RSS Feed for This Post

Ben, kendim ve ötekiler

“Yaptığım işi başkasına beğendirme çabam yoktur benim” diye geçiriyorsun içinden. Yaptığın yemeği senin beğenmen yetiyor da artıyor bile. Sofradakilerin ne düşündüğü ile ilgilenmiyorsun hiç. “Harika olmuş!” deyip demeyeceklerini dert etmiyorsun. Başkalarının seni beğenip beğenmemesi umurunda değil. Onlara kendini beğendirme köleliğinden kurtulmuşsun. Özgürsün, rahatsın.

 Yaptıklarını sadece senin beğenmen yetiyor. Mesela, giyinip kuşanıyorsun. Ya da aynanın karşısına geçmişsin, süsleniyorsun. Bir başkası ya da başkaları için süslenmediğine öyle eminsin ki. “Ne kadar hoş olmuşsun!” denilip denilmemesi hiç derdin değil. “Ne kadar hoş oldum” demen yeterli ve kâfi geliyor sana.

 “Ben beğeneyim yeter” diye geçiriyorsun içinden. Kimsenin gözüne girmeye çalışmak gibi bir derdim yok, diye düşünüyorsun gururla. Yanılıyorsun. Hâlâ gözüne girmeye çalıştığın biri var: Kendin.

 Aynada sana bakan bir çift göz var, baksana. Nasıl da inceliyor seni. Yüzünün her ayrıntısına nasıl da dikmiş gözünü. Ya da yaptığın yemeğin tadına bakıyor, kokluyor, inceliyor da inceliyor. İçinden, kendi kendinle konuşarak, göklere çıkarıyorsun kendini. Nasıl da övüyorsun. Harikasın, muhteşemsin, güzelsin, akıllısın, zeki mi zekisin. Beğendikçe beğeniyorsun kendini. Oyalandıkça oyalanıyorsun, kendinle.

 Ya da tersi oluyor. İstediğim gibi olmadı diye paralıyorsun kendini. Belirlediğin standarda ulaşmadı diye kendini ayaklarının altına almadığın kaldı bir. Ezdikçe eziyorsun onu. Çiğnedikçe çiğniyorsun.  Her iki türlü de, yazık ediyorsun kendine. Sen, seni ne kadar övsen de, ne kadar takdir etsen de, ne kadar beğensen de, kalbinde sonsuz bir çatlak, bir türlü doymuyor yine.. Başkalarının gözüne girmekten kaçarken kendi gözüne girmenin tuzağına yakalanıyorsun. (Mustafa Ulusoy)

 

… Bu konuda okumak için…

Derin İnsan 

 “Düşümde bir kelebektim. Artık bilmiyorum ne olduğumu. Kelebek  düşü görmüş olan bir insan mıyım yoksa insan olduğunu düşleyen bir kelebek mi?” (Zhuangzi, M.Ö. 4.yy)

Hakikat’in ne tarafındayız? Hiç bir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde nasıl bilebiliriz bunu? Zekâ, mantık ve bilim… Bunlar Hakikat ile aramıza bir duvar örmüş olabilir mi?

Neden insan her hangi bir hayvan gibi, yeryüzünü bir eğlence merkezi, kendisini de bir turist olarak kabul edip yaşayamıyor? Bilerek, isteyerek bu yaşamı seçen insanları bir zaman sonra “bir şeyleri aşmak, bir şeylerin ötesine geçmek” çabasında görüyoruz. Gerçek şu ki korkudan elleriyle yüzünü kapatan insan aynı zamanda parmaklarının arasından kendini korkutan şeyi görmek istiyor! Okuduğunuz bu basit cümle insanın yeryüzündeki dramının özeti. Acıklı bir durum. Zira parmaklarınızı kaparsanız güvenliktesiniz(!). Ama kalbinizin derinliklerinden gelen bir ses kendi kendinize yalan söylediğinizi fısıldıyor.

Modern dünyanın para kazanma makinesi homo-economicus’a, “maymunlaşmış insana” alternatif bir insan tarifi yapmak için yazıldı bu kitap. Bu “derin insan” kendi etik zemini ve alternatif siyasî projeleriyle 21ci yüzyıla damgasını vurabilecek mi?

Freud, Camus, Heidegger, Kierkegaard, Pascal, Bergson, Kant, Nietzsche, Sartre ve Russel’ın yanında Mesnevî’den, Mişkat-ül Envar’dan,  Makasıt-ül Felasife’den, Füsus’tan ilham alındı. Hiç bir öğretiye sırt çevrilmedi. Aşık Veysel, Alfred Hitchcock, Maupassant, Hesse, Shyamalan, Arendth, Hume, Dastour, Aulagnier, Cyrulnik, Politis, Sibony, Zarifian ve daha niceleri parmak izlerini bıraktılar kitabımıza. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 1 Yorum

  2. Yazan:çuvaldız Tarih: Ağu 26, 2012 | Reply

    Dr.Mustafa Ulusoy’a ait konunun devamı niteliğinde sabırla okunması gereken oldukça uzun ama bir o kadar da güzel bir makale.

    http://www.bediuzzamansaidnursi.org/icerik/beni-%C3%B6tekiother-ili%C5%9Fkisinden-bize-ge%C3%A7i%C5%9Fte-meleklere-iman

    Benini ben olarak gören kişi ağacı da yalnızca bir ağaç olarak görür………….Bu kişi sınırsız varlık içinde yaşıyor olsada içselleştirdiği ve ruhunda biriken nesne temsilleri hayatsız, ruhsuz, sanki ölü nesnelerdir. Böyle olunca, ruhun aynasında oluşan nesne temsilleri arasında da bir ilişki bulunamaz. Nesneler bir anlam bütünlüğünden yoksundur. Nesneler arası bu ilişkisizlik ruha acı verir. Ayrıca her an bir nesne kaybı vardır. Kuruyup giden bir ağaç bu kişinin ruhunun aynasındaki temsili, ruha acı ve ızdırap verir. Kuruyan ağaç yok olup gitmiştir. Ağaç yok olup gittiği gibi temsili de yok olup gider. Bu bakış açısında, ağaç zaten anlamsız algılandığı için veya yaratılmışlık halindeki gerçekliğe uygun düşen bir anlama ulaşılamadığı için ( buna vehmi anlam da diyebiliriz) kuruyan bir ağaçla birlikte rol temsili (ağacın kişinin ruhunda temessül etmesi gereken anlam) de kişinin ruhundan kaybolur.

    Bu bakış açısı, kişinin içini boşaltır, dünyasını tam bir yalnızlık ve boşluk içine koyar. Çünkü hem içselleştirdiği kendisi hem de dış dünyadaki nesnelerin içsel temsilleri, kendiliği ve nesneler ile görünüşte bir benzerlik dışında ortak bir nokta taşımazlar. Başka bir söylemle, dıştaki nesnelerin içsel temsilleri nesnenin kendisi ile hiçbir bağ taşımadığı için kişi bir nevi nesnesizlik durumu yaşar. Kişinin içinde dıştaki nesnelerle bağıntılı hiçibir nesne yoktur. Nesnesizlik demek varoluşsal boşluk demektir. Ruhun aynasındaki nesne temsillerinin hayatsız, ruhsuz, anlamsız olması ruhun beslenmemesi anlamına gelir.

    Beslenmeyen ruh, sürekli bir varoluşsal boşluk duygusu yaşar. Böyle bir insanın ruhu sürekli sıkıntı halindedir. Bu “kronik anlamsızlık”, kişinin kendisini içinde sanki hiç bir şey yokmuş gibi algılamasına sebep olur. Ruh sıkıntı içindedir. Çünkü kendi aynasında oluşan temsiller hayatsız, anlamsız ve ölüdür. Kişinin içi ölü nesnelerle doludur. Kişinin içindeki kendisi ölüdür, hayatsızdır. Bir kadının rahminde ölü olarak duran bir bebek gibidir bu. Rahminde ölü bir bebek taşıyan annenin yaşadığı ruhsal sıkıntıya benzer şekilde: kendi içinde, kendini ve ötekini ölü halde taşıyan insan da tam bir acı içindedir.

    Varlığını kendinden bilen, yaratılmışlığını yadsıyan bu insan öteki ileyle bağlantısı kopuktur, ondan tümüyle ayrıktır. “Ben”i ötekine bağlayan herhangi bir bağ yoktur. Kendiliğine yabancı olan “Ben” ötekine de yabancıdır. “Ben” ve “Öteki” ilgisiz iki varlıktır.

    Ve diğerine geçmeden önce bir detay;

    Oleg Grabar/islam sanatının oluşumu/Bezeme sanatının oluşumuyla ilgili ikinci varsayım(sf.166)..hemen her örnekte geometrik dizaynın en belirgin özelliğinin tamamlanmış bir birimle kırılmış bir birim arasındaki gerilim oluşudur. Başka bir deyişle, ister kesişen düz çizgilerden, ister dairelerden, ister düz* çizgilerin ve dairelerin** bir bileşkesinden oluşmuş olsunlar, sanatçı üzerinde çalıştığı birimin ya da birimlerin tümüyle görülebilir, anlaşılabilir olmasından kaçınmıştır(!). Çoğunlukla, motifi birdenbire kırıp hemen yanı başında yer alan başka motiflerle yepyeni bir biçimde birleştirir…..

    Linkteki makaleden alıntı:

    “Ben” kendinin var edilmişliğini benimser. “Sâni’-i Zülcelal’in masnuuyum, mahlukuyum, rahmet ve keremine mazharım” der. Kendini Yaratıcının sanatı olarak görür. Varlığı kendinden değil, Yaratıcıdandır. Varlığının gerekçesi: Yaratıcıyı tanıma, bilme ve onun isimlerinin tecellisine ayna olarak Ona hizmet etmektir. Kendini böyle algılayan “ben”in, “kendi”nin ruhunun aynasındaki temessülü, aynada güneşin temessülü gibidir. Ruhunun aynasındaki “kendi”ne ait yansıma, temsil kendi gerçekliğine oldukça yakınlaşmıştır.

    Böylesi bir benlik, ağacı ağaç olarak değil Yaratıcısının mesajını taşıyan bir iletişim nesnesi olarak görür. “âfâkî malûmat nefse geldiği vakit, ene’de bir musaddık görür. O ulûm, nur ve hikmet olarak kalır”. Onun bilincinde ağaç anlamlı bir nesnedir. Yaratılmışlık gerçeğini benimseyerek Yaratıcısı ile bağ kurar. Yaratıcı ile kurduğu bağ, ağacı (ötekini) da Yaratıcı ile bağlantısı ve ilişkisi çerçevesinde okumasına yol açar. Ağacın Yaratıcı ile ilişkilendirilmesi ağacı anlamsızlık karanlığından kurtarır. Ağaç Yaratıcının eseri, sanatı, O’nun isimlerinin aynası olarak okunur. Bu okuma ağacı bütün varlıklarla ilişkili kılar. Ağacın gerçekliği, onun Yaratıcının eseri, sanatı ve isimlerine ayna olmasıdır. Bu şekildeki okuma bu gerçekliğe yaklaştığı için; ağaç hayatlı, vazifeli bir nesneye dönüşür. Bu bakış açısına sahip insanın aklı ve şuuru ağaç nesnesini ruhunun aynasına taşır. Böyle algılanan ağacın ruhun aynasındaki temessülü, yansıması güneşin aynadaki yansıması gibidir. Ağacın temessülü, dışardaki ağacın kendisi de değildir, ondan farklı da değildir. Ağacın bu kişinin ruhundaki temessülü de hayatlıdır. Ona daima konuşur. Ağaç onun için, kendisi ile Yaratıcısı arasında iletişimi kuran canlı bir mektuptur. Yaratıcısının hangi özelliklere sahip olduğunu bildirir, Yaratıcıyı tanıtır.

    Bu ilişki kurma hali bitebilir mi? Başlanmış ve bitmeyen bir cümle gibi… sonsuza kadar devam eden bir bezeme sanatı; birim olarak okunabilir bütüne ait parça ve bu parçaların öz itibariyle aynı olmalarıyla birbirlerini tamamlayıp, çoğaltarak gözün, aklın, mekanın sınırları dahilinde tekleşebilmeleri…
    *Kufi
    **Nesih
    karmaşık oldu ama “öteki”ni öteki olmaktan çıkarmak gerek. Tavsiye ve bu girdi için size özellikle teşekkür ederim Mehmet(Yılmaz)bey. Sevinç Gül hanım’a da bu paylaşımla iz sürülecek bir konunun kapısını araladığı için teşekkürler.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin