RSS Feed for This Post

Madenci ölürken gülen solcuya “çapulcu” denir

oynak-capulcu-kafasiSunuş :  “Evrensel sosyalizm etrafında dünya işçileri birleşsin” diyor ama Türk kanı üstündür onun gözünde. Kürdü, Ermeniyi, Arabı aşağıladı senelerce. Çünkü çapulcu  hem solcu hem de Türk ırkçısı. Hem devrimci hem de ölümüne muhafazakâr. 1930’dan kalma Türk faşizmini muhafaza etmeyi devrimcilik sanıyor. Ona sorsan çağdaştır, Avrupalıdır ama Batı’nın müziğini, edebiyatını, felsefesini bilmez. Darbe yapmıyor diye genel kurmay başkanına kızar ama demokrattır(!) Böyledir “bizim” çapulcu – solcu – kemalistlerimiz. Seninle benimle aynı havayı solur ama kafasının içi oynak. Normal bir insan kafasında birleşemeyecek fikirler çapulcu kafasında bir araya geliyor. (MY)

Soma semalarında akbabalar! (Ufuk Coşkun, Sivil Düşünce)

Soma’da helal rızık peşinde koşturan yüzlerce insanımızı kaybettik. Bu acı çok derin, anlatılacak, yazılacak gibi değil. Rabbim şehadetlerini kabul etsin. Geride kalanlara sabır versin. Mahsur kalan işçilerimizin de inşallah iyi haberlerini alırız. İşçi bir ailenin çocuğu olarak alın teriyle ekmek parası kazanmanın ne demek olduğunu iyi bilirim. Her kuruşu helal bir paradır kazandıkları. Namuslu, haysiyet sahibi bir o kadar da asil insanlardır.“Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin” diyecek kadar asil ve nezaket sahibi kaç kişi kaldı şuracıkta. Lakin ne desek boş… Oturduğum yerden edebiyat yapacak değilim. Hem derin bir acı hissediyor hem de birtakım hasta ruhlu insanların söylemlerinden tiksinti duyuyorum.

Vicdanlı insanlar Soma’daki elim ölümler sebebiyle derin bir üzüntünün içerisindeyken ve inandıkları Allah’a dualar ederken bazıları fırsattan istifade eline geçirdiği bir kartona alelacele “Katil AKP!” ya da “Kahrolsun Kapitalizm!” gibi sloganlar yazıp çoktan bir köşe başı bulup dizilmişler bile!  AK Parti’yi bir kaşık suda boğmak için fırsat kollayan Gezici ve paralel tayfanın sosyal medyada yazdıkları tahrik edici sözler de cabası. Bu tip hasta ruhlular için ölümler, kazalar, afetler birer fırsattır. İnanır mısınız, bu elim ölümleri ayakkabı kutularıyla bağlantı kuran insanlar bile çıktı. Bu kokuşmuş zihniyetin ürettiği haysiyet yoksunu insanların yaşadığı bir ülkede insan diyecek bir şey bulamıyor. Bu kadar büyük bir acı karşısında bir insanın sahip olduğu ideolojisinin reklamını yapması kadar insandan uzak ne olabilir ki?

Bırakın önce yasımızı tutalım. Mahsur kalanlar için dualarımızı edelim. Cenazelerimizi defnedelim. Bu kazanın sorumluları elbette bulunacaktır.11 savcılı bir soruşturma çoktan başlatıldı bile. Elbette ölenleri geri getirmeyecek ve acımızı unutturmayacaktır ama bu işin gerisinde neler olup bittiğini de bilmemiz gerekiyor. Türkiye her türlü ihtimalin göz önünde tutulacağı bir ülkedir. Bu işte kasıt olup olmadığı ve varsa hangi amaç uğruna onca yürek acısının yaşatıldığını bilmek hakkımız. Bir mühendisin yaptığı açıklamaya bakılacak olursa ilk elde görülenin bir elektrikçi hatası olduğu yönünde. Çünkü kendi kendine patlamaz diyor.Yanlış bağlantı olabilir. Bir yağ kaçağı olabilir. Aşırı yüklenme olabilir. Gücünün çok üstünde bir akım kullanılmışsa trafo ona dayanamamış olabilir vs.. Her ne ise titizlikle üzerinde durulmalıdır.Her şey aklımıza geliyor.Bu ülkede kandan, ölümlerden medet uman o kadar hasta ruhlu insan var ki!

Türkiye maden ocağı kazalarında bugüne kadar 3 binden fazla işçi hayatını kaybetmiş. Bu dehşet verici bir rakam… Bu tür acı kayıpların verildiği bir ülkede Taksim’de işçi hakları diyediye yeri göğü inleten hemen her darbeye kucak açan sendikaların sağlıklı önerileri ve projeleri var mı yok mu tartışma konusudur.”Kahrolsun Kapitalizm” demekle bu tür kazaların önü alınır mı o da apayrı bir garabet. Hükümetlerin iş güvenliği ve sosyal güvenlik sistemi konularında attıkları adımlar da masaya yatırılması gereken konuların başında duruyor. Devletin tekelindeki sosyal güvenlik sisteminin artıları ve eksileri belki de en çok konuşulması gereken konulardan biridir. Bunlar olur, tartışırız,alternatif çözüm önerileri sunulur ve inşallah en sağlıklı en makul çözümler üretilir. Ne var ki bu tür ölümler üzerinden“hükümet istifa”, “katil AKP”, “kahrolsun kapitalizm” gibi sloganları haykırmak işin en iğrenç, en mide bulandırıcı tarafıdır. Bu bir fırsatçılıktır.

Ben ilgili bakanların istifa etmesi gerektiğini de düşünmüyorum. Bugün insanlıktan istifa edenlerin, vicdanları köseleye dönmüş, gözlerini hırs bürümüş ajitasyoncuların, fitnecilerin kimseye akıl verme hakları yoktur.. Şu halde bırakın vicdanlı insanlar, insanlıklarını ensamimi biçimde dile getirsinler, onlar sizin gibi “ölü seviciliği”  yapmıyorlar. Daha çok ölünün AK Parti’yi daha fazla yıpratacağını düşünmüyorlar. En samimi hisleriyle üzülüyorlarve mahsur kalanlar için Rablerine dua ediyorlar. Bizim gündemimizde “insanlık” var. Soma semalarına üşüşen akbabalara benziyorsunuz. Bir susun Allah aşkına!

 

… E-Kitap okumak için…

kapak-kucuk-2Gözle dinlenen müzik: Tezyin

Batı sanatı her hangi bir konuyu “güzel” anlatır. Bir kadın, batan güneş, tabakta duran meyvalar… İslâm sanatının ise konusu Güzellik’tir. Bunun için tezyin, hat, ebru… hatta İslâm mimarîsi dahi soyuttur, mücerred sanattır.

Derrida, Burckhardt, Florenski ve Panofski’nin isabetle söylediği gibi Batılı sanatçı doğayı taklid ettiği için, merkezi perspektif ve anatomi kurallarının hakim olduğu figüratif eserler ihdas eder. Bu taklitçi eserler ise seyircinin ruhunu değil benliğini, nefsini uyandırır. Zira kâmil sanat tabiatı taklid etmez. Sanat fırça tutan elin, tasavvur eden aklın, resme bakan gözün secdesidir. Tekâmül eden sanatçı (haşa) boyacı değil bir imamdır artık. Her fırça darbesi tekbir gibidir. Zahirde basit motiflerin tekrarıyla oluşan görsel musiki ile seyircilerin ruhu öylesine agâh olur ki kalpler kanatlanıverir. Müslüman sanatçı bu yüzden tezyin, hat, ebru gibi mücerred sanatı tercih eder. Güzel eşyaları değil Güzel’i anlatmak derdindedir. Çünkü ne sanatçının enaniyet iddiası ne de seyircinin BEN’liği makbul değildir. Görünene bakıp Görünmez’i okumaktır murad; O’nun güzelliği ile coşan kalp göğüs kafesinden kurtulup sonsuzluğa kanat açar.

Tezyinî nağmeleri gözlerimizle işitmek için yazıldı bu e-kitap. John locke gibi bir “tabula rasa” yapmak için değil Hz. İbrahim (as) gibi “la ilahe” diyebilmek için. Buradan indirebilirsiniz.

Kaybedenler Klübü: Anti-demokratik bir muhalefetin kısa tarihi

T.C. kurulurken Hitler, Mussolini ve Stalin başrolleri paylaşıyordu. İki dünya savaşının ortalığı kasıp kavurduğu o korkunç yıllarda “bizim” Cumhuriyet gazetesi’nin faşizme ve faşistlere övgüler yağdırması bir rastlantı mıdır? Kemalistlerin ilâhı olan Atatürk’ün emriyle 80.000 Alevî Kürd’ün Dersim’de katledilmesi, Kur’an’ın, ezanın yasaklanması, imamların, alimlerin idam edilmesi, Kürtleri, Hristiyanları ve Yahudileri hedef alan zulümler de yine Atatürk ve onu ilahlaştıranlar tarafından yapılmadı mı?

Bu ağır mirasa sahip bir CHP ve Türk solu şimdilerde “İslâmî” olduğu iddia edilen bir cemaat ile, Fethullah Gülen’in ekibiyle ittifak içinde. Yobaz laiklerin, yasakların kurbanı olduklarını, baskı gördüklerini iddia ediyor bu insanlar. Ama bir yandan da alenen İslâm düşmanlığı yapan her türlü harekete hatta İsrail’e bile destek vermekten çekinmiyorlar. Tuttukları yol İslâm’dan daha çok bir ideolojiye benziyor: Gülenizm. Millî istihbarattan dershanelere, dış politikadan bankalara kadar her konuda dertleri var. Ama Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Arakan’da zulüm gören Müslümanları dert etmiyorlar. Acayip…

Türk solu, CHP ve Fethullah Bey… Nereden geldiler? Nereye gidiyorlar? Elinizdeki bu kitap meseleyi tarihsel bir perspektifte ele almayı amaçlıyor.Buradan indirebilirsiniz.


freud-kapakGurbetçi Freud ve “Das Unheimliche”

Modern insanın kalabalıkta duyduğu yalnızlığı sorgulamak için iyi bir fırsat… Sigmund Freud gurbette olma duygusunu, yabancılık, terk edilmiş hissini anlatan “Das Unheimliche” adlı denemesini 1919’da yayınlamış. İsminden itibaren tefekküre vesile olabilecek bir çalışma. Zira “Unheimliche” alışılmışın dışında, endişe verici bir yabancılık hissini anlatıyor.

Bu hal sadece İnsan’a mahsus: Kaynağında tehdit algısı olmayan, hayvanların bilmediği bir his. Belki huşu / haşyet ile akrabalığı olan bir varoluş endişesi? Gurbete benzer bir yabancılık hissi, sanki davet edilmediğim bir evdeyim, kaçak bir yolcuyum bu dünyada. Freud’un İd (Alt bilinç), Benlik (Ego), Üst Benlik (Süperego) kavramları iç dünyamızdaki çatışmalara ışık tutabilir mi? Dünyada yaşarken İnsan’ın kendisini asla “evinde” hissetmeyişi acaba modern bir hastalık mıdır? Teknolojinin gelişmesiyle baş gösteren bir gerginlik midir? Yoksa bu korku ve tatminsizlik hali insanın doğasına özgü vasıfların habercisi,  buz dağının görünen ucu mudur? Hem Sigmund Freud’u tanıyanların hem de yeni keşfedecek olanların keyifle okuyacağını ümid ediyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

fethullah-gulen-kapak

Fethullah Gülen’i yi bilirdik

(Son güncelleme: Üçüncü sürüm, 28 Ocak 2014)

Türkçe Olimpiyatlarını ve Türk okullarını sevmiştik. Gözü yaşlı vaizin Amerika’da yaşamasına alışmıştık. 1980 öncesinde komünizme karşı CIA ile işbirliği yapmasına “taktik” demiştik. Fethullah Gülen aleyhine açılan davalardan birinin iddianamesinde“pozitivist felsefeye karşı olmak” ile suçlanıyordu. Biz de karşıydık pozitivizme. “Aferin” dedik, “bizdensin”.

Bugün gerçek şu ki Fethullah Bey’in ekibi manşetle, kasetle hükümet devirmeye çalışan, yalan haberle Türkiye’yi ve Müslümanları sürekli zora sokan çirkin insanların tahakkümü altında. Bizim sevdiğimiz, güvendiğimiz “küçük eller” ise koyun sürüsü gibi suskun. Medyada, devlet kurumlarında, emniyet ve adaletin içinde çeteleşme, ergenekonlaşma var. Gülen cemaati dünya ile uğraşmaktan ahirete vakit ayıramıyor. Gülen cemaati bir cemaatten başka herşeye benziyor.

Kitabın ilk yarısında Fethullah Bey’i ve ekibini öven, yapılan iyi işleri savunan, destekleyen makaleler bulacaksınız. Bugün yaşadıklarımızla birlikte değerlendirince can acıtan bir soru kendini dayatıyor bize: Fethullah Gülen ve kurmayları bizi baştan beri kandırdı mı? Yoksa “küçük eller” dediğimiz masum insanların  güzel teşkilâtı sonradan mı kokuştu? Kitabı buradan indirebilirsiniz.

Soyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

yitikAfganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 9 Yorum

  2. Yazan:sKaya Tarih: May 15, 2014 | Reply

    Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
    Her bir satırının altına imzamı atarım.

    İnşallah her türlü ihtimal içinde, o beyinleri kemiren “kasıt” yoktur. Bunu düşünebildiğim için bile Allah’tan af dilerim, ama… “Şaşırma yeteneğimi kaybettim” diyordu dizinin birinde. Bu öyle hayasızca bir mücadele ki, şaşıramıyor insan.

    Yine de insanlığımı koruyup kötü düşünmek istemiyorum. Ve bu kahreden İHMAL’i Allah bir daha bizlere yaşatmasın diyorum.

    Ölenlere Allah’tan rahmet dilerim.

  3. Yazan:Olcay Tarih: May 16, 2014 | Reply

    Güzel kardeşlerim siyaset gözlüğünü takıp,siyasiler gibi siyasallaşmayın,taraf olayım derken,onlar gibi olup,objektiflikten uzaklaşıyorsunuz.Artık yazılarınızı okurken rahat okuyamıyorum,önyargılarım iyice pekişti.Siz siyasi parti temsilcisi değilde doğru bildiklerinizi düşünün,yazın….
    Parelel iddaalarına inanmanıza sizin adınıza üzüldüm..
    Çok şükür cemaatimizin dünyada yaptıklarına dinimiz adına,Yüce Yaratan adına memnunum, eksikliklerimizi Allah(c.c) afffetsin,Yüce Rabbim niyetlerimizle bize muamele etsin.

  4. Yazan:Olcay Tarih: May 16, 2014 | Reply

    bn Ömer (ra)den peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
    Ümmetim dalalet üzerine asla toplanmaz. Öyleyse cemaatin yanında olun. Muhakkak ki, Allah’ın (yardım) eli cemaatle beraberdir.

    Kenzül Ummal.c.1. Hn. 1029
    İbn Ömer (ra)den peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
    Allah ümmetimin işini dalalet üzerine asla toplamaz. Siz büyük çoğunluğa uyun. Allah’ın (yardım ve inayet) eli cemaatle beraberdir. Kim cemaatten ayrılırsa, cehenneme ayrılır.

    Kenzül Ummal.c.1. Hn. 1030
    Üsame b. Şerik (ra)den peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
    Ümmetim cemaat halindeyken kim onların arasını ayırırsa, (tefrika sokarsa), kim olursa olsun hemen başını vurun.

    Kenzül Ummal.c.1. Hn. 1045

  5. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 16, 2014 | Reply

    Olcay bey,

    Paylaştığınız hadis-i şeriflerin sizlerin durumunu anlattığını farkedemeyecek kadar cemaat taassubu içerisindesiniz.
    Bu körlükle ancak insan hava durumunu, yağışı, donu, karı, yağmuru, insanların ölmesini kendi kliğine yapılan haksızlıklarda (!) arar. Bu körlüktür ki insana dünyayı kendi çevresinde döndüğü sanrısı yaratır.
    Allah akıl fikir versin.

  6. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: May 17, 2014 | Reply

    Peki 300 küsur masum madenci cinayet gibi bir iş kazası sebebiyle toprağın altına giderken gram tedbir ve sorumluluk almayan pür-i pak (!) siyasetçi ve Devletin oligarşik bürokratlarına ne denir?

    Güney Kore başbakanı Çung Hong Won, feribot kazasında 281 kişinin ölmesi üzerine istifa etti.
    Biz de KADER!

    Letonya başbakanı Valdis Dombrovski, çatısı çöken alışveriş merkezinde 54 kişi ölünce istifa etti!
    Biz de KADER!

    Bulgaristan başbakanı Boyko Borisov, polis protestoculara şiddet uygulayınca istifa etti!
    Biz de KADER!

    Rum dışişleri bakanı Markos Kiprizanu, askeri üstte patlayan mühimmat 13 kişiyi öldürünce istifa etti!

    Biz de KADER!

    Ukrayna başbakanı Mikola Azarov “ülkemizde krize barışçı çözüm bulamadım” diyerek istifa etti!

    Biz de KADER!

    Çek Cumhuriyeti başbakanı Jana Nagyov, danışmanı yolsuzlukla suçlanınca istifa etti!

    Biz de KADER!

    Italya spor bakanı Josefa Idem, oturduğu evin vergisini eksik ödemekle suçlanınca istifa etti!

    Biz de KADER!

    Almanya eğitim bakanı Annette Schavan, doktora tezinde intihal yaptığı ortaya çıkınca istifa etti!

    Biz de KADER!

    Isveç ticaret bakanı Maria Borelıus, sigortasız hizmetçi çalıştırdığı belirlenince istifa etti!

    Biz de KADER!

    Danimarka dış yardım bakanı Friis Bach, meclise yanlış bilgi verdiği anlaşılınca istifa etti!

    Biz de KADER!

    Fransa sanayi bakanı Gerard Longuet, bir işadamından zorla bağış almakla suçlanınca istifa etti!

    Biz de KADER!

    Tunus eğitim bakanı Salem Labiadh, muhalif liderlere düzenlenen suikastlar üzerine istifa etti!

    Biz de KADER!

    Portekiz maliye bakanı Vıtor Gaspar, yaptığı maaş kesintileri üzerine halkın tepkisini çekince istifa etti!

    Biz de KADER!

    Bir sürü daha örnekler veririm ama iktidar ve dalkavukları yine de anlamaz.Şimdi, zil zurna sarhoş olup araç kullanırsan kaza yapıp ölmek de olağandır.Yasaklar ve tedbirler ne içindir?

    İnsanların mal ve can güvenliğini sağlamak, huzurlu toplum hayatını ihdas etmek içindir kısaca.
    ve bu yasak ve tedbirlerin oto-kontrolünü de mülki iktidar erkleri yapmak zorundadırlar.Aynı derece de sorumludurlar.

    Komplo,dış güçlerin oyunu, paralelcilerin işi, ciamaat organizasyonları demek; hiç kurtarmaz sizi.

    Bakın güzel kardeşim.Sermaye, kâr ve üretimi işçi hayatının önüne koyup yaşanan ölüm ve yaralanmalara “kaza ve kader” demek milletle dalga geçmektir.

    Sermayedarların en büyük hamisi olup madenleri tek adam olarak kendine bağlayıp yaşanan işçi ölümlerinin ardından ” ölmek bu işin doğasında var” demek ise ; bizzat kendi aklıyla dalga geçmektir.

    Yaşanan şu acı süreçte , İktidar sahipleri ve onların dalkavukları hükûmetin sorumluluğunu, muhalifler -yada sizin deyimizle çapulcular -ise maden sahibini arka plana atiyor. Taassub hepimizi yok edecek.Bu kadar mı vicdandan yoksun olduk?

    500 kişilik maden ocağında 300 yüz işçiyi tedbirsizlikten feda edenler; yarın nükleer santral yapsa,Maazallah,tüm ülkeyi feda ederler.

    Nükleer enerjiden yana bi insandım ama gördüm ki bunlara nükleer santral emanet edilse tüm ülkeyi havaya uçurma potansiyeline sahip bu siyasi erke gram lafınız yok mu?

    Onun için bizler kuzu olduğumuz için bunlar da kurt olmaya devam ediyorlar.Aferin size de.Devam edin, belki siz de bir köşe yazarlığı kaparsınız.
    Hem jamila’dan, Rasim’den ne farkınız var ki?
    Daha çok potansiyeliniz var.

    Vicdan tatile çıktı mı, adaleti mumla ararsınız!

    Son olarak;Akp, Soma’da neyi – daha doğrusu neleri- saklıyor.Hiç mi merak etmiyorsunuz?
    Övündüğünüz “kimsesizlerin kimi ” (!) sayın Başkan’ın madenci işletmeciye tek bir lafı olmadı?
    Bedava ve ihalesiz verdiği maden işletmelerini mi?
    Yoksa Devlet’e “alım garantisi” adı altında alınan bedava kömürleri mi?

    Hangisini saklıyor…???

  7. Yazan:Cyucel Tarih: May 18, 2014 | Reply

    “Çapulcular”ı siyaset yapan iğrenç mahluklar olarak tanımlamışsınız ancak sizin yazınızda siyasetten başka bir şey görülmüyor. Yazdıklarınız tamamiyle akp aklaması. Onlar kendilerini aklamak için televizyonlarda kırk takla atıyorken sizinki gereksiz olmuş. Dünyanın en büyük iş kazalarından biriyle karşı karşıyayız ama kimse çıkıpta elle tutulur tek bir laf edemiyor. 300′ den fazla canın hesabını sormak da ancak akp zihniyetinn gözünde siyaset yapmak olarak algılanıyor. Terörist ilan ettiğiniz o çapulcular, devlet vatandaşını öldürdüğünde sokakları inletti. 6 gencecik canın feryadını taşıdı sokaklara. Başbakanınız acılı bir anneye bile saygı duymayıp onu yuhalatırken binlerce “çapulcu” Berkin’in cenazesine gitti, günlerce gözyaşı döktü. Evde zor tutulan yüzde elli ise sadece ‘iyi oldu gitmeseymiş o da’ dedi. Esas iğrenç olan, mide bulandırıcı olan bunu söyleyenlerdir. Sadece nefretinizi kusuyorsunuz. Üzlüp dua etmek ve susmak yıkılacak başka bir maden ocağının, ölecek işçilerin, devlet tarafından katledilecek canların önüne geçmeyecek.

  8. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 19, 2014 | Reply

    İş güvenliği konusunda uzman herhangi bir yakınınıza sorun. AKP öncesinde iş güvenliği nasıldı, şimdi nasıl diye. Yasa desen, tüm AB yasaları adapte edildi, hiçbir boşluk yok. İş güvenliği uzmanlığı getirildi. Eğitim, denetim, yaptırımlar üst düzeye getirildi. Hukuki düzenlemeler yapıldı.
    Yeterli mi? Hayır. Ama ben şahsen yaşadım bunları. 15 yıl önce çalıştığım şantiyeleri, iş kazası geçiren işçileri, hastanedeki rezaletleri biliyorum. Kan parasının ne olduğunu bile bilmez yeni yetme çapulcular. Kaza getiren işçisiyle benim gibi hastaneleri dolaşıp beyin kanaması tehlikesi geçiren bir işçiyi SSK kartı yok diye tomografiye sokmayan teknisyenlerle kavga etmişliği de yoktur. Hastaya bakmak yerine mini etekli sevgilisiyle kahve muhabbetini seçen doktorun yakasına yapışan da olmamıştır içinizde. O işçiyle ambulansta birlikte seyahat eden, mahkemelerde ifade veren de olmamıştır.
    O yüzden, sanki AKP’den önce mükemmel bir iş güvenliği seviyemiz vardı da bozuldu gibi bir düşünce en hafif tabirle adil değil.
    Bugün Türkiye’de iş güvenliği seviyesi 15-20 yıl öncesiyle kıyas kabul etmez.
    Bir de şunu anlamıyorum. Madem iş güvenliği konusunda bu kadar hassassınız, neden şimdiye kadar bu hassasiyetinizi göremedik? İlla 300 kişinin mi ölmesi gerekiyor? 15 kişinin öldüğü bir iş kazası fazla ilgili hak etmiyor galiba. Kapitalist ruh ölümlerde de çokluğu mu belletti zihinlerimize acaba?
    Soma’da ölen 15 kişi olsaydı aynı tedbirsizlikleri gözardı edecek, başbaan istifa demeyecektik muhtemelen. Ne kadar ölü, o kadar etki…
    AKP’nin süreçte büyük hataları oldu. Başbakan her zaman olduğu gibi abuk subuk konuşmalar yaptı. Eyvallah. Danışmanının adam tekmelemesi kabul edilemez, derhal istifa etmeli, eyvallah. Ama AKP’yi bu iş kazasından sorumlu tutmak ancak garezle açıklanabilir. AKP iş güvenliği konusunda büyük bir gelişmenin önünü açmıştır. İş kazalarındaki frekans ve şiddet değerlerinde yıllar içindeki gelişme bunun objektif bir kanıtıdır. Yapıcı eleştiriler katkı sağlar ama sadece AKP’yi, başbakanı vurmak için yapılan eylemler samimiyetsizdir ve ne Soma’ya, ne de memlekete bir faydası yoktur.

  9. Yazan:Tuğrul Paşa Tarih: May 20, 2014 | Reply

    Sn Ekrem Senai;

    Oturup düşünmek yerine, küfür,hakaret eden zavallılardan olmadık, olamayız da.

    Bu toplum eleştiren kafayı hiç sevmedi.Atatürk hata yapmaz (!) diyenlerin yerini, Tayyip Erdoğan hata yapmaz (!) diyenler aldı.Toplum olarak insan olmayı,adil ve vicdanlı olmayı öğrenene kadar hepimiz bu acıları çekeceğiz.Biz bu acıları belki de hak ediyoruz.

    Hz.Peygamber (s.a.v) Efendimizin :”Nasılsanız,öyle yönetilirsiniz” derken kastettiği durum bu olsa gerek.

    İş güvenliğinden,adam kayırmacadan, rüşvet istihkakından,hileden işi ALLAH’a havale ederek “kader” deyip kurtulma cingözlüğü…
    Hayvanat bahçesi müdürü atamasını, Tübitak’a müdür yapan kafa yapısından bilimsel anlamda iş güvenliği önlemleri beklemek ne kadar doğru acaba..?
    Hani nerede kaldı, ehl-i liyakat kriterleri?
    Yoksa liyakat için tek doğru, ne olursan ol yeter ki “Akp’li ol” denen über bir kıstas mı icat edildi?!

    Gelelim Akp’den önce ve sonrası kıyaslamanıza;

    Açıkcası bazı Akp’lilerin her şeyi kendilerinden önce M.ö vuku bulan Kemalist ceberrut Chp zihniyeti ve uygulamalarıyla karşılaştırmaları cidden kabak tadı vermeye başladı.Aynı sayın RTE’nin kıyaslamalarına benziyor ve bugüne dair ışık tutacak çok da doğru analizler olmuyor.20 sene öncesinin teknolojisi ile şimdiki teknoloji aynı mı?

    Azizim 12 senedir Chp mi iktidarda?
    Sen bırak Chp’yi de bugüne gel.İktidarda Akp var.Biz Chp’nin yediği herzeleri iyi biliyoruz…
    Habire Chp’nin yediği herzeleri örnek göstererek Akp’nin hatalarını aklayamazsınız.

    “Bindirilmiş kıt’alar” ile “sindirilmiş kıt’alar” arasında salınıyoruz. Ben özlemleri “dindirilmiş kıt’alar” dan olarak vicdanlı insanların sesini yükseltmelerini istiyorum.Size göre çok şey mi istiyorum…

    Saygıyla.

  10. Yazan:Ekrem Senai Tarih: May 20, 2014 | Reply

    Tuğrul bey,

    Ben CHP’den filan bahsetmiyorum, siyaset de yapmıyorum, sizi adil olmaya çağırıyorum. Yaşadığım bir şeyden bahsediyorum. İş güvenliği konusunda 12 yıl uzman olarak bilfiil çalışmış; birçok şantiyede şeflik yapmış, Avrupa’da birçok iş güvenlik toplantısına katılmış, Almanya’da, İtalya’da denetimlere girmiş bir kardeşiniz olarak söylüyorum.
    Türkiye’de iş güvenliği seviyesi 15 yıl önceye göre çok ileridedir. Bunun teknolojinin gelişmesiyle ilgisi 5’se, hükümetin çabası 95’dir. Bunu inkar etmek nankörlüktür.
    Yalnız eğer bir yanlıştan bahsedilecekse bu, hükümetin AB yasalarını ve yönetmeliğini doğrudan alması olmuştur. Halbuki bizim iş güvenliği tüzüğü denilen ve önlemleri en ince detayına kadar anlatan bir tüzüğümüz vardı. Uzmanlarca bu geliştirilip, AB yasalarındaki muğlaklığın önüne geçirilebilirdi.
    İş güvenliği uzmanlık sistemi ise son derece isabetli ve Avrupa’da dahi bu derece sıkı bulunmayan bir sistem. Oradaki uzmanlarla da çok defa biraraya geldim, seviyelerini biliyorum.
    Türkiye’de iş güvenliği konusundaki en büyük handikap bunun bir kültür haline getirilmemiş olmasıdır. Bu da hiç kolay değil.
    Bugün binlerce insan iş güvenliği konusunda istihdam ediliyor. İşçi çalıştıran atelyeler dahi denetimlere tabi tutuluyor, iş başından itibaren acil eylem planları, eğitimler, risk analizleri konusunda çalışma yapmaları isteniyor. Denetimden geçmemiş işyerlerine ruhsat verilmiyor. Bu adımların teknolojiyle açıklanır bir yanı yok. Bu bir yaklaşımdır ve takdire şayandır. Siyaset yapmak adına yapılanları görmemek, bir kaza yüzünden yapılan bunca şeyi sıfırlamak nankörlüktür, fırsatçılıktır.
    Haklı olduğunuz bir konu var. Siyasetçiler sorumludur, kaderden bahsedemez. Hesap vermek ve sorumluları bulmakla yükümlüdür. Kaderden eğer ölenlerin yakınlarının acılarını hafifletmek için bahsediyorsan değerlidir. Bunu da politikacılar asla, asla yapmamalıdır.
    Bu süreçte başbakan çok yanlış bir diskur içindeydi maalesef. Kendisinden nefret edenlere çok malzeme verdi. Onu da herhalde böyle kabul etmek durumundayız. İstediğimiz başbakan modeline uymuyor eyvallah. Ama sevapları günahlarına ağır basıyor. Erdoğan bu ülkeye çok büyük hizmetler etti. Abuk subuk konuşmalar yapıyor diye gönlümüzden düşürecek değiliz. Yerine de geçebilecek bir tane adam yok maalesef.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin