RSS Feed for This Post

Kaçın Kadınlar; Devlet Geliyor!

Bir ara Fatih Altaylı hazretleri şöyle bir laf buyurmuştu da bir süre milletçe  derin tartışmalara gark olmuştuk:

 “Geçen hafta bir Haber programı izliyorum. Bir hanımefendi Türk ordusuna verip veriştiriyor. (Gülay Göktürk) Entel dantel camiada giderek “Referans” haline gelen ordu düşmanlığını seslendiren sıradanlardan biri. …  Hanımefendi o ordu aslında neyi koruyor biliyor musunuz?”
Ne yanıt vereceğini bilmiyorum. Büyük ihtimalle demokrasiden, ordunun siyasete müdahalesinden, Güneydoğu’dan falan söz ederdi. Bense ona çok kısa bir yanıt verirdim.
“Hanımefendi belki farkındasınız, belki değilsiniz ama o ordu sizin bacak aranızı da koruyor”

 Ağır konuydu. Çözülmesi zor bir problem, ordu nereyi nasıl koruyor. Doğrusu ben de bir türlü işin içinden çıkamadığım için düne kadar bu meseleyi zihnimin raflarından birine kaldırmıştım. Sonra dün gece PC başında sıradan can sıkıntısı giderme seanslarımdan birinde Ayşe Arman’ın bir röportajına attığı başlık ilgimi çekiverdi.

 “Askerken tiyatrocuyum diye Hakkari Yüksekova’da ‘Aç aç’ sorumlusu yaptılar”

 Aç aç sorumlusu. Allah Allah nasıl bir şey ola! Aniden aydınlanır gibi oldum.

Yoksa ordu nereyi nasıl korur sorunsalını çözüyor muydum sonunda!

 Ayşe Arman’ın Erdal Beşikçioğlu ile yaptığı röportajdan:

 

-İsteyerek mi gittiniz?
– Tabii, tabii. İlk tercihimdi. Dört yıl orada sonra da askerliğimi yaptım, Hakkari Yüksekova’da. Herkes gibi başvurumu yaptım, baktılar, “Sen tiyatrocu musun?” dediler, “Evet” dedim, “Güneydoğu’daki arkadaşların morale ihtiyacı var” dediler, beni oraya gönderdiler. Askerde mesleğimle ilgili yaptığım tek organizasyon ‘aç aç’ düzenlemekti.

O nedir?
– Hani bilirsiniz, bir hanımefendi gelir, müzik eşliğinde dans eder, üzerindekileri tek tek çıkartır ya, odur. Tiyatrocuyum diye bana bu görevi uygun gördüler.

Amerikan filmlerinde striptiz yapıyorlar askerlere ama Hakkari Yüksekova’da hayal edemiyorum…
– Zaten hayal edemeyeceğiniz o kadar çok şey oluyor ki orada! O yüzden çok zordu diyelim…

Aç aç yapanlar kimdi?
– Yemin ederim Uğur Dündar edasıyla sordunuz! Oradaki insanlar yaklaşık bir yıl kadın görmüyor. Devamlı cephedeler. O yüzden bu tip gösterilerle morallerini yükseltmeniz gerekiyor.

Nereden geliyordu o kadınlar?
– Bir yerden geliyor işte…

İlk defa duyuyorum da böyle bir şeyi, merak ettim. Siz bu striptizi bir koreografiyle mi yapıyordunuz? Müzikal gibi mi?
– Hayır canım ne alakası var! Bütün insanlar oraya otururlar ve kadın üzerindekileri çıkarmaya başlar. Bu kadar basit. Ne seyirlik tarafı var ne zarafeti…

Ne kadar açılıp saçılıyorlar?
– O değişiyor. Erlere farklı, subaylara farklı.

 Vallahi bana mürteci falan demeyecekseniz OHA deme hakkımı kullanmak istiyorum. Düşünebiliyor musunuz bir salon dolusu adam, asker, subay her neyse, sayıları artık kaçsa. Sahnede bir kadının striptiz yapmasını alkışlıyor, tempo tutuyor, aç aç diye bağırıp, salyalarını akıtarak tezahürat ediyor. Bunun adı askere moral gecesi oluyor. Resmen kurum tarafından tertip edilen bir eğlence! Ha tabi bu kadar moral bulunca kadınların bacak aralarını korumak da sanırım ordunun öncelikli meselesi haline geliyor!

 Nasıl mı oluyor dersiniz bu koruma eylemi. Onu da Eren Keskin’in “Kusturica’yı kınayanlara bakalım” isimli yazısından öğreniyoruz. Güneydoğu’da  savaş yöntemi olarak kullanılan bir çok tecavüz vakasından mahkemelere intikal etmiş ve hiç şaşırtıcı olmadığı şekilde sorumluları cezalandırılamamış iki vakayı anlatıyor bu yazısında Eren Keskin.  92-93 ve 94 yıllarında yoğun işkencelere uğrayan Ş.E ve K.Ç isimli  iki kadın defalarca copla, elle ve bilfiil tecavüze uğramış. Gördükleri işkence ve tecavüz sonrası uzun süre tedavi görmek zorunda kalmışlar. Her ikisinin de tecavüzcülerin aleyhine açtığı tüm davalar beraatle sonuçlanmış. Dosyaları halen Yargıtay’da…Tecavüz suçunun bir insan için açıklanması en zor mağduriyetlerden biri olduğunu, çok az insanın bu olayı konuşabileceğini , buna cesaret edip böylesine sonu beyhude uzun ve yıpratıcı bir hak mücadelesine girişebileceğini söylemeye gerek yok sanırım.

 Yine de her şeye rağmen buna cesaret edip topluma sesini duyurmaya, bu ağır mücadeleye girişenler var.  N.Ç de onlardan birisi. Hikayesinin üstü kapalı geçilen bölümlerinden anladığımız kadarı ile N. Ç. zorunlu göç mağduru bir ailenin kızı. Mardin’de

henüz 12 yaşındayken 7 ay boyunca kaymakamlık görevlilerinden, üst rütbeli subaylara 31 yetişkin erkeğin tecavüzüne uğruyor. Ruhu da vücudunun mahrem yerleri ile beraber paramparça olmuş bir kız çocuğu. Aradan yıllar geçiyor. Bir yıl, iki yıl, üç, beş, yedi yıl. N.Ç. nin vücudunun yara alan yerleri kabuk bağlıyor. Ruhu ise kanamaya devam ediyor. Yıllar süren psikiyatri seansları, öfke ve ağlama nöbetleri ile geçiyor tüm bu zamanlar. İlk mektubunu 13 yaşındayken Adalet Bakanına yazıyor N. Ç. “Sayın Bakan… adım N.Ç, 13 yaşındayım. …7 ay boyunca bana tecavüz ettiler. Bana ve mağdur olmuş bütün genç kızlara bunu yapan suçlulara çok ama çok büyük ceza verilsin istiyorum. Bu kızınızın başına gelse ne hissedersiniz…”

  TC mahkemelerine tecavüzcüler aleyhine açtığı dava ise ancak yedi yıl sonra bugünlerde sonuçlandı. Sonuç:

 Hakim, bir sübyanın bu tecavüzlerde rızasıyla orada olduğuna, hukuki terimle “farik ve mümeyyiz” olduğuna karar verip zorla alıkoyma suçundan gelecek cezaları kırptı, kimisinin “duruşmadaki iyi hal”lerinden (!?) takdiri indirimler yaptı.

 4 sanık, suçu işledikleri ispat edilemediği için ayrı ayrı beraat ettirildi. Diğer tecavüzcüler 1 sene 4 aydan 4 sene 10 aya değişen cezalara çarptırıldılar. Sadece iki sübyan pazarlamacısı kadına ağırlaştırma takdiri işledi ve onlara 9’ar sene ceza verdi.

 Aradan 7 sene 6 ay geçtiği için, olağanüstü zaman aşımına tabi tutarak, kamu davalarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi de cabası.

 Yazdığı en son mektupta N.Ç. “… davanın başladığı günden bugüne, beni her gün uykularımda, okulumda, hayatımın her ânında yaşadıklarımı tekrar, tekrar yaşamak zorunda bıraktılar… Küçücüktüm, şimdi kocaman oldum, büyümek zorunda kaldım. Sanıkların, hakimlerin, devletin bu adaletsizliği beni artık fazladan yaralamıyor. Çünkü ben onlarla yaşamaya alışmak zorunda bırakıldım,” diyor.

 N.Ç’nin davası da şimdi temyize gitti. 7 yıldır tüm bunlarla yaşamak zorunda bırakılan bu genç kız şimdi yeniden ve yeniden bu süreci yaşayacak. Temyiz sonucunda kendisinin bacak arasını koruma iddiasında olan devletin mahkemelerinden ne sonuç çıkacak bilmiyorum ama bu ülkedeki tecavüz  olayları karşısında yaşanan adaletsiz adalet mekanizması, utanç verici suskunluk, askerlerini striptiz seansları ile rehabilite eden bir ordu ve böylesine pervasızlaşmış en den’i hallerini birbirine göstermekten çekinmeyen, hiç de istisna olmayan zaman zaman siyasi bir mücadele aracına dönüşmüş erkek şiddeti karşısında hem bu olaylara maruz kalan mağdurlar adına üzülüyor hem de bir kadın olarak kendimi, yakınlarımı  tehdit altında hissediyorum.

 Ve avazım çıktığı kadar haykırasım geliyor ey kadınlar, ey insanlık kaçın DEVLET geliyor!

… Bu makale ilginizi çekitiyse…

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

 

Trackback URL

  1. 44 Yorum

  2. Yazan:logic Tarih: Eki 13, 2010 | Reply

    çarpıcı bir yazı olmuş. bu ülkede devletin tecavüz ettiği o kadar çok kadın var ki.

    bir trafik kazası hakkında saatlerce bilmeden atıp tutan halkım, bu insanlık trajedileri söz konusu olunca gıkını neden çıkarmaz ki. öbür tarafta bu halk bunların hesabını nasıl vericek acaba.

  3. Yazan:Suat Sağlam Tarih: Eki 13, 2010 | Reply

    Ben yine bişileri anlayamadım yahu:
    1)Ben de askerlik yaptım ve “aç aç”a da gittim her Türk gibi ama “aç aç sorumlusu” diye bir görev duymadım.Bunu okuyunca da 2 arkadaşıma telefonla da sordum ,anlar da duymamış!
    Nedense aklıma geliverdi:Geçen yıldı sanırım yine bir “tiyatrocu muhterem” (Kurtlar Vadisi oyuncusuydu galiba)yine böyle bir röportajda “Kıbrıs çıkarmasında esir aldığım Rum askerinin boğazını kestim” dediydi de,sonradan askerliğini çaycı olarak yaptığını ve hiç bir muharebeye katılmadığı ortaya çıktıydı.Nedense ben salağın aklına bu geliverdi de…
    2)TSK nın bazılarının apış arasını korumasıyla,
    Mardinde tecavüze uğrayan bir çocuğun yargılanması arasında bir bağlantı da kuramadım.

  4. Yazan:özlem Tarih: Eki 13, 2010 | Reply

    Aç aç sorumlusu olmuş mu olmamış mı. ben söyleyenin yalancısıyım. Zaten benim için o kadar önemli de değil. benim ilgimi çeken nasıl bir topplumda yaşıyoruz ki bu toplum askerine toplu aç aç ayinleri yaptırıyor. Madem okadr istiyorlar açıp kendi bi taraflarını gösterseler ya birbirlerine. Yok o ayıp hiç olur mu öyle şey!
    TSK, mahkemeler, yaşananlara sağır dilsiz bir toplum hepsi hanımefendilerin apış arasını koruyor bu ülkede. Nasıl mı işte böyle! Fatih Altaylı eksik söylemişti boşlukları ben doldurdum.

  5. Yazan:özlem Tarih: Eki 13, 2010 | Reply

    Ayrıca Suat bey her Türk gibi demiş. bu çok ilgimi çekti. Gerçekten bu ülkede askerdeyken her türk erkeği aç aça mı gider?

  6. Yazan:Suat Sağlam Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    Özlem hanım,
    her Türk Erkeği askere gider ve askerliğin olmazsa olmazlarından biri da “aç aç”lardır.
    Bu erkek jargonunda oluşan bir şeydir.Bu tüm dünya ordularında da var olan bir uygulamadır.İki pespaye kadının askerlere sözümona stiriptriz gösterisini,tecavüze uğrayan çocuğun gerekçesi gibi göstermek zavallı bir yaklşım değil mi?Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın.
    Oturup başı sonu belirsiz denemeler yazarken de bu eleştirilere hazır olun lütfen.

  7. Yazan:logic Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    Ben de askerlik yaptım ve “aç aç”a da gittim her Türk gibi ama “aç aç sorumlusu” diye bir görev duymadım.Bunu okuyunca da 2 arkadaşıma telefonla da sordum ,anlar da duymamış!

    böyle bir şey Batı’da yok tabi. orada askerler kendi kendilerine organize ediyorlar. röportajdan anladığım kadarıyla Hakkari’de bu işe TSK el atmış, yardımcı olmuş. “aç aççı” tabiri ise tiyatrocunun kendi işi için kullandığı tabir olsa gerek.

  8. Yazan:özlem Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    Suat bey bence siz okuduğunuzu anlamakta biraz zorlanıyorsunuz. Yazının ilk kısmı biraz ironik bir giriştir. elbetteki bu aç aç meselesi değil N:Ç nin uğradığı tecavüzün nedeni. Aç aç meselesi bir toplumun ancak askeri kurumlarıyla ne kadar çürüdüğüne kadına bakışında ne kadar metalaştırdığına örnek olabilir. “iki tane kıytırık” kadın değildir mesele. Birbirlerrinden hiç utanmadan bu ayini izleyen bir erkek topluluğu ve buna vesile olan TSK dır. Çürümenin ne boyutta olduğuna örnektir. Bütün dünyada bu aç aç rezaleti (gerçekten var mı bilmiyorum. hiç de sanmam) nin olması beni ilgilendirmez. Bütün dünya çıkıp birbirine poposunu gösterip eğlense umrulmda değil. bu çirkin bir şeydir. çürümedir, kadını bir mal pozisyonuna indirmedir. Kadınları bir meta seviyesine indiren bir toplum bir süre sonrada tecavüz toplumuna dönüşür zaten. Tecavüzü gerektiğinde rahatlıkla işkence ve sindirme aracı olarak da kullanabilir. Zaten yukarıda ki diğer iki örnekte olduğu gibi bir çok örnekte de kullanmıştır.TSK nın bu yaptığının savunulacak nesi var aklım almıyor. Sanırım kadın olmakla malulum.
    Ben eleştiriden hiç bozulmadım Ancak yine de size daha çok metin,kitap okumanızı tavsiye edebilirim. iyi olurdu.

  9. Yazan:Abdullah Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    Bu nasıl bir iştir anlamadım?! Hanımefendi bir gerçeği dile getiriyor, beyefendi sanki bu olay çok normalmiş gibi her türk erkeği gibi ben de gittim diyor. E hani ora Peygamber Ocağı idi, hani ordaki askerler Allah Allah diyerek savaşırlardı!!! kusura bakma Suat efendi ama ben doğudaki askerlerin çoğunun çatışma esnasında altlarına ettiğini biliyorum. Kadınları bir metaya dönüştüren zihniyet, elbette bu tür olayları normal olarak algılar. Alev Alatlı’nın güzel bir sözü vardı, Pornoyu makul karşılayan zihniyet neden tecavüze tepki verir, mealinde.

  10. Yazan:dillidere Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    http://www.facebook.com/video/video.php?v=1542676321436

    Yukarıdaki video sanırım azerbaycandan. Ama Türkiye’deki askerlikle ilgili biraz bilgi vermesi için izlemenizi tavsiye ederim. Bu koşullarda eğitilen 19-20 yaşındaki bir insandan normal davranış sergilemesini beklemeniz saçma olur.

  11. Yazan:özlem Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    Merak bu ya. 25 yıl Rus ordusunda görev yapmış, 15 SSCB federasyon ülkesinde bulunmuş bir tanıdığıma Rus ordusunda böyle şeyler olur mu diye sordum. Asla! dedi. Neredeyse beni dövecekti. Hiç dedi olur mu öyle şey. Ve bana uzuuun bir konferans çekti. yani dünyanın her yerinde olur bunlar normaldir mantığı da doğru değil.

  12. Yazan:ali ersöz Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    bir kurumda dış denetim olmazsa herkes istediği şekilde at koşturur.tsk peygamber ocağı değildir subayların egolarını tatmin ettiği bir yerdir.askerde ya oy yolarsın ya komutanın ayakkabısını boyarsın ya da yemek zamanı gelince rütbelilete yemek taşırsın. bu mudur vatan borcu? diğer yandan aç aç askerin olmazsa olmazlarındandır tıpkı başörtülü kadınların kışlaya alınmamaları gibi. kültürümüzde aç aç var mı allah aşkına..

  13. Yazan:Suat Sağlam Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    EDİTÖR DİKKATİNE:
    Konu sevimsiz.Ama açılmış ve ben de cevap yazdım.Bulduğum onlarca link arasından iki tanesini özenle seçmeye ve seviyeyi düşürmemeye çalıştım ama bir de sen bakarmısın lütfen.Amacını aştığını düşünüyorsan yayınlama.

    Zaten yakında beni yasaklarsın,beceririm.Körler sağırlar birbirinizi ağırlar durursunuz:)

    Yorumsuz:Bakalım başka ülkelerin ordularında da benzer şeyler varmıymış?

    ABD Ordusu:
    http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=28.11.2007&Newsid=149166&Categoryid=30

    Rus Ordusu:

    http://translate.google.com.tr/translate?hl=tr&langpair=en%7Ctr&u=http://english.pravda.ru/society/stories/15-02-2007/87441-army_prostitute-0/

    Rus Ordusuyla ilgili daha geniş bilgi için google “rus ordusunda seks” yazılarak yapılacak aramada durumu anlatan yüzbinlerce link bulunacaktır.Konu bu olmadığı için diğer ülkelerin ordusuyla ilgili linkleri vermiyorum.Yoksa durum tüm ülkelerde aynı.İran da bile…

    KONU BURAYA ÇEKİLDİ OYSA KONU BU DEĞİL!

    KONU TAM DA Özlem hanımın Rus ordusunda görev yapmış tanıdığının yaklaşımında:
    Bir Rus ordusu görevlisi ya da Rus asla ordusunu yıpratmaz.Oysa durumları google da dır:)

    12 yaşında tecavüze uğrayan bir çucuğun dramını bile,
    TSK nin bazı birimlerinde yapılan isteğe bağlı ama salak bir uygulamasına bağlamak bir yanlıştır.
    Birileri de kalkıp Hüseyin Üzmezin kişisel sapkınlıklarını islamcıların genel yaklaşımı olarak yazarsa da aynı tepkiyi veririm.

  14. Yazan:özlem Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    Suat bey,
    nerede kısa devre oluyor anlaşamıyoruz bilmiyorum. Burada konuştuğumuz bir ordunun moral gecesi adı altında askerlere striptiz gösterileri tertip etmesi. Buna yukarıdaki anlatıya göre bizzat subayların da katılması. bunun ordudaki tecavüz olayları ile türlü çeşit fuhuş hikayeleri ile ne alakası var allah aşkına. Elbetteki bu rus tanıdığım da bu tür olayların olabileceğini o yüzden sürekli ordu da askerlerin sıkı gözetim altında olduğunu anlattı. Ama tartışılan şey striptiz.
    Anlamadığınız şu eğer kadın bedenini bu şekilde metalaştırırsanız
    erkek askerlerin moralini düzeltmek için Striptiz gösterisi tertip edersiniz. Amaç moral vermektir.
    Sonra siyasi bir sindirme yolu olarak tevavüzü tercih edersiniz. Amaç sindirme ama meta aynıdır. Neden özellikle Eren keskin’in verdiği iki örneği atlayıp sürekli N.Ç nin üzerinde duruyorsunuz ki? Diğer iki örnek de bizzat subayların tecavüzünae uğramıştır ben ayrıntısını anlatmadım isterseniz bianetten açıp söylediğim yazıyı bulabilirsiniz.
    Sonra yine siyasi bir susturma yolu olarak gene kadın bedenine tehdit etmeyi benimseyebilirsiniz. Ki Fatih Altaylı Eren Keskin’i bu olayları gündeme getirdiği için ilk gördüğüm yerde seni taciz edeceğim diye tehdit etti sanırım biliyorsunuzdur.
    N. ç de bu toplumun çürümüş değer yargıları içerisinde bir metaydı. Ona bunu yapanlar içinde bir yüzbaşı da vardı.
    her şeyi bir tarafa bırakın Diyarbakır cezaevinde olanları, Güneydoğu coğrafyasında basılan köylerde neler yaşandığnı sağır sultan duydu. AİHM den mahkumiyet kararı üzerine mahkumiyet kararı çıkıyor. neyi savunuyorsunuz gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.
    kaldı ki ben 12 yaşında bir çocuğun başına gelenleri direk TSK ya bağlamadım. yazının ismi farkındaysanız kaçın devlet geliyor. TSK da o çocuğa yapılanları aklayan yargı da bu devletin birer organı. N:Ç devlet zulmünün diğer yüzü.

  15. Yazan:özlem Tarih: Eki 14, 2010 | Reply

    Bir ek evet amerikan ordusu da bu tür gösteriler düzenliyor. hatta ırak topraklarında dahi. Sonra Irak halkına ne şekilde saldırdığını ebu gureyb cezaevlerini hepimiz biliyoruz sanırım. Bunun adı çürüme başka hiçbir şey değil.

  16. Yazan:mer'A-kıl Tarih: Eki 15, 2010 | Reply

    Sn.Suat Sağlam,

    12 yaşında tecavüze uğrayan bir çucuğun dramını bile,
    TSK nin bazı birimlerinde yapılan isteğe bağlı ama salak bir uygulamasına bağlamak bir yanlıştır.
    Birileri de kalkıp Hüseyin Üzmezin kişisel sapkınlıklarını islamcıların genel yaklaşımı olarak yazarsa da aynı tepkiyi veririm.(Suat Sağlam)

    Hüseyin Üzmez bir kurumun maaşlı memuru mu?

    Hatırladığım kadarıyla bir subay üzerinde üniforma ile namaz kılmak için camiye girdiğinden dolayı meslekten ihraç edildi.

    Ve yine çok iyi bilindiği üzere bir subay üzerinde üniforması varken bir striptiz klübe de gidemez.Yasaktır!

    7 metre kumaştan imal edilmiş bir takımın ütüsü bozulmasın, kirlenmesin diye değil herhalde!Üzerinde leke olması istenmeyen bir kurumdur.Kurum, lekeyi taşıyana “sen artık asker değilsin” diyip, kurumla olan ilişkisini keserek kendini sürekli temiz tutmaya ve böylelikle de “ben temizim” demiş olur.

    İslam’da aforoz eden bir kurum yok. İslam’ı bilen biri İslam’a uygun davranmayana “sen artık Müslüman değilsin” deme hakkına sahip değildir. İslam’ı bilenler, eylem sahibine değil yapılan eylemi hedefe alır ve kınarlar!

    Kötü olan insan değil de onun fiilidir.

    Bir tecavüzün failleri “biz, bu vatan topraklarının ve onun üzerinde yaşayanların namus bekçileriyiz” diyen bir kuruma bağlıysa eğer, o kurumdan beklenen 7 metreden imal bir üniformayı korumak için her ne yapıyorsa en azından onu yapmasıdır. Kurumun önceliği “bizden biri böyle bir şey yapamaz” yaklaşımı sergileyerek mensubu olan faillere sahip çıkmak dolayısıyla kendini korumak ve kollamak değildir.

    Anlaşılacağı üzere Üzmez olayı ile bu olayın hiçbir bir alakası yoktur.

    Her iki tecavüz olayında da kişisel sapkınlık söz konusu olmasına rağmen, birinde o sapkınlığa giden yollardan biri moral motivasyon aracı olarak kurum tarafından, “telafi edilmesi gereken bir ihtiyaç” adı altında destekleniyor. Bir kurum “anamız, bacılarımız, karılarımız olan kadınların namus bekçisiyiz” iddiasında bulunarak bundan kendine görev çıkarmışken, görevlendirdiklerine bekçiliği yapılan kadınlardan birini, “moral motivasyonu yükselten cinsel obje” olarak eğlenmek üzere düzenlenen bir organizasyonda servis edebilir mi? Ana,bacı,eş olmayan kadına izne tabi,isteğe bağlı bir organizasyonda “aç, aç” denilebilir! Tecavüze salakça demek gibi bu yaklaşıma da salakça deyip geçmek bu olayı hafife almaya gayret edildiğini göstermek dışında pek bir anlam ifade etmiyor doğrusu!

    Not:
    Hak, hukuk, adalet beklediğimiz bazı kurumlarımızda olduğu gibi bu site yazar ve yorumcularının bir diğerinden nemalanması söz konusu değil!

    Siz yazılanları anlamıyorsanız kör, sizin yazdıklarınız anlaşılmıyorsa da okuyanlar sağır demektir.Anlaşılacağı üzere,körler sağırlar ağırlaması olabilmesi için sizin katkınız şart 🙂

  17. Yazan:ali duman Tarih: Eki 15, 2010 | Reply

    abd ordusunda uygulanmakta olan ponpon kızlar meselesi ile bu meselenin uzaktan yakından ilgisi yoktur, zira abd şeffaf ve her konuyu tartışabilen bir ülkedir ve ponpon kızlar basketbol maçlarında dahi görev almaktadır.

    bizim ordu kültürümüzdeki aç-aç olayı gayri-resmi bir uygulamadır, öyle abd deki gibi ordu yetkililerinin sahipleneceği türden değildir, bunu bir yetkili ordu mensubuna sorun bakalım ne diyecek, ya direkt böyle bir şey yoktur, olamaz diyecektir, ya da şarkıcı, türkücü kapsamında açıklayacaktır. abd ile bizim aramızdaki fark budur, abd açıklamasını yapar, bundan kaçınmaz, ancak bizde doğruyu açıklamak yerine, ona bir kılıf takma yolu/yöntemi mutlaka bulunur. (minareyi çalan kılıfını hazırlar misali)

    zira bu anlamda dünyanın her yerinde uygulanmaktadır savunması çok büyük bir sallamadır, diyelim ki var, iki yanlıştan bir doğru çıkmaz.

    tüm dünyada olduğu iddia edilen eğlence türkiye de dahi yaygın değildir, mesala deniz kuvvetlerinde böyle bir eğlence yapılmamaktadır. TSK’nın bile tamamına yaygın olmayan birşeyin tüm dünyada yaygın olduğunu iddia etmek abesle iştigaldir.

    1. Aç-aç eğlencesi düzenlenmesi yerine göre bir afyonlama olup, yerine göre komutanların memnuniyeti sonucu erlere verilmiş bir rüşvettir, pek tabiki memnuniyetin sebebi tartışmalıdır, misal bu kantin gelirlerindeki memnuniyeti de ifade edebilir, aksine kantin gelirinin yükseltilmesine yönelik yapılmış maliyeti ucuz, hizmet karşılığı büyük(!) bir araçta olabilir. (marjinal fayda, marjinal hizmet(!) anlayışı hakimdir, zira adam gibi bir eğlencenin maliyeti yüksektir, sanatçı, türkcü,showcu maliyeti ile aç-aç maliyeti kıyaslanamaz, ucuz maliyet ile marjinal bir fayda sağlanmakta olup, yaratılan gelirin nereye gittiği de ayrı bir tartışma konusudur, birtakım eksikliklerin buradan yapılan karla karşılanması mümkün olup, bu katkı karşılığı erlere verilmiş bir rüşvet gibi de düşünülebilinir)

    2. “Her Türk gibi” genelleştirmesi insanlara yapılmış çok büyük bir haksızlığı içermektedir. Eminin ki bu olaya kazara veya merakla tanıklık edip, midesi bulanan, erkekliğinden ve insanlığından utanan birçok kişi olmuştur, (sürü psikolojisi ile iştirak edip, çok sayıda pişmanlık duyanların da olabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir) bu açıdan genelleme yapılması yanlıştır.

    3. Bu tarz eğlencelerin yapılabilmesi cureti elbette ordunun “kapalı”lığının ve sivil oterite tarafından denetlenememesinin bir sonucudur, şeffaflaştıkça ve sivil oteritenin emrine girildikçe bu ve benzeri gayri-meşruluklar da ortadan kalkacaktır.

  18. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Eki 15, 2010 | Reply

    Takkeyi önünüze koyup bir düşünün: TSK’yı mı eleştiriyorsunuz, ordu denen kurumu ya da kavramı mı eleştiriyorsunuz.

    Eğer TSK’yı kadınların cinsel obje olarak görülmesi noktasında eleştiriyorsanız, takkeyi masadan hiç almadan düşünmeye devam edin: Tecavüz etmeyen ordu var mıdır? Frank Herbert’in Dune kitaplarından birinde bir önerme/gözlem vardı: Tecavüz ordunun ödülüdür diye. Tarihe göz atın, ceddiniz de, ceddinizin düşman diye kılıç salladığı da, her kim ki silahlanmıştır ve fethe gitmiştir, ganimetin bir parçası da kadındır, genç oğlandır. İkinci Dünya Savaşı’nın tek suçlusu Naziler mi sandınız, buyrun buradan bakın.

    Eğer TSK’da “aç-aç” organize edilmesine bozuluyorsanız, hakikaten takkeyi önünüzden kaldırmadan var gücünüzle düşünün: Bir manga adamı onca ay barakaya koyarsanız ne olur?

    Disclaimer: Bu bir TSK’yı haklı çıkarma yazısı değildir. Sorulan soru eksiktir, sorulan soru sanılandan çok daha derinlere giden bir tarihi olguya işaret etmektedir. Maksat körlerin kulağına fısıldayıp sağırların bakışlarını yakalayarak belki de bir diyalog imkanı yaratmaktır.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  19. Yazan:sümeyye Tarih: Eki 15, 2010 | Reply

    amma dağıtılmış konu yaa… yazıda çelişen ne var anlamadım.”tsk bacak aranızı koruyor” saçmalığını açıklamış işte.

    küçücük yüreği 7 ay boyunca paramparça ederek

    askerlerine de striptiz gösterisi izlettirerek hem kadın bedenini meta haline getirip rezilce kullanarak hemde bu kepazeliğe aşina hale getirerek

    yok suç tüm tsk nınmıymış yok tecavüz etmeyen ordu yokmuş normalmiş …

    çok acıyorum bu zihniyetteki aptallara bir türlü milletimizin gözbebeğine(!) konduramıyorlar bu şerefsizlikleri
    tabi ordumuz(!) ne halt ederse etsin milletin devletin bekası içindir…
    daha nekadar sürecek bu zırvalar?

  20. Yazan:özlem Tarih: Eki 15, 2010 | Reply

    ben de şuna hayret ediyorum ki yazının içerisinde bu gösterilerde aç aç sorumlusu varmıdır yokmudur ordu böyle gösteri yapar mı yapmaz mı insanlar bu konuya yoğunlaştılar. halbuki N.ç. nin ve hala psikolojik tedavi gören diğer iki kadınnın başına gelenler daha önemli olmalı değil miydi bizim için. Arkadaşlar herkesin gözünden mi kaçıyor bilmiyorum ama 12 yaşındaki N.Ç nin davasında hakimler isteğiyle orada olduğuna binaen büyük indirim (ikram mı demeliydim acaba) ler uyguluyorlar. bunda yüreğimizi yaralayan bir kadın ya da erkek olarak bizi rencide eden bir şeyler yok mu. Kimse buna dikkat etmiyor. nasıl bu kızcağızın davasında rıza indirimi uygulanabilir!

  21. Yazan:özlem Tarih: Eki 15, 2010 | Reply

    Atılım Ateş sorduğunuz soru ve bakış açısı çok ilginç. Tecavüz etmeyen ordu mu vardır. Tecavüz ordunun ödülüdür. Epeyce doğru bir önerme gibi görünüyor ama hayır diyeceğim sanırım savaşlar arasında da fark var. bunu en açık şekliyle Ali İzzet Begoviç’in kitabında okumuştum. O kitapta aliya şöyle diyordu mealen. Bizler ikinci dünya savaşında da üç ulus bir birimizle savaştık. Ama o zamanlar Sırplar bu şekilde toplu tecavüzler ibadethanelere saldırılar falan yapmamıştı. Bir savaş yöntemi olarak buna bu zamanda başvurdu. ve Aliya İzzetbegoviç bunu Yugoslavya’nın geçirdiği ateistleştirme politikasına bağlıyordu. O zamanlar dini değerler vardı ama uzun zamandır uygulanan devletin ateistleştirme politikası sonucu insanlar bu hale geldi, değerlerini yitirdiler.
    Yine kendi önermemi de tatışmak adına biliyorsunuz Irak işgali sırasında bir savaş metodu olaraka tecavüzler çok yaşandı. Ama yanılıyor muyum bilmem Ruslar Afganistan a girdiği sırada ne afganlar ne de ruslar tecavüzü bir savaş metoduiu olarak kullanmadılar. Afganlıların anılarında öyle bir şey hatırlamıyorum. kaldı ki Afganistan savaşına da katılmış 6 ay orada kalmış rus tanıdığım da aynı şeyi söylüyor her iki taraf da birbirine esirlerin cinsel işkence yapmadı. Öldürecekse öldürürdü ama böyle bir şey olmazdı. Kesin emir altındaydık. tabi yine de bilemem. Sonuçta herkesbir şekilde kendi kurumlarını yıpratmamaya çalışıyor. ya da rast gelmemiş olabilir.
    Savaş ahlaksız bir şey hele ki bir varlık mücadelesi değil bir meslek haline gelmişse daha da ahlaksızca. Ama gerçekten yukarıdaki önermeniz doğru mudur bilemeyeceğim.

  22. Yazan:mer'A-kıl Tarih: Eki 16, 2010 | Reply

    Sn.Atılım Ateş
    Düşünülmesini istediğiniz nedir? ”Bir manga adamı onca ay barakaya koyarsanız ne olacağı” sorusunun cevabı mı?
    Cevap, Özlem hanımın yazısında var zaten ama bir de şöyle bakıp yazı tekrar okunabilir belki!

    Bir manga adamı onca ay barakaya koyarsanız, harp sanatını(!) öğretirsiniz;
    Bir tek tip insan=Manga olmayı öğretirsiniz.

    Bir manga adama tek tip düşünüp, davranan “bir tek insan” olmayı öğretmek az bir şey değildir! Zorunlu olarak askerlik yapan, yaşı itibariyle kararlarını kendi alabilen “özgür sivil=başına buyruk” olmanın tadını almış birini tıkıldığı barakadan kaçırmadan, itaat etmeyi nasıl öğretebilirsiniz/eğitebilirsiniz?

    Madde 1)Ölmeyi sevdir!
    Vatanı/vatandaşı korumak için üstlerinden aldıkları emre riayet ederek savaşırken ölürlerse; hesaba çekilmeyecek şehitlerden olacaklarını, geride kalanlarında onları birer kahraman olarak anacağını anlatırsınız. Vatan millet adına savaştığını düşünen biri, artık üstünden aldığı hiçbir emri sorgulamayacaktır.
    Adam şehit olmaya inanmıyorsa eğer anadan, bacıdan, karısından namusundan bahsedersin olur biter. Askerliği müddetince anasına avradına söverek adamı o psikoloji içine hapsedersin.”Düşmanının benim kadar insaflı olacağını sanıyorsun asker!
    Neyzen Teyfik, askerken kendini eğiten komutanın söylediklerini hiç unutmamış;
    Sen anandan yine doğardın amma. Baban kim olurdu bilemezdin …

    Madde 2)Savaşmayı sevdir!
    Onlara kazanılacak savaş ganimetlerinden, zafer duygusundan da bahsedersiniz. Bu duyguları yaşatacak organizasyonlar “psikolojik olarak savaşarak kazanmaya şartlandırma eğitimin” bir parçasıdır sadece. Kim “ödül” gibi eğitime hayır diyebilir ki!
    Sizin de dediğiniz gibi tüm ordular tecavüz ediyorsa TSK neden istisna olsun? Bir baraka adam ödülü/eğitimi kabul ediyorsa sivri zekalı ahmağın biri çıkıp neden “yok ben almayacağım” desin ki?
    Bir zamanlar, daha savaş suçu tanımı yapılmadan önce cedlerinin, kazanılan savaşın ardından ödül olarak kendilerine aldıklarını onlar da savaşmadan, sadece harp sanatını öğrenmiş oldukları için “ödül” olarak alabilirler. ”Aç Aç askerin moralini yükseltmek için” miş!!!
    Bir manga adamı onca ay bir barakaya tıkarsanız ya birbirlerini ya da kendilerini oraya tıkanları yer. Bunu yapmaya güçleri yetmiyorsa güçlerini yetirebildiklerinin kafasını/hayatını yerler!
    Cephe yerine baraka diyerek işaret ettiğiniz ve tarihi olgu dediğiniz bu mudur? Ve evet 2.dünya savaşının tek suçlusu Naziler değildir!
    Tecavüz, savaşın parçası/ödül gibi takdim edildiğinde ona talip olanlar için aklıma tek bir cümle geliyor;

    “Aldanmak, aldatmaktan daha aşağılıktır”(F.Çıtlak)

    Tecavüzü ödül gibi kabul edenler zihinlerine, inançlarına, duygularına kısaca insanlıklarına çoktan tecavüz edildiğinin farkına bile varmamış ahmaklardır.

  23. Yazan:ali duman Tarih: Eki 16, 2010 | Reply

    1. ölmeyi sevdir!
    2. savaşmayı sevdir!

    tamamlamak adına 3. de ben eklemek istedim.

    3. öldürmeyi sevdir!

    (profosyonel askerlere ilk önce “sizin mesleğiniz adam öldürme mesleğidir” öğretilir. (bu savaşmayı sevdir’in içinde düşünülebilinir, ancak öldürme vurgusu önemlidir diye belirtmek istedim)

  24. Yazan:durhat Tarih: Eki 16, 2010 | Reply

    devlet mi dediniz?
    peki şu devlet denen aygıtın gönüllü temsilcileri ne olacak?onlardan bizi kim kurtaracak?

    her koşulda bir savunma gerekçesine sığınan,”benim devletim/askerim/ordum…suç işlemez”babında avukatlığa soyunan,”anlamadım,salaklığıma verin”diyerek her türlü utanç ve insanlık dışı olaya küstahça sırıtarak işi pişkince anlamamazlığa vuran tipler?

    ya,(bu)sitede bilim üzerine ahkâm keserken,”tecavüz etmeyen ordu var mıdır?”veciz sözleriyle konuyu saptıran/değersizleştiren,ardından da”derinlik” dersi verenler?

    uzağa gitmeye hiç gerek yok,aramızdadır bunlar,çok yakınımızda…

    peki,yerde süründürdükleri insanlığı bunların elinden kim kuratacak siz ondan haberin!ve hangi birinden kaçacağız?

    işkenceye,katliama,tecavüze…her türlü insanlık dışı,onur kırıcı kötü muameleye; sırf “güzide kurumlarımızı koruyup kollama adına” cansiperane savunmaya geçen bu zihniyetten,evet nasıl kurtulacağız?”

    sonuçta soyut bir kavram olan “devlet”de insanlardan teşekküldür.uygulaycısı insandır.

    düşünün,adamın dünyaya bakış açısı “her türk gibi…”yle başlıyor.her türk erkeği gibi “aç aç”a gidenlerdenmiş.
    ne beklersiniz böyle bir zihniyetten?
    tutun ki tecavüze uğramış kız çocuğunun davasına bakan yargıç,olayı araştıran savcı ya da vicdanen muhakeme edecek bir tanık…böyle bir mantiliteye sahip olsun! militarizmle,milliyetçilikle,devletçilikle kafayı yemiş ve vicdanını çoktaaan duvara asmış böylesi anlayışlardan adelet adına,hukuk adına insanlık hanesine bir şey yazılabilir,adil bir sonuç çıkabilir mi?

    derinlik dersi vererek dikkatleri başka yönlere çekmek istiyenlere,

    “anlamadım,bir gariplik yok mu bu işte”diyerek her pisliğin üstünü örtmeye çalışan gönüllü avukatlara buradan seslenmek istiyorum:

    anlayamazssınız!

    kimse anlamanızı da beklemiyor zaten.

    anlasaydınız çalıyı arkadan dolaşacağınıza bu ibretlik olaya dair söyleyecek bir sözünüz olurdu.ama ne gezer?inkarcı zihniyetiniz düşünce konforunuzu bozmanıza zaman bırakmıyor.enerji ve mesainizi harcayacak çok daha önemli kutsallarınız var biliyoruz.ve inanın sahip olduğunuz bu zihniyeti çok da iyi tanıyoruz.tanıdığımız için de beklenti gafletinde bulunacak değiliz.
    ama bilin ki “hakemliğinize”de ihtiyacımız yoktur!nasıl düşüneceğimize bırakın biz karar verelim.vicdani kanaatimizi belirtmek için izninize ihtiyacımız yoktur,bunu bilin.

    son söz;
    siz hangi derinliğin peşindesiniz bilmiyorum,ama bilin ki her insanlık ayıbını derinlikten sayan insanlar da vardır bu ülkede.o insanlar ki sizin tenezzül buyurmadığınız konular onlar için yeterince derindir,siz müsterih olun.

    onun için takkeleriniz de külahlarınız da sizin olsun.dilediğiniz sandıklara kilitlemeye devam edin,duvara asın,ne yaparsanız yapın ama bari bizi rahat bırakın.gaspetmediğiniz ne dilimiz kaldı,ne inancımız…saçımıza başımıza karışırsınız,ne giyeceğimize siz karar verirsiniz.dokunmadığınız,ipotek altına almadığınız bir şey bırakmadınız memlekette.
    yeter artık!saçımızdan,başımızdan,giysimizden elinizi çekin!ve şimdi de vicdanımızdan,evet elinizi çekin artık!

  25. Yazan:mer'A-kıl Tarih: Eki 16, 2010 | Reply

    Sn.Ali Duman,
    Eksik kalan kısmı tamamladığınız için teşekkürler.

    3. öldürmeyi sevdir!
    ( profosyonel askerlere ilk önce “sizin mesleğiniz adam öldürme mesleğidir” öğretilir. (bu savaşmayı sevdir’in içinde düşünülebilinir, ancak öldürme vurgusu önemlidir diye belirtmek istedim)

    Peki mesleği askerlik olmayanlara, sınırlı sürede “öldürmek” sevdirilebilir mi?

    Sevdirilemezse bile yeterli gerekçe(!) oluşmuşsa “öldürmek elzemdir” fikrini kabullenmeye razı edilebilir, öyle değil mi?

    F.Altaylı’nın yazısında da bu ifade ediliyor zaten; “Ordu(mesleği öldürmek olanlardan müteşekkil kurum) kadının bacak arasını (namusunu) korumak için vardır.”

    Namus için “öldürülür”!

    Kadın=namus.

    Böyle bir yaklaşımla töreleş(tiril)en nedir?

    Kısaca söylemek istediğim; mesleği profesyonel askerlik olanlara öldürmeyi sevdirebilirsiniz. Bunun için elinizde oldukça uzun süre var. Fakat zorunlu olarak askerlik yapan insanları ancak “öldürmeye razı” edebilirsiniz.
    Töre ve namus cinayetleri üzerine yapılan bir araştırmadan;

    “Cinayetlerde çevre ve toplum baskısı göz ardı edilmemeli” denilen araştırmada 27 yaşında cinayet işleyen 35 yaşındaki bir mahkumun anlattıkları dikkati toplum baskısına çekiyor: “Kızların kaçması ile cinayet arasında 10 aylık süre var. Bu sürede başımıza gelmeyen kalmadı.

    10 ay boyunca, “namus için öldürmelisin” emri türlü baskılar eşliğinde tekrarlandığında “öldürmeye razı” olunabiliyor maalesef.
    Eh bir manga adamı o kadar süre bir barakaya tıkıp en ağır şartlara tabi tutarsanız da “öldürmeye razı” edebilirsiniz.

    Yine aynı araştırmadan;

    “Araştırmaya katılan erkek sanıkların hiçbiri üniversite mezunu değil.”

    “19-24 yaş arası erkekler bu cinayeti en çok işlemeye meyilli grup olarak gözüküyor.”

    Bu yaş aralığında eğitim seviyesi düşük ya da hiç eğitimi olmayan bu insanlar “biz kadınların namusunu koruyan bekçileriz” diyen” taşa toprağa namus yazdıran” bir kurumda askerliklerini yapmışlar mıdır?

    İstatistiklere töre ve namus cinayetleri şeklinde yansıyan ölümleri gerçekleştirenlerin yaş aralığı 19-24. Bu yaşa aralığı bir tesadüf mü?

    Namus ehemmiyetini yitirdiği için mi yaş ilerledikçe “öldürmek” çözüm olmaktan çıkmaya başlar? Neden komutan edası ile verilen “öldür” emrine baş kaldırılır, itaat edilmez? Öğrenilenler unutulmaya başlandığı için olabilir mi?

    Diyelim ki bu zaman zarfında eğildiği şekilde öldürmeyi seven biri terhis olduktan sonra bu sevgi açlığını nasıl telafi etmeye çalışır?
    Gazetelerin 3.sayfa haberlerinde yer alan öldürmekle nihayetlenmiş olayların faillerinin sadece çocukluk psikolojisine mi odaklanmalı acaba?

    Öldürmeye nerde, ne zaman razı olmaya başladığımız anlamaya çalışıyorum sadece!

  26. Yazan:Ahmet Demir Tarih: Eki 18, 2010 | Reply

    Çoğunluğu 18 ila 30 yaş arasında 100lerce erkeği bir araya toplamanın bir takım zorlukları var elbette. Benim askerde gördüğüm kadarı ile eline üç kuruş asker maaşı geçen cahil çocuklar çarşı izninde direk soluğu “mektep”te alırdı. Sonuçta cinsel ihtiyaç bir gerçek! Siz bu adamlara azmayın dediniz diye adamların vücutsal fonksiyonlarının değişeceği yok! Komutanlar bol miktarda fiziksel iş (depo temizliği, depodaki malzemeleri dışarı çıkar, say, tasnif et, geri yerleştir) ve eğitim yaptırarak bunu bir miktar önler. Bizde aç aç olayı hiç olmadı, ama gece yarısından sonra laçka yedek subayların nöbetinde “değişik” CD’ler seyredildiği falan olurdu.

    TSK’nın direk kendisinin böyle “aç aç”lar organize edeceğini pek tahmin etmem. En fazla göz yummuşlardır diye düşünüyorum. Sonuçta profesyonel bir ordumuz olsa eratın da kendisine ait bir cinsel hayatı (karısı, sevgili vs) olur. Belki o zaman böyle saçmalıkların önüne geçilir.

  27. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Eki 22, 2010 | Reply

    Durhat,

    Size bir manifesto yazmak için gerekli malzemeyi sağlayabildiğim için mutluyum.

    Manifestonuzun bir kısmına cevabı peşinen vermiştim, artık yorumlarımın sonuna Uyarı ya da disclaimer yazıyorum bu işler için.

    Soruyu bir de şu insanı körleştiren parçalayıcı düşüncenin bazı kerametlerinden faydalanarak irdeleyelim: “Mehmetçik sınırlarda aslanlar gibi nöbet tuttuğu için rahat uyuyorsunuz” önermesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Bakın, denklemden kadınların bacak arasını çıkarınca militarist mantık cascavlak ortada kaldı. Şimdi bunun üzerine erkek egemen toplumun getirdiği “kadının bacak arası” fetişizmini ekleyin, facianın boyutu ortaya çıkmaya başlasın.

    Sizin yaklaşımınızla benimki arasındaki önemli fark bu işte: Siz pisliğe uzaktan bakıp küfür ediyorsunuz, ben ise elimde bir çomakla pisliği karıştırıyorum. İçinden neler neler çıkıyor, nasıl bir hayvan bunu buraya pislemiş, neyle beslenirmiş ortaya dökülüyor. Militarist mantıkla erkek-egemen toplum değerleri birbiriyle nasıl etkileşiyormuş, tecavüze uğrayan çocukların (12 yaşında bacak arasındaki uzvun ne olduğunun önemi var mı, tecavüze uğrayan bir çocuktur!) durumunun militarist mantıkla ne derece alakası varmış, orduyu toptan feshedip tüm subayları ülkeden sürünce tecavüz vakalarında bir azalma olur muymuş bir bir ortaya dökülüyor.

    Kısacası, toplumsal bir yara olan bu tecavüz ve ensest (tecavüzlerin hatırı sayılır bir kısmı bu şekilde oluyor) konularında da belirli bir kurumu ya da zümreyi günah keçisi ilan edip aradan sıyrılmayı hoş göremiyorum. Siz bu şekilde davranarak vicdanınızı rahatlatacaksınız diye elimi vicdanınızdan çekecek değilim.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  28. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Eki 22, 2010 | Reply

    mer’A-kıl,

    Namus cinayetleriyle askerlik arasında kurduğunuz bağlantı ilgimi çekti. Doğruluk payı olabilir, ama askerliğini subay eşlerinin emireri olarak geçiren insanlar için de aynı çıkarımı yapabilir miyiz emin değilim.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  29. Yazan:mer'A-kıl Tarih: Eki 23, 2010 | Reply

    “Namus ve töre” cinayetlerinden muzdarip bir ülkenin toplumsal yarasının “tecavüz ve ensest” olması başlı başına bir sorun. İşin daha da ilginç olan yanı ise her iki durumun faili de bugün bizim mışıl mışıl uyuyabilmemiz için vatan borcu namus borcu diyerek sınırda nöbet tutan erkekler; Kına yakılıp, beline kırmızı kurdele takılarak gerdeğe giren gelinlik kızlar gibi davullu zurnalı halaylarla “erkek adam” olmaları için kışlaya yolcu edilen hevesli genç erkekler! Harp sanatını öğrenerek, peygamber ocağından “erkek adam” olarak terhis olanlar nasıl oluyor da ellerine silah alıp canlarını feda etmek istedikleri toplumun aynı zamanda yara açıcıları da olabiliyorlar?
    Askerlik müddetince kendilerine zerk edilen “erkek adam olma dozu” fazla kaçırılıyor olabilir mi acaba? Tabi bu dozun askerlik öncesinde ve sonrasında hangi seviyede olduğunu ölçebilecek bir test yok! Askerlik yapmaya mecbur olanların fiziksel yeterliliğini ölçmek üzere tabi tutuldukları sağlık kontrolleri gibi askere alınırlarken ve terhis edilirlerken kendilerine, psikoloji üzerine uzmanlık yapmış insanların danışmanlığında hazırlanmış bir dizi araştırma sorusu yöneltilmiş olsaydı bir takım çıkarımlarımızın doğruluğundan emin olma şansımız olabilirdi.
    Mecburi askerliğin kazanımları ve kayıpları nelerdir? Kazanımların ve kayıpların tek taraflı olma ihtimali nedir?…O zaman belki bugün ne kadar süre ile ne kadar askere ihtiyacınız var diye sadece orduya soru sorulmaz, ne diyecekler neye razı olacaklar diye ağızlarının içine bakılmaz, brifing vermeleri beklenmezdi! Ve o kazanımlarla/kayıplarla askerlik namus, kadın, borç, şehit, vs vs gibi alakasız konular üzerinden p a z a r l a n m a z, kafası karışmaya müsait olanlar da baskıdan, eğitim zayiatı olmaktan kurtulmuş olurlardı belki! Böylelikle toplumda nelerin azalıp nelerin arttığına, sorunların nereden kaynaklandığına dair elimizde emin olabileceğimiz yıllardır yapıla gelmekte olan karşılaştırılabilir veri sonuçları olabilirdi belki!
    Kısaca feshetmeden bir kurumu daha nitelikli hale getirmek mümkün olabilirdi belki!Belki! Belki! !!!

    Başörtülü kızlar baskı yapacaklar, hizmet veren, hakim, milletvekili olunca tarafsız olmayacaklar, bilim yapamayacaklar …diye daha denemeden kesin bilebiliyor ve doğru hüküm verildiğinden kaos hükmünde red kararlarını destekleyip, sürmesini isteyecek kadar emin olabiliyoruz da senelerdir askerlik yapıldığı halde zorunlu askerliğin göz gören sonuçlarının neler olduğunu bir türlü b i l e m i y o r ve doğruluğundan emin olamıyoruz!

    Sorun/yara üreten nedenler araştırılıyorken bir kurum ya da zümre neden istisna ya da ayrıcalıklı kabul edilsin ki?

    “Bizim rahat rahat uyumamız için bir kuruma güvenmemiz şarttır. Kurumun güvenilirliği sarsılırsa rahat uyuyamayız. Bu nedenle de “bir kurum kesinlikle yanlış yapmaz, eleştiriler haksızdır” der, yanlışlıkları ve sonuçlarını görmezden gelirsek vicdanlı davranmış olur muyuz? Bir kuruma eleştiri yapmak, soru yöneltmek o kurumun vicdanının üzerinden el çekmemektir.
    Durhat beyle yorumlaşmanızda araya giren gibi oldum kusura bakmayın lütfen.

    Namus cinayetleriyle askerlik arasında kurduğunuz bağlantı ilgimi çekti. Doğruluk payı olabilir, ama askerliğini subay eşlerinin emireri olarak geçiren insanlar için de aynı çıkarımı yapabilir miyiz emin değilim.(A.A)

    Doğruluk payını test etmek üzere neden “emir erlerini” seçtiğinizi anlayamadım! Kadın-emir-erkek/asker !?

  30. Yazan:durhat Tarih: Eki 23, 2010 | Reply

    Sn.Atılım Ateş,

    Size bir manifesto yazmak için gerekli malzemeyi sağlayabildiğim için mutluyum.

    Allah mutluluğunuzu artırsın.Yalnız bence yazdıklarınızla “malzeme” oluşturmanın ötesine geçmeyi hedeflemelisiniz.Malzemeden kastınız,kışkırtma(teşvik etme anlamında)yoluyla tartışmaya katılım sağlamaksa(cümlenizi böyle okudum),sanırım bu her zaman müspet sonuç vermeyebilir.Zira katılımına yardımcı olduğunuz kişinin görüşleri görüldüğü üzere “karşı manifesto”lara dönüşebiliyor.Tabii siz de ikinci cümlenizde ifade ettiğiniz gibi “bazı işler”için yorumlarınızın sonunda uyarı ya da diclaimer yazma gereği duyarsınız:)

    Ayrıca şunu da belirtmekte yarar görüyorum:Yeni bir pencere açmak,katılımı zenginleştirmek ya da farklı bir diyalog başlatmak amacıyla dikkatleri çekmenin de farklı biçimleri olabilir.Şahsınıza eleştiri olarak almayın;beyaza siyah dendiğinde de bu pekâlâ yeni bir düşünceye kapı açabilir ya da farklı bir diyalogun oluşmasına yol açıcı olabilir.Sonuçta,evet bir etkileşim yaratmak mümkündür.Ancak bu,sürekli bam teline basarak muhatabı harekete geçirme şeklinde de olmamalı kanımca.Zira “sağırların kulağına fısıldayıp,körlerin bakışını yakalama”yı amaçlarken benim gibi densizin biri çıkıp size manifestoyla karşılık verir böyle:)Yine de yönteminiz(eseriniz mi demeliyim?)sizi mutlu ettiyse ne âlâ.

    Şimdi ilk yorumunuzdan başlayarak bazı noktaları irdelemek istiyorum.

    Takkeyi önünüze koyup bir düşünün: TSK’yı mı eleştiriyorsunuz, ordu denen kurumu ya da kavramı mı eleştiriyorsunuz.

    Eğer TSK’yı kadınların cinsel obje olarak görülmesi noktasında eleştiriyorsanız, takkeyi masadan hiç almadan düşünmeye devam edin: Tecavüz etmeyen ordu var mıdır? Frank Herbert’in Dune kitaplarından birinde bir önerme/gözlem vardı: Tecavüz ordunun ödülüdür diye. Tarihe göz atın, ceddiniz de, ceddinizin düşman diye kılıç salladığı da, her kim ki silahlanmıştır ve fethe gitmiştir, ganimetin bir parçası da kadındır, genç oğlandır. İkinci Dünya Savaşı’nın tek suçlusu Naziler mi sandınız

    Giriş paragrafından başlarsak,TSK’da,ordu(lar)da eleştirilemez/dokunulamaz değildir.Suç ile bağlantısı var ise/düşünülüyor ise neden bir ilşkilendirme yapılmasın?İsnat edilen veya ilişkilendirilen suçu insanlar işler,kurumlar değil.Ve kurumlar pekâlâ suç ve suça eğilimin toplumda zemin bulması ve yaygınlaşmasında bir araca dönüşebilir.Dolayısıyla konumuzla doğrudan bağlantılı olduğu hasebiyle erkek egemen anlayışın veya hakim görüşün kurumlar aracılığıyla meşrulaşması veya kanıksanır hale gelmesi ihtimal dışı değildir.
    Burada bir örnekle açmaya çalışayım.Darbeler ülkesi olduk.On yılda bir darbe gördü bu ülke.Askeri darbeleri yasal/meşru sayan kanunlarımız var mıdır bilmiyorum.Hukuk konularında bilgi sahibi değilim,ancak bildiğim kadarıyla askeri darbe kanunlarımızda suçtur.Kaldıki mevcut hukuk sistemimizde suç oluşturup oluşturmadığı bir yana toplumun genel yargı,kanaat ve beklentileri,darbelerin suç kabul edildiği yönündedir.Ne var ki buna karşın darbeciler yargılanamamıştır(1963 Talat Aydemir vakası hariç).Şimdi,yasalarca suç sayılan bir eylem gerçekleşiyor ve failleri yargılanamıyor.Yargılanmadıkları gibi devletin en üst makamlarına yükselebiliyorlar.Peki bu güç nereden alınıyor?”Kurumsal”güç olmasaydı,Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirip devleti ele geçirmeleri mümkün olabilir miydi?Dolayısıyla kurumların,”suç işleme özgürlüğü”nde bir güç aracına dönüştürüldüğü yadsınamaz bir gerçektir.Yasaüstü ve denetlenemez bir yetkiye sahip oldukları müddetçe de yozlaşmaları,suça bulaşmaları ve en önemlisi bir hakim görüş yaratarak toplumu olumsuz yönde etkilemeleri olmayacak bir durum değildir.

    Peki kurumlar toplumda bu denli güçlü etkiye sahip iken”TSK mı,ordu denen kurumlar mı eleştiriliyor”sorusunda aranan yanıt nedir?Militarizm karşıtlığıyla,henüz-dünya genelinde-vazgiçelemeyen ordu kurumlarının hâlâ “yanyana”duruyor olmasının çelişkisine mi işaret etmek istediniz?Zira,orduların varlıkları gereği saldırgan/işgalci/talancı/tecavüzcü vs olduğunu,en iyimser tanımla fetihçi ve ganimetçi bir gelenekten geldiklerini ve ganimetin bir nesnesinin de kadın olduğunu yazmışsınız.Evet,geçmişten günümüze değin biçimsel olarak farklıklar olsa da orduların misyonunda değişen bir şey yok.Çok çok fetih yerine işgal/emperyalist yayılmacılık vs diyoruz.Ganimet ise çağın “ihtiyaçlarına”göre değişmişe benziyor.Kısaca “amaçların”güç ile silah ile elde edildiği sistemin sürdürücüleridir ordular.Tabi ne amaçlar bitiyor ne de bu amaçları meşru kılan nedenler.
    Sonuç itibariyle silahsız,ordusuz,savaşsız bir dünya formülünü henüz bulmuş değil insanlık.
    Toparlıyorum,”insanlığın başlangıcıyla paralel gelişen bu savaş tutkusu/ihtiyacı ve bunun sürdürücüsü ordular varoldukça bize rahat olmayacak”demeye mi getiriyorsunuz.Eğer daha derinden kastınız buysa peki nasıl bir yol öneriyorsunuz?Kökten değiştiremiyorsak insanlığa yansıycak travmalar ortadan kalmayacak,kabul.İyi de ne yapalım?Yüzeyde kavga ediyoruz diye,örneğin yozlaşma ve sağlıksız toplumla ilşkilendirdiğimiz bir kurum eleştiri dışı mı bırakılmalı?
    Bakın,değerli yorumcu Merakıl askerlik ile erkek egemen zihniyet arasında bir parallelik kurmuş bilmem katılır mısınız?Bana göre bu yönde bir etkileşim olasıdır.Sadece erkek egemen anlayışın yerleşmesinde de değil doğrudan şiddette yatkınlık,suça eğilim vb fevkalede bağlantılı olabilir.Muhtemeldir ki tam da bu bağlantı/etkileşim tartıştığımız sorunda önemli bir unsuru ya da en azından sorunun bir parçasını oluşturabilir.O halde kısmi iyileştirme talep edilemez mi? Ya da işlediğimiz sorunun temelini oluşturan anlayışı dönüştürecek alternatifler üretilemez mi?Dolayısıyla hiçbir savaş masum değildir.Ordular da.TSK? O da.
    Şöyle düşünün,pek çok insan sınırların/devletlerin kaldırılmasını istiyebilir.Muhtemelen böyle bir ütopya gerçekleşse bu insanların yararına olacak.Kimlik,ulus,mezhep vb savaş nedeni olmaktan çıkacağı için savaşlar önlenecek.İnsanlar;ulus,kimlik,din ve inanç uğruna birbirini boğazlamaktan kurtulacak.Ama bugün devletler vardır,tıpkı orduların hâlâ var olduğu gibi.E peki devletler vardır diye 1970’lerin İtalyası mı olalım?Bir Avrupa düzeyine gelmek varken devletin mevcut yapısını,bu yapının sürekliliğini sağlayan kurumları niye eleştirmeyelim,niye tartışmayalım?Ha Avrupa masum mudur,dört dörtlük müdür?Elbette hayır.O halde demokrasisi gelişmiş bir ülke seviyesine ulaşmak varken neden “kurumlarımızı yıparatmama”kaygısını merkeze alıp varolan statükoya razı olalım.Ha,boyutları sandığımızdan çok daha karmaşıktır derseniz eyvallah.Elbette hadise tecavüz,ensest,aile içi şiddet,kadını aşağılama ise bunun gelenekler boyutu var,aile ve çevre faktörü var,evrensellik ve yerellik boyutu var,muhafazakar değerlerle modern seküler yaşam arasında sıkışma durumu var,henüz aşamadığımız tabular var.Var oğlu var.Tamam elbette bu derinlere inmeli,farklı pencerelerden bakmalı ve tüm açmazlar bir bütün olarak irdelenmelidir.Burada sorun yok.Lakin halihazırda devletin kadına yönelik tutumu tam bir perişanlık örneğidir.Bir güç fetişizmi var ve maalesef yaşamımızın her alanında karşımıza çıkıyor bu acı gerçek.Ve bunun birinci mağduru da kadınlardır.Kadın bedeni hoyratça kullanılırken,paramparça edilirken kimi suçlayacağız.Mağduru değil,faili koruyan orman kanunları hüküm sürerken devleti nereye koyacağız?TSK bu devletin bir kurumu değil midir?Her türlü keyfiyetin önünü acacak kollektif algıların-ekek egemen zihniyetin-bu kurumun yapısından beslenmiş olma ihtimal yok mudur?Ya da bir etkileşim söz konusu olamaz mı?

  31. Yazan:durhat Tarih: Eki 23, 2010 | Reply

    Eğer TSK’da “aç-aç” organize edilmesine bozuluyorsanız, hakikaten takkeyi önünüzden kaldırmadan var gücünüzle düşünün: Bir manga adamı onca ay barakaya koyarsanız ne olur?

    Ne olur?
    “Aç aç”ı meşru mu yapar bu?Yoksa “aç aç”gibi organizasyonları kaçınılmaz mı kılar?
    Bir manga adam onca ay bir barakaya tıkılmışsa,bu baskılamanın yarattığı sonuçlar normal midir?Şaşırmamalı/bozulmamalı mı buna?

    Kusura bakmayın sorunuzu hangi maksatla sorduğunuz ve ne tür yanıt aradığınız konusuna açıklık getirmediğinizden tam anlaşılmıyor.Ya da benim gibi birinin eksik okuma hatasına düşerek yanlış yorumlamasına neden oluyor.

    O halde gelin şu hadiseyi netleştirelim.

    Askere moral desteği amacıyla “aç aç”olarak tabir edilen seyirlik eğlence tertibini nasıl karşılıyorsunuz?

    Hadiseyi yılların ihmal ve birikimlerinin sonucuna bağlıyor ve farklı boyutlarıyla tartışılmasını talep ediyorsanız,peki nedir şu “hakikatten takkelerimizi masadan hiç kaldırmadan”odaklanmamız gereken şey?

    1-Askerin cinsel ihtiyaçlarının karşılanmadığı saikiyle bu yönde bir önlem yetersizliği mi gözlüyorsunuz?
    2-“Barakaya konma” hadisesi ruhsal ve fiziki
    gelişimi kötü yönde mi etkiliyor?Etkiliyorsa “barakaya konma”yerine ne önerirsiniz?Ve en önemlisi bu baraka hadisesi tam olarak nedir?
    a)Yanlış eğitim,
    b)Mantıksızlık,
    c)Hürriyetin kısıtlanmas,yani zorunluluk,
    d)Düzensizlik,başıboşluk,ihmal
    Hangisi?
    3-Yukarıdaki şıkların bir veya bir kaçı,arzu edilmeyen sonuçlar doğuruyorsa,barakaya terkedilmişler “aç aç”a alternatif başka “çarelere”başvurma riski doğuramaz mı?
    Mesela;
    Tecavüz,
    Namus cinayetleri,
    Şiddete yatkınlık vb.
    Bu riskler varsa nasıl bir önlem alınmalıdır?Ayrıca erkek egemen zihniyet kodlarının yapı taşlarının bu eğilimlerle örülme riski de doğmuş olmuyor mu?
    Sonuçta sakıncalı bulduğumuz zihniyetin beslendiği alanlar vardır.Ve askerlik de pekala bu alanlardan bir tanesidir veya buna adaydır.Dolayısyla 20 yaşındaki insanlara aşırı derecede erkeklik rolleri yüklenmesi toplum için başlı başına bir tehdittir.Ve sanıyorum bu anlamda bir iz sürülmesi hiç de yabana atılmamalıdır.Yani “var gücüyle”birileri düşünüyor ve ben eksik bir şey görmüyorum.

  32. Yazan:durhat Tarih: Eki 24, 2010 | Reply

    Soruyu bir de şu insanı körleştiren parçalayıcı düşüncenin bazı kerametlerinden faydalanarak irdeleyelim:

    İrdeleyelim.Didik didik edelim.Benim de istediğim bu.Yalnız bir itirazım var “insanı körleştiren parçalayıcı düşünce”belirlemenize.

    Körleştirci parçalayıcı düşünce?
    Bununla tam olarak neyi kasdediyorsunuz?
    Önyargılar mı?İdeolojiler mi?Dogmalar mı?Yoksa bireyin kendi yaşanmışlıklarından edindiği dünya algısı,duygu ve düşünceler mi?
    Belki biri belki hepsi…Evet ortada cebelleştiğimiz bunca sorun varken bir körleşme olmadığını söylemek zor tabii.Dolayısıyla insanların hayata tutunma(ve bakışlarında)sorunun temel kaynağına inememe gibi bir karmaşayla karşı karşıyayız.Kadınların geceleri sokağa çıkmaktan imtina ettiği bir ülkede yaşıyoruz nihayetinde.Her an tecavüz korkusuyla yaşayan,şiddete uğrama riski altında bulunan kadının gözünden bakalım:Mağduru oldukları erkek egemen toplum hakkında ne düşünürler?Nasıl düşünmeleri icap eder?Hayatı kendilerine dar eden bu zihniyet biçimine tepkili olmaları acaba bir körleşmeye mi işaret eder?Tarihsel,sosyolojik olgular ıskalanıyor diyerekten kadının feryadına “kerameti kendinden menkul düşünce”mi diyeceğiz?

    “Mehmetçik sınırlarda aslanlar gibi nöbet tuttuğu için rahat uyuyorsunuz” önermesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Bakın, denklemden kadınların bacak arasını çıkarınca militarist mantık cascavlak ortada kaldı. Şimdi bunun üzerine erkek egemen toplumun getirdiği “kadının bacak arası” fetişizmini ekleyin, facianın boyutu ortaya çıkmaya başlasın.

    Bu önermeyi neden bana sorma ihtiyacı duydunuz bilmiyorum.
    “Mehmetçik sınırlarda aslanlar gibi nöbet tuttuğu için rahat uyuyorsunuz”önermesiyle,”Ordu kadınların bacak arasını koruyor”önermesi militarist mantık açısından aynı zihniyet algısına işaret edebilir.Ancak ikincisi tam bir fecaatir,kadını aşağılamadır.İlki militarist mantığı ortadan kaldırmıyor,bu doğru.Ama takdir edersiniz diğeri de denklemin bir parçasıdır.Birinden birini denklemden çıkarmakla iş halolmuyor.Hattızatında erkek egemen toplumun “bacak arası”fetişizmi tam da bu anlayışta nüvelerini veriyor.Sınırları koruduğundan bir minnet duygusunun hasıl olması aynı zamanda “döver de sever de”mantığının yerleşmesine neden oluyor…Kutsanan bu “korumacı rol” kadın üzerinde bir hak ve keyfiyet mantalitesi yaratıyor.İşte Fatih Altaylı,Erman Toroğlu gibi kafalar bu mantalitenin ürünüdür.
    Kısacası facianın boyutu ortadadır.Siz de farkındasınız.Ama sanki bilinçli olarak olayı başka bir yere çekiyormuş(uz)um gibi ısrarla anlamamakta diretmeye devam ediyorsunuz.Yani bazı noktalarda aynı şeyleri düşünürken bile bu haklı çıkma gayretine bir anlam veremiyorum doğrusu.

  33. Yazan:durhat Tarih: Eki 24, 2010 | Reply

    Sizin yaklaşımınızla benimki arasındaki önemli fark bu işte: Siz pisliğe uzaktan bakıp küfür ediyorsunuz, ben ise elimde bir çomakla pisliği karıştırıyorum. İçinden neler neler çıkıyor, nasıl bir hayvan bunu buraya pislemiş, neyle beslenirmiş ortaya dökülüyor. Militarist mantıkla erkek-egemen toplum değerleri birbiriyle nasıl etkileşiyormuş, tecavüze uğrayan çocukların (12 yaşında bacak arasındaki uzvun ne olduğunun önemi var mı, tecavüze uğrayan bir çocuktur!) durumunun militarist mantıkla ne derece alakası varmış, orduyu toptan feshedip tüm subayları ülkeden sürünce tecavüz vakalarında bir azalma olur muymuş bir bir ortaya dökülüyor.

    Sizin yaklaşımınızla benimki arasında fark olabilir.Olmalıdır da.
    Bilmiyorum “pisliğe uazaktan bakıp küfretmek” nasıl bir şeydir.”Kral çıplak”demek küfretmek midir sizce?Değilse uzaktan küfredip “sıvıştığıma”hangi kehanet sonucu vardınız merak ediyorum.Duruşunuzu eleştirdiğim için olabilir mi?Her neyse.

    Şu pislik karıştırma metaforuna gelelim.Doğru teşhis adına elinizde çomağınızla iyi iş çıkarıyorsunuz muhtemelen.
    Peki sorması ayıp ne buluyorsunuz/ne buldunuz?
    Aktardığınız metafor üzerinden soracak olursam:
    Neler çıkıyor?
    Hangi hayvanın pislediğine kanaat getirdiniz?
    Neyle beslenmiş?

    Öyle ya sihirli çubuğunuz her şeyi ortaya çıkardığına göre neden paylaşmayı denemiyor,karşılaştığınız sonuçları bizimle paylaşmıyorsunuz?Bizler ucuzundan küfredip sıvışıyoruz,o halde doğrusunu dökün ortaya…Eksik kaldığımızı düşündüğünüz kısımları tamamlayın,hatta bu yönde bir makale yazmayı deneyin.
    Sahi militarist mantıkla erkek egemen anlayış(toplum,sistem her neyse)birbiriyle nasıl etkileşiyormuş?Uzaktan bakıp küfrederek de olsa bir dilim döndüğünce fikir attım ortaya.Siz ise hala aynı yerdesiniz!En iyi ben bilirim edasından başka bir şeye tanık olamadım.Ucuz argümanların arkasına sığınarak savunma derdindesiniz.Kusura bakmayın,12 yaşındaki çocuğun tecavüze uğramasıyla militarist anlayışın/erkek egemen zihniyetin bal gibi ilgisi var,siz ısrarla birbirinden koparmaya çalışsanız bile.Ve kusura bakmayın,kimse orduyu feshedip tüm subayları ülkeden sürmek gibi mucizevi reçete sunmuş değildir.Peygamber ocağı diye topluma kabul ettirilen bir yerde “aç aç”oynatılıyorsa izin verin bu çelişkiye birilerinin itirazı olsun.Kimse tecavüz vakalarından salt orduyu sorumlu tutmuş değildir.Farklı boyutları olduğunu söylemekten dilimde tüy bitti.Ne var ki sizin ısrarla dışında tutmaya çalıştığınız ordu da bundan azade değildir.Peki üzerine titreyip toz kondurmadığınız ordu mensupları bu topluma ait değil midir?Aynı şekilde yargı da kadını mağdur eden bir anlayışa tanığız.Daha dün iki tecavüz haberi geldi ve hukuki sonuçları bildik anlayıştan farklı çıkmadı.Neymiş bir senelik travma sonucu beklenecekmiş.Adli tıp raporları geçerliymiş!O iki kadın nasıl bir travma yaşıyor acaba adaleti tesis etmesi beklenen hukukçular bunu ne kadar düşündüler de faillere hafifletici nedenlerle arka çıkıldı.Sizin denkleminize göre “haydi mahkemeleri lağvedelim,hukukçuları ülkeden sürelim”şeklinde mi anlaşılmalı skandal yargı karalarına duyulan itiraz.Bu mudur çubuğunuzun marifetleleri:)
    Geçiniz efendim.Kurumları ve temsilcilerini koruyup kollama psikolojisi gerçekten kabak tadı verdi de siz farkında değilsiniz.
    Sonra da çıkıp gayet doğal bir şekilde insanları sorumluluktan kaçmakla suçlayabiliyorsunuz.Ya hu bir aynaya bakın daha insanların feryadına tahammül edemiyorsunuz.Neyse boşuna dil döküyorum,siz kafanızda birer kutsala dönüşmüş kurumları/temsilcilerini,temsilcilerinin örümcek ağı bağlamış zihniyetini var gücünüzle koruyup savunmaya devam edin.Benden bu kadar.

  34. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Eki 24, 2010 | Reply

    Sayın mer’A-kıl,

    Emireri örneğini TSK’ya dair güncel bir eleştiri konusu olduğu için tercih etmiştim, maksadım orduda silahlı (öldürmeyle doğrudan alakalı) bir görevde bulunmayan yüzbinlere sizin önermenizin uygulanabilir olup olmadığını sorgulamaktı. Gazinoda şarkı söyleyen ya da garsonluk yapan erler de örnek verilebilir.

    Askere alma için “Her Türk asker doğar” gibi bilimsel bir yaklaşımı benimseyen kurumdan doğal olarak yorumunuzda dile getirdiğiniz tarzda bir kayıt tutulmasını bekleyemiyoruz. Aslında çok güzel bir noktaya temas ettiniz: Şeffaflık demek hesap sorulabilirlik demekse, şeffaf olabilmek için önce hesap kitap tutulması gerek. Askere alırken ve terhis sırasında insanların bedenen ve ruhen ne durumda olduklarının kaydı var mı, varsa sizin değindiğiniz noktaları da hesaba katıyor mu bilmiyoruz.

    Gerçekten silah kullanmak için eğitilen ve çatışmaya giren askerlerin süreleri dolunca apar topar terhis edilmeleri, “Mehmet’in Kitabı”nda önemli bir eleştiri konusudur. Askere alırken ruhen ve bedenen bir sağlık kontrolünden geçiliyor, ama askerlik bitince ordunun malı olmadığınız için bu şekilde bir kontrol de yoktur muhtemelen.

    “Bizim rahat rahat uyumamız için bir kuruma güvenmemiz şarttır. Kurumun güvenilirliği sarsılırsa rahat uyuyamayız. Bu nedenle de “bir kurum kesinlikle yanlış yapmaz, eleştiriler haksızdır” der, yanlışlıkları ve sonuçlarını görmezden gelirsek vicdanlı davranmış olur muyuz?

    Belki de sorun rahat uyumak istememiz. Biraz rahatsızlığa, uykusuz geceler geçirmeye razı olmadan hiçbir yere varılamıyor. Benim eleştirdiğim nokta ise, temelde toplumun içinde olan bir sorunun ilk fırsatta zaten toplumun dışında olarak görülen/lanse edilen bir kuruma yamanmaya çalışılması. Yani başka köklerden de beslenen bir sorunun tek kökü varmış havasının yaratılması.

    Ordunun bacak arasını koruması esasen “Mehmetçiğin sınırlarda aslanlar gibi nöbet tutması” sayesinde rahat uyumamız gibi militarist bir söylemin erkek egemen hale getirilmiş şekli, benim düşüncem bu yönde. Ordu denen temelde erkek-egemen kurumun cinsellikle ve kadınla ilişkisi irdelenecekse, bunun TSK özelinde yapılıp da “Türk ordusu böyledir” şeklinde kolaycı bir çıkarımda bulunulmasına da karşıyım.

    Ve tekrar uyarımı yapayım, bu yorum bir TSK’yı temize çıkarma çabası değildir. Yukarıda eleştirdiğim ve karşı olduğumu belirttiğim yaklaşımlar, bence kafayı kuma gömme tavırlarıdır. Anlayamadığım bir şekilde bu tavırlar beni rahatsız ediyor, böyle bir tavır alındığını hissedince sazan gibi atlayıveriyorum.

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  35. Yazan:Atılım Ateş Tarih: Eki 24, 2010 | Reply

    @durhat,

    Siz ise hala aynı yerdesiniz!En iyi ben bilirim edasından başka bir şeye tanık olamadım.Ucuz argümanların arkasına sığınarak savunma derdindesiniz.

    Ne var ki sizin ısrarla dışında tutmaya çalıştığınız ordu da bundan azade değildir.Peki üzerine titreyip toz kondurmadığınız ordu mensupları bu topluma ait değil midir?

    Geçiniz efendim.Kurumları ve temsilcilerini koruyup kollama psikolojisi gerçekten kabak tadı verdi de siz farkında değilsiniz.

    Neyse boşuna dil döküyorum,siz kafanızda birer kutsala dönüşmüş kurumları/temsilcilerini,temsilcilerinin örümcek ağı bağlamış zihniyetini var gücünüzle koruyup savunmaya devam edin.

    Kafanızda bir “ben” yaratmışsınız, onunla kavga ediyorsunuz.

    Ve kusura bakmayın,kimse orduyu feshedip tüm subayları ülkeden sürmek gibi mucizevi reçete sunmuş değildir.

    Yo, kimse önermedi. Sorunun kaynağı olarak gösterilen şeyi ortadan kaldırınca sorunun ortadan kalkmayacağını, bu durumda tek kaynağın o kaynak olmadığını anlatmaya çalıştım. Siz de kendi yorumlarınızla bu noktayı gayet güzel açmışsınız.

    Farklı boyutları olduğunu söylemekten dilimde tüy bitti.

    Benim yorumum olmasaydı farklı boyutları var deme ihtiyacı duyacak mıydınız, inanın bilmiyorum. Bu dört yorumunuzla siz de elinize çomak alıp pisliği karıştırmış oldunuz, benim yaptığım da daha fazlası değil. Niyetim “sizden daha iyi biliyorum” demek değildi, niyetim “Kral çıplak!” diyenlere “Neden giydirmiyorsunuz o zaman?” diye sormaktı. Siz kralın sırtına hiç değilse bir battaniye atmış oldunuz. Söyleyin, benim “birer kutsala dönüşmüş kurumları/temsilcilerini, temsilcilerinin örümcek ağı bağlamış zihniyetini var gücümle koruyup savunduğum” yorumum olmasaydı, buna zahmet edecek miydiniz?

    Selamlar,

    Atılım Ateş

  36. Yazan:durhat Tarih: Eki 24, 2010 | Reply

    Kafanızda bir “ben” yaratmışsınız, onunla kavga ediyorsunuz.

    Kavga etmiyorum,anlaşılmak istiyorum Atılım bey.Hatta şöyle diyeyim,misilleme amacıyla değil ama sizin yaptığınızı yapıyorum ben de.Yani atladığınızı düşündüğüm noktalara dikkatinizi çekmeye çalışıyorum.

    Yine de sakin üslubunuzu takdir ettiğimi belirtmeliyim.

  37. Yazan:özlem Tarih: Eki 24, 2010 | Reply

    Belki de sorun rahat uyumak istememiz. Biraz rahatsızlığa, uykusuz geceler geçirmeye razı olmadan hiçbir yere varılamıyor. Benim eleştirdiğim nokta ise, temelde toplumun içinde olan bir sorunun ilk fırsatta zaten toplumun dışında olarak görülen/lanse edilen bir kuruma yamanmaya çalışılması. Yani başka köklerden de beslenen bir sorunun tek kökü varmış havasının yaratılması.

    Buradaki eleştiri bana ise ben bunu kabul etmiyorum. 🙂 Çünkü ben hem yazının son bölümünde hem de yorumlar kısmında olsun tekrar tekrar burada sorunun ana kaynağırnı ordu olarak görmediğimi ancak orduyu da yargı gibi bu devletin kurumlarından biri olarak gördüğümü ve bu bağlam içerisinde ele aldığımı söyledim. Burada tabi biraz renkli bir olay biraz da sanırım askerlik mevzuu erkeklere daha fazla dokunduğu için ve çoğu insanın sanırım askerlik anılarında bu tür bir şeye söyleyecek sözü olduğu için aç aç mevzusu daha öne çıktı ve tartışma konusu oldu. Hatta meselenin temelindeki sorun gibi algılayanlar oldu. Doğrusu yorumları okurken ben oldukça konunun bu şekilde kavranmasına şaşırdım. Oyasa aslında bu yazıyı daha ziyade 31 erkeğin tecavüzünüe uğradıktan sonra T.C mahkemelerine açtığı davalar 12 yaşında olmasına rağmen rıza indirimine, tecavüzcünün iyi hal indirimine tabi tutulması gibi garabetleri yaşayan N.Ç ve güneydoğuda hiç de küçümsenmeyecek bir mücadele yöntemi olarak tecavüze uğrayan iki örnek Ş.E ve K.Ç için yazdım. Fatih Altaylı’nın bacak arası muhabbeti ve başka bir zamanda yaptığı Eren Keskin’e taciz tehditi ise tipik bir erkek şiddeti örneği. Muhalif gördüğü kadınları bir tür şiddet ile susturmaya çalışıyor hazret. Eren keskin de sanırım bu hakaret sonunda açtığı davalardan bir sonuç alamadı.
    Benim yazımdan sonra Sevgili Funda Kadıoğlu arkadaşım daha açıklayıcı bir yazı yazdı. bu ülkede erkeklerin bir şekilde kadınlar karşısında imtiyazlı bir yurttaşlık hakkından yararlandığını anlatan bir yazıydı.
    Ben meseleyi yazarken bir sebep sonuç ilişkisine girmedim. Bir takım garabetlikleri alt alta dizdim. Bir şekilde hastalığı işaret ettim. Eğer sebep sonuç ilişkisine girseydim konuyu çok daha temelden ele almak gerekirdi. Bunun içinde erkeklik anlayışından, medya kışkırtıcılığına, ahlak anlayışına bir çok şey girerdi. Hatta N.Ç nin ailesinin göç mağduru oluşu ve bir lokma ekmeğe muhtaç iken sözde gazete satma vaadi ile kandırılan kızlarına sahip çıkamayışları ya da çıkmayışları bile.

    Ama hangi toplum olursa olsun o toplumda hengi tür insanlar yaşarsa yaşasın, hepimizin yaşadığımız toplumdan şunu talep etmeye hakkı var.Devlet vatandaşına eşit mesafede, şeffaf denetlenebilir ve tabii hukuka aykırı davranmamak ile mükellef. Bir devlet eğer tecavüzcüleri iyi hal indirimine tabi tutuyorsa, o devletin bir başka organı siyasi mücadele yolu olarak gayrı meşru gayrı insani ahlaki yöntemleri benimsiyorsa ve belli borazancıbaşılar tarafından sorgulanamaz kılınıyor iktidarını mitler ile yürütüyorsa artık orada devlet de sorunun bir parçası haline gelmiştir. Yani kadınlar tecavüzcüsünden kaçarken devletten de kaçacak delik arar noktaya gelmiştir. Bu yazıyı yazdıktan sonra Ankara da tecavüze uğrayan bir üniversite öğrencisinin yine TC mahkemelerinde ve adli tıpta yaşadıkları ibretliktir. Ve hiç de bu tür örnekler az değil.

    Sahi neden yorumcular sadece olayın ordu boyutu üzerine bu kadar odaklandılar. Ben de merak ediyorum doğrusu:)

  38. Yazan:sevim Tarih: Eki 24, 2010 | Reply

    bir şey dikkatimi çekti kadını ilgilendiren bir konuya neden kadınlardan daha çok erkekler ilgi duyuyor.kışkırtmak gibi olmasın ama cumhuriyet olmasaydı şöyle olurdu,böyle olurdu diye sistemi savunmaya can atan kadınlardan neden tık yok.neden bu sessizlik?altaylı gibi kaba saba adamların adı anıldı diye mi?işin ucu töreye,feodal bağlara değil de başka yerlere dokunduğundan mıdır?kaymakamlık görevlilerinin,subayların aralarında bulunduğu 31 kişinin bu skandala karıştığı söyleniyor.aklıma gelmiyor değil hani olaya köyün imamı,çobanı falan karışsaydı seyreyleyin töre,feodalizm,cehalet üzerine ne analizler dökülürdü!!!birbirleriyle yarışırlardı vallahi.şimdi ise dut yemiş bülbüllere oynanıyor.yazık ya,sistem yandaşlığı nelere kadirmiş meğer.

  39. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Eki 24, 2010 | Reply

    Sahi neden yorumcular sadece olayın ordu boyutu üzerine bu kadar odaklandılar. Ben de merak ediyorum doğrusu:)

    Özlem hanım,

    Siteminizde haklısınız.Alt alta yazdığınız garabetlerden çok daha ibretlik dersler çıkmalıydı.En azından başımızı iki elimizin arasına alarak düşeneceğimiz çok şey vardı.Ama nedense mesele orduda takılıp kaldı.

    Ben yine de iyimser tarafından bakayım.Biz okurlar bazen verili makaleden çok fazlasını talep ederiz.Belki ard niyetle değildir ama böyle bir beklenti söz konusu.

    Oysa eksik parçalar olduğunu düşünen yorumcu şunu yazmadın,bunu yazmadın yerine kendisi tamamlayabilmelidir kalanını.

    Bilemiyorum belki de her birimizin kendine göre yaraları,acıları olduğundan kendi dünyamıza odaklanıyoruz.Öyle ki bazen acıları yrıştırıyor,olmadık kıyaslamalara girişiyoruz.Oysa bir adelet zaafı varsa bu hepimiz için geçerlidir.Keyfiyete dayalı yargı kararları toplumun tamamını ilgilendirir.Maalesef zihnen çok bölünmüş bir toplum olduğumuzdan olsa gerek bazı gerçeklerle yüzleşemiyoruz.

  40. Yazan:özlem Tarih: Eki 25, 2010 | Reply

    Aziz bey,
    evet sanki ortada bir sorun varsa bu bir tek bu sorunu yaşayanlara aitmiş gibi bir algı oluşuyor. Başörtüsü ayırımcılığı varsa ses çıkarmak,gündeme getirmek ya da sineye çekmek başörtülü kadınların işi. Çok ilginç bir durumdur ki başörtülü kadınların faydalanamadığı bir çok haktan faydalandı yıllardır insanlar. Bariz bir şekilde burada ayrıcalıklı bir yurttaşlık durumu söz konusu idi. Aynı şekilde Funda Kadıoğlu kadınlara yapılan bu tür cürümlerde de toplumun erkek olan kısmının bir çeşit ayrıcalıklı yurttaşlık durumundan faydalandığını gündeme getirdi. Zaman zaman mahkemelerde zaman zaman başka konularda yazılı ve yazısız yasalar ile bu durumdan bir şekilde erkekler faydalanmakta. Çok ibretlik bir örnekm-tir sanırım bir yazımda yazmıştım yüzüne kezzap atılan bir kadın için kocasına açtığı davada sonuca kadının kocasının görev yerine gitmeyi istemek ile ağır kusur işlediği bu yüzden bu cezaya katılmadığını yazarak şerh düşen hakimlerin ülkesinde yaşıyoruz. Dayak yiyen darp edilen kadınlar emniyette polis iknası ile koca evine geri yollanıyor. Bir çok kadın bu şekilde ikna edilip evine yollandıktan sonra öldürülmüştür. Erkekler bizzat böyle bir kötülüğün müsebbibi olarak bu imtiyazlardan faydalanmasa da kimse bu alanın dışında değil aslında. Ve bu konularda insan doğrusu biraz bu yönde de ses çıkmasını bekliyor. Aslında bu yazıya bu kadar çok yorum gelmesinden belki mutlu olmalıyım ama olamıyorum. Sanki yorumcular ekseriyetle erkekler olarak yine sonrunun kendilerini ilgilendiren askerlik bölümüyle olmalı mı olmamamlı mı olmalıysa nasıl olmalı buna yoğunlaştılar N.Ç ve diğer kadınların durumu ile hiç ilgilenmediler hissine kapıldım. Bunu sitem olarak değil tartışmayı kesmek için de değil belki eşelemek için söylüyorum.
    Bu da bir başka haber gerçekten insan diyecek söz bulamıyor.
    http://www.taraf.com.tr/haber/adli-tip-sorgusu-iskenceden-beter.htm

  41. Yazan:özlem Tarih: Eki 25, 2010 | Reply

    gitmeyi istemek

    gitmeyi istememek diyecektim yukarıda, yani yüzüne kezzap atılan kadın kocasının görevlendirildiği yeni mahalle gitmek istemediği için bir nevi kocasını kezzap atmaya tahrik etmiş sayılıyor bu hakim tarafından.

  42. Yazan:Cemali Safa Tarih: Kas 12, 2010 | Reply

    İnsan nasıl da üzülüyor ve gerçekten söyleyecek bir şey bulamıyor.

    Peygamber ocağı dedikleri yerde “aç aç” rezaletine de diyecek yok.

    Allah ıslah etsin…

  43. Yazan:özlem Tarih: Oca 17, 2011 | Reply

    N.Ç nin tecavüzcülerine şimdi yasal tutukluluk süresini evde elektronik pranga ile geçirmek gibi bir imkan doğmuş. İnsanoğlunun adaleti bu kadar!

  44. Yazan:halil Tarih: Nis 1, 2012 | Reply

    bakın sevgili kardeşim..erkekler nasıl kadınların ay hallerini ve menapoz durumlarından bi haberse..kadınlarda askerde olan bu traji komik konsere(bazı yerlerde deniyor)gitmek durumunda kalıyor ve gidenlerde genelde memnun oluyor bunu ne bizim sizleri anlamadığımız gibi sizlerde bizleri anlayamazsınız saygılar…

  45. Yazan:melih Tarih: Tem 27, 2014 | Reply

    Kanımca Özlem Yağız’ın 2010 yılındaki amacı, kimi şeyleri çarpıtarak, amacına uygun ve keyfi tarzda ilişkilendirerek TSK’yı yıpratma kampanyasına katılmak idi. Bugün (yıl 2014) kampanyada epeyce başarılı olunduğu belki söylenebilir… Ben askerliğimi kısa dönem ve eğitim çavuşu olarak yaptım… Bu “aç aç” sözcüğü askerlik jargonuna aittir ve resmi olarak kullanılmaz. Her askeri birliğe değil, acemilik eğitimi veren kimi askeri birliklere bir iki dansöz gelir. Etkinlik birlik içinde afişlerle önceden duyurulur. Afişte dansözün fotoğrafı ve sahnede kullandığı ad vb. bilgiler yer alır. Gösteriyi izlemek isteyenler para öder. Zorlama yoktur, isteyen gitmez. Dansözler gelir, şarkı söyler, dans eder ve giderler. Yaptıkları kesinlikle “striptiz” değildir… Ortada oryantal dansın cinsel içeriğini aşan bir şey yoktur; olması da mümkün değildir. Fakat erkekler cinsel anlam yükledikleri şeyleri abartma eğilimindedirler. Bu nedenle, olmamış ve olamayacak şeyleri anlatmaktan, yani uydurmaktan hoşlanırlar. Dansöz gösterisinin çeşitli söylencelere (rivayetlere) kaynaklık etmiş olma nedeni budur… Bu gibi eğlenceler halk kültürümüze yabancı değildir. Örneğin gazinolarda dansözlerin yeri vardır. Düğünlerde de (ki ailelerin çoluk çocuk, genç yaşlı katıldığı eğlencelerdir) dansözler olur; gelin ve damat ve diğer konuklar dansöze eşlik ederler ve bu durum olağan sayılır. Kısaca, “aç aç” adıyla anılan eğlence TSK’yı küçük düşürecek bir etkinlik değildir. Askerin acemilik eğitimini tamamlamasının topluca kutlanmasıdır… Evet, askerler dansözlere “aç aç” diye yüksek sesle seslenebilirler ve onların bedenlerini açmasını arzulayabilirler. Fakat bu, olağan ya da yaygın genç erkek davranışıdır ve sözde kalır. Her yerde rastlanabilecek ve ahlaksal normları zorlamayacak bu gibi seslenişlerin olağan karşılanması gerekir. Öyle de olur.

  1. 2 Trackback(s)

  2. Eki 14, 2010: Twitter Trackbacks for Kaçın Kadınlar; Devlet Geliyor! : Derin Düşünce [derindusunce.org] on Topsy.com
  3. Eki 23, 2010: Son 30 günde en çok okunanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin