RSS Feed for This Post

Savaşan robotlar askerlerin yerini alacak mı?

  • Atlantik ve Avrasya savaş doktrinleri dronlardan nasıl etkilenecek? Teröristler ve terörle mücadele ekipleri açısından robotlar ve uzaktan kumandalı sistemler ne anlam taşıyor?
  • İnsana benzeyen robotların savaşmasını yıllar önce bilim kurgu filmlerinde görüyorduk. Bunlar ellerinde lazer silahları tutan, insan gibi başı ayakları olan robotlardı. Bazen de at, eşek gibi yük hayvanlarına benzer dev robotlar olurdu. Yürüyüşleri hatta “ölmeleri” bile hayvan gibiydi.
  • StarWars’ta tanıştığımız dronlar birbirlerini öldürüyordu. Afganistan ve Irak’ın işgaliyle gündeme gelen insansız hava araçları ise çocukları öldürüyor. Amerikan ordusu “cinayet işledik, yine robotlarımızla birkaç sivil öldürdük” demek yerine “Collateral damage” diyor.
  • Kılıçla dövüşürken birbirinin gözüne bakan askerler ortaçağda kaldı. Artık hedef kılıcın ucunda değil ekranda kırmızı bir nokta. Askerler tetiğe basmak yerine bilgisayar oyunlarındaki joysticklere benzer aletlerin düğmelerine basıyor.
  • 1ci ve 2ci dünya savaşları endüstriyeldi. Sadece tank ve uçakların teknik üstünlüğüne değil bunları çok sayıda ve hızla üreten fabrikalara, üretilen araçları cepheye sevk edebilen lojistik kapasiteye ve tabi petrol erişimine dayanıyordu. Ya şimdi?
  • Bu yeni bir savaş türü, sanal ve bilgisel. Elbette endüstriyel boyut ortadan kalkmadı. Ama şimdi üretim, lojistik ve muharebe arasındaki bilgi akışı gerçek zamanlı. Üstelik savaşan ünitelerin giderek artan bir kısmına “zekâ” transferi de yapılıyor ve bağımsız savaşabilen üniteler artıyor.

  • Savaşan robotların sürü (swarm) halinde hareket edebilenleri de var. Bunlar muharebe alanını farklı açılardan gözleyebildiklerinden tek bir gözlem robotuna kıyasla daha verimli şekilde bilgi toplayabiliyor. Sabotaj/taarruz amaçlı sürüler ise bazı üyeleri elense bile görevi başarabiliyor.
  • İnsansız, uzaktan kumandalı araçlar yeni değil. 2ci dünya savaşında Almanların sabotaj ve taarruz amacıyla kullandığı mini tanklar vardı meselâ: “Leichter Ladungsträger Goliath”. 60 kg patlayıcı taşıyan ve 1 km menzili olan bu alet savaş koşullarında fazla işe yaramadı. Neden?
  • Hedefi olan tankları havaya uçurabilmesi için kumanda eden askerin de düşmana yaklaşması gerekiyordu. Üstelik toplam ağırlığı 400 kg civarı olduğundan sırt çantasında taşınması imkânsızdı. Ayrıca havan saldırısı olduğunda kumanda kablosu kopabiliyordu.
  • 2ci dünya savaşından sonra da insansız araçlar üzerine çalışmalar devam etti. Meselâ Fransız TDA Armament firması Amerikan deniz kuvvetleri için Dragon Fire adlı tam otomatik bir zırhlı araç üretti.
  • 8 km menzilli Dragon Fire emirleri radyo sinyalleri ile alıyordu. Hedefi vurmak için gerekli açıyı hesaplaması, topu hedefe doğrultması ve silahı doldurup ateşlemesi sadece 18 saniye sürüyordu.
  • Bugün durum nedir? Savaştaki can kaybı zengin ülkelerde hükümete baskı amacıyla kullanıldığı için robotlar tehlikeli görevlerde kullanılıyor. Bir savaşta yüzlerce pilotun esir düşmesi çok normal. Ama günümüzün kirli savaşlarında esir bir pilot sirk hayvanı gibi kamera önünde teşhir ediliyor.
  • Nedir bu tehlikeli görevler? Günümüzün savaşan robotları neye benziyor? Biraz da bunu konuşalım.
  • İlk önce hatırlanması gereken dronlar piyade tarafından kolayca taşınabilen, elle fırlatılan veya kendisi havalanabilen küçük boy gözlem robotları. Terörle mücadele için etkili gözlem yapabilen bu robotların topladığı bilgi başka bölgelerdeki birliklerle paylaşıldığında istihbarat hızı çok artıyor.
  • Bu küçük boy dronların silah ve patlayıcı taşıyabilen türleri terörle mücadele için olduğu kadar teröristler için de kullanışlı.
  • Teknik açıdan bakarsanız özel harekâtın bir terör örgütü liderini öldürmesi ile teröristlerin vali, polis şefi gibi ses getirecek hedeflere saldırması arasında bir fark yok. Venezuela devlet başkanı Nicolás Maduro’ya yapılan suikast girişimini hatırlayın.
  • Savaşan robotların bir başka dalı kara harekâtlarında kullanılan silahlı ve silahsız keşif robotları. Düşman ateşi yahut aşırı soğuk, yiyecek tedarik yollarından uzak olma gibi durumlarda bu robotlar çok sayıda askerin hayatını kurtarabilir.
  • Diğer robot türlerinden bahsetmeden önce doktrinle ilgili bir gözlem yapalım: Robot sayesinde yapılabilen gözetleme ve elde edilen gerçek zamanlı istihbarat yakın zamana kadar sadece askerî uydularla yapılabilirdi yani en zengin 5-6 ülkenin elindeydi bu güç.
  • Doktrinle ilgili 2ci bir paradigma değişikliği ise robotla, meselâ İHA’lar ile yapılabilen askerî harekâtlar için eskiden çok sayıda helikopter ve zırhlı araç kullanılmasıydı. Üstelik can kaybı konusunda ciddi riskleri göze almak gerekiyordu. Kısacası robotlar savaştaki asimetriyi değiştirdiler. Yani?
  • Eskiden zengin bir devlet, rakip devletlerin başına belâ etmek istediği terör örgütüne tanksavar, uçaksavar vererek orta güçteki bir düzenli orduyu yıllarca oyalayabiliyordu. Bugün, hedefteki orta güçlü devlet, dronlar sayesinde teröristlerin karşısına çok ucuz silahlarla çıkabiliyor.
  • Bu kesinlikle dikkate alınması gereken bir durum: Maliyeti sıfır olan fanatikleri cepheye süren terör örgütleri, ölen militanları propaganda için kullanır. Düzenli ordu ise 1 kayıp karşılığında 100 terörist öldürse bile her kayıp terörle mücadeledeki başarısızlığı(!) gösterir.
  • Gerilla savaşındaki bu asimetrinin bozulması için düzenli ordunun terör örgütüne çok ağır kayıplar verdirmesi gerek. Yani kalıcı biçimde bir bölgede veya bir etnik grup üzerindeki kontrolünü kaybettirmek gibi. İşte bu denge değişimi robotlarla mümkün.
  • Tabi zengin ülkelerin uçak gemileri, uyduları, nükleer ve balistik füzeleri bir anda işe yaramaz hale gelmedi. Binlerce kilo bomba taşıyabilen uçaklarla ufacık dronların rekabet etmesi imkânsız. Ama uçak gemilerinin de dron savaşına hazırlanması, doktrindeki değişimi işaret ediyor.
  • Tabi zengin devletler teraziye daha fazla para ve teknoloji koyarak dengeyi kendi lehlerine çevirmek isteyecekler. Uçuş ve ateş menzili, hızı daha yüksek, uydu, uçak gemisi, savaş uçaklarıyla ve diğer dronlarla haberleşebilen dron sürüleri bu yarışın ilk adımı.
  • Söz doktrinden açılmışken… Savaşın muharebeden ibaret olmadığını, enerji tedarikini baskılamanın da bir taktik olduğunu defaatle anlatmıştık. Dronlar bunu da etkiliyor. Özellikle sınır güvenliği ve cephede devriye, keşif gibi görevlerde petrol bağımlılığı dronlarla azalıyor. Bkz. Hitler’in enerji politikası ve bugünün Türkiyesi için çıkartılacak dersler
  • Evet, robot türlerinden bahsetmeye devam edelim. Savaşta can kaybına yol açan en önemli işlerden biri lojistik. Yani savaşan askerlere cephane, yiyecek ve ilaç taşımak. Yeni kuşak robotlar içinde bu sınıf oldukça ilginç…
  • Lojistik robotları 100-150 km bir hareket menziline sahip; şartlara göre yüzlerce kg yük taşıyabiliyor. Bir grup askeri takip edebildiği gibi bağımsız olarak bir noktadan diğerine gitme kapasitesine de sahip. Mayın tarama gibi tehlikeli işlerde de kullanılabiliyor.
  • Az konuşulan bir diğer robot/dron sınıfı da deniz kuvvetlerini ilgilendiriyor. Sivil amaçla, yangın söndürme gibi tehlikeli işlerde de kullanılan bu robotlar mayın tarama için çok uygun. Uzun vadede uçak gemilerinin kâbusu haline geleceklerini tahmin etmek için uzman olmaya gerek yok.
  • Peki süper güçler ne yapacak? Birkaç bin dolarlık dronların milyonlarca dolar değerindeki tankları yahut milyarlık uçak gemilerini tehdit etmesine nasıl cevap verecekler? Muhtemelen süper dronlar ile. Meselâ? Northrop Grumman X-47B:
    • Ses hızına yakın bir sür’atle uçabilen bu dron 12.000 metre yüksekliğe çıkabiliyor.
    • Uzunluk: 11.63 m
    • Yükseklik: 3.10 m
    • Kanat açıklığı: 18.92 m
    • Boş ağırlığı: 6,350 kg
    • Azami kalkış ağırlığı: 20,215 kg
    • Azami hız: 1 111,32 km/h
    • Menzil: 3,889 km
  • X-47B’nin havada yakıt ikmali yapabilmesi ve uçak gemilerinden kalkıp inebilmesi dikkat çekici. Bu özellikler sadece X-47B’nin değil bütün süper dronların gelecekte kıtalar arası saldırılarda kullanılacağının göstergesi. Ya Cenevre konferansı ve sivillerin korunması filan? Elbette yalan.

 

… E-kitap okumak için…

 

yitik vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcular vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?Çapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5 vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter? Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kc vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?Bilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

vicdan azabı bir hastalık mıdır?Vicdan azabı bir hastalık mıdır? Gerçekler hakikaten var mıdır? 3cü dünya savaşı: Ne zaman başlar? Kaç yıl sürer? Nasıl biter?

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin