RSS Feed for This Post

ODTÜ’de Sıradan Faşizm

fascism-for-dummies “… Bugün bir devrimci sandığınız bu çapulcular sürüsü, gün gelecek sizlerin yüzkaraları, bizlerin de maskaraları olacaklar …”

ODTÜ’deki üç beş faşist tazesinin yaptığı rezilliği görmüşsünüzdür. Yaşımızın biraz da kemale ermesinden sebep olsa gerek, ben görüntüleri ilk izlediğim zaman bir deja-vü yaşadım; gözümün önüne bir an için Merve Kavakçı’ya hitaben ‘atın bu kadını dışarı’ diyen Ecevit’in, titrek sesiyle sadece beni değil demokrasiye inanan herkesi hayal kırıklığına uğratan o silueti geldi. Kadere bakın ki sonraki yıllarda o günlerdeki Ecevit’in Çevresini, ‘başbakanı zehirlemek’ suçlamasıyla mahkeme koridorlarında görmeyi nasip etti Allah bu fakire.

Ne Ecevit’e acıdım ne dokuz kurda bir hurda halini almış partisine ne de o gün onunla beraber olup da halkın tasfiye ettiği siyasi kadrolara. Çünkü ben bilirim ki ‘kurda merhamet kuzuya ancak zulüm getirir’. Bugün, böyle yeni yetme ergen irilerini gördüğüm zaman da kızıyorum ama şaşırmıyorum. ‘Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur’ misali ne gördülerse benzerini yapıyorlar.

‘Fakat hadlerini aşmıyorlar mı’ diye bir soru gelirse sonuna kadar hadlerini aşıyorlar. Gezi Parkı eylemleri başladığında aklı başında olduğuna inandığım, aynı görüşte olmadığımızı bildiğim ama sağduyusuna güvendiğim birçok arkadaşıma aynı şeyi söyledim: ‘Bugün bir devrimci sandığınız bu çapulcular sürüsü, gün gelecek sizlerin yüzkaraları, bizlerin de maskaraları olacaklar’. ‘Keşke yanılsaydım’ diye bir cümle kurmam mümkün değil, çünkü yanılmayacağımdan adım gibi emindim. Kendilerine göre Laik, Ulusalcı, vatansever falan filan bir sürü ıvır zıvır etiket sahibi, bana göre sadece faşist rahatsızlardan müteşekkil bu tayfa başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de özel ve kamuya ait ne kadar mülkiyet varsa yıktı perdeyi eyledi viran.

Hatırlayın, bir bankadaki TC ibaresi kalktığı için ortalığı yakıp yıkan bu faşist rahatsızlar o kadar dengesizdi ki aynı TC’nin Başbakanının ölmüş anasına dahi küfretmekten çekinmediler.               Ki bu tipler bence layık oldukları muamelenin çeyreğine dahi maruz bırakılmadan, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edip, sıradan bir ‘Hababam Sınıfı haytası’ muamelesi görerek toplumun arasına karışıp gittiler. Bir sürü yazarçizer, siyasetçi, sanatçı artığı sırtlarını sıvazladığı yetmezmiş gibi, hükümet kanadından dahi lafla yola getirmeye çalışan insanlar çıktı bunları. Ben bu tür faşist girişimler karşısında durduğum yerden dün de taviz vermedim, bugün de taviz vermem; sadece başörtülü olduğu için bir anneyi çocuğuyla beraber yerlerde sürüyüp üzerine pisleyen, sabah namazı camiden çıkan cemaate ‘o minareler bi tarafınıza girsin’ diye bağıran öküzler de dahil olmak üzere, ben hiçbir öküzün lafla yola geldiğine şahit olmadım.

Bir an için Başbakan’ın gerçekten diktatör olduğunu farz edelim. Bugün, Ulusalcı kisvesiyle ortalıkta dolaşan bu ayak takımının küçük bir azınlık olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurursak, hangi diktatör muhtemel taraftarlarına yapılan bu aşağılayıcı davranış karşısında bu kadar sakin kalabilir? Ya da şöyle bir örnek verelim de anlattıklarımız biraz daha ete kemiğe bürünsün: Nazi Almanyasında bir Yahudi’nin, her halinden Alman olduğu belli bir Alman vatandaşına Hitler’in, Gobbels’in, Himmler’in           gözleri önünde yan baktığını düşünün bir an için. İkinci Dünya Savaşıyla ilgili dört saatlik bir belgeseli daha yeni izlemiş biri olarak bana sorarsanız, aklınızdan bile geçirmeyin.

28 Şubat’ın start almasına, Sincan’da tankların yürümesine sebep teşkil eden mesele sadece belediyenin düzenlediği bir müsamereydi. Konusu da Türkiye falan değil, işgal altındaki Kudüs’e bir destekti o kadar. Bu ülkenin muktedirleri buna tahammül edemedi bu ülkede ve koca koca tankları Sincan sokaklarında yürüttüler, hatırlayın. Şimdi de o tankları yürüten kadroların, adliye koridorlarında paytak adım yürüyüşlerine şahit olmakta bu fakir.

Bu tipler hakkında çok okudum, bir o kadar yazdım da Kemal Tahir kadar güzel anlatanını ne gördüm ne duydum. Yazar, Kurt Kanunu romanında bunları Kara Kemal’in ağzından betimlerken kaltaban, serseri, dengesiz, yürüyen doğru işleri bozan kalın kafalılar diye betimliyor yaveri Hasip Ağa’yla konuşurken. Aslında, adına yola çıktıkları Atatürk’te yaka silkmiştir zamanında bu faydasız ittihatçı tayfasından. ‘Memleketin jandarmasını, polisini beklemeye gerek kalmadan önüne geleni taşlamayı, sopalamayı kendilerine öğütleyen’, varlığı tartışmalı Bursa Nutku’ndan kafalarını bir kaldırsalar bazı gerçekleri görecekler ama kafanın içinde ne varsa artık gövdelerine ağır gelmekte bunların. Öyle diyor Gazi Paşa; ‘bir ittihatçı iyi dosttur, iki ittihatçı tehlikelidir, üçü bir araya geldiği zaman meşru hükümeti yıkmaktan başka bir şey konuşmazlar’.

Gazi’nin bu darbeci, faydasız, kendi kişisel hırsı için gerekirse memleketi yakmaktan dahi çekinmeyen faşist tayfasına neler ettiğini öğrenmek için, İzmir Suikastını bir incelesin bu kendinden başkasını beğenmeyen azınlık. Gazi, uçanı kaçanı Kel Ali’ye astırdıktan sonra, Samsun’a beraber çıktığı, aynı zamanda dublörü olarak da o netameli yıllarda kendisinden istifade ettiği Albay Ayıcı Arif’e gelir sıra. Müstakbel müteveffa Arif Bey, jandarma subayına ‘Paşa yakınımdır, yoldaşımdır bir haber etseniz’ şeklinde bir teklifte bulununca tek cümlelik bir cevap alır: ‘Bir kelle için bu saatte koca Paşa’yı rahatsız edemeyiz’.

Bugünün ittihatçı ergenlerinin atalarından fazlalıkları var eksikleri yok; hiç olmazsa o yılları okuduğunuz zaman bir perde gerisinde cereyan eden olaylar silsilesini görüyordunuz ve bir merak ekseninde devam eden olaylara şahit oluyordunuz. Yaşadığımız günlerdeyse bu ülkede ‘azınlık’ muamelesiyle tasnif edilmesi gereken bir sürünün, yakıp yıktığı şehirleri, itip kaktığı insanları izlemekteyiz. ODTÜ’deki bu faşist saldırıyı organize eden öğrenci kolektifleri adındaki grubun yaptığı açıklamayı okursanız kimlerle karşı karşıya olduğumuzu daha iyi anlarsınız: ‘Biz sizin özgürlük dediğiniz şeyi anlamayacağız. Demokratik kullar olmak yerine, sizin özgürlüğünüze düşman yurttaş olmak istiyoruz’.

Böylesine haddini aşan tiplerle kimin, nasıl mücadele edeceğini söylemek beni aşar. Fakat tarafımdan aynı düşmanlığa, misliyle karşılık bulacaklarından da zerre miskal şüpheleri olmasın. ‘Rubicon’u geçmek’ diye bir deyim vardır; Batı dillerinde “Rubicon’u geçmek” dönüşü olmayan bir yola girmek anlamına geliyor. Bu deyimin kökeni, General Julius Sezar’ın kendisine Roma İmparatorluğu’nda diktatörlük yolunu açan iç savaşı başlatırken MÖ 49 yılında aştığı nehrin ismine dayanıyor. Sezar İtalya’nın kuzeyindeki Rubicon Nehri’ni geçerken “Zarlar atıldı” demiş ve Roma’ya yürüyüp kenti ele geçirmişti. O dönemde generallerin, Roma yakınlarındaki bu nehri askerleriyle geçmesi yasaktı. Nehri askerleriyle geçip Roma’ya yaklaşılırsa bu isyan ettikleri anlamına gelirdi.

Başbakan’ın sabrının sınırlarını da coğrafi sınırlarını da bilmiyorum ama bence Rubicon haziran başlarında İstanbul’da geçildi.

Denizi geçip gölde boğulmayalım; her zaman bir Musa çıkmaz denizi yarmaya…
… Çapulcular üzerine okumak için…

 

kapak_kitap_capulcularÇapulcular” ne istiyor?

Genel seçimler yaklaşırken başladı Taksim Gezi Parkı olayları. İnsanlar öldü, yaralananlar, tutuklananlar oldu. Taksim’deki sanat galerileri bile yağmalandı. Maddî zarar büyük: Yakılan otobüsler, özel araçlar, iş yerleri. Ancak hâlâ isyancıların ne istediğini bilmiyoruz. Taksim Dayanışma Grubu’ndan çelişkili açıklamalar geliyor. Polisi ya da göstericileri suçlamadan önce şunu bilmek gerekiyor: “Çapulcular” ne istiyor? Daha fazla demokrasi? Sosyalizm? Devrim? Darbe? Elinizdeki e-kitap bu sorulara cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Hükümeti_devirmek_kapak4 Türk bankası çalışanlarını sömürmek, tüketiciyi kandırmak ve haksız rekabetten dolayı çok ağır cezalar yediler. Hemen ardından Türkiye tarihin en büyük anti-kapitalist ayaklanmasını yaşadık. Göstericiler “Sosyalist Türkiye” ve “yaşasın devrim” sloganları atarak orak-çekiçli pankartlar, Deniz Gezmiş posterleri taşıdılar. Tuhaf olan ise bazı bankaların ve holdinglerin bu ayaklanmaya destek olmasıydı. Anti-kapitalist göstericiler 20 gün boyunca İstanbul’un en lüks otellerinden birinde bedava kaldılar. Tuhaflıklar bununla da bitmedi. CNN, BBC, Reuters ve daha bir çok medya kuruluşu bir kaç sene önce, üstelik yabancı ülkelerde çekilmiş yaralı ve ölülerin  fotoğraflarını “Türkiye” diyerek servis etti. Tayyip Erdoğan’a destek için toplanan AKP’lilerin fotoğrafı CNN tarafından kazayla(?) “Ayaklanmış Protestocular” olarak yayınlandı.

Dünyada da tuhaf şeyler oldu:

  • Türkiye ile neredeyse aynı anda Brezilya’da bir halk(?) ayaklanması başladı.
  • Georges Soros’a ait ekonomi gazeteleri Çin ekonomisi hakkında aşırı kötümser haberler yaydılar.

“Kazalar” bu kadar çoğalınca insanlar ister istemez bazı şeyleri sorguluyor:

  • Türk bankaları neden sermaye düşmanı, anti-kapitalist bir ayaklanmaya destek oldu?
  • Acaba 2008 krizinden sonra kan kaybeden ABD ve Avrupa kaçan sermayeyi geri  çekmeye mi çalışıyor?
  • Brezilya, Çin ve Türkiye Avrupa ve ABD’deki yatırımları çekmenin cezasını mı ödüyor?

Elinizdeki kitap bu sorulara ve darbe iddialarına cevap arıyor. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:tiberius Tarih: Eyl 10, 2013 | Reply

    Allahınız sizi gerçekten ıslah etsin.

  3. Yazan:atakan Tarih: Eyl 11, 2013 | Reply

    seni de azizim seni de…. beynen fikren zihnen islah ol…

  4. Yazan:Tayfun Tarih: Eyl 12, 2013 | Reply

    Benim tek arzum bu kuduz gezi protestocuları ve benzerlerinin hasbelkader ABDye gitmeleri ve bu alışkanlıklarını gayr-ı ihtiyari orada da sergilemeleri. Olur da öldürülmeden ya da uzun süre hapis cezası almadan oradan kurtulma mucizesini gösterip Türkiye’ye dönerlerse buradaki polislerin ayaaklarının altını öpeceklerdir. Burada saygı gösterilmesini bekledikleri “yaşam tarzları(icip sıçıp terör estirme)”na ABDde saygiyı toleransı bırakın, hayat hakkını bile sorgusuz sualsizz elinden alırlar.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin