RSS Feed for This Post

Türklük ipotek edilebilir mi?

turkluk_milliyetçilik

Bu coğrafyadaki bin yıllık birikimi görmezden gelerek siyaset üretmenin ve kimlik biçmenin bir yerde tıkanıp kalması kaçınılmazdı. Acı, keder ve gözyaşı ile dolu yakın tarihimiz bizi getirip bir eşiğe bıraktı. 80-90 yıllık statükonun dağılmaya yüz tuttuğu bu son dönemlerde önümüze büyük bir imkân çıkıyor. Bu noktada, kimlik meselesinde yapılacak en büyük hata devletin belli bir tanımında ısrar etmesi olacaktır. Eğer devlet çoğunluğu kapsadığına inandığı bir tanım üzerinde ısrar ederse bu durum yeni bir statükonun ifadesinden başka bir şey olmayacaktır. Çünkü devletin yapacağı kimlik tanımı da diğer tüm tanımlarda yapıldığı gibi bir üst kurgu olacaktır. Devlet, örneğin, bütün bir eğitim sistemini bu tarife göre tasarlayacak ve itiraz eden olursa en azından toplum nezdinde peşinen bölücü, ayrılıkçı ve öteki ilan edilecek.

Hemen baştan söyleyelim; Türk”ü bir üst kimlik olarak yeniden kurgulama çabası yanlış mı? Asla. Bu çabaya hiçbir itirazımız yok.  Ancak tartışma sivil hayatta cereyan etmeli ve neticelenmeli. Entelektüeller, akademisyenler, medya, düşünce kuruluşları vs. herkes kendi inandığı biçimde çalışmalarını ortaya koysun; sonunda da kim kendisini nasıl istiyorsa öyle tanımlasın. Kabul eden eder, etmeyen etmez, o kadar. Fakat buna karşın belli kesimin kendi inandıklarını illa ki devlete/otoriteye/güce kabul ettirmeye çalıştıkları gözleniyor. Bu gayretin adalete ve vicdana dayanan hiçbir tarafı yok; kanaatimizce bu olsa olsa ya çok ciddi bir özgüven eksikliğinin işareti, ya da imtiyaz kaybına uğrayacak olmanın verdiği bir telaşın göstergesidir.

Şimdi de kısaca bazı aydın ve akademisyenlerin katılmadığım yaklaşımlarına değinmek istiyorum. Özetle önerdikleri şey; Türk kelimesine yeni bir anlam kazandırıp 76 milyonun tamamına bunu benimsetmek. “90 yılda sizi Türk içinde asimile edemedik, asimile olacağınız yeni bir Türk tarifi verelim” anlamına gelen bu öneri hakkaniyetle, insafla bağdaşmayan bir tutum. Böyle bir yaklaşım Kemalist ideolojide eleştirilen tüm yanlışların tersinden aynısı yapmak olacaktır. Kötü olan Kemalizm’in endoktrinasyonu değil, bizatihi endoktrinasyonun kendisiydi. Ama görünen manzara, bazı entelektüellerin devlet/otorite üzerinden kendi tanımlarını tüm topluma dayatmak istemeleri şeklindedir.

Sormak isterim bu önerinin sahiplerine; Türk, Osmanlı tarihinin herhangi bir döneminde, egemenliği altında yaşayan herkesin ortak adı olarak hiç kullanılmış mıdır? Ya da Osmanlı tarihinin herhangi bir döneminde herkesin kendisini “Türk” diye tanımladığı bir dönem olmuş mudur? Sorunun cevabı çok net: Hayır.

Osmanlı’nın son demlerine ve Cumhuriyet Türkiye’sine gelelim. Bu zaman dilimlerinin hangisinde bu topraklarda yaşayan herkes kendisini “Türk” olarak tarif etmiştir? Bugün için çıkıp, “Türk”ün bir etnik kimlik olarak algılanması devletin yanlış uygulamalarıydı” demek tarihsel gerçekleri çarpıtmaktır. Sanki tarihimizin belli bir anına kadar herkes tarafından benimsenmiş bir üst kimlik vardı da sonraki yanlış politikalar yüzünden “Türk” kelimesi etnik anlama indirgendi. Bu iddia, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin imparatorluk bakiyesi bir ülke olduğu ve Batı tarafından dar bir alana mahkûm edilerek doğal kültürel sınırlarını kapsamayan suni bir devlet olduğu gerçeğini es geçiyor. Beş-altı asırda oluşmuş çeşitliliği ve zenginliği, ayrıca Anadolu’nun kendine has terkibini dikkate almadan ortaya çıkan bir yapıyı zorbalıkla homojenleştirme yönündeki politikalar bugün için iyice hazmedilmiş olarak yeniden öne sürülüyor.

“Türk”ün bu coğrafya yaşayan herkesi kapsayacak şekilde tarif etme çabaları baştan beri bir projeydi zaten; tutmayan bir proje. 1924’ten itibaren bu ülkede tepeden inme bir kimlik projesi uygulanmaya başlandı. Fakat başarılı olamadığını hepimiz gördük. Bugün hayata geçirilmeye çalışılan zaten başarısız olmuş, başarısızlığı 90 yılda kanıtlanmış bir yaklaşımı, farklı bir dil ve algı düzeyi oluşturarak benimsetmekten ibaret. Bu türden çabaların içinde olmayı esasında Cumhuriyeti kuran kadroların inandıkları kimlik doğrultusunda ortaya koydukları eğitim politikalarının bir sonucu olarak görmek yanlış olmaz; aynı siyaset ve kavram evrenin içinden konuşulmakta bugün. ( Bu açıdan Kemalizm’i başarılı sayabiliriz aslında. Zira tarif ettikleri kimlik öylesine benimsenmiş ki, kendisi artık tasfiye olduğunda bile farklı kesimler içinden onun buyurduğu kimlik tarifi farklı bir dil ile yeniden hayat bulabiliyor)

Tekrar edelim, gerçek sorun devletin/otoritenin belli bir kimlik tanımı üzerinden hareket etmesi ve bunu dayatması olacaktır. Kısa vadede sorun çözülmüş gibi görünebilir, ancak uzun vadede daha büyüklerine gebe kalınacaktır. Çünkü biz bu filmi gördük. Cumhuriyet elitleri kendi tanımladıkları kimliği, zorla, baskıyla, kanla dayatmaya çalıştılar; asimile ve inkâra başvurdular. Aynı kimliği daha yumuşak yöntemlerle herkese giydirmiş olmak ilelebet hiçbir sorun çıkmayacağını garanti etmemekte.

Türklük, Orta Asya’dan gelen kavimlerin bu coğrafyada kurdukları siyasi birliklerle İslam’a hizmet etmeleri dolayısıyla zaten gururla taşınacak bir kimliktir. Ama mütemadiyen bununla avunmak ve bu kimliği dinle olan ilişkisi dışında öncelemek ve sahip çıkmak boştur, faydasızdır. Ancak dini mensubiyetten sonra ikincil düzeyde sahip çıkılabilir.  Fakat yaşanan süreçte genellikle aksine şahit oluyoruz. Hatta bu sahiplenme bazen öyle bir düzeyde oluyor ki, sanırsınız Mahkeme-i Kübra’da namaz, oruç gibi feraizden sonra, “etnisite/millet ismine ne kadar sahip çıktın?” diye sual edilecek.

Bizim çözüm önerimiz öncelikle Batı’nın ürettiği kavramlarla düşünmekten vazgeçmek. Milli/ulus devlet neticede Batı’da ortaya çıkmış bir devlet ideolojisidir; buna uygun olarak da homojen bir toplum (millet) tasavvurudur. Batı’nın kendi tarihsel problemlerini aşmak için kendi dinamikleriyle ortaya çıkardığı bir modeli ithal ettik. Bugün ulus/milli devlet ve o devletin kimlik bahşettiği toplum dışında bir modeli neden düşünemiyoruz? Hâlbuki geçmişimizde asırlarca iyi işlemiş devasa bir Osmanlı sistemi tecrübesi dururken, biz o sistemin arıza vermeye başladığı son asrın karmaşasını referans alarak kimlik meselemize çözüm arıyoruz. Entelektüel gayretimizi zaman içinde anlamı bozulmuş “millet” kavramını tadil etmeye sarf etmek yerine başka kelimelerin içeriğini değiştirip tüm toplumun kabulüne sunuyoruz. “Millet”i Kitâb-ı Mübîn esaslı anlamlandırmak daha hayırlı ve bereketli olmaz mı? Ortak bir “Biz” duygusunun teşekkülü mühim, ancak bunu inanç eksenli konuşmak daha doğru olacaktır.

“Etnisite ayrı millet ayrıdır ve farklı etnisiteler bir araya gelerek milleti meydana getirirler” diyenler de Batı tarihinin tecrübesi ışığında konuşmaktalar. Bu cümleyi Avrupalı bir ilköğretim öğrencisine kurabilirisiniz. Ona, ulus devlet modelini anlatırken,  farklı etnisitelere sahip halkların/prensliklerin uzun süre savaştıktan sonra bir birlik oluşturduğunu, birleşerek bir üst kimlik inşa ettiklerini söyleyebilirsiniz. Farklı etnisiteler bir araya geldiler ve örneğin Fransa milletini, Alman milletini vs. oluşturdular şeklindeki bir anlatım onların tarihi hafızasında anlamlı bir karşılık bulacaktır. Ancak bizde etnisiteler bir araya geldi ve milleti oluşturdular diyemezsiniz; bizde, etnisitesi/kavmi ne olursa olsun aynı dine/İslam’a inanlar bir “millet” oluşturdular diyebilirsiniz. Bu hakikatin Kuran ve hadis kaynaklı delillerine girmeye hiç gerek yok. Hemen her Müslüman’ın bildiği gerçekler, zira. Ama işte o bizim etnik/kavmi/milli asabiyetimiz dini hassasiyetlerimizi geriye iterek optiğimizi bozuyor. Milliyetçi, dindar, muhafazakâr aydınlardan Türklük değil, “millet” kavramını yeniden onarmalarını bekliyoruz. Millet kelimesini asli anlamına kavuşturmak, Türklük kelimesine yeni bir içerik kazandırmaktan inanıyorum ki daha kolay ve inayetli olacaktır. Eğer bu başarılırsa Türklüğümüz, Kürtlüğümüz, Araplığımız, Çerkezliğimiz vs. kavga dövüş ve birbirimizden nefret etme sebebi olmaktan kendiliğinden çıkacaktır.

 

… Bu konuda okumak için …

 

Türk milliyetçiliği birleştirir mi yoksa parçalar mı?

İllâ ki bir tutkal/çimento mu gerekiyor? Milliyetçilik tutkalı adil ve müreffeh bir düzene alternatif olabilir mi? Adaletin, hukukun hâkim olmadığı ortamlarda Türklerin kardeşliği ne işe yarar? Belki de Türk Milliyetçiliği diğer milliyetçilikler gibi yok olmaya mahkûm bir söylem. Çünkü var olmak için “ötekine” ihtiyacı var. Ötekileştireceği bir grup bulamazsa kendi içinden “zayıf” bir zümreyi günah keçisi olarak seçiyor. Kürtler, Hıristiyanlar, Eşcinseller, solcular…150 sayfalık bu kitapta Türk Milliyetçiliğini sorguluyoruz. Müslüman ve milliyetçi olunabilir mi? Türkiye’ye faydaları ve zararları nelerdir? Milliyetçiliğin geçmişi ve geleceği, siyasete, barışa, adalete etkisiyle.Buradan indirin. 

 

Türkiye bölünür mü?

“Bebek katili! Vatan haini!…” PKK terörünü lanetliyoruz ama devlet eliyle işlenen suçlara karşı daha bir toleranslıyız.  “Kürtler ve Türkler kardeştir” diyenlerin kaçı “sen benim kardeşimsin”  demeyi biliyor Zaza, Sorani, Kurmanci dillerinde? Ülkemizin terör sorunu ne PKK ne de Kürt kimliğiyle sınırlanamayacak kadar dallandı, budaklandı. Bazı temel soruları yeniden masaya yatırmak gerekiyor: (*) Kürtler ne istiyor? (*)  İspanya ve Kanada etnik ayrılıkçılıkla nasıl mücadele etti? (*) PKK ile mücadelede ne gibi hatalar yapıldı? (*) İslâm ne kadar birleştirici olabilir? Töre cinayetlerinden Kuzey Irak’a terörle ilgili bir çok konuyu ele aldığımız 267 sayfalık bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirin.

 

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisinihukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm”demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:Derin Düşünce (@DDGrubu) Tarih: May 23, 2013 | Reply

    Türklük ipotek edilebilir mi?: http://t.co/MpNsmO7oV4

  3. Yazan:@ibrahimbaran Tarih: May 23, 2013 | Reply

    RT @Mehmet_S_Demir: @ibrahimbaran Yeni yazımız İbrahimim. Türklük ipotek edilebilir mi? http://t.co/BVGIhTRKyK

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin