RSS Feed for This Post

Başörtüsü yasağından memnun olan dindar erkekler

Nihal Bengisu Karaca

Üzerinde ingilizce cümleler yazan tişörtleri, kültürel birikimi ve enginlere sığmayan belagatı ile ünlü bir büyüğümüz, mütedeyyin kesime hitap eden kanallardan birinde, şu cümleleri sarfederken görüldü: “Ben başörtülü kızların üniversiteye alınmamasından çok memnunum” diyordu hatırlı kişi, “…Annelik potansiyeli olan genç kızlarımızın ne işi var zaten orada…” mealinde cümlelerle tamamlıyordu görüşünü. Bu yaklaşım, epeydir malum olanın ilamıdır. Şahıs sadece dile getiriyor ve vehm mi, gerçek mi olduğunu ayırt edemediğimiz bir noktada bizi aydınlatıyor, acı gerçekle yüzleşme fırsatı veriyor. Nedir o ? Nasıl ki, dışarıdan pek medeni, az kazıyınca aslında kadınları hiç sevmediği anlaşılan sözde modern adamların çoğu için “konuşan et”ten ibaretsin; pek güvendiğin, bir mağduriyeti ve inancı paylaşıyor olmaya çok anlam yüklediğin mütedeyyin erkekler açısından da aslında, çoğunlukla, sadece “anne”den mürekkepsin. Bir nevi “çocuksal fırlangaç”. Özel okul masraflarıydı, şuydu buydu gibi durumlar gereği, artık öyle dizi dizi doğurman filan beklenmiyor, ama anlamın yine de “anne”lile kaim . Haksızlık etmeyelim, elbette bu iki kategorinin dışında binlerce erkek var, sözümüz onlara değil . Sözümüz, bir zamanlar eğitim sahiden önemli imiş gibi yapan, ama artık eğitime yönelik yasaklarla  ilgilenmediği gibi, içinden “çok da iyi oldu” diye geçiren muhafazakarlara. Yasaklarla mücadele ettiler, haklarını yiyemeyiz. Yoruldular. Nasreddin Hoca misali, “ben zaten inecektim” yapıyorlar şimdi. Yani yasak var tamam, ama boşver, zaten epi topu “eğitimli bir anne” olman içindi eğitim mücadelesi, demeye getiriyorlar. Hep duyarım: Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder. İyi eğitim al ki, iyi salla beşiği. Ve madem artık alamıyorsun eğitimi, sistem sana yasakladı bu eğitimi, seni hakir gördü, o vakit dert de etme, beşik baki! Hadi yavrum. Bakarsın cip alırım sana, olmadı tek taş. İyisi mi, bi’ bebek doğur sen “bize”… Tabii dünya çok değişti. İşinde istediği sonucu elde etmiş, tartışmasız bir kariyer yapmış, ama özel yaşamında “senden çocuğum olsun istiyorum” cümlesini bir türlü duyamamış, Amerikalı bir iş kadınına, beğenilmek- evlenmek-annelik arasındaki mesafenin bu kadar kısa oluşu teoride romantik bile gelebilir.
Ama Türkiye gibi bir toplumda yaşayan kadınlara gelmiyor. Anasının kuzusu olmak ile maçoluk arasında gidip gelen, “sevdim mi tam severim” naraları atıp iki gün sonra “dost kalsak ya biz” diyebilen eğri büğrü, ne geleneksel ne modern, hangi tahtaya bastığı belli olmayan erkeklerin dünyasında, kadınlar biliyor ki, güveneceğin tek kişi kendinsin. Ben dindarım diye ortaya çıkan, ama islam’ın kadınlara tanıdığı haklardan bahsedince yüzü buruşan, her ne hikmetse parayı bulur bulmaz namazı niyazı bırakıp sözkonusu dindarlığını ikinci hanımla filan “taçlandıran” erkek realitesi var bir de, ki onlar da, evliliği başörtülü kızlar için bir güvence olmaktan çıkarmış durumdalar. Çok basit ama hayati bir ortak duygudan, gelecek kaygısı/korkusundan dolayıdır ki, biraz gözü açılmış hemen her kadın, bir meslek sahibi olmak “zorunda olduğunu” biliyor. Lakin gelin görün ki, bakanı kalkıp “evdeki iş yetmiyor mu?” diye soruyor, öbürü işsizliğin nedeninin kadınlar olduğunu beyan ediyor, bir kanaat önderi de açıkça yasaklardan memnuniyet duyduğunu söylüyor. Çözüm paketi olarak gelen hep aynı yanıt: Annelik. Mevzu, giderek modernleşen kadını geleneksel rolüne davetse, bu tehlikeli bir yol. Kadınlar size “Erkek dediğin, bir ayıyı eliyle boğabilmeli, geyiği vurduğu gibi atının terkisine atıp getirmeli, ne o öyle bankacılık, reklamcılık, sunuculuk felan” diyor mu? Annelik potansiyeli olan her genç kadının anne olması gerekiyordu ise, fıtratında “mücadele potansiyeli” olan erkeğin de meselesinde sebat etmesi gerekiyordu. Bu sebatsızlığını itiraf etmediği gibi, kızların kapılarda itilip kakılmasına, hakarete uğramasına sebep olan yasakları “memnuniyetle karşıladığını” belirten bir topluluğa neden çocuk doğurulmalıdır, ayrıca merak konusu.

… Bu makale ilginizi çekitiyse…

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

 

Trackback URL

  1. 37 Yorum

  2. Yazan:Hasan Tarih: Nis 5, 2009 | Reply

    “Laiklik-şeriat” tartışması arasında unuttuğumuz bir sosyal gerçeklik bu.

    Başörtülülere okul kapısı kapalı, ama o kapılar açık olsa da “kapalı olan başka kapılar” yüzünden evinden çıkamayacak epey insan var..

    Toplumumuzun büyük kısmı için kadının toplumsal rol dağılımında üstlendiği rol evinin kadını ve çocuklarının anası olmak. Çalışmak, okumak, sivil toplum kuruluşları içerisinde bulunmak erkeklerin işi. Kadınlara “yassak kardeşim.”

    Peki bu nasıl aşılır?

    Şu an zaten “aşılma” sürecindeyiz. Bugün hava güneşli; Fatih, Eyüp, Gaziosmanpaşa gibi mütedeyyin ilçelerimizin merkezlerinde bir gezinin. Orada hemen her dükkanda çalışan başörtülü kızlar göreceksiniz. Anadolu’da da artık kadınlar, başörtülü kadınlar kabuklarını kırmış durumda. Aralarında “kobi” olanlar bile var.

    Bu nasıl oluyor?

    Eskisinin neden olduğuna bakalım. Kadınların toplumsal hayatta eskiden üstlendikleri o rol tümüyle erkeklerin suçu deil. O bir toplumsal durum. Üretim tarzıyla alakalı toplumsal bir durum. Bu üretim tarzının yarattığı değerlerdi kadınları evlerine kapatan.

    Şimdi ise, daha doğrusu Özal’dan bu yana Türkiye dönüşüyor.. Kapitalistleşiyoruz ve şehirlileşiyoruz. Böyle oldukça sekülerleşiyoruz. Dindarlar da artık eskisinden daha farklı bir hayat sürmek durumunda kalıyor..

    Toplumsal üretim biçimi değiştikçe; toplumsal roller de değişiyor. Kadın artık üretim sürecinin asil parçalarından..

    Kapitalizm, sen nelere kadirsin..

    Kadının aldığı bu yeni rol elbette ki sadece üretim için geçerli değil. Başörtülü kadınları mesleki eğitim kurslarında, dil okullarında, sivil toplum kuruluşlarında da görüyoruz. (inanmayan genç siviller’e baksın. )

    Aynı zamanda yapılan araştırmalar türkiye’de örtünen, namaz kılan, oruç tutan insan sayısının da azaldığını gösteriyor.

    Bunu çevrenize bakarak da anlayabilirsiniz. Eskiden bizim burada, yolda açık bir kadın göremezdiniz. Birileri sokağa çıkmasına izin vermediğinden değil, olmadığından göremezdiniz. Bugün ise sokağa bakınca hemen hemen yarı yarıya oranda açık ve kapalı insanlar..

    Modernleşme meselesini yalnızca giyime indirgemek oldukça yanlıştır tabii..

    Ama modernleşiyoruz, çünkü o kadınlar “yemek yapmak için alışverişe” gitmiyorlar.. İşten dönüyor ya da işe gidiyorlar..

    İşte modernite budur..

    N.B. Karaca’nın bahsettiği insan modellerini yok edecek olan da budur..

    Hayatı durduramaz hiç kimse..

  3. Yazan:Başar Olgun Tarih: Nis 5, 2009 | Reply

    Kadının sosyal hayat içinde değil de evde olması gerektiğini düşünen erkekler, ister muhafazakar olsun ister laik kesimden olsun, baş örtüsü yasağından memnundurlar. Zira kadının evde olmasısosyal haya içinde olmasından daga ‘garanti’dir. Ataerkil toplumunun yansımaları…

  4. Yazan:suzannur Tarih: Nis 5, 2009 | Reply

    Unutulan bir şey yok mu? Bu toplumda kadın zaten hep çalışıyordu, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişimiz henüz tamamlanmadı ve Anadolu’da kadın hala çalışıyor, evinde, tarlasında, ağılında…
    Şehirleşmeyle başlayan sorun ve ötesinde ekonomik ihtiyaçlar kadının sosyal ve ekonomik hayatta aktif durumda olmasını devam ettirmiş durumda. Köyde de aynıydı, şehirde de aynı. Değişen bir şey yok.
    Kadın okumasın evde kalsın, halkın talebi değil, okuyup da pek yetişmiş olduğunu zanneden az gelişmiş dindar bir kesim erkeğin fantezisi bu :)ya da tam tersi buna karşı çıkan yine okumuş da pek yetişmiş olduğunu zanneden az geşülişmiş aydın! erkeğin faztezisi.
    N.B. Karaca çok iyi bir tespit yapmış, söyleyecek söz bırakmıyor insana, ellerine sağlık. Çevremde onun dediği gibi erkekler görünce, yazık okuduğu okula, az gelişmiş mahluk diyorum 🙂
    Varlar, varlar… bu tipte adamlar varlar. Hem de halkın okumamış kesiminde değil, okumuş da bir şey olamamış kesiminde. Yazık!

  5. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Nis 6, 2009 | Reply

    Suzannur hanım merhabalar,

    Öncelikle her biri deneme tatında derin felsefi yazılarınızı aradığımı belirtmeliyim.
    Evet,tüm içtenliğimle söylüyorum;insanı merkezine alan,mana boyutu yüksek yazılarınızın DD de eksikliğinin hissedildiğini bilmenizi istiyorum.Ayrıca sizin gibi tarafsızlığı esas alarak insan odaklı düşünebilen,eleştiriden çok anlama ve anlaşılma çabası içerisinde olan dürüst aydınlara sadece DD de değil toplumda da ihtiyaç var.Zira,toplumsal barış ve diyalogun tesis edilmesi,arzu edilen demokratik dönüşümün sağlanması ancak sizin gibi ilkeli ve tutarlı aydınların çoğalmasıyla mümkün olacaktır.
    Bu çağrımı dikkate alarak biz okurları enfes yazılarınızdan mahrum bırakmayacağınızı umuyor ve diliyorum.

    Ayrıca yeri gelmişken,sizin gibi ç-z hanımın da bu yönde biraz kenara çekilmiş olduğunu ve bunu da bir kayıp olarak görüyorum.Umarım O da bu yorumumu okur da sitemizde daha verimli tartışmaların gerçekleşmesine vesile olur.

    Biliyorum,-veya an azından sezgilerim dayanarak-geçerli nedenleriniz olabileceğini düşünüyorum.Kolay değil elbet,insan çok yapıcı ve pozitif düşünürken bile bazen yanlış anlaşılarak haksızlığa uğrayabiliyor.Dolayısıyla böylesi bir olumsuz etkileşim zaman zaman heves kırıcı ve yıpratıcı olabiliyor.Gaye,düşünce ve fikir dünyasıyla topluma olumlu mesajlar vermek iken,insanın kavga ve polemiklerin içerisine çekilmesi gerçekten ızdırap verici ve bir o kadar da yıpratıcı.Belli bir noktadan sonra bu anlamsız kavgalar bir yılgınlık yaratabiliyor.Oysa dediğim gibi,bütün risklerine ve ödenen bedellere karşılık,evet sizin gibilere bu memlekette büyük bir ihtiyaç var bilesiniz.

    En yakın zamanda yazı ve yorumlarınızı bekliyor,selam ve hürmetlerimi iletiyorum.

  6. Yazan:özlem Tarih: Nis 6, 2009 | Reply

    Merhaba ben DD deki tartismalarin hepsini takip edemiyorum. Ama insallah Suzannur Hanimin az yazmasina sebep olacak herhangi kirici bir tartisma yasanmamistir. Ben de zira yorumlarindan tanidigim kadari ile cok sevdim Suzannur hanimi. Ayrica yazilari da varsa linkini gonderirseniz sevinirim. Selamlar
    Yazinin konusu kisiye gelince soyledigi soz ve yuruttugumantik(imsi) elbette cok sinir bozucu. Bu konuda bir cok sıkıntı yaşamış insanın duygularına yaşadıklarına saygısızlık en başta. Ama o kadar da şirin,nazik bir insan ki yine de çok sert konuşmaya kıyamıyorum.(hadi ismini ben vereyim Engin Noyan)Bana kalsa Engin Beyle bu konuyu beş on dakika bile konuşsak hemen yaptığının ayırdına varabilecek bir insan izlenimi bıraktı bende. Tabi böyle olmayıp bizi asabiyeti, çok bilmişliği ile döven türlü çeşit adamlar da var.

  7. Yazan:Aziz Yılmaz Tarih: Nis 6, 2009 | Reply

    Özlem hanım,

    Benimkisi sadece bir tahmindi.Belki de Suzannur hanımın sandığım gibi bir küskünlüğü olmamıştır.

    Link gönderme konusunda bir hayli acemiyim.Daha doğrusu bilgisayar kullanımında hiç tecrübem yok.Ancak,DD nin YAZARLAR bölümünne Suzan Başarslan ismine tıklarsanız bütün yazılarına ulaşabilirsiniz.
    Selam ve saygılar.

  8. Yazan:Mustafa Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    Saygideger Nihal Bengisu Karaca hanimefendi…
    inanirimki hürriyet sadece okumus efendi kültürlü insanlara degil ayni zamanda görgüsüz, veya geri zekali veya maco insanlarda hürriyet gerek. Ne yapalim ? Cehaleti, kültürsüzlügü yasaklayalimmi ? Edebsizlige aylarca hapismi verelim? Adam “ben kadinlarin yüksek tahsiline karsiyim” diyor. Varsin olsun. Hatta birisini biliyorum “yüksek tahsili istisnalar azinlik haric herkese zararlidir der. Hakli oldugu taraf vardir diye düsünüyorum. Ilim nedir, ilim felsefesi nedir, ilimden maksat nedir böyle ve benzer sorulari hic kendine konu edinmeyen zihin yormayan ama “ilim ehli” oldugunu iddia edenler az degildir. Böyle seyler veya bir kiz talebesinin bana dedigi gibi “ben aslinda universiteye evlenmek icin okumus erkegi kendim bulayim diye ve ailemden daha bagimsiz olmam icindir” gibi.Simdi bu kiza veya gercek ilim derdi olmayipta okumayi sadece zenginligin anahtari ve toplumdan saygi icin vasita gören talebeye kizmak olurmu ? Hürriyetde bunada yer vardir. Varsin olsun. Okumaya karsi cikanlarda destek verende varsin olsun. Bunlari ahlak ve kültür ile alakali konular. Bayanlarin okumasina karsi cikanlar illa belirli bir sebebden dolayi öyle olduklarini zanetmiyorum. Hatta bence o insanlari konusturmak lazim anlatsinlar bakalim nicin öyle davraniyorlar.
    Inaniyorum cogulari kadinlarin okumalarina sicak bakmayanlar endiseli olduklari icin öyle davraniyorlar. Sehirlesme ve toplumda kültürel yabancilasma eski ailevi baglarin azalmasi hayatin zorlulugu parallinde endise duygusu artmaktadir “kizimin bu dünyada hali nice olur” diye. Gözünün önünde durmasini ister emniyetli bulur. Ama bu gercekten korumakmidir aslinda belli degil. Kisaca ne öyle ne böyle emniyet diye birsey yok.

  9. Yazan:Mete Han Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    Nihal Hanım ve destekleyici yorum profesörlerine…
    Güzel bir müjdem var sizler için.Sevinin gari.Türkiye Cumhuriyeti ‘eğitimli,özgür ve modern kadınlar’ ülkesi olacaktır.Evet,cahillere,kırolara,maçolara ve yobazlara rağmen…
    İşe ‘eğ-‘ fiili ile başlayan güzide eğitim sistemimizin nihai zaferi olarak tüm kavramların ve değerlerin içi süreç içinde boşaltılmış,değiştirilmiş ve yamultulmuş olarak önünüzdeki engeller aşılmış ve sizleri özgürleştirip modernleştirmeyi başarmıştır.Hem de dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir anlayışla,laik demokratik ülkemizin tüm kesimlerine hitab ederek büyük çoğunluğunu aynı noktada birleştirmeyi başarmıştır.
    Modernlik ve özgürlüğe giden bu yolda kadınların önemine binaen ülkemizde binbir güçlük ve emekle her türden kesimin de katılımıyla şekillenen toplumsal yapımız hayırlı ve uğurlu olsun.Bu amaçla; değerlerin,inançların ve tüm kültürlerin karışımıyla ortaya çıkan bu yeni hayat tarzımızı kutsuyor ve sizi bu kutsal davanın savunucuları olmaya çağırıyoruz. Yürüyün gari.Modernizm çok yaşa! Özgür kadın çok yaşa! Nihal Hanım çok yaşa!

  10. Yazan:Hasan Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    Hem de dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir anlayışla,laik demokratik ülkemizin tüm kesimlerine hitab ederek büyük çoğunluğunu aynı noktada birleştirmeyi başarmıştır.

    Ben de her gün Eminönü İskelesi’nden Heybeliada’ya doğru denizin üzerinden yürüyerek gitmeyi başarıyorum.

    Kişisel gelişim kitapları gerçekleri onları görmek istediğimiz şekliyle algılarsak bir gün gerçeğin şekil değiştirip bizim onu istediğimiz biçime doğru değişeceğini söyler.

    Belki siz laik-demokrasinin (!) var olduğuna ve kitleleri kapsadığına inanarak ben de denizin üstünde yürüdüğümü tahayyül ederek bir noktaya varabiliriz.

    Hayal kurmak ne hoş!

  11. Yazan:suzannur Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    Aziz Bey ve Özlem Hanım,
    Öncelikle güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Yorgunluk döneminin ardından(akademik bir kitap çalışmasını bitirdim) biraz dinlenme ve aslında bir kaçış döneminin içindeyim.Bazen anlamsızlaşan hayata, düşünceye, fikri yoğunluğun sonuçsuzluğuna karşı bir tepki bu. Soft bir tepki aslında. Yazacak gücü yeniden bulduğumda, aslında yazmak istediğim çok şey var, Hilmi Yavuz’un Üç Anlatı’sı(hatta başlamıştım ve yarım kaldı), Mustafa Kutlu’nun Huzursuz Bacak’ı, Ayrılık üzerine bir deneme ya da şu anda notlar alarak okuduğum Elif Şafak’ın Aşk’ı…
    Bazen beklemek gerekiyor… Umarım çok sürmez.
    Sizler gibi güzel insanlarla tanışabilmek bir şeref. Öncelikle Aziz Bey sizinle ve Özlem Hanım sizinle. Özlem Hanım sizinle çok yazışamadık bu yüzden önceliği Aziz Bey’e verdim, affola 🙂

  12. Yazan:Mete Han Tarih: Nis 7, 2009 | Reply

    Toplumların iftihar kaynağı önderlerin hangi beşiklerden çıktığını,o beşikleri hangi ellerin salladığını bilmeden kadının rolünü sorgulamak kimin ne haddine? Kadını kadın yapan ilmin,kültürün ve ahlaki değerlerin özünü kavrayamamış bir zihniyetin kendisine uymayanı değiştirmeye hakkı da yoktur.
    Bir yandan eğitimin şekline ve içeriğine dert yanan ve bunun pek de ‘hayırlı’ bir noktaya getirmediğine inanan ve çözüm olarak ‘olmasa da olur’ mantığını benimseyen bir kişisel anlayış ile diğer tarafta şeklinin ve içeriğinin özüne ve neticelerine razı olmuş,bu haliyle zorunluluğuna inanan ve karşıtlarını aşağılayan bir anlayışın çatışması mıdır bu?
    Kadını ‘et’ten ibaret gören anlayışın nerde başlayıp nerde devam ettiğini bilmiyor muyuz peki? Ya sonrasını ? Kadına,kimin nasıl baktığını ve bu günlere nasıl gelindiğini bilmiyor muyuz? Tüm beşeri anlayışların kadını ‘göbekle diz kapağı’ arasında bir zihniyetle felsefi temellerine oturttuklarını bilmiyor muyuz?
    İtiraf edin.Batıyla doğunun,dinle sekülerin içinde mutasyona uğradık deyin.Şekilsizliği şekil olarak kabul ettik deyin.Dini kendimize uyduran biziz deyin.Alimlerimiz,aydınlarımız,önderlerimiz hep beraber bunu başardık deyin.
    Eleştirirken aşağılayan ‘modernizm’ uşakları, adıkları eğitimin ve insana saygının sınırlarını belirleme hakkını nasıl elde etmişlerdir acaba?Daha da önemlisi bu sınırlar neye göre belirlenmiştir? Kime ve neye göre?
    Kadının,anneliğin ve nesil yetiştirmenin ne olduğunu bilmeyen sevgili iş ve kariyer çiçeklerine selam ve hürmetlerimle.

  13. Yazan:ç-z Tarih: Nis 8, 2009 | Reply

    Aziz bey,
    Yazdıklarınız için çok teşekkürler.Siteyi izlemeye ve eskisi kadar sık olmasa da zaman zaman yorum yazarak iştirak etmeye devam ediyorum.Sadık bir site takipçisi olduğumu söyleyebilirim Evet,eskisi kadar sık yazmıyorum,nedenini size mümkün olduğunca kısa tutarak açıklamaya çalışayım.
    Bazen paylaştıklarımın,zenginleştirmeyip aksine törpülediği hissine kapılıyorum. Hepimiz birbirimizden farklıyız ve bu bir lütuf. Mehmet beyin zaman zaman hatırlattığı gibi bu lütuf büyük bir zenginlik.Bu zenginliği tüketen bir öğütücünün girdabına kendini kaptırmaktan sakınmak benimkisi.Bazı yorumlar bıçak keskinliğinde oluyor,fikirler bir birleriyle karşı karşıya geldikçe bileme taşına çelik değmiş gibi ortaya kıvılcımlar çıkıyor. Çoğu zaman olmasa da bazı tartışmalarda (kendi yorumlarım da dahil) aklımdan buna benzer şeyler geçiyor doğrusu. Bu gibi durumlarda yanlış olan ne ya da ben neyi yanlış yapıyorum diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

    Sizin yazınızı gördükten sonra neden eskisi gibi yazmadığım konusunda düşünürken aklıma aşağıdaki anı gelivermişti.Uzun lafın kısası olan iki cümle orada.
    Seneler önce dar bir yerden dönerken arabayı kaldırıma çıkardığı ve muhtemel olacaklar için kardeşimle tartışmaya başlamıştık.Arabanın arka koltuğunda oturan 4-5 yaşlarındaki yeğenim bu bizim uzayıp giden tartışmamızı bir cümle ile sona erdirivermişti “kardeşsiniz,değer mi?”

  14. Yazan:ç-z Tarih: Nis 8, 2009 | Reply

    “Değişen dünya ile birlikte erkekler de değişmiş ve kadınlar için evlilik kurumu bir güvence olmaktan çıkmıştır.”demiş Sn.Karaca.Muhafazakar erkeklerin içlerinden geçirdikleri niyetlerini okumuş, sebat etmeleri gereken “meselelerinde(!)” artık eğitime yönelik yasaklarla ilgilenmedikleri kanaati kendisinde hasıl olmuş.
    Kadının intikamı acı olur ve başlamış değişen dünya ile beraber değişen erkek özelliklerini de yazısının içine serpiştirerek gözler önüne sermeye;

    1) Anasının kuzusu olmak ile maçoluk arasında gidip gelmek,
    2) “sevdim mi tam severim” naraları atıp iki gün sonra “dost kalsak ya biz” diyerek eğrilip, bükülmek,
    3) ne geleneksel ne modern, hangi tahtaya bastığı belli olmamak,
    4) dindarım diye ortaya çıkıp, ama islam’ın kadınlara tanıdığı haklardan bahsedince yüzü buruşmak,
    5) her ne hikmetse parayı bulur bulmaz namazı niyazı bırakıp söz konusu dindarlığını ikinci hanımla filan “taçlandırmak”
    6) kızların kapılarda itilip kakılmasına, hakarete uğramasına sebep olan yasakları “memnuniyetle karşıladığını” belirten bir topluluğu oluşturan birey olmak,
    7) oluşturduğu topluluğun kurduğu sistemle kızlara eğitimi yasaklayarak potansiyel eş adayları yaratmak bu nedenle de sistemi değiştirmek konusunda sebatkar olmamak,
    8) olur ya kurulan baraj sisteminden sızıp eğitim almış kızları da jeep ve pırlanta rüşveti ile eş ve anne olmak için kandırmak,
    9) İyisi mi, bi’ bebek doğur sen “bize”…cümlesi ile değişen dünyada sarf edilen “senden çocuğum olsun istiyorum” cümlesi arasındaki farkı idrak edememiş olmak

    Senden çocuğum olsun diyen erkeklerin olduğu,kariyerli kadınların da bundan çok mutlu olduğu bir başka “değişen dünya” daha var ama Karaca’nın bize robot resmini çizdiği suçlu erkekler “o” dünyaya ait değiller,mi acaba ?(Karaca şu sıralar vizyonda olan Marley& me adlı şu romantik ABD filmini seyrettikten sonra bu yazıyı kaleme alsaydı ne derdi?)

    “Erkeklerinin,yukarıda sayılan vasıflara sahip olduğu bir topluluğa çocuk doğurmak için artık neden bulamayan biraz gözü açılmış hemen her kadın, çok basit ama hayati bir ortak duygudan, gelecek kaygısı/korkusundan dolayıdır ki, bir meslek sahibi olmak “zorunda olduğunu” biliyor.”muş.

    Flash haber bu olsa gerek:“Çocuk doğurmak için neden bulamayan kadın, meslek sahibi olmak zorunda kalmış !”

    Benim bu yazıdan çıkardığım sonuç;iyi ki erkekler değişmiş(ne becerikliler değişim için kimseye ihtiyaç duymuyorlar)ve onların sayesinde dünya da değişmiş ki kadınların gözü açılmaya başlamış.Demek ki erkekler bu şekilde değişmemiş olsalarmış kadınlar değişmek zorunda olduklarını idrak edemeyecekler ve erkeklerin hala daha “bir eliyle ayıyı boğabilen, geyiği vurduğu gibi atının terkisine atıp getirebilen” bir cinseyet olduklarını ve onlarla yaptıkları evliliklerin de kendileri için bir “güvence” olduğunu düşünüp duracaklarmış.Hoş şimdi de onlardan bir elleri ile sahiplendikleri(!) sistemi diğer elleri ile değiştirmelerini bekleniyoruz ama olsun,şimdi dünya değişti.Bunu bekleme hakkını değişmeyen erkeklerden söke söke aldık çok şükür.Yoksa kadınlara bu hak “değişen erkekler” tarafından mı verilmişti?

    Hay Allah razı olsun bu değişen erkek milletinden.Anlaşılan onlar değişmeseymiş kadınların aklına “meslek sahibi” olmak gelmeyecekmiş!

    kızların kapılarda itilip kakılmasına, hakarete uğramasına sebep olan yasakları “memnuniyetle karşıladığını” belirten bir topluluğa neden çocuk doğurulmalıdır,

    Bu yazıyla çok açık bir şekilde “doğurganlık” üzerinden erkeklere şantaj yapılmış.Karaca “çocuksal fırlangaç” olarak görülmeye şiddetle itiraz ettiğini sanırken bir kadın olarak ne yazık ki hala kendi cinsiyetini “çocuksal fırlangaç” olarak görmekten uzak olamadığını itiraf yoluyla cümle aleme ilan etmiş.

    Bir kadın ilk çaresi olan evlilik müessesinin(!) diğer ferdine itimat etmediği için mi meslek sahibi olmalıdır?Çocuk,kadınlarını memnun eden bir topluluğa kadın tarafından sunulan bir lütuf mudur?Sayın Karaca keşke bu sorulara cevap verebilseydi.

    Bu durumda yukarıdaki yazıda şikayet konusu edilerek dile getirilen her bir özelliği kadınlar için söyleyebilmek de mümkün;

    1) Evin hanımı olmak ile meslek sahibi olmak arasında gidip gelmek,
    2) “sevdim mi tam severim” naraları atıp iki gün sonra “kariyerim,para” diyerek çocuk konusunda yan çizip eğrilip, bükülmek,
    3) ne geleneksel ne modern, hangi tahtaya bastığı belli olmamak,
    4) islam’ın sözde cevaz verdiği safsatası ile imam nikahlı olarak bir erkeğin bilmem kaçıncı eşi olmaya “ekonomik güvence yada tamamıyla duygusal” nedenlerle olur deyip yüz buruşturmamak,
    5) her ne hikmetse paralı bir koca adayı ortaya çıkınca meslekmiş,okulmuş hepsini bir kenara bırakıp erkek tarafından eş ve anne yapılarak taçlandırılmayı istemek,
    6) kızların kapılarda itilip kakılmasına, hakarete uğramasına sebep olan yasakları “memnuniyetle karşıladığını” belirten bir topluluğu oluşturan bireylerden birinin de çeyizini sandığa yerleştiren, bir an önce torun sahibi olmayı arzu eden kendi annesi olduğu gerçeğini unutmak,
    7) oluşturduğu toplulukta cinsiyete dayalı ahlak anlayışının değiştirilmesi konusunda bırakın katkı sağlamayı aksine bunun üzerinden prim yapmaya çalışarak kurulan düzenin destekçisi olmak konusunda sebatkar olmak,
    8) doğurmayan yada doğuramayan cinsdaşlarının hakir görüldüğü,küçümsendiği bir sistemin parçası olmak,
    9) İyisi mi, bi’ bebek doğur sen “bize”…cümlesi ile değişen dünyada sarf edilen “senden çocuğum olsun istiyorum” cümlesi arasında ifade ediliş dışında fark olmadığını idrak edememiş olmak

    Suzannur hanım,

    Kadın okumasın evde kalsın, halkın talebi değil, okuyup da pek yetişmiş olduğunu zanneden az gelişmiş dindar bir kesim erkeğin fantezisi bu :)ya da tam tersi buna karşı çıkan yine okumuş da pek yetişmiş olduğunu zanneden az geşülişmiş aydın! erkeğin faztezisi.

    Ya bu fantezileri paylaşan,azgelişmiş dindar erkeklerin yanıbaşında duran ama bizim ısrarla görmemezlikten geldiğimiz kadınlar! Ve elbette kendini modern cumhuriyetin sözüm ona aydın kadını zannederek cinsdaşının başındaki başörtüsünü gördüğünde boğulma hissi yaşadığını ve sadece soyunmanın “özgürlük” olduğunu vehmedenler! Bu kadınlar da Karaca’nın yazdığı gibi hani şu “beşiği sallayarak dünyaya hükmeder” denilen ellerin sahipleri değiller mi?

    Evet başörtüsü yasağından memnun olan kadın yoktur.Fakat bunun için gayret göstermekten yoruldukları için başka çarelere yönelerek konuya destek vermekte sebat etmeyen kadınlar da vardır.

  15. Yazan:suzannur Tarih: Nis 8, 2009 | Reply

    Sayın ç-z,
    Tamamiyle haklısınız kadınlara ait görüşünüz de, hatta bazen kadınların tutumundan daha çok korkarım, hele de bir yerlerde mevki sahibiyseler. (Sözün kısası onlardan da çok var 🙂 )
    Konu erkekler olunca vurayım abalıya deyiverdim 🙂
    Sizinle yazışmak güzel. Havalar az daha ısınsın, sahilde bir çay/kahve sözüm var, unutmadım.
    muhabbetle.

  16. Yazan:Metin MUTUGU Tarih: Nis 8, 2009 | Reply

    biz burada neyi tartışıyoruz kızlarımız başını kapattı diye neden okullara almıyoruz.
    Bu kızların başını kapatan kim ve açacaksın diyen kim hepside aynı imsanlar değilmi.
    O zaman ya yasağı koymayacak ya da başını açacak.
    Ben hiç tesettür reklamı yapan şirkin bayan görmedim,neden acaba.

  17. Yazan:Umm eyyub Tarih: Nis 9, 2009 | Reply

    Yasaklarin basladigi 80’li yillarda memnun lar mi degiller mi bilmem ama pek de rahatsiz olmamislardi. Diyanet, kapilarini asindiran kizlarimiza “Basortusu Allahin bir emridir” diye bir yaz bile verememisti. Hatta kendi kadin memurlarina da baslarini acmalarini teblig etmislerdi.
    Hatirladigim kadariyla dindar ve basortulu kizlarin universitelerde bas gostermesi,o zamanki sol zihniyet kadar dindar kesimi de hazirliksiz yakalamisti.
    Universitelerde basortu yasagi basladigindan beri pek fazla degisen birsey bu cephede.

  18. Yazan:Mert Nuhoglu Tarih: Nis 23, 2009 | Reply

    Yazıyı ve yorumları okudum. Bazı eleştirel bakan yorumları aşırı karmaşık buldum. Sonuç olarak ne demek istediklerini doğrusu tam anlayamadım.

    Benim görüşüm şöyle: Kendi çevremden de gözlemlediğim kadarıyla, bazı insanlar başörtüsü yasağının İslami açıdan yararlı olduğu görüşünde. Üniversitelerin insanları dünyevileştirdiğini düşünüyorlar. Kadınların ise para kazanma mecburiyeti olmadıklarını düşündüklerinden, okumamalarının İslami açıdan daha iyi olduğu düşüncesindeler.

    Nihal Hanım, bu tavrın içinde çeşitli tutarsızlıklar bulunduğunu düşündüğünden, olayı biraz alaycı bir şekilde ele almış. Bu da sanıyorum bazı insanları biraz incitmiş. Bu arkadaşlar, Nihal Hanımın, modernizmi yücelttiğini düşünmüşler.

    Bence Nihal Hanımın yazım tarzının üzerinden eleştiri yapmaktansa, yukarıdaki temel fikir üzerinden tartışmayı sürdürmek daha yararlı olacak. Yani üniversitelerin insanları dünyevileştirmesinden dolayı, kadınların okumamasının daha iyi olduğu teorisi, doğru mudur yanlış mıdır?

    Ben şahsen böyle düşünmüyorum. Özünde dünyevileşmenin okumak dışında çok daha önemli değişkenler tarafından belirlendiğini düşünüyorum. Kadınların eğitimli olmasının ve çalışma hayatına girmelerinin, dünyaya esas olarak ekonomik açıdan değil, ahlaki açıdan çok büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum.

    Kadınların okumasının ve çalışmasının, dünyevileşmeye değil, tersine erdemlileşmeye katkı sağlayacağına inanıyorum. Çünkü kadın ruhunun özündeki şefkat sıfatı, erkek ruhunun özelliklerini tamamlayıcıdır. Nasıl ki, aile, kadın olmadan tam kamil olamıyor; aslında toplumsal kurumların da, tamamen erkek zihniyetiyle yönetilmesi, yaşadığımız kültürün eksik kalmasına sebep oluyor.

  19. Yazan:Yunus Tarih: Mar 31, 2010 | Reply

    Şahsen ben “nihal bengisu karaca” ve “esra ölönü” gibilerini örtülü saymıyorum Nihal bengisu ve esra elönü gibileri “örtülü çıplaklar olarak niteliyorum” bunların neyine değer verip konuşayım neyini savunayım ?

    Ayıb yahu düşün ümmetin yakasından topluma yeteri kadar model oldunuz utanmazmısınız siz o şekil Modern örtünmekle bu örtü şeklini islama uydurdunuz

    İslamda örtü celabibdir dikkat çekmemektir hicab iffettir namusdur …

    Oysaki tv de gördüm esra el önü erkek katılımcılarla birlikte çok rahat utanmadan arlanmadan sıkılmadan Cinsiyet muhabettine kadar girebiliyor bu ne UTANMAZLIK?

    Gerçekten samimi örtünen bacılarımızın hakklarını savunacaksak savunalım yoksa
    Bu utanmazların neyini savunayım…

  20. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 1, 2010 | Reply

    Yunus bey,

    Örtülü çıplaklık çıplaklıktan iyidir. Böyle polislik yapmak ise hiç iyi değildir. Bırakın isteyen “celabib” giysin, isteyen ..biip.. giysin. Kafanızı sürekli başkalarının giysisiyle meşgul etmek sizi yorar. Kimse, Yunus bey kendilerine “örtülü çıplak” dedi diye çarşafa giyecek de değil.
    Bir kadının başını örtmesi zaten çok zor bir karar. İnsanların inanç sahibi olmaları ve böyle bir karar almaları takdir edilmesi gereken bir şey. Siz, yaşadığınız çevrede, sizlerle aynı düşünce ve yaşam tarzına sahip kişilerle birlikte bazı kararları çok daha kolay alabilirsiniz. Bu, herkes için bu kadar kolay değildir. Şahsen, beylik cümleler kurarken kınadığım şeylerle imtihan olunmaktan çok korkarım. Size de aynısını salık veririm.

  21. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 1, 2010 | Reply

    Ey iman edenler! Çokça zan etmekten kaçınınız, şüphe yok ki, zannın bazısı günahtır ve birbirinizin kusurunu araştırmayınız ve bazınız, bazınızı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeği sever mi? -Bilâkis- onu çirkin görmüş olursunuz. Artık Allah’tan korkunuz, şüphe yok ki, Allah tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir.” (Kur’an, Hucurat/12)

  22. Yazan:sonsuzluk bilmecesi Tarih: Nis 1, 2010 | Reply

    Bir yıl önce burda bunlar tartışılmış. Yıllar önce olduğu gibi, yıllar sonra da tartışılmaya devam edilecek besbelli.
    Benim de söyleyecek sözlerim var. Ama bugünlerde konuşmak çok anlamsız geliyor. Çünkü hepimiz kulaklarımızı tıkamışız da birbirimizin seslerini bastırmaya çalışırcasına naralar atıyormuşuz gibi hissediyorum. Evet kelimeler dökülüyor ağzımızdan ama gerçekte konuştuğumuzu bile zannetmiyorum. Laflarımız askıda kalıyor. Gerçekte düşünmüyoruz. Ama düşündüğümüzü zannediyoruz. Zaten mevcut düzenlerde düşünmek bir sistem hatası gibi görülüyor. Düşündüğünde yalnızlaş(tırıl)ıyorsun. Hatta düşün(e)mediğini anladığında bile aynı sonuçlara katlanıyorsun. Bu yüzden düşünüyor gibi yapmak yetiyor ve neticede papağanlar gibi aynı şeyleri tekrarlayıp durmak bizi kemale(!) erdiriyor.(!)
    İstisnalar da var elbet. Bu sitede gezinmemin nedeni de o:)
    İyisi mi ben size yaşadıklarımdan bahsedeyim;)
    On gün sonra üniversite sınavının ilk aşaması olan YGS’ye giriyorum. Haziranda da ikinci aşaması gerçekleştirilecek. Buraya kadar bir problem yok.
    Şuanda başörtülü değilim. Yasak olduğu için hiç gündeme getirmediğim bir konuydu. Başını örten arkadaşlarım vardı lisede. Herkes gibi dışarıda örtünüp okul bahçesine girdiklerinde başlarını açarlardı. Onlar buna alışmışlardı ve yadırgamıyorlardı bu durumu. Başörtüsü değil de genel anlamda ”örtünmek” terimini kullanırım ben. Aşağı yukarı bir yıldır bu konuyu ciddi ciddi düşünmekteyim. Hayat yeni yeni şekillenmeye başlıyor gözümde ve ben örtünmenin ne demek olduğunu anlamaya başlıyorum. Sözü uzatmadan ”örtünmeye ihtiyaç duyuyorum.” Ailem bu konuda olumlu yada olumsuz herhangi bir imada-dayatmada bulunmadı. Sadece ben küçükken babamın, okuduğu dergideki başörtüsü markası reklamını gösterip ”Büyüyünce sana da alayım mı bundan” diye sorup gülümsediğini hatırlıyorum. O zamanlar başörtüsü reklamlarında cazibeli mankenler yoktu. Bir sepetin içinde rengarenk başörtüler bir de inciler vardı:) Örtünmek fikri ilk defa o zaman yerleşti bana. Ben büyüyecektim ve örtünecektim. Şimdi büyüdüğüm halde babam bana ikinci bir hatırlatmada bulunmadı. Ama ben o zamanki sözünü hiç unutmamıştım ve işin anlamını da kavrayınca artık örtünme ihtiyacı hissediyorum. Fakat ailem nedense benim böyle düşünüyor olabileceğimi bile düşünmüyor. Onlara göre herşey yolunda. İyi bir üniversite okuyup bir meslek sahibi olacağım!Para kazanacağım!
    Halbuki ben bu şartlar altında üniversite okuyamam. Başımı örtmediğim takdirde vicdan azabı çekiyorum. Örtsem dışarıda ört, okulda aç… Hem de sokak ortasında… Bu herkese çok doğal görünüyor. Ama bunun ne büyük bir sıkıntı olduğunu kimse anlamaya çalışmıyor. İnsan ihtiyaç duyduğu için, kendi istediği için, Allah rızası için başını örttüğünde ona hangi güç başını açtırabilir bir düşünsenize! ”Sen Allah rızası için örtünmüşsün ama biz Allah tanımayız, burda bizim rızamız geçerli, aç!”, ”Hıı öyle mi, açayım bari” Bunu mu diyeceğiz? Susam mıyız biz Allah aşkına, açıl deyince açılalım, kapan deyince kapanalım? Esprisiz bir şekilde anlatamıyorum bile. Öyle saçma sapan bir mesele işte. Ve bu benim kaldırabileceğim, kabullenebileceğim bir mesele değil. Üstelik bütün bunlara ne için katlanacağım? Para için… Öyle mi? Para için benliğimi satacağım, para için mutluluğumu, ruhsal dengemi feda edeceğim, hatta ve hatta para için kadınlığımı, insanlığımı kaybedeceğim? Bu mudur?
    Bir düşünün bu yaşanılanlar ne ve ne için?
    Eğer para(kariyer vs. gibi dünyevi değerler anlamında) için olsaydı tüm bunlara katlanmazdım. Hiç düşünmezdim bile. Şimdi evde oturup çeyiz hazırlar, TV,pc karşısında vakit öldürür sonunda ”evi, arabası, bol parası olan”, ”beni sevip sevmeyeceği, manevi olarak bana neler sunacağı” hiç önemsenmeyen bir adamla evlenirdim. En azından yuvam olur, kendimi ”bir yere ait” hissederdim. Çok da güzel olurdu. Çocuğumu (toplumu) kendi ellerimle yetiştirirdim.
    Peki ya üniversite benim için bir araç, bir basamaksa sadece? Ve ben daha büyük amaçlar peşindeysem? Ya hayatın çok daha farklı anlamları varsa benim için? O zaman ne yapmalıyım?
    Okumuş etmiş, ekonominin çarklarını döndüren, makam mevki sahibi bir kadınla, kocasının doğrularını kendi doğruları olarak kabul etmek zorunda olan, düşünmeye, konuşmaya hakkı olmayan, değer görmeyen, sosyal hayattan (modernite anlamında kullanmıyorum) soyutlanan bir ev kadını arasında hiçbir fark göremiyorum. İkisi de bir yerde kendisine dayatılan zoraki bir hayatı yaşıyor. İkisinin de ne kendine ne de insanlığa çok fazla hayrı dokunamıyor.
    Ama ya diğerleri? Çok daha büyük amaçları olan başörtülü genç kızlar? Onlar ne yapacaklar? Altarnatiferi var mı onların?
    Çok uzattım ve konuyu iyi toparlayamadım sanırım. Kusuruma bakmayınız. Ama derdimiz büyük. Derdimiz çok büyük. Ve bizi kimse anlamıyor. Anlamaya çalışmıyor. Doğru düzgün bir çıkış bulamıyoruz ve ne yapacağımızı bilmiyoruz. İnanın çok yoruluyoruz.
    Bu yalnızca bizim meselemiz değil üstelik. Toplumsal bir mesele. O yüzden hepimize de görevler düşüyor. Hepimiz düşünmeliyiz. Ama öncesinde birbirimizi anlamalıyız. Sonrasında ise doğru soruları sormalıyız kendimize.
    Fazlasıyla uzun oldu. Okuyanlara teşekkür eder, vakitlerini aldığım için helallik dilerim.
    Saygılarımla…

  23. Yazan:Yunus Tarih: Nis 1, 2010 | Reply

    Ekrem senai beye

    Fasıkın fıskını fücr ve şeriat zahire göre hükmeder anlayışından dolayı ne dedikodu ne gıybet nede sui zan nede kınama yaptım …

    “Bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle düzeltin. Elinizle düzeltemiyorsanız dilinizle düzeltin. Dilinizle de düzeltemiyorsanız içinizden buğz edin. Sonuncusu bu imanın en zayıf noktasıdır Hadis – i Şerif

    Haya cilbabını çıkaranın söz etmek gıybet olmaz. Hadis-i şerif

    Fasık övülünce Rabbimiz gadaba gelir. Hadis-i şerif Beyheki

    Fıskı aşikâre olan fasıka lanet olsun. Hadis-i şerif Deylemi

    Ayrıca “Örtülü çıplaklık çıplaklıktan iyidir. ”
    Pisikosunda değilim her iki türlü çıplaklığa karşıyım ….

  24. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 2, 2010 | Reply

    Yunus bey,

    Molla Kasım’cılık hoşunuza gidiyorsa yapabilirsiniz tabi. Fasık, zındık, kafir, Allah ne verdiyse giydirirsiniz. Ne diyeyim setr-i avretinize dikkat edin. Göbek altıyla diz hizası aranızı iyi kollayın. Frikik vermeyin. Sonra mazallah sizi de hizaya getiren bir Molla Kasım bulunur.
    “Din kardeşini bir suçundan dolayı kınayan, aynı suçu işlemeden ölmez” (Hadis-i Şerif)
    İnsanları ne kolay fısk u fücurla yaftalayabiliyorsunuz… Ben Resulullah’ın (S), münafıkları dahi hepsini bildiği halde rıfk u sebat ile mukabele ettiğini biliyorum. Zina işleyen birine dahi nasıl muamele ettiğini biliyorum. Sizin yukarıdaki hadislerle kafanızda oluşturduğunuz şablon çok sakat ben uyarmış olayım. Kendi yanlışını hadise isnad etmek ise fısktan çok daha tehlikeli bir şey. Allah muhafaza buyursun.

  25. Yazan:yunus Tarih: Nis 2, 2010 | Reply

    Ekrem senaii beye

    Kimseyi tekfir ettiğimi sanmıyorum asıl siz Su-i zan yapıyorsunuz

    ” İnsanları ne kolay fısk u fücurla yaftalayabiliyorsunuz” demişsiniz

    Size şunu söyleyeyim kimseyi “Fıskla” yaftalamadım insanlar kendileri bu fıskları ortaya koyuyorlarsa koydukları fıskları söyledim “İftirada atmadım”kimseyide hor gördüğümden yada kınadığımdan değil sadece yapılan kötü işlere ne kötü işler demeye çalıştım

    Söylermisniz Alkol kullanan bir insan Alkol “Kulanması” kötü bir iştir demenin neresinde bir yanlış olabilir ve kınama olabilir ?

    Elbette Allah için bir yanlışımı söyleyen yada sizin deyiminizle hizaya getiren biri olmalı Böyle birine ben benim en iyi dostum derim Bunun adı neden molla kasımcılık olsun?

    ” Göbek altıyla diz hizası aranızı iyi kollayın. Frikik vermeyin”

    PEKİ söylermisiniz Göbek altını diz hizasını iyi kollamayana ne dersiniz ?

  26. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 2, 2010 | Reply

    Söylermisniz Alkol kullanan bir insan Alkol “Kulanması” kötü bir iştir demenin neresinde bir yanlış olabilir ve kınama olabilir ?

    Şöyle bir yol izleyebilirsiniz. Önce alkol kullanan insana -başkasına değil- neden yanlış yaptığını anlatmasını isteyebilirsiniz. İki ihtimal var. Size ya bunu severek yaptığını ve pişman olmadığını söyleyecek, veya bunun yanlış olduğunu kendisinin de bildiğini ama bir çıkış yolu bulamadığını anlatacaktır. Eğer ikincisi söz konusuysa bu insanı “yüksek promilli ayık görünen sarhoş” filan gibi tezyif edici hitaplarla anmak pek adil olmayacaktır. Mesela Nihal Bengisu hanımın ağzından bizzat dinledim, kendisi tesettürünün çok da uygun olmadığını bildiğini ama bu konuda nefsine yenik düştüğünü söyledi. Anlatabiliyorum umarım…

    Elbette Allah için bir yanlışımı söyleyen yada sizin deyiminizle hizaya getiren biri olmalı Böyle birine ben benim en iyi dostum derim

    Ben bu konuda sizin kadar nefsime hakim değilim. Çok doğrucu davud arkadaşlarım olmasını istemem. Yanlışımı söyleyecekse de bunu çok nazik bir üslupta söylemeli, yoksa alınırım.

    PEKİ söylermisiniz Göbek altını diz hizasını iyi kollamayana ne dersiniz ?

    Bunu bilmeyecek ne var, tabi ki “haşemalı çıplak”.
    Özellikle umrede kendinizi kollayın. Biliyorsunuz tavafta açılırsa kefareti deve kesmek. Fiyatları 5 milyardan açılıyor. Allah muhafaza 🙂

  27. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: Nis 2, 2010 | Reply

    Arap ulkelerinde, ortadoguda, Turkiye’nin bilhassa guneydogusunda kizlar erken evleniyor ve evlilik icerisinde cinsel ihtiyaclarini giderebiliyorlar. Batili ulkelerde ise kizlar evlilik ici ve disi, cok genc yaslardan itibaren her turlu cinsel arzularini rahatlikla tatmin edebiliyorlar ve bundan dolayi toplumun tepkisiyle karsilasmiyorlar. Bizde ise bilhassa buyuk sehirlerde yasayan muhafazakar ailelerin universiteye giden kizlari bir yandan devlet, ote yandan aile baskisi altinda kalip bocaliyorlar. Ne erken evlenebiliyorlar, ne de evlilik disi cinsel iliskilere girebiliyorlar (istisnalar kaideyi bozmaz)
    Dolayisiyla nefes almak gibi en dogal insan ihtiyaclarindan biri olan cinsellik guduleri hep torpuleniyor, iclerindeki bu bastirilmis potansiyel enerji de disari kin ve nefret olarak cikiyor. Erkeklerimiz de kolay olani tercih ediyor. Yani annesinin ayri, babasinin ayri gonlunu et, abisini kizdirma, bu ekonomik zorluklara ragmen ev daya dose, yillarca borc ode. Kolayi tercih edip yabanci gayrimuslim kizlara meylediyor Turk erkekleri. Tabi kizlarimiz bu kadar sansli degil, cunku dinimizde kizlarin gayrimuslim erkeklerle evlenmeleri kolay degil. Dolayisiyla evlerde oturan, evlenemeyen bir suru kiz var.
    Bir basini aciyor, sonra geri kapiyor, sonra mini etek giyiyor, olmuyor, etegi uzatiyor, nihayet tek tip kiz modeli dayatmalarina maruz kaliyor. Mini etek giyse dislaniyor, basortusu taksa dislaniyor.
    Sonuc olarak erkeklere karsi da son derece rovansist oluyorlar. “Turk kizlari kaprisli, tersliyor” klisesi de bu durumdan kaynakli sanirim.
    Sonuc olarak kizlarimizin icindeki saf sevgi, ask duygulari o cilgin genclik donemleri bittiginde yerini kin ve nefrete birakiyor. Bir kismi anarsist oluyor, toplum dusmani oluyor, cikisi kendisi gibi toplumun kuskunlerinden olusan “komunistler”de falan buluyor, farkli fraksiyonlara meylediyor, bir kismi da kendisini iyice ibadete vererek sorunlardan uzaklasmaya calisiyor, bir kismi da kafayi yiyip daha “kotu” seyler yapiyor.
    Bu sorunun kaynagi nedir, cozebilmis degilim. Iki kultur arasinda SIKISIP kalmislik galiba…
    Erkekler de bu durumdan cok mutlu degil. Cunku her Turk erkegine de bir Rus kizi dusmuyor. Sonuc olarak toplumdaki universiteli erkeklerin bir cogu da 30 yasina kadar istikrarli ve basarili bir cinsel hayat yasayamiyor. Ama malesef cinsellik bizde hala tabu. Ayiptir, konusulamaz… Ne yobaz laikler, ne de yobaz dinciler genclerin cinsel isteklerini hos goruyorlar. Yobaz laikler kizlarin cinsel perhiz uygulayip erkek egemen toplumdan intikam almasi gerektigini, yobaz dinciler de cinselligin maneviyatini ve Allah sevgisini oldurdugunu dusunerek gencleri surekli ibadet etmeye sevkediyorlar.
    Bir orijinal beyaz Rus gelmisti Ankara Universite’sine okumaya. Birkac aydan sonra edindigi izlenim genclerin kendilerine cok guvensiz, cok tahammulsuz, gruplasip hic bilgi ve tecrube sahibi olmadiklari siyasi gorusler icin kavga ettikleriydi. Oturup Turkiye’deki genclerin mutsuzlugu uzerine biraz kafa yormus. Rusya’da insanlar cok daha iptidai sartlar altinda yasadiklari, fakir olduklari, onursuz, haysiyetsiz bir hayat yasamak zorunda olduklari halde (ornegin bazen dunyanin en pahali sehirlerinden biri olan Moskova’da iki aile ayri odalar dahi tutacak para bulamayip ayni odada kalabiliyor. Yani dusunun odanin bir tarafinda bir cift, obur tarafinda baska cift.) Gelir ucurumlari almis basini gitmis…
    Ama gencler sisteme bu kadar isyan etmiyor bu ulkelerde. Bizim genclerimizin problemi ne harclar, ne sosyalizm, ne milliyetcilik ne de baska bir sey. Cinsel hayatinda basarili olan bir insan, enerjisini yatakta harcayip desarj olan insan sokaklarda kavga etmez, icindeki enerjiyi siddetle disa vurmaz.
    Bizdeki asklar daha duygusaldir. Neden? Cunku birbirini seven insanlarin beraber olmasinin onunde cok kalin ve uzun, asilmaz duvarlar vardir. Genclerin bu insani ihtiyaclarini tatmin edebilme, insan olabilme mucadelesi “duvara karsi” verilen bir mucadeledir.
    Turkiye’de genc olmak zor!

  28. Yazan:Yunus Tarih: Nis 3, 2010 | Reply

    Ekrem senaii beye

    Bunu bilmeyecek ne var, tabi ki “haşemalı çıplak”.DEMİŞSİNİZ ….

    Benim söylediklerimle senin verdiğin cevab temelde aynı bende bunu kastetmek istemiştim ben cevabımı aldım …

    neden yanlış yaptığını anlatmasını isteyebilirsiniz. demişsiniz

    Nedenlerinden biride kişi sevdiğini ikaz etme gereği duyması olamazmı ?

  29. Yazan:Tayfun_Korkut Tarih: Nis 4, 2010 | Reply

    @ Yunus

    Kardesim sizin gibiler kemalist kesimin argumanlarini kuvvetlendirmek, “bakin iste, biz demistik, bunlar aslinda boyle yasakci, baskici. Takiyyecilik yapiyorlardi” dedirtmekten baska bir ise yaramiyor. Sizin gibi

    Elbette Allah için bir yanlışımı söyleyen yada sizin deyiminizle hizaya getiren biri olmalı

    diyenler yuzunden dininden soguyan, islama cephe alan yuzbinlerce insan var. Bir insani hizaya getirmek ne curettir ya! Allah var ve herseye kadirdir ve O, bu kainati, insanligi istese aninda hizaya getirebilir. Senin uzerine vazife mi insanlari hizaya getirmek? Insanlarin kalbini kirarak, onlara sucluluk duygusuyla, korkuya itaat ettirerek degil, sevdirerek islami anlatamiyorsaniz karismayin insanlarin hayatlarina. Gunumuzde insanlar zaten nefisleriyle buyuk bir mucadele icindeler. Islamin imajiyla ilgili ciddi negatif onyargilar var. Siz tam da bu onyargilari pekistiriyorsunuz. Butun muslumanlar “hizaya getirmeci” olsaydi bugun dunyada milyarlarca musluman olmazdi. Museviler gibi bir avuc musluman olurdu, tek bir ulkemiz olurdu, butun dunyadan dislanirdik. Islamin bu kadar genis kitleler tarafindan sahiplenilmesinin temelinde hosgoru, “dinde zorlama yoktur” prensibi, ruhbanlik yani Allah’la kul arasinda aracilar olmamasi, islamin kisiyi mutluluk ve huzura kavusturmasi vardir. Ancak sizin yaptiginiz islami telkinlerle-daha dogrusu dayatmalarla, psikolojik baskilarla, toplum disi birakmalarla-insanlar birakin islama gecmeyi, manevi yonunu kuvvetlendirmeyi; islamdan daha da sogurlar. Islami yaymanin en iyi sekli “lisan-i hal”dir. Yani sen toplumda oylesine dingin, pozitif, ornek bir insan olacaksin ki, etraftakiler “bu adam ne yapiyor da bu kadar iyi oluyor?” diye merak edip sana soracaklar, onlara islami anlatman icin yalvaracaklar. O zaman zaten senin surani ort, burani ac vs. bir sey dayatmana gerek kalmayacak, bu kisiler kendi ogrendikleri kitaplarda yazdigi sekilde kendi istekleriyle islamin sartlarina uyacaklardir ya da belki onceki hayat tarzlarina cok alistiklari ya da toplumdan dislanma korkusuyla giyim-kusam, yasam tarzini degistirmeyecek, ancak yine de islama karsi olan gorusleri o saatten sonra pozitif olacaktir. Onemli olan da zaten kisilerin kendi hur iradeleriyle bu secimleri yapmalari.

  30. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Nis 4, 2010 | Reply

    Yunus bey,

    Tecahül-i arifane yapayım dedim arife-i tecahüliye oldu galiba. Sağlık olsun.
    Baki selam

  31. Yazan:çuvaldız Tarih: Nis 4, 2010 | Reply

    Yunus bey,
    Bu yorumu yazmamın sebebi size karşı hissettiğim bir duygu değil maalesef. Yazdıklarınızı ilk okuduğumda itiraz etmiş fakat sessiz kalmayı tercih etmiştim ta ki az önce okuduğum bir ayet yazdıklarınızı hatırlatana kadar.

    Yorumunuzda yazdıklarınızın “kötülük” niteliği taşıyıp taşımadığını, alıntı yaptığım ayetlerdeki hükmü tekrar okuyarak, bir niyet üzere hareket eden kişi olarak en iyi siz analiz edebileceksinizdir elbette ki. Bu nedenle, okuduğum ayetleri kopyaladığım bu yorumumun alıntıladığınız hadisteki gibi “kötülüğü el ile düzeltmek” sayılmaz sanırım!

    (49.Hucurât 11)Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.

    http://www.kuranmeali.org/kuran_meali.aspx?suresi=hucurat&ayet=11

    Yorumunuzda dikkatimi çeken bir başka konu ise bir kadının “örtünmek” için tercih ettiği şekil üzerine yorum yapanın bir erkek olması!

    Kadınların azami dikkat gösterip yorum yapmaktan imtina ettiği bir hususta kınamak için en çok sesi çıkaranlar genellikle erkekler.Neden acaba?

    Bu noktada soru cümlesi olarak yazdığınız “kişinin sevdiğini ikaz etme gereği duyması” cümlesinden dolayı merak ettiğim daha doğrusu anlamakta zorlandığım bu hususa belki bir açıklık getirebilirsiniz!

    Yorumunuzda yukarıdaki ayete rağmen din kardeşiniz olan hanımları sadece örtünme şekillerine bakarak(zahir!) “utanmaz” olmakla itham ettiniz;
    Gerçekten samimi örtünen bacılarımızın hakklarını savunacaksak savunalım yoksa
    Bu utanmazların neyini savunayım…(Yunus)

    Sonuç itibariyle “örtünme şekliyle dikkatinizi çekmiş” olan bir hanımı, “Fasıkın fıskını fücr ve şeriat zahire göre hükmeder anlayışından” çıkardığınız bir şahsi hükümden hareketle, “itham” etmiş oldunuz.
    Ne için? Din için mi?

    Ayıb yahu düşün ümmetin yakasından topluma yeteri kadar model oldunuz utanmazmısınız siz o şekil Modern örtünmekle bu örtü şeklini islama uydurdunuz (Yunus)

    (49.Hucurât 1) Ey iman edenler; (söz ve hareketlerinizle ileri varıb da) Allah’ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin; Allah’dan korkun. Çünkü Allah Semî’dir= her şeyi işitir, Alîm’dir= her şeyi bilir.
    İslamda örtü celabibdir dikkat çekmemektir hicab iffettir namusdur …Yunus”

    Bu hanımları ne ile itham ettiğinizin inşaAllah farkına varabilirsiniz.

    (49.Hucurât 10)Muhakkak mü’minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin.

    Yazdıklarınızı okudum. Niyetinizi ise bilmiyorum. Bundan emin olabilecek kişi de elbette ki ancak yine sizsiniz. Bir örtünme şeklini bir takım sebeplerle(!) kusurlu bulup kötülük olarak tanımlayan da siz olduğunuz için. (49.Hucurât 12)

  32. Yazan:cb Tarih: Nis 4, 2010 | Reply

    iki erkek arasında gelişen ‘kadın tesettürü’ konusuna girmek zorunluluktur diye düşünüyorum.

    sağolsun sevgili çuvaldız çok güzel yazmış.

    ben de tayt giymeyen,mil topuklu ayakkabı giymeyen,ruj sürmeyen,lens takmayan,dekoltesi olmayan,kendince tesettürlü bir başörtülü olarak yunus bey gibi fetva makamlarından (!) illallah dediğimi belirteyim.

    esra elönüyü bir yazar olarak beğenmediğim için takip etmiyorum,hakkında konuşamam nihal hanım takip ettiğim bir isim.ve kendini islamın bekçisi zanneden müslüman erkeklerden ise kendisinin dindar kadınların sorunlarına yönelik çok önemli etkileri olmuştur,diye düşünüyorum.nihal hanım ne yapmış,makyaj! bak sen,en azından hin kılığında dolaşan tiplemeler gibi islam kamuflajı yapmamış.riya yapmamış yok yani dinime küfreden bari müslüman olsa.yunus bey namahreme bakmak haramdır,Allah kadınlara örtünün dedi ama erkeklere de o gözleriniz salın milletin üstüne demedi,önünüze bakın,milleti kesmeyin.

    yunus bey,kendinizi parçalamayın,rasulullah’ın ahlakı,üslubu ölçünüz olsun.bir tek hadisinde sizin şu üslubunuz gibi üslubunuz olmamıştır.önce kendinizi temizleyin,kadınlara radarlık yapmayın.taşı en temiz olan atsın.gölge etmeyin.

    yunus bey,bırakın sapıklık sapıklarda kalsın.biz bir konu olduğunda cinsellikte konuşabiliriz,bu bizleri sapık,ahlaksız yapmaz.yineliyorum rasulullah ölçünüz olsun.gidin biraz hadis okuyun. ‘ o kadınlar çok hayırlı kadınlardı,mahrem konulardaki sorulardan ürküp kendi dinlerini öğrenmekten geri durmazlardı ‘…

    özetle,bizi rahat bırakın.şartlı şurtlu destek verecekseniz hiç vermeyin.bacınız falan yok sizin.gördüğünüz her kadına sex objesi gibi bakmaktan,o kadının insan olduğunu unutmuşsunuz,ayıp çok ayıp.

  33. Yazan:sonsuzluk bilmecesi Tarih: Nis 5, 2010 | Reply

    Hıcks!
    Yazının başlığı ”başörtüsü yasağından memnun olan dindar erkekler”… Bir de kendimi eklemek istiyorum. ”başörtüsü yasağından -canı yandığı halde- memnun olan genç kız!”

    Ortada ciddi bir mesele var. Zulüm var. Ama zulüm gören siz değilsiniz. Zulmedilen kadınlarınız, bacılarınız(!). Şimdi anlıyorum, Nazım Hikmet’in deyimiyle: ”Sanki hiç yaşamamış gibi ölen, ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen…”
    İşte bu yüzden kişisel argümanlarınızı aşıp bu meseleye değinemiyorsunuz.
    Bir de hiç utanmadan kalkıp Allah adına racon kesenleriniz var.
    İşte sizin şu halinize bakıyorum. Bir de kadınlara -ki onların yeri her zaman için sizin hemen gerinizdedir- Ve böylesine uyduruk bir meselenin neden yıllardır çözülemediğini anlıyorum. Bir açıdan da turnusol kağıdına benzetiyorum. Hatta bana kalırsa bu mesele kadınlardan ziyade erkeklerin meselesidir. Ama bu son düşüncemi fısıltıyla dile getiriyorum.
    Rabbim, zalimlerden sana sığınmıştım. Ama şimdi asıl mazlumlardan sana sığınıyorum. Nefsimden sana sığınmıştım, ama şimdi vicdanımdan, daha fazla sana sığınıyorum.

  34. Yazan:Umit Erdal Tarih: Nis 5, 2010 | Reply

    Yunus’un tavrı Türkiye’de bazı dindar erkeklerin -ve onların değerlerini benimsemiş kadınların- arasında çok yaygın: Kadının örtünmesindeki ufak detaylarla, bir kişinin tüm ahlakını yargılarlar. İşin kötüsü, bu ağır yargılamalar, çoğunlukla dindarlar tarafından hiç tepkisiz karşılanıyor.

    Burada İslami argümanlarla bu yargılayıcı tavrın eleştirilmesini çok değerli buluyorum. Zira bu yargılayıcı tavır, gerçekten de ötekileştirici ve düşmanlık yayıcı bir tavır. Farklıları olduğu halde, dindarlarla bağlantı kurmak isteyen insanları tamamen dışlayan bir tavır.

    Neden insanların çoğunluğu, ahlaki olarak düşmanlık yerine muhabbeti benimsediği halde, bu tür ötekileştirici yargılamalara karşı tepki koymaz, diye kendi kendime sorarım zaman zaman.

    Bu ahlak polisleri, öyle bir akıl yürütme uygularlar ki, sanki tüm kötülükler, kadınların başıboş serbestliğinden kaynaklanıyormuş gibi hissettirirler. Bazı ağır ahlaki zaaflar içeren örnekler verirler, fahişelik, çıplaklık, namussuzluk gibi. Sonra Nihal Hanımınki gibi, çok normal sayılabilecek bir farklılığı da, o aşırı örneklerle birlikte anarlar. Böylece milyonlarca müslüman kadının ahlakını, dinini bir çırpıda silip atarlar.

  35. Yazan:Yunus Tarih: Nis 5, 2010 | Reply

    Çok ilginç Ekrem senai Tayfun_Korkut çuvaldız hemen hemen aynı şeyleri söylüyoruz Yani Ekremsenaii tayfun korkut Çuvaldızın yazdıklarına genel olarak katılıyorum

    Fakat Ben E.elöünü üzerinden konuştum Ekrem senaii Tayfun_Korkut çuvaldız benim üzerimden konuşuyor “Bir zaaf diğeriyle örtülemez”

    Bir birimze söylediğimiz sözler üzerinde yazışacaksak şunu söyleyeyim

    Tayfun_Korkut bey demişki “Bir insani hizaya getirmek ne curettir ya!”demişsiniz

    Hizadan ne anladığınıza bağlı oysaki yukarıdaki yazımda Molla kasımcılığı reddedmiştim siz sadece zannınızla yazıyorsunuz ..

    “Allah var ve herseye kadirdir ve O, bu kainati, insanligi istese aninda hizaya getirebilir.” demişsiniz

    Amenna ve sadakna

    ” Senin uzerine vazife mi insanlari hizaya getirmek? Insanlarin kalbini kirarak, onlara sucluluk duygusuyla, korkuya itaat ettirerek degil, ” demişiniz oysaki böyle bir kelimem sözüm ve iddiam olmadı tamamen Su-i zan yapıyorsunuz

    “sevdirerek islami anlatamiyorsaniz” demişsiniz

    Size bir hadisi şerif hatırlatayım “SEVDİRİNİZ SOĞUTMAYINIZ ” Hadisi şerif

    “karismayin insanlarin hayatlarina.”

    Kimsenin hayatına karışmıyorum bunuda nereden çıkardınız? sizin mantığınızla gidersek camilerde vaaz eden imam lar insanların hayatınamı karışmış oluyor ?

    “Islamin imajiyla ilgili ciddi negatif onyargilar var. ” demişsiniz

    Bu sözünüze siz inanıyormusunuz ? İŞTE işin püf noktası burası İSLAMIN imajımı yoksa İnsanların imajımı Tabiki insanların kendi imajları zedeleniyor

    “dinde zorlama yoktur” demişsiniz Elbette el hak doğrudur söylermisiniz kimi zorlamışım bu kadar suı zan ne için din içinmi 🙂

    “” Allah’la kul arasinda aracilar olmamasi,”demişsiniz Sen bu sözüne inanıyormusun Peygamberler ve alimler sizce necidir ?

    ““lisan-i hal”dir. Yani sen toplumda oylesine dingin, pozitif, ornek bir insan olacaksin ki, etraftakiler “bu adam ne yapiyor da bu kadar iyi oluyor?” diye merak edip sana soracaklar,”DEMİŞSİNİZ

    Çokda güzel demişsiniz peki zıddını düşündüğünüz zaman ne olur ?

    Bazı Bayanların Giyim kuşamları halleri Örnek alınacak bir haldelermi ?

    Şu bir gerçekki bir bilinç ve zihin kırılması yaşamaktayız.

    Sekülerleşen Bir müslüman Bunu salt Bayanlar için söylemiyorum Bu biz erkekler için de geçerli.

    Asıl önemli olan konu bayanlar üzerindeki hızlı değişim.Ne yazık ki Çoğu kimsenin bunları görecek bir hali yok. Bu hızlı değişimi kılık kıyafetleriyle görebilirsiniz. Davranışlarıyla konuşmalarıyla hayatı algılayışlarıyla.

    Bayanlardaki feminen duyguların baskınlaşması ön planda. Seküler erkekler de kendi açıklarını kapatmak için bunları görmezlikten geliyorlar. Açmazlar tek yönlü değil.

  36. Yazan:Tayfun Tarih: Nis 5, 2010 | Reply

    @ Yunus

    Hakkınızda su-i zanda bulunduysam hakkınızı helal edin.

    Ancak takdir edersiniz ki, sizi tanıyamadığım için yalnızca yazdıklarınıza tepki gösterdim. Yanlış anlaşılma olasılığı her zaman vardır.

    “Islamin imajiyla ilgili ciddi negatif onyargilar var. ” demişsiniz

    Bu sözünüze siz inanıyormusunuz ? İŞTE işin püf noktası burası İSLAMIN imajımı yoksa İnsanların imajımı Tabiki insanların kendi imajları zedeleniyor

    Bir çok batılı gayr-ı müslim arkadaşım var. Bir çoğu Kuran’ı okudular. Çok beğendiklerini, İncil’le kıyaslandığında çok daha mantıklı, toplum tarafından iyi anlaşılıp bilinç altına yerleştiğinde toplumsal hayatı olumlu yönde düzene koyabilecek, kendi ülkelerinde gördükleri bir çok problemi çözebilecek bir kitap olarak görüyorlar. Ancak bilhassa kadınların takıldıkları nokta Bakara Suresi’ndeki kadınların erkeklere itaat etmesi gerektiğini belirten ayet. Sırf bu ayetten yola çıkarak İslam’da kadına değer verilmediğini anlatan yüzlerce kitap, film, karikatür var. Bunlardan biri: ”Kızım Olmadan Asla” (İran’lı bir adamla evlenip İran’a taşınan bir ABD’li kadının dramı)
    Yine işyerinde beraber çalıştığım gayr-ı müslim bir bayan şirketteki ve diğer müslüman arkadaşlarına şöyle bir karikatür yollamıştı:
    Çölde kara çarşaflı bir kadın yerde diz çökmüş sarıklı, cübbeli kocasının yanına yanında bir koyunla geliyor. Adam ilk konuşma balonunda ”umarım benim için ne kadar özel olduğunun farkındasın ve seni sonsuza kadar koruyacağım” diyor, kadın da cevaben ”teşekkürler canım” diyor. Adamın cevabı:
    ”Seni kastetmemiştim” (Yani koyuna söylüyor bunu)
    Bu karikatür Avrupa’da oldukça popülerdi ve verdiği mesaj islamda kadının hayvan kadar bir değeri olmadığıydı. Ha bir de Ahmed the Dead Terrorist vardı youtubeda izlenme rekorları kırmış. Bu iğrenç karikatürler, videolar, şovlar islamla ilgili yanlış anlaşılmaların ve bundan kaynaklanan önyargıların eseri. Bu önyargıları hafif de olsa Türkiye’de de artık hissedebiliyoruz. Türkiye’de nüfus cüzdanlarında dini islam yazan insanların oranının %99 olması kimseyi aldatmasın. Kendi ağzıyla müslüman olmadığını itiraf eden %5-10 civarı bir kitle olduğunu düşünüyorum. Dinini yaşamayanlar, inancıyla ilgili şüphe duyanlar da bu %5-10’un dışındadır.

    Bu durumda ortamın dini bir yaşantı için çok elverişli olmadığını göz önünde bulundurarak ve insanların nefisleriyle ne kadar zor bir hesaplaşma içinde olduklarını da hesaba katarak hareket etmek gerekiyor diye düşünüyorum.

    “” Allah’la kul arasinda aracilar olmamasi,”demişsiniz Sen bu sözüne inanıyormusun Peygamberler ve alimler sizce necidir ?

    Ruhbanlık sistemini kastetmiştim. Yani ”tanrı adına” insanların günahlarını çıkartan, onlara daha dünyadayken cennete gitme garantisi veren, bilhassa hristyan dünyasında sıklıkla görülen din adamı tipiydi kastettiğim.

  37. Yazan:MUSTAFA Tarih: Ara 13, 2010 | Reply

    Günümüz Türkiyesinde bu tartışmaların sebebi,başörtülü kadınların laikleşmesidir.İslam akaidi unutulmuştur.Ayet ve hadisler herkesin işne geldiği gibi yorumlanmaktadır.Başörtülü kadınlar arasında yapılan ankete %14 evet cevabı verilmesi de bunu gösteriyor.

  38. Yazan:sq Tarih: Ara 13, 2010 | Reply

    Nihal Bengisu Karaca, kadın “fıtratı”(hiç sevmiyorum bu kelimeyi) üzerine çuvala sığmayan okları çok güzel yazmış. Altına imzamı atarım aynen.

    Pazar günü Radikal 2’de Yıldırım Türker’in bir yazısı vardı. Aile, gelenek vb. hakkında Antalya’da cemaat desteğiyle yapılan ve Aliye Kavaf’ın da katıldığı konferanslar üzerine çok sağlam bir eleştiri yazısı. Sağolsunlar, yememiş içmemiş son derece geyik olarak, boşanmaların ve kürtajın zorlaştırılması, eşcinsellik gibi sapkınlıklarla mücadele edilmesi vb. sonuçlara varmışlar.

    Başörtülü ya da başörtüsüz farketmez, maalesef “kadın fıtratı” üzerine kendini otorite zanneden, aslında her ne hikmetse bolca korkan ve her daim müstehzi bir sırıtkanlıkla bakan bu zihniyetle daha çok mücadele edeceğiz.

    Cinsiyet muhabbetlerine kadar giriyormuş örtülü çıplaklar, her türlü çıplaklığa karşıymış beyefendi (o halde neden vücudunuzu bir post la kaplatmayı düşünmüyorsunuz bilmem) modernleşiyormuş bu kendini bilmez kadınlar…

    Size çok dürüstçe birşey söylemek istiyorum. Bu adamların ciddi olarak yetememezlik hissinden muzdarip olduklarını düşünüyorum. Sevmeyi bilmiyorlar, ucundan köşesinden geçemiyorlar, zira burada anne faktörü var, mutsuz annelerin aynen Karaca’nın bahsettiği gibi “sevdim mi tam severim, asarım keserim”iyle bir anda küçük bir “oğlan” çocuğuna dönüşen arasında gidip gelen oğulları bunlar. “cinsi muhabbet” mi demiştiniz, hadi edebi bırakıp açık olalım, bir tanesi de bir kadını yatakta mutlu ettiyse dişimi kırarım.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Nis 26, 2009: Sor(g)u İşaretleri - Belitilinesne

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin