RSS Feed for This Post

Dışarıda Kalanlar/ Bırakılanlar

Dışarıda Kalanlar/ Bırakılanlar kitabı tamamen tesadüf eseri elime geçti. Bu tesadüfün baş karakteri olan Asım Gültekin’in ismini burada mutlaka anmam gerek. Asım Abi, evine gelen herkese ayrılık vakti geldiğinde kitap hediye eder. Kitaplar genelde rastgele seçilir ve bir anda önünüze konuverir. Bu kez masaya koyduğu kitaplar arasında Dışarıda Kalanlar / Bırakılanlar adını taşıyan kitap bir anda dikkatimi çekti. Sanki kendimi tanımlayan kitabı görmüştüm diğer kitapların arasında. Dışarıda kalmak, bırakılmak, ve hemen arkasından aklıma gelen üçüncü kelime “ötekileştirilmek”.  Evet bu benim kitabımdı.

Elime alıp baktığımda beni hayal kırıklığına uğratmayan bir dolu isim gördüm kapağında. Dışarıda Kalanlar / Bırakılanlar ortak bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkmıştı. Önsözünü okuduğumda kitabın 1998 yılında Bilgi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Outsiders” başlıklı konferanstan alınan konuşmalardan oluştuğunu öğrendim. “Outsiders” türkçeye tam olarak çevrilemeyen bir kavram olduğu için “dışarıda kalanlar/bırakılanlar” olarak yazmayı tercih etmişler. Konferansın temel soruları da zaten bu kavramın içerdiği farklı anlamlar etrafında şekilleniyor.

Kitap, dışarısı ve içerisi arasındaki kırılgan çizgiyi, farklı içerikler üzerinden anlamaya çalışan konuşmacıların metinlerinden oluşturulmuş.  Önsözde geçen şu cümle aslında kitabın genel konusunu açıklıyor: “Bu kitaba dahil edilen seslerin çeşitliliği de marjinalleştirme pratiklerinin çok değişik kriterlere dayandığını göstermekte ve marjinalliğin de kendi içinde farklılaştığına dikkat çekmektedir.”  Bana kalırsa kitapta yer alan her metin bir diğerini tamamlamış. Çünkü karmaşık ilişkilerden oluşan “outsider” olma durumu ancak bu şekilde, farklı konseptler üzerinden anlatıldığında çoğulcu anlamını koruyabilirdi.

Kendi ülkesinde yaşarken outsider konumuna itilen başörtülü bir kadın olarak tüm okuduklarım, içinde olduğum durumu yeniden analiz etmeme yardımcı oldu. Özellikle Chris Rumford’un “Dışarıda Kalmanın İmkansızlığı: Ernesto Laclau’nun Çalışmasındaki Toplumun İmkansızlığı”, Rıfat N.Bali’nin “Türkiye’de Yahudi Azınlığı İçinde Farklı Olmaya Çalışmak”, Ceylan Orhun’un “Kadınsı Değerlerin Dışlanması”, Duygun Erim’in “Nefret”, Eylem Kaftan’ın “Gözü Cinselleştiren Sinema ve İktidar Üzerine” başlıklı konuşmalarından etkilendim.

İlk olarak Chris Rumford’un konuşma metninden başlamak istiyorum. Chris Rumford imkansız bir toplum tanımından yola çıkarak dışarıda kalmanın imkansızlığını anlatıyor makalesinde. Dışarıda kalan olmak için, dışarıda bırakan bir topluma ihtiyaç vardır, fakat eğer toplum diye birşey yoksa dışarıda kalanı farklı bir şekilde kavramsallaştırmamız gerekiyor diyor. Bu düşünceleri oluştururken Ernosto Laclau’nun “Toplumun İmkansızlığı” çalışmasından esinlenmiş. Laclau’ya göre toplum ucu açık ve tamamlanmamış birşeydir, çünkü aynı şekilde tamamlanmamış bireylerden oluşmaktadır. Bu nedenle toplum dediğimiz sınırları somut bir şekilde belli olan birşeyden bahsedemeyeceğimiz gibi bunun tamamen dışında kalma durumundan da bahsedemeyiz. Konuşmasında özellikle şunu vurguluyor Chris Rumford:  “Laclau toplumsalı, bir bütünlük olarak değil fakat ideolojik, ekonomik ve politik olanın birbirinden ayrı nesneler olarak kurumsallaştırma yetisinden uzak dengesiz ilişkilere girdikleri ilişkili yarı-kimlikler sahası olarak görür.” Dolayısıyla dışarıda olan her zaman bir yanıyla içeridedir, ve içeride olanın her zaman dışarıda olma ihtimali vardır.

Makalenin son cümlesi: “Bizi tehtid eden ise aslında dışlanan, dışarıdaki değildir, bütünleyici dışarısının yaratabileceği anlam fazlalığıdır.” Bu cümle benim açımdan pek çok şeyin açıklaması niteliğinde oldu. Çünkü ne zaman “anlam fazlalığı” yarattıysam o zaman tehtid olarak algılandığımı hissettim bu ülkede. Eğer kategorilere sığmayıp, hem orada hem burada bulunuyorsanız, sizden yalnızca sizi ötekileştirerek kurtulamayacaklarını anlıyorlar. Tanımlayamadıkları bir varlık olarak onları korkutuyor, sizinle mücadele edecekleri alanı yokediyorsunuz. Bunu babası ya da kocası tarafından zorla örtülmeyen, bir adamın dört karısından birisi olmak gibi bir planı asla olmayan, kendini evin içinde tanımlamayan, özellikle kamusal alanda yer alan ve marjinalleştirilmeyi reddeden başörtülü kadınlar her an hissediyor olmalı. Çünkü bunları reddettiğiniz için sizi neyle ötekileştireceklerini bilemiyorlar, sizi tanımlayamıyorlar.

Rıfat N.Bali’nin “Türkiye’de Yahudi Azınlığı İçinde Farklı Olmaya Çalışmak” başlıklı metni ise bir müslüman olarak zaman zaman aynı şeyleri yaşadığımı farkettiğim için ilgimi çekti. Bir cemaat tarafından sürekli aynı şeyleri düşünmeye, aynı şekilde davranmaya, belli kalıplar içinde yaşamaya zorlanmanın, aksi halde aynı inançları taşımanıza rağmen dışlanmanın nasıl birşey olduğunu anlatıyor Rıfat N.Bali. Ki bu da benim gibi farklı düşündüğünü söyleyen her müslümanın deneyimlediği bir duygu olsa gerek. Ne zaman ağzımızı açıp şöyle de olamaz mı desek hemen bu fikrimizin müslümanları temsil etmediği yalnızca kendi yorumumuz olduğu ileri sürülür. Buna diyeceğim birşey yok, fakat belli kalıplarla konuşan ve çoğunlukla geleneği savunan müslümanlar nedense herkesi temsil eden bir üslupla konuşuyorlar. Asıl mesele de burada zaten. Farklı olan düşünce cemaatler tarafından dışlanıp marjinalleştirilirken, cemaatin düşüncesi evrenselleştiriliyor. Cemaatin düşüncesi derken aslında cemaatteki herkesin içtenlikle kabullendiği bir düşünceden bahsetmiyoruz. Cemaat içindeki kabulleniş pek çok farklı nedenin birleşmesiyle oluşuyor aslında.

Kitapta Duygun Erim’e ait bölümü okurken hep Duygun Hoca’nın bunları anlatırken ki heyecanı geldi gözümün önüne. Benim gibi Bilgi Üniversitesi’nde kendisinden ders alma şansı olanlar, onun bir konuyu ele alırken karşısındakini unuturcasına nasıl konunun derinlerine indiğini iyi bilirler.

Metinde “Outsiders” meselesini La Haine isimli film üzerinden kendine özgü yorumlarıyla anlatıyor Duygun Erim. Filmde geçen bir hikayeyle ilgili şunları söylüyor: “Benim bu hikayeyle ilgili yorumum ise şöyle, hiç durmadan giden ve asla kimseyi beklemeyen tren aslında sistemin ta kendisi ve eğer ona uyum  göstermezseniz olan size oluyor. Sistemi beğenmeniz ya da onaylamanız gerekmiyor, ama bir şekilde onun içinde ve ona tabi olduğunuz için ona uyum göstermek sizin çıkarınıza oluyor ve kendinizden ödün vermediğiniz noktada zararlı çıkıyorsunuz.” Bu cümleler içinde olduğumuz durumu özetlemiş oluyor. Bir “outsider” için durum aslında bundan ibaret.

Ceylan Orhun ve Eylem Kaftan’ın metinleri ise daha çok cinsiyet meselesi üzerinden içerisi ve dışarısını tartışmaya açıyor. Eylem Kaftan sinemada cinselliğin nasıl erkek gözü tarafından şekillendiğini anlatırken, Ceylan Orhun “kadınsı değerler”in erkeğin benliğinden dışlandığında ortaya çıkan eksiklik üzerinde duruyor. Aslında cinsiyet konusu “outsider” olma durumunu pek çok şekilde anlatabilir. Çünkü kadınlık ve erkeklik hep içeride ve dışarıda olmayla beraber tanımlanan şeyler toplumda. Hatta öyle ki kadınlar kendilerinin dışında kalarak varolabiliyorlar bu sistemde, öbür türlü varlıkları erkekler tarafından görmezden geliniyor. Kadın sürekli kendine dışarıdan bir göz olarak bakmak zorunda kalıyor, ve bu dışarıdaki göz aslında erkeğin gözü olarak karşımıza çıkıyor.

Bence Dışarıda alanlar/Bırakılanlar kitabı pek çok farklı alanda ve konunun içinde “outsider” kavramını tartıştığı için çok önemli. Böylece içeride veya dışarıda olmanın, ya da hem içeride hem dışarıda olmanın farklı koşullarda nasıl gerçekleştiğini anlamamıza katkıda bulunuyor. Özellikle de benim gibi toplumun belli noktalarda dışarıda bırakmaya çalıştığı pek çok kişi için bu kitap durduğumuz yeri yeniden gözden geçirmeye yardımcı oluyor. Aslında kendimi “outsider” olarak tanımlarken dışarıda kalmaktan ya da bırakılmaktan daha öte birşeyden bahsediyorum. Yazımda da belirttiğim ve Chirs Rumford’un da anlattığı gibi, aslında içerisi ve dışarısı birbirinden o kadar kopuk yerler değil. Her an hem içeride hem de dışarıda olabiliriz ve sanırım “outsider” kavramı tam da bu durumu anlatıyor.

Dışarıda Kalanlar/Bırakılanlar – Bağlam Yayınları

Yayına Hazırlayanlar: Nabi Avcı, Deniz Derman, Süheyla Kırca, Arus Yumul

 

 

 

… E-Kitap okumak için…

Kitap Tanıtan Kitap 1

Kitap okumak… Jean Paul Sartre, Nazan Bekiroğlu, Toshihiko Izutsu, Henri Bergson, Mustafa Kutlu, Dostoyevski, Elif Şafak, Clausewitz, Sadık Yalsızuçanlar, Alber Camus ile sohbet etmek… Suyun resmine bakmakla yetinmeyen, su içmek isteyenler için var kitaplar. Mesnevî var, El-Munkızü Min-ad-dalâl, Kitab Keşf al Mânâ, Er-Risâletü’t-tevhîd var.  Elinizdeki bu kitap Derin Düşünce yazarlarının seçtiği kitapların tanıtımlarını içeriyor. Bizdeki yansımalarını, eserlerin ve yazarların bıraktığı izleri. Farklı konularda 44 kitap, 170 sayfa. Zaman’a ayıracak vakti olanlar için… Buradan indirebilirsiniz.

Kitap Tanıtan Kitap 2

Kitap tanıtan Kitapların birincisi kadar sevildi, o kadar çok ilgi gördü ki ikincisini yayınlamak için sabırsızlanıyorduk. Yeniden 44 kitap tanıtımıyla geliyoruz karşınıza: Dostoyevski, Sezai Karakoç, Yıldız Ramazanoğlu, Jean Paul Sartre, Amin Maalouf, Taha Akyol, Hasan Cemal, Ali Şeriati, William C. Chittick, Alain Touraine, Muhyiddin İbn Arabi Hazretleri… Farklı asırlar, farklı coğrafyalar, farklı konularla dergi tadında bir kitap… Ortak olan tek şey İnsan belki de? İnsan’ın iç dünyasındaki saklı hazineleri paylaşma muradı…Buradan indirebilirsiniz.

Kitap tanıtan kitap 3

İnsanları birleştiren, engelleri ortadan kaldıran bir eylem yazmak… ve tabi okumak. Heinrich Böll, Sadık Yalsızuçanlar, Jean-Paul Sartre, Leyla İpekçi, Samuel Beckett, Peyami Safa, Immanuel Wallerstein, Marilyn Monroe veya Baudelaire… Farklı ülkelerde yaşamış, farklı kaygılarla yazmış olsalar da bütün yazarlar bir iz bırakmak, günü gelince başka insanlarca okunmak isterler. Evet… Yazmak vermektir. Kitap tanıtan kitaplarımızın üçüncüsünü ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 

 Kitap tanıtan kitap  4

Alışılagelmiş kitap sunumlarından farklı bir çalışma bu. Neden? Öncelikle kitap tanıtan kitap serisinde tanıtımı yazanlar da tıpkı tanıtılan sanatçı ve filozoflar gibi birer yazar. Bir çoğu profesyonel ve yarı-profesyonel olarak yazı hayatlarını sürdürmekteler. Ek olarak… katkıda bulunan yazarlar eserin güzelliği kadar kendi iç güzelliklerini, kişisel tecrübelerini, eserle ve yazarla tanışma serüvenlerini de ortaya koyuyorlar. Bu bakımdan kitap tanıtan kitap Aktaş, Kafka, Ramazanoğlu veya Kazancakis ile olduğu kadar Başarslan, Gürkan, Becer ve Özdemir ile de tanışmanın veya mevcut dostluğu ilerletmenin güzel  bir yolu. Bu 4cü kitapta Yine « ağır » konuklarımız var : Franz Kafka, Cihan Aktaş, Michel Houellebecq, Yıldız Ramazanoğlu, Nikos Kazancakis, Ali Şeriati, Jacques Derrida, Selim İleri, André Gide. 20 farklı kitap, Rusya, Fransa, İran, Almanya ve Türkiye’den 20 yazar. 98 sayfalık bu kitabı, kitap tanıtan kitapların dördüncüsün ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin