Laik orduya mücahid olmak
By Aisha Benghazi on Ara 12, 2011 in Türk Silahlı Kuvvetleri, Ulus-Devlet, zorunlu askerlik
“…Bedelli askerlik hakkı tanındığından beri okur kitlesinin çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu gazetelerde çok ilginç yazılarla karşılaşıyorum. Bazı köşe yazarları, herhangi bir şerh bile düşmeye gerek görmeden, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne âdeta bir İslâm ordusu gibi yaklaşıp, askere gitmenin dinî bir vazife olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. […] Öncelikle askere gitmek zorunda kalan Müslüman erkeklerin yaşadığı sıkıntılardan bazılarını sıralayalım:
- Namazını komutana ‘çaktırmadan’ edâ etmeye çalışmak ya da edememek,
- ‘Vatanî görevi’ Ramazan’a denk geliyorsa oruç vazifesini yerine getirememek,
- Başörtülü eşi ve ailesinin yemin törenine katılamaması,
- Yemeklerin öncesinde “Tanrı’ya hamdolsun” demeyi kanıksamak zorunda kalmak,
- Edirne-Keşan’daki 4’üncü Mekanize Piyade Tugayı’nda olduğu gibi ordu mensupları bilerek domuz eti servis ediyorsa ses çıkarmamak (Zaman, “Mehmetçike domuz ve at eti”, 9.12.2011),
- İzzeti nefsini yerle bir etse de komutanının tüm hakaretlerini hatta bazen dayağını başı önünde karşılamak…
Alın size İslâm ordusu, değil mi? …” TAMAMI
… Askerlik konusunda okumak için…
Zorunlu Askerlik bir çok insanımız için bir görev ama aynı zamanda bir çile. Ülkemizi savunmanın daha akıllıca bir yolu yok mu? Bu konuyu yaklaşık bir yıl boyunca tartıştık. Üç makale işaret fişeği görevi yaptı. Yüzlerce okurumuz değişik önerilerde bulundu. Kimileri “aman dokunmayın, böyle çok iyi” derken askerliğini yapmış olan arkadaşlar tecrübelerini paylaştı. Evet, belki de ilk defa bu konu gerçekten muhatabı olanlara yani Türkiye’nin vatandaşlarına soruluyor. Zorunlu askerlik gerekli mi? Bir yıllık kolektif çalışmanın ürünü olan bu 276 sayfalık kitap konuyla ilgili herkes için birinci elden bir bilgi kaynağı. Buradan indirebilirsiniz.
Türkiye’nin Ulus-Devlet Sorunu
Devlet gibi soğuk ve katı bir yapı bizimle olan ilişkisini hukuk yerine ırkımıza ya da inançlarımıza göre düzenleyebilir mi? GERÇEK hayatı son derecede dinamik ve renkli biz “insanların”. Birden fazla şehre, mahalleye, gruba, klübe, cemaate, etnik köke, şirkete, mesleğe, gelir grubuna ait olabiliriz ve bu aidiyet hayatımız boyunca değişebilir. Oysa devletimiz hâlâ başörtüsüyle uğraşıyor, kimi devlet memurları “ne mutlu Türk’üm” demeyenleri iç düşman ilân ediyor, Sünnî İslâm derslerini zorla herkese okutuyor… Bizim paramızla, bizim iyiliğimiz için(!) bize rağmen… Kürt sorunu, başörtüsü sorunu, Hıristiyan azınlıklar sorunu… Bizleri sadece “insan” olarak göremeyen devletimizin halkıyla bir sorunu var. Türkiye’nin “sorunlarının” kaynağı sakın ulus-devlet modeli olmasın? 80 sayfalık bu kitap Kurtuluş savaşı’ndan sonra Türkiye’ye giydirilmiş olan deli gömleğine işaret ediyor. Ne mutlu “insanım” diyene! Kitabı buradan indirin.
Kendi ülkesini işgal eden ordu
Hiç bir yeri işgal edemeyen ordular kendi ülkelerini işgal ederler. Çünkü bir ordunun ayakta durması için insan emeği ve maddî destek gereklidir. Beceriksiz ordular disiplinsiz olduklarından YABANCI DÜŞMAN ile savaşamazlar. Kolayca yenebilecekleri İÇ DÜŞMANLAR uydururlar ve bu bahane ile kendi ülkelerini işgal ederler. Başbakan asarlar. Milletvekillerini hapse atarlar. Korumakla yükümlü oldukları halkı işkenceler altında inletirler. İşgalciler kimseye hesap vermezler. Halkın isyan etmesine engel olmak için “etrafımız düşmanla çevrili” diyerek KORKU PROPAGANDASI yaparlar. Eleştirilerden uzak kalmak için farklı inançlardan ve kültürlerden olan insanların birbirine düşman olması da bu eşkiyaların işine gelir. Bu sebeple terörü destekleyebilir hatta teröristlere silah ve para yardımında bulunabilirler. Okuyacağınız kitap kendi ülkesini işgal etmiş bir ordunun kısa tarihidir. Buradan indirebilirsiniz.