RSS Feed for This Post

Açlık Oyunları / Bir Film Kritiği

Sinema, müzik vs. gibi popüler kültürün öğelerini, yetişkinliği yaşadığınız evrede takip etmek biraz daha güçleşiyor. Bunun bazı nedenleri var. Birincisi daha ciddi birşeyler yapmanız gereken zamanlarda yeni çıkanların takibi “boş iş” veya çocukça bir uğraş gibi kalıyor. Tabi ki zamanınızı yönetirken –her anı dolu dolu geçirmesek de– daha asli uğraşları ön plana çıkarma gayreti de etkili… Burada sinema, müzik vs. takibinden kastettiğim, milyonların hipnotize olmuş gibi tv karşısında vakit harcamak değil, tv de dahil eğlence ve sanat dünyasında sahneye konulanların arka planda nasıl bir kurgu peşinde olduklarını anlamaya çalışarak izlemek.

Sanırım düşünmeyi seven çoğunluk üniversite döneminde böyle bir izleme süreci yaşamıştır. Yaşananlara paralel anlatımlar bulmak önemlidir çünkü… Şiir olsun, roman olsun, müzik olsun popülerliklerini anlattıkları şeyleri nasıl sunduklarına borçludurlar. Gerçekle hayal ve gerçekle duygular arasındaki somut ürünlerdir bu sanatlar… Popüler sanatların hem yaşanılan çağın durumlarının aynası olma hem de egemen güçlerin geleceği bir roman yazar gibi kurgulama isteklerinin aracısı olma gibi işlevleri vardır. Sinema, yirminci asırda şekillenen bir sanat olarak “olan”ı yansıtma işlevi ile algılarla oynayıp zihinlerin işleyişlerini egemenlerin lehine çevirme arasında işlevleri içeren yelpaze gibidir. Ve sinema sanatının içinde bütün sanatları kullanmak mümkündür. (“Holywood” kelimesinin  sihirbazların kullandığı “sihirli değnek” anlamına gelmesi de manidardır)

Üniversitede iken kurguların arasında gerçek dünyayı(politikayı) kavramaya çalışırken, yılların geçmesi insanı daha fazla gerçek dünya meşgul etmeye başlar. Birde her dönemde sahneye çıkan popüler kültürün aktörleri yani “Yıldızları”, “süper starlar”ını kendi döneminizdekilerden daha ucuz ve basit bulmaya başlarsınız. Böyle olunca da kurgular dünyası ile gerçek dünya arasında ilintileri kaçırmaya başlarsınız.

……………

Ancak bu ilgi kaybını yaşadığınız zamanda yanınızda 10’lu yaşları (teenage) yaşayan biri varsa, onun ilgileri sizi bu dünyada olup bitenleri göz ucuyla da olsa takip etmenize yol açar. Şükür ki benim yanımda da yeğenim var. Eğer o olmasaydı. Ne “Açlık Oyunları” filminden haberim olurdu, nede satış rekorları kitap serisinden…

Öncelikle filmin kurgusunun yeni bir şey söylemediğini belirtelim. Bilim kurgu, George Orwell’dan beri, insanların hayatlarının devamlı kontrol altında olduğu, egemenlerin elinde tutulan bir baskı yönetiminin bulunduğu korkunç bir gelecek tasavvuru çizerler. V for Vendetta(2005), Matrix(1999), Su dünyası(1995) bu kurguyu barındıran sağlam yapıtlardır. İnsanlığın makinalar ve hırsı yüzünden yaşadığı büyük trajedilerden sonra birileri kontrolü ele alır ve küresel felaketlerden geriye kalan insanların bu birileri tarafından özgürlüklerine son verilir. Ancak bu iyi planlanmış sıkıyönetimler sayesinde halk kendisini normal bir yaşantının içinde hissetmeye devam ederler. Matrix’te bir farkla bütün herşeyi kontrol eden şey makinalar. Yapay zeka olarak Matrix, “insanın yıkıcı özelliğine” karşı onu uyutarak ve ona rüya kurgulayarak dünyadan kalanları korumaya çalışmaktadır.

Özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı direniş göstermek, özellikle de batı toplumları için modernleşmenin yolunu açmıştır. Direniş, doğmaları sorgulamak ve en önemlisi insanın sınırsız tüketme ihtiyacını karşılama mücadelesi… Ortaçağda Avrupa halklarının sefaleti, bu sefalete çözüm üretmek yerine eski değerler üzerinden vidaları sıkarak kurtulmaya çalışan din adamları ve feodal beylere karşı ekonomik çıkmazlardan çıkar yol bulmaya itmiştir.

Tarihin çeşitli katmanlarında çeşitli sefalet ve buna isyan öyküsü vardır. Dünyanın son egemen medeniyeti, başarıyla sonuçlanmış isyanlarla (devrimle) ilmek ilmek örülmüştür. Bu medeniyetin son sihirli sanatı olan sinema bu nedenle açlık ve isyan üzerinden destanlar sergilemeyi sever. Ancak her isyanı da yüceltmez. Meşru görülmeyen toplumsal hareketler ya terördür ya da faşizm… Her açlık hikayesi de aynı değeri görmeyebilir. Çünkü Avrupa’nın toplumsal hafızasına ait olmayan açlık hikayeleri antropolojinin konusu olarak ya belgesellerin ya da terörü besleyen unsur olarak uluslar arası dengelerin kartlarında tuttuğu bir konudur.

“Mıntıkalar” 2. Dünya Savaşı Avrupası, “Capitol” Lady Gaga’lar Dünyası

Açlık oyunları filminde açlık çeken mıntıkalarda yaşayan insanlar “etnik görünümleri çeşitli olsa da” kıyafet olarak 2. Dünya Savaşı döneminde Avrupalıların giyindiği gibi giyinmesi ve görüntünün siyah beyaza yakın bir şekilde ayarlanmış olması, insana filmi yapanların “ne görmemizi arzuladıklarını” sorduruyor. Şu an hali hazırda açlık çeken, çeşitli coğrafyalardan bir sürü insan giyim olarak ya etnik kıyafetleri yada hazır giyimin ucuza sunduğu ve giyim olarak rahat olan “penye”yi giyiyorlar. Bugün Tibet’te Budist rahibin geleneksel rahip giysisinin içine giyilmiş penye tişörtü veya Afrika da bir kabile mensubunun yörelerine özgü dokunmuş kumaşı altına peştamal olarak sarıp üstüne tişört giydiğini görebiliriz. Açlık çeken Arakan’daki Rohinya Müslümanları da öyle…

Mıntıkalardaki giyimler, insanın zihnini tamda bilim kurgu romanların ilk çıktığı (1940’lara) döneme götürmekte… İnsanlar hali hazırdaki bir sefalete veya gelecekteki muhtemel bir sona üzülmek yerine, Avrupalıların geçmişte sıkıntı çektiği dönemlerin hatıralarına üzülmeye yönelebilir bu kurguyla… Mıntıkaların yöneticisi olan 13. Üstün mıntıka Capitol (etimolojik olarak Kapital ile aynı kökten türeyen kelimeler olması ilginç) ise, son dere renkli, bir yandan da 19. yy burjuvalarının giyimlerini andırmaktadır yada Lady Gaga ucubeliğini… Romalı seçkinlerin seyrine hitap eden gladyatör oyunlarından farklı bir mantık taşımamaktadır, Açlık Oyunları… İleri teknoloji ile Tanrıcılığa soyunmuş Capitol insanlarının tek istediği bu düzenin değişmemesidir.

Oyun arenası, tamamen buradaki insanlar tarafından hazırlanmıştır. Arıların genlerinden, yırtıcı hayvanlara, orman yangınlarından, dondurucu soğuklar (üstelik hepside ölümcül) bilgisayar ortamında oluşturulup gerçek insanların (çocukların) birbirlerini öldürme oyununa zevk amacıyla sokulmuştur.

……………..

Bu filmi izlememi sağlayan yeğenim, daha önce Harry Potter ve Narnia Günlükleri filmlerini ve kitaplarını ilgiyle takip etmişti. Bu yapımların fan gurupları ile ilginç bir şey söyledi:

“Harry Potter fanları diyormuş ki: ‘biz Hogwarts Okuluna gitmek istiyoruz’. Narnia Fanları da : ‘biz Narnia Ormanına gitmek istiyoruz’. Açlık Oyunları fanları ise: ‘biz böyle iyiyiz’”

Çocuklara ve gençlere hitap eden filmlerde dikkat ederseniz 2000 yılından itibaren Fantastik hikayeler ilgi görmeye başlamıştı. 80lerde (benim çocukluğumun olduğu zamanlarda) bilimle ilgilenen süper zekalı çocukları konu alan filmler vardı. 90lardan 2000’e kadar ise müzik ve spor alanında havalı olanların önde olduğu ve çalışkan gençlerin aşağılandığı filmlerde artış olmuştu. 2000 den sonra da bahsettiğimiz gibi Sihir ve Büyülü gerçekte olmayan alemlerin resmedildiği filmler revaç kazandı. Sihirli ve büyülü filmler, kurgu olarak gerçek dünyadaki meselelerden ilham alınarak yapıldıkları halde, o hayal dünyası gerçek fizik alemdeki gibi değil elbette. Güzeller bozulmayan güzel, nesneler sihirli… Ancak Açlık Oyunları onlar kadar fantastik bir bilim-kurgu olmasına rağmen, izleyici kitlesini insanlığın kadim derdi olan zalim-mazlum, egemen-köle ikilemine çekecek gibi görünüyor.

Bu filmi 2000 sonrası gençler için gerçeğe doğru bir adım sayabilir miyiz?

 

… Sinema üzerine e-kitap okumak için…

İnsan’sız Sinema Olur mu?

Elinizdeki bu kitabı Sinema’nın programlanmış ölümüne karşı bir direniş olarak görebilirsiniz. İnsan’dan vaz geçmeye yeltenen, Güzel’i, Sanat’ı,İnsan’ı kâr-zarar tablolarına sıkıştırmaya çalışan endüstriye “Hayır!” demenin nazik bir yolu. Sinema bütün “teknik” karmaşıklığına rağmen insansız olmaz. Sinema insanlar tarafından yine insanlar için yapılan bir sanattır.

Derin Düşünce yazarları izledikleri 28 filmi anlattılar. İnsanca bir perspektiften, günlük hayatlarındaki, iç dünyalarındaki yansımalara yer vererek… İran’dan Arjantin’e, Fransa’dan Afganistan’a, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan bir yolculukta, İnsan’dan İnsan’a… Umulur ki bu kitap Andrei Tarkovsky, Semih Kaplanoğlu, Mecid Mecidi, Nuri Bilge Ceylan ile buluşmanın farklı bir yolu olsun… Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:@marilungos Tarih: Eki 21, 2012 | Reply

    Açlık Oyunları / Bir Film Kritiği: http://t.co/1bBDc9Jq

  3. Yazan:@guncelhaberler Tarih: Eki 21, 2012 | Reply

    Açlık Oyunları / Bir Film Kritiği: http://t.co/GlCZsLp7

Sorry, comments for this entry are closed at this time.