RSS Feed for This Post

AB İle Yola Devam mı?

Fazla naz aşık usandırır!

 Evet biz Avrupa’ya aşığız. Mantıklı bir ilişki değil bu. Aşığız. Yani anlamlandıramadığımız bazı motivasyonlar bizi Avrupa’ya itiyor. Sonra da bu motivasyonları mantık çerçevesine oturtmaya çalışıyoruz. Ama artık Avrupa nazı pek çoğumuz için çekilmez bir noktaya geldi.

 Türkiye-AB ilişkilerinde geldiğimiz son nokta “Tamam mı? Devam mı?” sorusunu kendimize sormamıza neden oluyor. Zira birkaç yıldan beri “Siz Avrupalı değilsiniz”, “Avrupa’nın bir parçası olamazsınız” ve “Türkiye’yi AB içinde istemiyoruz” haykırışlarının sonunda işin başında pek de düşünülmeyen bir şey oldu: Türk halkı da artık AB’ye soğuk.

 Rekabet gücü yükselen piyasalar karşısında hızla eriyen Avrupa ekonomik krizi fırsata çevirerek azınlıklar, özellikle Müslümanlar, üzerinde baskı kurmaya başladı. İslamofobya soslu aşırı sağ akımların güç kazanması Türkiye’nin AB üyeliğinin Avrupa toplumları içindeki zaten yüksek olmayan desteğini azalttı. Her ne kadar ABD’nin “Türkiye’ye kapıları kapatmayın; yoksa ekseni kayıyor” çağrısı ile son dönem suskun kalsalar da  Merkel ve Sarkozy’nin Türkiye karşıtı cephesi dimdik ayakta ve bu durumda Türkiye’nin “Tamam mı? Devam mı?” sorusunu garip karşılamamak gerekiyor.

 Türkiye’nin AB yolculuğunu sorgulayanların sayısı Avrupalılar arasında da son dönemde arttı ve bu artık yüksek sesle dile getiriliyor. Stefan Füle “tren kazası”olabileceğini açıklarken (1) The Economist yayınladığı geniş Türkiye raporunda Avrupa macerasının sallantıda olduğunu yazıyordu (2). The Financial Times’ın editör yazısında ise Türkiye’nin AB tarafından oyalandığı açıkça dile getiriliyordu (3).

 Çözülemeyen Kıbrıs sorunu en büyük teknik engel gibi gözükse de durumun aslında böyle olmadığını Jack Straw The Times’taki yazısında “Kıbrıs’ın Türkiye’nin AB üyeliğini istemeyenler tarafından bahane olarak kullanıldığı”nı söyleyerek dile getirdi (4). Hatta bir adım daha giderek Kıbrıs sorununun kısa süre içinde çözülememesi halinde Kuzey tarafının kendi yoluna gidebileceğini de ekledi. Başmüzakereci Egemen Bağış da Kıbrıs konusunun süreci tıkayan bir araç olarak kullanıldığı görüşünde (5). Buna karşın eğer Kıbrıs sorununda anlaşmaya varılırsa Türkiye’nin üyelik adına elinin güçleneceği açık. Zira 35 müzakere başlığının 18’i Kıbrıs sorunu bağlamında bloke edilmiş durumda.

 Buna karşın belki iyimser bir bakış açısıyla Türkiye ile AB arasındaki soğukluğun atılacak bir kaç önemli adımla tersine döneceğini söylemek de mümkün. Zira 1980’lerin sonunda Avrupa atağına kalkan Türkiye Demir Perde’nin yıkılması ile gözünü Orta Asya Turan’ına çevirirken Avrupa da Doğu Avrupa’daki kardeşleri ile bütünleşmeye odaklanmıştı. Ancak Gümrük Birliği ile yeniden ısınan süreç Türkiye’yi adaylığa kadar sürüklemişti. Belki Fransa’da veya Almanya’da yaşanacak bir hükümet değişimi veya Kıbrıs sorununun çözülmesi tekrar tarafları yakınlaştırabilir.

 9 Kasım’da açıklanan ilerleme raporunda Türkiye’nin demokratikleşme yönündeki adımları övülüyor; krizden etkilenildiği ancak hemen toparlanıldığı belirtiliyor. İfade özgürlüğü başta olmak üzere diğer özgürlüklerdeki sorunlara da dikkat çekiliyor; buna karşın rapor yine de son yılların en olumlu ilerleme raporu. Diğer bir deyişle Türkiye dersine iyi çalışıyor. İçeride yeni ve demokratik bir anayasa yönündeki toplumsal ve dolayısıyla siyasi talep artıyor. Öte yandan Türkiye’nin Avrupa’nın BRIC’i olduğu gibi övücü ifadeler kullanılıyor (6). Yani Türkiye’nin AB ilkelerinden sapması bir yana büyük bir hızla AB yolunda ilerlediği görülüyor. Öyleyse bu durumda iki taraf arasındaki soğukluğun asıl sorumlusunun AB olduğu çıkarımını yapabiliriz.

 Türkiye yeni dış politikasında bölge ülkeleri ile ilişkilere özel önem veriyor. Bir yandan ticari bağlar artarken öte yandan siyasi yakınlaşma yaşanıyor. Bu durum haliyle Türkiye’nin AB bağımlılığını da azaltıyor. Hatta ileri bir hamleyle Başbakan Erdoğan kendi yolumuza bakarız deme cesaretini bile gösteriyor. Böylesi bir ortamda Türkiye’yi eksen kaymasıyla “suçlayan” Avrupalılar ise Avrupa’nın ekseninin aşırı sağa kaydığını görmezden geliyorlar.

 Türkiye eğer demokratikleşme sürecini ve ekonomik büyümesini devam ettirirse AB üyeliğine olan ihtiyacı da (azalır değil) farklılaşır. Türkiye bu yolda ilerlerken Avrupa’nın Türkiye’yi çeşitli bahanelerle oyalamasının sonu ise bellidir ve hem Avrupalılar hem de Türkler bu duruma hazır olmalıdır.

 Zira Türkiye fazla nazdan usanmış durumda.

 

 

Kaynaklar

 

(1) http://www.ntvmsnbc.com/id/25150140/

 

(2) http://www.economist.com/node/17276372

 

(3) http://www.ft.com/cms/s/0/6da5b29c-ec39-11df-9e11-00144feab49a.html#axzz14tC14jJG

 

(4) The Times, No Ifs or Buts, Turkey Must Be Part of the EU, Jack Straw, 8 Kasım 2010.

 

(5) http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/11/101110_bagisintw.shtml

 

(6) http://www.number10.gov.uk/news/speeches-and-transcripts/2010/07/pms-speech-in-turkey-53869

Trackback URL

  1. 12 Yorum

  2. Yazan:logic Tarih: Kas 12, 2010 | Reply

    Türkiye’nin şu anki hızlı büyümesi bir süre sonra sonra erecek. Tüm Cumhuriyet tarihi (Özal dönemi hariç) sürüne sürüne ilerlediğimiz düşünülürse şu anki büyüme, zaten çoktan varmış olmamız gereken yere varmak için koca adımlar atmaktan ibaret.

    Ne yazık ki bu bir süre sonra sona erecek. Büyümenin devam edebilmesi bir noktadan sonra çok başka şeyler istiyor. Zaten AB’ye onun için girmeye çalışıyoruz.

    Öte yandan şu ana kadar hep AB üyeliğini desteklemiş biri olarak, geldiğimiz noktada ben de bir durup düşünme ihtiyacı hissediyorum. Yüzyıllarca İslam kültürünün bir parçası olmuş bu topraklar, bambaşka bir kültürün sahibi olan topraklarla ne derece kaynaşabilir ? AB ülkeleri de en çok bundan korkmuyor mu ? Atatürk, Batı’nın bir parçası olma hedefini koyarken Batılılaşacağımızı varsaymıştı ama olmadı, olamazdı da zaten. Peki bu durumda AB hala doğru bir seçim mi, emin değilim. Belki de 1959’dan beri ütopik bir hayalin peşinde koşmuşuz 51 sene…

  3. Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Kas 14, 2010 | Reply

    ”Bekara ev vermem, kimbilir eve kız mı atarlar, ne yaparlar bilinmez” denen, ”birini kızımın yanında onu öperken görmek benim için cinayet sebebidir” denen bir ülkenin AB’ne girmesi mümkün değildir tabi. Beğenelim, beğenmeyelim, AB’nde özgürlüklerin yolu günah olarak kabul edilen birçok şeyin serbestleşmesiyle açıldı. Biz, buna alternatif bir özgürlük açılımı yapamadığımıza göre, AB’nin peşinden koşmaktan başka çaremiz kalmıyor. Günümüzdeki islam anlayışı bireysel özgürlükleri kısıtlıyor. Kemalizm zaten ”birey”i tamamen reddediyor. Bugün Türkiye’deki kuvvetli ideolojilerle AB’nin nihai hedefi olan ”bireysel özgürlükler”e ulaşmamız mümkün değil. Tek çare ”liberal islami bir yönetim” gibi görünüyor ama bu da ne kadar mümkündür bilinmez. Kayseri’nin bir ilçesinde bir bar açılsa, oranın halkı acaba ”AB’ne gireceğiz, olsun tabi, cami de olsun, bar da” diyecekler mi? Sonra ”oğlum gidiyor, haksızlık olmasın, kızım da gidebilir” diyebilecek mi o ilçedeki anne-babalar? Sanmam… Bu halde AB üyeliği uzun vadede imkansız gibi geliyor bana.

  4. Yazan:nur ergün Tarih: Kas 14, 2010 | Reply

    Devlet Bakanı ve AB Baş Müzakerecisi Sn. Egemen Bağış AB üyeliğimiz yaklaştı anlamına gelen,”artık burnumuza AB üyeliği kokuları geliyor. “demiş.

    Haklısınız Egemen Bey bizim de burnumuza elli küsur yıldır biii kokular geliyor. Ama, pisssssssssssssss kokular bunlar.

    Lütfen, halkı aldatmayın artık!!

    Ama, siz de haklısınız, siz aldatmaktan bıktınız, cahil bırakılmış bu halk aldatılmaktan bıkmadı.

    xxxxxx xxxxxxxxx xxxxxxxxx xxxxxxxxxxx xxxxxxxxxx

  5. Yazan:Muhammed Ali UCAR Tarih: Kas 20, 2010 | Reply

    Öncelikle belirtmekte fayda varki, Türkiye´nin AB ile iliskisi metafiziksel kavramlarla, yani ask, müptelalik gibi kavramlarla aciklanamaz. Sadece Tr – Ab iliskisi anlaminda degil, Uluslararasi iliskilerde hicbir zaman bu gibi duygusal iliskiler gerceklesmez. Tr´nin Avrupali olmadigi ise onlarca yildir söylenen bir gercek, son birkac yildir söylenen birsey degil. Sadece son yillarda Avrupa da asiri sagin güclendigi söylemek mümkün. Asiri sagin güclenmesinin nedenlerinin en basinda Türkiye nin Ab´ye girisi kadar etkili olan bir diger sebep ekonomik kriz. Örnegin, gectigimiz ay yapilan Viyana eyalet seciminde asiri sagci FPÖ nün %27 oy almasinin sebebini, bu partinin hristiyan olmayan yabancilara (özellikle Türkiye kökenli müslümanlara)karsi olmasi yahut sadece Tr´nin Ab´ ye üyeligine karsi olmasiyla aciklayamayiz. Cünkü yerel baglamda oy dagilimina baktigimizda FPÖ nün aldigi oylarin genellikle iscilerin yogun oturdugu bölgelerden geldigini görebiliriz. Ayrica FPÖ gibi Avrupa daki asiri sagci, hatta fasist diyebilecegimiz partiler, siyasi kanatlar sadece Tr´ye yada müslümanara degil, AB´ye de karsi cikiyorlar. iki sene öncesine kadar AB den ekonomik sebeplerle cikmayi dillendiren FPÖ bugün gelinen noktada müslüman göcmenleri de yogunlukla hedef aliyor.
    Bunun yani sira Kibris meselesi yahut benzeri Lokal meselelerin AB icin cok önem arzettigini düsünmüyorum. Mesele medeniyet meselesidir.Kültür meselesidir.Her ne kadar Avrupa´da yasayan Türkiye kökenli insanlar medeniyetlerini sadece irksal kimlige indirgemis olsalarda, Bati Türkiye & Türk kültürünü her zaman icin kendisine, kendi kültürüne tehdit olarak görmüstür. Sahsi kanaatimde Tr´nin Avrupa´ya ait olmadigidir. Avrupa Birligi üyesi ülkelerde Tr´nin üyeligi konusunda refaranduma gidilse en az % 70 hayir cikacagini düsünüyorum. Bu konuda yapilan anketlerde %60-%75 arasinda bir hayir oyu olacagini söylüyor. Hal böyle iken, ne Fransa´da ne Almanya´da Tr´nin üyeligini kesin bir dille destekleyen partiler iktidara gelemez, gelse bile bunu gerceklestiremez. Ayrica Avrupa´nin asiri saga kaymasinda ekonomik sebepler kadar, kilisenin bu konudaki sessizligi de önemli bir etken.
    ”Bekara ev vermem, kimbilir eve kız mı atarlar, ne yaparlar bilinmez” denen, ”birini kızımın yanında onu öperken görmek benim için cinayet sebebidir” denen bir ülkenin AB’ne girmesi mümkün değildir tabi.
    Yukarida ki sözler ise Tr´nin degil, Avrupa Birligi ülkelerinin celiskisini gösteriyor. Bir kisi istedigine ev verebilir. Ister dindara, ister sarhosa. Bu tamamen sahsi bir iradenin ürünüdür. Avrupa ise illa sunu diyor: Hayir kardesim buraya girmek istiyorsan, herkese evini vereceksin, kizini senin yaninda öpseler de birsey demeyeceksin, deme ki, medeni ol, batili ol vs… M.Kemal´in Fikriye ye ilk defa raki masasinda türkü söylettirip, erkeklerle oturtturugu ve bunu da „bir batili kadin gibi“ sözleriyle ifade etmesi de buna benzemektedir. Özgürlük göreceli bir kavramdir. Bir baskasinin yasam hakkini kisitlamadigin takdirde herseyi yapabilirsin. Sözüm ona „Batinin özgürlügü“ gibi bir özgürlügümüzün olmasi icin, günahlarin önünü acmaksa malesef teslim olmaktan, hicbirsey üretememis olmayi kabul etmekten baska birsey degil. Kayseri deki bir ilceye bar acilmasi meselesi midir, Batililik yada Avrupali olmak, yada AB ye girebiletimizin olmasi? Acalim ve kurtulalim mi, yada artik peslerinden kosmayalim mi? Batinin anlamak istemedigi, yada anlayamadigi mesele zaten bu? Özgürlükler icin günahlarin önü acilmali vs vs vs. Anne babalarin cami olsun ama Kayseri de bar olmasin deme hakki yok mu? Göcmenlere cok yakin bir grup Avusturyali kadindan bir tanesinin entegrasyon konusunda sizce problem ne, cözüm ne olmali sorusuna verdigi yanit su : „Türk aileler kiz cocuklarini yüzme derslerine, yada arkadaslarinin dogum günü partilerine göndermiyorlar.“ Zihniyete bakar misiniz? Bir anne-babanin cocugunun alacagi dersi secmesinin yadirgandigi özgür Avrupa ! Malesef bu kadinin bakis acisi ile, kayseri´ye bar acilmadan , yada bar acilabilmesini kabul eden zihniyet olusmadan AB ye giremeyecegizi düsününen bu iki zihniyet arasinda ki fark nedir ? Avrupa bar acilmasina karsi cikan Kayseriliye ve cocugunu yüzme dersine göndermek istemeyen aileye saygi duymaya basladigi anda gercek bir üyelikten bahsedilebilir.

  6. Yazan:bsm Tarih: Kas 20, 2010 | Reply

    Göcmenlere cok yakin bir grup Avusturyali kadindan bir tanesinin entegrasyon konusunda sizce problem ne, cözüm ne olmali sorusuna verdigi yanit su : „Türk aileler kiz cocuklarini yüzme derslerine, yada arkadaslarinin dogum günü partilerine göndermiyorlar.“ Zihniyete bakar misiniz? Bir anne-babanin cocugunun alacagi dersi secmesinin yadirgandigi özgür Avrupa ! Malesef bu kadinin bakis acisi ile, kayseri´ye bar acilmadan , yada bar acilabilmesini kabul eden zihniyet olusmadan AB ye giremeyecegizi düsününen bu iki zihniyet arasinda ki fark nedir ? Avrupa bar acilmasina karsi cikan Kayseriliye ve cocugunu yüzme dersine göndermek istemeyen aileye saygi duymaya basladigi anda gercek bir üyelikten bahsedilebilir.

    Avrupanın özgürlük anlayışı kendimizi ait hissettiğimiz kültürle uyuşmayabilir.Sahici de bulmayabiliriz Avrupanın özgürlük anlayışını,eksik de.Ancak kendi değer yargılarımızı merkeze alarak bir özgürlük kıyası bana göre özgürlük dediğimiz tanımın dışında başka bir şeydir.Zira siz de özgürlüğün göreceli olduğunun altını çizmişsiniz.Dolayısıyla Avrupalının özgürlük bağlamında “olmazsa olmaz”kabul ettiği kriterler bir başka kültür mensubu için “özgürlüğün bittiği yer”olabilir.Tabii bunun tersi de mümkündür.
    O halde ortada bir kültür uyuşmazlığı vardır ve evet bu doku uyuşmazlığı entegrasyon dediğimiz olgunun önünde ciddi engeller oluşturur/oluşturabilir.Ancak bu anlaşmazlığı/uyuşmazlığı özgürlükle ilişkilendirmemek gerekir.
    Biraz daha açmak gerekirse;mesela şöyle bir örnek verelim.Varsayalım ki Avrupalı Kayseriye göç etmiş olsun.Ve bu göçmenler içinden geldikleri kültür ve yaşam biçimine göre talepler belirlesinler…Bar istesinler,üstsüzlere ayrılacak yüzme havuzu falan ya da erotik ürünlerin satıldığı marketler…yetmedi bir de eşcinsel evliliklerin yasallaşmasını istesinler.Peki onların tercihi ve özgürlüğüdür diye sizce tolerans mı gösterilmeli?Ya da böyle bir tolerans olabileceğini tahayyül edebiliyor musunuz?
    İmdi,bu taleplerden hiçbirinin bizim değer yargılarımızda yeri yoktur ve olmaması da gayet doğaldır.Ancak buna izin verilmiyor olması (Kayseriye yerleşmiş)Avrupalının”zihniyete bakar mısınız?”deme hakkını vermiyordur sanırım.Çok çok kendi değer yargıları ve yaşam biçimine karşılık bulamadığından ülkesine yani kendini daha rahat gerçekleştirecek yaşam alanlarına dönmeyi tercih edebilir.Çünkü zoraki bir entegrasyona bağımlı olmak istemiyorsa bu “birliktelik”e katlanmak zorunda değildir.
    Dolayısıyla olaya geniş bakmak gerekir.Avrupalının farklı kültürleri benimseyip içselleştirmek gibi bir zorunluluğu yoktur;tıpkı bizim Avrupa kültürünü içselleştirmek gibi bir zorunluluğumuz olmadığı gibi.Bırakın Avrupa’yı kendi iç göçümüzde bile sorun teşkil edebilecek talepler haklı bir zemin bulamamıştır.Köyden kente göçetmişsiniz ama kırsal yaşamı kente taşımakta ısrar ediyorsunuz diyelim,peki kentli kahrınızı çekmek,sizin doğal bulduğunuz yaşamı kabullenmek zorunda mıdır?Kimi uyuşmazlıklara itirazlar başladığında “bu nasıl kafa yapısıdır?”deme hakkı doğmuyor.
    Kısacası Avrupalı bizi istemiyor bu doğru.Biz de Avrupalıyı kültürümüzle bağdaşmayan yönleriyle kabul etmiyoruz ve etmeyiz.Gerçek budur.Ha,doğrusu nedir diye soracak olursanız,bence her bir topluluk kendinden sorumlu olsun,dilediği yaşamı,inancı benimsesin ve yaşatsın.Kimsenin bizi zorla Avrupaya davet ettiği falan da yok ayrıca.Adamlar,kafamızdaki tüm çekincelere rağmen üye olmaya sevdalı olduğumuzu bildiklerinden bunu gayet kitabına uygun biçimde politik malzeme haline getirip önümüze koyuyorlar.O halde çekiştirip duracağımıza “aman şu klübe katılalım”sevdasından vazgeçelim olsun bitsin!Onların yolu/dini/kültürü her ne ise…kendilerine bizimki de bize:)Var mı ötesi?Ne diye önümüze konan bu oyuna alet olup olmayacak hayallerin peşinde koşturalım ki?Ha,özgürlük anlayışları mı sakat?Bizi ne ilgilendirir ki efendim,hele biz önce kendi özgürlük anlayışımızı bir düzene sokalım sonrasına Allah kerim.

  7. Yazan:muhammed ali ucar Tarih: Kas 20, 2010 | Reply

    sayin bsm,

    Burada belirtmekte fayda var ki, verdiginiz asagidaki örnek ile, ailelerin tasarrufunda olan haklar ayni kefeye konamaz.

    “Bar istesinler,üstsüzlere ayrılacak yüzme havuzu falan ya da erotik ürünlerin satıldığı marketler…yetmedi bir de eşcinsel evliliklerin yasallaşmasını istesinler.Peki onların tercihi ve özgürlüğüdür diye sizce tolerans mı gösterilmeli?Ya da böyle bir tolerans olabileceğini tahayyül edebiliyor musunuz?
    İmdi,bu taleplerden hiçbirinin bizim değer yargılarımızda yeri yoktur ve olmaması da gayet doğaldır.Ancak buna izin verilmiyor olması (Kayseriye yerleşmiş)Avrupalının”zihniyete bakar mısınız?”deme hakkını vermiyordur sanırım. ”

    evvela avrupali kendisini gelismis, modern, demokrat farkli kültürlere, farkli medeniyetlere acik bir kimlikle tanimliyor. oysa kayserili onlara göre demokrat degil, modern degil, kendisini gelistirememis. Avrupa da yasayan Türkiye lilere yapilan haksiz davranislar, Cin de yapiliyor olsa idi hicbirsey demezdik, zira Cin in kendine faydasi yok. erotik magazalar, escinsel evlilikler toplumun dinamikleri ile bagdasmaz, bu yüzden “demokratik olmayan, gelismemis” kayseride bunlarin yadirganmasi cok normal olur. fakat kayserili “demokratik olmayan, gelismemis” haline ragmen, o vatandaslarin cocuklarinin yüzmesine, dogum günü partisine karismayacak kadar da medenidir.

  8. Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Kas 20, 2010 | Reply

    fakat kayserili “demokratik olmayan, gelismemis” haline ragmen, o vatandaslarin cocuklarinin yüzmesine, dogum günü partisine karismayacak kadar da medenidir.

    Bence değiller. Kayseri’de yaşadım, bir bar açıldı, bir grup ülkücü gece yarısı bastılar, kapattırdılar.

    Şimdi sorarım size, acaba Kayseri’den batıya mı daha çok göç oluyor, yoksa Avrupa’nın herhangi bir yerinden Türkiye’ye mi? Bırakın müslümanı, hristyanı, ateisti; bugün gökten ufoyla bir uzaylı inse dünyaya, Türkiye yerine Avrupa’da kalmayı tercih eder. Artık kendimizi kandırmaktan vazgeçmemiz lazım. Fethullah Gülen’i bar açılmasına müdahale edilen, gençleri sokakta öpüştükleri için dövülen ülkede perişan ettiler, mahkeme üstüne mahkemeler… Hala TV’lardan basbasbağırarak ”onun cenazesi bu ülkeye giremez” diyenler var. Birçok cemaat, tarikatin gözünde ”Amerika ajanı” o hala. Ama, erotik ürünlerin serbestçe satılabildiği, sokak ortasında rahatça öpüşülebilen ABD’de rahatlıkla yaşayabiliyor, fikirlerini kamuoyuna ÖZGÜRce yayabiliyor. Cemaati de Türkiye’dekine göre çok daha rahat faaliyet gösterebiliyor. En radikal islamcı hareketler dahi Avrupa’da, Türkiye’dekine göre daha rahat örgütleniyor, fikirlerini beyan edebiliyor. Ahmedinejad, batıdan döndükten sonra islami rejimi kurabildi. Hal böyleyken, Avrupa’ya sallamak argo tabirle ”yemek yediği çanağa pislemek” gibi birşey. Gidin, Irak’ta böyle bir dini örgütlenmeye bakalım başınıza neler geliyor, bir de ABD’de örgütlenin neler oluyor?

    Milletçe aşırı agresifiz, tahammülsüzüz, kavgacıyız, insanın yaşam hakkına karşı saygısızız. Ben, ülkemde gördüğüm kadar yalan, hile, kul hakkı yenmesini batıda görmedim. O her gece başka bir kadınla yatan adam ticaretinde bizim tüccarımızdan daha dürüst. Bizim ticaretçimizin yaptığı cinlikler aklına dahi gelmiyor. Ülkemizi elele verip, insan yaşayamaz hale getirdik. Her yerde bir iktidar kavgası. Evde başlıyor, anne-baba arası, kardeşler arası, okul içi, işyerinde… Batı toplumları gibi kimsenin, kimsenin hayatı üzerinde tasarruf sahibi olamadığı, toplumda statüsü en düşük vatandaşın dahi aşağılık kompleksine sokulmadığı, kimsenin, yapmak istediği birşeyi yapmak için bir başkasının icazetine ihtiyaç duymadığı bir ortamda yaşamak için kaçıyor insanlar batıya… Öyle bir özgürlük ki; çocuk, anne-babanın ”terör dini” olarak tanımladığı bir dine tevessül edip, o dine geçebiliyor. Son yıllarda, ABD ve Avrupa’da artan müslüman nüfus kayda değer ve bence bizdeki taklidi müslümanlardan da itikat olarak daha iyi düzeydeler. Moskova’da 70000 kişinin meydanda namaz kılması mesela… O Moskova’nın gece hayatının müdavimleri gelip de ”sizin kültürünüz buraya uymuyor” diye bayram namazını bastılar mı? Birileri çıkıp ”trafiği tıkıyorsunuz burda” bile demedi.

    Avrupa ve ABD, en aykırı fikirlerin dahi ifade edilebilmesi, en radikal yaşam biçimlerinin dahi rahatça yaşanabilmesi sayesinde bugün dindar, dinsiz, her görüşten insanın, birçok Türk ve Ortadoğulunun göç etmek için varını yoğunu harcadığı birlikler… Bugün, Türkiye’den batıya gitmenin hayalini kuran milyonlarca eğitimli, vasıflı, vasıfsız insan varken, acaba Amerikalı ya da Avrupalılar için Türkiyeye göç etmenin kendilerine zerre kadar katma değeri olacak mı? Demem o ki, dünya kültürüne ve medeniyetine nasıl bir katma değerimiz olabilir? Türkiye’ye gelen bir yabancı, bu ülkede ne öğrenebilir, hayatına ne katabilir? ”Her köşe başında aynı adamın heykeli, 1930’larda böyleymiş bizim ülkemiz” diyorlar. ”Herkes bu ezanı günde 5 defa duymak zorunda mı acaba?” diye soruyor Avrupalı. ”Üyelik kokularının burnumuza daha çok geldikçe” bunlar açık açık sorulacak. Bir pazarlıkta eğer taraflardan biri zor sorular sormaya başlamışsa, bazı konular artık dolaysız, direkt olarak dillendirilmeye başlanmışsa, sona, anlaşmaya yaklaşılmış demektir. Çok umutlu değilim ama inşallah bu anlaşma gerçekleşir de erişimi engellenmiş derindüşünce sitesine girmek için DNS ayarlarıyla oynamak zorunda kalmam.

  9. Yazan:logic Tarih: Kas 20, 2010 | Reply

    Çok umutlu değilim ama inşallah bu anlaşma gerçekleşir de erişimi engellenmiş derindüşünce sitesine girmek için DNS ayarlarıyla oynamak zorunda kalmam.

    Derin Düşünce engellenmiş değil ?

    Bence değiller. Kayseri’de yaşadım, bir bar açıldı, bir grup ülkücü gece yarısı bastılar, kapattırdılar.

    Anadolu’da Ülkücülerin bunu bile yaptığını bilmiyordum. Yuh artık, pis herifler.

  10. Yazan:bsm Tarih: Kas 21, 2010 | Reply

    Burada belirtmekte fayda var ki, verdiginiz asagidaki örnek ile, ailelerin tasarrufunda olan haklar ayni kefeye konamaz.

    Saygıdeğer Ali bey,
    Sorun, örneklerin eşleşmesi mesalesi değildir.Tercihler sözkonusudur burada.Avrupalı bir yaşam tarzı benimser ve bunu özgürce yaşamayı kendine hak sayar.Bizler yani ortadoğulu ve müslüman halklar da gelenek ve inançlarımıza göre bir yaşam benimseriz.Bu seçimi özgürce yaşamak da bizim hakkımızdır.
    Sizin burada yanıldığınız nokta,sözkonusu tercihleri “doğruluğu”üzerinden kıyaslamaya girişmeniz ve ayrıca benim de bu değerleri yarıştırdığım algısına kapılmanızdır.Hayır,ben meseleye bu persfektiften bakmıyorum…doğru/yanlış gibi bir tasnif yapmak değil amacım;Avrupalının yaşam tarzı/kabul gören değerleri vs kendi toplumu için doğru olabilir,bizler için de yanlış…
    Dolayısıyla burada asıl mesele sınırların ne kadar ihlal edildiğidir.Kim kimin sınırlarını ihlal ediyor,kim diğerinin tercihlerine müdahale edip kendi değerlerini dayatıyor…ona bakacaksınız.
    Ailelerin tasarrufunda olan haklar diyorsunuz,kabul ben de her türlü yaşam hakkına/tasarrufuna saygı duyulmasından yanayım.Ancak Avrupalı veya başka bir medeniyete ait bir topluluk,tekrar ediyorum sizin savunduğunuz değerleri içselleştirmek zorunda değildir.Ha,despotça bir yasaklama,bir dışlama olduğunda itiraz hakkı doğar.Oysa verdiğiniz örnek-göçmen sorunlarıyla ilgilenen aktivistlere dair yorumunuzdan alıntıladığım bölümü kasdediyorum- yasakçı bir zihniyetten maada çokkültürlü bir toplumda yaşanan entegrasyon/uyum üzerinedir.Yani varolan toplumsal bir realitenin arkaplanı,sosyolojik nedenleri üzerinde durulmuş…Bir yasak ya da engel sözkonusu değildir.Ki evet kültür çatışmalarının başlıca nedeni kültür ve değer farklılığıdır.Dolayısıyla muhafazakar bir ailenin elbette tercih belirleme hakkı olmalıdır…Aileler, kendi inanç ve değerlerine göre çocuklarını eğitip yetiştirebilmeliler.Dolayısıyla “hayır bizim yaşadığımız gibi yaşayacak,bizim belirlediğimiz kurallara uyacaksınız”dendiğinde sorun başlar.
    Peki soruyorum, bizdeki jakoben anlayışın,toplumun genel “ahlakından”kendini sorumlu tutan katı devlat anlayışının onda biri var mı Avrupada?Mesela değindiğiniz “Türk ailelerinin kızları”nı yüzme dersine ya da doğum partilerine zorla mı gönderiyorlar?Bilmiyorum,emin olmak istiyorum siz böyle bir uygulamaya tanık oldunuz mu?
    Dolayısıyla “şu şu durumlar,şu şu farklılıklar entegrasyon için-birarada yaşama/toplumsal uyum anlamında-birer engeldir” demekle,sizin iddia ettiğiniz şekilde tasarrufunun aileye ait olması gereken hakların gaspedilmiş olması birbirinden farklıdır.Diyeceğim o ki,Avrupa kültürünü,”batı”demokrasisini,batılı insanın yaşam tarzını benimsemeyebiliriz ama şu üniversitelerimizde kendi kızlarımıza reva gördüğümüz zülme Avrupa’da rastlayamazsınız.Ve yine altını ısrarla çiziyorum,Avrupa,ABD ve diğer batı ülkelerinde yabancılara gösterilen tolaransın çeyreğini biz farklı kültürlere göstermekten çok uzağız.Kısacası ötekine saygı konusunda da biz onlardan çok daha gerideyiz ve bu halimizle başkalarının özgürlük anlayışını sorgulamamızın çok da anlamlı olduğunu sanmıyorum.Yani kendimizi hiç kandırmayalım.Özgürlüklere bu kadar sevdalıysak bence temizliğe kendi kapımızın önününden başlasak hiç de fena olmayacak.Yıllardır despotizm ve jakoben anlayışlarla kendi ülkemizi kendimize dar ettik ama ne hikmetse özlemini duyduğumuz tüm hak ve özgürlükleri Avrudadan,ABD’den bilmem nereden bekliyoruz.Yok böyle bir şey,adamların bizim başaramadığımız şeyi bize altın tepside sunmasını bekliyoruz,sanki göbek bağıyla bağlıymışız gibi.Açıkçası topu sürekli dışarı atıp yakınacağımıza bence yüzümüzü içeriye dönelim ve gerçeklerimizle cesurca yüzleşelim.
    İşte bu sorumluluğu üstlenmeye hazır olduğumuzda yaşadığımız sorunlara çözüm kapılarını aralamış olacağız.
    Saygı ve selamlar.

  11. Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Kas 21, 2010 | Reply

    Derin Düşünce engellenmiş değil ?

    Haklısınız ama bir ara engellenmişti. Ancak, hala utanmadan, sıkılmadan bu ve benzeri sitelere erişimin kısıtlanmasını savunanlar var. AB’ne girince bu haddini bilmezlikleri yapamazlar en azından.

    “Türk ailelerinin kızları”nı yüzme dersine ya da doğum partilerine zorla mı gönderiyorlar?

    Tabi ki de hayır.

    Ve yine altını ısrarla çiziyorum,Avrupa,ABD ve diğer batı ülkelerinde yabancılara gösterilen tolaransın çeyreğini biz farklı kültürlere göstermekten çok uzağız.Kısacası ötekine saygı konusunda da biz onlardan çok daha gerideyiz ve bu halimizle başkalarının özgürlük anlayışını sorgulamamızın çok da anlamlı olduğunu sanmıyorum.Yani kendimizi hiç kandırmayalım.Özgürlüklere bu kadar sevdalıysak bence temizliğe kendi kapımızın önününden başlasak hiç de fena olmayacak.

    Kesinlikle katılıyorum…

  12. Yazan:Muhammed Ali UCAR Tarih: Kas 23, 2010 | Reply

    Sayin Bsm,
    öncelikle bircok yerde ayni fikirleri paylastigimizi belirtmek isterim. Fakat ilk yorumumdan bu yana izah etmeye gayret ettigim bir husu var. bunu yanlis yahut, eksik ifade etmis isem, üzgünüm. Kemalist devletin onlarca yildir Türkiye´deki cok kültürlülügü, özgürlük demokrasi, adalet, esitlik gibi mefhumlari katlettigi konusunda sanirim hemfikiriz. Kendi ülkemizde basörtülü yahut meslek liselilere biz kiymadik, kemalist rejim ve onun ürünleri olan, kemalizmi kendileri icin varlik sebebi gören kurumlar, kisiler yapti. Bu sebeple, sahsi anlamda söylemek isterim ki, benim kapimin önü temiz, bu yüzden Avrupalidan da dogru olani yapmasini beklerim, ve bunun hakkim oldugunu düsünürüm. Bizzat bu yasaklarin, kemalizmin ürünü kurumlarin sebep oldugu magduriyetleri yasayan birisi olarak bunu netlikle ifade edebilirim. Kimi hususlarda dogru birtanedir. Aklin yolu birdir. Sormak isterim, bati ve bati medeniyetinden nasibini almis oldugunu iddia eden sahislar, kurumlar vs. kendilerini nasil tanimliyorlar. Demokrat, adil, özgürlükcü, multi-kulti vs. bir diger soru ise, Türkiye insanlari kendilerini nasil tanimliyorlar? muhafazakar, kapali, müslüman, mesele iki ülke yada medeniyet arasindaki bir maca, tartismaya vs dönderse yer yer milliyetci vs.Imdi, bu durumda dogru olani kimden beklememiz gerekir. Karsit fikre, düsünceye, yasam bicimine kimden saygi göstermesi beklenir. Yukaridaki tanima göre tabii ki batili olandan degil mi? Fakat batili kendisini hem yukaridaki gibi tanimliyor, hemde mesele müslüman bir kimligie karsi realitede birseyler yapmaya gelince yan ciziyor. Elbette Batida basörtülü kizlar daha rahat, cemaatler cok daha kolay örgütlenebiliyor vs. Fakat bunlar medeni her ülkede olmasi gereken seyler. Cin 50 sene sonra insani bir yasam tarzi benimserse, ayni seyi Cinden de isteme hakkimiz dogar. Cinde ki müslümanlar icin yukarida ki yazdiklarimizi talep edebilir miyiz, tabii ki demeyiz.Cünkü sistem zaten adil olmayan bir temel üzerine kurulmus.

    entegrasyon konusu ise ayri bir baslik. Sanirim daha uzun yillar bu kelimeyi duyacagiz. Yukarida ki yorumlardan birinde, belki de sizin yorumlarinizdan birinde, Tr icerisinde dahi entegrasyon problemleri oldugu yazilmisti. Ben buna sonuna kadar katiliyorum. Batida ki entegrasyon sorunu Tr nin kendi icindeki sorundan daha azdir. Fakat ögrencinin kirli, pasakli, tembel olusu hicbir zaman o ögrenciye karsi oradaki otoritenin haksizlik yapmasina bir dayanak olusturamaz. Yukaridaki örneginiz bana, FPÖ baskani asiri sagci, irkci Strache´nin Türk kökenli yesiller milletvekili mecliste konusurken, ona karsi, bu söylediklerini git ankarada söyle, söyleyebiliyor musun demesini hatirlatti. O milletvekili, evet ankara da olsa ayni sözleri belki söyleyemezdi fakat, bu ankara nin kabahati olurdu, onun sözlerinin yada taleplerinin degil.Söz hakli, talep hakli, fakat sirf senin ülkendeki durum sebebiyle haksiz konuma düseceksin, olmaz ki ama. Türkiye nin kendi kapisinin önünü süpürmesini (Kemalizmi) beklerseeeekkk sanirim onlarca yil daha beklememiz gerek. Hem kendi kapinizin önünü temizleriz, hem de karsidakinin gerekeni yapmasini.

    Saygilar.
    Muhammed Ali UCAR.

    Bu düsüncelerle,

  13. Yazan:bsm Tarih: Kas 24, 2010 | Reply

    öncelikle bircok yerde ayni fikirleri paylastigimizi belirtmek isterim.

    Katılıyorum pek çok noktada fikirlerimiz oldukça paralel.

    …ilk yorumumdan bu yana izah etmeye gayret ettigim bir husus var. bunu yanlis yahut, eksik ifade etmis isem, üzgünüm.

    Hayır,yanlış veya eksik ifade etmiyorsunuz sizi gayet iyi anlıyorum.Sadece farklı noktalardan bakıyoruz.

    Nedir bu farklılık?
    Siz Avrupa veya batı demokrasisinin eksikliklerine vurgu yapıyorsunuz.Temal çıkış noktanız ise;anılan topluluğun/toplulukların insan hakları ve bireysel özgürlüklerde iddiali oldukları ancak buna karşın sanıldığı kadar sahiplendikleri demokrasiye sadık kalmamış olmaları.Yanılıyorsam lütfen düzeltiniz.Evet,konu demokrasi olunca elbette batı modeli demokrasilerin tartışalacak pek çok yanı var.Bu noktada size katılıyorum.
    Ancak ben verili makale üzerinden tartışmaya kapı açmaya çalışıyorum.Başlıktan hareketle,AB’yle yola devam mı değil mi?sorusu üzerine kuruyorum çıkarımlarımı.Dolayısyla da burada her ikimiz de-yorumlarınızdan yeterince anlaşılıyor ve bunu memnuiyet verici buluyorum-temel insan haklarını savunuyoruz,ancak düşence yönteminde ayrılıyoruz.Zira,bana göre Avrupalının eksik demokrasisi kendisini bağlar.Yeri geldiğinde elbette eleştireceğiz.Ne var ki bu,kendimizi Avrupa demokrasisine endeksleyeceğiz anlamına gelmiyor ve gelmemli.Zira bizi ileriye de,geriye de taşıycak olan kendi toplumsal dinamiklerimizdir.Yani demokrasiye ne kadar açığız,ne kadar içselleştirebiliriz ve ne kadar kurumsallaştırabiliriz?…Geleceğimizi belirleyecek olan budur çünkü.
    Sonuç olarak varolan statik kalıpları,mevcut yapıyı ne kadar dönüştürebilirsek demokrasiye de o kdar yaklaşmış olacağız.O halde Avrupa iyidir veya kötüdür,iyiliği de kötülüğü de kendini bağlar.Kısacası Avrupadan bir beklentiye girmeden kendi”malzememizden”yola çıkarak hukuk ve demokrasiyi tam anlamıyla inşa etmemiz mümkündür.Ayrıca sadece demokrasi alanında değil ülkemizin siyasi,kültürel ve ekonomik gelişiminde de temel prensip bu olmalıdır.Mesela “dersimizi iyi çalışmak”belirlemesi bana çok mantıklı gelmiyor.Zira sırf Avrupadan iyi puan almak adına yapılan girişimler Türkiye toplumunu arzu edilen yere getiremez.Kaldı ki yılan hikayesine dönen şu AB sevdası sonuçta devlet çıkarlarına dayalı bir seyir izliyor.AB,ancak “birlik”çıkarı olduğunda Türkiye’yi kabul edecektir;Türkiye de ülke çıkarları gereği AB’ye girmek istiyor.Bu bir realitedir.Ayrıca bu süreci STK’lar değil devletler yönetiyor.
    Sonuç itibariyle AB de,Türkiye de bu dengeye göre hesaplarını yapıyorlar.Ancak şu durumda AB pek de cazip görmüyor Türkiye’nin üyeliğini.Sebebi de göçlerle başlayan sıkıntılardır ve doğal olarak Avrupalı serbest dolaşımdan yana değildir.Ha,Türkiye için çok gerekliyse,kapı kapı dilenerek değil de,AB’nin Türkiyesiz yapamayacağı koşullar yaratılır.Zaten bu aşamaya gelecek güçlü,istikrarlı bir Türkiye’nin ne AB’ye,ne de yaslanacağı başka bir birliğe ihtiyacı kalmayacaktır.Benim görüşüm bu.
    Keyifli bir paylaşım oldu,zaman zaman farklı düşünmekle beraber görüşerinizden fazlasıyla istifade ettim.Teşekkür ediyorum.
    Saygı ve selamlar.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Kas 12, 2010: Twitter Trackbacks for AB İle Yola Devam mı? : Derin Düşünce [derindusunce.org] on Topsy.com

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin