RSS Feed for This Post

Kapitalizmin İyisi, Kötüsü ve Çirkini / Joe Nocera

The New York Times‘ta yayınlandı (The Opinion Page, 16 Mart 2012)

Çarşamba günü Starbucks’un başkanı ve baş yöneticisi olan Howard Schultz, şirketinin yıllık konuşmasında kürsüye çıkacak. Ve iş ahlakının öneminden bahsedecek.

Evet, ahlak. Tam olarak bu kelimeyi kullanır mı bilmiyorum, bu konuda biraz şüphem var. Özellikle son yıllarda, Schultz bir çeşit ahlaki kapitalizm üzerinde çalışıyor. Kazanç sağlanabilirliğin önemli olduğunu düşünüyor ama bu yüzden de işçilerine ve kahve yetiştiricilerine adaletli davranıyor. Son zamanlarda, Schultz, Starbucks’un misyonunu daha geniş bir şekilde tanımladı. Kahve satmaya dair hiçbir şey içermese de, yaratıcı programlar ülkenin Büyük Ekonomik Bunalım’dan çıkmasına yardım etmeyi amaçlıyor.

Konuşmada, Schultz, Starbucks’un kazanç kayıtları ve şirketin kucak açtığı bu büyük toplumsal rol arasında doğrudan bir bağlantı kurmayı planlıyor. Ülkenin güvenini kazanmış şirketlerin, nihai olarak daha yüksek stok fiyatıyla ödüllendirileceği konusuna değinecek. ‘Şirketinizin değeri, şirketinizin değeri tarafından belirlenecek’ demeyi planlıyor.

Schultz ve Starbuck konusunu gündeme getirdim. Çünkü bu hafta değişik bir tür Amerikan kapitalizmine şahit olduk: Goldman Sachs’ın ‘gözlerimizi yuvalarından fırlatan’ kapitalizmi. Goldman eski yöneticisi, kapıyı çekip çıkarken, The Times’ta bir Op-Ed[1] makale yazmış. Makalesinde bir anonim şirket kültürünün tek değer verdiği şeyi tanımlamış: gereken ne olursa olsun, mümkün olduğunca çok para kazanmak. Smith’e göre, Goldman, müşterileri değerli görmek yerine onları yolunacak kaz olarak kabul ediyor. Goldman tüccarları, müşterileri üzerinden ne kadar kazanç sağlayabilecekleri konusunda rekabet ederler. Bu sattıkları ürünlerin sonunda uçup gideceği anlamına gelse bile. Smith, ‘İnsanların duygusuzca, müşterilerini kazıklamak hakkında konuşmları beni rahatsız ediyor’ diye yazmış.

Smith’in makalesinden sonra, bir çok insan, Smith’i destekleme konusunda yarıştı. New York’un milyarder belediye başkanı Micheal Bloomberg, Goldman’ın pahalı bilgisayarlarını satıyor. Destek gösterisi için Goldman Sachs’ın karargahına gitti. Adını verdiği firmasının editörleri, Smith’le acımasızca alay eden bir başmakale yayınladı. Bu editörler ve diğerleri, Goldman’in müşterilerinin kendilerine dikkat edebilecek koca adamlar olduklarını söyledi. Hatta bazı müşteriler de katıldı bu görüşe. Goldman’in müşterilerinden biri ‘The Financial Time’ a ‘Sırtını onlara dönmemek daha iyidir’ dedi. Ama, ‘Onlar da bir hayli yetenkli’ diye de ekledi. 

Ama Smith’in makalesinin bu kadar beğenilmesinin bir nedeni var. Goldman Sachs finansal krizden çok yara almadan çıkmayı başarabilmiştir. Buna rağmen, bu kadar şaşırtıcı bir zehrin hedefi olmuştur. İşte bunun sebebiyle aynı neden. Sebep, Goldman’in de temsil ettiği ahlaksız, barbar kapitalizmi. Amerikalılar’ın çoğu bunu içgüdüsel olarak iğrenç bulurlar. Bu, birçok insanın Wall Street hakkındaki şüphelerini teyit ediyor. Bu şüpheler, Wall Street’te adi uygulamaların normalleştiği ve Wall Street’in topluma zararlı yollardan kazanç üretmenin mekanı olduğu yönündeydi. Ve bu kazanç başarılı bir kariyer ve multi milyon dolar bonusun bileti görilmekteydi.

Goldman ekonomik krize yol açan korkunç riskli ipotekler yığdı.  Zahmet, çile, dert kokan bu meselenin devamı , en kötü mortgage bonolarını müşterilerin burnundan getirmek oldu. Bir ‘short-seller[2]‘ olan John Paulson’a gizlice bazı mortgage bonolarını alması ve bunları Goldman’ın müşterierine satması yönünde izin verildi. Tabi burada Paulson’un kazancı işin ‘short’ (düşük fiyatla geri satın almak)olan kısmıydı. Henüz yakın bir zamanda, Goldman, yatırımcı bankalarından birinin bir füzyon danışmanı gibi davrandığını kabul etmek zorunda kaldı. Çünkü banka, El Paso A.Ş. ile ilişkilerini sürdürürken, hisse senetlerini, El Paso’yu elde etmeye çalışan Kinder Morgan’da tutuyordu. Daha da terbiyesiz bir çatışma hayal bile edilemez.

Bunlar illegal olmayabilir. Ama şaşırtıcı olan, üç yıl durmaksızın devam eden eleştirilere rağmen, Goldman zerre kadar değişmedi. Bu da Smith’in makalesinin yankılanmasının bir başka sebebi. Ayrıca şüpheleri de doğruladı. Goldman’ın her münakaşaya verdiği o aynı cevap, bu üç yıl içinde kamu ilişkileri noktasında sıkıntıya sebep oldu. Goldman’ın karşılığı rahat bir tavır içindeydi. Baş yönetici Lloyd Blankfein’in, Goldman’in müşterileri konusunda özenli olduğunu ısrarla vurgulayan e-maili buna bir örnek. Ve yine değişmeyen edasıyla o hep verdiği karşılık: bu da geçer.

Şimdiye kadar, geçmedi. Belki de geçmeyecek. Belki, Blankfein’in, Howard Schultz’un Starbucks’ta ne yaptığını seyrettiği bir zaman gelmekte. Ne de olsa, bazen, bir şeyleri gerçekten güzel yapmanın en iyi yolu, iyi olanı yapmaktır.

 


 

[1] Op-Ed, gazete sayfasında, yazarın kişisel düşüncelerini yazdığı yerdir. 

[2] kâr sağlamak amacıyla bir hisse senedini satmak ve onu daha düşük bir fiyatla geri satın almak

 

… Bu konuda e-kitap …

Liberalizm Demokrasiyi Susturunca

Halkın iradesi liberalizm ile çatışırsa ne olur? 2008′de başlayan ekonomik kriz sürmekte. Eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerine ayrılan bütçeler kırpılırken batan bankaları kurtarmak için yüz milyarlarca dolar harcanıyor. Alın terinin finans kurumlarına peşkeş çekilmesini istemeyenler protesto ediyor. Ama batılı devletler polis copuyla finans sektörünü savunmaktalar. Ne oldu? Bütün nüfusun binde birini bile temsil etmeyen bankacıların çıkarları geri kalan %99.99′un önüne nasıl geçti? Alıp satma, üretip tüketme özgürlüğü nasıl oldu da halkı finans sektörünün kölesi yaptı? Mal, hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı uğruna halkın iradesi çiğnenebilir mi? Okuyacağınız kitap demokrasi ile  liberalizmin savaşı üzerinedir. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin. 

 

 

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan… Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur. Buradan indirebilirsiniz. 

 

Ey Kapitalizm! Kara Sevdam! / Charles Allen Scarboro

Ne gariptir ki Türkiye’de hemen her kesimden insanı kolaylıkla birleştirebilen bir slogan var: “Kapitalizme Hayır!”. İslâmcı, komünist, ülkücü, Kemalist… Yürüyüşler yapıyorlar. Seminerler düzenliyorlar. “Küresel sermayeye geçit yok!” . İşçilerin sömürülmesinden Afrika’daki açlığa, ortadoğudaki petrol savaşlarından dünyanın kirlenmesine kadar her taşın altından çıkan bir düşman bu. İyi ile kötü arasında bir çizgi çekmek, kötüleri “öteki tarafta” bırakmak… O kadar kolay mı?

“Ah keşke her şey o kadar basit olsaydı. Bütün kötülükleri içi kararmış birileri yapsaydı ve bütün mesele onları bulup yok etmekten ibaret olsaydı. Ne var ki İyi ile Kötü arasındaki çizgi her insanın kalbinden geçiyor. Kim kendi kalbinin bir parçasını yok etmek ister?” (Soljenitsin)

Okuyacağınız bu kitap insanların para ile, tüketim ile kurdukları ilişkiye ışık tutuyor. Charles Allen Scarboro’nun Karl Marx ve Max Weber’in fikirlerinden de isitifade ederek hazırladığı özgün bir çalışma. Scarboro İstanbul’da yaşayan bir Amerikalı. Akademik birikiminin yanı sıra kapitalizmin anavatanından gelmesi, “içimizde yaşayan bir öteki” olması bu kitaba ayrı bir lezzet katıyor.  Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin