RSS Feed for This Post

Müslümanlar din üzerinden servet yığabilir mi?

İhsan Eliaçık

“Baron” kelimesi Orta Latince’de “engel” anlamına gelen “barra” dan geliyor. Fransızca’ya “barre”, İngilizce’ye de “bar” olarak geçmiş… Türkçe’de kullanılan bar, ambargo, bariyer, baraj, barfiks, barmen, baro kelimeleri de bu kökten.

Bunların hepsinde “engelleme, çevirme, bir yerde toplama” manası var. Hatta bizde Erzurum ve Artvin yöresi halk oyunlarına Ermenice’den geçen grup, topluluk, insan çemberi anlamında “bar” deniyor. Bu durumda bar, çember halinde yapılan dans oluyor;

Bahçası var bağı var

Ayvası var narı var

Atamızdan yadigâr

Bizde ata barı var

Demek ki “baron”; engelleyen, çeviren, çembere alan, bir yerde toplayan, kendi tekeline alan, çembere aldığı şeyin etrafına “baraj” ören, buna uymayana “ambargo” uygulayan demek…

Bu durumda “din baronu” da, dini sembol ve değerleri tekeline alan, bunların etrafına çember ören, “baro” gibi herkesi bu çatı altında toplamak isteyen, “bar” gibi herkesin burada oynamasını isteyen, dışta kalana “ambargo” uygulayan ve aforoz eden, dini değerlerin etrafına “baraj”, önüne de “bariyer” koyarak kendi tekeline alan demek oluyor…

“Simsar” kelimesi ise Arapça’ya tâ Aramice’den geliyor. Aramice’de “srsür/spsir” aracı, mahabbet tellalı demek. Yüzyıllar boyu aynı anlamı koruyarak Arapça’ya aracı, komisyoncu manasında geçmiş. “İstismar” da birinin iyi niyetini kötüye kullanmak, sömürmek demek…

“Simsar” ile “sülük” arasında şöyle bir benzerlik var: Sülük, tatlı sularda yaşayan, vücudunda yirmi iki sindirim kesesi olduğu için bir kezde ağırlığının sekiz katı kan emebilen bir hayvan.

Simsar da öyle…

Hele din simsarı tam bir sülük. O da tatlı sularda yaşar, eziyete fazla gelemez, kolay yoldan kazanmayı çok sever. Dine sülük gibi yapışır ve yirmi iki sindirim sistemi olduğu için ağırlığının kat kat fazlası rant emer…

“Simsar” çok eski bir kelime olduğuna ve Aramice gibi Arapça’nın atası bir dile yüzyıllar öncesinden girdiğine göre simsarlık çok eski meslek…

Bu nedenle simsarlar tarih boyunca Allah, Kitap , Peygamber gibi “tatlı suların” etrafında bitmişler ve bunlara sülük gibi yapışarak emmişlerdir.

***

İslam’ın ilk doğuş yıllarında “kahin” ve “mecnun” denilen kişiler devrin simsarları, Ebu Leleb, Ebu Cehil ve Velid bin Muğire gibi tefeci bezirganlar da baronlarıydılar..

Kahinler kehanetlerde bulunur, mecnunlar gizli güçlerle konuşarak onlardan gelecekle ilgili haber aldıklarını söylerler, tefeci bezirganlar da Kabe’nin etrafını çevirerek gelen hediyeleri iç eder ve onlardan geçinirlerdi. 7-8 büyük tefeci bezirgan Mekke’nin kaderine el koşmuştu. Kabe’ye gelen kurbanlık (hedy), deve ve sığırları (en’am) iç etmeye dayalı bir düzen kurmuşlardı (Yeda Ebu Leheb).

Yani anlayacağınız Mekke’deki dini sembol ve değerler etrafında tam bir simsarlık ve baronluk hüküm sürüyordu. Mekke’nin ileri gelenleri Kabe’ye sülük gibi yapışmış emiyorlardı.

Kahinler ve mecnunlar da halkın dini duygularını, umutlarını ve gelecek beklentilerini sömürüyorlardı. Firavun’un büyücüleri gibi buradan besleniyorlardı. Verdikleri sırlı, tılsımlı, büyülü bilgiler ve kehanetlerden dolayı rant elde ediyorlar, din iman işlerinin sadece kendilerinden sorulacağını, bu işin kompedanının kendileri olduğuna inanıyorlardı.

Günlerden bir gün ümmi yani “halkın bağrından çıkan”, din baronu ve simsarı çevrelerin hiç birisinden gelmeyen bir “öksüz” çıkıp da “Yıkılsın Ebu Leheb’in düzeni, yıkılsın!” (Tebbet yeda Ebu Leheb ve tebbe) diye haykırınca telaşa kapıldılar ve onu asla affetmediler. Türlü düzenler kurarak, önüne “bariyer”ler çekerek, “ambargo”lar uygulayarak engellemek istediler. Çünkü onlar Kabe’nin “baronu” ve “simsarı” idiler. Allah bula bula bu öksüzü mü bulmuştu? Vahiy Mekke’nin ve Taif’in iki “baronu”ndan birine indirilmeli değil miydi?!!

***

Kur’an daha ilk ayetlerde dedi ki: “O, ğayb hakkında cimri değildir.” (Tekvir; 24)

Yani peygamber ğaybtan bilgiler veriyor, vahiyler alıyor; fakat onu kâhinlerin ve mecnunların kendilerine saklamaları gibi kendine saklamıyor. Hepsini açıklıyor ve bu açıklamalarından dolayı kâhinler ve mecnunlar gibi ücret istemiyor. Vahiy onun mesleği, aldığı bilgiler de servet kaynağı değil… Bu vahiyleri kendini zengin etmek için okumuyor. O bir din tüccarı, iman simsarı, Kabe baronu, umut hırsızı, kâhin, rahip, mecnun veya parlak sözlerle göz boyayıp insanların cebine göz diken bir şarlatan değil… Allah’tan aldığı ne varsa onu olduğu gibi ileten vicdanın ve merhametin evrensel sesi o!…

Kur’an’ın daha ilk ayetlerde ısrarla peygamberin bir kahin, mecnun veya sihirbaz olmadığını söylemesi bu nedenle çok manidardır. Aslında bu, tarih boyunca Tanrı, Kitap, Peygamber gibi dini değer ve sembollerin yakasından bir türlü düşmeyen din baronları ve simsarların köküne kibrit suyu dökmek demekti.

Demek ki risalet, kahinlik, mecnunluk ve bezirganlık gibi baron ve simsar yatağı asla değildir!

***

Dahası var…

Bakın, “Alak” suresinden hemen sonraki “ilk mesajlar” da ne denmişti;

Sen ey yalnızlığa bürünen!

Kalk ve uyanışı başlat!

Haykır: Allahuekber!

Güzel ahlâkı kuşan!

Kötülüğe bulaşma!

Servet yığma hayallerine kapılma!

Daima Rabbinle birlikte ol ve güçlüklere göğüs ger” (Müddesir; 1-7)

Sondan bir önceki ayete dikkat ediniz…

Genellikle meallerde “Yaptığın iyiliği başa kakma” diye çevrilen fakat aslında “Servet yığma hayallerine kapılma” (Ve la temnun testeksir) demek olan bu ayet din baronluğu ve simsarlığının panzehiridir.

Ayette geçen “umn/umniye” hayal, kuruntu, temenni, istiksâr da çoğalmak, zengin olmayı istemek, servet biriktirmeyi talep etmek demek. Nitekim Tekâsür suresinde de bu anlamda kullanılmıştır; “Bir zenginlik yarışıdır (tekâsur) gidiyorsunuz; tâ mezarlarınıza varıncaya kadar süren…” (Tekâsur; 1)

Demek ki daha ilk ayetlerde, yani daha işe yeni başlamışken, hareketin henüz başındayken, peygamberliğe daha yeni başlamışken peygamber uyarılıyor:

“Çoğalma (istiksâr) temenni etme!”

Yani: Yapacaklarını getiri beklentisiyle yapma… İyiliği yay ve yaşa ama iyilikten servet yığan, onu para, makam, mevki elde etmenin aracı olarak görenlerden olma… Yaptığın peygamberlikten dolayı maddî karşılık bekleme… Allah’ın peygamberi olmanın getireceği ayrıcalığı zengin olmak için atlama tahtası olarak kullanma… Din baronları gibi ayet alıp ayet satma… Din istismarından uzak dur! Sadece Allah rızası için, sırf iyilik için çalış… Peygamberliği servet yığılan bir meslek olarak görme… Allah’ın dini üzerinde sektör oluşturulmasına asla izin verme… Şu Kâbe’deki Tanrı ve kutsallık istismarına dayalı dini oligarşiyi yık! Bir zamanlar İsa da mabede girerek masaları sandalyeleri din adamlarının başına çalmış ve “Allah’ın evini ticarethaneye çevirdiniz, ey engerek soyu!” diye haykırmıştı… Çünkü Allah’ın evi servet kapısı değildir! Din sektör, vahiy meta, peygamber pazarlamacı, sana inananlar da müşterin değildir! Bunlar üzerine kurulu istismara son ver! Çünkü din yalnızca Allah’a has kılınmalı, vicdanın ve merhametin yalın sesi olmalıdır…

***

Tabi bunlar peygamberimiz bunları yapacağından söylenmiyor. Sonraki çağlarda peygamberin yolundan yürüyen, onun kürsüsünden konuşan, Allah, Kitap, Peygamber davası güden, her devirde yeniden uyanış hareketleri başlatmak isteyen, bunun için “hizmete” soyunanlara sesleniliyor.

Deniyor ki: Yani “Allahuekber” diyerek meydanlara atılanlar! Rabbinin büyük adını yüceltmek isteyenler! Büründüğü yalnızlıktan çıkıp ayağa “kalkarak” insanları uyanışa çağıranlar!

Önce kendi elbisenizi temiz tutun. Yani güzel ahlak sahibi olun. İnsanlar sizin elinizden ve dilinizden emin olsun. Her biriniz birer el-Emin olun. Kokuşmayın, tefessüh etmeyin, pisliğe, hırsızlığa, yolsuzluğa bulaşmayın. Kendi ahlaki enerjinizle yükselin. O sizi götüreceği yere götürecektir.

Sonra bu işlere başlarken servet yığma hayallerine, zengin olma sevdalarına kapılmayın. Allah, Kitap, Peygamber davası bunun kapısı değildir. Bu kürsüden konuşuyorsanız bunun bedeline katlanmak zorundasınız. Bu bedeli ödeyerek yaşayacaksınız. Aksi halde o kürsüden inin. Servet ve zenginlik arıyorsanız bunun yolu Allah, Kitap, Peygamber davası değildir. Rızkın onda dokuzu ticarettir. İnsanların barınma, giyinme, yeme ihtiyaçlarını giderecek işler yapın mesela; dağları delin, kervanlar oluşturun, atölyeler kurun, ihracat, ithalat yapın, alın, satın… Şeriatta bütün bunlar caizdir ancak kazandığınızı yine bölüşmek, paylaşmak şartıyla…Fakat bu kapı yani Allah, Kitap, Peygamber kapısı servet yığma ve zenginlik yarışına girme yeri değildir. Aksi halde “din baronu” ve “din simsarı” olursunuz. Yolundan gittiğiniz peygamber bunları ortadan kaldırmak için gelmişti. Okuduğunuz Kitap insanlıkta artık bunlara son vermek için nazil olmuştu…

***

Dikkat ediniz!

“Müslümanlar hep fakir kalmalıdır” demiyoruz. “Müslümanlar din üzerinden servet yığamazlar” diyoruz. Başka kapıya!

Allah bunu daha ilk ayetlerinde peygamberine yasaklamıştır. O da ömrü boyunca buna bağlı kalmıştır. Bu bilinçli bir tercih, asil bir tavır, klas bir duruş, evrensel bir mesajdır.

Allah, Kitap, Peygamber davası aynı zamanda bir “kamu” davasıdır. İyilik, adalet, özgürlük gibi insanlık davasıdır.. Yüce değerler ve evrensel ülkülerdir. Bunlar paraya, servete tahvil edilemez. Kişisel rant için araç ve atlama tahtası olarak kullanılamazlar.

Bu davaya atılanlar, örneğin her biri birer “kamu” alanı olan belediyelerden, devlet kurumlarına kadar, tıpkı peygamberin yaptığı gibi, Mekke’de nasılsa Medine’de de öyle yaşar, Hira’dan indiği elbise ile Aişe’sinin kucağında hayata veda eder.

Bugünkü tabirle çeketi ile gelir ve çeketini alır gider….

Baron ruhlu ve simsar tiynetli olanların bunu anlaması hayli zor ama “Servet yığma hayallerine kapılma” (ve la temnun testeksir) ayetinin çağları aşıp gelen evrensel mesajı bu değilse nedir?

***

“Bilmiyorum belki çıkamam bir daha buraya

İşte sırtım! Hakkı olan gelsin almaya

Hayır! gidemezsin kim gitti dersi vurun

Hayyulayemuttur yaşayan yerinize oturun

Hazırlan dedi Cibril karardı mehtap

Geride birkaç kap ve Kitap…

Kara toprak bile anladı da

Bir insan anlamadı bizi”

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Derin MAЯҖ

Etrafınızda “ben solcuyum” diyen kaç kişi var? Birgün Ya da Cumhuriyet Gazetesi, Türk Solu Dergisi okuyan? Yürüyüşlerde Marx, Lenin, Deniz Gezmiş ve Atatürk posterlerini yanyana taşıyan kişileri tanıyor musunuz? İşçi sendikalarında aktif rol oynayan dostlarınız var mı? Bu insanlar hasretle beklediğimiz sol muhalefeti kuramadılar bir türlü. Neden? 

 Marxist ve Marxçı (Marx’a dair ama marxist olmayan) miras ile yüzleşmedi Türk solcuları. Oysa Marx anlaşılmadan hiç bir sol projenin anlaşılmasına da imkân yok.  Leninist, Stalinist, Maoist… Hatta Kuzey Avrupa’nın sosyal demokrat modellerini de çözemezsiniz. Marx’ın bıraktığı yerden devam edenleri anlamak için de gerekli bu okuma; dünya soluna bugünkü şeklini veren düşünürleri anlamak için: Rosa Luxemburg, Ernst Thälmann, Georg Lukács, Max Adler, Karl Renner, Otto Bauer, Walter Benjamin, Jürgen Habermas,… Buradan indirebilirsiniz.

 İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Kas 24, 2008 | Reply

    “Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: ‘İhtiyaçtan arta kalanı.” ( Bakara; 219)

  3. Yazan:şamil murad Tarih: Kas 25, 2008 | Reply

    Gemicikler ve diğerlerinin nerden geldiğini öğrenirsem busayfaya tekrar dönerim inşallah 😉

  4. Yazan:Enver Gülşen Tarih: Kas 25, 2008 | Reply

    ihsan bey bir müslüman olarak müslümanın mal ile ilişkisi üzerine yazmış ve bence oldukça da güzel yazmış. birisinin gemiciklerinin bu yazıyla ilgisi ne anlamış değilim. gemicikleri olan şahıslar müslüman semboller midir? islam dininde böyle semboller var mıdır islamı temsil edecek? bence bir yazıya eleştiri getirirken, o yazının düzeyinin çok altına inecek her eleştiri boş eleştiridir. ihsan bey’in bu güzel yazısı bence çok daha nitelikli eleştirileri hak ediyor, gemiciklerden bahsetmek yerine…

  5. Yazan:devrim islam Tarih: May 24, 2009 | Reply

    kim altını gümğşü biriktiriptirip de Allah yolunda harcamaz ise Alah ona acıbir ızdırapla cehennemi müşdeler

  6. Yazan:Alperen saka Tarih: Kas 17, 2009 | Reply

    Din istismarı

    Sual: Bazı kimseler, Kur’an okumayı öğrenmek ve başka dini bilgiler için, CD’ler ve bilgisayar programları hazırlayıp, (Kopyalayana hakkımızı helal etmiyoruz, herkes parayla satın alsın) diyorlar. Bunları kopyalamak, kul hakkı olur mu? Mushaftan ve dini öğreten yayınlardan para kazanmak, kopyalayana hakkımı helal etmem demek, caiz midir?
    CEVAP
    Dini ticarete alet etmek, en büyük günahlardan biridir. Bu CD’leri, kitapları ve Mushafları satmak, Kur’an-ı kerim öğretilmesine, okunmasına sebep olmak niyetiyle olursa, caiz ve sevab olur; fakat böyle niyetin alameti, bunları maliyetine yakın, çok az bir kârla satmaktır. Başka geliri de varsa, Mushafı kârsız satmalıdır. Sadece kâğıt, işçilik ücreti ve masraflarını almak, caizdir. (S. Ebediyye)

    Kur’an-ı kerimden veya dini yayınlardan para kazanmak, çok kötüdür. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
    (Ahir zamanda din adamları, halkın istediği yönde fetva verip, helale haram, harama helal diyecekler, Kur’anı ticarete, menfaate alet edecekler.) [Deylemi]

    (Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden riyakârlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur.) [Tirmizi]

    (İnsanların en kötüsü, dini dünya malına alet eden kimsedir.) [İbni Asakir]

    (Allahü teâlâ, Âdem aleyhisselama bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Çocukların ve neslin, bu sanatlardan biri ile rızkını talep etsin, sakın ola ki dini geçim aracı yapmasın, dini kullanarak dünya malı toplayanlara yazıklar olsun!) [Hâkim]

    (Yazıklar olsun ilmini ticarete alet eden ilim sahibi kötü kimselere ki, devlet adamlarına yaklaşır ve kazanç temin ederler. Allah onların ticaretine kesatlık versin!) [Hâkim]

    (Bir zaman gelir ki, insanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp, helal-haram olduğuna bakmazlar.) [R.Nasıhin]

    (Din bilgilerini dünya menfaati için öğrenenlere, ilmini paraya değişenlere kıyamette ateşten gömlek giydirilir.) [Deylemi]

    (İlim, dünya menfaati için öğrenildiği ve ibadetler, dünya menfaatlerine alet edildiği zaman fitneler zuhur eder.) [Abdurrezzak]

    (İnsanların en şerlisi, kimseye ikram etmeyen, yalnız yiyen ve hizmetçisini dövendir. Bundan da kötüsü, insanlara kızan, buğzeden ve insanların kendisine buğzettiği kimsedir. Bundan da kötüsü, şerrinden korkulan ve kendisinden hayır beklenmeyen kimsedir. Bundan da kötüsü, dünya karşılığında ahiretini satan kimsedir. Bundan da kötüsü, din ile dünyayı yiyen yani dini dünya menfaatine alet eden kimsedir.) [İbni Asakir]

    Tüccarın, malını müşteriye gösterirken, zikir, tesbih, kelime-i tevhid, salevat okuması günahtır. Bunları, para kazanmaya âlet etmek olur. (El-İhtiyar)

    Demek ki, müşteri çekmek gayesiyle dükkânına dini levhalar asmak da, dini ticarete alet etmek olur. Hele dinden imandan habersiz kimselerin bu hareketi, din istismarı olur. Müşteriyi düşünmeden, bereket için, faydasına inanarak asmak, din istismarı olmaz.

    Bir gayrimüslim, dükkânına dini bir levha asıyor, bir fâsık, dindar gibi görünüyor veya bir Müslüman herhangi bir çıkarı için dini kullanıyorsa, dini istismar ediyor demektir. Piyasada Allah, Muhammed yazılı tesbihler, âyet yazılı yiyecek içecek kapları, bardaklar satılıyor. Başkalarının günaha girmesine vesile olacak şekilde dini böyle ticarete alet etmek, daha çok günah olur.

    Akıllı insan, ahiretin sonsuz kazancını, dünyanın geçici kârıyla değiştirmez. Bütün iyiliklerin, dinin emirlerine uymakta olduğunu bilir. Bir hadis-i şerif meali:
    (Dünya kârını, ahiret kârına tercih eden, kelime-i tevhidi söylediği zaman, Allahü teâlâ, “Yalan söylüyorsun, sözünde sadık değilsin” buyurur.) [Beyheki]

    Netice: Dinden para kazanmak ve hakkımı helal etmem diyerek, Kur’an-ı kerimin öğrenilmesine mani olmak caiz değildir, dini ve Kur’an-ı kerimi öğrenmek için, kopyalardan faydalanmak da caizdir. Sitelerimizdeki, her türlü yazılı ve sesli yayınlardan da, herkes dilediği gibi faydalanabilmekte; aslına sadık kalmak şartıyla, herkes istediği gibi çoğaltabilmektedir.

    Dini alet etmek
    Sual: Dini, politikaya veya herhangi bir çıkara alet etmek, günah değil midir?
    CEVAP
    Evet, çok büyük günahtır; fakat dindar olan her politikacıyı ve her tüccarı da böyle sanmak yanlıştır. Müslümanlara suizan etmemelidir.

    Dinimiz; temiz ahlak sahibi olmayı, merhameti, muhabbeti, büyüklere itaati, küçüklere şefkati emreden ve insanları doğru yola götüren, Allahü teâlânın razı olduğu yoldur. Dini, siyasete [politikaya] alet etmek yahut başka şahsi menfaatler için kullanmak, çok büyük bir günahtır. (H.L.O.İman)

    Din kitabı satmak
    Sual: Kâr amacıyla dini kitap satmakta mahzur var mıdır?
    CEVAP
    Büyük günah olur. Dini eser, dine hizmet niyetiyle neşredilirse, ücret de geçinilecek kadar alınırsa günah olmaz. Geçinmek için, dini kitap yazıp satmak, dilenmekten daha büyük günahtır.

    Dükkânı açıp kaparken
    Sual: Dükkânı besmeleyle açıp kapamak, dini ticarete alet etmek olur mu?
    CEVAP
    Hayır, besmeleyle açıp kapatmak iyi olur. Başkalarına duyurmak gayesiyle olursa, riya olur, caiz olmaz.

  7. Yazan:Rıdvan Işık Tarih: Eki 29, 2010 | Reply

    yazı çok güzel,yorumların çoğu da güzel rabbim hepsinden Raziolsun…İhsan Hocamız ülkemizde tuturulmaya çalışılan din-ticaret-siyast üçgenli yahudi formlu müslümanlığa karşı bir insan,onu takdir ediyorum,selamlar

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin