RSS Feed for This Post

İki Mustafa

Star Gazetesi yazarı Mustafa Akyol “‘Gençliğe Hitabe’ de kaldırılmalı başlıklı bir makale yazdı. Okumadan önce olumlu ve olumsuz birçok tepki okudum, bunca eleştiri nedendir diye düşünürken aslına ulaştım. Akyol , Milli Güvenlik dersinin kaldırılmasının çok hayırlı bir iş olduğunu, Andımız’ın da kaldırılması gerektiğini, madde madde çok açık, anlaşılır bir biçimde ifade ediyor. Aynı şekilde kişilik haklarına müdahale etmeden Gençliğe Hitabe’nin de kaldırılması gerektiğini anlatıyor.

Olumsuz tepkileri hatırlayınca acaba kaçırdığım bir husus mu oldu düşüncesiyle tekrar okudum ancak bunca abartılı tepki verilecek hiç bir hususa rastlamadım. Dahası ilk aklıma gelen Mustafa Akyol’un ne kadar haklı olduğuydu zira Gençliğe Hitabe metninde Akyol’un eleştirdiği kısımların hepsinin can bulduğu insanların, bu tepkilerinin nedenlerinden birinin de Gençliğe Hitabe metninden kaynaklanmakta olduğunu düşündüm.

Bir gençlik düşünün, onlara diledikleri gibi düşünme -buna Atatürkçü düşünme biçimi de dâhil- her türlü yolu seçme hakkı tanıyan bir yazarı haksız, sınırsız ve hatta fikirsizce hakaretlerle eleştirsin ancak bu gençlik, kendisine neredeyse bir seçim hakkı bırakmayan tavsiyeler bütününe “düşünmeksizin” biat etsin; vallahi ben bu gençliği anlamıyorum!

Öğrenim hayatım boyunca Milli Eğitim müfredatına biat etmedim, canım ne öğrenmek istiyorsa onu öğrendim, ne okumak istediysem onu okudum. Evde bir takım kitaplardan okuduğum gayrı meşru tarih kitapları çok ilgimi çekerken okulda ezbere, kof kibre ve kendini övmeye dayalı İnkılap Tarihi dersi ilgimi çekmemişti. Gerçek olmayan bir tarihi ezberlemek ve sorulara inanmadığım cevaplar vermek ise daha 13 yaşımdayken onuruma dokunmuştu. 13 yaşımdayken bir gün gazeteci yahut yazar olma hayalleri kurmaya başlamıştım, gerçekleri insanlara anlatacaktım ve yazacaktım. Ancak bu hayalleri kurarken bunların bir gün gerçeğe dönüşeceğine hiç mi hiç inanmamıştım; öyle uzaklardı ki… Bugün hayallerimin gerçek olduğunu görüyorum, bugün bir şeylerin değiştiğini görüyorum, o hayalleri kurduğum aynı odada gerçekleri sizlere yazıyorum. Bugün Mustafa Akyol da bunu yapıyor, 80 yıldır bir şeylerin hayalini kuran ama hayallerini gerçekleştiremeyen, kendi içindeki potansiyeli çürüten gençlerin sesi oluyor. Bu alkışlanası çaba, bu ifade özgürlüğüne verilen destek bir kısmımızın desteğini alırken, bir kısmımızın tepkisiyle karşılaşıyor. Oysaki Akyol savunduklarını kendisi için değil, bu ülke gençliğinin faydasına olacağı için savunuyor ve dahası onlara aksi bir seçeneği savunma hakkı da sunuyor. Ve birileri “hayrı çağırıyormuşçasına şerri çağırıyor.”

Gençliğe Hitabe gençliğe “bir ihtimal daha yok” derken, gençliği sınırlarken, Akyol “bir ihtimal daha var” diyor. Gerçekten bir ihtimal daha var; o da konuşabileceğimiz bir Türkiye… Unutmayalım ki konuşulabildiğimiz bir Türkiye demokrasi ölçeğinde; konuşabildiğimiz bir Atatürk demokrasi ölçeğinde değerlendirilir aksi ise diktatöryel bir durum olarak değerlendirilir. Sahi konuşmaktan niçin bu kadar korkuyoruz?

Bir kesim Gençliğe Hitabe’yi kendine şiar edinebilir. Kendisi için bunları “dokunulmaz” da kılabilir ancak bunları şiar edinmeyenlere dayatamaz ve bugün bu dayatmaya sessiz kalınamaz.

Mustafa Kemal Atatürk ile hiç kimseyi kıyaslamadan diyorum ki: Mustafa Kemal Atatürk sizin için çok önemli bir şahsiyet olabilir, onu “Yurdumuzu düşmanlardan kurtardı” düşüncesiyle çok sevebilirsiniz ama şunu da kabul edin iki Mustafa’dan biri olan Mustafa Akyol da “zihinleri düşmanlardan kurtarıyor” bırakalım yapsın. Zira zihin düşünmek için vardır, düşünmemek ise zihnin düşmanıdır, düşünmemek insanın kendine yaratılış gayesine aykırı davranmasıdır. Yıllarca “düşünme, konuşma” denilen bir ülkede birileri çıkıyor ve “düşün, konuş” diyor, bundan daha güzel ne ola ki?

Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcut değildir, zaten kan bir asalet belirleyici değildir. Muhtaç olduğumuz kudret aklımızda ve vicdanımızda mevcuttur, lütfen tüketmekten çekinmeyelim.

… Bu konuda e-kitap okumak için…

 Alaturka Laiklik: “Beni bir bir sen anladın, sen de yanlış anladın!”

Türkiye Cumhuriyeti’nde Alevîlere zorla Sünnî İslâm öğretilirken Sünnîlerin başörtüsü devlet dairelerinde yasak. Türk Ordusu’nun istihbaratı camileri ve namaz kılanları fişliyor. Hristiyan Ermenilerin ne kiliseleri, ne yetimhaneleri ne de cemaat lideri seçimleri özgürce yapılamıyor. Rumların ruhban okulları özgür değil. Yahudiler diğer gayrı Müslimler gibi askerde ayrımcılığa uğruyor. Ateistlerin kitapları, internet siteleri yasaklanabiliyor, kapatılabiliyor. Gayrı Müslimlerin alın teriyle biriktirdikleri vakıf malları 1970′lerde gasp edildi, hâlâ geri verilmiyor. Sahi Laiklik neye yarıyor? Bu kitap son yıllarda Türkiye’nin gündemine gelen, birbirinden ayrı gibi duran ama çekirdeğinde Yobaz Laiklik Meselesini barındıran konuları ele alıyor.Buradan indirebilirsiniz.

Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu

Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor.  Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.

Kadın hakları ve Kemalizm

 “Kemalizm Türk kadınına özgürlük verdi” gibi sloganlarla düşünmeye daha doğrusu ezberlemeye itildiği için sık sık  şaşırmaya mahkûm bir kuşak bizimki. Tarihi, belgeleri, siyasî söylemleri ve sloganları aklın imtihanına tabi tutan herkes hayretler içinde kalıyor. “İyi de biz bunu bunca sene nasıl yuttuk?” diye sormaktan alamıyoruz kendimizi.  Kemalist düşüncenin, çağdaşlığın ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi “çağdaş Türk kadını’nın sesi” Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı olan Yunus Nadi kadınların siyasete atılmasına nasıl tepki vermiş meselâ?  “Havva’nın kızları, Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak”  Kadınlar Halk Fırkası kapatılınca yerine Türk Kadınlar Birliği kurulmuş. O da kapatılınca Cumhuriyet Gazetesi’nde şu başlık atılmış:  “Türk Kadınlar Birliği kapatıldı, fesat çıkaran hatun kişilere haddi bildirildi.” Derin Düşünce Fikir Platformu yakasını resmî tarihten kurtarmak isteyen okurlarına ezber bozan bir kitap öneriyor : Kadın hakları ve Kemalizm ilişkisine alternatif bir bakış

Trackback URL

  1. 2 Yorum

  2. Yazan:mintuu Tarih: Şub 1, 2012 | Reply

    Hitabe yerine bunu ezberletirsiniz http://www.odatv.com/n.php?n=bakandan-gulen-azari-0102121200

  3. Yazan:Cengiz Cebi Tarih: Şub 5, 2012 | Reply

    Atatürk olmasaydı biz olurduk belki ama meşru bişey olmazdık (atatürkçülere göre). O zaman o ne yaptıysa can pahasına korunmaldır. Onu anacak, onu hatırlatacak herşeyi büyük bir titizlikle korumalı, onlara dört elle sarılmalıyız. Meşruiyetimiz dahil herşeyimizi ona borçlu olduğumuzu unutmayalım.

    Sırf bu da değil. Onu sözleri bizim için “şaşmaz” bir rehber niteliği taşır. Biz nasıl olur da küçücük aklımızla koskoca Atatürk’ün sözlerini eleştirebiliriz. Tüm dünyanın kabul ettiği dahi bir önderin sözlerini eleştirmeye kalkmak had bilmezliktir, terbiyesizliktir. Atatürk bize aklın yolunu göstermiştir, göstermeye de devam etmektedir. Bizler onun rehberliği olmaksızın ne yazıkki doğru yoldan kolayca çıkabilen bir milletiz. Biz ona mecburuz.

    Yani 1. Nankörlük yapmayalım. 2. Haddimizi aşmayalım. Yoksa sonumuz hüsran olur…

  1. 7 Trackback(s)

  2. Eyl 3, 2012: 4+4+4 = Eski kafaya yeni şapka : Derin Düşünce
  3. Eki 9, 2012: Varlığım Türk olmayanların varlığına da armağan olsun! :
  4. May 16, 2014: Merhametsiz öğretmen İnsan yerine çapulcu yetiştirir
  5. Ara 8, 2014: Eğitim neye yarar? Zengin olmak ya da insan olmak?
  6. Haz 15, 2015: Kullanışlı vatandaş yetiştirmek eğitmek değildir
  7. Ağu 4, 2015: Millî eğitim / Éducation nationale / التعليم الوطني | Ne Mutlu "İnsan'ım" Diyene!
  8. Eyl 14, 2015: Millî eğitim mi yoksa millî tektipleştirme mi?

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin