RSS Feed for This Post

Evrim ve Etik / Thomas Henry Huxley

evrim-ve-etik-thomas-huxleyBilirsiniz, sür’atle akan bir nehirden geçen bir insan ayağını iki kez aynı suya sokamaz. Tıpkı bunun gibi kimse beş duyu ile hissedilen şu âlemde bir şeyin olduğunu şüpheye yer bırakmaksızın beyan edemez. O henüz kelimeleri söylerken, yok yok, daha aklından geçirirken bile fiil kullanılabilir olmaktan çıkar; şimdiki zaman geçmiş zaman oluverir; “oluyor” derken “oldu” demek gerekir. Şeylerin doğası hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, geri kalan şeylerin sadece algılanmayan faaliyetler olduğu o kadar aşikâr hale gelir; görünen huzur aslında sessiz ama hararetli bir savaştır. Her parça, her anda kozmosun durumu rekabet halindeki geçici düzenlerinin ifadesidir; tüm savaşçıların sırası gelince düştüğü bir çekişme sahnesidir. Her bir parça için geçerli olan, bütün için de geçerlidir. Doğal bilgi gitgide “gökteki koronun ve yeryüzündeki mobilyaların” evrim boyunca yol alan kozmik özlere ait parçaların geçici biçimleri olduğu sonucuna yaklaşmaktadır; sisler içindeki bir potansiyelden, Güneş ve gezegenler ve uyduların sonsuz büyümesi yoluyla, maddenin tüm çeşitlenmeleri yoluyla, yaşamın ve düşüncenin sonsuz farklılıkları yoluyla, muhtemelen ne konseptini bildiğimiz ne de biçimlendirmeye yetkin olduğumuz varlık modları yoluyla, içinden çıktıkları tanımlanamaz gizliliğe geri dönerler. Bu nedenle, kozmosun en bariz özelliği geçiciliğidir. Hiçliğin enerjinin akışına ve içine işlemiş akılcı düzene dayandığı değişken bir sürecin kalıcı bir varlığı durumunu pek üstlenmez.

 

Modern karamsarlığı yeterince biliyoruz, en azından bir spekülasyon olarak… Ayrıca türlerin mükemmeliyetini, barışın hâkimiyetini ve aslanla kuzunun dönüşüm sahnelerini vazeden modern spekülatif iyimserliği de biliyoruz ama kırk yıl önce duyduğumuz kadar sık duyamıyoruz; aslında artık bilge kişilerin toplantılarında değil, sağlıklı ve zengin olanların masalarında bahsinin daha sık geçtiğini tahmin ediyorum. Anladığım kadarıyla çoğumuz ne karamsarlığa ne de iyimserliğe eğilim gösteriyor. Dünyanın ne iyi ne de kötü olduğunu düşünüyoruz; o nasıl algılıyorsak öyle ve çoğumuz ara sıra onun nasıl olduğunu keşfedecek sebeplerle karşılaşıyoruz. Hayatı yaşamaya değer kılan keyifleri deneyimlemekte başarısız olanlar, muhtemelen o tatların varlığını yağmalayan ve hayatın en zengin meyvelerini toza ve küle döndüren acıları bilmeyenler kadar azdır. Ayrıca felsefi ve dini meselelerdeki görüşleri ne kadar farklı olursa olsun, çoğu insanın hayattaki iyilik ve kötülüğün oranının çok ciddi biçimde insanların eylemlerinden etkilendiği konusunda hemfikir olacaklarını varsayarken sanırım yanılmıyorum. Kötülüğün bu yüzden artacağından veya azalacağından şüphelenen kimseyi duymadım; bunun sonucunda iyilik de benzer biçimde ekleme veya çıkarmalardan kolay etkilenecektir. Neticede, bildiğim kadarıyla, şeyleri iyileştirme gücümüz arttıkça en büyük görevimiz kendi türümüze bu üstün hizmeti sağlamak için tüm zekâmızı ve enerjimizi eğitmek ve kullanmaktır.

Bu yüzden sorunun asıl ilgilendiği, doğa bilgisindeki modern ilerleyişin ve özellikle evrim doktrinindeki gelişmenin genel sonuçlarının birbirimize yardım etme işinde bize ne dereceye kadar yardımcı olacağıdır.

“Evrimin etiği” fikrini ileri sürenler, etiğin evrimi teriminin spekülasyonlarının nesnesini daha iyi ifade edebileceği durumlarda, ahlaki duyguların kökeninin diğer doğal fenomenler gibi evrimsel sürece bağlı olduğu yönünde az çok ilginç bir dizi olgu ve az çok sağlam argümanlar ileri sürüyor. Kendi adıma, onların doğru yolda olduklarına dair biraz şüphem var ama ölümsüz duygular daha az evrim geçirmediğinden, doğal onay biri için olduğu kadar öbürü için de geçerlidir. Hırsız ve katil nasıl doğasına uyuyorsa, hayırsever kişi de kendi doğasına uyuyor. (…)

Ünlü “evrim etiği”nin içine işlemiş başka bir safsata daha var bence. Bir bütün olarak hayvanların ve bitkilerin varlık mücadelesi ve bunun sonucunda en güçlü olanın hayatta kalması vasıtasıyla oluşumlarını mükemmelleştirme yönünde ilerlemesinden hareketle, bir toplum içinde yaşayan insanların da etik birer varlık olarak mükemmelleşme yolunda aynı süreci izlemesi yönündeki nosyondan bahsediyorum. Bu safsatanın, en güçlü olanın hayatta kalması ifadesinin talihsiz biçimde muğlak olmasından kaynaklandığından şüpheleniyorum. En güçlü sözünün “en iyi” çağrışımı var ve bu “en iyi”nin ahlaki bir yönü var. Ancak kozmik doğada en güçlü olmak koşullara bağlıdır.

Yarıküremiz yeniden soğursa, en güçlünün hayatta kalması kuralının, bir sebze krallığında, gitgide daha bodur ve daha mütevazı organizmalardan oluşan bir nüfusu meydana getirebileceği, en güçlünün hayatta kalmasının likenlerin, diyatomelerin ve benzer mikroskobik canlıların kırmızı kara rengini vereceğini uzun zaman önce ifade etmiştim; eğer iklim ısınırsa bu defa o güzel Thames ve Isis vadileri tropik bir ormanda çoğalanlar dışında canlı hiçbir varlığa ev sahipliği yapamaz. Çünkü en güçlüler, yani değişen koşullara en iyi adapte olanlar hayatta kalacaktır. Toplum içindeki insanlar da şüphesiz kozmik sürece tabidir. Diğer hayvanlarda olduğu gibi çoğalma kesintisiz olarak devam eder ve destekleyici vasıtalar için zor bir rekabet gerektirir. Varlık mücadelesi, var oldukları ortamın şartlarına adapte olmakta daha başarısız olanları ortadan kaldırmaya eğilimlidir. En güçlü ve kendi gücünü kabul ettirmekte en başarılı olan, zayıf olanı çiğnemek eğilimindedir. Ama bir toplumun medeniyeti ne kadar gelişmemişse, kozmik sürecin o toplumun evrimi üzerindeki etkisi de o kadar fazla olacaktır. Sosyal ilerleme, her adımda kozmik süreci kontrol etmek ve onu etik süreç olarak adlandırılabilecek başka bir süreçle ikame etmektir; bunun sonucunda şans eseri mevcut koşullar açısından en güçlü olanlar değil, etik açıdan en iyi olanlar hayatta kalır. Daha önce de ileri sürdüğüm gibi, etik açıdan en iyi olanı uygulamak, yani bizim iyilik veya erdem olarak adlandırdığımız şey, kozmik varlık mücadelesinde başarıyı getiren şeylere her açıdan tamamen zıt bir tutumdur.

İnsafsızca kendi fikrini dayatmak yerine kendine hâkim olmayı talep eder; tüm rakipleri kenara itmek veya ayaklarının altında çiğnemek yerine komşularına sadece saygı duymayı değil, yardım etmeyi de gerektirir; etkisini en güçlü olanın hayatta kalması için değil, mümkün olan en fazla kişinin hayatta kalması için onları güçlendirmek amacıyla kullanır. Gladyatörlerin varoluş teorisini reddeder. (…)

Günümüz bireyselcileri bu basit düşünceleri göz ardı ettiği için kozmik doğada olanları topluma uygulamaya çalışıyorlar. Bir kez daha doğayı takip etme yönündeki stoacı emirleri yanlış uyguluyoruz; bireyin devlete karşı olan görevleri unutuluyor ve kendini fikirlerini dayatma yönündeki eğilimi hak adı altında yüceltiliyor. Bir toplumun üyelerinin güçlerini birleştirerek, bireyleri topluma karşı payına düşeni yapmaya zorlamaya, hatta toplumu yıkmak için elinden geleni yapanları engellemeye hakları olup olmadığı ciddi biçimde tartışılmaktadır. Kozmik doğada hayran olunacak sonuçlar sağlayan varlık mücadelesinin, etik alanında da fayda sağlayacağı iddia ediliyor. Ancak benim ısrarcı olduğum şey doğruysa, kozmik sürecin ahlaki amaçlarla hiçbir ilişkisi yoksa insanların bunu taklit etmesi etiğin ilk prensibiyle çelişiyorsa, bu şaşırtıcı teori neye dönüşecektir?

İlk ve son defa, toplumun etik açıdan ilerlemesinin kozmik süreci taklit etmeye değil, ondan kaçmaktan çok onunla savaşmaya bağlı olduğunu anlayalım. Bu yüzden mikrokozmosu makrokozmos ile kapıştırmak ve insanı daha yüksek amaçları için doğayı boyun eğdirmeye zorlamak cüretkârca görünebilir ama uğraştığımız antik dönemler ile bugün arasındaki büyük entelektüel farkın temeli bence böylesi bir girişimin belirli bir başarı şansına sahip olduğuna dair duyduğumuz umuttur. (…)

Evrim teorisi bin yıllık beklentilerin hiçbirini yüreklendirmez. Eğer milyonlarca yıldır yerküremiz yukarıya doğru çıktıysa, bir noktada zirveye ulaşılacak ve yokuş aşağı iniş başlayacak demektir. En cüretkâr hayal gücü bile insanın gücünün ve zekâsının iyi bir yılın akışını durdurmaya yeteceği önerisine inanmakta zorlanacaktır.

Ayrıca, kozmik doğa bizimle doğmuştur ve büyük oranda bizim hayatta kalmamız için gerekli olan milyonlarca yıllık ağır eğitimlerin sonucudur; onun ustalığına boyun eğdirerek tamamen etik amaçlara ulaşmak için birkaç yüzyılın yeteceğini düşünmek ahmaklık olacaktır. Etik doğa, dünya var oldukça inatçı ve güçlü bir düşmanla karşı karşıya olacağını hesaba katmalıdır. Ancak diğer yandan, bugün tarihin kapsadığından daha uzun bir süre sonunda zekânın ve iradenin, sağlam araştırma prensiplerinin kılavuzluğunda ve organize ortak bir çabayla varlığın koşullarını nereye kadar değiştirebileceğini tahmin bile edemiyorum. Ayrıca, insanın doğasını değiştirmek için de çok fazla şey yapılabilir. Kurdun kardeşini sürünün sadık bekçisine dönüştüren zekâ, medeni insanların vahşice içgüdülerine hâkim olmak için bir şeyler yapabilmelidir. Ama dünyadaki esas kötülüğü azaltmak üzere, kesin bilginin çocukluk döneminde, iki bin yıldan daha uzun süre önce varlık problemiyle karşılaşanlardan daha büyük bir ümit beslemeye başlarsak, bunu acıdan ve üzüntüden kaçmanın hayatın gerçek amacı olduğu nosyonunu bir kenara atma ümidimizi gerçekleştirmek için zorunlu bir şart olarak görürüm. Irkımızın, hem iyinin hem de kötünün neşeyle karşılandığı kahramanca geçen çocukluk dönemini uzun zaman önce geçtik; ister Hint ister Yunan olsun, kötülerden kaçınma yönündeki denemelerimiz savaş alanından kaçmakla sonuçlandı; bize kalan gençliğin verdiği aşırı kendine güveni de, çocukluğun verdiği cesaretsizliği de bir kenara bırakmaktır. Biz reşit insanlarız ve insan iradesi kuvvetli biçimde: Çabalamak, araştırmak, bulmak, ve teslim alınmamak için yolumuzun üzerindeki iyilikleri bağrına basmalı, içimizdeki ve çevremizdeki kötülüklere dayanmalı, cesur yürekleriyle onları azaltmaya çalışmalıdır.

 

Edebiyat, Sinema, Siyaset, Sanat, Mimarî, Ateizm, Tarih, Kemalizm, İslâm, Kadın hakları, Feminizm, Felsefe… Bugün 72 kitap var. Yakında yenileri eklenecek, bu sayfayı takip edin… 

 

Fikir Kırıntıları – 1

fikir-kirintilari 71 kitap indirin72 kitap indirin140 karakterle derdini anlatabilenlerden misiniz? Kısa mesajlar, FaceBook’taki özlü sözler, Twitter’da kısaltıldıkça sloganlaşan fikirler… Tabi insanlar sözü uzatmanın yeni yollarını buldular: Video, caps, … Ancak kısa söz her zaman derinlikten mahrum olmakla eş anlamlı değil. Az sözle çok ama çok derin mânâlar da aktarılabilir. Kısa sözün hikmeti dışarıdan aktarılan, alimden cahile verilen yeni bir şey değil. Meselê ârifin irfanıyla agâh olunması; dinleyende bilkuvve (potansiyel) olarak  bulunan güzelliklerin uyandırılması, bilfiil (aktif) hale geçirilmesi. Bunun için “dinleyen anlatandan “ârif olsa gerek” buyurmuş büyükler. Biz de Twitter’da paylaştığımız kısa mesajları konularına göre tasnif edip kitaplaştırdık, ilginize sunduk. Eğitimden Türk soluna, ekonomik krizlerden petrol savaşlarına, ölüm korkusundan küresel ısınmaya kadar çok farklı konularda aforizmalar… Konuları derinleştirmek isteyenler için ise makaleler ve kitaplar da tavsiye ettik. Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 7

kitap-tanitan-kitap-7 - kucuk 71 kitap indirin72 kitap indirinKitap tanıtan kitapların 7cisine damgasını vuran düşünür Susan Sontag oldu. 1977’de yayınladığı “Fotoğraf Üzerine” isimli cesur kitaptan bahseden 4 makale ile başlıyoruz. Mehmet Özbey’in kaleminden eskimeyen bir kitabı ziyaret edeceğiz sonra: Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez) Değerli yazarlarımızdan Mehmet Salih Demir ve Mustafacan Özdemir tek bir kitaba ve tek bir yazara odaklı kitap sohbetlerinden farklı makaleler hazırladılar. Bunlar kavram ve/veya olaylara odaklı, birden fazla kitaptan ve müelliften istifade eden çalışmalar: Terör, vicdan, modernleşme, bilim felsefesi (Kuhn, Heidegger, Derrida, Gadamer, Dilthey, Mach, Baudrillard, Toulmin) … Suzan Nur Başarslan’ın yazdığı Türk romanının tarihçesi ve Seksenli Yıllarda Türk Romanı Ve Post Modern Eğilimler de bu kategoriye dahil edilebilir. Bunların  yanısıra yazar kadar hatta bazen daha fazla ünlenmiş kitaplara adanmış makaleleri de yine bu sayıda bulacaksınız: Zeytindağı (Falih Rıfkı Atay), Hayy Bin Yakzan (İbn-i Tufeyl), Körleşme (Elias Canetti), Taşrada Düğün Hazırlıkları (Franz Kafka). Kitap tanıtan Kitap 7’nin daha önceki sayılardan bir diğer farkı da Georg Simmel’e adanmış iki makale içermesi. Karl Marx ve Max Weber arasındaki kayıp halka olarak nitelenen Simmel’in “Büyük şehir ve zihinsel yaşam” (Die Großstädte und das Geistesleben, 1903) isimli özgün çalışmasından bahsettiğimiz makaleler kitabın sonunda. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:



71 kitap indirin72 kitap indirinDerin Lügat 3.0

Yeni sürümlere dair not: Eski sürümleri indirip okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmiyoruz. Yani her yeni sürümde okumaya kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

3cü sürümle eklenen yeni terimler: Eksen Kayması, Bilgi toplumu, Zamanda Yolculuk, Ateist , Yokluk , Çağdaş, Gurbet, Kader.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak 71 kitap indirin72 kitap indirinAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için.Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte 71 kitap indirin72 kitap indirin

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari 71 kitap indirin72 kitap indirinYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “Sinema Endüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmler yapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 71 kitap indirin72 kitap indirinKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin 71 kitap indirin72 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 71 kitap indirin72 kitap indirinGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

71 kitap indirin72 kitap indirinT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak 71 kitap indirin72 kitap indirinGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak 71 kitap indirin72 kitap indirin

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik 71 kitap indirin72 kitap indirinAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” 71 kitap indirin72 kitap indirindemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin