandan diğer inançların Diyanet çatısında temsili bugünkü devlet sisteminde mümkün olmayacaktır. Çünkü azınlık haklarına sahip teba dışındakilerin dini ve milli hakları söz konusu değildir.

    Yıllardır Türk Devlet anlayışının temeli aleviliği islam içinde kabul etmeye yöneliktir. Ayrı bir söylem meşhur bölücülük paronayasına tabi olacaktır. Öncelikle Aleviliğin İslam ile ilgisi olmadığı ve müslümanlık anlayışında yeri olmadığı kabul edilmelidir. İslamda bir mezhepmiş hüviyetinden çıkarılmalıdır. Bu da hem devletin işine gelmiyor hem de alevilerin…

    Dolayısıyla böyle top çevirip duruyoruz ortada…

  10. Yazan:s.e Tarih: Oca 4, 2011 | Reply

    İçtihad etme durumuna gelmiş bir kadın yeterince ilim tahsil edmiş bir Kadın dır. Niçin içtihad edemesin?

  11. Yazan:cb Tarih: Oca 5, 2011 | Reply

    hatice hanım selamlar,

    elbet diyanet’i de savunabilirsiniz bu çok olağan ben sadece verdiğim bilgide yanıltma olmadığını belirtmek istedim zira yazıyı yazmakla olduğu kadar, doğrulamakla da mükelleftir yazar.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Oca 2, 2011: Twitter Trackbacks for Cem Evleri, Ayşe Sucu, Diyanet : Derin Düşünce [derindusunce.org] on Topsy.com
  3. Ağu 7, 2013: Diyanet Yazıları | Serdargunes' Blog

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin