RSS Feed for This Post

Körleşme / Elias Canetti

Körleşme - Elias Canetti-3xsNikâh tanıklığını artık bitkin düşmüş gövdesindeki son güç kırıntılarını harcayarak ufak tefek işler görmeye çalışan bir hamalla, kendi yaşamında türlü hilelere başvurup bekâr kalmayı başaran, buna karşılık başkalarının evlenmesinden çok hoşlanan ayyaş ve neşeli bir ayakkabıcı yaptılar. Sonuncusu, kibar müşterilerinden çabucak evlenecek kız ve erkek evlatlar vermelerini isterdi. Erken evliliklerin yararlarını tanıtlamak için de inandırıcı sözler bulmakta hiç güçlük çekmezdi. “Çocukları bir kez birbirlerinin koynuna verdiniz mi, çok geçmeden torunlar sökün eder. Torunları da evlendirmekte erken davrandınız mı, onların çocuklarını da görmeniz işten bile değildir?” Sözlerini, bütün törenlere katılmasını sağlayan alışılmış giysisinden söz ederek bitirirdi. Önemli törenlere gideceği zaman elbisesini dışarda ütületirdi. Herhangi bir özelliği bulunmayan törenlere katılacağı zamansa ütüyü evde kendi yapardı. Yalnız bir tek önemli isteği vardı ki, o da kendisine zamanında haber verilmesiydi. Eğer uzun süredir bir nikâh töreninde bulunmamışsa, doğuştan ağır elli olmasına karşın acele onarma işlerine kendiliğinden istekli olurdu. Bu konuda verdiği sözleri de mutlaka tutardı; oysa genellikle işini söylediği gün teslim eden bir insan değildi. Bu gibi onarımların karşılığında istediği para da gerçekten düşük olurdu. Ana ve babalarının direnişine karşın gizlice evlenecek kadar şirazeden çıkmış, ama ar damarları evliliği bir arada yaşamanın koşulu saymayacak kadar çatlamamış olan gençler, çoğunlukla da kızlar, zaman zaman onun yardımına başvururlardı. Başka zaman ağzında bakla ıslanmayan ayakkabıcı, bu konularda dilini tutmasını bilirdi. Her şeyden habersiz annelere kızlarının nikâh törenini bağırarak ve ballandıra ballandıra anlatırken, kendini hiç ele vermezdi. Bir nikâha ya da —kendi deyimiyle— bir “idealinin” daha gerçekleştiğini görmeye gitmezden önce dükkânının kapısına koskoca bir tabela asardı. Tabelanın üstünde çarpık çurpuk ve kapkara harflerle şu satırlar yer alırdı: “Bir iş için çıkıyorum. Belki dönerim. İmza: Hubert Beredinger.”

Therese’nin başına konan devlet kuşunu ilk o haber aldı. Fakat Therese’nin sözlerinin doğru olabileceğine bir türlü inanmadı, öyle ki, onun bu tutumu karşısında gururu zedelenen kadın, sonunda onu nikâha davet etti. Tören bittikten sonra tanıklar, yeni evlilerin arkasından sokağa kadar çıktılar. Hamal, verilen ücreti yerlere kadar eğilip teşekkür ederek aldı. Sonra tebrikler mırıldanarak uzaklaştı. Bay ve Bayan Kien’in kulaklarına: “İstediğiniz zaman bana başvurabilirsiniz…” gibilerden sözler çalındı. Adam, onlardan on adımdan fazla uzaklaştıktan sonra da dişsiz ağzını coşkuyla oynatmayı sürdürüyordu. Buna karşılık Huberi Beredinger acı bir düş kırıklığına uğramıştı. Böyle bir nikâh töreni için bunca çabaya değmemişti. Kendisi sırtına dışarda ütülettiği tören elbisesini geçirmişken, damat normal işgünü kıyafetiyle gelmişti. Ayakkabılarının topukları çarpık, elbisesi buruş buruş, kendisi ise isteksiz ve sevgisizdi; geline bakacak yerde, gözlerini nikâh defterine dikmişti. “Evet” sözcüğünü sanki “teşekkür ederim” der gibi söylemişti. Tören bittikten sonra yanındaki kart geline girmesi için kolunu uzatmamıştı. Nikâhtan sonra verilmesi adet olan öpücüğe gelince, ayakkabıcının belki haftalar boyu düşünü kurduğu, —başkalarının öpüşmesi, onun için kendisine verilecek yirmi öpücük kadar değerliydi— uğrunda biraz para harcadığı, dükkânına astığı notta “iş” diye nitelendirdiği öpücük, bir memurun gözleri önünde verilen resmi öpücük, sonsuzluğa tek uzanacak bir ikili mutluluğun simgesi olan o onurlu öpücük kondurulmamıştı gelinin dudaklarına. Ayrılırlarken yeni evlilerin ellerini sıkmayan ayakkabıcı, ne denli düş kırıklığına uğramış olduğunu nefret dolu bir gülümsemenin ardında saklamaya çabaladı. Sulu bir fotoğrafçı gibi: “Bir saniye lütfen!” diyerek kıkır kıkır güldü, Kienler duraladılar. Aynı anda birdenbire bir kadına doğru eğilen ayakkabıcı onun çenesini sıkarak yüksek sesle “Gugu” dedi ve balık etindeki gövdesinin çizgilerini şehvetten ağzının suyu akarak bakışlarıyla yokladı. Bunu yaparken yuvarlak yüzü daha bir büyümüş, yanaklarının derisi patlayasıya gerilmiş, çifte gerdanı öne doğru sarkmıştı. Gözlerinin çevresindeki çizgiler, küçük ve kıvrak yılanlar gibi oynaşıyor, kaskatı elleriyle çizdiği kavislerin boyutları durmaksızın büyüyordu. Gözlerini sürekli ona dikmiş olan ayakkabıcı, arada yüreklendirmek istercesine bakışlarını damada çeviriyordu. Sonunda kadını tamamen kendine doğru çekti ve sol elini çok edepsiz bir biçimde göğsüne uzatıp yakaladı.

Gerçi ayakkabıcının elinin altında kadın falan yoktu ama, bu utanmazca oyunun ne anlama geldiğini anlayan Kien, adama bakmakla olan Therese’yi çekip uzaklaştırdı.

Therese: “Bu artık sabahtan içmeye başlıyor,” diyerek kocasının koluna sarıldı. Gözlerinin önündeki sahne, onu da öfkelendirmişti.

Rastladıkları ilk durakta tramvay beklemeye koyuldular*. Kien, bugünün diğerlerinden ayrı hiçbir yanı olmadığını belirtmek için taksiye binmekten kaçınmıştı. Tramvay geldiğinde basamaklara önce kendisi sıçradı. Ama daha vagonun sahanlığındayken, önce karısını bindirmesi gerektiği aklına geldi. Arkası caddeye dönük olduğu halde tramvaydan aşağı inerken, Therese’ye şiddetle çarptı. Biletçi, öfkeyle yola devam işaretini verdi. Tramvay, ikisini de durakta bırakarak hareket etti. Therese, kocasını suçlarcasına: “Ne oluyor?” diye sordu. Çarpışma, herhalde çok canını acıtmış olmalıydı. “Size —özür dilerim, sana— binmen için yardım etmek istemiştin.” “Öyle mi?” diye yanıtladı Therese, “haklısın, daha uygun olurdu böylesi.”

Nihayet bir tramvaya binip yerlerine oturduklarında Kien karısının biletinin parasını da ödedi. Böylelikle biraz önceki beceriksizliğini unutturmayı umuyordu. Biletçi, biletleri Therese’nin eline tutuşturdu. Therese adama teşekkür edecek yerde, yüzünde geniş bir gülümsemeyle omzunu oynatıp kocasını dürttü. Kien: “Ne var?” diye sorunca da alaylı bir ifadeyle: “Neler de düşünüyor şu insanlar!” deyip biletleri biletçinin şişman sırtına doğru salladı. Kien, herhalde biletçi ile alay ediyor olmalı, diye düşündü ve bir şey söylemedi.

Yavaş yavaş kendini tedirgin hissetmeye başlamıştı. Tramvay doluyordu. Karşılarındaki yere bir kadın oturdu. Yanında birbirinden küçük dört çocuk vardı. İkisini sımsıkı kucağında tutmaktaydı, öbürü ikisi ise ayakta duruyorlardı. Therese’nin sağında oturmakta olan bir adam, bir durakta indi. Kadın; “Bakın, orası boşaldı!” diyerek yumurcaklarına bir işaret çaktı. Çocuklar hemen atıldılar. Biri erkek biri kızdı ve ikisi de henüz ilkokul yaşına gelmemişlerdi, öbür yandan yaşlıca bir bey, boşalan yere yaklaşmaktaydı. Therese ellerini korumak istercesine boş yerin önüne tuttu. Ama çocuklar elinin altından geçiverdiler. Gerektiğinde kendi başlarına da bir şeyler becerebileceklerini tanıtlamak için acele davranıyorlardı. Başları, sıranın hemen dibinde yine ortaya çıktı. Ama Therese onları sıranın tozunu alırcasına uzaklaştırıverdi. “Bırakın çocuklarımı!” diye bağırdı karşıdaki kadın, “Size ne oluyor?”

Therese: “Fakat rica ederim,” diyerek anlamlı bakışlarını kocasına çevirdi. “Çocuklara sıra en son gelir.” Bu sırada artık yanlarına gelmiş olan yaşlıca bey, teşekkür ederek boş yere olurdu.

Kien, bir an karısının bakışlarıyla karşılaştı. Sonra kardeşim Georg’un şimdi burada olmasını isterdim, diye düşündü. Kadın doktoru olan kardeşi Paris’e yerleşmişti. Henüz otuz beş yaşını doldurmamış oluşuna karşın, nedenleri insanda gerçekten kuşku uyandıran bir üne sahipti. Kadınlar hakkındaki bilgisi, kitaplara ilişkin bilgisinden çok daha fazlaydı. Yükseköğrenimini tamamladıktan hemen iki yıl sonra yüksek sosyetenin tüm hastalıklı kadınları —sözü geçen sosyetede nedense kadınlar pek sık hastalanırlardı!— kendilerini onun ellerine teslim etmişlerdi. Bu, görünüşteki başarı Peter’in kendisinden uzaklaşması ve onu aşağı görmeye başlaması için yeterli bir neden olmuştu. Peter, Georg’un yakışıklılığını bağışlayabilirdi; aslında bu doğuştan olma bir şeydi ve kardeşinin elinde değildi. Bu denli yakışıklılığın sıkıcı sonuçlarından kurtulmak amacıyla bir estetik ameliyata başvurup kendini biraz çirkinleştirmek ise Georg’un ne yazık ki zayıf olan kişiliğinden beklenebilecek bir davranış değildi. Kişiliğinin gerçekten ne denli zayıf olduğunu, uzmanlık yaptığı daldan ayrılıp bayraklarını dalgalandırarak ruh doktorluğuna atılışı yeterince göstermişti. Söylediğine göre bu yeni alanda bazı başarılar elde etmişti. Ama içinden hep bir kadın doktoru olarak kalmıştı. Ahlak kurallarını hiçe sayan bir yaşam biçimi içine işlemişti bir kez. Sekiz yıl önce Georg’un türlü kararsız tutumları karşısında öfkeye kapılan Peter, onunla yazışmaya bir anda son vermiş, o günden sonra kardeşinin gönderdiği endişe dolu bir sürü mektubu da yırtıp atmıştı. Yırttığı mektuplara karşılık vermek âdeti değildi.

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat, Mimarî, Ateizm, Tarih, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Felsefe… Bugün 73 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 


Fikir Kırıntıları – 2

fikir-kirintilari-2 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseBir kez daha sosyal medyada paylaştığımız mesajları kitaplaştırdık. Yayına girdiği günden beri Fikir Kırıntıları-1o kadar çok ilgi gördü ki biz de yeni e-kitabı ilginize sunmak için elimizden geleni yaptık… Ve her zamanki gibi konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Fikir Kırıntıları-2’nin konuları şöyle:

Taktik ve Strateji, Enerji, Vatikanizm, Gündem Zehirlenmesi, İslâm Sanatı, Kanlı Fotoğraf Yayma, 1 Mayıs, Amigo-Tarihçi, Futbol, mafya, uyuşturucu, fuhuş ve terör, Namaz illâ namaz, Müslümanlarda içe kapanma ve dışa açılma, Neden okuyalım? Ne okuyalım? Nasıl okuyalım?, Ekonomistler neden ekonomiden anlamaz?, Münâfıkûn ve Siyaset-i Nebevî, Sosyal Medya, Gurbet, Çirkin Şehir, Devrim, Yeni PKK ve “Private Security”, Şifalı ottan zehir yapma, Kadına Karşı Şiddet, Liberalizm, Gerçeği görme, Çalışan kadın, Suriye, Tasavvuf, Hollywood-Pentagon, Beyin yıkama ve psikolojik harp. Buradan indirebilirsiniz.

Fikir Kırıntıları – 1

fikir-kirintilari 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann Hesse140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı“Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesiveSeksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimlerde bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

Derin Lügat 4.0

derin_lugat-4 kapak 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseYeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

4cü sürümle eklenen yeni terimler:Paraklitos, Hudud, Ehliyet, Zâhir ve Batın, Barış, Unutmak.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için. Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann Hesse

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık.Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “SinemaEndüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmleryapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann Hesse

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann HesseAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” 71 kitap indirin73 kitap indirin Dünya kamuoyu karşılıksız para gibidir Ütopya / Thomas More Kral Yu / Hermann Hessedemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin