RSS Feed for This Post

Entelektüel: Sürgün, Marjinal, Yabancı / Edward Said

Edward Said-Entelektüel- Sürgün Marjinal Yabancı-33Çoğunlukla başkalarının gerçekliğini görmemizi engelleyen birer perde işlevi gören, yetiştiğimiz ortamın, sahip olduğumuz dilin ve milliyetin sağladığı ucuz kesinliklerin ötesine geçebilme riskini göze alabilmek demektir evrensellik. Aynı zamanda dış politika, toplumsal politika gibi meseleler söz konusu olduğunda insan davranışları için tek bir standart arama ve buna uyma çabası demektir. Sözgelimi bir düşmanın durup dururken bir şiddet eylemine girişmesini kınıyorsak, hükümetimiz kendisinden daha zayıf bir ülkeyi işgal ettiğinde de aynı şeyi yapabilmeliyiz. Entelektüellerin ne söylemeleri ya da ne yapmaları gerektiğini belirleyen hiçbir kural yoktur; gerçekten laik bir entelektüel için tapılacak ve yanılmaz kılavuzluğuna güvenilecek herhangi bir tanrı da yoktur.

Böylesi bir ortamda toplumsal alan büyük bir çeşitlilik sergilediği gibi, hakkında hüküm vermek de iyice güçleşir. Mesela Ernest Gellner, Bendânın eleştirellikten uzak platonizmini yerdiği “La trahison de la trahison des clercs” adlı yazısında bizi tam bir boşlukta, Benda’nınkinden daha belirsiz, eleştirdiği Sa/reinkinden daha az cüretkâr, katı bir dogmayı izleyenlerinki kadar bile yararı olmayan bir yerde bırakıyor: “Benim söylediğim şu: entelektüelin işi konusundaki ürkütücü ölçüde basit modellerin bizi inandırmaya çalıştığından çok, çok daha güç bir görevdir bağlanmamak (la trahison des clercs). ‘ Tıpkı Paul Johnsorlın bütün entelektüellere yönelttiği ümitsiz denecek ölçüde kinik, kabasaba saldırısı gibi (“Sokakta rasgele bir düzine insanı çevirip ahlâki ve siyasi meseleler hakkındaki görüşlerini soracak olsanız en az ortalama bir entelektüel kadar dikkate değer şeyler söyleyeceklerdir.) Gelinerin içi boş uyarısı da “entelektüelin görevi diye bir şey yoktur ve bu da hayırh bir şeydir”sonucuna çıkartır bizi.

Katılmıyorum, hem de sadece bu görev tutarlı bir biçimde tanımlanabileceği için değil, aynı zamanda dünya daha önce hiçbir zaman olmadığı kadar profesyonellerle, uzmanlarla, danışmanlarla -asıl rolleri otoriteye emekleriyle hizmet etmek olan, bunun karşılığı olarak da ceplerini dolduran entelektüellerle dolu olduğu için. Entelektüelin önünde bir dizi somut seçenek var, konferanslarda bunları belirtiyorum.

İster bir akademisyen olun, ister bohem bir denemeci ya da Savunma Bakanlığı danışmanı; ne yaparsanız kafanızda, o işi yapan kendinize ilişkin bir fikir ya da tasarım geliştirerek, o fikre ya da tasarıma göre yaparsınız: Ücret karşılığı “nesnel” tavsiyeler verdiğinizi mi düşünüyorsunuz, yoksa öğrencilere öğrettiklerinizin doğruluk değeri olduğuna mı inanıyorsunuz, ya da kendinizi egzantrik ama tutarlı bir perspektifi savunan biri olarak mı görüyorsunuz?

Hepimiz bir toplumda yaşıyoruz; kendi dili, geleneği ve tarihi olan bir milliyetin mensuplarıyız.

Entelektüeller bu fiili durumların ne ölçüde kölesi, ne ölçüde düşmanıdırlar? Aynı şey entelektüellerin kurumlarla (akademi, kilise, mesleki örgüt) ve zamanımızda entelijansiyayı olağanüstü ölçüde kendi saflarına katan dünyevi iktidarlarla olan ilişkisi için de geçerlidir. Sonuç, Wilfred Owertın belirttiği gibi “mürekkep yalamışların tüm halkı bir kenara itip/devlete bağlılıklarını Han etmeleri” olmuştur. Nitekim entelektüelin asli görevi bence bu tür baskılar karşısında görece bağımsızlığını koruma arayışına girmektir. Entelektüeli sürgün ve marjinal olarak, amatör olarak, iktidara karşı hakikati söylemeye çalışan biri olarak nitelememin nedeni de budur.

Reith Konferansları’nı verirken otuz dakikalık (altı hafta boyunca haftada bir konferans) yayın formatının katılığıyla sınırlanıyor olmak insana belli güçlükler çıkarıyorsa da aslında iyi bir şey. Muazzam bir dinleyici kitlesine, entelektüellerle akademisyenlerin normalde karşılarında görmeye alıştıklarından çok daha fazla insana doğrudan sesleniyorsunuz. Ele aldığım konunun karmaşıklığı ve neredeyse bilimsizliği de düşünüldüğünde, bütün bunlar net ve anlaşılır bir dil kullanmak ve mümkün olduğunca lâfı uzatmaktan kaçınmak için özel bir dikkat sarfetmeme yol açtı.

Konferansları yayıma hazırlarken ufak tefek bir iki dipnot ya da örnek eklemek dışında büyük ölçüde oldukları gibi bıraktım; böylece orijinal metinlerin dolaysızlığını ve az ama öz anlatma gayretini korumaya, temelde söylemek istediklerimi karıştırıp sulandırmaktan ya da uzun uzun açıklamaktan kaçınmaya çabaladım. Özetle burada ileri sürülen düşünceleri değiştirecek bir şey eklemesem de bu sunuşun konuya biraz daha geniş bir bağlam kazandırmasını istiyorum.

Entelektüelin yabancılığını vurgularken, bir şeyleri değiştirme imkânlarına set çeken olağanüstü güçlü toplumsal otoritelerin -medya, hükümetler, büyük şirketler vs.- oluşturduğu ağ karşısında kişinin kendisini genellikle ne denli güçsüz hissettiğini belirtmek istiyordum. Bu otoritelere bilerek, kasten ait olmamak çoğu kez, dolaysız bir değişim yaratamama ve ne acıdır ki bazen kimsenin farkında olmadığı bir dehşete şahadet eden bir tanık rolüne mahkûm olmak anlamına geliyor. Peter Dailey’nin yetenekli Afro-Amerikalı denemeci ve romancı James Baidwin hakkındaki, geçenlerde yayımlanan çok etkileyici bir yazısı, bütün dokunaklılığına ve biraz muğlak belagatine rağmen bu “tanık” olma durumunu son derece güzel anlatıyor.

… Yeni kitaplar keşfetmek için …

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk Ücretsiz kitap indirin74 kitap indirin Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı / Dale CarnegieKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi veSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin