RSS Feed for This Post

Koreli seni dövüyorum, Çinli sen anla!

maoKurtlar Vadisi’ndeki fedailer gibi giyinmişler ama korkak oldukları için Doğu Türkistan’a gidememişler. Çin lokantalarına, turistlere ve Mao maskeli bezden kuklalara saldırmak daha güvenli. Zekâ ve cesarette neo-ülkücüler abilerini aratmıyor. Dayak yiyen çekik gözlü turistlerin arasında Koreliler ve Japonların yanı sıra Kazak ve Özbekler var. Çünkü Türk(!) milliyetçisi olmalarına rağmen bizimkiler “safkan” Türklerin çekik gözlü olduğunu bilmiyorlar.

Korelilerin ve Japonların da bizim kuzenimiz olduğunu hatırlatalım bu vesileyle. Vurgulu bir lisan olan Çince’nin aksine Korece ve Japonca Türkçe gibidir, Ural-Altay dil ailesindendir, sondan eklemelidir. Yani İngilizce veya Fransızca’daki yardımcı fiillerin yerine bizdeki gibi ek alırlar. Onun için Korelileri ve Japonları dövmek ırkçılık bile sayılamaz, sadece salaklık sayılabilir.

eskimoKuzenlerimizi tanıyalım, sevelim, dövmeyelim

Ural-Altay dil ailemizde başka kuzenler de var: Macarca, Fince, Baskça… Basklar ta Atlantik kıyısında yaşıyorlar. Büyük ihtimal Estonca da kuzen. Ülkücülere söyleyin, Ruslara kızıp Estonyalı dövmesinler. Neyse. Geçelim. Akraba dillerden bahsederken inanılması güç bir şey daha söyleyeyim: Eskimolar ve Kuzey Amerika yerlileri de bizim uzaktan akrabamız. Çok sayıda bilimsel araştırma var ama ben bir hatıramı paylaşmak isterim: 1991’de Kanada’dayken Eskimo kabilelerinden arkadaşlarım vardı. Dinledikleri şarkılarda “anana … atata” kelimeleri duydum. Birincisi annenin annesi demekti yani anneanne. Diğeri ise babanın babası, yani baba-dede veya büyük baba. Sonra İngilizce karşılıklarından bir sürü “Türkçe” kelime bulduk. Pıçak (bıçak) ve Tepek (tepe) gibi birkaç tanesi hâlâ hatırımda. Hatta daha acayibi, Güney Amerika’da yaşayan bir kabilenin lisanında “alakush” kelimesi vardı, “alakuş” diye okunuyordu ve “kırmızısı bol olan kuş” demekti! Nasıl olur?

Jean-Paul Roux’nun bir kitabını tavsiye ederim: Türklerin Tarihi. Orada detaylı açıklamalar var. Tabi Eskimolar Türk değil, Türkler de Eskimo değil. Ama antropologların “Prototürk” adını verdiği, buzul çağı öncesine uzanan ilkel bir “halk” var. İlkel zira bizdeki gibi pasaport, Eurovizyon ve ulus-devlet olmayan bir çağda büyük ihtimalle kabile şuuru ulus/millet anlayışından daha geçerliydi. Neyse. Bu prototürkler iklimdeki değişimler sebebiyle her yöne göç ediyorlar. Bu arada Bering boğazı buzlarla kaplı. Kuzey Doğu Sibirya’dan Alaska’aya yürüyerek geçiyor adamlar. (Bu açıklamayı destekleyecek lisan benzerlikleri ve genetik izler de var. Her geçen gün yenileri keşfediliyor.) Sonra Güney Amerika’ya kadar yayılıyorlar. Belki kuzeydeki kabileler Avrupa’dan gelen Vikingler ile de karışmış olabilir kısmen. Yine de hem kuzey hem de güney’deki yerlilerin çekik gözlü olması ilginç değil mi? Bugün hâlâ yarısı Rusya, yarısı ABD topraklarında yaşayan ve lisanları aynı olan kabileler var. Soğuk savaşta ailelerin bölünmesinden mağdur olmuşlar, şimdi nispeten daha iyi durumları.

Netice

Biz Türkiye Türkleri “safkan” değiliz. Kürtler, Araplar, Rumlar, Ermeniler ve diğer etnik gruplarla karışmışız, iyi de etmişiz. Çin hükümetinin hatalarını sıradan Çinli lere ödetmek zaten saçma iken Koreli ve Japon kuzenlerimize saldırmak ırkçılık bile sayılamayacak kadar aptalca. İbn Rüşd’den mealen aktarılan bir söz vardır: Cahillik korku verir, korku nefrete dönüşür, nefret ise şiddete. Ne yazık ki cahil insanlarımız çok kolaylıkla kullanılıyor. Devlet çocuklarımızın beynini millî(!) eğitim denen fabrikalarda yıkadıktan sonra her türlü manipülasyona açık hale geliyorlar. Hırant Dink cinayetinden sonra bu cahillik-şiddet kıskacını şu yazıda anlatmıştık:

O Gün Bebek Nasıl Katil Oldu?

… Ve yine Müslüman Türkiye’deki ırkçılık ilgili bir kaç makale:

 

… Bu konu ilginizi çektiyse…

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle.Buradan indirin.

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisinihukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen…Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin