RSS Feed for This Post

29 Ekim’de “Ancien Regime” İle Hesaplaşmak

Türkiye’nin çözüm bekleyen en önemli sorunları; cumhuriyetin kurucu, koşullandırıcı ve korucu çeperlerini ve sınırlarını belirleyen “Kemalist akide” tarafından sürekli geldiği mezarlığa gönderilmesi gerekilen hortlak muamelesi gören İslami kesimlerin ve Kürtlerin demokratik ve siyasal hak talepleridir. Bu iki toplumsal muhalefet kitlesinin içerdeki değişim isteği ve “dünya sistemi” nin akışına paralel olarak, kurucu kemalist akideyi aşındırmaktalar. Akideyi/söylemi aşındırma sürecinin, statükoyu /ancien regime’ i tasfiyesi ile neticelenmesi için, değişimi irade edenlerin, el’an hükümferma olan eski akide üzerinden “meşruiyet” temin eden ve hükmünü icra eden asker, bürokrasi ve komprador burjuva teslisinden oluşan iktidar oligarşisi ile bir hesaplaşmaya girmesi gerekiyor. 
 
Bu ancien regime ile hesaplaşma ve tasfiye her ne kadar zorlu olsa da, eğer “değişim” ve “daha iyi bir düzen” talep ediliyorsa kaçınılmaz bir kader gibi görünüyor. Demokratikleşmeyi ve gerçekten “onurlu bir şekilde bir arada yaşama”yı program olarak belirleyen bir hareketin, hangi hareket olursa olsun, bu süreci omuzlaması gerekiyor. 
 
Osmanlının merkeziyetçi “hükm etme” biçimini, patrimonyal/sultani geleneği ‚ni devralan yapı/devlet/cumhuriyet mevcut haliyle reforme edilse bile, ki çok zor, değişim talebini karşılaması imkansız; çünkü, kurucu akide ve onun üzerine bina edilen siyasal üst yapı anakronik tir ve muhtemelen tüm direnişine rağmen dünya sistemi tarafından tasfiye edilecektir.  
 
Bu yapı şu anki felsefesi ve tarih/zaman algısı, hükmet etme biçimi/siyasal pratiği, talep ve özlemleri ile tarih dışı kalmıştır. Ve tarihe/tarihselliğe dönme ve ona dahil olma arzusunu, hakiki ve somut olarak ortaya koyması ise kurucu felsefesini, akidesini aşması inkar etmesi ile mümkündür ki o zaman bu tarihe dönen yapı ve kişiler o eski kişiler ve yapılar olmayacaktır. Eğer olursa da  kendini küllerinde yaratan yeni bir yapı olacaktır.  
 
Ve kendini “devletin sahibi” ve “milletim terbiyecisi” olarak görenler içinde “külden martılar doğuran odalıklar” olmaya aday olan ve olacak hiç kimse ortada görünmüyor. 
 
Şimdiye kadar devletin akidesi ve karar verici oligarşisi, küresel süreç ve konjoktür tarafından da desteklenebilecek bu kadar büyük ve güçlü bir değişim iradesi ile karşılaşmamıştı.  Eğer “kronik sorunlar” aşılacak ve devlet ile bir hesaplaşamaya girilecekse, bugün içine girilen “hesaplaşama ortamı” kaçırılmaması gereken bir tarihi fırsattır. Mesela, “Ergenekon davası” bir fırsata dönüştürülebilir. Bunun için hükümetin devlet(liler) nezdinde meşruiyet arayışına girmeden, “rejimin kutsalları“na sarılmadan, fincancı katırlarını ürkütmeme kaygısı gütmeden, siyasi irade olarak davanın arkasında durması, milletten aldığı oyların hakkını vermesi gerekir.

 
Gelinen noktada statüko cürm-ü meşhud halinde yakalanmıştır. Ve herkes kozlarını masaya sürmüş, siyasete “maskeli balo dönemi” bitmiş, çehreler net olarak ortaya çıkmıştır. Muktedirlerin siyasete/meclise  darbe ve yargı yolu ile müdahaleleri ile  sorunların çözümüne karşı bir set oluşturdukları gün gibi ortada. Artık, mızrak çuvala sığmıyor. Herkes, her şeyi görüyor.. 
 
Şu an “kanun ve kural koyucu” olarak perde arkasında siyaseti ve siyasetçileri yönlendiren legal, illegal derin odaklar ve uzantıları iyice deşifre olmuşlardır ve kıskıvrak yakalanmışlardır. Artık iki başlı siyasete, iki başı yürütmeye, iki başlı yargıya vs kısaca “ikili devlete”, “devlet içre devlet” e son verme, siyaseti askersizleştirme/askeri siyasetsizleştirme etme imkanı yakalanmıştır.Bu “siyaset üstü ve sorumluluk dışı” kurumları tasfiye fırsatını çarçur etmeye kimsenin hakkı ve lüksü yok.  
 
Bugün gelinen yer bir “kırılma noktası” dır. Bu kırılmayı demokratik bir devletle taçlandıracak olan bir kadro “devrim” niteliğinde bir “tarihi vazife” yi ifa etmiş olacaktır

Trackback URL

  1. 5 Yorum

  2. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Eki 28, 2008 | Reply

    Gün gelecek tabii yobaz Kemalist rejim ve sorumsuz askeri vesayet baskisindan kurtulacagiz. Ama o günün gelmesi en azindan daha 50 sene sürecektir.Cogulcu demokrasiyi Türk insani daha hazir degil cünkü kanina islenmis militarist alcak düsünce onu esir almis. Bakin bir misal vereyim..benim calistigin sirkette bir 19 yasindaki genc kendini askerlige hazirlamakta ve hainlerle savasmayi beklemekten bikmis. Zavalli 19 yasindaki gencin tek istegi acil olarak eline silah alip Türklük duygularini yasamakmis. Yani zavalli asker olmadan askerlik icin öyle timarlanmiski…daha iyi timari belki yaratan bile yapamaz.Demek istedigim kir sacli, cikip göbekli yasli adamlar isini cok iyi yapiyor. Askerinin yalani bile kutsal olan bir toplumun daha cok aci cekmesi lazim akillanmasi icin.Kemalizm ve Kemalistlerden Türkün kurtulmasi daha cok uzun sürecek.

  3. Yazan:İbrahim Ahmed Tarih: Eki 28, 2008 | Reply

    Sayın AKBAŞ
    Evet “daha güzel günlere kavuşmak” zaman alacak. Bunca zaman tahkim edilen bir yapının çözülmesi ve demokratikleşmesi haliyle zaman alacak. Ama önemli olan çabalamak.

    Ve askerlik için tımarlananlara gelince, Askere Türklük duygusu yaşamakla gelen çok kişi gördüm. Ama, ot biçme makinelerinin depolarda beklediği kışlalarda, ot toplamaya gönderildiklerinde vatan sevgisinden geriye sağlamlaştırılmış bir argo lügati kalıyor.

  4. Yazan:kehribar Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    en zavallı insan kendisini kandıran insandır.

  5. Yazan:Muzaffer Kazim Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    Bahsettiginiz konuyla alakali benim de günler öncesinden baslayan bazi calismalarim var:

    Derledigim ve kismen kendi yazdigim yazilar burada:

    http://circularconversations.over-blog.com/article-24180644.html

    Bir bakima daha genis fakat bir bakima daha dar bir bakis acisiyla kendi yazilarimi yazmayi düsündügüm ve henüz emekleme safhasinda olan bir baska bloga da asagida bakabilirsiniz:

    http://cumhuriyetinkazanimlari.wordpress.com/

    Cumhuriyet bayramini hakiki bir toplumsal mutabakat bayrami olarak kutlayabilmek temennisiyle.

    Saygilar

  6. Yazan:MY Tarih: Eki 29, 2008 | Reply

    Kendini Rahman ve Rahim zanneden

    Başsavcı’nın farklılaştırdığı deliller

    Anayasa Mahkemesi, AK Parti davasıyla ilgili gerekçeli kararında Yargıtay Başsavcılığı’nı ‘delilleri farklılaştırmak, eksik ve parçalı biçimde aktarmak ve iddianameye vaki olmayan delilleri koymakla’ suçladı.

    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, önceki gün kendini savundu: “Beyanların tahrif edildiği yönündeki iddia kamuoyunu yanıltmaya yöneliktir.” Ancak Anayasa Mahkemesi’nin iddianamedeki delillerle ilgili tespitleri sağlam verilere dayanıyor. Mahkeme, Başbakan Tayyip Erdoğan, hakkında laikliğe aykırı eylem olarak gösterilen konuşmasının, bazı bölümlerinde oynandığını belirledi. Başsavcı, değişik gazetelerdeki haberleri parçalayıp kendisine göre birleştirmiş, cümleler arasındaki öncelik ve sonralığı değiştirerek yepyeni bir metin oluşturmuş.

    Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın ‘Google delilleri’ diye eleştirilen 400 iddiasının 370’ini dikkate almadı. Gerekçeli kararda, delillerin bir kısmının vaki olmadığı ya da sübut bulmadığı, bir kısmının düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğu vurgulandı. Başsavcı’ya yapılan en önemli suçlama ise delillerin bir kısmının gazetelerde veya internet sitelerinde yer aldığından farklılaştırılmış biçimde iddianameye alması. Bu delillerden bazıları şunlar:

    Yalan haber iddianamede

    Başsavcı, Bülent Arınç’ın “TBMM mescidinde Kuran kursu açtırdığı”nı ileri sürdü. Ancak yazılı basına dayanan bu haber düzmeceydi. Arınç CHP Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar’ın soru önergesi üzerine, Meclis’te Kur’an kursu açılmadığını, kurs açma yetkisinin Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait olduğunu belirtti. İddianamede bu cevap yerine gazete haberi delil olarak kullanıldı. Mahkeme, bu iddiayı geçersiz saydı.

    Bakan Binali o sözü hiç söylememiş

    Başsavcı iddianamesinde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın “Reformlar sancılı olur. Güle oynaya yapılmaz. Tarihte de reformlar gerçekleştirilirken birçoğu kanlı oldu.” şeklinde konuştuğunu savundu. Buradan yola çıkarak AK Parti’nin şiddet çağrısı yaptığını iddia etti. Ancak Yıldırım’ın ‘kanlı’ ifadesini kullanmadığı ortaya çıktı.

    Kaset incelendi, gerçek ortaya çıktı

    İddianamede, Show TV’de yayınlanan Siyaset Meydanı programında AK Parti MKYK Üyesi Ayşe Böhürler ile Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu arasında geçen konuşmada, Böhürler’in türbanlı olarak hukuk öğrenimini bitirmiş bir kadının yargıçlık yapmasını savunduğu, Kuzu’nun, “Acele etmeyin ona da sıra gelecek.” diye yanıtladığı öne sürüldü. Televizyon programının kasetleri izlendi. Kuzu’nun söz konusu ifadeyi kullanmadığı kayıtlara geçti.

    Arınç’ın ‘laiklik’le ilgili sözleri kesildi

    Anayasa Mahkemesi, TBMM eski Başkanı Bülent Arınç’ın 13 Kasım 2005’te TBMM Sabit Osman Avcı Eğitim Tesisi’nde basınla düzenlediği sohbet toplantısında yaptığı konuşmanın iddianameye eksik ya da parçalı aktarıldığını tespit etti. İddianamenin 63.-64. sayfalarında Arınç’ın şu sözleri yer almıştı: “Laiklik tartışmaları eskiden beri devam eder, zaman içerisinde laiklik de gelişir. Ama bugün bütün dünyada görebildiğimiz kadarıyla, din ve vicdan özgürlüğünün genel anlamda kabul edilmesi halinde, Türkiye’de bu sebeple laikliğin ihlal edildiğini söylemek de mümkün değildir.” Arınç, aynı konuşmada laik devlette hukuk kurallarının din kurallarına dayandırılmayacağını kaydetmişti. Arınç’ın, “Çünkü laik bir ülkenin kanun koyucusu, dinî amaçlarla kural koyamaz… Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Laikliği kabul eden bir ülkede yasama organı, Kur’an’ı, Tevrat’ı, İncil’i esas alarak kural koyamaz, düzenleme yapamaz.” ifadeleri iddianamede yer almadı.

    AK Parti üyesi olmadıkları ortaya çıktı

    İddianamenin 117. sayfasında Başsavcı, bir televizyonda katılımcıların ‘türbanın yasaklanmasını savunanlar Mussolini gibi yargılanacaklar ve cezalandırılacaklar’ dediğini ileri sürdü. Başsavcı, bu cümlelerle AK Parti’nin desteklediği anayasa değişikliği arasında bağ kurdu. Ancak bu ifadeleri kullananların AK Parti üyesi olmadığı ve herhangi bir bağlantılarının da bulunmadığı tespit edildi.

    Başbakan’ın metni üzerinde oynanmış

    İddianamede Başbakan Erdoğan’ın, Avustralya’nın Sydney kentini gezerken, “Herkes kendi kimliğiyle övünebilir. Bu onun en doğal hakkıdır. Kürt Kürtlüğüyle, Türk Türklüğüyle, Çerkez Çerkezliğiyle, Laz Lazlığıyla övünebilir. Etnik kimlik anlamında söylüyorum. Ama bizi üstte birbirimize bağlayan üst kimlik TC vatandaşlığıdır. Bu ortak paydadır. Hepimizi yaratan mutlak yaratıcı Allah’tır. Ayrıma ne gerek var. O üst ortak paydada birleşip el ele vereceğiz.” dediği öne sürüldü. Ancak gerçek ifade şöyleydi: “Herkesi yaratan Allah’tır. Ayrıma ne gerek var? Üst ortak paydada birleşerek el ele vereceğiz.” Üstelik iddianamede bu ifade “Hepimizi yaratan mutlak yaratıcı Allah’tır. Ayrıma ne gerek var. O üst ortak paydada birleşip el ele vereceğiz. biçimine dönüştürüldü. Ve konuşmanın sonuna eklendi. Böylece üst ortak paydanın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olduğu ifadesi farklı yansıtıldı.

    Soruyu Erdoğan söylemiş gibi yansıttı

    2005 Ekim’inde yapılan “Kültürel Çeşitlilikte Kadının İnsan Hakları” konulu konferansta katılımcıların sorusu Başbakan söylemiş gibi yansıtıldı. İddianamede “Erdoğan’ın; İngiltere, ağırlıklı olarak Hıristiyan ülke olmasına karşın kamu kurumlarında başörtülü insanların çalışabildiğini, ancak çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de kamu kurumlarında başörtülü çalışılamadığını, başörtüsünün insan hakkı olduğunu, türban konusunda toplumsal mutabakata önem verdiklerini söylediği” ileri sürüldü. Ancak bu sözleri programdaki bir katılımcı soru olarak dile getirmişti. Söz konusu konuşmada Başbakan’ın kamuda türbanı savunan ifadeler kullanmadığı belirlendi.

    Hepsi aynı sendika üyesi değilmiş

    İddianamede “Talim Terbiye Kurulu’na sorulmaksızın görevlendirilen 33 kişinin Cumhuriyet devrimlerine aykırı faaliyetleriyle bilinen Eğitim Bir-Sen’e üye olanlar arasından seçildiği” ileri sürüldü. Görevlendirilen öğretmenlerin tek bir sendikaya üye olmadığı, 9’unun Türk Eğitim-Sen, 4’ünün Eğitim-Bir-Sen, 2’sinin Eğitim-Sen üyesi olduğu, bir kısmının ise hiçbir sendikaya üye olmadığı tespit edildi.

    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=754476&title=iste-bassavcinin-farklilastirdigi-deliller

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin