RSS Feed for This Post

Elodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique Uidour

pizzaElodie eve geç gelip yemek hazırlayacak vakit bulamadığında pizza ısmarlıyordu. Pizzayı getiren her seferinde aynı çelimsiz delikanlıydı. Seyrek sakallı, ergen sivilceli yüzü 14 yaşlarında gösteriyordu ama üniformanın içinde kaybolan bedeni sanki 10 yaşlarında bir çocuğa aitti. Elodie her seferinde gecenin o saatinde, bazen karda kışta oğlanı kapısına getirttiği için suçluluk hissediyor, sonra uzun uzun teşekkür ederek yüklü bir bahşiş veriyordu. Utangaç pizzacı ise başıyla hızlı bir selâm verip gözden kayboluyordu. Elodie oğlanın sesini hemen hiç duymamıştı. Sadece aşağıdan zile bastığında “pizza” diyordu, hepsi bu.

Bir gün beklenmedik bir şey oldu: Pizza istemediği halde geç saatte kapı çaldı:

“Kim o?”

“Pizza!”

“Ben pizza istemedim ama…”

“Pizza!”

Elodie kapıyı açtı. Pizzacı yukarı çıktı. Kapının önüne geldi. İlk defa Elodie’nin yüzüne, gözlerinin içine bakıyordu. Buz gibi bir sesle:

“Annem seni yarın çay çağırıyor, saat 5’te gelsin dedi”

Pizzacı Elodie’nin cevap vermesini beklemeden eline bir kâğıt tutuşturdu. Sonra her zaman yaptığı gibi başıyla utangaç bir “kareteci selâmı” verip ve gözden kayboldu. Genç kadın elindeki kâğıtla kalakalmıştı.

*     *     *

Ertesi gün saat 5’e doğru bilmediği bir semtte taksiyle adresi arıyordu. Kapının önüne geldiler. Elodie ödeyip indi, nazikçe taksiciyi selamladı. Merdivenlerden çıkarken bu evin normal bir ev olmadığını anlamaya başlamıştı. Burası fazlasıyla “genel” bir evdi. Loş ve dar merdiven boşluğundan çıkarken diğer kapılara neredeyse sürtünüyordu ve bazı dairelerden “genel” sesler geliyordu.

Pizzacının annesinin katına varmıştı. Kapıyı “genel” bir kadın açtı. Giysileri, makyajı… Hatta evin dekoru bile “genel” bir dekordu. Elodie bir koltuğa ilişti. Evin hanımı uzun uzun hazırlık yapmıştı, belliydi. Masanın üzeri çeşitli kurabiye vs ile doluydu.

Pizzacı çocuk da oradaydı. Bu kez Elodie’nin yüzüne utangaçlıkla değil onu imtihan eder gibi bakıyordu. Genç kadın söz veya tavırlarıyla oğlanı incitmekten o kadar korktu ki elinden geldiğince normal görünmeye çalıştı. Ama soğuk terler döktü. Meğer gerçek bir rol yapmak ne kadar zordu. Seçmelerde bile bu kadar gerilmiyordu. İki kadın uzun bir süre havadan sudan konuştular. Çaylar içildi. Elodie’nin getirdiği tartı yediler. Çay saati bitince müsade istendi; misafiri kapıdan uğurlandı. Oğlanın yüzünde belirli belirsiz bir gurur vardı.

*     *     *

Elodie o çay saatinden sonra uzun süre pizza isteyemedi. Rolünü çok kötü oynadığından ve iki insanı incittiğinden emindi. Yağmurlu bir gecede (belki de o kötü hatırayı unuttuğu için) bir pizza ısmarladı:

“Kim o?”

“Pizza”

Yağmurdan sırılsıklam olmuş pizzacının yüzünde güneş gibi bir gülümseme vardı:

“Hanfendi sen o gün benim hayatımı kurtardın!”

Ne olmuştu? Rolünü kötü oynayan Elodie istemeden onları “insan” yerine mi koymuştu? Oğlan yeniden okula dönecek miydi? Yoksa annesini öldürmekten vaz mı geçmişti?

Toplum kendi normlarına göre “normal” olmayanlara karşı çok acımasızdır. Bir “orospu çocuğu” olarak doğmak ise normal değildir. Elodie hayatında ilk defa gerçekten rol yapmıştı. Gerçekten yalan söyleyerek doğru davranmış olduğunu hissetti.

… Benlik ve kimlik üzerine kitap okumak için …

Derin İnsan 

“Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi? Neden insan her hangi bir hayvan gibi, yeryüzünü bir eğlence merkezi, kendisini de bir turist olarak kabul edip yaşayamıyor? Bilerek, isteyerek bu yaşamı seçen insanları bir zaman sonra “bir şeyleri aşmak, bir şeylerin ötesine geçmek” çabasında görüyoruz.

Elodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique UidourElodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique Uidour Algı Kapıları / Aldous HuxleyAlgı Kapıları / Aldous Huxley Sohbet: Ben kimdir? "Ben Kimdir?" sohbetinin video kaydı yayındaGerçek şu ki korkudan elleriyle yüzünü kapatan insan aynı zamanda parmaklarının arasından kendini korkutan şeyi görmek istiyor! Okuduğunuz bu basit cümle insanın yeryüzündeki dramının özeti. Acıklı bir durum. Zira parmaklarınızı kaparsanız güvenliktesiniz(!). Ama kalbinizin derinliklerinden gelen bir ses kendi kendinize yalan söylediğinizi fısıldıyor… Modern dünyanın para kazanma makinesi homo-economicus’a, “maymunlaşmış insana” alternatif bir insan tarifi yapmak için yazıldı bu kitap. Bu “derin insan” kendi etik zemini ve alternatif siyasî projeleriyle 21ci yüzyıla damgasını vurabilecek mi?

Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Aulagnier, Cyrulnik, Politis, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.

 

freud-kapak Elodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique UidourElodie Stevenson’un Gerçek Hayatı / Frédérique Uidour Algı Kapıları / Aldous HuxleyAlgı Kapıları / Aldous Huxley Sohbet: Ben kimdir? "Ben Kimdir?" sohbetinin video kaydı yayındaGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Sigmund Freud insandaki gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmiş hissini sorgulayan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Garip / yabancı / tuhaf bir endişe bu. Yani örümcek korkusu ya da işsizlik endişesi gibi sebebi belli olan bir duygu değil. Korkuyorum ama neden korktuğumu bilmiyorum. Korkumun sebepsiz oluşu bana tuhaf geliyor; alışık olmadığım bir hal; kendi korkumu yadırgıyorum. Aslında bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada.

Nereden geliyor bu huzursuzluk hali? Neden insan istediklerini elde etse bile mutlu olamıyor? Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur?

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığa yine insan fıtratına dair cevaplar aramak için bulunmaz bir fırsat oldu “Das Unheimliche”. Ancak Freud’un bu eseriyle yetinmedik; diğer bazı kitaplarından, tez ve konferanslarından da alıntılar yaptık ve yorumladık: 1909’da Massachusetts Clark Üniversitesi’nde verdiği konferansların derlendiği Beş Psikanaliz Dersi, 1929’da yayınlanan Mutsuzluk Kültürü(Unbehagen in der Kultur), Uygarlık, Toplum ve Din (Zivilisation Gesellschaft und Religion -1926),  Bir Yanılsamanın Geleceği (Die Zukunft einer Illusion – 1927),“Kültürel” Cinsel Ahlâk ve Çağdaş Sinir Hastalığı (Die «kulturelle» Sexualmoral und die moderne Nervosität –, 1908) Totem ve Tabu(Totem und Tabu – 1912), Savaş ve Ölüm Zamanları Üzerine(Zeitgemäßes über Krieg und Tod – 1915) ve nihayet 1921’de yayınlananSosyal Psikanaliz ve Ego(Massenpsychologie une Ich-Analyse)

Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin