RSS Feed for This Post

Başörtüsü Nereye Gidiyor?

Kimlikler ve Etiketler Üzerine Bir Bakış

İnsanlar sizi bir genellemenin ve etiketlemenin içine dahil ederek ve o genellemenin içindeki örnekleri (hataları çoğunlukla) sizin gözünüze sokarak sizi de suçlama eğilimine girerler daha çok. Bu yüzden dahil olduğunuz genellemelerin hataları ve onlara söylenen söz/eleştiri önce sizi incitir. Ya sizi dahil ettikleri genellemenin üstünde veya dışında olduğunuzu ispatlamanız gerekir; ya sessiz kalmanız ve tepkisizmiş, bunlara önem vermiyormuş gibi bir tavır almanız; ya da aktivist bir pozisyona geçip -sizin de içinde olduğunuz insanların hatalarını sizin de eleştirdiğiniz bir misyonla- dahil olduğunuz genellemenin aslında öyle olmadığını ispatlamanız.
Bu kısır-döngüde sıkıştırılan ve etiketlenen kişi olmak, sizi de çoğunlukla başkalarını farklı yönden ama size de yapılan aynı etiketlemeyle etiketlemenize neden olur. Ve bu yapı toplumun her katmanında insanların birbirini ezdiği bir yarış hâlinde sürüp gider. Bu noktada bunlardan sıyrılmanın yolu, sizin öyle olmadığınızı ispatlamak, diğerlerinin hatasını suratına fütursuzca vurmak, başka genellemelere giderek aynı çarkı döndürmek değil; bu çarkın ne olduğunu insanlara göstermeye çalışmak ve onu iyice analiz ederek insan örnekli değil, kavram merkezli bir yol tercih etmek ve bu çarkın işleyişini durdurmaya çalışmaktır. Burada kim olduğunuz, neyi temsil ettiğiniz, hangi farklılıkla etiketlendiğinizin hiçbir önemi kalmaz. Genelleme, etiketleme ve nesneleşme çarkını insanlara fark ettirdiğinizde, kimilerinin işine gelmediği için kabul etmek istemese de, olayın vehametini gösterebildiğiniz ve yaptığının yanlışlığını fark eden birçok kişiye ulaşma şansınız, onların da başkalarına ulaşma şansını doğurmuş olursunuz. İşte o noktada, kendiniz olma hakkını savunmuş ve başkalarının da bu hakkı savunma talebini sizin kadar savunma hakkı olduğunu bildiğiniz için, genellemelerin, etiketlemelerin ve nesneleştirmelerin dışında bir kimlik inşa etme hakkına kavuşmuş olursunuz.

Eğer başı örtülü bir insansanız sizi Fadime Şahin’le incitmeye çalışırlar; Ermeni’yseniz, Hepimiz Hrant’ız’ın aşağılayan ironisiyle öyle olmadıklarını imâ ederek; solcuysanız sizi CHP’nin son başkanı söz ustası(!) Kemal’iyle küçültürler; Kürtseniz Apo’nun müridi olmakla ve her şeyi hak ettiğinizle… uzayıp gider bu tarz örnekler. Ve sizi hepsinden öte, ezilen edebiyatı yapmakla suçlayarak, ezilenin ezilmişliğini ifâdesini bile söylemeyi aşağılama malzemesi olarak kullanarak bu hakkınızı elinizden almaya çalışırlar. Böyle yapan ve bunları kullanan birkaç kişinin varlığı sizin içinde olduğunuz genellemeye yaydırılır ve söz söyleme hakkınız siz de aynı genellemenin içine dahil edilmeyesiniz diye kendiniz tarafından ama dıştan gelen baskıyla elinizden alınmaya çalışılır. İşte tam bu nokrada üstteki tercihlerden birini izlersiniz: Genellemenin üstünde gibi davranmak; susmak ya da aktivist olmak.

Genelleme ve etiketlemenin ülkemizdeki nedeni, son yüz yılda dayatılan ulus-devlet formu ve bireysel ifadenin engellenerek -bu farklı taleplere neden olacağından- toplumun faydası adına tek-tip insan oluşumunun yaratılması projesi. İşin ilginç tarafı aradan bu kadar süre geçmesine rağmen hâlâ aynı şey dayatılıyor ve bundan çoğu kesimin canı yandığı hâlde, hâlâ aynı hatalara devam ediliyor. Birey olmanın ne demek olduğunu bilsek dahi problemler olacaktır kuşkusuz ama bu ölçekte değil, daha minimum ve farklı şekillerde sorunlarla yüzleşeceğiz. Çok ilginç bir geleceğe doğru ilerlediğimizi düşünüyorum. Çünkü bireyselleşme de yanlış anlaşılıyor. Şöyle bir önerme yapayım, ilerde güzellik yarışmalarında başörtülü kızların olduğunu görürsem şaşırmayacağım, Kürt milliyetçileri arasındaki kırılmanın aralarında ciddi boyutta, alenen bir mücadeleye neden olduğunu görürsem ya da muhafazakar Alevilerde artışın olduğu tespitlerine… Daha da fazlasının gerçekleşeceği bir geleceğe doğru gidiyoruz.

Burada özellikle değinmek istediğim konu, bu genelleme ve etiketlemenin muhafazakar kesimde yol açtığı kırılma. Özellikle de kapalı kızlarda yaşanan büyük değişim. Ülkemizde sadece kapalı değil, açık kadınlarda da yaşanan değişim, dayatılan modern olma algısı sadece Cumhuriyetin değil, 19.yy. aydınından (Tanzimat’tan) başlayarak günümüze değin uzanan dayatmanın sonucu olsa da spesifik bir bağlamda gitmek istediğimden özellikle son yirmi yılda yaşanan muhafazakar başörtülü kesimde yaşanan kırılmayı esas almak istiyorum. Son 20 yılda başörtüsünün geçirdiği merhaleleri özetlersek, ilk dönemde üniversite okumak isteyen kızların hem modern(!) hem de muhafazakar kesimin engellemeleriyle okumalarına engel olunmak istenmesi, aktivist bir kapalı kesimin doğuşuna neden olduğu gibi, tersi de olmuş, açılanlar olduğu kadar diğerlerinden farkının olmadığını ispatlamaya çalışan kapalı-modern bir kesim de ortaya çıkmıştır. Bugün başörtüsünü savunanlar dünün aktivistleri. Açılanlar sessizce hayatlarına devam edenler. Diğerlerinden farkının olmadığını savunanlar ise, belki de en çok tavizi verenler.

Günümüze geldiğimizde ise tamamen farklı düşünen, günün popülist kültürünün etkisi altında, taktığı başörtüde markayı önemseyen, kıyafetiyle güzelliğini ortaya çıkarmak isteyen, diğerlerine kendisini modern göstermeye, onlar gibi olduğunu ispatlamaya çalışan genç bir kapalı kitlesiyle karşı karşıyayız. Dünün baskılarına karşı duran, modernist algının Kemalizm vb. kesimle özdeşleştiği kişi ve kurumlarla mücadele eden kapalılarının karşısında bugün, post-modernizmin yansıması olan ve kendisini Âlâ dergisiyle temsil eden genç kapalıları var. Modernizmin yansıması Kemalizm vb. akımlarsa, post-modernizmin yansıması Âla dergisi artık günümüz Türkiye’sinde.

Başörtüsünün inananlar için Allah’ın emri olması, takvayı temsil etmesi, sosyal alanda ise nasıl giyinilmesi gerektiği modern dayatmasına karşıtlık olması vb. şeklindeki özgürlük algısı, yerini bugün kadının metalaşmasının farklı bir kanaldan ama aynı unsurların tekrarıyla ortaya çıkartılan yeni bir özgürlük algısına bırakarak bir dejavu duygusu yaşatmaktadır. Moda dergilerinin hayatın içine girmesi, gazete haberlerine taşınması, televizyondan nasıl giyilmesine yönelik programların günlük hayatın olmazsa olmazı şekline gelerek, kadını istenilen şekilde istenilen kıvama getiren, gelmeyeni geri kafalı, cahil olarak yaftalanmanın, ayıplamanın normalleştirilmesi kapalı kesimde yaşanan durumun geleceğidir.

 Âla dergisi, moda dergilerinin kitsch örneği olarak, bu kesimde bir ilke imza atmıştır. Bu ilk örnek, diğer kitsch örneklerin de gelmesiyle bugün verdiğimiz tepkilerin zayıflamasına neden olacak ya da önüne geçemediğimiz için normalmiş gibi davrandığımız büyük bir kırılmanın ilk adımı olacaktır. Bunu ne mi takip edecek? Güzellik yarışmalarındaki kapalılar. Çok uzak olmayan bir gelecekte, güzellik yarışmalarında yer alan kapalıları göreceğiz. İlk itirazların devede kulak kalması ve değişimin yavaş yavaş on yıllara dağılarak yaşanması yüzünden;  kendimizi gözümüz ekranda yarışmanın en güzelini seçerken ve bunun yorumunu yaparken bulacağız. Bu öngörüler elbette pat diye olmayacak, dergilerden gazetelere, televizyon programlarından… güzellik yarışmalarına giden görece bir süreçten bahsediyorum burada.

Artık Can Bonomo’nun İngilizce şarkısındaki sözlerin Türkçesini ezbere bilen ama Yasin suresinin tek ayetinin Türkçesini bilmeyen muhafazakar genç nesil üyeleri var karşımızda. Elbette popülist kültürden uzak duran belli bir genç kitlesi de var ama genelleme ve etiketlemenin yol açtığı kırılma çoğunluğa yayılarak her geçen gün bu sayıyı arttırmaktadır. Bireyselleşme ve kimlik ifadesi olarak genellemenin dışına çıkmak isterken başka bir genellemenin içine farkında olmadan katılan genç bir kesim.

Bireyselleşme ve kimlik ifadesinin genellemeler arasında aldığı çetrefilli yol, elbette bundan fazlası ama konuya dönelim ve çözümün ne olması gerektiği üzerine kafa yoralım şimdi. Varlık hakkının genelleme, etiketleme ve nesneleştirme öğesi olmasını reddederek, bunların dışında, üstünde ya da içinde olmak değil, bu çarkın işleyişini reddederek ve onu ifşa ederek kendi kimliğini koruma hakkını savunmak çok daha doğru bir tutum olacaktır her birey için. Bu hakkı korurken, diğeri dediğiniz kimliğin de aynı hakka sahip olduğunu göstererek ve varlık hakkının herkes için sizin kadar önemli olduğunu fark ettirerek elbette.

Kendi kimliğini korumak, diğerinin kimliğini korumakla başlar ve bu koruma işleminin, kendinizin kimliğini korumak kadar önemli olduğunu anlayamadığınız zaman, kendi kimliğinizin bir gün tek kimlikli varlık dayatmasının malzemesi olacağı kaçınılmaz bir gerçeklik olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu kısır-döngüyü aşmalı ve dayatılan çarkın dışına çıkmalı. Yarın değil ya da bir başka gün. Hemen. Yoksa aynı genellemenin içine dahil olup nesneleştirilmek, bu nesneleştirilmeden kurtulmaya çalışırken de başka bir genellemenin içine düşüvermek işten bile değil.

Ve unutulmamalı, birbiriyle ilgisizmiş gibi dururken, aslında birbirini tamamlayan tüm bireyler çemberin bir parçasıdır.

Bir yerde yağmur yağarken, başka yere de aynı yağmurun yağacağını hatırlatmanız gerekir; vakti gelince, yağmur yağar çünkü…

 

 

 … E-Kitap okumak için…

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz. 

 

Kadınlar… Günümüzün Don Kişotları

Suzan Başarslan’ın dediği gibi “kadına dair söylenmesi gereken ne  kadar söz varsa erkeğin söylediği” bir dünya bu. Sadece söz mü? Yaşama hakkı bile. Bugün Çin’de ve Hindistan’da yüzbinlerce kız bebek daha doğmadan ultrason ile ana karnında görülüp yok ediliyor. Erkeklerin güç mücadelesinde kadınlar eziliyor. Cumartesi anası oluyor, cezaevlerinin önünde sıra bekleyen, şehit tabutlarının üzerinde ağlayan oluyor.  Şampuan veya otomobil satarken bedenini kullandıran, arka planda, silik, soyunan, tüketen, “figüran”… Kadınlara özne olma hakkını vermeyen erkekler mi yoksa bu hakkı alamayan kadınlar mı? Kadınlıklarını kaybetmeden, erkekleşmeden var olabilecek mi birgün kadınlar? 96 sayfalık bu kitapta Kadın’a ait kavgaları ve Kadın’ın kimlik arayışını sorguluyoruz. Buradan indirebilirsiniz. 

 

 Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Trackback URL

  1. 6 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Nis 3, 2012 | Reply

    Islam ideali ile “yasanmakta olan” Islam arasindaki genis açi büyümekte. Sanirim bunun ilk sebebi Müslüman düsünürlerin, âlimlerin üzerlerine düsen görevi yerine getirMEmis olmasindan kaynaklaniyor:

    Islam’in görünen, “dis” ögeleri dinin tamami gibi algilaniyor. Islam düsmanlari kadar genç Müslümanlar arasinda da yaygin bir durum. Haliyle kimlik Islam hakiki Islâm’in yerini aliyor. Bir gruba ait olma gibi nefsanî tatmin saglayan dinî pratik gerekli ama yetersiz. Dinin aklen ve kalben yasanmasi ise âlimlerin çaliskanligina bagli. Su an için tembellik ettiklerinden batiya endeksli ya da tersinden endeksli güya islâmî yasam biçimleri türemekte:

    “islâmî” gettolar, dindarlar için lüks lokanta ve oteller, markali tesettürler vs âlimler ise ne yazik ki sadece kuru kuruya kinama yazilari yazmaktalar. “Komsusu açken …” diye basliyorlar söze, bir kaç ayet, bir kaç hadis, hoop bitti. üzerine düseni yaptigi vehmi ile o âlim rahat uyumaya gidiyor.

    Oysa para ve teknoloji ile olan iliskimiz sürekli degisip dönüsmekte. her asirda yeni bir sosyal organizasyon kurulmakta. Basimiza gelenlere mânâ vereMEdigimiz için katlanmak zorunda kaliyoruz.

    Avrupa’nin dünyaya hükmetmeye basladigi 1600’lerin sonundan günümüze çok önemli seyler oldu ve olmakta. Müslüman aydinlar yogun bir biçimde Marx, Smith, Simondon, Simmel, Tocqueville ve Arendth gibi isimleri okumadiklari müddetçe son üç asirda degisen dünyayi da anlamakta zorluk çekecekler. Âlimlerimizin ve âlimciklerimizin bugünkü fikrî kurakligi, durmadan ürettikleri kisir tartismalar iste bu hadim edilmis aklin ürünüdür:

    Bir Asr-i Saadet nostaljisi,
    “bizim dinimiz en güzeli” anestezisi,
    Mevlânâ Hz.’ni hümanist zannetmenin hafifligi…

  3. Yazan:suzannur Tarih: Nis 3, 2012 | Reply

    Tolstoy kompleksi vardır, ideal ile olanın çatışması. Bu çatışma bizde ideal olanın hayata geçirilememesi, yanlış örneklerin doğru olarak görülmesi,herkesin her şeyi söylediği ama uygulamadığı, kimliğin üzerine yapıştığı ama o kimliğin içinin boş bırakıldığı bir şekilde tezahür ediyor. Ve sanırım en kötüsü, eleştirinin küçümseme olarak bağırır tarzda insanların gözüne sokulması. Öncelikle dönemi çok iyi okumak lazım. Temellerini tespit edip sen şunu yaptın, ben bunu yaptımdan öte bu sorunun çözümü ne olmalı tarzı bir yaklaşım sergilemek lazım. Avrupa’yı, onun kavramlarıyla ama kavramların içini yanlış doldurarak günümüz bakış açısından değerlendirmekse, temellerine inmeden, en büyük hata. Büyük değişimlerin yaşandığı bir dönemdeyiz. Bu değişimleri anlamlandıramazsak, bunlara yönelik kavramlarımızı ve davranış biçimini geliştiremezsek İslam’la aramızdaki uçurum ve yabancılaşma daha da büyüyecek.

  4. Yazan:ezberbozan Tarih: Nis 6, 2012 | Reply

    Ben açıkcası bu Türkiyenin muhafazakarlaşması mevzusuna bir türlü akıl sır erdiremedim.

    Daha geçen bir belgesel izledim. Türkiye porno film tüketiminde dünya ikincisi olmuş. Hadi buyrun. Çık işin içinden çıkabilirsen. AKP iktidarı, sürekli artan türbanlı kadın sayısı ama porno tüketiminde ülke kafaya oynuyor.

    Bence bu halkın muhfazakarlaşma işi, Türk insanın güce olan düşkünlüğünden kaynaklanıyor. Görüntü ondan böyle. Başka bir sebebi yok. Türbanlı sayısındaki artış da bu eksende açıklanabilir.

    Yoksa bu çağda muhafazakalığın sıkıştırdığı kapla yetinilebilmesi mümkün değil. Zaten görüldüğü üzre diş macununu alttan sıkınca da üstten fışkırıyor.

  5. Yazan:Suzinak Tarih: Nis 6, 2012 | Reply

    Daha geçen bir belgesel izledim. Türkiye porno film tüketiminde dünya ikincisi olmuş. Hadi buyrun. Çık işin içinden çıkabilirsen. AKP iktidarı, sürekli artan türbanlı kadın sayısı ama porno tüketiminde ülke kafaya oynuyor.

    Siz çıkamazsınız tabi işin içinden, çünkü bütün Türkiyelileri tek bir Türk ve/veya Vatandaş potası içinde eritiyorsunuz. Bu ülkede 70 milyondan fazla insan yaşıyor. Bunun 40 milyonu seçmen ve aşağı yukarı yarısı AKP’ye oy vermiş. “Darbe olmasın” diyen var, “Ordu göreve” diyen var. Eşcinseli var, eşcinsellerden nefret eden var, çarşaflısı var, üstsüz denize giren var, milyon dolar kazanan var, aç gezen var. Siz ise şöyle yapıyorsunuz:
    Türkiye’de porno tüketimi artıyor,
    AKP’nin oyları artıyor,
    Türbanıların sayısı artıyor
    Sonuç: Bütün Türbanlılar AKP’ye oy veriyor ve porno seyrediyor!

    Hani bir kelime oyunu vardır:
    hayat acıdır
    Biber acıdır,
    Sonuç: Hayat biberdir 🙂

    Garip olan şu, eskiden beri yazdığınız yorumlarda ne bir sosyoloji kitabından, aliminden bahsedersiniz, ne bir siyaset felsefesinden. Varsa yoksa ayar vermek peşindesiniz.

    siz düşünmeyi sevmediğiniz / bilmediğiniz için böyle EZBER kafesindesiniz. Üstelik kendinizi “ezber bozan” sanıyorsunuz. Pes doğrusu 🙂

    bence kendi ezberlerinizi bozun önce, sonra da kendi ayarınızı bir düzeltin, biraz okuyun, araştırın. Çeyrek aydın satüsünden yarı aydın statüsüne geçin.

  6. Yazan:ezberbozan Tarih: Nis 7, 2012 | Reply

    Aha anladım “müslüman adam porno seyretmez” diyorsun.

    Da bu iş, istatistiksel olarak öyle incelenmez.

    Bak doğrusunu yazayım sana da ezberin az biraz daha bozulsun.

    Türbanlı sayısı arttıkça porno tüketimi de artıyorsa ortada doğrusal bir orantı var demetir. Çünkü ikisinde de Türkiye genelinde bir artış var.

    Bu işin içinden “AKP’nin içinde eşcinseller de var pornoyu onlar izliyordur” kolaycılığına kaçarak çıkamazsın.

  7. Yazan:ayşe Tarih: Tem 13, 2012 | Reply

    hepimizin kimliklerin arkasında müslüman yazıyor.sözde müslümanlık olmadığı gibi yazıdada müzlümanlık olmuyor maalesef.her tarafımız açık saçık ama biz müslümanız dimi.bütün erkeklerle diz dize el ele göz göze konuşuyoruz ama biz müslümanız dimi… yok yok ben daha fazla yalan duymak istemiyorum.bir kişinin bu insanlara bir dur demesi gerekiyor..artık bi kendimize çeki düzen verelim lütfen….

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin