RSS Feed for This Post

Neden üç lidere aynı komplo kuruldu?

Ufuk Coşkun / Sivil Düşünce

Türkiye,  “yolsuzluk” operasyonları adı altında nihai hedefin başbakan ve onun nezdinde çözüm süreci olduğu çok ciddi bir saldırı altında. İçeriden ağırlıklı olarak cemaatin yayın organlarının “hırsızın hiç mi suçu yok” nevinden körüklediği açıkçası psikolojik algı ürettiği bu süreç kuşkusuz uzun bir çalışmanın ürünü gibi durmaktadır. Opersyonun arka planında Washington’ın en güçlü lobi örgütlerinden İsrail yanlısı AIPAC’in Halk Banka’sına yaptırım için yürüttüğü kampanyanın bu operasyonla yerine getirildiği artık biliniyor..Birileri ABD ya da diğer AB ülkeleri İran’la ticaret yapabilir ama Türkiye yapamaz demeye getirdi.Ve bunu da polis baskınıyla dünya aleme deşifre etti. Halkbank’a yapılan bu operasyonla uluslararası piyasada değer kaybeden banka üzerinde direten Irak Bölgesel yönetimi bu direnişinden vazgeçerek merkezi yönetimin istediği ABD Federal Banka evet demek zorunda kaldı.Yani bir bakıma istenen gerçekleşmiş, Halk Bank’a gelecek Irak petrol paralarının ABD bankasında toplanması kararıalınmıştır.Tüm bunlar olurken 28 Şubat sanıkları tahliye edildi. Aynı şekilde 1990′lı yıllarda işlenen bazı faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturma kapsamında eski başbakanlar Tansu Çiller, Mesut Yılmaz ve eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in de arasında bulunduğu bazı kişiler hakkında takipsizlik kararı verildi. Biz tam derdimize yanalım, siyasete sahip çıkalım derken bu sefer Fethullah Gülen hoca üzerimize beddualar yağdırdı.

 Türkiye bu tür operasyonlarla ilk defa karşılaşmıyor

Türkiye bugün aslında pek de yabancısı olmadığımız türden bir müdahale ile karşı karşıya. İçeriden ve dışarıdan birbirleriyle ortak çalışan birtakım yapılanmalar bugün tevessül ettikleri müdahaleleri geçmişte diğer cesur liderlere de yaptılar. Kurulu yapıyı bir kısım bürokrasinin, askerin ve nüfuzlu elit kesimin tekelinden kurtarıp siyaseti toplum lehine işletmekte ısrarcı olan kararlı liderlere kurulan komplolar birbirine çok benziyor. Bu liderlerin ortak bir özelliği;  Kürt sorununu çözmede ve sivil siyaseti işlerlik kazandırmada kararlı olmaları ve ülkeyi ekonomik olarak zenginleştirmeleridir. Rahmetli Menderes bunu canıyla ödeyen bir liderdi. Keza kuvvetle muhtemel rahmetli Özal’da…

Menderes’ten başlayalım;

Adnan Menderes tek parti döneminin her bakımdan enkazını devralmış ve iktidara geldiği günden ölümüne dek bu tekçi yapıyla mücadele etmiş bir başbakandı. İktidara geldiğinde o güne kadar uygulanan devletçi, korumacı, kolektivist ekonomi politikalarını bir tarafa bırakarak özel teşebbüsü cesaretlendirmiştir. İktidarında Türkiye ekonomisi ortalama yıllık yüzde 7.8 oranında büyüdü ve Türkiye’nin GSMH’si Dünya toplamının binde 6.43′ünden binde 7.52′sine yükseldi.1957 döneminde sanayinin yıllık  ortalama  büyüme  hızı  %12,5  gibi  rekor sayılacak bir düzeye ulaşmıştır. Maliye Bakanı  Hasan  Polatkan  ise  çoğu defa esnafların ayağına kadar gidip onları fabrika kurmaları için teşvik etmiştir. Menderes özellikle karayolu ve köprü yapımına da büyük önem vermiştir. Diğer taraftan Menderes Kürt meselesinde demokrat bir tutum sergilemişti. Ramazan Topdemir’in Adnan Menderes’ten Tayyip Erdoğan’a Güneydoğu Politikası adlı kitabında da ifade ettiği gibi; Menderes döneminde sürgündeki Kürt aileleri, yaşadıkları topraklara geri dönmeye başlamıştı. Dolayısıyla Menderes Kürtlerin desteğini almıştı.

Ne var ki başbakan 27 Mayıs cuntacıları tarafından hazin bir şekilde idam edildi. Örtülü ödenekten zimmetine para geçirmekle suçlandı kasasından sözde yolsuzluk dosyaları ve kadın iç çamaşırları çıktı..Muhafazakar bir topluma başbakanınız çapkın üstüne üstlük bir de hırsızdır demeye getirip başbakanın toplum nezdindeki itibarını sıfırlamak istediler.O günlerde internet siteleri olmadığı için kaset yayımlanmadı ama daha fenası oldu. Savcı kasasından çıktığı iddia edilen kadın iç çamaşırlarını mahkeme heyetine göstermekle kalmayıp, eline alıp herkesin görebileceği şekilde salladı.

 Özal Kürt sorununda kararlıydı;

Özal, Kürt sorunun çözümü konusunda ciddi riskler alan bir başbakandı. Ayrıca ilk sivil cumhurbaşkanımızdı. Siviller belki de ilke kez askeri vesayetin karşısında nasıl dik durulması gerektiğini ondan öğrendi. Özal, devletin artık baba olmaktan çıkarılması ve milletin hizmetine girmesi gerektiğini düşünüyordu. Bunun için “Türkiye için yeni bir anayasa yazalım. Bu anayasayı siviller yapsın. Çağa uygun olsun” demekteydi. Eğitimde özel sektör teşvikini ağzından hiç düşürmüyordu. Rahmetli, Türkiye’nin doğal gazla tanışmasını sağladı. 1984 yılında başlattığı konut seferberliği sayesinde dar gelirliler ev sahibi olma imkânı buldu. Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük projesi olan GAP’ı da o başlattı.‘

Rahmetli Özal, 1991 yılında Aktüel Dergisi’ne verdiği bir demeçte; Kürtlerle federasyonlaşmaya gidilmesi gerektiğini savunurken “İnşallah bir gün valililerini de seçerler, bu iş biter” demişti. Sorunun PKK ile uzlaşarak çözülebileceğini ifade diyordu. Özal, başkanlık sistemi, ikinci cumhuriyet, federasyon ve Osmanlı modeli konularında görüşlerini açıkça savunan cesur bir liderdi. Özal o yıllarda Kürt sorunun çözümüne dönük radikal adımlar atma çabası içerisindeyken bugünkü malum yapılar tarafından hedef gösterildi ve gittikçe yalnızlaştırılmaya çalışıldı.90’lı yıllar Özal için çok zorlu geçti. Gazeteler bugün Sayın Başbakan Erdoğan’da olduğu gibi “Özal sivil diktatör”, “Özal’ın tek adam olma hevesi” gibi manşetler attılar. Günahını almayayım ama 1991 yılında Sızıntı dergisinin Ağustos sayısının başyazısında isim vermeden sanki Özal eleştirilir. Hem de çok ağır ifadelerle. “Milletin yolunu kesen kanlı kabus” başlığı adı altında; “Sen, “çağdaşlık” “çağ atlama” nakaratıyla kendi kendini avuta dur; kazanç, gelir dağılımı, refah, mutluluk, keyif, neş’e gibi gevezeliklerle teselli olmaya devam et..”gibi gittikçe sertleşen ifadelerin yer almaktadır.

91 seçimlerine giderken dönemin muhalefet lideri Süleyman Demirel ‘Koskotas Dosyaları’ adıyla bilinen 140 civarında yolsuzluk dosyasıyla “ANAP’tan hesap sorulacaktır, yolsuzlukların üzerine gidilecektir” diyerek büyük sükse yapmış ve seçimi kazanmıştı. Adli süreçler, incelemeler başlatıldı vs. Ne mi oldu? Dosyalardan bir şey çıkmadı.1991 seçimlerinden sonra kurulan DYP-SHP koalisyon hükümeti yolsuzlukların üzerine gitmek için bir bakanlık ihsas etti’ ve başına da emekli bir paşayı, Orhan Kilercioğlu’nu getirdi. Ve bir netice elde edilemeden süreç kapandı. Amaç; kamuoyunun hafızasında Özal döneminin bir yolsuzluklar dönemi olduğunun kazınmasıydı. Ve asıl amaç, Kürt sorunun çözümüne engel olmaktı. Kısacası Özal “ çözüm ve barış” demesinin bedelini canıyla ödemiş bir cumhurbaşkanıdır.

Şimdi Başbakan Erdoğan Hedefte;

Türkiye’de AK Parti iktidarı dönemi hemen tüm ilklerin yaşandığı bir dönem oldu. Bilhassa ekonomide çok ciddi büyümeler gözlendi.230 Milyar olan milli gelir 822 milyar gibi çok ciddi bir rakama yükseldi. Köyünde zor geçinen babam bile hayatında ilk kez bir otomobil sahibi oldu. Yüzde 80 faiz indiriminden yararlanarak emekli oldu. Bu yüzden  başbakanın adını her duyduğunda dua eder. Ekonominin yanı sıra tüm engellemelere rağmen bilhassa köklü sorunlarımızın çözümü noktasında da ciddi adımlar atıldı. En önemlisi kanın durduğu insanların ölmediği bir barış ortamı tesis edildi. Bundan önceki liderlerde olduğu gibi bu dönemde de kurulu yapı sarsıldı ve siyaset mekanizmaları toplum lehine çalışmaya başladı.

 Her dönem olduğu gibi gücünü, nüfuzunu statükodan alan ve tüm hesabını çatışma ve savaş üzerinden yapanlar için bilhassa barış ortamı hiç arzu edilen bir şey değildir. Türkiye’nin Kürtlerle birlikte Ortadoğu’da söz sahibi, oyun kurucu olması hiçbir vakit istenmedi şimdi de istenmiyor.. Bu yüzdendir ki bugün yaşadığımız kurgusal operasyonların arka planına tam da bu noktadan bakmakta fayda vardır. Mesele, ne ağaç, ne dershane ne de yolsuzluktur. Asıl mesele gittikçe zenginleşen ve tüm sorunlarını çözen bir Türkiye’nin varlığıdır. Bu duruma içeriden alet olanları tarih asla affetmeyecektir.

Gezi olayları da dâhil olmak üzere Türkiye’de geçmişte Özal’a ve Menderes’e ne yapılmak istendiyse bugün Sayın Başbakana da aynısı yapılmak isteniyor. Ancak her şeyi ama her şeyi bildiklerini ve hesapladıklarını zanneden bu kesimin unuttuğu tek bir şey var. O da; artık Türkiye’nin eski Türkiye olmadığı gerçeğidir. Burada “yolsuzlukların üzerine gidilmesin mi” gibi kurgusu önceden tasarlanan psikolojik harp taktiklerine gelmeyeceğim. Biliyorum ki aklı ve azıcık vicdanı olan bir insanın bu duruma “hayır” diyeceğini zannetmiyorum. Nihai hedefin barış süreci ve özgürlüklerimiz olduğu, kirli ittifakların kurulduğu bu sisli ortamda en önemli meselemizin; siyasete, barışa ve özgürlüklere sahip çıkmak olduğunu düşünüyorum..
.
… Bu konuda okumak için …

 

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Pausanias Tarih: Oca 9, 2014 | Reply

    17 Aralık operasyonuyla oluşturulan atmosferde en dikkat çeken nokta “Yolsuzlukla mücadelede mi etmeyelim?” Cin Aliliğidir. Bana (Aslı nasıldır bilmem ama) döner bıçağıyla maç izlemeye giden Urfalı dayımızın, o tarihi cevabını hatırlatıyor bu yaratılmak istenen “Hırsızın hiç mi suçu yok?!” vaveylaları. “Yeğenim elmada mı yemiyahhh!!”

  3. Yazan:tolga Tarih: Oca 14, 2014 | Reply

    Eger abd ya da herhangi bir guc bu ulke uzerinde etkiliyse ve birilerini kullaniyorsa (bilincli ya da bilincsiz) ancak bu zihniyet ve dusunce tarzi -sizinki gibi- olabilir yillarca sol abd ile mucadele etti (dis mihrak) simdi de mahdur akp ve sevenleri mucadele ediyor (mu). Yolsuzluk var apacik milletin gozu onunde yolsuzlugu ortaya koyanlar ve daha fazlasini yapabilecek olanlar piyasadan kaldiriliyor halen hikaye yaziciligina devam.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin