RSS Feed for This Post

Kapatın Türkiye’nin önünü!

Erhan Kanışlı

Nihayet 2 yıldır süren DTP’nin kapatılıp kapatılmayacağı sorusu cevabını buldu. Bu cevaptan hoşnut olanların çoğunluğu şüphesiz milliyetçi duygularının tesiriyle düşünenlerimiz. Fakat demokrasiyi, toplumun refahını tartışacaksak ve bu bağlamda herkes için geçerli kurallar koyacaksak, birazcık ben-öteki ayrımını doğurmaya meyilli duygularımızı dizginlememiz gerekecek. 

Öncelikle sormak istediğim birkaç soru var;  

DTP’nin kapatılması  neyi çözer?  

DTP’nin kapatılması, şikâyetçi olduğumuz PKK’yı ve Öcalan’ı durdurur mu?  

Kürt vatandaşların siyasete katılmalarını engellemek yahut mevcut temsiliyetlerine mâni olmak, Anayasanın değiştirilemez nitelikte maddeleriyle korunan “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti” ilkelerine ne kadar uygundur? 

Anayasa Mahkemesi Başkanı  Haşim Kılıç, yaptığı açıklamada, “demokrasi, onun önündeki sorunları çözmekle sağlanır” kâbilinden bir şeyler söyledi. Fakat bir yandan aktüel bir Kürt-Türk çatışma zemini varken ve eş zamanlı olarak çözmeye niyet edilmişken, böyle bir kararın sonuçlarının demokrasiden yana olamayacağı çok açık. Ortada toplumun büyük çoğunluğunun kabul ettiği bir “Kürt realitesi” var (kart-kurt diyenler Tengri’leriyle meşgul olduklarından bu konuya hevesleri pek yok). Ayrıca yıllardır işletilen “Omerta” yasasının demokrasi lehine aşılması söz konusu. Kürtlere şehir ve ilçe isimlerini vermekten, ana dillerinde eğitim alma haklarının varlığından, tarihin acımasız gerçeklerinin onlar üzerinde bıraktığı “sinmişlik”lerden bahsedebiliyoruz artık. Diğer taraftan, pluralist anlayışın gereği olarak, eşitsizlikleri gidermek adına yürütülmeye çalışılan “açılım” süreci ve bunu birçok zorluğa rağmen sürdürmeye çalışan, hâki rengin süregelmiş sultasına boyun eğmek istemeyen, cesur bir iktidar partisi var. 

Demokrasinin, anayasa hukukçuları tarafından şiâr edinmiş, basit olduğu kadar önemli bir kuralı vardır; “iktidar her zaman oy kaybettirir, muhalefet de her zaman oy kazandırır.” (bizde yasa ters işliyor gibi. Tabii mevcut duruma bakarak CHP’nin, hakîki muhalefet olmadığı da ileri sürülebilir). AKP ise, iktidarın doğal şartlarda kendisine kaybettireceği oyların bilincinde olduğu gibi, daha fazla oy kaybetme olasılığını göze alarak 25 yıldır süren savaşı bitirmek için uğraşıyor. Ve ne yazık ki, AKP’nin yanında kimsenin olmayışı, yalnızlığın verdiği sıkıntıyı hissettirmekte. Bu da uğraşın boşunalığını düşündürebiliyor kimi zaman. İktidarın sert yamaçlarında, etrafındaki fırtınalara karşı yalnız bir iktidar partisinin, etrafında danışacağı ve fikir alabileceği başka bir partinin olmaması da, karar alma süreçlerinin gereksiz uzamasına neden olabiliyor. Diğer taraftan, kendi tabanından kaybetme riskiyle, darbe planlarıyla, yargı tehditleriyle ve diğer bilumum kafesleme ihtirâslarıyla da sıkıştırılmış vaziyetteyken, açılım konusunda verimli münazaralar yapabileceği DTP ise, Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nın baskınlığından dolayı kişiliksiz, ikiye bölünmüş bir hava veriyor şu sıralar. İşte böyle netameli bir ortamda, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu karar, zaten başına buyruk fiiliyatlarda bulunabilen PKK’nın önünü kesmeyeceği gibi, zaten böyle bir amacı olmayan Mahkeme’nin kararlarına duyulan güveni de sarsar. Keza yargı, son zamanlarda, Türban kararı, ardından AKP’ye yüklü para cezası ve şu sıralar da telefon dinlemeleri iddiasıyla açılmaya hazırlanan dava nedeniyle kendisinden beklenmeyen derecede siyasi sorumluluklar üstlendi. Bu sonuncusunun altından nasıl kalkacağı ise merak konusu. Daha da kötüsü, bu karar, mecliste ülkenin azımsanmayacak çoğunluğunu temsil edecek bir partinin bulunamayacak olması nedeniyle, o çoğunluğun kendileriyle ilgili açılım sürecine katılamaması tehlikesini doğuracak. 

Açılımın bitmesi için ezelden teşne olan CHP ve MHP ise, kendi doğalarına uygun olarak yorumlarda bulunmuşlar; “karara saygılıyız, karar doğrudur” gibi lâf-ü güzâf etmişler. Açılım olmasın demenin “insanlarımız savaşsın” demek olduğunu kolaylıkla anlayabildiğimiz gibi, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararın, “bunların parlamentoda temsil edilmesi gereksiz ve tehlikeli, gitsinler dağa çıksınlar, sine-i millete dönsünler ve ne oluyorsa olsun” anlamına geldiğini de açıkça görebiliriz. 

Geçelim söz konusu kararın dayandığı konuya ve hukuki sebeplere; 

– Konu; DTP’nin, silahlı terör örgütü PKK’ya destek olduğu ve bu şiddeti kendi parti programları ve eylemleriyle desteklediği, ayrıca eylemlerinin devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmezliğine aykırılığı nedeniyle T.C. Anayasasının m.68/4 ve m.69/6, Siyasi Partiler Kanunu’nun m.101 ve m.103/3 uyarınca kapatılması. 

– Şimdi söz konusu maddelere ve hükme, tarafsızlığı zedeleyecek ön yargılardan ve Anayasa Mahkemesi’nin daha önce, mevcut siyasal ortamın paralize olmasına yol açtığı emsal kararlarının garâbetinden sıyrılarak bir göz atalım: 

T.C. Anayasası, Madde 68/4. “Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.” 

T.C. Anayasası, Madde 69/6. “Bir siyasî partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. (Ek cümle: 3.10.2001-4709/25 md.) Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.” 

Siyasi Partiler Kanunu, Madde 101. “(Değişik: 4445 – 12.8.1999) Anayasa Mahkemesince bir siyasi parti hakkında kapatma kararı;

   a) Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi,

   b) Bir siyasi partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü  fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti,

   c) Bir siyasi partinin, yabancı devletlerden, uluslararası  kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması,

   Hallerinde verilir.

   (Ek fıkra: 4748 – 26.3.2002 / m.4-a) Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkranın (a) ve (b) bentlerinde sayılan hallerde temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasi partinin almakta olduğu son yıllık Devlet yardımı miktarının yarısından az olmamak kaydıyla, bu yardımdan kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına, yardımın tamamı ödenmişse aynı miktarın Hazineye iadesine karar verebilir.

   Siyasi Partiler Kanunu, Madde 103/3. “(Ek fıkra: 4748 – 26.3.2002 / m.4 c) Bir siyasi parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.” 

Bu maddeler çerçevesinde dikkat etmemiz gereken nokta, “odak” kavramı. Zira DTP bu nedenle kapatıldı.

Şu soruları rahatlıkla sorabiliriz şimdi;

PKK’nın açılıma zarar veren terör eylemlerini üstlenmeyen, “şehitler, bizim de evlatlarımızdır” diyen,  PKK’nın siyasi kanadı olmadığını üstüne basarak vurgulayan, parti içinde aykırı fikirler olsa da parti genel başkanı vasıtasıyla, savaşın bitmesi için her türlü diyaloga açık olduklarını belirten bir siyasi partinin, Anayasa’nın yaptığı odak tanımına ve ilgili maddelere göre kapatılması yerinde midir? 

Ve, barıştan yana olan milyonlarca Kürdü de temsil eden DTP’nin, PKK’nın vahşet dolu, umarsız ve korku yaratan eylemlerini, söz konusu maddede belirtildiği üzere,  “kendi üyelerince yoğun bir şekilde işlediği ve bu durumun o partinin kongre ve genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya TBMM’deki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu filleri doğrudan doğruya organlarınca kararlılık içinde işlediği” sonucunu çıkarmak hukukun mazur gördüğü sınırlar içinde sayılabilir mi? Yoksa siyasi ortamın gereklerine sığınılıp işin içinden çıkılabilir mi? 

Kaldı ki, farz-ı muhal Anayasa Mahkemesinin DTP hakkındaki iddiası gerçek olsa bile;

Siyasi Partiler Kanunu, m.103/3. “Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkranın (a) ve (b) bentlerinde sayılan hallerde temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasi partinin almakta olduğu son yıllık Devlet yardımı miktarının yarısından az olmamak kaydıyla, bu yardımdan kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına, yardımın tamamı ödenmişse aynı miktarın Hazineye iadesine karar verebilir.” hükmü varken ve yine hemen hemen aynı içerikteki,

T.C. Anayasası, m. 69/7, “(Ek: 3.10.2001-4709/25 md.) Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir.” hükmünde de görüldüğü gibi alternatif bir yaptırım öngörülmüşken, şeytanın karışma olasılığını yükselten acelecilikte çıkarsamalar yaparak, söz konusu karara varmanın, mevcut siyasi düğümleri çözmeye katkısı var mıdır?

Ayrıca “Yargı”nın vicdanı rahat mıdır?

Trackback URL

  1. 10 Yorum

  2. Yazan:Furkan Tarih: Ara 12, 2009 | Reply

    Ben bile görebiliyorum olacakları, bu koskoca anayasa mahkemesi hakimleri nasıl görmez. İdeoloji nasıl bir deli gömleğidir. (Atatürk milliyetçiliği ideolojisi) Ahmet Türk dün televizyondaydı. Tam bir özgürlük savaşçısı görüntüsündeydi. Barış ve demokrasi mücadelemiz sürecek dedi. Dışardan (yurtdışından) bakan gözler için tam bir demokrasi havarisi görüntüsü. Belki de şahıs olarak öyle olabilir Ahmet Türk. Ama partisi PKK ile Öcalan çizgisinde. Ve PKK ve Öcalan muhatap alınmayı hakedecek liyakatta, karakterde merciler değil. Ama bu mahkeme kararıyla şimdi onların eli güçlendi. Mazlum rolünde tüm PKK’lılar. Anayasa mahkemesi PKK’ya çok büyük bir koz verdi. Mazlumlar her zaman sempati toplar. Şimdi artık herşeyi yapma ve söyleme hakları var PKK’lıların. Bizi eziyorlar, bizi yasaklıyorlar diye yeri göğü inletecekler ve bir sonraki seçimde yine (belki de daha güçlü) meclise girecekler. Ne işe yaradı bu karar ey anayasa mahkemesi üyeleri. Bu kadar gafil olunur mu? Yasaklarla böyle bir sorun çözülebilir mi ? Ben bile bu halimle görebiliyorum bunları siz niye görmüyorsunuz ? İdeolojiniz bu kadar mı köreltti mantığınızı.

  3. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: Ara 12, 2009 | Reply

    Dtp’nin Chp veya Mhp’den ayrı bir tarafı yok, biri Türk milliyetçisi, digeri Kürt Milliyetçiliği yapıyor.
    Halbuki bize halkların birliğine calışan partiler lazım.
    Milliyetci faşist partiler değil…

    Zaten 100 senedir yeterli oranda milliyetçilik icin birbirimizi astık kestik kaybeden hepimiz olduk, fakat gram akıllanmadık.

    Emine Ayna, Radikal’e verdiği demeçte “Siz daha bize şükredin” üslubunda bu konuda ilginç şeyler söylüyordu:

    “En kabul edilebilir kolektif hakları isteyen DTP’dir. DTP’nin kitlesi dışında kalan Kürtler ya bağımsızlık ya da federasyon ister, daha milliyetçi, hatta zaman zaman ilkel milliyetçi çizgide duran Kürtler vardır.”

    Aynı Emine Ayna, “Devlet silah kullanırsa, biz de kullanırız” yollu bir mantığı devreye sokuyordu.

    Şimdi bu bayan Milletvekili, ama Ahmet Türk’ün milletvekilliği düşürüldü.
    İlginç..?!
    Bu nasıl iş anlamadım.İki ılımlı isme yasak geldi.

    Demokratik yoldan mücadele etmek isteyen kesimlerin önü kesilmiş oldu. Terörü benimsemiş anti-demokratik yoldan mücadeleyi savunan kesimler güçlendirilmiş oldu…

    Allah akıl fikir versin anayasa mahkemesi üyelerine. Siyaset psikolojisinden sıfır çektiler.

    Emine Ayna’ya gelince;
    Tokat’taki hain saldırıdan iki gün önce “açılım bitmiştir ” derken kime hizmet ettiğini, eline verilen notu okumaktan baska hic bir fonksiyonu olmayan sözcü roluyle bir halkın, bir coğrafyanın ateşe gittiğini göremeyecek kadar kördü, o da kına yaksın!!!

    İşte Kürdler adına konuşan,ama Kürdü küçümseyen ve Kürdün özgürleşmesinden intikam alan iki yüzlü bir şeytanın temsilcisi…

  4. Yazan:ABİDİN UYAR Tarih: Ara 12, 2009 | Reply

    Beklenilen bir gelişmeydi DTP nin kapatılması,ancak arzu edilen hiç değil.
    Kapatılma belki kanuniydi,ancak ya maslahat.Bir şeyin kanuniliği ile hukukiliğin rarasındaki fark hepimizce malum,Anayasa bireyi/leri devlet’in keyfi tutumundan koruyan sözleşmelerdir.Yani yasamanın çıkarttığı ve yürütme eliyle tatbikata geçirdiği kanunların meşruiyet kazanabilmesinin tek ölçüsü Bu en üst yasaya aykırı olmaması kaydıyladır.
    Anayasa mahkemesi de bu en üst yasaya uygun olup olmadığı denetimini yapar.Bu Anayasal Demokrasinin teorik yönüdür.
    Ya pratikteki yönü.Türkiyedeki uygulamalar.
    Bize özgü,bize uygun şartlar,bizim durumumuzfarklı türde lafları edenlerin aslında bizlere sunduğu “Yarım Hamilelik”gibi absürt birşeydir.
    Bizdeki Anayasa bu sebeble PRF.Mustafa Erdoğanın belirttiği gibi Devleti
    bireyden korur.Devlet her an bölünüp parçalanabilecek,türden bir şeydir sanki,Bu nasıl olucaktır?Devasa bütçeye sahip silaha teczizata sahip,o görkemli Orduya rağmen,Polis teşkilatı ve jandarma teşkilatına rağmen.istihbarat teşkilatına rağmen,bu halk nasıl böyle bir şey yapabilir?
    Acaba itiraf edilmiyen ancak aleni berlirgin olan vehim bir türlü sivile devredilmiyen sınırsız iktidar gücünün kaybedilme endişesimidir?
    Yani işlevsel ayrılık içinde işlerine bakması gereken 3 erk ten özellikle yargı erkinin faal olması,müdahaleci olması,ve geri kalan 2 erk üzerinde sürekli baskın olması ve bu suretle sürekli kaşlarını çatarak benim anlamlandırdığım şekilde ve benim tanımladığım alanda benim izin verdiğim kadar ancak adı “Demokrasi”olan bir oyunu oynıyacaksınız taki ben düdüğü çalıp durun deyinceye kadar
    demekmidir acaba?
    Bu arada Hukuğun üstünlüğü prensibinin üstünlerin hukuğu söylemine nasıl evrildiği ortadadır.Geçenlerde PRF.Mehmet Altan’nın “Barolar niçin bunlar için yürümez “diye saydığı liste Hukuk Fakültesi ancak 1.sınıfa yeni başlamış(zihni henüz endoktrine edilmemiş)öğrencileri için el kitabı niteliğinde idi.
    Yine prf Ergun Özbudunun yeni şafakta Murat Aksoyla yaptığı söyleşide “Bizde Yargının bağımsızlığı yargının diğer organlar karşısında (yürütme,yasama) tam hakimiyeti olarak algılanıyor,halbuki hukuk devleti,devletin her üç organının hukuka bağlı olmasını gerektirir”dedikten sonra “ancak yargınında hukuka bağlı olmasılazımdır ve kanunların kendisine verdiği ölçüde denetim yapması gerekir,bu denetimde hiç bir zaman yerindelik denetimi değildir”
    Bu uzunca alıntıdan sonra Partilerin kapatılmasını zorlaştırmaya yönelik Anayasal reformu yapmıyanların,yapmak istiyenleri Anayasa mahkemesi tehdidiyle engelliyenlerin şimdi ağlamaklı gözlerle “bunu hiç arzu etmezdik ama”diyen siyasetçiler neyi anlatmak istemektedirler.
    Bu gün bir televizyonda Ali sirmen
    yargı bir takım dengeleri düşünerek hukuku uygulakmaktan vaz geçemez türü bir cümle kurdu,
    halbuki hukuk siyasetten ve maslahattan bağımsız
    değildir,hukukun ideolojikleşmesi ile hukukun siyasete önem vermesi bizde hep karıştırılır,bir yargıcın bir fiili kanunkarşısındaki yerini tespit etmek için yaptığı yorum aynı zamanda siyasi bir faliyettir.
    DTP nin kapatılmasının oy birliğikararı ile olması Dtp nin kendini kapatmak için rolünü çok iyi oynadığınıda göstermektedir.Unutulmamalıdırki 376 kararı ve v Akp davası ileilgili kararlar ile DTP nin kapatılma kararı arasında hiç bir benzerlik yoktur.Parti kapatılması ile ilgili yasa anti demokratik bulunabilinir,ancak kanunsuz suç olmıyacağından en kötü kanunda uyulması zorunlu olan metindir.
    Burdaki analatik sorgulama,parti kapatılarak hiçbir çözüm alınamaz,çünkü söz konusu partinin sempatizanı buharlaşıp uçamaz,dolayisi ile bu kitle daha radikal olarak bir başka partiye kanalize olurlar bu tespiti yaptıktan sonra ve doğruluğunu kabul ettikten sonra,
    Diğer soruların cevabını da DTP vermek zorundadadır.
    1-DTP niçin Türk Milliyetçiliğini
    referans alarak kürt milliyetçiliğini geliştirmiştir?
    2-DTP açılım konusunda MHP ve CHP gibi statatükocu partilere muhalefet yapacağına,oy kaybetmeyi dahi göze alan savaşı durdurmaya kararlı,bütün okları ve siyasi riskiüstüne alan AKP bitirmeyi hedef almıştır?
    3-AKP nin yeterli bulunmasada
    iyiniyetli çabalarına karşı hala ve inatla şiddete tapan ve kendinden başka hiçbir kimseyi düşünmiyen ,kürt halkı bir taraf benim menfaatım bir taraf diyen birine kör bir sadakatle bağlamıştır.
    4-Militarizmi kendi parti lokallerinde istihdam ederek,ve şiddete tapan milletvekillerine dur diyemiyerek bilinçli olarak bu süreci niçin provake etmiştir.
    5-Kendilerinin anlayışla karşılanması gerektiğini ısrarla savunurlarken,
    ve özgürlükler kapsamında kürt olmıyan bir çok insanın kendilerine ve dolayisi ile bu açılım sürecine katkı verirlerken DTP olarak niçin ısrarla imralıya kızgın bakan kitleleri anlayışla karşılamamışlar ve hala imralıyı öne sürererek bu kitleleri aleni tahrik etmişlerdir.
    6-Niçin siyaset gibi legal ve meşru bir alanda bağımsız ve kürt halkının sosyal ve kültürel talepleri için ufuk açıcı projeler üretme yerine,bu süreci imralının özel taleplerine indirgiyerek bütünü parçaya feda etmişlerdir.

  5. Yazan:erhan kanışlı Tarih: Ara 13, 2009 | Reply

    Furkan Bey, yorumunuza katılıyorum, zaten mesele de objektif bakmayı becerebilenler için çok açık…

    yalnız PKK ve Öcalansız bir açılım beklemek hayalcilikten öteye götürmez bizi. zira eşitlenmeden ve silahların susmasından yana olan kürt vatandaşların önünde iki seçenek olduğunu farzedersek; ya öcalan ve pkk’ya yaklaşmak ve onların belirleyecekleri çizgide hayatlarını şekillendirmek, ya da parlamentoya ve iktidar partisinin yasal düzenlemelerine güvenmek gibi… bu seçeneklerden ikincisinin henüz tam anlamıyla somut adımlar atamaması ve aynı zamanda siyasette kendilerini temsil eden demokratik bir kurum olan DTP’nin de kapatılması, bu insanları ilk seçeneğe yönlendirebilir. yıllardır, biz sizin özgürlüğünüz için savaşıyoruz diyen pkk ve öcalan’a sırtlarını dönemez bu insanlar. o halde bu insanlar için yasal düzenlemeler yapmak isteyen iktidarın, bu realiteyi göz önünde bulundurması şart. aksi halde, “biz yaptık oldu” deyip işin içinden çıkmaya çalışabilirler. bu da kürtlerin rızası alınmadan yapılmış bir açılım olarak kalma tehlikesini doğurur. nihayetinde tabulaştırdıkları ve putlaştırdıkları bir insanı, tabulaştıran ve putlaştıranların hakları söz konusuysa dialoga dahil etmeniz sonuçların herkes için geçerli ve mantıklı olmasını sağlar…

  6. Yazan:erhan kanışlı Tarih: Ara 13, 2009 | Reply

    Tuğrul Paşa (soyadınız olarak farzediyorum),

    “En kabul edilebilir kolektif hakları isteyen DTP’dir. DTP’nin kitlesi dışında kalan Kürtler ya bağımsızlık ya da federasyon ister, daha milliyetçi, hatta zaman zaman ilkel milliyetçi çizgide duran Kürtler vardır.”

    evet bu konudaki tesbitinize katılıyorum ben de…

    Emine Ayna konusuna gelince; sinirlerine ve kürt milliyetçiliğine hakim olamayan bir düşüncenin temsilciğini yapıyor. “ırkçılığın” sadece “türkler ulvidir” dememek olduğunu, “kürtlerin sizin yapacağınız açılıma ihtiyacı yok” demenin de pek ala ırkçılık olabileceğini görebiliyoruz.

    böyle insanların olmasının, böyle olmayan insanların samimiyetini açığa çıkardığını düşünürüm hep. bir kurumda iki ayrı görüşün olmasının tehlikeleri ve sakıncaları varsa, aynı zamanda ortak, yanıltıcı ve sahte bir söylem belirleyip takiyye yapmamalarını da onların artı hanelerine yazabiliriz.

    ama daha da can sıkan durum, kurunun yanında yaşın da yanıp, partinin külliyen kapatılması, milletvekilliklerinin düşürülmesi, 5 yıllık siyasi yasak getirilmesi vb…

    bir ülkede farklı etnik gruplar varsa, o ülkenin bekası adına her grubun siyasete katılması gerekir. çok bahsettiğimiz, tadından yenmiyor dediğimiz insan hakları bunu gerektirir. daha da önemlisi “nefretsiz” bir toplumda yaşamak için insanların siyasete azami ölçüde katılması şarttır. siz azımsanmayacak çoğunluktaki etnik grubun siyasete katılma haklarını, yargının bağımsızlığı ve hukuka bağlılığı düsturuyla ellerinden alamazsınız…

  7. Yazan:erhan kanışlı Tarih: Ara 13, 2009 | Reply

    sayın Abidin Uyar, bilemiyorum fikirlerim sizinkilere ne kadar uyar, fakat Dtp sizin bu sorularınızın cevabını verebilseydi şayet, ne provakasyonlar, ne manipülasyonlar ne de by-pass’lar yaşanırdı. açılımın açılmış gülleriyle süslenmiş açık beyaz ortamında gül gibi geçinir giderdik. gül gibi olmasa bile dikenlerin oramıza buramıza batmaması için ellerimizden geleni yapmış olurduk.

    diğer taraftan;

    “Parti kapatılması ile ilgili yasa anti demokratik bulunabilinir,ancak kanunsuz suç olmıyacağından en kötü kanunda uyulması zorunlu olan metindir.”

    demişsiniz ve bu olayı kapsam dışı yaparsak zikrettiğiniz şey, hukukun genel ilkelerinin gereğidir. fakat söz konusu kararda, mahkeme maalesef kanunlara uymaktan çok, karara kanunları uydurma çabası içine girmiş…

    diğer bir deyişle, sebepten sonuca gitmesi gerekirken, sonuçtan sebebe bir yol izlemiş. hüküm verilmiş ve dekorasyonu yapmak 11 kişiye düşmüş… işte sızlanmamızın serzenişte bulunmamızın ve mihnete boğulmamızın nedeni bu… sizin de çok güzel alıntıladığınız, Ergun Özbudun’un da çok doğru bir şekilde belirttiği gibi, “yargının bağımsızlığı” maalesef yasama ve yürütmeden üstün olması gerektiği düşüncesini doğurabiliyor. yargı hukukla değil de, kendi siyasi tavır ve görüşüyle bağlı oldukça, daha çok yargı darbelerine maruz kalırız…

  8. Yazan:ABİDİN UYAR Tarih: Ara 13, 2009 | Reply

    Sayın KANIŞLI:
    Cevabi yazınıza tüm kalbimle
    katılıyorum.Önce Anayasa, Yargı yetkisinin Türk Milleti adına kullanılmasından bahseder,Zannediyorum DOÇ.Mustafa Şentopa ait bir tespitti- Milletin bu yargı yetkisini kullanan kişi ve kurumlara karşı hiç bir tasarrufu yoktur.Çünkü halk adına bu yetkiyi kullanan kurum atanmıştır,Halbuki Halkın seçmiş olduğu bir parti Halkın vermediği bir yetkinin kullanılması sonucu kapanırken “TÜRK MİLLETİ ADINA”ifadesi ile bu yetki kullanılmaktadır.
    Ancak daha vahimi;Militar bir toplum olma özelliklerini genlerimizde taşıdığımızdan
    Şiddete tapıcılığı ve şiddete tapmayı,normalleşme gibi görme eğilimimiz vatanseverlik olarak olarak algılanmakta.
    daha önce Mustafa Akyolun siştesinde maddeler halinde soru cevap şeklindeki “PKK yı DOĞRU ANLIYALIM ARTIK”yazısına yaptığım yorumda da bahsettiğim gibi,”Devletin”tanımı cebri şiddet yetkisini kullanan,ve kullandığındada meşruiyet kazanan
    en üst kurum ifadesinde,”DEVLETİN”dahi bu yetkiyi,ancak yasa ile kullanabildiğini,kanunsuz olarak bu yetkinin kullanılmasının bugünkü ergenekon olarak tanımlanan veya derin devlet olarak tanımlanan,Amerikanının veya İsrailin yaptığı gibi terörist devlet sıfatını almaya hak kazandığı gerçeğinden yola çıkarak;
    Devletin doğasındaki “ŞİDDET”ile Terörün doğasındaki”ŞİDDETİ”n arasındaki fark aynı zamanda bizzat “TERÖRİSTİN”de tanımını yapmakta,
    Bu sebeble parlementer demokratik rejimlerdeki sistemin taşıyıcı aktörleri olan siyasi partiler sempatizanları aracılığıyla bu şiddet tekelini elinde bulunduran PKK gibi örgütlere dur demeliki,aralarına mesafe koymalıki,o örgütten emir almamalıki,siyaset kurumu görevini yerine getirebilsin.
    DTP kapatılmamış olsaydı da PKK nın
    vahşi ve kan dökücü terörizmini kucaklayıcı tavrıyla hiç bir zaman Demokrasi teorisinin tanımladığı siyasi parti olamamıştır.
    Ancak Bu teoriye uygun kaç siyasi parti varki tartışmasıda bana göre acilen yapılmalıdır.SELAM İLE….

  9. Yazan:ali duman Tarih: Ara 14, 2009 | Reply

    pkk’yı ayakta tutan, varolmasını sağlayan yegane güç, kürt halkının meşru temsilcileri olan partilerin yasal zeminde siyaset yapmalarına izin verilmemesidir.

    pkk’ya “niye dağdasınız”, “niye silahlı mücadele veriyorsunuz” diye sorulmuş olsa verebilecekleri YEGANE CEVAP;

    “Kürt halkının meşru partilerine siyaset yapma hakkı verilmemesi” olacaktır.

    zira bunun dışında pkk nın hiç bir haklı gerekçesi mevcut değildir.

    bu durumda açıkca görülmektedir ki, kürt partilerin kapatılması pkk’nın bugüne kadar var olmasını, kürt halkından destek bulmasını sağlamıştır.

    zira, meşrutiyetini “meşru siyaset yapmaktan yoksun bırakılmaya” bağlayan pkk’nın, dtp’nin yasaklanmasına yönelik faaliyetleri olmuştur, kapatma arifesinde tokat baskını, dtp içinde bir kanatın açılıma şiddetle karşı oluşu ve en nihayet dtp nin kapatılması, pkk’nın değirmenine su taşıyan önemli gerekçelerdir.

    bu açıdan dtp’de mhp ve chp’ye benzerlikler göstermekte, hatta aynı ortak amaç doğrultusunda hareket ettikleri, birbiriyle savaşır gibi gözükürken ASİMETRİK BİR BİRLİKTELİĞİN içinde oldukları da açıkca görülmektedir. Zira bunda şaşılacak bir şey yoktur, karşıt milliyetçilikler zaten hep birbirilerinden beslenmişlerdir.

    pkk marksist-leninist ideolojiden, milliyetçiliğe dümen kırdığı günden bu yana dağda oluşunu hiç bir nesnel koşulla açıklayamaz, işte bu yüzden kürt partilerinin meclisten dışlanmalarından hep medet ummuş ve bu durumdan istifade etmiştir. dağda ve silahlı oluşunu, türkiye devletinin yasakcı zihniyeti bağlamıştır. (bu sayede kısmende olsa haklı olduğunu en azından kendi tabanına kabul ettirmiştir)

    anayasa mahkemesinin yasaklı listesi dahi pkk nın amaçlarına hizmet eder niteliktedir, parti içerisinde açıkca pkk fanatiği olanların yasaklı listesinde yer almazken, güvercin kanadından olan siyasi kimliklerin yasaklandığı görülmekte olup, bu durum, bilinçli bir şekilde barışçı torpilleyecek bir durumdur. (bu liste acaba Öcalan’a danışılarak mı hazırlanmıştır, şüphe etmemek elde değil)

    zira yakalandığında “vatana hizmete hazırım” diyen, kürt halkı için “kendi başlarına bir iğne bile üretemezler” diyen öcalan, yattığı yerden de belli olduğu üzere ergenekon’un kürt kanadını oluşturduğu aşikardır. yattığı yerden anlaşıldığı üzere, öcalan türkiye cumhuriyeti devletinin değil, derin devletin-ergenekon’un tutuklusudur. zira cezaevi müdürü de, bağlı olduğu bölge komutanı da, ergenekon davasının tutuklu sanığı olarak yargılanmaktadır.

    kürt halkı pkk’yı da, abdullah öcalanı da sorgulamaktan kaçındığı sürece barışa ulaşamayacağız, kemalizm sorgulanabiliyorsa, elbetteki pkk da, apoizm de sorgulanmalıdır, hemde bizzat kürtler tarafından sorgulanmalıdır.

    ülkede ilk kez samimi bir siyaset yürüten iktidar sayesinde nasıl ki chp’nin “SOL TAKİYECİ” olduğu açık bir şekilde ortaya çıktı ise, yıllardır barış istediğini ortaya koyan PKK’nın da aslında barış konusunda SAMİMİ olmadığı ortaya çıkmıştır.

    türk milliyetçisi olan chp ve mhp nasıl şehit kanından besleniyorsa, pkk’da terörden ve kürt halkının çektiği acı, ızdırap ve ölümlerinden beslenmektedir.

    türk memetlerden beslenenler ile kürt memetlerden beslenenler ortak hareket etmektedirler, hatta çok daha ileri noktalarda gizli anlaşmalar ile ÖLMEMESİ GEREKENLER üzerinden mutabık kalmışlardır, zira her iki taraftanda ÖLMEMESİ GEREKENLERDEN, ölenler olduğuna rastamadık.

    ölmemesi gerekenler ölmüyor,
    memetlerin ölümü ise sorun değil, her iki tarafta da ölmeye hazır çok sayıda memet var.

    umarım öldürmeyi değil, yaşatmayı esas alan siyaseti hakim kılmayı başarabiliriz, zira uygarlıklar ve barışın beşiği olan anadolu toprakları ve üzerinde yaşayan halklar bu durumu haketmiyorlar.

    selamlar.

  10. Yazan:Halil Kara (Danimarka) Tarih: Ara 14, 2009 | Reply

    Türkiye`de hukukun üstünlügünden, demokrasiden bahsetmek, insan haklarindan, bireyin kendini özgürce ifade edebilme özgürlügünden bahsetmek, Afrika kitasi önümüzdeki on sene icinde acliktan, sefalletten kurtulacaktir mantigi ile es degerdedir.
    Anayasa(sizlik) mahkemesi DTP`yi, sebebi ne olursa olsun, kapatma karari hukuki degil siyasi bir karardir, sonucta bu organ siyasi bir organdir, bu fikrimi dogrulayacak bir cok örnekleri vardir.
    Bu organ verdigi en son karari ile DTP`yi kapatirken ve Ahmet Türk gibi barisa, demokrasiye, hukukun üstünlügüne, özgür ifadeye hizmet etmeye calisan (az veya cok-begeniriz veya begenmeyiz) insanlarin önünü kapatirken, sinirlandirirken, PKK`ye ve Kürt´lere acik bir mesaj, acik bir mektup göndermistir.
    Bu mesaji ben söyle okuyorum; Türkiye`de demokrasiyi, barisi, hukuku, özgür ifadeyi insa etme gelenegimiz yoktur, bu konulari bizden istemeyin, anlamiyoruz, anlamakta istemiyoruz. Biz savastan, kandan, yikmaktan, yakmaktan, yok etmekten anlariz, 80 yillik gecmisimizin geleneginde bunlar vardir, siz gelin bizim anladigimiz dilden bu olaya devam edelim, taakiii disaridan birileri bu olaya el atincaya, bizim yerimize bu olaylari cozene kadar.
    Arkadaslar, bu olayi disaridan gelip yerimize bu sorunlari, meseleleri cozmelerini beklemeye devam etmeyelim. Eger öyle olursa Amerika`nin bu konulardaki fikirleri, planlari bellidir, oda Kürdistan`i Türkiye`den ayirmaktir. Öteden beri düsüncesi budur, vede gerceklestirir, hic kuskunuz olmasin.
    Burada yazi, yorum, düsüncelerini ifade eden arkadaslar genelde hemfikiriz gördügüm kadariyla; mücadeleleri halklar gerceklestirir ve haklari bu mücadeleler sonunda elde edebiliriz, örgütler degil.
    Mesela gecen hafta boyunca Anayasa(sizlik) mahkemesi önünde, halklarimiz pankartlar elinde, “DTP`yi kapattirmayiz”, “Ahmet Türk gibi insanlari bu mücadelede yasaklattirmayiz”, “biz halkiz ve bizim dediklerimiz olacaktir” yazilariyla yürüyüsler, mitingler beklerdim, ama ne yazikki bunu göremedik.
    Görünen köy klavuz ister bence.
    Saygilarimla…
    Halil Kara

  11. Yazan:Mustafa Akbaş Tarih: Ara 14, 2009 | Reply

    Halil Kara cok yerinde bir yorum yazmis. TC de durum cok vahim. Yok Ahmet Türke hain deyip Partsini kapatiyorlar, bir gün sonra hainin oglunu askere aliyorlar.Adam hain se belki ogluda haindir o neden askere aliniyor? Yoksa TSK hain yetistirme yurdumu? Belkide ögle cünkü cogu Kürt genci zorunlugu askerligi yaptiktan sonar daga cikiyor. Demek istedigim cogu Kürt teröristin egitimi TSK da veriliyor.TC orta Avrupa ülkelerine benzeyen bir Hukuk devleti degil ve yakin zamanda olma imkani bile yok.
    *devletin her şeyden sorumlu olduğu düşüncesi* ile yetistirilmis vatandas devletin her yaptigi haksizligi yutuyor.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin