RSS Feed for This Post

Hudeybiye, Gazze, Gülen Cemaati

Sunuş: Mavi Marmara olayından sonra Gülen “İsrail’den izin alınmalıydı” mealinde konuşmasıyla herkesi üzdü. Bu sözüyle “otoriteye” olan saygısını, daha doğrusu İsrail’i bir otorite olarak tanıdığını ifade etmişti. Hüsn-ü zan ettik, taktik değil stratejik oynadığına inanmak istedik. İsrail lobisi yüzünden ABD’deki Türkleri zor durumda bırakmaktan korktuğuna inandık. O dönemde Gülen Cemaati’ni yerde yere vuran bir çok makale gönderdi yazarlarımız. Biz nifak çıkmasın, din kardeşlerimiz darılmasın diye bunların hiç birini yayınlamadık. Gülen ve yandaşları lehine uyguladığımız bu “sansür” esnasında yüreğimizi en çok acıtan kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’a “hayır” demek oldu. Aşağıdaki makalesi son derecede samimi ve hakkaniyetli olmasına rağmen Derin Düşünce’nin sansürüne takılmıştı. Kendisinden bu vesileyle bir kez daha helallik diliyoruz. İsrail’i otorite olarak tanıyan ama Tayyip Erdoğan’ı otorite olarak tanımayan, ona “firavun” diyen, Ergenkoncu paşalar için “ciğeri yanan” Gülen’i de ALLAH’a havale ediyoruz. Zaman Gazetesi’ndeki tetikçileri, Gazze yanarken “dershanem, paracıklarım” diye dört dönenleri de imanlarını gözden geçirmeye davet ediyoruz. (MY)

Benim bu yazımdaki üzüntümü, kırgınlığımı ve meramımı cemaatli olabilenler anlayacaktır. Cemaatçi ve fırsatçılar elbet anlam ile oynayacaktır. Yazmamış olmayı dilerdim ancak susmanın zulme çanak tutmak olduğu zamanlar vardır, yapıcı bir dil ile konuşmanın gerekli olduğu zamanlar; sanırım o zaman işte bu zaman. Yazmam; antipati duyduğum değil, yakın bulduğum bir guruba kendilerine çeki düzen verebilirler düşük ihtimalindendir.

Aslında Gazze, Filistin ve Gemi Gönüllüleri dışında bir şeye konsantre olmak istemiyorum. Hiçbir şekilde şiddet içermeyen, samimi niyetler ile din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın yola çıkmış bir gurup insana saldıran İsrail askerlerinden ve bu çirkefe sahip çıkan İsrail devletinden vahşet sahibi olarak bahsedileceğini, kınanacağını, bu tür insanlık dışı yaptırımlarından uzaklaştırmak için çalışılacağını beklerken, bir gurup insanın İHH aleyhinde, Gemi Gönüllüleri aleyhinde, Türkiye’nin verdiği destek aleyhinde, ideolojik olarak taraf belirleme niyetiyle, çirkin siyasi yorumlar getirmelerine şahit oldukça gündemimden İsrail düşüyor ve yerini bu vicdan-insan gibi kavramların anlam ayrımına düşmüş yorum sahipleri alıyor.

İsrail zaten buydu, elbet bu olması bu olaya tepkisiz kalalım anlamına gelmiyor. Ancak diğerlerine ne oluyor? Bir konuşma telaşıdır almış yürümüş. Ne anlatıyorsun? Konuştuğunun neye faydası var? Kime anlatıyorsun? Hangi niyetle kusuyorsun?

Bir başka açıdan bakarsak, gerekli gereksiz elimize silah alıp bir savaş mı çıkartalım? Hayır. Sorun zaten savaşları bitirmek neden bir başka savaşa mahal verelim? Dileğimiz İsrail eliyle gerçekleştirilen Filistin zulmünün son bulmasıdır. Bunu dile getirmek çok normal değil mi? Böyle olması gerekmez mi?

Birini tanımak, onun zor zamanlara getirdiği yorumlar ile mümkündür. Maalesef Gemi Gönüllüleri ve Filistin trajedisi bu zor zamanlardan biridir. Şimdi biz birilerini bu olaya getirdiği yorumlar üzerinden okuyoruz.

Birden aklıma Hudeybiye düşüyor, neden acaba? Boykot yıllarından sonra canı gırtlağına dayanmış Müslümanların, Hicret etmelerinden sonra ana yurtlarına girme niyetiyle yola çıkmaları durumuydu, Hudeybiye. Yanlarına savaş niyeti taşımadıklarını göstermek için sadece yolcu kılıcı denilen kılıçlardan başkası bulunmuyordu. Yanlarında Allah rızası için getirdikleri kurbanlıklar vardı. Yola çıkıldı. Ancak Mekkeli müşrikler Kabe’ye girişlerine izin vermeyecekleri haberini yolladılar. Sahabe Peygamber’den yola devam için izin istedi. Fetih suresinin bazı ayetleri nazil oldu. Elçiler ile Mekke’ye sürekli barış için geldikleri haberini yollanıyordu, Mekke girmelerine izin vermiyordu. Derken Rasul Medine’ye geri dönme kararı aldı. Hudeybiye bir antlaşma olmasına rağmen, sonuçları itibariyle Hudeybiye Zaferi olarak anıldı!

İşte gemidekilerde böyleydi, dini, dili, milleti önemli değil. Onlar insanlığı özlediği için insanlığın unutulduğu bir yere yola çıktılar. Onlar insanlıklarını özledikleri için insanlığın ambargoya uğradığı bir yerde, insanlığı yeniden var etmek üzere yola çıktılar. Bugün bir girişim olarak görülen Gemi Gönüllülerin bu sivil eylemleri, umuyorum bir sonraki dönem bir zafer olarak yerini bulacaktır. Aynı Hudeybiye Zaferinde olduğu gibi.

Benim bu benzetmeler ile o insanları yüceltmeye çalışmamın hiçbir önemi yok. Onlar zaten çok yüce insanlar. Ancak düşünüyorum da durumun böyle olduğunu göremeyenler, bu körlüğe ne kılıf buluyorlar?

Kemalist-Ulusalcı medya ve onların taşeronu bazı gazeteciler yaşadıkları islamofobi haleti ruhiyesi içinde elbet vicdanlarını öldürdüler, elbet İHH’dan başlayıp, AKP’den bitirecekleri bol kötü niyetli yorumları var.

Peki benim Fetullah Gülen hocam ve onun öğrencileri bu sessizliğe ne gerekçe gösteriyorlar?

Susma gerekçeleri din ise, Allah şahit din bu eyleme en yüce makamı şehitliği, cenneti vaat ediyor. Niyet iyi, eylem iyi, silah yok, insanlar sivil! Sessizlik gerekçesi dinden kaynaklanmıyorsa neden kaynaklanıyor?

Bugün Radikal gazetesinde Gülen’in yabancı bir kaynağa yaptığı açıklamalar vardı. Onları okurken ayağımın altından yerin kaydığını hissettim. Biri bana bu haberin yalan olduğunu söylesin istedim!

Kahroldum!

Nasıl olurdu, nasıl söyleyebilirdi? İHH başkanı Bülent Yıldırım ‘ Bu zulüm İsrail’e yapılsaydı, yine bu eylemi yapar, onlara desteğe giderdik ‘ derken. Gülen nasıl olur da ‘ İHH hakkında siyasi bir amaç güdüp, gütmediklerini söylemek için erkendir ‘ diyebiliyordu?

İnanamıyorum!

Nasıl olurdu, nasıl söyleyebilirdi? İHH ve dünya çapında birçok gönüllü iyi niyetle ve silahsız yola çıkmışken, Gülen ‘ İsrail’den izin alınmalıydı ‘ derdi, diyebilirdi?

28 Şubat sonrası Paşalara ödül verip, bugünün Türkiye’sinde neredeyse Ergenekon dışında haber yapmayan STV nasıl olurda Gemi Gönüllüleri haberini bu denli ağır aksak ve geriden yapabiliyordu?

Nasıl? Nasıl oluyordu da insanlar tek bir yürek olmuş, Filistin için intikam niyeti gütmeyen sivil destek eylemleri için sokağa dökülmüşken, Nur talebeleri bu eylemlere katılmıyordu?

Biri yalan desin, lütfen. Ancak hepimiz biliyoruz ki maalesef durum bu!

Bugün sabah Gülen’in bu açıklamalarını okuduktan sonra içimden cemaate karşı büyük soğukluk hissettim. Elbet bir savaş gerekir, demesini beklemiyordum ancak neredeyse tüm dünya İsrail’in bu hareketini lanetlerken bir kınama notu dahi düşmeye gerek görmemişti. Yarım ağız şehitlere bir başsağlığı, İsrail’e hafif çok hafif bir eleştiri. Yoksa Gülen, Hudeybiye Zaferini bilmiyor muydu?

Akşama doğru Gülen’in bu açıklamalarına gelen eleştirileri görünce Zaman hafif bir toparlama kıvamına girişmiş ancak toparlayabilir mi sanmam!

Şimdi ben öyle dememiştim, aslında işin niyeti şuydu denilecek ama ben yine çok iyi biliyorum ki, Fetullah Gülen sözlerini çarpıtacak bir yayın organına bu şekilde bir açıklama yapmaz. Kılı kırk yaran, her türlü siyaseti güden bu kardeşlerim aleyhlerine olan bir ortama gidip bu denli açılmaz.

Peki ne olmuştu da, mesela -olması gerektiği gibi- uzaktan bir destek mesajı Deniz Baykal’dan esirgenmediği halde Gemi Gönüllüleri ve Filistin’den esirgenmişti?

Peki ne olmuştu da, Filistin gündemi haberleri, Türkçe Olimpiyatlarının gölgesinde kalmıştı? Bir çocuğa da bir Filistin şiiri okutulamaz mıydı? Bir sivil iyi niyet mesajı, o Olimpiyatlarda geçemez miydi?

Gülen Cemaatinin kurgusal siyasetinin, art niyetli ol(ma)dığını düşünüyorum. Ancak aynı zamanda Müslümanın kesinlikle doğal bir seyri olması gerekirken, bu tebliğ işinde kurgusal bir siyaset güdenler, bu zemini kayganlaştırmıştır diye düşünüyorum. İşte bu nedenle Müslüman her daim barış yanlısı, iyi niyetli, bir zulüm gördüğünde müdahale eden olması gerekirken, bu vasıflarını siyasete kurban etmiş bu kardeşlerim bu kaygan zeminde bazı endişeler içerisinde az konuşmayı ve taraf olmayı seçmek zorunda kalmışlardır. Bu benim nazarımda Gülen Cemaatinin İslami zeminde ruhen iflas ettiğinin garantisidir. Bu benimle ve benim gibi düşünen birçok Müslüman ile yollarını ayıracaktır.

Bu bir yol ayrımı olacaktır. Kesinlikle birbirine düşme olmayacaktır. Şimdi cemaat içinden birileri çıkıp ‘ bizi birbirimize düşürüyorlar ‘ diyerek çığıracak ancak bu çığlığı kimse duymayacak. Yineliyorum, çünkü bu bir haklı yol ayrımıdır. Bu birbirine düşme hali değildir. Bu gelişen olumsuz tabloda üçüncü şahıslar yoktur. Gülen Cemaati yanlış ve eksik yorumlarının karşılığı olarak bir takım insanların uzağına düşecektir. Çünkü olaylara yapılan yorumlar, herkesin rengini belli eden eylemlerdir. Bu renk belli edişten sonra Cemaat bu ayrımı kendi hak etmiştir.

Said Nursi-Kürdi sivil direniş isminin arkasından bugün Üstad’ın kemiklerini sızlatan bu kardeşlerime hidayet diliyorum. Ümmeti bölen tavırlarından dolayı Allah’a havale ediyorum. Tüm kendine yontan tavırlarına rağmen her haksızlığa uğramalarında olması gerektiği gibi yanlarında olacağıma söz veriyorum. Hak etmeseler dahi hakkımı helal ediyorum. Bu yazının en azından bazılarının aklını başına getirmesini diliyorum. Eylemlerinin karşılığı olarak yollarımı ayırıyorum!

Gemi Gönüllülerinin bu eylemi elbet hem bireysel, hem çoğulcu olarak bir zafer olacak, oldu! Ancak Gülen Cemaati ağız değiştirmezse bu zaferden payını alamayacak!

 

… E-kitap okumak için…

 

yitikSoyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerine80 seneden beri Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 Alevilik, Ortak Acılardan Bir Kimlik

Aleviler ızdıraplarda, geçmişin acılarında buluşuyorlar. Dersim, Madımak… Bu isimler anıldığında kırmızı bir düğmeye basılmış gibi bütün farklı Alevilik-LER birleşiyor ve bir tepki geliyor. Hızlı, öngörülebilir ve manipülasyona açık bir tepki bu. Ortada geç-ME-miş bir geçmiş var. Kıymetli yazarımız Cemile Bayraktar’ın dediği gibi “yüzleşilmediği müddetçe de geçmeyecek bu geçmiş” , çıkarılmayı bekleyen bir diken gibi acı vermeye devam edecek.

Diğer yandan çok sayıda Alevi kendi atalarına, dedelerine, manevî önderlerine en büyük acıları reva görmüş olanlara büyük bir sadakat ile bağlılar. Yani Kemalistlere ve CHP’ye. Yakın tarihi sorgulamak şöyle dursun ibadethanelerini Atatürk resimleriyle donatıyorlar. Ortak acıların ve siyasî tercihlerin dışında Alevileri birleştirecek bir inanç, bir kültür yok mu? Acaba Aleviler Stockholm sendromundan kurtulabilecekler mi? Elinizdeki kitap bunları sorguluyor. Buradan indirebilirsiniz.

Tiryandafilya, Güneşe “ya doğ, ya da ben doğacağım” diyen güzel!

kapak_Tiryandafilya“… Senden önceki hiçbir kadın tarafımdan böyle sigaya çekilmedi Tiryandafilya. Sen benim tüm aşklarımın  raporusun, tüm aşklarımın hülasası, ana fikrisin Tiryandafilya. Senden öncekiler ya masadan kaçtı ya da onları masadan ben kovdum. Şimdi benim tüm bu kaybolan yıllarımın hesabını vermek de sana kaldı. Sevdiğin başka bir erkek olmasına rağmen bu yola girmen için de seni zerre kadar zorlamadım, bunu da biliyorsun Tiryandafilya. Duvarımın arkasına dolanman için sana elimden gelen tüm kolaylığı gösterdim. Bu asla senin marifetin, el çabukluğun, kahredici, tahrik edici, tahkir ve de tezyif edici dişiliğinle olmadı. Senden önce gidip, tüm kapıların kilidini senin için açan irade bendim. Orada beni çırılçıplak gördüysen benim sayemdedir. Şimdi dürüstçe oynayalım o zaman. Ama unutma Tiryandafilya; ihanet ilgi çekse de hain sevilmez…”

Efraim K‘nın kitabını buradan indirebilirsiniz.

 

kitap tanitan kitap 5Kitap tanıtan kitap 5

İmkânsız bir buluşma düşleyin: Nietzsche, Montaigne, Chomsky ile Fârâbî ve Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri bir arada. Ama yalnız değiller, hemen yanı başlarına John Berger, Cahit Zarifoğlu, André Gorz , Oğuz Atay, İsmet Özel, Amin Maalouf, Gilbert Achcar, Nevzat Tarhan, Randy Pausch ve daha bir çok aşina olduğumuz yazar, şair, düşünür gelip oturmuş. Bu imkânsız buluşmayı Derin Düşünce sitesinin yazarlarına borçluyuz. Sadık dostlarımız Alper Gürkan, Mustafacan Özdemir, Mehmet Alaca, Mehmet Salih Demir ve en az “eskiler” kadar çalışıp didinen genç yetenekler: Essenza, Esma Serra İlhan, Gülsüm Kavuncu Eryilmaz, Abdülkadir Hacıaraboğlu, Azat Özgür. Kitap tanıtan kitapların beşincisini ilginize sunuyoruz, kitapların dünyasına açılan 23 pencereden bakmak için. Buradan indirebilirsiniz.

hamza_yusuf Hamza Yusuf ile İslâm’ı anlamak

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai tarafından yapılan iki tercümeyi içeriyor:

  • Zaytuna Institute’den Hamza Yusuf Hanson’ın 2010 yılı Mayıs’ında Oxford üniversitesinde yaptığı İslâm’da reformkonulu konferans,
  • Yine  Hamza Yusuf Hanson’ın Dr.Murata ve Prof.Chittick’in İslam’ın vizyonu isimli eseri üzerine yaptığı konuşma (Bahsedilen kitap, Türkçe’ye de çevrilmiştir.)

Hamza Yusuf Hanson 1960 yılında Amerika’nın Washington Eyaletinde dünyaya geldi; Kuzey California’da büyüdü. 1977 yılında müslüman olduktan sonra on yıl boyunca İslâm coğrafyasında Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Kuzey ve Batı Afrika gibi bölgeleri gezdi. Farklı ülkelerde iyi büyük alimlerden icazet aldı. Hamza Yusuf bu seyahatten sonra ülkesine dönerek Dinler Tarihi ve Sağlık Hizmetleri alanlarında diploma aldı. Dünyanın dört bir tarafında İslâm hakkında konferanslar veren Zaytuna Enstitüsü’nü kurdu. Batıya İslâm’ı sunan, İslâmî ilimlerin ve geleneksel metodlarla eğitimin yeniden canlanmasını amaçlayan Enstitü, dünya çapında üne sahiptir. Shaykh Hamza Yusuf, Fas’ın en prestijli ve en eski Üniversitelerinden birisi olan Karaouine’de ders veren ilk Amerikalı öğretim görevlisi olmuştur. Bunların yanısıra, klasik haline gelmiş geleneksel bazı Arapça metinleri ve şiirleri modern ingilizceye tercüme etmiştir. Halen eşi ve beş çocuğuyla birlikte Kuzey California’da yaşamakta. Buradan indirebilirsiniz.

Organik dinimi geri istiyorum 

organik_dinimi_geri_istiyorum - kcBilim ve teknoloji alanında buluşumuz pek yok ama gün geçmiyor ki din konusunda yeni bir icat çıkmasın. Televizyon karşısında merakla “acaba bugün neler caiz ilan edilecek, neler haram edilecek?” diye merakla bekliyoruz. Bektaşi’ye sormuşlar: “İslam’ın şartı kaçtır?” diye, “Birdir!” demiş. “Hac ve zekatı siz kaldırdınız, oruçla namazı biz kaldırdık, geriye kelime-i şahadet kaldı”. Ben kelime-i şahadetten de emin değilim, her an bir profesör çıkıp “böyle bir şey yoktur, imanın şehadeti mi olur?” diye ortaya çıkabilir. […] İlahiyat profesörlerinin bir büyük zararı da bu oldu. Din’in siyaset gibi, futbol gibi, tartışılacak, insanın bilgisinin olmasa da fikrinin olabileceği bir alan olduğu tevehhümü oluşturdular. Her şeyin kutsallığını bozdular. Artık bacak bacak üstüne atıp çiğ ağzımızla Allah, peygamber ne demek istemiş “muhakeme” yapıyoruz hiç ar duymadan, hepimiz birer küçük şeyhülislam, birer fetva emini… hangi hadis uydurma, hangisi sahih şıp diye gözünden anlayıp ayetleri engin din bilgimizle şerh ediyoruz. Şu muhakemelerin bolluğundan da dini yaşamaya bir türlü sıra gelmiyor. Halbuki bir güzel insanın dediği gibi: “Din öğrenmekle yaşanmaz, yaşandıkça öğrenilir”.

Elinizdeki bu kitap Ekrem Senai’nin kaleme aldığı yazılardan ve tercüme ettiği makalelerden oluşuyor: Hamza Yusuf, Noah Feldman, Charles Townes, Marc Levine ve Karen Armstrong ile İslâm, Hayat ve Bilim üzerine… Buradan indirebilirsiniz.

Banka Ordudan Tehlikelidir!

(Son güncelleme: İkinci sürüm, 27 Ekim 2013)

Bankacılarına söz geçiremeyen batı ülkeleri tıpkı 1980′lerde ordusuna söz geçiremeyen Türkiye’nin durumuna düştüler. Zira bize yansıtılanın aksine, 2008’de Amerikan emlâk sektöründen başlayan kriz öngörülemez bir felaket değildi. Yapılan düpedüz bir piyasa darbesi idi aslında. Tasarlanmış, planlanmış, yürürlüğe konmuş bir operasyon. Bu operasyonu yöneten insanlar daha 1980’lerde Batı adaletinin üzerine çıkmışlardı. Krizi frenleyecek yasal engelleri bir bir kaldırdılar, krizin küreselleşmesini sağlayacak mekanizmaları yine onlar kurdular. Elinizdeki 60 sayfalık bu e-kitap Batı’da demokrasinin gerileme sürecini sorguluyor: Demokrasinin zayıf noktaları nelerdir? Bankalar nasıl oldu da halkın iradesini ayaklar altına alabildiler? “Hukuk devleti” diyerek örnek aldığımız demokratik ülkeler neden bu Piyasa Darbesi‘ne engel olamadılar? Askerî darbelerden yakasını kurtaran Türkiye’de hükümet Piyasa Darbesi ile devrilebilir mi?  Buradan indirebilirsiniz.

 

Trackback URL

  1. 17 Yorum

  2. Yazan:Ahmet Somut Tarih: Kas 21, 2013 | Reply

    barış eylemi, sivil eylem.. bunlar anlayana yapılır.. seni öldürmeye hazır insana, eli tetikte fırsat bekleyene yapılmaz. bunları tahrik etmeye de gelmez. ya yakın veya büyük güce sahipsindir gider alaşağı edersin. ya da sabredersin. eğer vakitsiz ötersen başını keserler. israil’e dikleneceksen o gemiye israil adam çıkarıp katliam yaptığında senin de israile filo çıkarıp canlarına okuyacak gücün olmalı. yoksa yazık ederler barış elçilerine..

  3. Yazan:Tavit Tarih: Kas 22, 2013 | Reply

    Yok sen annamadın.Türkler o gün israil’in tabur ve kefen ölçülerini aldı.etekleri tutuşan israil içeride ve dışarıdaki ekiplerini mobilize etti.böylece ak koyun kara koyun belli oldu.az değil.

  4. Yazan:atakan Tarih: Kas 22, 2013 | Reply

    sansurunuzun olaylar karsisinda zaman asimina ugramis olmasi dusundurucu.o zaman sinenizi yakan atese dayanip boylesi bir durum karsisinda sabir tasinizin catlamis olmasi ve intikam alircasina sansurlu raflardan arsivinizi acmaniz anlamsiz geldi.cemile hanimin hisssetmis olduklarini acimiz tazeyken az cok bizler de hissettik ama boylesi fikir ayriliklarinda tesbih taneleri gibi dagilan bir musluman toplulugu islam aleminin acizliginin kaynagi degil midir ki sizde bunun bir parcasi oluyorsunuz…o zaman nasil fethullah gulenin aciklamalari bizi uzduyse bugun de sizin bu camianin derdini “paraciklarim ve dersanem” seviyesine indirmeniz uzmustur…

  5. Yazan:B.Bilal Tarih: Kas 22, 2013 | Reply

    İsrail’i vurmak ABD’yi vurmak demek.
    ABD’yi vurmak, tüm dünya emperyallerini vurmak demek.
    Peygamberimiz olsaydı keşke başımızda, nerde bizde
    o cesaret…
    Osmanlı’da yok, eee ne yapacağız ?
    Sabır , değil mi , sabır, biraz daha sabır.
    Mursi’yi kurtaralım hele, bakın daha neler olacak !
    Şimdilik Gülen hoca haklı, kafa kaldırmak için erken.
    Tutun ki , hoca onlara çalışıyor : Yahu, bizi itidale çağırması bile, bizden artık korkulmaya başlandığını göstermiyor mu ?
    SABIR !

  6. Yazan:my Tarih: Kas 22, 2013 | Reply

    Bir ticarethaneyi savunmak meşrudur. Ama bunu yaparken garibanların arkasına saklanmak ne kadar ahlâkî? Abuk subuk manşetler, beyanlar,dine hizmet duygusunu suistimal etmak, 6-7 milyar para getiren bir sektörü sadaka veriyormuş gibi göstermek… yakışmadı, yakışmıyor, yakışmayacak

  7. Yazan:atakan Tarih: Kas 23, 2013 | Reply

    Yazan:my Tarih: Nov 22, 2013
    Bir ticarethaneyi savunmak meşrudur.

    sanirim tum islam alemini saran illet size de bulasmis durumda. bir eylem tek yonuyle hata pek cok yonuyle de faydali olabilir ya da tam tersi…mesela cemaatin yaptigi hizmetler bir yonuyle maddiyat ile cok ortustugu icin hatali olabilir ama neticesi itibariyla pek cok yonden hayirlidir tam aksine sizin yazdiklariniz ve elestirinin dozunu kacirmis olmaniz belki farkli yontemlerin tahlil edilmesi yonuyle hayirlidir ancak su i zanin zaten daralmis egitimli samimi cercevede bu kadar olagan ve kahve icme rahatliginda yapilmasi binlerce samimi insanin da bu agir elestiriden nasibini almasi ve ister istemez arada kalan ama bu kesime de yakinligi bulunan kisilerin kendilerini ayni dozda elestirilerle savunma zorunda birakmasi ve daha bircok yonuyle zararlidir.Derdin paraciklar oldugunu soyleyecek kadar onyarginiz sariyerde bir balikcida aksam yemegi parasina memleketini terkeden dostlarimi rencide edecektir kaygisi ile karsilik verilip elestirilmistir…uzun zamandir sitenizi buyuk bir keyifle takip eden ve ettiren biri olarak yazdiklarimi sadece bir serzenis olarak aliniz lutfen..saglicakla

  8. Yazan:my Tarih: Kas 23, 2013 | Reply

    gülen’i elestirirsek suizan olacak ama gülen istedigi gibi kirip dökecek, bunun adi da “Müslümanlik” olacak? hadi bakalim kolay gelsin

  9. Yazan:vicdan Tarih: Kas 23, 2013 | Reply

    bu site bu zamana kadar sağduyulu duruşu ile dikkat çekti ve bu yüzden bu kadar muhabbete duçar oldu.. ama my’nin “paracık” benzetmesi kırıcı olmuş. gülen’i eleştirmek tabi hakkınız. ama “paracık” ne suizan ne de eleştiri. siz ce de ağır değil mi? he ne olursa olsun, kimin yaptığı doğru ya da yanlış olursa olsun bu zamana kadar yürütülen ve bir arkadaşın sarıyer’de balıkçı ile güzel örneklendirdiği fedakarlıkları bir çırpıda silip atmanın adı mümin kardeşi için vefasızlık değil de nedir?… sizde bu büyük oyunun içine düşmez misiniz? düşünün siz iki kardeşiniz kavga ederken kimin haklı olduğuna bakıp haksıza bir yumruk da siz mi atarsınız yoksa itidalle ayırmaya mı çalışırsınız? ki burada cemaatin haksız olduğu da iddia edilmiyor.
    diğer taraftan, herkesin eleştiri hakkı kalmak şartıyla, mavi marmara üzerinden cemaate yüklenirken bir daha geri dönüp bakın neticede nerdeyiz. israil kapıları açtı mı? uluslararsı toplum arkasında ne kadar durdu? mısır ne dedi? şehit olan kardeşlerimizin arkasından ne yapabildik kısacası? mısırdaki darbede bile darbe olana kadar uyumuyor muyduk? ya suriye?…ne dedik ne oldu? ümmet olarak ne kazandık? belki de başbakan arap sokaklarında posterinin taşınmasının hayalleriyle coştu da coştu… uluslararası camiada “atarlı ergen” olmaktan öteye gidemedik. sonra da adını “değerli yalnızlık” koyduk.
    sonra da bunları dile getirenleri de ya israil uşaklığı ya da fitneyle suçladık.
    vicdan sadece vicdan…
    bir de ne olur DD bu kavga masasının mezesi olmasın…

  10. Yazan:vicdan Tarih: Kas 23, 2013 | Reply

    dersane ve “paracık” konusuna geri gelirsek… camiayı bilenler bilir. dersaneler tek varlık nedeni değildir. aynı zamanda “maddi” anlamda çok bir geliri de söz konusu değildir. hadi “paracık” eleştirinizi yapmak istiyorsanız tuskon ve esnaflar üzerinden olsun da bir anlam ifade etsin. ki onların da hikayelerini bilseniz haksızlık ettiğinizi anlarsınız… bu dersanelerde çalışan birisini diğer dersanelerde çalışan muadillerine göre de çok çok az parayla çalıştıklarını da bilmeniz gerekir. hele yurt dışındakilerin hali çok daha farklı… bu yüzden mevzuya “paracık” konusunda yaklaşmak mantıksız olur.
    hepsi bir yana bu kadar bu olaydan erdoğan adına içlendiniz de bir sefer de niye çıkıp “kardeşim bu kadar sorun varken dersane de nerden çıktı? hani mesela yeni anayasa yapacaktık? ne oldu? ya da eğitim sisteminde dersane öncesi bu kadar sorun varken niye illa, hemen ve şimdi dersane?..” sorularına bir cevap aramayı düşündünüz mü?
    hani gezi olaylarında alabora demişti ve tepki toplamıştı. şimdi ise aynısını erdoğan ve çevresi söylüyor: mesele dersane değil arkadaş, hala anlamadın mı?

  11. Yazan:my Tarih: Kas 23, 2013 | Reply

    Sevgili Kardesim Vicdan,

    DD hiç bir seye meze olmadi, olmaz, sen merak etme, endisen samimi, biliyorum, ALLAH razi olsun.

    Ne yazik ki Gülen ve yakin çevresi masum ve sessiz çogunlugu bazi islere meze yapti 🙁

    TC devletinin seçilmis mesru hükümeti kanun yapar ve uygular. Bu bizim OTORiTE. bu kanun birisine zarar veriyorsa “hayir” demenin mesru yollari var degil mi? Dernek, parti, dava açmak, lobi yapmak… her halde bunlari gülen’e ögretecek degiliz, hepimizden iyi biliyor.

    buna ragmen “ergenokoncu pasaler için cigerim yaniyor, ben olsam serbest birakirim” mealinde konustu.

    Ergenekon ve PKK yüzünden (ki ikisi birbirini besliyor) sevdiklerini kaybetmis biri olarak sen buna nasil sessiz ve tepkisiz kalabilirsin?

  12. Yazan:vicdan Tarih: Kas 24, 2013 | Reply

    Sevgili abim my,
    O zaman şunu sorayım Gülen hareketi, camia ya da her neyse GAYRİMEŞRU ne yaptı?… mesela lobi yapmak meşru diyorsunuz o zaman sıkıntı ne? Ki bu hareketin geçmişine de baktığınız zaman meşruiyetini de göreceksiniz…
    Bir diğer mevzu Ergenekoncu paşalar için “ciğer yanma” konusu. Gülen aynen şu ifadeleri kullanıyor:
    “60 ihtilalından bu yana onu da gördük, tokadını gördük, 70 darbesini gördük tokat değil tekmesini yedik. 80 darbesini gördük onun da çiftesini yedik, hepsinden bir şey yedik. Fakat tokat atan, tekme atan, çifte atan şimdi hesapları görülüyor, biz yapmadık onu. Kader hüküm verdi ve kaderin o mevzuda figür olarak kullandığı insanlar onları öyle yaptılar. Ama bana dokunan bir yanı vardı bu yaşlı başlı adamlar orada hesap verince ciğerim yanıyor benim. Elimde bir imkân olsa, ben onların hepsine serbestsiniz… Nasıl yani? Efendimizin Kâbe’yi fethettikten sonra “gidin hepiniz serbestsiniz’ dediği gibi. Ne var ki birileri onları planlıyor, yapıyor, topuklarını birbirlerine vurdu, karşımızda dimdik durdu bu adamlar, bunlara bunu dedirttik diyorlar, bir taraftan kapılar arkasında diyorlar, fakat bir taraftan da sanki onu camia birtakım elemanlarıyla yaptırıyormuş gibi onlara fısıldıyor, bir taşla iki kuş vurma gibi bir nifak hareketi içinde bulunuyorlar. Bana yakışmayan şeyler ama, fakat müsaadenizle lütfederseniz bu kadarını da söyleyeyim.”
    Anlaşılacağı gibi buradaki ifade Ergenekoncuların değil “yaşlı” bir insanın şahsına yönelik “insani” bir ifade… Katılırsınız katılmazsınız fark etmez. Hele beni sorarsanız ben hiç katılmam… Ancak bir yandan bunları temel argümanınız yaparken, diğer taraftan Erdoğan’ın İlker Başbuğ için söylediklerini de görmezseniz o zaman kendinizle çelişkiye düşersiniz… Ki neden böyle söylüyor derseniz de Gülen söylediklerinin devamında cevabını buluyor zaten…
    Son olarak, haklısınız Ergenekon ve PKK yüzünden sevdiklerimi kaybetmiş birisi olarak sessiz tepkisiz kalmamam gerekir. Güneydoğu’da dersanelerin kapanmasını, “dağa ne kadar daha çocuğu çıkarırız” diye bekleyen leş kargalarını görseniz eminim siz de sessiz kalmazdınız…
    Şunları da söylemeden geçmeyeyim. Otorite’den bahsettik. Bizim aradığımız DEMOKRATİK bir otorite ise İdris BAL’ın durumu için ne diyelim? Ya da ilk başta sorduğum gibi bu ülkede hala bir demokratik anayasa yokken “kanun yapan ve uygulayan TC devletinin seçilmis mesru hükümeti” neden hala bir anayasa yapamadı diye de sormayalım mı?…
    Bir de… Mavi Marmara, Mısır ve Suriye konusunda da sizce hala sorulacak sorular yok mu?

  13. Yazan:my Tarih: Kas 24, 2013 | Reply

    O zaman şunu sorayım Gülen hareketi, camia ya da her neyse GAYRİMEŞRU ne yaptı?
    MY : Mavi marmara çıkışı’nin meşru olduğundan emin degilim. Kimse Gülen’e « konuş » demeden israil tarafının elini rahatlatacak bir beyan Kabul edilebilir değildi. Yine de Yukarıda « sunuş » kısmında dediğim gibi hüsnü zan etmiştik.

    … mesela lobi yapmak meşru diyorsunuz o zaman sıkıntı ne? Ki bu hareketin geçmişine de baktığınız zaman meşruiyetini de göreceksiniz…
    MY: Gülen’In hükümet nezdinde lobicilik yapması meşru. Hükümetçilik oynaması meşru değil. Gülen’in bazı sözleri, Zaman gazetesi, Today’s Zaman ve Samanyolu’na « dışarıdan » bir gözle bakabilseydin tüylerin ürperirdi. Ümmet’e zarar verebilecek nice sözler, manşetler, komplolar bu kanallar üzerinden yayılıyor. 1, 2, 3 değil, yüzlerce yamukluk var. Hüsnü zan ile telafi edilecek gibi değil. Tweetleri hiç saymıyorum bile 🙂

    Bir diğer mevzu Ergenekoncu paşalar için “ciğer yanma” konusu. Gülen aynen şu ifadeleri kullanıyor:
    “60 ihtilalından bu yana onu da gördük, […] Ama bana dokunan bir yanı vardı bu yaşlı başlı adamlar orada hesap verince ciğerim yanıyor benim. Elimde bir imkân olsa, ben onların hepsine serbestsiniz… Nasıl yani? Efendimizin Kâbe’yi fethettikten sonra “gidin hepiniz serbestsiniz’ dediği gibi. […]”

    Anlaşılacağı gibi buradaki ifade Ergenekoncuların değil “yaşlı” bir insanın şahsına yönelik “insani” bir ifade… Katılırsınız katılmazsınız fark etmez. Hele beni sorarsanız ben hiç katılmam…
    MY: Kusura bakma canım kardeşim, gazetecilik, basin-yayın, iletişim vb alemde çalışan arkadaşlarla mütala ettik, herkes bunu şöyle tercüme ediyor:
    AKP’den memnun değilseniz beni (veya bizden birini) başbakan yapın, Silivri’deki generalleri kurtarayım.
    Ancak bir yandan bunları temel argümanınız yaparken, diğer taraftan Erdoğan’ın İlker Başbuğ için söylediklerini de görmezseniz o zaman kendinizle çelişkiye düşersiniz…
    MY: Kusura bakma, Gülen’i seven sever, isteyen itaat eder. RTE ise bu ülkenin başbakanıdır. Sorumlulukları ve hakları vardır. Oy vermemiş olanlar bile belli ölçülerde itaat etmek zorunda. Aksi takdirde bir ülke olmaktan çıkarız. Karşılaştırmanı geçersiz buluyorum.

    Ki neden böyle söylüyor derseniz de Gülen söylediklerinin devamında cevabını buluyor zaten…
    Son olarak, haklısınız Ergenekon ve PKK yüzünden sevdiklerimi kaybetmiş birisi olarak sessiz tepkisiz kalmamam gerekir. Güneydoğu’da dersanelerin kapanmasını, “dağa ne kadar daha çocuğu çıkarırız” diye bekleyen leş kargalarını görseniz eminim siz de sessiz kalmazdınız…

    MY: Dershanelerin terörü azaltıcı etkisi konusunda farklı görüşler olabilir. Ama Zaman’ın manşetlerini hatırla: “PKK da dershanelerin kpanmasını istiyor”. Bu ve buna benzer şeytanlaştırma taktikleri 1930’dan beri, faşist Almanya’nın propaganda bakanı Goebbels’ten beri kullanılıyor. Bu ayıptır, yazıktır, günahtır. Bu bir rastlantı değildir. Zaman gazetesi Hitler ile aynı taktikleri kullandı. Today’s Zaman gitti BBC ile, CNN ile aynı çizgiye girdi.
    Vicdan Bey kardeşim, Türkçe, ingilizce ve fransızca gazete okuyorum. 43 yaşındayım. 20 yıldır ABD, Kanada, ingiltere ve Fransa’da yaşıyorum. Herhalde ironik bir manşet ile pislik bir gazetecinin yalan ve manipülasyonlarını ayırd edebilecek zekâya ve birikime sahibim. burada şu kadarını söylemek isterim;
    Tayyip Erdoğan’ı sıkıştırmak için Ümmet’e zulm eden yalancı gazetecilerin ALLAH belasını versin!

    Şunları da söylemeden geçmeyeyim. Otorite’den bahsettik. Bizim aradığımız DEMOKRATİK bir otorite ise İdris BAL’ın durumu için ne diyelim? Ya da ilk başta sorduğum gibi bu ülkede hala bir demokratik anayasa yokken “kanun yapan ve uygulayan TC devletinin seçilmis mesru hükümeti” neden hala bir anayasa yapamadı diye de sormayalım mı?…
    MY : AKP normal bir parti, CHP’ye gibi hasta değil. Hiç bir parti çatlak ses istemez. Çünkü halk « siz ne istediğinizi bilmiyorsunuz » der, oy vermeye korkar. Farklı fikirler parti içinde tartışılır, dışarıya verilen imaj tek, homojen ve tutarlı olmalıdır. Idris Bal milletvekili gibi değil başbakan gibi konuştu. Elbette elimine edilmesi gerekiyordu. RTE gidip Bal’i topuğundan vurmuş gibi konuşmayalım. Disiplin kuruluna verildi. Birisi mahkemeye verildiğinde bu bir tarruz değildir, hak aramadır. RTE’yi lider kabul edenlerin hakkı savunulmalıdır. Idris Bal (kanaatimce hadini aşmıştı)

    Bir de… Mavi Marmara, Mısır ve Suriye konusunda da sizce hala sorulacak sorular yok mu?
    Var, ama bu sorgulamalar yapılırken Ümmet’e zarar verecek, israil’in ekmeğine yağ sürecek hamlelerden imtina edilmeli. Gülen cemaati ne yazık ki çok hata yaptı, hâlâ da yapıyor. O kadar çok hata birikti ki artık insanlar « kötü niyet » şüphesi taşıyor. Gülen cemaati gülenci olmadan önce Müslüman olduğunu unutmuş gibi görünüyor. Gidişat tam bir felaket. Bu iktidar hırsı ve para tutkusuyla insan Ahiret’ini de kaybedebilir.

    Bir avuç kendini bilmez bütün bir cemaati harcıyor, ben ona yanarım 🙁 masum, sessiz ve gaflet içindeki insanlar etten duvar oldu.

  14. Yazan:vicdan Tarih: Kas 24, 2013 | Reply

    1. Her şeyden önce Mavi Marmara’da şehit olan kardeşlerimizin makamını ayrı tutarak yazmak istediğimi belirteyim. Her ne düşünürsem düşüneyim onların şehadeti hakkında laf söylemek gibi bir hadsizliğim olamaz. Ama merak ettiğim nokta Mavi Marmara konusunda nasıl bir meşru tepki verilebilirdi? İlla ki “o geminin o şekilde gitmesi doğru” mu diyecektik. Bir kişi çıkıp (haklı olsun, olmasın) “arkadaşlar bu yanlış şöyle bir yola başvuralım ya da bu yöntem yanlıştı derse bu GAYRİMEŞRU mu olur?
    O gemi kalkmadan önce bazı AKP’li milletvekilllerinin de gemiye bineceğini, ama gemiye müdahale sinyali açınca vazgeçtiği konuşuluyordu? Ki eğer bu doğruysa bu durum Mavi Marmara’nın samimiyetine gölge düşürmez mi?
    Ya da bu konuyla ilgili meşru bir itiraz nasıl verilebilirdi?
    Eğer biz Mavi Marmara konusunu tartışılamaz bir tabu haline getirirsek, aynı eskiden Kürt Sorunu’nu konuşan herkesin “vatan haini” edildiği duruma düşeriz…
    2. Eğer bir kurum (STK, cemaat vb.) elindeki basın araçları ile bir görüşünü ifade ediyorsa, görüşünü iktidar organına bir kanal bulup aktarmak istiyorsa buna lobicilik diyebiliriz. Ama iktidara farklı bir görüş aktarıyorsa bu hükümetçilik anlamına gelmez ki? Merak etmeyin ben mevzuya mümkün olduğu kadar dışarıdan bakmaya çalışıyorum. Ancak, özellikle son zamanlarda, farklı söylenen her söz zarar verecek şekilde lanse ediliyor. Mesela Bülent Arınç konusunda “kızlı erkekli” haber yapılması neden zarar versin? Bu haber değil midir? Ki Başbakan sonrasında bunu teyitledi? Ya da MEB’in taslağı ile MEB Bakanı’nın tutarsız konuşması sizce haber değeri taşımaz mı?
    Aynı sizin söylediğiniz gibi bir internet sitesi Adana’da bir TIR mühimmat yakalanmasını haber yapıyorlar diye kızıyordu. E bu dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin öyle böyle bir haber değeri taşır…
    Twitter konusuna gelirseniz dediğiniz gibi o ayrı bir facia… İktidar partisinin medya kurumu devlet kurumlarına tweet atılması için talimat gönderiyor. Ayrıca bunu da bir camia gazetesi değil, başka bir gazete haber yapıyor. Ya da Başbakan’ın danışmanı, makamına konumuna bakmadan hakaret dolu tweet’ler atabiliyor.
    Ama şunu da söylemeden geçmeyelim HER İKİ TARAF için de twitter’da çok seviyesiz yorumlar var. Eğer konu o zaviyeden devam ederse buradaki seviyeye yakışmaz, kahve muhabbetine döner.
    3. Gülen’in Ergenekoncu paşalar hakkında söylediklerinden nasıl böyle bir anlam çıkardınız anlayamadım gerçekten… Bu noktayı biraz açarsanız sevinirim…
    Bence şu noktada sıkıntı var. Gülen tarafının ceza evinden çıkarma gibi bir imkanı nasıl olacak. Öyle bir cümleyi kurabilme yetisine sahip olan iktidar tarafı olması lazım. Her şeyden önce af yada kanun değişikliği kendi ellerinde, ki çözüm süreci kapsamında Ergenekon tutuklularının da cezaevinden çıkabileceği konusu gündeme gelmişti. Ama eğer “Gülen kendine yakın hakimler kanalıyla yapacak derseniz de” her ikimizin de bugüne kadar arkasında durduğu ve bu ülkenin demokratik düzlüğe çıkmasında mihenk taşı olan Ergenekon davaları lekelenmiş olur.
    Ben kendi anladığımı açıklayayım o zaman. Demiştim ki bu sorunun cevabı Gülen’in dediklerinin son cümlelerinde yatıyor. Neydi cümleler:

    Ne var ki birileri onları planlıyor, yapıyor, topuklarını birbirlerine vurdu, karşımızda dimdik durdu bu adamlar, bunlara bunu dedirttik diyorlar, bir taraftan kapılar arkasında diyorlar, fakat bir taraftan da sanki onu camia birtakım elemanlarıyla yaptırıyormuş gibi onlara fısıldıyor, bir taşla iki kuş vurma gibi bir nifak hareketi içinde bulunuyorlar.

    Yani bir taraftan Ergenekon davaları bu dönemde yapıldığı için, haklı olarak, kendileri bu icraat ile gurur duyuyorlar. Ama diğer taraftan sanki kendilerinin dahli yokmuş da camiaya yakın isimler bu işleri yapmış gibi “karşı tarafı” hedef gösteriyorlar. İlker Başbuğ olayı da bunu desteklemiyor mu?

    4. İlker Başbuğ olayı demişken burada sakat bir mantık var. Şöyle ki, eğer demokratik bir ülkeysek, demokratik ülkelerde en önemli unsurlardan birisi de erklerin yani yasama, yürütme yargının ayrılığıdır. İlker Başbuğ konusu ise artık yargı erkinin bir konusu durumuna gelmiştir. Yani ortada bir mahkeme vardır. Ve mahkemenin kararlarını etkileye çalışmak bile suç sayılır. Bu yüzden “bu ülkenin Başbakanı, sorumluluk ve hakları olan” birisinin yargılamayı KESİNLİKLE etkilememesi gerekir. Ben ya da siz normal bir vatadaş olarak yargılama hakkında bir şey söylesek yargı makamı bundan etkilenmez. Ama siz bir ülkenin Başbakanı ve hele hele tek başınıza iktidar iseniz böyle bir ifadenin yargıyı etkileyebileceğini düşünmeniz gerekir. Bu yüzden bu sorumluluk değil belki de tam tersidir.

    5. Dersanelerin terörü azaltıcı etkisi konusunda çok da farklı görüş olduğuna inanmıyorum. Benim bizzat şahit olduğum gerçek dershaneler terörizmin önünde büyük bir engel. En basit örneğiyle G.Doğu’da güvenlik güçlerinden sonra en fazla (güvenlik imkanı az olduğu için belki de daha da fazla ) eylem yapılan yerler bu dersaneler. Bunun yanında bu konudaki iddialarımın da tutarlı olabileceğini sizin tahmin ettiğinizi düşünüyorum.

    PKK’da dersanelerin kapanması istiyor demek de KESİNLİKLE bir şeytanlaştırma değil, bir vakıayı ortaya koyma. Çünkü gerçekten kapanmasını istiyor!… Bunun bir sürü örneğini, PKK’li yöneticilerin daha bu konular gündemde değilken yaptığı açıklamaları internette çok rahatça bulabilirsiniz.

    Bahsettiğiniz haber mantığını ise ben AKP’ye yakın basında daha fazla gördüm diyebilirim. Mesela bir iki yıl dersane parası ödeyemedi diye intihar eden bir gencin annesini tekrar haber yapmak ne Allah aşkına?…

    Ben de uluslararası alanda medyanın haber sunumu konusunda master yapmış birisi olarak şunu söyleyebilirim ki, yapılan bu akademik incelemelerde Türkiye’de en sağduyulu ve sansasyonel haber yapmayan gazetenin Zaman olduğu görüldü. Sabah’ta, Akit’te, Star’da çıkan haberleri de bir görseniz dediğimi anlarsınız.

    Ancak Her farklı haber yapıldığında CNN’leşti, BBC’leşti diyerek şeytanlaştırırsak, farklı seslerin çıkmasına müsaade etmezsek o zaman iktidar kanadının yani bir siyasal partinin “cemaatleşmesini” müşahade ederiz.

    6. BAL konusunda ise dediğiniz gibi AKP normal bir parti, ki ülkemizde siyasal partilerde ya da seçim sistemlerinde ne kadar demokrat olduğunu hepimiz biliyoruz. Eğer bir partide sadece genel başkanın dediklerini doğrulamak üzere bir milletvekili görev alacaksa o zaman hiç seçmenin bir anlamı kalmaz. Sadece bir genel başkan olsun yeter. Zaten onun dediği oluyor. Bir düşünün sizce AKP için de Erdoğan’ın bir dediğine itiraz edebilecek kimse var mı? Bülent Arınç’ın düştüğü hali hepimiz gördük. İdris BAL’ın topuğundan vurulmadığını, sadece disipline sevkedildiğini söylemişsiniz. Başbakan’ın disipline sevk ettiği birisinin ceza almayabileceğine ve atılmayacağına gerçekten inanıyor musunuz? RTE’yi lider kabul etmek ayrı, söylediği hiç bir şeye itiraz etmemek ayrı…

    7. Ayrıca iktidar hırsı ve para tutkusunu neye göre söylüyorsunuz bilmiyorum. Daha önce yazdım yurt dışında okullar, dersanelerin durumu az çok daha önce ben ve başkaları birkaç kelam ettik. Bunun hala savunulacak bir durumu yok. Ancak ithamların “müslümanlık” üzerinden devam etmesi herkesi yaralar. Çünkü en yalın haliyle “En doğrusunu Allah bilir.” Bir de ahiret akibeti konusunda Hz. Peygamber’in bile söz söylemediği bir konuda ne sizin ne de benim bir şey söylemeye hakkım yok.

    Son olarak şunu söyleyeyim… Buradaki tartışmalar hiçbir şekilde gönül kırmaya, incitmeye yönelik olmadığını hepimiz biliyoruzdur. Önemli olan şu günlerde doğruyu yanlışı her pencereden sağduyu ile görebilmek…

    En sonda ise hala kafama takılan bir soru var. Ya bu dersane konusu bu kadar elzem mi? Sizce de daha sınav sistemi düzenlenmeden, öğrencinin dersaneye duyduğu ihtiyaç ortadan kaldırılmadan, daha birkaç seneye kadar MEB’in kendisi dersaneleri sınav sistemi değişmeden kaldırılması yanlış derken, bir anda kaldırıyorum demek biraz tuhaf değil mi?….

  15. Yazan:atakan Tarih: Kas 25, 2013 | Reply

    o zaman my bak soyle yapalim sen kirip dokmeye devam et biz de sana tempo tutalim….

    elestirilerinin rengi geceden kara olmasin derdimiz bu,sana sabahlari tarif edecek degiliz.

    tabii ki farkli fikirler ve farkli duruslar olacak.derdimiz elestiriye tahammulsuzluk olsa tavrimiz sanirim oncelikle Cemile hanima olurdu.konu ile ilgili bircok yazdiklariniza hak vermekle beraber sizin mevcut durumdan cemaatin derdinin paraciklar oldugunu nasil cikarttiginiza dair en ufak bir paylasimda bulunmamissiniz.Bunun kibar tarifiyle su-i zan daha realist sunumuyla iftira olmadigini bize umarim usulca aciklarsiniz ve biz de bilgilendirilmis oluruz…

  16. Yazan:my Tarih: Kas 26, 2013 | Reply

    Sevgili Vicdan,
    Tweet
    konusunda söylediklerine katılıyorum, çoğuna en azından.
    İlker Başbuğ
    Senin sözünle başlarsam:
    Ama siz bir ülkenin Başbakanı ve hele hele tek başınıza iktidar iseniz böyle bir ifadenin yargıyı etkileyebileceğini düşünmeniz gerekir. Bu yüzden bu sorumluluk değil belki de tam tersidir.

    Haklısın, %100 haklısın. Ama başbakanın şu veya bu beyanatındaki bir yanlışlık Gülen’i aklamaz. İlker Başbuğ’a yamuk yapılması da Gülen’in avukatlığa soyunması için bir sebep değil. Eğer İlker Başbuğ hapse tıkılmasaydı bugün belki yüzbinlerce insane “Kürt” ya da “dindar” olmak suçundan(!) kurşuna diziliyordu. Bak Mısır’a, bak Suriye’ye. Bu kadar hassas bir konuda Gülen hiç ağzını açmasaydı çok daha iyi olmaz mıydı?
    Mavi Marmara
    konusunda milletvekilleriyle ilgili dedikodulardan bahsedip “ya doğruysa…” diye (kusura bakma) dedikodu üzerinden varsayımlara, teori ve çıkarımlara varıyorsun. Senin gibi akademik kültürü olan güzel bir insandan bu satırları okumak bana sadece hüzün verebilir.
    Ergenekon
    Gülen ve Ergenekoncuları savunma konusuna gelince… Ne anlam çıkardığımı, Gülen’in cezaevine nasıl müdahele edeceğini soruyorsun. Gülen’in sözleri açıkça darbe davetiyesi olabilir. Bunun dışında bit yorumu yok. Dediğim gibi iletişim, basın, manipülasyon vb konularda bendenizden çok daha kuvvetli dostlarıma da danıştım. Farklı bir yorum yapan görmedim. Korkarım Gülen o sözleriyle “bir şekilde AKP’yi indirin, bizden birini koyun, Silivri’yi açalım” dedi. Bunun dışında bir anlam çıkarabiliyorsan söyle.
    PKK ile AKP’yi bir gösterme
    Aşağıdaki soru sana mı ait?
    “Aynı sizin söylediğiniz gibi bir internet sitesi Adana’da bir TIR mühimmat yakalanmasını haber yapıyorlar diye kızıyordu. E bu dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin öyle böyle bir haber değeri taşır…”
    Benim sözlerim ve Zaman Gazetesine yönelttiğim eleştiri ile alakası yok, ya çok duygusal davranıyorsun, ya da bilemiyorum…
    Sana diyorum ki “PKK da dershanelerin kapatılmasını istiyor” diye manşet atan Zaman gazetesi çok ama çok adice bir manipülasyon taktiği kullanıyor. Bu gazetecilik değildir. Bu Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in taktiğidir. Yahudileri katletmeden önce hırsızlılar, tecavüzcüler, sübyancılar hep yahudi(!) diye propaganda yapıyordu. Lütfen zerre kadar insaf et. Zaman gazetesi çıldırdı. Daha dün Komünist partisi de dershanelerin kapanmasını istiyor, demek ki Türkiye komünist olacak diye yazdılar. Sen buradaki kötü niyeti nasıl görmezsin? İnanamıyorum

    Dershane neden önemli?
    Senin sözlerin:
    En sonda ise hala kafama takılan bir soru var. Ya bu dersane konusu bu kadar elzem mi? Sizce de daha sınav sistemi düzenlenmeden, öğrencinin dersaneye duyduğu ihtiyaç ortadan kaldırılmadan, daha birkaç seneye kadar MEB’in kendisi dersaneleri sınav sistemi değişmeden kaldırılması yanlış derken, bir anda kaldırıyorum demek biraz tuhaf değil mi?….
    Mesele dershane değil, cemaat içinde iktidar hırsı güden tipler olabilir, israil ile ortak çıkarları olan tipler olabilir. Bunlar cemaati kullanıyor.

    Mesajının ikinci yarısına cevap vermiyorum zira fikirlerim taban tabana zıt.

    Dediğin gibi maksat gönül kırmak değil. Belki burada dursak iyi olur.

    Herşeyin en doğrusunu ALLAH bilir. Münafıklar, müsrikler odun taşısınlar, herkesin bir işi var,
    ALLAH tuzak kuranların en hayırlıdır. 🙂
    Selam ve dualarımla güzel kardeşim

  17. Yazan:my Tarih: Kas 26, 2013 | Reply

    @atakan bey,

    “cemaatin derdinin paraciklar oldugunu nasil cikarttiginiza dair en ufak bir paylasimda bulunmamissiniz.Bunun kibar tarifiyle su-i zan daha realist sunumuyla iftira olmadigini bize umarim usulca aciklarsiniz ve biz de bilgilendirilmis oluruz…”

    Demişsiniz, 6-7 milyar para az mı ? Benim bu kadar para getiren bir işim olsa ve Tayyip Erdoğan “stop” dese ben de kızarım. Ama darbecilik oynamam. Dava açarım, lobi yaparım vs. Cemaate “paracıklarım” dediği için kızmıyorum. Dershaneleri kızılay çadırı gibi gösterdikleri için kızıyorum. Ve tabi “geziciler haklıydı” diyen, S.A.V’e hakaret edenleri bünyesinde barındırmasına. Oysa Gülen’e hakaret eden Ergun Babahan işten atılmıştı değil mi?
    Haydi Zaman’ı yönetenler biraz… “bozuk” diyelim. Cemaatin geri kalan kısmı neden uyuyor? Aboneliklerini iptal etmek gibi medenice bir tepki vermekten acizler mi bunlar?

    Evet.. paracıklar ve gaflet… koyunlaşan bir güruh Efendimiz S.A.V’e hakaret edilmesine bile tepki veremiyor. Üzücü. Çok üzücü.

  18. Yazan:atakan Tarih: Kas 26, 2013 | Reply

    @my bey
    6-7 milyar para az mı ? Benim bu kadar para getiren bir işim olsa ve Tayyip Erdoğan “stop” dese ben de kızarım. Ama darbecilik oynamam…demissiniz

    trenin geldigi yer kadar mahalli maksudu da onemlidir.paranin geldigi yer tamam da gittigi yerler,nedense onlara deginmemissiniz…cemaatin alninin en ak oldugu konulardan biri sanirim gelen paralarin bir sekilde hizmet kurumlarina ve ogrencilere burs olarak donmesidir ki bunlar ortadadir ustune bir tartisma yapmak abesle istigaldir.sanirim maas bordrolari mailinize yollaniyor sayin my duyumlarinizla is yapmayacaginizi dusundurecek kadar guzel yazilarinizi okudum ben bu site de.ama sanirim bu konuda akil tutulmasi yasiyorsunuz.benim meslegimi afrikanin bir kosesinde yapan cemaat mensubu arkadaslarimin aldigi parayi burada bir gunde kazanan dostlarimi taniyorum.insanlarin emeklerini ve fedakarliklarini bu kadar ucuza (6-7 bin tl) satmaniz uzucu cok uzucu.bu konuda umarim yanildiginizi gormenizi rabbim nasip eder.cemaatin prensipleri konusundaki elestirilerinize anahatlariyla katilmakla beraber ben kimsenin fedakarliklarina fiyat bicecek degilim…sizlerinde bu sitede yaptiginiz isleri o denli onemli ve paha bicilmez buluyorum..guzel yazi ve calismalarinizi bekliyoruz. saglicakla kalin

  1. 1 Trackback(s)

  2. Oca 8, 2014: Fettullah abi be, o beddua seni de rezil etti, cemaati de

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin