RSS Feed for This Post

Modanın İsraf Aşkı

israfa-dikkat-cekmek-icin-binaya-10-bin-elbise-astilar-CHA-703750-2-t

Maddenin ardındaki manayı görmek hiçbir çağda bu kadar zor olmamıştır insan için. Elleri, ayakları kirlenmeyen birinin namazdan önce abdest alma zorunluluğu sadece temizlik ile açıklanamaz. Aynı şekilde Müslüman hanımlar yüzyıllardır iki tutam saç için başlarını örtmek zorunda değil. Hatta birçok kadın zayıf veya seyrek saçlarını gizleyince daha da güzelleşebilir. Kurban kesmek kavurma yemek, fakirlere et dağıtmak için yapılan bir ibadet olmadığı gibi, oruç tutmak da akşama kadar boş kalan mideyi doyurma eylemi olamaz. Dinin koyduğu her nehiy bir bütünün parçası sadece. Puzzle’ın tüm parçaları yerini bulduğunda gerçek resmi görebiliriz.

Her şeyin sadece görünen kısmıyla ilgilenen tüketim toplumu için “yiyiniz içiniz israf etmeyiniz” emri anlaşılması çok zor bir hüküm olarak duruyor günlük hayatta. Tüketen insanlık için israf tedavülden kalkmış bir kelimedir artık. Vefa bile İstanbul’da semt adı olarak hatırlanırken, israfı şaka yoluyla hatırlatabilecek tek bir argüman mevcut değil.

Türkiye’nin metropol kentinde, İngilizce öğrenmeye çalıştığım yıllarda, hocamız İngilizce “kaç ayakkabınız var?” sorusunu sormuştu. 20, 30 diye rakamlar artarken, finali 100 ayakkabı ile dindar bir aileye mensup başörtülü arkadaşımız yapmıştı. İsraf, farklı görüşten insanları aynı payda da eşitlemeyi başarmıştı. Bugün marka ürünlerin alıcıları arasında “israf edenler şeytanın kardeşleridir” hükmünü bilen dindar insanlar da var. Marka ürün kullanmak, ihtiyaçtan fazlasına sahip olmak kendini ispat etmenin, ben de varım demenin en etkili yolu artık…

“Le Bon’un tabiriyle kitle içerisinde ferdin şuuru uyuyan bir insanın şuuruna benzediğinden muhakeme kabiliyeti yok olmaktadır. Dolayısıyla modanın “niçin”i sorgulanmamaktadır. Modayı takip eden kişi “niçin bu işkenceye katlanıyorum” sorusunu kendine sormaz. Çünkü bu soru kişinin nazarında absürddür. Niçin bu ayakkabıları giyiyorum sorusunun cevabı sadece “moda olduğu için”dir.” (Fatma Barbarosoğlu – Moda ve zihniyet)

Gardıropların almadığı giysilere yer bulabilmek için, giyinme odaları icat edildi. Beş kapılı gardıropları, giyinme odalarını doldurabilmek için de AVM’ler. İhtiyaç(!) listeleri bir hayli uzun olan önemli insanlar, ne hikmetse mağaza personelinin veya AVM kapılarında bekleyen güvenlik görevlilerinin veya AVM koridorlarını paspaslayan temizlikçilerin o ay alacakları asgari ücretle pek ilgilenmezler. İhtiyaçtan(!) alınan yeni bir giysi ihtiyaç için çalışan personelin iki aylık ücretini sollayabilir. Bu önemli insanlar, karton çantaları kollarına takarken önemsiz personelin ay sonunu nasıl getirdiğini düşünmüşler midir?

Sigara paketlerinin üstüne, sigara kullanmanın sonucunu gösteren fotoğraflar nasıl basılıyorsa, alışveriş merkezlerinin kapısına da “Yeryüzünde her gün açlıktan çocuklar ölüyor” diye yazılmalı. Açlık çeken siyah derili çocukların fotoğrafları da AVM’lerin duvarına asılırsa, elinde alışveriş çantaları tıka basa dolu insanlar “şaka mı yapıyorsunuz” diye sorar mı? “Şaka yapmıyorum hanımefendi siz bu soruyu sorduğunuz saniye bir çocuk daha öldü…”

Ayinlere Dönüşen Moda Defileleri…

Moda defilelerini en azından televizyondan izleme imkânı bulmuşuzdur. Bir salon dolusu insan, ışıklar altında bir podyum, özenle seçilmiş müzikler, sıfır beden mankenler ve kutsanan elbiseler… Adeta ayin havasında sunulan elbiselere hayranlıkla bakan yeni kurbanlar…

Defile sonrası modacıların medyadaki görüntüleri daha da ilginçtir. Tasarladığı giysilerle insanlığın hayrına yeni bir şey bulmuş gibi peygamber edasıyla konuşur modacılar. O yıl siyah bluzun yakası kruvaze olarak tasarlanınca tüm açlar doyacak, karı koca kavgaları bitecek, intihara giden insanlar vazgeçecek, uyuşturucu bağımlıları ıslah olacak, evsizler “burası ne merhametli dünya” diyecek, sanırsınız.

Siyah bluzun yakasının o yıl kruvaze olarak tasarlanması ne askı niyetine podyuma gönderilen mankenlerin, ne de o giysiyi hayranlıkla izleyen kurbanların mutsuzluklarına çare oluyor…

Kadın bedenini yeni kreasyonlarla et-kemik yığınına çeviren moda defilelerinin yaydığı olumsuz imajı, içerden bir gözle moda yazarı Amerikalı Fraser yıllar önce anlatmış:

“Bu yıl Yedinci Cadde’de gördüğümüz pek çok akşam giysisi gibi bütün bunlar da resmi olarak “seksilik” mesajını haykırıyor. Böyle giysiler bir gecelik ilişkiler için seksi olabilir de, olmayabilir de.

…Belki de açıktan hamle yapmak için giyilebilecek şeylerdir. Ama insanların kendilerine rağmen şiddetle arzu ettiği o “ÖMÜRLÜ İLİŞKİLER’i başlatmak ya da sürdürmek için uygun olmadıkları açık. Son tahlilde, yeni seksi elbiselerin çoğu karikatür düzeyinde bir cinselliği simgeleyen kostümlere benziyor” (Fred Davis- Moda, Kültür ve Kimlik)

 

…. e-kitap okumak için…

 

yitikSoyut Sanat Müslümanın Yitik Malıdır

Afganistan’daki bir medreseyi, Bosna’daki bir camiyi, Hindistan’daki Taj Mahal’i görsel olarak islâmî yapan nedir hiç düşündünüz mü? Anadolu kilimlerini, İran halılarını, Fas’taki gümüş takıları, Endülüs’teki sarayları birleştiren ortak unsur nedir? Müslüman olmayan bir insan bile kolaylıkla“bunlar İslâm sanatıdır” diyebilir. Sanat tarihi konusunda hiç bir bilgisi olmayanlar için de şüpheye yer yoktur. Şüpheye yer yoktur da… bu ne acayip bir bilmecedir! Endonezya’dan Fas’a, Kazakistan’dan Nijerya’ya uzanan milyonlarca kilometrekarelik alanda yaşayan, belki 30 belki 40 farklı lisan konuşan Müslüman sanatkârlar nasıl olmuş da böylesi muazzam bir görsel bütünlüğe sadık kalabilmiştir?

Bakan gözleri pasifleştiren tasvirci sanatın aksine İslâm sanatı okunan bir sanattır. Yani görünmeyeni anlatmak için çizer görüneni. Doğayı taklid etmek değildir maksat. İnsanların aklını uyandırması, kalplerine hitab etmesi sebebiyle İslâm sanatının soyut bir sanat olduğu da aşikârdır. Ama Avrupa kökenli soyut sanattan ayrıdır İslâm sanatı. Meselâ Picasso, Kandinsky, Klee, Rothko gibi ressamlar gibi sembolizme itibar edilmemiştir. 284 sayfalık kitabımıza çok sayıda İslâm sanatı örneği ekledik. Bakmak için değil elbette, görünen sayesinde görünmeyeni akledebilmek, yani İslâm sanatını “okumak” içinBuradan indirebilirsiniz.


İslâm’da Mimar ve Şehir

Cumhuriyet’in ilânından beri yaşadığımız şehirler hızla tektipleşiyor. Betondan yapılmış kareler ve dikdörtgenler kapladı ufkumuzu. Trabzon, Aydın, Malatya… Anadolu’nun her yeri birbirine benzedi. Fakat Türkiye’ye has bir sorun değil bu. Batının “alternatifsiz” demokrasisi ve serbest piyasası mimarları da tektipleştirdi. Farklı düşünemeyen, yerel özellikleri eserlerine yansıtmayan mimarlar kutu gibi binalar dikiyor. Moskova, Tokyo, Paris, Hong Kong da tektipleşiyor ve çirkinleşiyor.

Çare? Binalara değil de mimara, yani insana odaklanmak olabilir; yani eşyayı ve sureti değil İnsan’ı ve sîreti merkeze almak. Zira bu bir norm ya da ekol meselesi değil: İslâmiyet’in ilk asırlarında bir şehir övüleceği vakit binalar değil yetiştirdiği kıymetli insanlar anılırmış. Biz de güzel binalarda ve güzel şehirlerde hayat sürmek için önce güzel mimarlar yetiştirerek başlayabiliriz işe. İnsan gibi yaşamak için mimarî çirkinliklerden ve bunaltıcı tektipleşmeden kurtulabiliriz. Bu ancak Güzel Ahlâk ile Güzel Mimarî arasındaki bağı yeniden tesis etmekle olabilir. Çare Mimar Sinan gibi cami yapmak değil Mimar Sinan gibi insan yetiştirmek. Kitabımızın maksadı ise teşhis ve tedaviye hizmet etmekten ibaret. Buradan indirebilirsiniz.

Kürtlerin Tarihi Üzerine

kapak_kurt-tarihi-uzerineCumhuriyetin ilânından bu yana Kürtlerin tarihi isyan ve terörle özdeşleşti. Son yıllarda ise ilk defa hemen her kesimden insanın desteklediği bir barış süreci başladı. Bu süreç kendi başına tarihi bir anlama sahip elbette. Yine de büyüyen umutların, atılan adımların sağlam olması ve geleceğe yöne vermesi için yaşananlar ile Kürtlerin tarihi arasında bir köprü kurulması gerek. Dahası Türkiye dışındaki etnik terör tecrübelerinden, sosyal barış projelerinden yararlanmak elzem. Bu sebeple, Kemal Burkay, Hasan Cemal, İsmail Beşikçi, Mustafa Akyol kadar Alain Touraine, Johan Galtung, Paddy Woodworth ve Gandhi’den de istifa ettik bu kitabı hazırlarken. Umuyoruz ki güncel tartışmaları ve gelişmeleri bir kenara koyarak geçmişe kısaca bir göz atmak bugünü daha anlamlı okumamızı sağlayacak. Buradan indirebilirsiniz.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:sq Tarih: Eki 20, 2013 | Reply

    Samimiyete inanıyorum fakat bütün bu eleştirilerin suya sabuna dokunur bir tarafı var mı hakikaten? Eleştiriyi doğru yerden alıyor musunuz, en önemlisi eleştirdiğiniz durumu net olarak anlıyor musunuz gerçekten, pek o kadar emin değilim.

    Moda endüstrisi/kapitalizm ve işin yaratıcı/tasarımsal boyutunu bu kadar kolay aynı potada eritmek ne derece gerekli misal? Evet bazen sadece “bir bluzün yakası” yaratıcı bir nesnedir ve ilham vericidir. Ne Vogue kapağı kadınları/erkekleri ile görselleşen, beden ölçüsüne varıncaya kadar dayatmacı, sentetik aldatmacalar ne de yazıda sizin de yaptığınız gibi tasarımcıyı derinliksizce küçümseyen, bütün bir sektörü, defile tabir edilen “sunuma” indirgeyen bir üslupta ele almak. Üzgünüm ama bu oldukça vasat bir eleştiri metodu. Özgünlüğü koruyarak daha başka, daha insani bir yol alınamaz mı?

    Diğer yandan, AVM’leri İslam, israf ekseninde edeplice eleştirenler, ne enterasandır ki AVM yapımını adeta kutsayan, İstanbul’un tarhi, kültürel, doğal yapısını AVM’ler için katleden bir iktidarla niçin hesaplaşamıyorlar?

    Madem AVM’lere bu denli soğuktunuz, Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilip yerine “AVM yapılması” gibir bir proje ne diye sizi rahatsız edemiyor? Bu denli israf eleştirisi, nasıl ve ne için 3. Köprü yapımında kesilen ağaçları, yok edilen ormanları, yaşam alanı kaybolan hayvanları görmeden yapılabilir? Bunlar biribirinden bağımsız düşünülebilir mi?

    7.Cadde’deki defileyi eleştiren bir alıntı, Türkiye’de gelinen noktalarda, ahlakçılıktan öte sizi suya sabuna dokunur kılmıyor. Umut ederim ki “ömürlük ilişkiler başlatmaya namüsait seksi giysi” gibi kişisel zevk ve tercihlere dayanan ve oldukça göreceli bağlamlardan çıkıp, daha güncel uzantılar artık görülmeye başlanabilir.

  3. Yazan:fatma gökhan Tarih: Eki 21, 2013 | Reply

    “Eleştiriyi doğru yerden alıyor musunuz, en önemlisi eleştirdiğiniz durumu net olarak anlıyor musunuz gerçekten, pek o kadar emin değilim.”

    Her konu üzerinde sınırsız düşünme özgürlüğüne sahibiz.

    “…yazıda sizin de yaptığınız gibi tasarımcıyı derinliksizce küçümseyen, bütün bir sektörü, defile tabir edilen “sunuma” indirgeyen bir üslupta ele almak. Üzgünüm ama bu oldukça vasat bir eleştiri metodu. Özgünlüğü koruyarak daha başka, daha insani bir yol alınamaz mı?”

    Bir bluzun yakası kaç ayrı modelde tasarlanabilir? Tasarımcılar o kadar derin insanlar ise neden geçmiş yıllara ait modelleri ısıtıp ısıtıp millete yediriyorlar. Kutsanan bazı şeylerin gereksizliğini anlamak için düzinelerce kitap okumaya gerek yok, çocuk masumiyetiyle “kral çıplak” demek yeterli.

    “Diğer yandan, AVM’leri İslam, israf ekseninde edeplice eleştirenler, ne enterasandır ki AVM yapımını adeta kutsayan, İstanbul’un tarhi, kültürel, doğal yapısını AVM’ler için katleden bir iktidarla niçin hesaplaşamıyorlar?”

    Su içebilmek için önce nefes almayı başarmak gerekir. Bu iktidar bu millete nefes aldırdı, AVM’lere savaş açan, çevreye,doğaya daha duyarlı bir iktidar gelir mi? O günlerin gelmesini ümit ediyorum. Önce nefes alalım.

    “Madem AVM’lere bu denli soğuktunuz, Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilip yerine “AVM yapılması” gibir bir proje ne diye sizi rahatsız edemiyor? Bu denli israf eleştirisi, nasıl ve ne için 3. Köprü yapımında kesilen ağaçları, yok edilen ormanları, yaşam alanı kaybolan hayvanları görmeden yapılabilir? Bunlar biribirinden bağımsız düşünülebilir mi?”

    Şu memlekette binlerce anakuzusu terör belası yüzünden can verdi. Ağaç için tomaların önüne atlayan vicdanlılar(!) teröre çözüm bulmak için ne yaptı? Üstelik bu konuyu gezi meselesine bağlayabilmişsiniz tebrikler.

    Gezi parkı yerine AVM yapımının teknik olarak mümkün olmayacağı defalarca ispatlandı. Gezi ahalisinin uydurduğu o yalana sizde kanmışsınız. Ağaca, çevreye duyarlı ahali Haliç’in lağım koktuğu yıllarda nerelerdeydi.

  4. Yazan:Ekrem Senai Tarih: Eki 23, 2013 | Reply

    Birbirlerini suçlayan herkes aslında haklı. Sabahtan akşama kadar şikayet ettiğimiz şeyleri yapıp ediyoruz. Geçenlerde bir arkadaşımla AVM kültürüne verip veriştiriyorduk. Sonra bir AVM’nin kafesinde olduğumuzu hatırlattık birbirimize.
    İlkeli bir duruş için hakikaten gayret sarfetmek gerekiyor. Bir akrabam, sırf bu kapitalist sistemin çarkı olmayayım diye üniversitede grafik bölümünden ayrıldı. Yıllardır çevrecilikten dem vururum, son zamanlara kadar evimde geri dönüşüme ayırdığım çöp nadirdir. Ta ki üst komşum gidip bizzat belediyeye başvurup geri dönüşüm kutusu alana kadar hep belediyenin bir şeyler yapmasını bekliyordum. Halbuki basit şeyler bunlar. Bir dostum marketten alışveriş yapıp plastik torba istememişti, elde taşıyabilirim, bir torba bir torbadır demişti. İlkeli olmak böyle bir şey. Bir başka tanıdığım ıslak mendili 3 parçaya ayırıp herkese takdim etmişti, nekesliğinden değil, sahavetinden.
    Bediüzzaman münazaratında öyle seslenir, siz Avusturya’ya güya boykot yapıyorsunuz, onların gönderdiği kalpakları giyiyorsunuz, ben bütün Avrupa’yı boykot ediyorum memleketimin mamulatını giyiyorum.
    Var mı böyle babayiğit?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin