RSS Feed for This Post

Milletlerin Zenginliği / Adam Smith

adam-smith-milletlerin-zenginligi-44cc

Eski olsun yeni olsun hemen hemen bütün devletler, başları sıkışıp başka çareleri kalmayınca, bir vesileyle, bu pek hokkabaz işi el çabukluğunu yapmışlardır. Romalılar, bütün öbür paralarının değerini hesaplamak için kullandıkları sikke ya da para birimi adı olan As’ı, Birinci Pün Savaşı sonunda, on iki onça bakır kapsar durumdan, topu topu iki onça kapsayan durma düşürdüler. Yani, iki onça bakıra, eskiden hep on iki onça bakırın değerini belirtmiş olan daha yüksek bir para biriminin adı verdiler. Böylece, cumhuriyet, altına girdiği büyük borçları gerçekte borçlu olduğunun altıda biriyle ödemek imkânına kavuştu. Şimdiki zamanda hemen aklımıza, bunca amansız ve bunca büyük bir iflasın halk arasında pek şiddetli bir patırtı koparmış olması gerekeceği gelir. Öyle görülüyor ki, bu yüzden hiçbir patırtı kopmuş değildir. Para ile ilgili bütün öteki kanunlar gibi, bu iflası yürürlüğe sokan kanunu da, bir tribune halk meclisine sunarak oradan geçirtti ve ihtimal ki bu, herkesin pek beğendiği bir kanun oldu.

Öteki bütün eski cumhuriyetlerde olduğu gibi Roma’da da yoksul halk, zenginlere ve büyüklere her zaman borçlu idi. Yıllık seçimlerde yoksul halkın oylarını elde etmek için, zenginlerle büyüklerin, ona aşırı faizle ödünç para vermeleri âdetti. Hiçbir zaman ödenmediği için, bu faiz, çok geçmeden birikerek, borçlunun da onun yerine herhangi bir başkasının da ödemesine imkân olmayacak kadar büyük bir tutara varırdı. Borçlu, pek kıyasıya bir icra kovuşturmasından korktuğu için, alacaklının salık verdiği adaya, başkaca hiçbir ihsan görmeksizin oy vermek zorunda idi. Senatonun fırsat düştükçe düzenlediği zahire dağıtımları ile birlikte, rüşvet yedirme ve oy satma aleyhindeki bütün kanunlara karşın, adaylarla ilgili armağan Roma Cumhuriyeti’nin son dönemlerinde yoksul yurttaşların geçimlerini sağladıkları belli başlı kaynaklardı. Alacaklıların bu boyunduruğundan kurtulmak üzere, yoksul yurttaşlar, durmadan borçların toptan kaldırılmasını ya da Yeni Levhalar adını verdikleri şeyi, yani birikmiş borçlarının yalnızca belli bir kısmının ödenmesiyle kendilerine tam bir ibra hakkı tanıyacak bir kanunu istiyorlardı. Türlü adlar taşıyan bütün sikkeleri, eski değerinin altıda birine düşüren kanun, onlara, gerçekten borçlu bulunduklarının altıda biriyle borçlarını ödeme imkânını verdiği için, en yeğlemeye değer yeni hevhalara anlamca eşit idi.

Halkı hoşnut etmek için, zenginler ve büyükler ayrı ayrı birkaç kez hem borçları kaldıracak hem yeni levhalar çıkaracak kanunlara rıza göstermek zorunda kalmışlardı. Onları bu kanuna rıza göstermeye, götüren, ihtimal ki kısmen aynı nedendi; kısmen de, başlıca yönetimini ellerinde tuttukları hükümeti, kamu gelirinin serbest kalmasının yeni baştan kuvvetlendirebileceği umudu idi.

Bu tür bir girişim, yüz yirmi sekiz milyonluk bir borcu, bir çırpıda, yirmi bir milyon üç yüz otuz üç bin üç yüz otuz üç lira altı şilin sekiz peniye indirir. İkinci Pün Savaşı olurken, As daha da düşürüldü. Önce, iki onça bakırdan bir onça bakıra; sonra, bir onçadan yarım onçaya, yani ilk baştaki değerinin yirmi dörtte birine indirildi. Roma’nın bu üç girişimi bir araya gelerek, bizim şimdiki para ile yüz yirmi sekiz milyonluk bir borç, böylece bir çırpıda beş milyon üç yüz otuz üç bin üç yüz otuz üç lira altı şilin sekiz peniye düşebilir. Büyük Britanya’nın koskoca borcu bile böylece çarçabuk ödenebilir.

Bu tür yollara başvurularak, öyle sanıyorum ki, bütün milletlerin sikkesi ucun ucun başlangıçtaki değerinin gitgide daha aşağısına düşürülmüş ve aynı itibari tutar ucun ucun azaldıkça, azalan bir gümüş miktarını kapsar hale getirilmiştir.

Aynı maksatla milletler, kimi zaman sikkelerinin ayarını bozmuşlar, yani bunun içine daha büyük miktarda değersiz metal karıştırmışlardır. Örneğin, gümüş sikkemizin libresine şimdiki ayar gereğince konulan 18/20 onça değersiz metal yerine, sekiz onça değersiz metal karıştırılırsa, bu tür sikkenin bir İngiliz lirası ya da yirmi şilini, şimdiki paramızla altı şilin sekiz peniden biraz fazla eder.

Böylece, şimdiki paramızın altı şilin sekiz penilik kısmında bulunan gümüş miktarı, hemen hemen bir İngiliz lirası adını taşıyan para birimi durumuna yükselmiş olur. Ayarı bozmanın doğuracağı sonuç, tıpkı tıpkısına Fransızlar’ın augmentation dedikleri şeyin yahut sikke adının doğrudan doğruya yükseltilmesinin doğuracağı sonucun aynıdır.

Bir augmentation yahut sikke adının doğrudan doğruya yükseltilmesi, her zaman açıktan ve ikrar edilen bir girişimdir ve özelliği dolayısıyla öyle olması gerekir.

… Liberalizm, demokrasi ve ekonomi üzerine kitap okumak için…

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz AforizmalarıHalkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz.

Büyük Dönüşüm / Karl PolanyiBüyük Dönüşüm / Karl Polanyi Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları

Banka Ordudan Tehlikelidir!

Atina’da, Roma’da, Madrid’de ve Washington’da artık halkın değil bankaların dediği oluyor. Batı’da demokrasi geriliyor, yeni bir düzen kuruluyor. Alıp satma özgürlüğü nasıl oldu da halkı bankaların kölesi yaptı?

İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. Thomas Jefferson, George Washington, Max Weber, Hannah Arendt, Karl Marx ve Alexis de Tocqueville’in eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir mesele bu. Zenginleşmeye ve para ile daha çok haz almaya odaklanan insanlar bencilleşiyorlar. Siyasetten, cemiyetin dertlerinden uzak, oy kullanmaya bile üşenen bir güruh çıkıyor meydana.

 Tam da bu yüzden Batı’da demokrasinin en büyük düşmanı batılı insan modeli oldu. Kendini özel hayatına hapseden, lüks tüketime, tatile, konfora odaklanan batılı insanlar politikadan uzaklaştılar. Bu refah toplumunun bireyleri diğer insanların dertlerine duyarsızlaştı. Para bu süreçte kutsallaştı. Yine bu yüzden bankalar ve bankacılar ilahlaşarak hukukun üstüne çıkabildiler.

İşte bu fikrî zemindir sermayeyi aşırı büyüten, savcıları, hakimleri bile etkisiz hale getiren. Bankacılarına söz geçiremeyen batı toplumları tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler… Peki 2008 ekonomik kriz süreci nasıl gelişti? Krizi tetikleyen ve büyüten ne oldu?

Bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Yaklaşık 40-50 kişilik bir ekip. Kriz sürecinden zenginleşerek ve güçlenerek çıktılar. Banka kurtarma operasyonlarıyla halen zenginleşmekteler.

Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor:

  1. Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler?
  1. “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar?
  2. Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?

 Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Kara Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz AforizmalarıLiberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.Buradan indirebilirsiniz.

Liberalizmin Ak Kitabı

70 kitap indirin70 kitap indirin Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki…Avrupa kafasındaki sınırları hiç bir zaman aşamadı ki… Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik“millî”okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik.Buradan indirin.

… Tüketim tutkusu ve kimlik krizleri üzerine kitap okumak için…

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

70 kitap indirin70 kitap indirin Tüketim / Robert Bocock Ekonomik Kriz AforizmalarıEkonomik Kriz Aforizmaları

Kapitalizm bir kara sevdanın adı. Tutkulu bir aşk hikâyesi… Her gün kalbimizi kıran, bize hakaretler yağdıran, herkesin içinde rezil eden o sevgiliyi(!) terk edemiyoruz bir türlü. Alış-veriş merkezleri dolup taşıyor. Kredi kartı borçlarımız şişiyor. Bütün bu borçları ödemek için daha çok çalışmaya razıyız. Ailemizi, sağlığımızı, tatillerimizi, ibadetlerimizi feda ediyoruz. Hatta iş “arkadaşlarımızın” ayağını kaydırmak için planlar yapıyoruz.

Heyecanla satın alıp eve getirdikten sonra bir kenara attığımız ne çok şey var oysa. Okunmamış kitaplar, seyredilmeyi bekleyen DVDler, modası geçmiş giysiler, eski cep telefonları… Almak gerek ama kullanmak şart değil. Çünkü karnımızı doyurmak için değil“birisi olmak” için tüketiyoruz:

 “…Üniversitemdeki kapalı kızların çoğu, eşarplarını markası görünecek şekilde bağlıyor. Öğrenciler kitaplarını Mango çantalarda taşıyor. Bir Coach çanta, etiketi görünmeksizin pek de kıymetli değil. Ralp Lauren sağ tarafa işlenen küçük bir biniciyle bir servet kazandı. Çorapların bile görülebilir yerlerine logolar işlenmiş. Neden marka bu kadar önem arzediyor?…”(C.A. Scarboro)

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!”diye haykırıyorlar. İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. Kapitalizm karşıtı İslâmcıların, komünistlerin, ülkücülerin ve Kemalistlerin ekonomi tasavvuru nasıldır? Kapalı kapıların ardında puro içen şişman adamlar mı tahayyül ediyorlar bilmiyorum. Ama bazen kendilerini aldattıklarını düşünüyorum. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar da kolay değil:

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var kiİyi ileKötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katmış kanaatimce. Modern yaşamın getirdiği “önemsizleşme” hissi ve bunun yol açtığı kimlik ihtiyacını sorgulayan, klasik ekonomi teorilerini tamamlayan bu çalışmayı Müleyke Barutçu  Türkçeye kazandırdı. Kendisinden Chomsky, Klein ekseninde yeni çalışmalar ve özgün makaleler de okumayı umuyoruz. Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin