RSS Feed for This Post

İradenin Tutsaklığı / Martin Luther

martin-luther-erasmus-ozgur-irade-“Özgür irade” hakkında tek bir taneden üç farklı görüş çıkartıyorsun! Şimdi bunlara bakalım. Birincisi, lütuf olmaksızın insanın iyilik yapmak isteyemeyeceği; iyiliği başlatıp, iyilikte ilerleyip ya da iyiliği tamamlayamayacağıdır. Bu görüşe, “aşırı fakat yeterince olası” diyorsun.

“Daha aşırı” olarak nitelendirdiğin ikinci görüşün ise “özgür iradenin” yanlızca günaha götürebileceği ve yanlızca lütfun tanrısal bir yaşama kişiyi yönlendirebileceğidir.

“En aşırı” olduğunu söylediğin üçüncü görüşün ise “özgür iradenin” anlamsız olduğu ve bizlerin içindeki iyinin ve kötünün sebebinin Tanrı olduğudur.

Bu görüşlerin ilkini kabul etmeye hazırsın çünkü bu ilk görüş, insana bazı şeyler için çaba göstermesine olanak veriyor. Diğer iki görüşe ise karşısın. Neden dediğini bilmiyor gibisin! Bunlar, üç farklı görüş değil, senin karşıtların tarafından ortaya konmuş tek bir düşüncenin üç farklı şekilde ifade edilmiş şeklidir. Senin “özgür irade” tanımının, senin kabul edilebilir olduğunu söylediğin o ilk görüşle alakası bile yoktur. Senin tanımın, “özgür irade” hem iyi hem de kötü olanı yapabileceğini söyler. Fakat senin kabul ettiğin görüş ise insan iradesinin Tanrı’nın lütfu olmaksızın iyi olanı seçemeyeceğini söyler. Bu iki irade birbiriyle zıttır. Birinci görüşü kabul ederek “özgür iradenin” iyi olanı yapamayacağını kabul ediyorsun. Biraz evvel şöyle demiştin: “İnsan iradesi öylesine kötüdür ki, özgürlüğünü kaybetmiştir ve günaha kulluk etmeye mecburdur ve daha iyi bir duruma geri dönemez”. Ama aynı şeyi ben söylediğimde, sen şunu diyorsun: “Böyle saçma birşey daha önce hiç duyulmamıştır”. Yazdıkların, iyi olmaya çalışmanın aynı anda “özgür iradenin” hem gücünde hem de gücünde olmadığı anlamına gelir. Eğer bu adam deli değilse, gerçek bir deliyle tanışmak isterdim!

Kullandığın ifadeler birbirine öylesine zıt ki bir arada olmaları mümkün değildir. “İyilik yapabilirlik” ile “iyilik yapamazlık” arasında orta bir yer yoktur.

Ortaya koyduğun ikinci ve üçüncü görüşlere gelince…birincisinde olmayan yeni hiçbir şey yok onlarda da. Üçü de mükemmel bir uyum içinde. Yanlızca ikinci ve üçüncü görüşe karşı olduğunu söylüyorsun fakat çok açıkça üçü de insan iradesinin tüm özgürlüğünü yitirdiğini, günaha hizmet etmek zorunda olduğunu ve iyi olanı arzulayamayacağını söylüyor. Ve eğer bu doğruysa, durum gerektirir ki insan kötülük yapar ve bunu yapar çünkü yapmak zorundadır. Buna engel olamaz.

 

… Ölüm, hayat ve zaman hakkında kitap okumak için…

Ölümden Bahseden Kitap

Upanişadlar / F. Max MullerUpanişadlar / F. Max Muller Bir Dinozorun Anıları / Mîna Urgan Eski Mısır Ölüler kitabı, ölümden sonra Oziris’in muhakemesiÇocuklarımıza Ölüm’den daha çok bahsetsek ne olur? Meselâ evde besledikleri hayvanların, saksıdaki çiçeklerin ölümü üzerine yorum yapmalarını istesek? Mezarlık ziyaretleri yapsak onlarla birlikte ve sonra ne düşündüklerini, ne hissettiklerini sorsak? Çocuklara ölümden bahsetsek belki daha güzel bir dünya kurulur bizden sonra. Çünkü bugün Ölüm’ü TV’den öğrenmek zorunda kalıyor çocuklar. Gerçekten bir “problem” olan ve çözüm bekleyen kazalar, hastalıklar… Çocuklar ölüm sebepleriyle Ölüm’ün hakikatini ayırd edemiyorlar. Küçülen ailelerden uzaklaşan dedeler ve nineler de bizden “uzakta” ölüyor: Kendi evlerinde, hastahane ya da bakımevlerinde. Doğumlarına tanık olamayan çocuklar bir gün ölme “sırasının” onlara da geleceğini anlayamıyor. Ölümü bekleyen modern insan idam mahkûmu değilse eğer, kısa çöpü çekmekten korkan biri gibi. İstenmeyen bir “büyük ikramiye” ölüm… Bu kitap Ölümden bahsediyor. Ölüm denen o“konuşmayan nasihatçıdan”, o karanlık ışıktan. Kendisini göremediğimiz ama sayesinde hayatımızın karanlık yarısını gördüğümüz ölümün ışığı. Buradan indirebilirsiniz.  

Zaman Nedir?

Upanişadlar / F. Max MullerUpanişadlar / F. Max Muller Bir Dinozorun Anıları / Mîna Urgan Eski Mısır Ölüler kitabı, ölümden sonra Oziris’in muhakemesi

“Zaman nedir? Kimse sormazsa ne olduğunu biliyorum. Ama birisine açıklamaya kalkarsam artık bilmiyorum… Eminim ki geçip gitmiş olmasa “geçmiş” zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasagelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz gelmedi. Şimdiki zaman sürekli var ise sonsuzluk olmaz mı? İyi ama şimdiki zaman var olabilmek için geçmişe karışması gerekiyorsa mevcudiyetini  yok oluşuna muhtaç olan bir Şimdi‘ninVARlığından nasıl bahsedilebilir? Demek ki zaman yokluğa meylettiği ölçüde var olan şeydir.” (Aziz Augustinus, 354-430)

Zaman nedir? İnsan düşüncesinin en çok zorlandığı sorulardan biri bu. Zira Zaman’ın olmadığı bir yer, an, olay düşünmek imkânsız. “Hiç bir şey olmuyor şu an” derken bile zamansal bir cetvele ihtiyaç var. Saniyeler tık tık ilerleyecek ki “yaprak bile kıpırdamıyor” cümlesinin bir anlamı olsun. Zaman’ı anlamadan Yaşam, Hareket, Özgürlük kavramlar üzerine düşünmek de imkânsız.

Derin Göz isimli kitabımızda özellikle ünlü ressam Edward Hopper’dan bahsederken modern yaşamın özellikle de Sanat’ın biz insanlara Zaman’ı düşünmek için yeni kapılar açtığından bahsetmiştik.  Derin İnsan  adlı kitabımızın Korku Matkabı bölümünde de Korku-Zaman ilişkisinden ve Sinema Sanat’ından istifade ederek Zaman’ın NE’liğini bir parçacık sorgulamıştık. Kelimelerin ve mantığın gücünün yetmediği sınırlarda yine Sanat’tan istifade ettik : Sinema, Resim ve Fotoğraf sanatı imdadımıza koştu.

Ama felsefeyi dışlamadık. Zaman hakkında çok isabetli tahliller yapmış olan Kant, Bergson, Heidegger, Hegel, Husserl’den çok önce belki ilk defa Aristoteles (MÖ 300′ler) ile başlamış sorgulamalar var. 1800ler ve 1900lerdeki fikirler haliyle teknolojik ilerlemelerden ve yeni kurulan endüstriyel toplumdan istifade eden ama aynı zamanda bunların altında ezilen bir kuşağın ürettikleri. Bilim ve teknoloji ile zaman arasındaki ilişkiye gelince elbette Newton’dan Einstein’a ve Kuantum mekaniğine kadar uzayan, epistemolojiden fizik teorilerine kadar dallanıp budaklanan sorgulamalar söz konusu.

Peki bilimsel, objektif, tik-tak zamandan başka, daha insanî, sübjektif ya da bütün bunların üstünde, dışında MUTLAK bir Zaman kavramından bahsedilebilir mi? Zaman sadece bir çerçeve, aklı sınırlayan bir tür “yokluk” mudur? YoksaDerin İnsan  ve Zaman’ın eklemlendiği bir Derin Zaman boyutu var mıdır? Tam da bu noktada Delâilü’l-İ’câzMesnevîMakasıt-ül Felasife Telhis-u Kitab’in Nefs ve Fütuhat-ı Mekiyye gibi eserler Zaman-İnsan ilişkisine bambaşka perspektifler açıyor. Zaman konusunu bütün derinliğiyle anlayabilir miyiz? Zaman’ın kitabını buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin