RSS Feed for This Post

Makaleler / Ekrem Hakkı Ayverdi

suleymaniye-camii

“… Yalnız Osmanlı camii Rabbani bir ilham ile (efradini cami, ağyarini mani) olabilmiştir. Bu hali mimari araştırmalarımızda maddi kıstaslara bağlamaya imkan bulamıyoruz ama, ancak mana ehli bu ciheti anlar. Osmanlı üslubunun camii vazifesini, sanat kudretiyle birleştirip yerine getirmiştir. Onun için mübarek dilimizin icaz mertebesindeki bu tabiri mahalline masruftur.

Osmanlı’nın camide yaptığı nedir? Her şeyden evvel muhite, arazinin şekline ve taşıdığı havasına, rengine kusursuz bir uygunluk temin etmiştir. Bir cami, toplayıcı, tek bir vücud halinde olmalıdır. Bunlar (efradini cami…) tabirinin maddi unsurlarıdır. Ana madde ile mananın mezcetmesi sayesinde tahakkuk edebilmiştir. Hulaseten cami, mahfuz bir yerde ibadet imkan ve selametini bir yerde ibadet imkan ve selametini temin edecektir ama, mümini dünyadan tecrid etmeyecektir. Cami harici dünya ile irtibatı kesmeyecek, kiliselerde olduğu gibi, içindekilerin bir işaretle sevkedildiği bir yer olmayacaktır; orada insan ibadet eder. […]

1970 senelerinde Hisar Mecmuası muhaarrirlerinden şair Nevzad Yalçın Bey’e Almanya’ya Türk musiisi plakları gönderiliyor, onları bir taraftan kendisi zevkle dinliyor, bir toplantıda da Dede Efendi’nin “”Gözümde daim. .””, Zekai Efendi’nin “”Söyletme beni canım efendim”” bestelerini, Refik Fersan’ın rast medhalini, tanbur, ney, kanun taksimlerini bazı Alman musikişinaslara dinletiyor. Nevzad Bey bunları dinlyenleri şu kelimelerle anlatıyor:

“..Müzisyen Alman dostlarım yüklü bir ağacın meyvelerini paylaşan çocukların sevinciyle musikimizi lezzetle dinlediklerini söylediler. Kimii (gizli kalmış birr hazine, bir ufuk) kimi (insanın kolayca kaybolabileceği engin bir zevk ve hüzn bahçesi) dedi musikimiz için. Bir dostum da Batı müziği ile klasik Türk musikisini karşılaştırarak (bizim müziğimiz, binbir çıkıntısı ve sivri uçlarıyle muazzam bir katedral gibidir. Türk müziğini yumuşak hatlı kubbeleriyle, cazip ve esrarlı havasıyle eski Türk mimarisine benzetiyorum) dedi.”

Garblı musikişinaslar dinledikleri mahdut miktarda plaktan bu kadar mütehassıs olur ve bir hazine, bir ufuk, bir zevk bahçesi derler, içlerinden bu sanatlarla alakası olmayan bir diğeri de mimari ile şayan-ı hayret bir mukayese yaparsa, seksen senedir bu nağmeler deryasında yüzen bir Türk ne demez?

Musikinin tekniğinden ne kadar mahrum olduğumuzu peşin söyledik. Bu kalkanın arkasına sığınarak hemen bize mahsus bir vecizeyi öne sürelim: Musikimizin tılsımı tek sesdir, ondan gelen vahdettir. Biz o sayede kopuksuz, boşluksuz, birbirini tamamlayarak akıp giden bir musikiye nail olmuşuz. Araya yabancı sokmamışız. Osmanlı mimarisinin üslübunu “”yed-i kudret””in bir ihsanı olarak tavsif etmiştik. Musikide de tek vahdete işaret olan (bir lütf-i ilahidir) diyoruz …”

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin