RSS Feed for This Post

İslâmcılıktan anladığım: Aliya

Yıl 1992.. Sovyetler Birliği dağılmış ve içerisinden bir dizi devlet çıkmaya başlamış. Hırvatistan’ın ardından Bosna Hersek’te Yugoslavya’dan ayrılmak için referandum yapmış ve %99’luk bir oyla ayrılma kararı almış. Bunun üzerine Sırplar akla hayale aykırı bir şekilde 21.yy’ın arifesinde bir soykırıma başlamıştı. İslam’la şereflenmiş Bosna halkını acı dolu, keder dolu, zamanında Auschwitz katliamına binaen yazarın söylediği gibi şiir yazılmasını manasız kılacak günler bekliyordu. O günlerde Bosna halkı lideri Türkiye’de zinde kuvvetler tarafından hakir görülen bir hayalperest, bazılarına göre deli, bize göre ise bir İslamcı olan Aliya İzzetbegoviç idi. Saraybosna için Avrupa’nın Kudüs’ü benzetmesi yapılmaktaydı. Savaştan sonra ise kilise, havra gibi yapılar dimdik ayakta iken camilerin minarelerinin yıkıldığı, kapılarının söküldüğü, duvarlarında kurşun izleri, başların secdeye gittiği halılarında ise postal lekeleri vardı. Teoriden uzak şekilde İslamcılıktan ilk anladığım bu olmuştu küçük yaşlarda. Aliya ise bunu yıllar evvel deklarasyonun girişinde şöyle telaffuz ediyordu:

 Hedefimiz: Müslümanların İslamlaşması

 Sloganımız: İnanmak ve mücadele etmek

 Ardından dünya kamuoyuna şiddetle haykırıyor ve başkaldırıyordu:

 … Bu inançla biz, Müslümanların İslam dünyasının kaderini ele almaya karar verdiklerini ve o dünyayı kendi düşüncelerine göre tanzim edeceklerini, dost ve düşmanlarımıza ilan ediyoruz.

 Evet, Aliya’nın İslamcılık anlayışında sadece siyasi ve ekonomik bir emperyalizme karşı çıkış yok aynı zamanda kültür emperyalizmi ve kültür sömürgeciliğine, fikri işgale karşı bir başkaldırı vardı. Aliya’nın İslamcılık tasavvurunda fikri bir fetih hareketi söz konusu, fikri bir cihad hadisesi ortada. Modernizme kapılmaktan kurtulamamış, kapılmakla yetinmeyip tüm fikri muhtevasını yitirme noktasına gelmiş İslamcılık için bir evrensel kurtuluş sur’ası üfüyor ‘‘Bilge Kral”. Kendisini hayalperest, deli diye yaftalayanlara onlarca verdiği kozu açık ediyor o günlerde ve öncesinde:

 … İslam’ın bireysel, ailevi ve toplumsal hayatımızın tüm alanlarında İslam düşüncesinin yenilenmesi ve Endonezya’dan Fas’a kadar tek bir İslam birliğini gerçekleştirmek.

 Bu hedef uzak ve ihtimal haricinde görülebilir, ancak imkan dairesinde bulunduğu için gerçektir. Aksine her bir gayr-ı İslami program çok yakın ve hedefin yanında görülebilir; ancak o, İslam alemi için tam bir ütopyadır, çünkü imkansız dairesinde bulunmaktadır.

 İşgaller, savaşlar, çatışmalar, anlaşmazlıklar, düşmanlıklar ve tahammülsüzlükler coğrafyası olan Avrupa bu hadiselerin nüvesi olarak kurduğu birlikle bizlere caka satarken, şımarık zengin çocuğunu yıllar yılı oynarken bizim hayalini kurduğumuz İslam birliği için insanlar ütopya diyemezler demenin Aliya İzzetbegoviç’çe bir yorumu olsa gerek. İslamcılığın en büyük düşmanları için 2 ismi zikretmiştir Aliya: Modernistler ve Muhafazakarlar.

  Muhafazakarlar eski reçeteleri, modernistler ise başkasına ait (yabancı) reçeteleri istemektedirler. Birinciler İslam’ı geçmişe çekmekte, ikinciler ise ona yabancı bir gelecek hazırlamaktadırlar.

 İslam dini muhafaza edici olamaz bunun yanında modernize edilmeye de ihtiyacı yoktur. İslam dininin modernize edilmesi mevzuunda tanıdık bir örnek vermek ihtiyacı vacip oldu. Türkiye Cumhuriyeti modernist elitlerin önderliğinde kuruldu ve ulus devlet yaratma sürecinde ulus-din oluşturmaya yöneldi. Bu yolda İslam modernizasyonunun en güzel örnekleri ortaya bir ürün olarak kondu! İçi gitgide boşaltılmış ulema, özünden koparılmış din ve buna ortam hazırlaması için içeriği değiştirilen Kur’an-ı Kerim. Aliya’nın Türk modernleşmesine olan müthiş hakimiyeti dolayısıyla 12’den tespitler geliştirmesi için çok güzel bir saha çalışması oluşturdu kanaatimce.

 Aliya’nın üzerinde durduğu gibi en çok vurulmaya çalışan noktalardan olan “madem İslamcılık bizi kurtaracak neden tüm Müslüman ülkeler bu halde?” önermesi. Kısaca değinirsek İslamcılık ve İslamlılık gibi bir ayrım yapılabilir aslında. Basit bir kelime oyunu olsa da muhteva hakkında fikir verebilir. İslami bilince sahip olmakla İslam dini mensubu olmak arasında ki fark bu koca medeniyetin halini ortaya koyan bir röntgendir. İslamcılığın amacı ümmeti İslamlılık bilincine kavuşturmak ve dinin fikri, ilmi, zihni boyutunu hayata geçirmektir. Oku! diye başlayan bir dinin (ne hakkında oku dediğini biliyorum evet) geri kalmış olmasını tamamı ile dine mal etmek ittihat terakki mantığından öteye gitmez ki o mantığın ürünleri ortadadır. Medenileşmek ve gelişmek için din değiştirmeyi önerecek kadar aydın! olmak zannediyorum İslamcılığı aşağılamak için bir mertebe değildir.

 Müslüman kitlelerin duyarsızlığı ise İslamcılık düşüncesini belki de en çok zorlayan, aşılması en güç engel.

 Müslüman halklar İslam’a aykırı olan bir şeyi hiçbir zaman kabul etmezler çünkü İslam burada sadece kanun ve ülkü değildir, o artık sevgi ve duygu olmuştur. İslam’a karşı kalkışan kimse, direniş ve nefretten başka bir şeyi biçmez.

 Müslüman’ın aktivist olması gerekir. Haksızlığı, zorbalığa en yüksek sesle bağırması, karşı koyması gerekir ki haksızlığın kimden geldiğini önemsemez. Fakat Hakan Albayrak abimizin dediği gibi ‘‘eylemi aldılar bizden”. İslamcı olma üzerine her şey tartışılırken eylemsizliğimiz üzerine neden bir çift kelam edilmedi anlamak mümkün değil. En büyük eylemci Hz. Peygamber örneği dururken, yakın zaman için ise bir çok gözün canlı bir şekilde izlediği Aliya İzzetbegoviç örneği dururken biz eylemi soysuz çarklara kurban ettik. İslamcılığın tüm fikri, teorik, ontolojik tartışmalarından daha önemli olan Müslümanların eylemsiz kalması, sesinin kısılması, bir olmak için bir nara atabilecek gücü kendinde bulamamasıdır. İslam sadece bir din değildir. Batının Ortadoğu’sunu içselleştirdiğimiz gibi religion’ını da içselleştirmemiz isteniyor. Bu kavramları içselleştirmekten vazgeçtiğimiz gün İslamcılık tanımını kendi kendimize ortaya çıkarmış olacağız.

 Genel hatlarıyla incelediğimiz İslamcılık ve Aliya’nın çizdiği İslamcılık profiline Bilge Kral’ın belki de en güzel özet cümlesiyle son vermek istiyorum. Açıklamasını, tartışmasını sayfalarca yapabileceğimiz derinlikte olan cümlenin anlamanı, manasını herkesin içinden çekip çıkarması dileğiyle..

 Yolumuz iktidarı ele geçirmekten değil, insanı kazanmaktan başlar.

 

… Biraz okumak için…

  İslâmcılık, Devrim ile Demokrasi Kavşağında

Müslümanca yaşamak için devletin de “Müslüman” olması mı gerekiyor? Bu o kadar net değil. Çünkü İslâm’ın gereği olan “kısıtlamaları” insan en başta kendi nefsine uygulamalı. Aksi takdirde dinî mecburiyet ve yasakların kanun gücüyle dayatılması vatandaşı çocuklaştırıyor ister istemez. İyi-kötü ayrımı yapmak, iyiden yana tercih kullanacak cesareti bulmak gibi insanî güzellikler devletin elinde bürokratik malzeme haline geliyor. 21ci asırda Müslümanca yaşamak kolay değil. Yani İslâm’ın özüne dair olanı, değişmezleri korumak ama son kullanma tarihi geçmiş geleneklerden kurtulmak. AKP’yi iktidara taşıyan fikrî yapıyı, Demokrasi-İslâm ilişkisini, İran’ı ve Milli Görüş’ü  sorguladığımız bu kitabı ilginize sunuyoruz. Buradan indirebilirsiniz.

 

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:insan Tarih: Ağu 17, 2012 | Reply

    Yazınız güzel ama aklıma takılan bir soru var : “bize göre ise bir İslamcı olan Aliya İzzetbegoviç” diyorsunuz. Kendisi bu etiketi kabul etmiş midir? Yoksa her Müslümanın yapması gerekeni mi yapmıstır? Yani zulme direnmek ve ümmetin birliği için çalışmak.

    Makalenizdeki “aktif Müslüman” algısı zaten farz. Bunun zıddı olan nemelâzımcı pasif Müslümanlar zaten kusurlu, hatta günahkâr. Acaba Müslümanların gerçekten ihtiyacı olan ne?
    İslâmcılık mı yoksa Kur’an’a ve Sünnet’e sarılarak kendilerine çeki düzen vermek mi?

  3. Yazan:Kenan Sorgucu Tarih: Ağu 17, 2012 | Reply

    Yâd edilmesi gereken bir isim… Ammaaaa…. Makalenin sonuna koyduğunuz şu sözler dikkat çekici: “ Yolumuz iktidarı ele geçirmekten değil, insanı kazanmaktan başlar.” Yani devlet eliyle halka zorla dinsel baskı yapan İslâmcı devletler İzzetbegoviç için bir model teşkil etmiyor öyle mi? Meselâ oruç tutmayan, namaz kılmayanlara, saçını örtmeyen kadınlara polisin müdahele ettiği ülkeler var: S. Arabistan, İran… Vahabilik ve Şia arasındaki farklara rağmen bu devletler herkes için ortak bir “makbul vatandaş” tarifi yapıyor. iyilik, takva, sevab ve günah devletin tekelinde. Aynen kemalistler gibi. Kadınların bisiklete binmesini bile yasaklanabildiğini okumuştum… Tahran’a yakın bir şehir olması lâzım. Eğer mücadele kalplere verilecekse tebliğ yapılması gerekmez mi? İzzetbegoviç’in dediği gibi vatandaş terbiyesi değil nefs terbiyesi mühim ise İslâmcılık neden Tasavvuf’a karşı ve/veya mesafeli? Mevlânâ Hz.’ne dil uzatacak kadar tuhaf tipler var içlerinde. Ve neden İslâmcılık tebliğ konusunu ihmal ediyor?

  4. Yazan:Suna Tarih: Ağu 17, 2012 | Reply

    islamcılık kelimesi biraz fazla esnetildi son zamanlarda. Kanserli bir kadinin basindaki yemeniyle alay edecek kadar rezil ve sefil Akit gazetesi de islamci degil mi?

  5. Yazan:Koray Tarih: Ağu 17, 2012 | Reply

    “… İslam’ın bireysel, ailevi ve toplumsal hayatımızın tüm alanlarında İslam düşüncesinin yenilenmesi ve Endonezya’dan Fas’a kadar tek bir İslam birliğini gerçekleştirmek”

    ve diyorsunuz ki “bu utopya degil”. Brakin Fas’i, Endonezya’yi. Islamci Turkler daha Kurtlerle bile bir arada yasamanin yolunu bulamadilar. Iran desen… Turkiye ile kavgali. Kurtce yasaklanirken ya da basortusu zulmu surerken 500 tane islamci cikip da BIZ ASKERE GITMIYOZ, ZALIM ORDUDA MUSLUMAN OLMAZ dedi mi? Yoook. Koca bir yok. Turkiye’nin islamcilari genelde milliyetcidir ve devletcidir. Hadi dogrusunu yazalim, turk islamcilarin cogu irkcidir. ermeni dusmanidir. yunan dusmanidir.

    Iran… islamcilara ornek olabilir mi?
    Suriye’deki katliamlara destek olmak icin Rusya ile ittifak halinde bir Iran var ortada. Peki ya Iran’da yasayan sunnilere yapilan haksizliklar?

    Gel simdi S. Arabistan, Yemen… Bunlari birlestirip ne yapacaksin? Bir suru zalim, iskenceci. Hepsi ayni ulkede toplansa ne olur toplanmasa ne olur? Fas? bakin bakalim iskencede, karakolda “kaybedilen” kac fasli var?

    izzetbegovic belki utopik bir adam degil ama bu makale kismen utopik 🙁

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin