RSS Feed for This Post

Kutsal olan savunma hakkıdır, avukatlık mesleği değil!

yalanci-avukatSavunma hakkı kutsaldır ve zorunludur. Ancak savunma hakkının kutsallığı ile avukatlık mesleği arasında zannedildiği gibi çok sıkı ve zorunlu bir bağ bulunmamakta. Avukatların savunma hakkının kutsallığından kendilerine büyük bir paye almaya çalışmaları bu yanlış algının bir sonucu; yani sanki avukatsız savunma yapılması mümkün değilmiş zannının… Avukatlar savunma hakkının vazgeçilmez öğesi değillerdir. Savunma hakkı; birisi dünyanın en iğrenç ve berbat suçunu işlese, bütün deliller ve kayıtlar o kişinin söz konusu suçu işlediğini gösterse, halka bırakılsa linç edilecek kadar nefret objesi haline gelmiş olsa da, hüküm verilmek üzere yargılandığı esnada kendisine de söz hakkı verilmesini, kendisini ifade etmesini ve savunmasını ifade eder. Savunma hakkının ardındaki esas felsefe budur. Özgecan cinayetini hatırlayalım. Tecavüz, öldürme ve sonra da yakma suçlarını işlemiş bir cani de olsa kendisini savunmaya hakkı vardır failin. Bu savunmasını yaparken illa ki bir avukata ihtiyaç bulunmuyor, bir zorunluluk yok. (Meri mevzuat açısından söylemiyoruz)

Hele ki son elim olaydan (Savcının şehit edilmesi) sonra yaşanan gelişmeler üzerine avukatların “adaletin üçlü sacayağından biri olduklarını” söylemeleri kuru gürültüye getirerek değer yükseltme hatta üste çıkma çabasından başka bir şey değil. Mutlak adaletin tahakkuku Allah’a (cc) aittir. Buradaki dünyevi adalet mekanizmasının işlemesi içinse bir devlet otoritesi ve bu otorite adına yetki kullanan bir hâkim olmak zorundadır. Avukatsız bir dünyevi adalet sistemi düşünebiliriz, ancak hâkimsiz bir dünyevi adalet mekanizması düşünemeyiz. Devletin otoritesi adına hareket eden bir hâkim ile müvekkili adına bazı yasal prosedürleri yerine getiren avukatı aynı kefeye koymak doğru değildir. Bir şirketin avukatı olabilir, ancak bir şirketin hâkim ve savcısı olmaz; bir avukatlık bürosu olabilir ama bir hâkimlik bürosunun olabileceğini düşünemeyiz. Hâkim, devletin gücü ve otoritesinin bir uzantısıdır çünkü. Tekrar ediyorum, savunma hakkı kutsaldır, ancak bu çok önemli ve kutsal hakkın avukatlar aracılığıyla kullanılması zorunluluğu bulunmuyor.

Açık konuşmak gerekirse bugün için avukatlık mesleği –kusura bakmasınlar ama- çoğunlukla bir “komisyonculuk” faaliyetine dönmüş vaziyette. Kredi kullandıysanız size de mesaj gelmiştir ya da internetteki yoğun reklam bombardımanını görmüşsünüzdür; bankadan dosya masrafını geri almak için kendilerine başvurmalarını istemekteler çeşitli avukatlık şirketleri. Yargıtay’ın verdiği bir karara istinaden sadece yasal bazı başvuruları müvekkili adına yerine getirerek para kazanmaya çalışmanın savunma hakkı ile ne ilgisi var. Ya da müvekkili adına çek senet tahsilatçılığı yapmak ile savunma hakkı bir görülebilir mi. Veyahut bir vatandaşın aklına düşürüp filan konu için devlete dava açıp kazanılacak paradan bilmem şu kadar komisyon almanın peşinden koşmak ile savunma hakkının ne alakası var. Yanlış anlaşılmasın; hak sahibi müvekkil adına hareket ederek özellikle ceza muhakemelerinde adaletin yerini bulması için çaba göstermek çok değerli bir iştir. Zira herkesin yürürlükteki mevzuatı ve yargılama süreçlerindeki yasal gereklilikleri bilmesi beklenemez. Fakat bu olsa olsa adaletin yerini bulmasında “destekleyici” bir faaliyet olarak görülebilir. Yoksa adaletin tecellisi için “üçlü sacayağının” vazgeçilmez bir unsuru olarak değil…

***

Adliye binalarına girerken hâkim-savcı dâhil herkesin x-ray cihazlarından ve duyarlı kapılardan geçmesi güvenlik açısından doğru bir uygulama olacaktır. Ancak hâkim ve savcılardan bu konuda gelebilecek bir itiraz da tamamen mesnetsiz değildir. En azından, tartışmaya açık da olsa, şöyle bir psikolojik gerekçeye dayanmaları da anlaşılırdır: Adliye binalarının hâkim ve savcıların mesai yaptıkları işyerleri olduklarını unutmamalıyız. Bu binalar, herhangi bir memurun çalıştığı kamu binası gibi, hâkim ve savcıların düzenli olarak her iş günü gidip mesai yaptıkları kamu binalarıdır/iş yerleridir. Avukatlar için ise adliye binaları arada sırada uğradıkları, birkaç saatte işlerini görüp çıktıkları binalardır. Avukatların üst arama-tarama üzerinden kendilerini hâkim savcı ile kıyaslama ya da eşitleme çabaları çok anlamsız ve yersiz bir kompleksin tezahürüdür kanaatimce. Bu açıdan bakıldığında hâkim ve savcıların her gün gittikleri iş yerlerine girişte, sadece işini görüp gidecek olan insanlardan farklı bir muamele beklemeleri anlaşılır bir tutumdur.

Ama yine de binaya girecek olan herkesin x-ray cihazından ve duyarlı kapıdan geçmesi güvenlik açısından faydalı olacağı da muhakkaktır.

***

Şunu da son olarak belirtelim ki, burada yaptığımız kıyaslama kişi ya da insan odaklı bir kıyaslama değil, meslek ya da unvana dayalı bir değerlendirmedir. Sadece insan olarak herkes anayasa ve yasalar önünde elbette ki eşittir; biri diğerinden daha üstün ya da ayrıcalıklı değildir.

 

 avukatlik

 

… Sanat, siyaset, tarih, bilim üzerine kitap okumak için…

 


derin_lugat-2-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinDerin Lügat 2.0

2ci Sürüme dair not: Birinci sürümden bu yana 12 yeni kelime eklendi Derin Lügat’a. İndirip ilk 30 kelimeyi okumuş olanların işini kolaylaştırmak için kelimelerin sırasını değiştirmedik. Yani 65inci sayfa sonuna kadar (Yalnızlık dahil) 2.0 ile 1.0 arasında bir fark yok. Bundan sonraki güncellemelerde de aynı yolu takip edeceğiz.

İnsanlık neredeyse 4 asırdır “ilerleme” adını verdiği müthiş bir gerileme içinde. Tarihteki en kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar hep Batı’nın “ilerlemesiyle” yayıldı dünyaya. En korkunç barbarlıkları yapanlar hep “uygar” ülkeler.  Her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen bu insanlar nereden çıktı? Yoksa kelimelerimizi mi kaybettik?

Aydınlanma ile büyük bir karanlığa gömüldü Avrupa. Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların bataklığında kayboldu. “Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı oldu: Zira optik, matematik, anatomi kuralları dayatıldı sanat dünyasına. Sanat bilimselleşti, objektif ve totaliter bir kisveye büründü.

Kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satıyor. “Evrensel” insan hakları bildirisi değil güneş sisteminde, sadece ABD’deki zencilerin haklarını bile korumaktan aciz. Bu kavram karmaşası içinde Aşk kelimesi cinsel münasebetle eş anlamlı oldu: ing. To make love, fr. Faire l’amour… Önce Batı, sonra bütün insanlıkakıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sanmışlar. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği oldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister ama onu Hiroşima üzerine atmamak için akıl gerekir.

İster Batı’yı suçlayalım, ister kendimizi, kelimelerle ilgili bir sorunumuz var: İşaret etmeleri gereken mânâların tam tersini gösterdikleri müddetçe sağlıklı düşünmeye engel oluyorlar. Çözüm ürettiğimizi sandığımız yerlerde yeni sorunlara sebep oluyoruz. Dünyayı düzeltmeye başlamak için en uygun yer lisanımız değil mi? Kayıp kelimelerin izini sürmek için yazdığımız Derin Lügat’ı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

Edward Hopper’ı okumak

hopper-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinAmerikalı ressam Edward Hopper sadece Amerika’nın değil bütün Batı kültürünün en önemli ressamlarından biri. Hopper ile Batı resmi asırlardan beri ilk defa kısır ekol savaşlarını, soyut resim / figüratif resim gibi ölü doğmuş dikotomileri aşma fırsatı yakaladı.

Bu bağlamda, perspektif, ışık, gölge vb tercihleri aşan Hopper’ın yeni bir şey yaptığını savunuyoruz: Hopper Rönesans’tan beri can çekişen figüratif resme yeni bir soluk verdi. Tezimiz budur. Bu lisan-ı sûreti tahlil etmek için sadece Hopper’dan etkilenen diCorcia gibi fotoğrafçıları değil ondan beslenen Hitchcock, Jarmusch, Lynch gibi sinema yönetmenlerini, romancıları da kitabımıza dahil ettik. Diğer yandan Hopper’ın tutkuyla okuduğu filozoflardan yani Henry David Thoreau ve Ralph Waldo Emerson’dan da istifade ettik. Elinizdeki bu kitap Hopper tablolarına aceleyle örtülen melankoli ve yalnızlık örtüsünü kaldırmak için yazıldı. Hopper’a bakmak değil Hopper’ı okumak için.Buradan indirebilirsiniz.

Senin tanrın çok mu yüksekte?

senin-tanrin-cok-mu-yuksekte 70 kitap indirin70 kitap indirin

Güzel olan ne varsa İnsan’ı maddî varoluşun, bilimsel determinizmin ötesine geçirecek bir vasıta. Sevgilinin bir anlık gülüşü, ay ışığının sudaki yansıması, bir bülbülün ötüşü ya da ağaçları kaplayan bahar çiçekleri… Dinî inancımız ne olursa olsun hiç birimiz güzelliklere kayıtsız kalamıyoruz. Etrafımızı saran güzelliklerde bizi bizden alan, yeme – içme – barınma gibi nefsanî dertlerden kurtarıp daha “üstlere, yukarılara” çıkaran bir şey var. Baş harfi büyük yazılmak üzere Güzel’lik sadece İnsan’a hitab ediyor ve bize aşkın/ müteâl/ transandan olan bir mesaj veriyor: “Sen insansın, homo-economicus değilsin”.

İşte bu yüzden “kutsal” dediğimiz sanat bu anlayışın ve hissedişin giriş kapısı olmuş binlerce yıldır. Tapınaklar, ikonalar, heykeller insanları inanmaya çağırmış. Ancak inancı ne olursa olsun bütün “kutsal sanatların” iki zıt yola ayrıldığını, hatta fikren çatıştığını da görüyoruz:

  • Tanrı’ya benzetme yoluyla yaklaşmak: Teşbihî/ natüralist/ taklitçi sanat,
  • Tanrı’yı eşyadan soyutlama yoluyla yaklaşmak: Tenzihî/ mücerred sanat.

Kim haklı? Hangi sanat daha güzel? Hangi sanatçının gerçekleri Hakikat’e daha yakın? Bu çetrefilli yolda kendimize muhteşem bir rehber bulduk: Titus Burckhardt hem sanat tarihi hem de Yahudilik, Hristiyanlık, İslâm, Budizm, Taoizm üzerine yıllar süren çalışmalar yapmış son derecede kıymetli bir zât. Asrımızın kaygılarıyla Burckhardt okyanusuna daldık ve keşfettiğimiz incileri sizinle paylaştık. Buradan indirebilirsiniz.

Öteki Sinemanın Çocukları

oteki-sinemanin-cocuklari 70 kitap indirin70 kitap indirinYakında sinemanın bir endüstri değil sanat olduğuna kimseyi inandıramayacağız. Zira “Sinema Endüstrisi” silindir gibi her şeyi ezip geçiyor. Sinema ürünleşiyor. Reklâm bütçesi, türev ürünlerin satışı derken insanlar otomobil üretir gibi film ÜRETMEYE başladılar. Belki en acısı da “sinema tekniği” öne çıkarken sinema sanatının unutulması. Fakat hâlâ “iyi bir film” ile çok satan bir sabun veya gazozun farkını bilenler de var. Çok şükür hâlâ ustalar kârlı projeler yerine güzel filmler yapmaya çalışıyorlar. Derin Düşünce yazarları da “İnsan’sız Sinema Olur mu?” kitabından sonra yeni bir sinema kitabını daha okurlarımıza sunuyorlar. “Öteki Sinemanın Çocukları” adlı bu kitap 15 yönetmenle buluşmanın en kolay yolu: Marziyeh Meshkini, Ingmar Bergman, Jodaeiye Nader Az Simen, Frank Capra, Dong Hyeuk Hwang, Andrey Rublyov, Sanjay Leela Bhansali, Erden Kıral… Buradan indirebilirsiniz.

kitap-tanitan-kitap-6 70 kitap indirin70 kitap indirinKitap Tanıtan Kitap 6

Bir varmış, bir yokmuş. Mehtaplı bir eylül gecesinde Ay’a bir merdiven dayamışlar. Alimler, yazarlar, şairler ve filozoflar bir bir yukarı çıkıp oturmuşlar. Hem Doğu’dan hem de Batı’dan büyük isimler gelmiş: Lev Nikolayeviç Tolstoy, René Guénon, Turgut Cansever, El Muhasibi, Şeyh-i Ekber, Cemil Meriç, Arthur Schopenauer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Mahmut Erol Kılıç… Sadece bir kaç yer boş kalmış. Konuklar demişler ki “ başka yazar çağırmayalım, bu son sandalyeler bizim kitabımızı okuyacacak insanlara ayrılsın”. Evet… Kitap sohbetlerinden oluşan derlemelerimizin altıncısıyla karşınızdayız. Buradan indirebilirsiniz.

Önceki kitap sohbetleri:

sen-insansin 70 kitap indirin70 kitap indirinSen insansın, homo-economicus değilsin!

Avusturyalı romancı Robert Musil’in başyapıtı Niteliksiz AdamJames Joyce‘un Ulysses ve Marcel Proust‘un Geçmiş Zaman Peşinde adlı eserleriyle birlikte 20ci asır Batı edebiyatının temel taşlarından biri. Bu devasa romanın bitmemiş olması ise son derecede manidar. Zira romanın konusunu teşkil eden meseleler bugün de güncelliğini koruyor.  Biz “modernler” teknolojiyle şekillenen modern dünyada giderek kayboluyoruz. İnsan’a has nitelikleri makinelere, bürokrasiye ve piyasaya aktardıkça geriye niteliksiz bir Ben’lik kalıyor. İstatistiksel bir yaratık derekesine düşen İnsan artık sadece kendine verilen rolleri oynayabildiği kadar saygı görüyor: Vatandaş, müşteri, işçi, asker…

Makinelerin dişli çarkları arasında kaybettiğimiz İnsan’ı Niteliksiz Adam’ın sayfalarında arıyoruz; dünya edebiyatının en önemli eserlerinden birinde. Çünkü bilimsel ya da ekonomik düşünce kalıplarına sığmayan, müteâl / aşkın bir İnsan tasavvuruna ihtiyacımız var. Homo-economicus ya da homo-scientificus değil. Aradığımız, sorumluluk şuuruyla yaşayan hür İnsan.Buradan indirebilirsiniz.


tezyin_kapak-150 70 kitap indirin70 kitap indirinGözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

70 kitap indirin70 kitap indirinT.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirinGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmişlik hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak 70 kitap indirin70 kitap indirin

Fethullah Gülen’i iyi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitik 70 kitap indirin70 kitap indirinAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” 70 kitap indirin70 kitap indirindemokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmakolabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 17 Yorum

  2. Yazan:my Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    candanipek ‏@candanipek 57 dk.57 dakika önce
    @DDGrubu xray haric uzerinin canta ve burosunun aranmamasi onun muvekkilinin delil ve sirlarinin ifsa olunmasini engellemek icindir
    Sohbeti göster 0 retweet 0 favori
    Yanıtla Retweetle Favorilere ekle
    Daha fazla
    candanipek ‏@candanipek 59 dk.59 dakika önce
    @DDGrubu avukata verilen imtiyaz sahsina egosuna ona prokol olsun diye degil savunma hakkini baskisiz yapsin diyedir
    Sohbeti göster 0 retweet 0 favori
    Yanıtla Retweetle Favorilere ekle
    Daha fazla
    candanipek ‏@candanipek 1 sa.1 saat önce
    @DDGrubu Abd ve avrpda avukat savci ile ayni kürsüdedir buda kürsü esitligi; uluslararasi standartlardan bihaber yazmak bu siteye yakismadi
    Sohbeti göster 0 retweet 0 favori
    Yanıtla Retweetle Favorilere ekle
    Daha fazla
    candanipek ‏@candanipek 1 sa.1 saat önce
    @DDGrubu gelismus ulkelerde savunma hakkina verilen onem avukati,savci ile es konuma getirmistir bu iddia ile savunmanin esitligini saglar
    Sohbeti göster 0 retweet 0 favori
    Yanıtla Retweetle Favorilere ekle
    Daha fazla
    candanipek ‏@candanipek 1 sa.1 saat önce
    @DDGrubu size bir bilgi ingiltere almanya vs.de basit davalar disinda av.mecburidir neden savunmayi hukuku bilen eniyi yapar buda adalettir
    Sohbeti göster 0 retweet 0 favori
    Yanıtla Retweetle Favorilere ekle
    Daha fazla
    candanipek ‏@candanipek 1 sa.1 saat önce
    @DDGrubu hangi hukuk bilgisi ve pratigi ile bunu yazdiniz merak ediyorum av.olmadan savunma olur ancak adaletli olurmu saniyorsun
    Sohbeti göster 0 retweet 0 favori
    Yanıtla Retweetle Favorilere ekle
    Daha fazla
    candanipek ‏@candanipek 1 sa.1 saat önce
    @DDGrubu bu kadar akildisi ve mantikdisi bir yazi icin kaba olsada sacmalamak diyecegim
    av.lar arada sirada degil gunun yari vaktini gecrir

  3. Yazan:Gülay Sari Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    Bu yazıyı kaleme alan vatandasimiza barolar avukatlık hizmeti vermesin, o zaman anlar mesleğin gerekliliğini ve itibarını.. Banka komisyon takibi kaç avukat yapıyor, zira o da bir gerekliliktir. Avukatlar ne olduğunu çok iyi biliyor, bu yazıyı yazanin hukukla uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, h ay at tecrübesinin de olmadığından eminim..

  4. Yazan:ali Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    avukatlardan gelen öfkeli ve tehdit kokan mesajlara bakılırsa yazar taşı gediğine koymuş. Hatta az bile demiş. Avukatlara tonla para kaptıranları kim savunacak? Avukatlar mı? güldürmeyin adamı :))

  5. Yazan:fulya Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    Bu taraflı derin analize katılmayacagim doğrusu. Ben hukuk fakültesini kazandığımda bu ülkede sadece 3 tane hukuk fakültesi vardı. Görev yaptığım kurumlarda genellikle o dönemde çok düşük puan ile girilen iktisat ve işletme Fakültesi mezunu maliyecilerin avukatlara düşmanca ve cekememezlikten kaynaklı baskı engelleme karalama hareketlerine maruz kalıp mücadele etmek zorunda kaldık. Hep deriz keşke biraz daha okuyup maliyeci olsaydık diye

  6. Yazan:hakan tekle Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    Sanırım bu yazıyı yazan arkadaş hukuk fakültesi okumak istemiş ama iq meselesi kazanamamış. İçinde uhde kalmış ve imrenerek hep avukatlara bakmış. Bu yazı büyük bir kıskançlığın dışa vurumundan başka bir şey değildir.

  7. Yazan:bir dost Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    Başlık ve makale gerçekten güzel: “Kutsal olan savunma hakkıdır, avukatlık mesleği değil!” Yıllarca askerlik mesleği KUTSAL ilan edildi bu ülkede. Ne oldu? Darbe üstüne darbe. Evet, yurt savunması önemlidir. Ama askerlik neden kutsal olsun?
    Avukatlar da para karşılığı bir iş yapıyorlar. Kutsal değil sadece profesyoneller. Adalet gibi soyut bir kavramın arkasına saklanıp vergi borçlarını veya meslekî hatalarını gizlemeye çalışırlarsa edepsizlik etmiş olurlar.

  8. Yazan:Av. Arzu B. Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    Eleştirilmeyen kurumlar yozlaşır. Utanarak söylüyorum, avukatlık mesleği bugün Türkiye’de en yozlaşmış mesleklerden biridir. Aşırı derece siyasallaşmış barolar partilerin seçim bürosu gibi işliyor. Siyasetle uğraşmaktan adalete ayıracak vakitleri kalmıyor.

  9. Yazan:Mehmet Çimen Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    Elbetteki avukatlar mehdi değil, kutsal olduğumuz iddiasında da hiçbir zaman olmadık. Diğer mesleklerde olduğu gibi beş parmağın beşide bir değil, ANCAKKK bu yazıda kaleme alındığı gibi savunma yada hak aramayı adaletin olmazsa olmazı saymayan zihniyet ancak ortaçağı temsil edebilir. O hor görülen çek senet tahsilatında bile yasaların öngördüğü bir hakkın aranması söz konusudur.Kaldı ki yıllarınıza mal olabilecek bir ceza yargılamasında uğrayabileceğiniz bir mağduriyeti düşünün. 3 tanesininden biri olmasını fazla gördüğünüz adaletin saç ayağını bir gün hakkınızı arayıpta bulamadığınızda ne kadar lüzumsuz olduğunu bizzat anlamayacağınızı ümit ediyorum. Hakim savcıyla aynı muameleye tabi tutulma meselesi ise silahların eşitliği prensibinin bir sonucudur. Silahların eşitliği mi ne? Hukukun h sini bilmeyenlere bir daha ki sefere onu da anlatırız 🙂

  10. Yazan:Mehmet Salih Demir Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    Bugün Çağlayan adliyesine giriş konusunda varılan mutabakat ve başlandığı söylenen uygulama doğrudur. Hem avukatların hem de hâkim-savcıların x-ray cihazlarından ve duyarlı kapılardan geçerek içeri girmeleri özellikle güvenlik açısından doğru ve hayırlı bir uygulama olmuştur. Yazının ana fikri, avukatların girişlerde yaşadıkları sıkıntıların giderilmesi için öne sürdükleri argümanlara itirazdır: Yani kendilerinin adalet mekanizmasının işleyişinde hâkimlerle eş konumda olduklarını bir gerekçe olarak ifade etmeleri ve savunma hakkının kutsallığı üzerinden bunu meşrulaştırma çabaları. Yazıda da kısaca dünyevi adalet sisteminin işleyişi açısından savunma hakkı ile avukatlık arasında zorunlu bir bağ olmadığı öne sürülmüştür. Adaletin tesisinde devletin/otoritenin ve onun adına hüküm tesis eden bir yargıcın varlığının zaruri, avukatın varlığının ise zaruri olmadığı, adaletin “ayrılmaz bir parçası” olmadığı iddia edilmiştir. Bu sözümüzden avukatlık mesleğinin “lüzumsuz” olduğu sonucu çıkarmak için ya okuduğunu anlamıyor olmak gerek ya da çok koyu bir meslek taassubunun içinde kaybolmuş olmak… Bu yazıda kişiler, hatta meslekler ve ünvanlar bile değil, bu dünyadaki göreceli adaletin tecellisi için kurgulanan sistemdeki var olan konum veya kategoriler kıyaslanmıştır. Ve nihayetinde de avukatlık mesleğinin adaletin tecellisinde “asli” unsur değil, “destekleyici” bir fonksiyon icra ettiği ifade edilmiştir. Siz de bunun aksini savunabilirsiniz.
    Aslında adalet, hak, hukuk gibi çok derin ve uzun felsefi arka planı olan bir mevzunun, avukatlık mesleğini icra edenlerin yaşadığı bir sıkıntı üzerinden tartışmak meselenin hakkıyla anlaşılmasının ya da tartışılmasının önünde bir engel oluşturduğu görülüyor. Yazıyı okuyanların aceleci tepkileri biraz da buna bağlı sanırım.
    Ancak pratikte yaşanana dönersek; avukatların da üstleri aranmadan ve çok zahmet çekmeden adliyeye girmeleri, bunun yanında hâkim ve savcıların da güvenlik gerekçesiyle x-ray cihazlarından ve duyarlı kapılardan geçmeleri doğru ve gerekli bir uygulamadır.

  11. Yazan:candan Tarih: Nis 7, 2015 | Reply

    Sizin mantiginizla gidersek savcininda destekleyici olmasi gerek. Zira savci kamu adina sucluya dava aciyor davayi kamu vekili olarak takip ediyor. Halbuki o suctan zarar goren musteki magdur varandas var o takip etsin ne gerek savciya? Beyefendi hukukun kendi icinde bir mantigi var bunu anlamadan yorum yapmak boylesi zorlama yazilara yolaciyor.

  12. Yazan:ikarus Tarih: Nis 11, 2015 | Reply

    o değil de.neredeyse altı yıl oldu bu siteyi takip ediyorum.bana çok şey katan yazılar oldu amma velakin bu gidiş hayra alamet değil.yapmayın gözünüzü seveyim.iktidar bir şey desin hemen destekleyici yazılar oluyor sitede.tamam herkesin bir siyasi görüşü olur ancak bu isimde bir site açıyorsan insan daha bir derinlik bekliyor.alternatifler,eleştiriler…
    hatırlıyorum da bu siteyi nietzche sayesinde keşfetmiştim.başka bir sitenin ufak bir köşesine sıkışmış olan pos bıyıklı nietzche=yaşasaydım derin düşünce okurdum= diyordu.belki o zamanlar için okurdu ama şimdi okuyacağını hiç zannetmiyorum.sürçü klavye ettiysek affola.

  13. Yazan:my Tarih: Nis 11, 2015 | Reply

    Sayın Ikarus selamlar,
    makalede hükümeti destekleyen unsurlar neler?

  14. Yazan:ikarus Tarih: Nis 11, 2015 | Reply

    sayın my.
    başlamadan önce hepside olmasada çoğu yazınıza olan hayranlığımı dile getirmek isterim.
    aslında benim tam olarak kastettiğim makalenin içeriği değil.burda benim dikkatimi çeken sitenin iktidarın yaptığı,karar verdiği,düşündüğü çoğu şeyi destekleyici yazılar çıkıyor olması.tabi böyle birşey yapmakta tamamen özgürsünüz.neden diye sorgulamıyorum benim ki sadece ufak bir eleştiri. kendime göre yaptığım bir çıkarım.

  15. Yazan:my Tarih: Nis 11, 2015 | Reply

    Biz hükümeti elestiririz, 6 senedir takip ettiginize göre bilmeniz lazim. Ama elestiri ile saldiri arasindaki farki bilmeyen bir ülke Türkiye. Bakin elestiri nasil yapilir?

    Yeni Nükleer Enerji Kanunu, Hatalar, Sorunlar

    Ve daha sert dille yapilmis AKP elestirilerimizden bir kaç örnek:

    http://www.derindusunce.org/2013/06/07/akpnin-o-fasist-genclerine-acik-telgraf/

    http://www.derindusunce.org/2010/08/23/cemil-cicek-sunneti-birak-farzlara-bak/

    http://www.derindusunce.org/2009/04/08/akpnin-cicek-meselesi/

    http://www.derindusunce.org/2011/12/10/tbmmdeki-muslumanlara-acik-mektup/

    Ama kendi adima söylüyorum, genel olarak hükümetten memnunum. Bu bakimdan gayet “ortalama” bir insanim. Her seçimde 40 milyon seçmenin yarisindan oy alan bir parti AK Parti. Tarafsiz degilim. Sizin de teslim ettiginiz gibi tarafsiz olmak zorunda da degilim.

    Ama elestirmedigimiz yahut her konuda destekledigimiz zanninda olmanizi da istemem 🙂

  16. Yazan:my Tarih: Nis 11, 2015 | Reply

    meslek örgütlerinin politize olmasi normal ama aslî görevlerini ihmal ederek siyaset yapmasi anormal ve gayri mesru. AK Parti yanlisi veya karsiti sendikalar, barolar, is adami dernekleri vs bulunmasi çok saçma.

    isçilerin sorunlarini ihmal ederek milletvekilligi kapmaya çalisan tipler var. isçilerin veya kadinlarin veya sakatlarin veya fakirlerin…. Bu mesru degil. Ama her sorunun arkasinda %100 Hükümet suçu görmek de mesru degil.

    Türkiye halki ne yazik ki torpile, rüsvete, adam kayirmaya meyilli ve merakli. Herkes Ankara’daki yakinlarini kullanarak akrabasina is bulmaya çalisiyor. Toplumun ahlaki yerlerde sürünürken hiç bir hükümet göklerde uçamaz degil mi?

  17. Yazan:my Tarih: Nis 12, 2015 | Reply

    … unutmadan, bir de bu makale var, elestirilerin yapici ve yol gösterici olmasi gerektigini düsünenlerdenim:

    Futbol ve Beyaz Kadın Ticareti

    “AKP, Muhalefet ve TBMM

    Terörle mücadele eden bir ülke olarak Türkiye bu konuda büyük bir zafiyet gösterdi ve göstermekte. PKK’ya gelir sağlayan uyuşturucu ve silah ticareti de dahil olmak üzere bütün yasadışı faaliyetlerin işini kolaylaştıran kara para aklama sistemleri konusunda büyük bir atalet var. Kimileri bunu sporun içindeki bir disiplin meselesi gibi görüyor. Kimileri, yine gaflet içinde, şike meselesini bahis oynayanların katlanacağı bir risk ile sınırlı sanıyor.

    Sporun yasal olarak kazandırdığı paranın bazen 100 bazen 1000 katı bahislerde dönüyor. Dünyada bir çok yerde uyuşturucu ve çocuk pornosundan para kazananlar futbol ve kriket takımı satın almaya başladı. Maçlarda şike yapmayı reddeden futbolcular ve hakemler dayak yiyor. Aileleri tehdit ediliyor. Kolombiya’dan Çin’e, Tayland’dan Belçika’ya, Kuveyt’ten İstanbul’a uzanan bir sahada her spor karşılaşması için bahis oynatan siteler var. Bunlardan sadece %10’u yasal olarak kayıtlı. Yasal olarak dönen para 200 milyar dolar, yasa dışı meblağ ise 2500 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Neden bir Belçikalı Kuveyt’teki futbol maçları için bahse girer? Oradaki oyuncular ve takımlar hakkında ne bilir?

    Türk ekonomisinin yaklaşık 5 misli büyüklüğündeki şike sektörü gelecek yıllarda dünyanın başına belâ olacak gibi görünüyor. Meclis uykuda. “Uykuda” diyorum. Yoksa “suç ortağı” demem gerekirdi.”

  18. Yazan:sKaya Tarih: Nis 18, 2015 | Reply

    Avukat arkadaşlarımın itirazı aslında çok da anlaşılabilir bir sebepten.
    «Sen benim kim olduğumu biliyor musun?» klişesinin, cüppeye bürünmüş hali.
    Ayrıcalıklı olma sevdasından başka bir şey değil.

    Yukarıdaki, hukukun «h» sinden anlamama, hukuk fakültesinde okumak istemiş de okuyamamış ithamları vs.
    Oysa Hukuk Fakültelerinin daha 1. sınıfında Roma Hukuku okutulur, orda 12 levha kanunlarının çıkış sebebinin hukukun (tıpkı şimdiki bizim bazı hukukçu arkadaşlarımız gibi) patrici denen soyluların tekelinde olması ve toplum üzerinde tahakküm aracı olarak kullanılması nedeniyle olduğu öğretilir. Yani hukuk/hukuk bilgisi ayrıcalık aracı değil hakkaniyet aracıdır.
    Aradan neredeyse 2500 yıl geçmiş, ama başa dönmüşüz.

    Bir arkadaşım, silahların eşitliğinden bahsetmiş.
    Sorarım ona x-ray cihazından geçerken hangi (hukuk) silahını bırakmak zorunda kalıyorsun? Kavramları yarım yamalak ortaya atıp, içlerini boşaltmayın lütfen. Belli ki bu arkadaş, Hukuk felsefesi dersinde, sadece kavramları öğrenmekle yetinmiş, kavramın özünü kavrasaydı uluorta «Silahların eşitliği» kavramını kullanmazdı sanırım.

    Nedir bu ayrıcalık merakı? Bırakın avukatları, savcı ve hakim dahi neden x-ray cihazından geçmesin ki?
    (Şimdi de birileri bunu yargının bağımsızlığına bağlamaz umarım.) Bu aslında DEVLET BABA zihniyetinin uzantısı. Babamızdır hikmetinden sual olunmaz. Kutsaldır. Sıkışırsa «Hükümet Aklı» devreye giriverir. Dokunulamamalı ki, hikmetinden sual olunamasın.

    Teşbihte hata olmaz, savcı-hakim iktidar ise avukatlar da muhalefet. Yani senin ne ayrıcalığın var diye sormak yerine bize niye ayrıcalık vermiyorsun diye isyan etmek, yukarıda anlattığım «patrici-pleb mücadelesi ve 12 levha kanunları» bahsinden zerre ders çıkarmamış olmaktır.

    Evet, doğru şekilde kullanılırsa, savcı da, hakim de, avukat da ayrıcalıklıdır. Ama ne zaman? Adaleti tecelli ettirirken. Yoksa 140 km. hızla radara yakalandığında polise karşı ayrıcalık veya X-ray cihazı ayrıcalığı değil kastedilen.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin