RSS Feed for This Post

Beni mi seviyorsun Atatürk’ü mü?

20080930_derin_dusunce_org_ataturk.jpgTürk siyasal hayatının teorik  ve pratiğini işleyişini belirleyen en temel kurallardan biri dilemmalardır.  İki seçenekli bir tercih ile karşı karşıyaysanız ve bunun bir tarafından Atatürk ve onun temsil ettiği bir “sembolik kapital” alan varsa işiniz hem kolay hem zor demektir. Kolaydır, çünkü;  mevcudu muhafaza etmek için “böyle gelmiş böyle gider” seçeneğini işaretlerseniz sorun yok. Zordur, çünkü; düşüncenizi ve değişimi  esas alıp  “bu işte bir yanlışlık var böyle gitmez” seçeneğini işaretlerseniz, canınız yanacak demektir. Başka bir ifade ile söylersek mesele Atatürk’ün bir “siyasal şantaj aracı” olarak kullanılmasıdır.

Bu siyasal şantajın, icbarın  Atatürk algısını özetlemek gerekir.

Türk siyasal hayatının etrafında örgütlendiği, “siyasal lügat”imizin etrafında örüldüğü; kutsallık ve meşruiyet devşirildiği merkezi ve mihveri “kült” olarak Atatürk hiçbir faninin ulaşamayacağı yüce bir mevkidedir. Sonra gelenler ancak ona yakınlık kesbettikleri ölçüde makbuliyet ve ulviyet kesb ederler.

Türk’ün tecessüm etmiş halidir Atatürk. Ulusun,  “ulu” atası ve “yaratıcısı”; devletin kurucusu olarak Türk’ün gönlüne taht kurduğu kadar, yanılmazlık zırhı ile tarihinde üzerinde taht kurmuştur.  Öyle ki tarih bile daima onu haklı çıkaran bir şahittir.

Sosyal ve siyasal kültürel ve kamusal tüm yaşam alanlarımız Atatürk kültü’nün daimi gözetimi altındadır. O ölümsüz “edebi şef” olarak her yerde karşımıza çıkar. Bazen dikili vermiş bedeniyle/heykelleriyle meydanlarda, nasihatleri ve  veciz ifadeleriyle yollarda, tüm ders kitaplarının hemen başında, her kurumun girişinde…Yetmez. Bazen gökten gülümser. Ahvalimize nezaret eder. Damal’a siluetini nakşeder..

Naçiz vücudu toprak olsa da  o ilelebet payidar olacak olan Türkiye cumhuriyetinin şahsı manevisi olarak ölümden beridir. Edirne’den Hakkâri’ye her daim her şeyimize nezaret eder. Mesela, maçları izler, gollerle sevinir.

Atatürk, her sabah varlığımızı sistematik olarak kendisine armağan etiğimiz Türklüğün münşi ve banisi, ulusun babasıdır. Millet onda tecessüm etmiştir.

Bugünümüzü sağlayan ulu Atatürk  tarihi ve toplumu halaç pamuğu gibi savuran, evirip çeviren, yedi düveli deviren,  düşmanları öldüren Türkleri güldüren en büyük Türk’tür.

Yanlışlanamayan, bilim üstü bir ermiştir . Keskin feraseti ile geleceği görmüştür. Daima haklı çıkar. Aksi durumda biz onu yanlış anlamışızdır.

Ondan icazetname al/a/mayanın yüzü gülmez.  Anıtkabir ulusun en büyük türbesidir.

Herkes onu kendisine en yakın hisseder.  Yaşasaydı belki  Erbakan’ın partisine bile girebilirdi. Baykal’ın CHP’si onun partisi. Perinçek en iyi takipçisi!…

En büyük çılgın Türk!, en büyük sosyalist! en büyük Müslüman! en azından Yaşar Nuri’ye göre..

Demirel’in  çağdaş Türkiye’sine daha yüzyıl lazım olan referanstır Atatürk .  O’nun adı anılınca her iş mubah olur. O büyük kamuflaj, en büyük saldırı ve  savunma aracıdır.

Ders  kitapları Atatürk’ü birbirinden üstün takriben 20 kişisel özelliği ile onu tavsif ederler.  O, askerde  “en büyük” olan her şeydir. Yetmez. Antropologlar ve bilim adamları çalışırlarsa daha çok vasfını tespit edilebilirler. Aslında bu milli bir görevdir de. Günün koşullarına uygun yeni vasıfların tespiti için bütçeden ödenek ayrılmalıdır!..

İşte yukarıdaki “tarih üstü” Atatürk’ ün eleştirmek  “erbabı  cumhuriyet” tarafından “düşman” safına yerleştirilmek için yeter artar bile. Bu sürekli saldırı ve sürekli saflaştırma bir ekonomi-politiğin devamı içindir aynı zamanda.

         

         Atatürk böylesine Türk siyaset değirmenin dibek taşı, merkezi kutsalı ve aşılmazı

olarak algılanınca tüm eleştiriler ve toplumsal değişim talepleri müesses nizam ve onun politik uzantıları tarafından “Atatürk Türkiye’sine karşı olma”;  statükonun devamından yana olmak ise, “Atatürk Türkiye’sinden yana olmak” olarak konumlandırılmaktadır. Bu durumda hem bireyler hem de değişik toplumsal kesimler,  bir tarafında kendilerine karşı bir Atatürk’ün, diğer tarafta kendi taleplerinin bulunduğu bir politik dilemmaya mahkum edilmektedirler. Yani, eleştiri ve hak talebi Atatürk karşıtlığı üzerinden dışlanmakta/düşmanlaştırılmakta ve verili seçeneği işaretlemeye zorlanmaktadırlar. Aksi halde Atatürk düşmanı gerici, bölücü, hain vs. olmak işten bile değil.

Kısaca bir talebiniz, bir alternatifiniz, bir soru/nu/nuz mu var? Atatürk hemen karşınıza çıkabilir. Hem de en umulmadık yerde

Öyleyse, şimdi “ Doğru söyle/Beni mi seviyorsun Atatürk’ü mü? (Cemal Süreyya)

Trackback URL

  1. 20 Yorum

  2. Yazan:Levent Cetin Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply

    Bu sitenin okurlari bu fikri genellikle paylasan insanlar. (Ben de dahil). Peki ayni konuyu cevire cevire yazmanin bize yeni birsey kazandirdigini dusunuyor musunuz?

    Lutfen defansif cevap vermeden once bir yazinizi okuyun tekrar. Yeni bir sey var mi?

  3. Yazan:Mustafa Akbas Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply

    Evvela sevmenin ne oldugunu tarif etmek lazim. Zamaninda Mustafa Kemal asker olarak ülkesise cok faydali olmus ama bugünün sorunlarini cözmek icin Mustafa Kemalin devrimleri yetmiyor.
    Cumhuriyet 85 sene önce kurulmus ama halen nerdeyse ücüncü Dünya ülkesi gibi sinsi askeri rejimle yönetiliyoruz. Saga sola heykel dikmekle Atatürk sevgisi asilamak isteyenlere ancak acinir.Bir Türk vatandasi Pasaportuyla kac ülkeye vizesiz ziyaret edebiliyor? Atatürkün Cagdaslik ve Dünyaya acilis ilkesini elimizden almaya hic bir kuvvetin hakki yok.

  4. Yazan:Nurgül Kaner Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply

    Aslında bu tip yazılar kabak tadı verdi ama, ne yazık ki durum aynen böyle.
    İlkel toplumların da canlarından çok sevmek, tapınmak zorunda oldukları, tartışılmasının yasaklandığı, süpermen bir takım tabuları vardır. Durum gösteriyor ki biz 21. yüzyılda hala ilkelliğinden vazgeçememiş bir toplumuz.
    Bu ilkellikten istaifade edenler var mı derseniz, tıpkı ilkel toplumlarda olduğu biçimiyle tapınılanlar ve tapınanlar diye iki sınıfa ayrılmışız. Zorla tapındırılmak istenenlerin avuçlarında bişeycikleri yok. Hatta onlar toplumun asi, kaka çocukları.
    Ama brinci dereceden tapınılacak kutsallar yaratanların maddi ve de manevi anlamda pek çoook şeycikleri var. Bunlar da toplumun akıllı bıdıkları oluyor. Yurdumuzu aciz, ölümlü, zavallı halktan daha çok sevmelerinin semeresini yiyorlar. Niye kızıyorsunuz ki. Vatanı karşılıksız sevmenin hem de çook sevmenin ne demek olduğunu bilmez misiniz yani?
    Siz de sevin sizin de olsun pek çok şeycikleriniz. İibarınız, işiniz, aşınız, statünüz, paranız, saltanatınız, şatafatınız. Tüm bunların yolu yurdunuzu her şeyden çok sevmeye, şartsız ,koşulsuz, yaratılmış olan mitlere ibadet etmeye bağlı. Ne yapalım, bu dinin gerekleri de böyle.

  5. Yazan:birimustafakemalmidedi Tarih: Eyl 30, 2008 | Reply

    Ben Mustafa kemali hiç sevmedim,zorladım kendimi eğitim hayatım boyunca ama sevemedim.Kısaca zorba olduğu için denebilir.Zorla da güzellik olmaz ya…En önemli etken sevmememde herşeyi ona borçlu olmamızın lazım gelme zorunluluğu…Bir savaş oluyor toprağını yada kutsallarını korumak için savaşacak ve ölecek halk (bu gün olsa kısaca biz)sonra bir adama mal edilecek hers ey…Ve o günden sonra muhalefet olmadan ülkeyi demir yumrukla yönetecek buna dünyada diktatörlük deniyor diye biliyorum yanlışsa düzeltin lütfen…

  6. Yazan:cevabveremedi Tarih: Eki 1, 2008 | Reply

    asıl kabak tadı veren kemalistler olmasın sakın?

  7. Yazan:Mustafa Tarih: Eki 1, 2008 | Reply

    Türkiye Cumhuriyetinin adetlerini anlamak icin fransiz siyaset el kitablarini iyi bilmek lazim. Cünkü Cumhuriyeti kuran elit fransizca bilirdi ve Türkiye “kücük fransadir”. Ilham aldiklari merkez Parisdir. Ama itiraf etmek olmuyor iste. FRansiz ihtilali bir yönden tamamen basarisiz oldu ve Napolyon basa gecip kendini imparator ilan etti. Halkdan birisi idi Korsikadan gelme asker. Kendini kral degil “Imparator” yani “Kayser” ilan etti. Heryerde onu sevmek sart oldu. Mustafa Kemal da “Atatürk” oldu. Moussolinide “Duce” idi. Devlet baskani kültü Sovjetlerden, Napolyondan Moussoliniden alindi. Özellikle sanatsal ve Bayramlarda kutlamama tipki sovjetlerde gibi idi. 19 Mayis kutlamalari mesela o uniformalar falan. Hepsi kopya. Bu kultlerde düsünce sudur : toplum sürüdür güvenilmez düsünemez. Robotlar ordusu gibi ezbercilik ile kafalarina “bilgi” yerlestirilecek. Tek tip türk insani olmali imis.

  8. Yazan:sadık Tarih: Eki 1, 2008 | Reply

    “Ettekrarü hasen velev kane yüzseksen.” der uydurma bir atasözü.Ama buna rağmen hikmetlidir de!

  9. Yazan:Ronny Tarih: Eki 3, 2008 | Reply

    Ronny
    Atatürk kültünün oluşum sürecinin tam olarak yazılması gerekiyor. bunun da demokratikleşe ile bağlantılı olaması gerekir.

  10. Yazan:Mehmet ÖNDER Tarih: Eki 3, 2008 | Reply

    İnsanoğlu böyledir,
    Kendine hep bir put yapar,
    Oldu bitti böyle bu,
    Kendi yapar kendi tapar…

    H. Taner

  11. Yazan:burak Tarih: Eki 4, 2008 | Reply

    again, again and again.

    Size ve bana hakikaten hayranım. Siz aynı şeyleri yüzlerce kez tekrarlamaktan sıkılmıyorsunuz ben de aynı şeyleri yüzlerce kez okumaktan sıkılmıyorum. Bu yüzden size ve bana tebriklerimi sunuyorum.

    Cemal Süreya da Atatürk’ün yaptıklarının yeterli olamayacağını üzerine bir çok şey eklememiz gerektiğini belirtiyor fakat Cemal Süreya’nın sözü kullanılarak yazılmış bu yazının Süreya’nın fikirlerini yansıtmadığını söylemekte fayda var.

  12. Yazan:fatih koparan Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    arkadaslar ben almanyada yasayan bir türküm
    siz türkiyede yasiyorsunuz bana yardimci olursaniz sevinirim. Simdi bu türkiye cumhuriyetini kuranlar (yani demek istedigim normal halk degil,yani cumhuriyeti kurarken yasalari olsun,kanunlari olsun ,yasam bicimimizi belirleyeyen insanlar hangi kültürün etkisi altinda kalmislar,freng hayranlarimi , yoksa kendi özünü seven anadolu insanlarimi?) Ben almanyada dogup büyüdügüm halde, görüyorumki bize avrupa hayat ve yasam bicmi bize ters geliyor.Demiyorumki bunlar gibi calismayalim, elbete bunlar gibi disiplinli,egitime,calismaya,is hayatina önem verelim.Allah var bu almanlar türkiye gibi ülkede yasiyacaklar,85 senedir bu ülkeyi yerinde saydirip durmasladi,kopyaci olmazdilar. Benim bahzetigim is, egitim , ve teknolosi, yasam bicmi degil ve aile terbiyesi degil, cünkü türkiyenin özü müslüman anadolu insani,bati avrupa insani degiliz. Lütfen arkadaslar bir arastirin bizim basimiza ne bicim toplum mühendisleri dikmisler??????

  13. Yazan:turan çevik Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    hitler almanyasının savaş sonrasında uğradığı ekonomik sıkıntıyı bir kenara bırakırsak;
    almanya bu yüzyılda ağır sanayiden tutun, ilaca kadar bir çok sektörün devi haline gelmiştir…
    bizim gibi seyirci takımına düşen görev ise;
    -faşist almanya…..
    -faşist hitler….
    gibi hakaret içeren cümleler ve sövgüler düzmek olmuştur….
    —————————————–
    iran;
    şu an ortadoğudaki nükleer gücün temsilcisi olma yolunda ilerliyor.
    4 yıl müzik eğitimi aldım ben.
    iranda lise düzeyindeki müzik eğitimi; neredeyse bizim konservatuar düzeyindeki öğrencilere denk…
    iranın uluslararası alandaki prestijine şapka çıkarmamız gerekirken
    bizim gibi seyirci takımına ve kahvehane toplumuna düşen görev cümlesi ise:
    -türkiye iran olamaz…..
    (olamaz tabi)
    bu örnekleri kendiniz çoğaltın benim aklım bu kadarına erdi……

  14. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    İnsanoğlu böyledir,
    Kendine hep bir put yapar,
    Oldu bitti böyle bu,
    Kendi yapar kendi tapar…

    Bunu alıntılayan, insanlığın aynı şekilde hep kendine bir “din” yaptığını da kabul edecek mi, tahmin ediyorum hayır.
    Önce kendi putlarınızı yıkın,
    sonra sıra başka putları eleştirmeye gelsin.

    20.yy başlarında, modernizmin katı üslubuyla
    zamanın siyasetçilerini(Mussollini vb. ve politikalarını(devlet törenleri vb.) benzetmek kolay, yerine ne koyuyorsunuz ona bakalım.

  15. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    İran özentileri de “Persepolis” filmini bir otursun izlesin.

  16. Yazan:PirMuhammed Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    @snowqueen

    iyiki bir film izlediniz.bu sayede tüm sırlara erişip kendinizi aştığızı sanıyorsunuz değil mi? o filmin doğruları anlattığını nereden bileceğiz? bunun delili nedir? artı iran devleti’nin teokratik yapısıyla İslam arasında ne tür bir bağ kurmalıyız? bildiğim kadarıyla o film, iran devleti’ndeki birtakım zorbalıkları yansıtıyor (muş). burada bilinmesi gereken nokta; iran devleti’nin bir “islam devleti” olmadığı gerçeğidir. bu cümleden hareketle, iran’daki “ruhban sınıfının” yani “mollalar” ve “ayetullahlar”ın bir nevi teokratik düzeni temsil ettikleri söylenebilir. ama islam’ı temsil ettikleri söylenemez. yani bu filmi ısıtıp ısıtıp önümüze koyarak içinizdeki islam düşmanlığını kusmanın alemi yok. ayrıca iran’a özenenler haklı değil mi? bizim ülkemiz abd’nin izniyle askeri operasyon yapıp bitiriyor; iran ise kandil’e bomba yağdırırken ne ırak hükümetinden korkuyor, ne barzani’ye danışıyor ne de abd’den izin istiyor. bütün bunları niye görmezden geliyorsunuz?

    öte taraftan

    20.yy başlarında, modernizmin katı üslubuyla
    zamanın siyasetçilerini(Mussollini vb. ve politikalarını(devlet törenleri vb.) benzetmek kolay, yerine ne koyuyorsunuz ona bakalım.

    demişsiniz.yerine illa birşey mi koymak gerek? burada geçen ifadeler sizi rahatsız etmiyor mu? tamam, belki bunlarla atatürk’ü ya da arkadaşlarını suçlamak yersiz olabilir. fakat yapan “O” diye neden herşeyi kabullenme, sineye çekme eğilimindesiniz, bunu anlayamıyorum.

    peki ben de size şunu sorayım: sizin put diye tabir ettiğiniz değer/değerler(imiz) yerine siz, ne koyuyorsunuz ya da ne konulmasını istiyorsunuz?

  17. Yazan:Sever IŞIK Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    Snowqueen

    İran ile ilgili aklına ilk gelen referansın Persepolis filmi olması ne kötü…
    Sığlığın bu kadarına pes doğrusu…

    Anlatılan şey/ler , örneğin ana karakterin “ne İran’lı/doğulu ne de batılı” olamaması durumu, “Araf hali” zaten İranlıların kendilerinin bildiği ve eleştirdiği bir şey.Darius Shayegan’ın “Yaralı Bilinç;Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni” bunun zarif bir sunumu

    Ondan başklarıda var hem eski kuşaktan hem yenilerden; mesela, Abdülkerim Suruş

    Yanı başımızdaki komşumuz İran’ı biraz takip etmeyi deneyelim. İran’dan öğreneceğimiz çok şey var.

  18. Yazan:burak Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    İran konusunda oraya gidip yazı yazan bir arkadaşım var. Çok ilginç gelmişti bana o yazılar çünkü İran’a karşı duyduğum önyargıyı bir şekilde kırmaya yetmişti. Zaten bizden ekonomik olsun kültürel olsun Askeri donanım olsun geri olmadıklarını CNN’nin istatistiki veriler bölümünden görme fırsatım olmuştu. Dolayısıyla İran’ı sadece “persepolis “perspektifinden yargılamak doğru değil. Ama acı bir gerçek var ki Persepolis İran’ı anlatmaktadır ve doğru anlatmaktadır..

    Arkadaşımın yazdığı yazılar.

    İran yolcusu Kalmasın 1
    İran Yolcusu Kalmasın 2

  19. Yazan:snowqueen Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    Sayın Sever Işık,

    Neyin sığ, neyin sığ olmadığına bırakın ben karar vereyim.
    İran’ın “ortadoğu’nun nükleer gücü” olarak sunulmasını yeteri kadar “derin” bulmakta sizin takdirinize kalsın. Eğer takip edeceğiniz buysa, devam edin.

  20. Yazan:haki demir Tarih: Eki 7, 2008 | Reply

    Azizim Sever bey,

    tabi ki seni seviyorum
    aramıza sokma atatürkü

    Mukayese yapmak gerekiyorsa onu da yapayım
    seni kırk defa daha fazla seviyorum

  21. Yazan:Selim Tarih: Eki 8, 2008 | Reply

    atatürkü sevmeyenler…
    acınacak olalar sizlersiniz sizin gibi insanlar sürünmeye hep mahkum hep…
    – “Atatürkün Cagdaslik ve Dünyaya acilis ilkesini elimizden almaya hic bir kuvvetin hakki yok.”
    bu nedemektir ya karikatürmü yapıyor acaba diye düşündüm…
    ulusal irademizin arkasına dayanıp bu ülke için ne yaptın, devletine ne kadar sahip cıktın, biraz bunların değerlendirilmesi lazım.
    Bu zihniyet bizi böyle yapan zaten.. bir millete, devlete sahip cıkmak için dünya tarihinde neler yapılmış biraz bunlara bakın, bakında olayları bir kere daha gözden geçirin. Atürkü belki biraz anlarsınız… Cağdaşlık ve dünyaya açılış için Atatürkten sonra gelenler ne yapmış bunlara bakın.. merdivenmi cıkıyoruz düz yoldamı yürüyoruz? bunun sonucu belki düz yol belkide eğimli bir yol ama merdiven cıkamadığımızı Atamıza mal edemeyiz.. aksine utanmalıyız. Cumhuriyeti onlar kurdu yüceltmek bizilerin görevi.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin