RSS Feed for This Post

Ellerin Tiryandafilya, ellerin…

Tiryandafilya,

Tamam, ümit vermedin, ben de farkındayım ama en azından ihtimal vermediğin anlamına da gelmez bu değil mi? Şu saat itibarıyla gözüm telefonda ama ümitlerin tükendiği son çeyreğe de girmiş bulunuyoruz. Yazı yazmak zor zanaat aslında, sen bunu bilmezsin. Kendi çapımda adak adadım, geçtim bir dost sohbetini ‘imkânsız, seni arayamam’ diyen sesini duyayım, bu yazıyı çöpe atacağım.

Kendi aklım yetmediği için şairlere kulak kabartıyorum da sonumuz bildiğin rezalet Tiryandafilya. En akıllısının ‘kapına dayanıp, karakolluk olmamızı’ öğütlediği insanlar tayfası bugün hemen hepsi. Tövbe, senden taraf bir İskender Pala var ki onu da işime gelmediği için dinlemiyorum. Kitabını hatmettim ama adı hatırımda değil şu anda; hemen hemen, noktasına virgülüne kadar anlatıyor bu içine düştüğüm durumu. Hazret, yine de alt perdeden anlatmakta beni, bana. Kendisi, Divan Edebiyatıyla meşgul, biliyorsun ya Tiryandafilya. Beni geç, müskirat ve mükeyyifat ehlinin aşkını bir anlatma anlatıyor ki ben onların yanında çöğür şairi gibi kalmaktayım.

Eski aşkları ve onların sergüzeştlerini okuduktan sonra ‘Kibriya aşkına’ diyorum sık sık. ‘Abartma olabilir mi’ sorusunu da, ne ilk soranım ne de son merak eden bilesin. Onu da dün sabaha karşı Fuzuli’nin ‘aşık-ı sadık menem/ Mecnun’un ancak adı var’ demesinden anladım. Şimdi diyeceksin ki, ‘Tamam da, Mecnun’un ahvalini yazıp, yedi cihan cehennemine rezil rüsva eden de yine kendisi değil mi’ bu adamın. Bir şair, hele ki bir insan boyundan büyük paradoksa düşüyorsa bil ki dibini görmediği ‘sen’ gibi bir suya girmiştir de ondan. İnanmıyorsan, ‘yetmez mi müsab olduğumuz bunca devahi/ ağzım kurusun yok musun ey adl-i ilahi’ diyen Akif’i sorgula o zaman.

Tüm insanları sevmek istiyorum artık Tiryandafilya. Okuyup, hıfzettiklerimin bir yafta gibi boynuma astığı münevver kibrinden yakamı kurtarasım var. Sonra vazgeçiyorum bu düşünceden ve kendi kendime gülüyorum. Belki de o son okuduğum şiirin bana verdiği içgüdünün cesaretiyle bunu söylemiş olabilirim diye düşünüyorum. Hani, aşkın kadını ve erkeği nasıl farklı etkilediklerinin konu edildiği şiir var ya; ‘Aşk, kadını ve erkeği farklı etkiler/ âşık olan kadının gözünde hiçbir şeyin değeri kalmaz/ Âşık olan erkeğin gözünde ise her şey yeniden değerlenir’ diyen şiiri hatırladın mı Tiryandafilya.

Tüm insanlara, çevreme, eşime dostuma tekrar değer biçmek istedim. Kendimi çok değerli hissetmemden, bulunmaz Hint kumaşı olmamdan değildi bu eksperliğe soyunmam. İstedim ki genel bir af çıkarayım da bir iade-i itibar silsilesine imza atayım daracık dünyamda. Zemheri ayında papatya falları açtım onlara; yani elimden geleni yaptım ama hepsi de son bir papatya yaprağına kurban gittiler. Bir tek yaprakları Tiryandafilya, bir tek yaprakları daha olsaydı ellerinde, onların beni sevdiğine değil ama benim onları sevdiğime hükmedecektim. Ama olmadı olamadı; ‘hayata beraber başladığımız dostlarla da yollar ayrılıyor bir bir’ diyen şaire inat gittikçe artmıyor yalnızlığım. ‘Sen varsın ya’ cümlesi meğer ki iki kelime ve bir nidadan ibaret değilmiş, onu da öğrenmiş oldum ömrümün hazanında.

Sen varsın ya, bana rızamla yüklediğin mihnetin var ya ‘yeter’ diyorum. Bir sıkıntıyla yaşamak fikri çokça sıkıcıdır biliyorum ama bu derdi arzulamak daha da bozuk bir ruh halinin ikrarı gibi gelmekte ağyara. Bunları onlara anlattığımdan, akıl almak için kapı kapı gezmemden dolayı kurduğum bir cümle değil bu. ‘akıl almak’ zaten gelişinden aşikâr olan yanlış bir cümle. Yaşadıklarımızın ifadesini akılla izah etmek fikri dahi, bir metinde cümleyi düşürmeye yeter de artar bile. Eskiden yazdıklarımı düşünüyorum, geçtim yazmasını konuşurken kurduğum cümleleri düşünüyorum ve bu derde düştükten sonra kendime bir bakıyorum. Basit bir yazıyı yazdıktan sonra bile yaptığım hataları düzeltmek hayli zamanımı almakta artık. Neyi, nereye koyması gerektiğini idrak edemeyen bir mescaline müptelası gibiyim. Sıradan bir kaktüsten alınan bir parçanın mamulü olan mescalin denilen mükeyyifatı biraz araştırsan düştüğüm durumu anlarsın Tiryandafilya.

Kıyamet, ama büyük oranda kendi kıyametim canım benim. Kopacağı tarihi, gaybı elinde bulunduranın sadece vakıf olduğu büyük kıyametten bahis açmıyorum. Elbette günü gelince kitapların tomarlarını dürer gibi gökleri toplayacak olanın da bir planı var, elbette her türlü noksandan münezzeh olanın da bir hesabı var ve O, hesap yapanların da en kudretlisi. Odur ki her oyunu bozan gizli zordur aynı zamanda. Hamd ve şükür ona olsun her daim. Ama bu fakir kulu da yeryüzünde O’nun halifesi değil mi? Aklımı aldığın günden bu güne kadardır ki hayvanca insiyaklarım bana mihmandarlık yapmakta. Dişinden tırnağından arttırarak kazandığı sevaplarıyla, ancak kabir azabının şiddetinin dozunu düşürmeyi amaçlayan ben, har vurup harman savuran bir hane-i hammar ehli oldum artık. Şairin dediği gibi yani: ‘Akıl eydür ‘cübbe vü destar hani’/ Âşık eydür ‘hane-i hammar hani’. İzaha muhtaç bir beyit değil ama kabaca ‘Akıl mevki makam sorsa da âşık meyhane peşinde’ demekte kudema.

Son olarak, ‘en çok neyimi sevdin’ şeklindeki sıradan basitliği içinde barındıran soruna gelince; kendime sorduğum ve net olarak cevabını ‘bir fetişist değilim’ şeklinde aldığım cevaba rağmen, ellerin gerçekten harikulade. O ellerle biber dolması yapılırdı, iğne oyası işlenirdi, ne bileyim mutlu olması mukadder bir çiftin oturacağı harap bir evi ihya etmek adına badana bile yapılırdı sıvası düşmüş duvarlara.

Ama o yüzük, o parmakta olmuş mu dersen onu da sen bileceksin Tiryandafilya…

 

 

… e-kitap okumak için…

Roman nedir? Nasıl Yazılır?

Roman nedir? Tarif dahi edilmesi zor bir kavram. Sanatçının İnsan’a bakışını, toplumla kurduğu ilişkiyi yansıtır sanat eserleri. Bu sebeple sanat her çağda yeniden icad edilir. Ünlü yazar Heinrich Mann’ın dediği gibi: “Bütün romanların ve hikâyelerin amacı kim olduğumuzu bilmektir, Edebiyatın önemli bir konuma sahip olmasının nedeni, sadece doğanın ve insanlar âleminin ayrıntılarını tek tek açıklaması değil, insanları hep yeni baştan keşfetmesidir.” Okuyacağınız bu eserle romanlarından da tanıdığınız değerli yazarımız Suzannur Başarslan Roman’ın derinliklerine giden bir seyahate davet ediyor sizi. Zaman’ın kullanımı, olay örgüsü, mekân, dil, üslup ve daha bir çok temel kavram edebiyatın dev isimlerinden örneklerle irdeleniyor. Buradan indirebilirsiniz.

 

Şiirlerim, Öykülerim / Cemile Bayraktar

İnsan ya zevkten yazar ya dertten yazar. Ama insan bazen dertli olduğunu kendi bile bilmez, derdini ve zevkini kendi yazar ama farkında değildir, derdini de, şevkini de bazen kendi yazmamışçasına, yazdığından okur, insanın kendinde bilmediği yansımıştır yazıya, insan dertten yahut zevkten yazarken herkes kadar kendini okur. İnsan önce kendi için yazar. O vakit yazdığı aynası olur. Buradan indirebilirsiniz.

 

Öyküler (Suzan Nur Başarslan)

“…Benim öyküm bir rivayetten ibaret, bu yüzden benden miş’lerle bahsediyor diğerleri. Beni, yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılıyorlar. Sorsalardı bana, derdim ki, beni yaşamadığım sandıkları kocaman bir hayatı geri çevirmekle yargılayanlara, evinden ayrılmayan/ayrılamayan, öyküsünü değil, hayallerini anlatır elbet, ya da masalları. Oysa bilmek yaşamak değildir her zaman, yaşamanın bilmek anlamına gelmeyeceği gibi her daim. Gözlerimde; bir şeyler yaşamış olanların, yaşamadıklarını sandıklarına olan o kendini beğenmiş, o her şeyi bilen bakışına rastlayamazsınız bu yüzden…”

Son romanı Bela’dan da tanıdığınız DD yazarı Suzan Nur Başarslan’ın öykülerini derlediği bu kitabını ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Söz yıkar şiir imar eder

İncitmeden söylemek istersin ama söz incitir bazen. Ağlatmak istersin bazen ama söz ağlatmaz. Bazen sesini sözle duyurmak istersin ama duyulmaz. Bazen birsindir, bin olmak istersin söz yetmez. Sözün söz; kelimenin kelime olarak kaldığı anlar bazen yetmez, bazen tam aksine düşer, öyle zamanların sihri sadece şiirdir… Tahran’dan, Washington’a; Beyrut’tan, Tokyo’ya; İstanbul’dan Şam’a; Paris’ten Kazablanka’ya; Filistin’den Keşmir’e kadar uzatabilir kollarımızı şiir, tel örgülere, mayınlı topraklara, kırmızı çizgilere mahkûm etmeden beşeri, uzanır uzanabildiğince…Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin