RSS Feed for This Post

Müslüman bir Kürd’ten Aysel Tuğluk’a açık mektup

İbrahim ÇELİK

“…Bizler aynı bölgede yaşadığımız için bir birimizi çok iyi tanımaktayız Aysel hanım! Aynı şekilde Müslüman Kürt halkı bizleri de ve sizleri de tanımaktadır. Şundan hiç şüpheniz olmasın ki şu anda kendilerinden oy aldığınız insanların büyük kısmı sizin gerçek yüzünüzü bilmemektedirler. Allah izin verirse bir gün bu insanlar sizin gerçek kirli yüzünüzü tanıyacak ve size oy verdiklerine pişman olacaklardır. Çünkü hiçbir zaman Kürt halkının derdi sizin derdiniz olmamıştır. Sizin tek bir hedefiniz vardı ve halen devam etmektedir; o da İslam düşmanlığı ve dinsizliği Müslüman Kürt halkına hakim kılmak istemenizdir. Aslında sizin faşist Kemalist rejimden hiçbir farkınız yoktur…”

Kürt tarihi içerisinde son elli senede Allah ve İslam düşmanlığı yapıldığı kadar hiçbir tarihte yapılmamıştır. Bu da Marksist ve leninist düşünceye sahip olan PKK ve ondan önceki uzantıların eliyle yapılmış ve halen de yapılmaktadır. 22 Temmuz seçimlerinde Kürt Müslümanların yoğunlukta yaşadığı bölgede Ak partiye karşı büyük bir hezimete uğrayan DTP yani PKK, Ak parti üzerinden İslam’a ve Müslümanlara karşı çok kirli bir savaş yürütmektedir.

Bu savaşlarını, Kürd halkının kendilerini; haklarını meclisin kürsüsünde savunmak için meclise gönderdiği insanlar tarafından, Müslüman Kürt halkının İslam ile müşerref oldukları tarihten bu yana sıkı sıkıya bağlı oldukları İslam dinine ve Müslüman halka yine o kürsüden hakaretler yağdırarak ve tek gayeleri halkına ve milletine hizmet etmek olan Müslümanları hedef göstererek büyük bir hayal kırıklığına uğratmışlardır. Müslüman Kürt halkından bu yaptıklarınızın cevabını bir gün mutlaka alacaksınız.
Aysel hanım! Ocak 2000 tarihinden beri aleni bir şekilde resmi basınınızda Müslümanları hedef gösterdiğiniz gibi bugün de Meclis kürsüsünde yine Hizbullahi Müslümanları faşist dayılarınıza şu sözlerinizle hedef gösteriyorsunuz:
“Burada uluslararası bir projeden söz ediyorum. Siyasal İslam’ın bir kanadı Suriye üzerinden Suudi Arabistan’a dayanıyor, bir kısmı da İran ile ilişkili. Ilımlı İslam modelini dayatan ABD de bu ilişkiler ağı içerisindedir. Binlerce Kürt yurtseverini vahşice katleden Hizbullah da aynı ilişkiler ağı içerisindeydi. Yaşanan vahşeti unutmamak gerekiyor. Diyarbakır’da, Batman’da binlerce yoksul Kürt yurtseverini bu anlayış öldürmüştür. Yarattıkları bu vahşet kendilerine yönelmeseydi, hepimizi vahşice katlederlerdi. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi sol Kemalistleri katledenler de bunlardır. Şimdi silahsız olmaları bu gerçeği değiştirmemektedir. Kürt sorununun demokratik ve siyasal çözümünü engelleme adına ordusu, AKP’si, tarikatı, gericisi, milliyetçisi birleşmiş/birleştirilmiştir. Ama bu ittifakın sonu, parçalanmış toplum, parçalanmış ülke olacaktır.”
Bizler aynı bölgede yaşadığımız için bir birimizi çok iyi tanımaktayız Aysel hanım! Aynı şekilde Müslüman Kürt halkı bizleri de ve sizleri de tanımaktadır. Şundan hiç şüpheniz olmasın ki şu anda kendilerinden oy aldığınız insanların büyük kısmı sizin gerçek yüzünüzü bilmemektedirler. Allah izin verirse bir gün bu insanlar sizin gerçek kirli yüzünüzü tanıyacak ve size oy verdiklerine pişman olacaklardır. Çünkü hiçbir zaman Kürt halkının derdi sizin derdiniz olmamıştır. Sizin tek bir hedefiniz vardı ve halen devam etmektedir; o da İslam düşmanlığı ve dinsizliği Müslüman Kürt halkına hakim kılmak istemenizdir. Aslında sizin faşist Kemalist rejimden hiçbir farkınız yoktur. Tek farkınız, söylediklerinizi ve yaptıklarınızı ayrı dillerle ifade etmeniz ve ayrı yöntemler uygulamanızdır.
Cumhuriyetten sonra Kemalist rejim Kur’an’ın okunmasını yasaklayıp bulabildiklerini toplayarak ateşe vermiş, camileri ahıra çevirmiş, ezanın Arapça okunmasını yasaklamış, Müslümanların başından sarıkları alıp zorla şapka giydirmiş, giymeyenleri engizisyon mahkemelerinden geçirerek idam ettirmiş. Müslüman anne ve bacılarımızın Allah’ın emrettiği tesettürlerine müsaade etmemiş, Anadolu’da ve Doğu’da Müslüman halkı kıyımdan geçirmişlerdir. Bu söylediklerim, yaptıklarının binde biri mesabesindedir.
Köy camilerine baskın yapıp orada namaz kılanları; yaşlı, genç ve çocuk ayırımı yapmadan hepsini kurşuna dizdiniz. Müslüman olduklarından dolayı çocuklarımıza ders verenden yüzlercesini, köylerimizde halka namaz kıldıran ve onlara Kur’an öğreten yüzlerce imamı katlettiniz. Şehirlerde; Diyarbakır’da, Batman’da, Nusaybin’de, İdil’de, Silvan’da kısacası bütün kürdistan şehirlerinde aynı şekilde tek suçları Müslüman olan insanların evlerine onlarca kişiyle baskın yapıp çoluk çocuk demeden hepsini katlettiniz. Köylerde faşist Kemalist rejimin korkusundan sizlere yardım etmekten korkan insanların bebeklerini alıp ateşe attığınızı unutacağımızı mı sandınız… Biliyor musunuz sizden nasıl nefret ettim? Ben daha bir çocuk iken benim rahmetli babam sizin için şunları söylerdi “oğlum bunların dinleri imanları yoktur, çoluk çocuk hepsini öldürüyorlar, sakın onlara bulaşma” derdi. Daha sonradan ise sizi yakından tanıdım. Yaptığınız çirkinlikleri ve zulümleri öğrendim, üstelik Kürd halkının haklarını savunma adına bunları yaptığınızı söylüyorsunuz. Kürd halkı hiçbir zaman haysiyetsizleşmemiştir, kendi dinine ve değerlerine düşmanlık yapmamıştır, kendi toplumuna kalleşlik yapmamıştır. Siz, yaptıklarınızla Kürd halkına leke getiriyorsunuz. Herkes sizleri bebek katili olarak bilmektedir ve tanımaktadır. Bugün senin o meclis kürsüsünde kalkıp konuşman, senin ve senin kirli partinin bu gerçeklerini değiştirmemektedir ve değiştirmeyecektir.
Bugün meclis kürsünde başörtüsünün serbest olmasına evet diyeceğiz demenizin tek sebebi oy kaybı endişesidir. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Kemalist rejimin Allah, İslam, Kur’an, Peygamber, cennet ve cehennem gibi bir derdi olmadığı gibi sizin de böyle bir derdiniz yoktur. Müslüman halkımız bunu çok iyi bilmektedir Aysel hanım!
Biz hiçbir zaman savaşı başlatan olmadık ve olmayacağız. Ama ille de sizinle savaşacağız diyorsanız emin olun ki, KDH kitabında söylendiği gibi; “bu kez sizi Kemalist dayılarınız bile kurtaramayacaklardır.”
Size tek bir tavsiyem olacak o da; aklınızı başınıza almanız ve İmralı’daki Kemalistin sözlerini meclis kürsüsünde papağan gibi tekrarlamamanızdır. Çünkü onu derin devlet parmağının üstünde daha önce oynatıp Kürt halkının başına bela ettiği gibi halen oynatarak başka belalar açmak istemektedir. Biz hiçbir zaman bela istemeyiz ama geldi mi Allah’ın inayet ve yardımıyla de Allah’ın emrettiği şekilde defetmeyi biliriz. Bu son cümlelerimi unutma aklına ve kulağına k-ü-p-e olsun……

Trackback URL

  1. 7 Yorum

  2. Yazan:erkan Tarih: May 13, 2011 | Reply

    Son zamanlardaki öcalan’ı peygamber ilan etme eğilimi ve sözde imamların arkasında namaz kılma durumları yazının haklılığını ortaya çıkartıyor.güzel ve dürüst bir yazı

  3. Yazan:bsm Tarih: May 14, 2011 | Reply

    “Zarfa değil mazrufa bakılır”ilkesinden hareketle bir yazı veya makalenin başlığını içeriğin önüne koyma alışkanlığım pek yoktur.İçerik verimliyse başlığı es geçerim.Lakin bu yazıda kullanılan başlık biraz düşündürücü geldi bana.Neden diyecek olursanız;yazı,kitle iletişimde,doğrudan bir kişiye hitaben yazılan bildiğimiz açık mektup formatında.Dolayısıyla yazan kişi,hitap edeceği kişiye doğrudan ismiyle seslenir;”filankese açık mektup”vb.şeklinde.Ancak açık mektup metnini kaleme alan kişinin imzası yani ismi yeterlidir…Açıkçası etnik,inanç,statü vb.belirleyen ek bir kimlik tanımlamanısına gerek yoktur ya da bana göre bu vurgu çok da gerekli değildir.Zira açık mektup mahiyetindeki metnin temel amacı/çıkış noktası,hitap edilen kişinin şahsında bir olay veya olgu üzerinden menfi veya müspet kritik yapmaktır.Daha açık bir ifadeyle fikir bazlı istişarelerde esas olan genel geçer “doğrular”dır.Müslümana,Kürde,Türke vs.göre tanımlandığında bu farklı anlamlara yorulmaya açık bir çağrışım yaratabilir diye düşünüyorum.

    Bilemiyorum,detaylara fazla takılmış olabilirim ancak pekala “Aysel Tuğluk’a açık mektup”şeklinde de yayımlanabilirdi ve bence daha uygun olurdu.Ayrıca doğru veya yanlış metnin içeriğnden de pek bir kayıp olmazdı.Aşırıcı kuşkuculuğuma verilsin,”Müslüman bir Kürd’ten”kısmı sanki içeriğinin inadırıcılığı için özel olarak ileve edilmiş gibi bir izlenim doğurdu bende.Haksızlık yapmak istemem belki böyle bir maksatla düzenlenmemiş olabilir ama ne yalan söyleyeyim bana düşündürücü geldi.

    Kafama takılan ikinci bir husus ise zamanlama.Sanırım yazının yayımlandığı tarih 2008, üç yıl aradan sonra arşivden çıkarılıp yayımlanması ister istemez benim gibi kuşkucuları düşündürüyor.Keza, yazıda Aysel Tuğluk’tan alıntı yapılan meclis konuşması da üç yıl öncesine ait yani üç yıl önceki siyasi atmosferle çok daha ilintili bir mevzu.Tabi burada Aysel Tuğluk’un eleştiri konusu olduğu ideoljik tutumunu savunmak gibi bir gayem olduğu düşünülmesin.Aysel Tuğluk’un Kemalistliğini sıkça dillendirenlerden biiyim ve görüşüm şimdi de değişmiş değildir.Ne var ki Türkiyede her alanda gündem sıkça değişiyorken ve Kürt sorunuyla ilgili gündem daha da hızlı biçimde değişmekteyken mevzunun BDP’nin “din düşmanlığı”noktasına taşınıp değerlendirilmesi bana biraz tuhaf geldi.Misal konuk yazar olarak DD’de yazıları yayımlanan İbrahim Becer’in de Aysel Tuğluk hakkında bir yazısı var şu anda sitede.İçeriğine girmeyeyim ama bana göre daha günceldir bu yazı.En azından Kürt sorununda geldiğimiz nokta itibariyle bugüne dair gelişmeleri irdeleyen bir yazıdır.

    Dolayısıyla bugün Kürt sorunu kapsamında özerk yapı,federasyon vb.sıcak gündemlere doğru en kritik,en sıcak günlere doğru yol alırken ve bunula koşut olarak sokak şiddeti tırmanşa geçmişken BDP’nin “din düşmanlığı”nın ısıtılarak öne çıkarılması zannedersem çözüm arayışında olduğumuz şu süreçte çok da yapıcı bir rol oynamayacaktır.

    Tekrar yazıya dönersek,bakın yazıyı kaleme alan yazar sıkça “biz”vurgusuna başlıyor.Ve yine “biz”vurgusuyla biten tehdit dolu imalarla bağlıyor yazısını.

    Biz hiçbir zaman bela istemeyiz ama geldi mi Allah’ın inayet ve yardımıyla de Allah’ın emrettiği şekilde defetmeyi biliriz. Bu son cümlelerimi unutma aklına ve kulağına k-ü-p-e olsun……

    Peki kimin adına “biz”diye tehdit savuruyor bu şahıs?

    Aklıma birden 90’lı yıllarda faili meçhullerle eşzamanlı süren Hizbullah cinayetleri geliyor.

    Zira yazarın müslümanlık adına kustuğu kin ve öfkenin(bkz.yazının bir bölümünde geçen “sizden nefret ediyorum”sözü)Aysel Tuğluk’un sözkonusu meclis konuşmasında “Hizbullah”ı telafuz ettiğinden kaynaklanıyor.Zira Aysel Tuğluk ve onunla aynı zihniyeti paylaşan BDP’liler hakkında yapılacak bir sürü eleştiri varken sadece yazıda alıntılanan konuşma metnine odaklanması,yazarın niyet ve maksadını yeterince açığa çıkarmaktadır.Çünkü rahatsız olduğu tek şey Hizbullah terör örgütünün işlediği cinayetlere gönderme yapılmasıdır.Bundan rahatsızdır.Onun için de “aklını başına al yine sizleri betonlara gömdüğümüz,satırlarla doğradığımız,domuz bağıyla öldürdüğümüz günlere döneriz”demeye getiriyor.

    Bu mudur müslümanlık?Müslümanlık barış dini,hakkaniyet dini,kardeşlik dini değil midir?Müslümanlığın ruhuna,özüne hizmet edebilecek tek bir hoşgör sözcüğü,tek bir barış sözcüğü,kardeşliği pekiştirecek tek bir ılımlı sözcük var mı yazıda tehditten,hedef göstermekten ve kin kusmaktan başka?

    Hayır,bu dil müslümanlığın dili değil,bu dil şiddet dilidir,kışkırtma dilidir ve militancadır.Ve bu dil samimi,inançlı müslümanları utandırıyor.
    Yazıyı ve yazarını,toplumca barış ve diyalog ortamına ihtiyacımız olduğu şu kritik günlerde toplumu kin ve şiddete teşvik eden bu şiddet dili nedeniyle esefle kınıyorum.

  4. Yazan:erkan Tarih: May 16, 2011 | Reply

    Sanırım yazının yayımlandığı tarih 2008, üç yıl aradan sonra arşivden çıkarılıp yayımlanması ister istemez benim gibi kuşkucuları düşündürüyor.

    sanırım günceli takip etmediğiniz yukarıdaki cümlenizden belli.Mektubun burada demek istediği bugunkü olaylara atıfta bulunmak.2008 yılında öcalan’ı peygamber ilan etme eğilimi yoktu.Devlet imamlarının arkasında namaza durmama eğilimi yoktu.Bu tür olaylar olmasa kimsenin 2008 yılındaki yazıyla uğraşacağı falan zannederim pek olmaz.Sanırım şiddet kaybediyor,kaybettikçede oy sayısı bdp için düşüyor,düştükçede bu tür saçma sapan şeyler ortaya çıkıyor.

  5. Yazan:bsm Tarih: May 17, 2011 | Reply

    sanırım günceli takip etmediğiniz yukarıdaki cümlenizden belli.

    Bıravo!hani şıp diye buldunuz günceli takip etmediğimi.Kimbilir belki de bir orman kulübesinde yaşıyorum.

    Mektubun burada demek istediği…

    Bakın mektupan/yazıdan siz ilk yorumunuzda değindiğiniz cümlenin karşılığını anlarsınız,ben başka bir şey anlarım,anlayabilirim.Bunlar birer bakış açısı.

    “… bugunkü olaylara atıfta bulunmak”

    olarak yorumlamışsınız yazılanları.Bu değerlendirmenizi de Öcalan’nın peygamber ilan edilme eğiliminin “yeni başladığı”üzerine kurmuşsunuz.Yani size göre 2008’den önce böyle bir eğilim henüz güçlenmiş değildir.

    İmdi,ben “günceli takip etmeyorsunuz”kolaycılığına kaçmadan sorayım izninizle:Sizce Öcalan’nın bazı maarjinal gruplarca peygamber ilan edilmesi veya putlaştırılması yeni midir?Bu bir.İkincisi böyle bir eğilimin olmadığını mı söyledim?Eti iki.Ve Tuğluk’un demeçleri üzerinden değerlendirecek olursak,bugün yaşadıklarımız: BDP’nin din düşmanlığıyla mı daha ilintilidir yoksa “demokrasimizi kendimiz belirleyeceğiz”dedirtecek noktaya varmış bir keskin ayrışmayla mı?

    Sorulara ben yanıt vereyim:
    1-Öcalan’nın putlaştırılması, sandığınız gibi yeni yeni zuhur etmiş bir vakıa değil.Tutuklandığı günden yani bir on yıldır etnik milliyetçiliğin artmasıyla Kürtlerin önemli bir çoğunluğunca bu zat ikonlaştırma derecesinde yüceltilmeye başlandı.Şimdilik bu psikoloji yaratan detaylara girmeyeceğim.
    2-Yazarın iddia ettiği gibi Kürt halkıyla BDP(Özelinde Tuğluk üzerinden)arasındaki tavan/taban uçurumu-ki buna halkın dini inançları da dahildir-ezelden beri var olan bir gerçekliktir.Muhafazakarlık ve sekülerlik bağlamında Kürt halkıyla onun temsilciğine soyunmuş BDP(PKK,KCK vs.)arasında ciddi bir uçurum var.Kimi zaman geleneklerde,kimi zaman dini temayüllerde bu bariz kopukluk yaşanmakta ve bu yönüyle evet BDP ve kendisiyle aynı zihniyeti paylaşanlarca Kemalist bir çizgi sergilemektedir.BDP tavanının tabanla yaaşadığı kopukluk bununlada sınırlı değil.Bizdeki sol eğilimi çağrıştıran(CHP,Türk solu vb)ideoloji temelli iktidar hesplaırının öncelendiği,Kürt halkının temel taleplerinin kale alınmadığı bir siyaset izlemektedir BDP.”Gerektiğinde” bu hesaplar uğruna Kürt halkı şiddetin içine çekilmekte,sırf iktidar hesapları uğruna felakete sürüklenmektedir.Açıkçası Kürt halkının acıları ve ızdırapları üzerinden halkın kanı canı üzerinden garabet,kirli bir siyaset yürütülmektedir.Deyim yerindeyse bir avuç elitin hırslarına halk fırında yakılan odun muamelesi görmektedir.Lakin bu talihsiz sürecin baş müsebbibi devlettir/terketmeMede ısrar ettiği güvenlik endeksli şiddetve inkar politikasıdır…Diyanet kurumu tarafından görevlendirilen imamlar da bu psikolojik savaşta birer militan olarak görevlendirilmiş ve siyaset dışında kalması gereken din ve inanç gibi manevi değerler ne yazık ki siyasete alet edilerek istisrmar edilmiştir.Dolayısıyla putsal ve kutsal devlet adına yürütülen bu tür faaliyetler karşıtını beslemiş ve görüldüğü gibi yeni “din”ler(katı ideolojiler kastediliyor),yeni peygamberler doğurmuştur.
    3-İkinci maddede belirttiğim yani psikolojik savaşta dinin siyasete alet edilmesi hadisesi bugün Türkiyenin bir gerçeğidir.Kimden ve nereden gelirse gelsin bu, insanlık adına hicap duyulması gereken bir durumdur.PKK’nın imamları katletmesi ise lanetlenecek bir insanlık suçudur.Ancak İstanbulun göbeğinde kutsal ve putsal devleti yüceltme adına ırkçılığı çağrıştıran mahyaların asıldığı bir zihniyette kimse doğu ve güneydoğda imamlıkla görevlendirilmiş din adamlarını pir u pak olduğunu iddia edemez.
    Bu bağlamda yazar tamamen ajitatif-ve muhtemelen Hizbullah terör örgütüne duyduğu sempetiniden kaynaklı kuyruk acısıyla-gerçekleri ters yüz etmiş ve bir müslüman gibi değil tamamen taraf psikolijisine dayanan kara propaganda amaçlı bir şiddet dili kullanmıştır.Kullandığı şiddet dili,tehditleri bir yana,var olan gerçeklikle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan,en ufak bir entellektüel kırıntı da barındırmamatadır yazdıkları.Zira yukarıda da genişçe izah ettiğim gibi bugün asıl sıkıntı-gelinen nokta itibariyle-sokak şiddetidir,gittikçe baş gösteren ayrımcılık hisi ve bunun getirdiği kutuplaşmadır.Ancak yazar(!)büyük bir hünerle meseleyi BDP’nin “Din düşmanlığına”getirek olayı çarpıtma yolunu seçmiştir.Çünkü BDP Kemalist bir çizgide olsa bile bugün Kürt halkı üzerinde yürüttüğü siyaset hiçbir şekilde “Kürtlere dinini yasak etme”gibi bir noktaya gelmiş değildir.Ancak yazarın asıl çelişkileri görmek gibi bir kaygı taşıdığını düşünmüyorum.Zira tek derdi din üzerinden çamur atarak gerçekleri çarpıtmaktır.Eğer gerçekten BDP’nin uyguladğı siyasete karşı bir Kürt olarak duruşunu gösterek eleştirseydi mesela BDP’nin bu mağduriyet siyasetiyle Kürtleri büyük şehrin varoşlarına çaresizliğe terkeden çirkin emellerine işaret ederdi…Çocukları kapkaça,hırsızlığa ve fuhuşa sevkeden bu talihsiz gidişata tek bir sözü olurdu.Olmamıştır.Ne bir halkın felakete sürüklenişine ne de bugün sokakların neden cehenneme dönüştüğüne dair küçük de olsa bir eleştirisi yoktur.Ama ne hikmetse zorlama bir çıkarımla sanki Kürtler inançlarında sınırlanıyormuş gibi atıp tutmakta,tehditler savurmakta ve kişileri hedef göstermektedir.

    Geçiniz.Siz taraflı,vıcık vıcık propaganda amaçlı küfür yazılarını alkışlayabilir ve onaylayabilirsiniz.Ama müsade edin gündemden kopukluğumu konuşacağınıza siz nerde duruyorsunuz önce oradan başlamanızı öneririm.Sonuçta ben de sizin gibi görüşlerimi dile getiriyorum.Ha,yanıldığımı düşünüyorsanız argümanla çürütün,deyin ki şurası yanlış.

    Devlet imamlarının arkasında namaza durmama eğilimi yoktu.Bu tür olaylar olmasa kimsenin 2008 yılındaki yazıyla uğraşacağı falan zannederim pek olmaz

    Ha,şimdi anlaşıldı.Demek ki dini siyasete alet eden zihniyetin arkasında namaza durmayı retetmek “din düşmanlığı”oluyor öyle mi?
    Ya hu farkında mısınız eleştirdiğim yazarın bile böyle bir iddiası bulunmuyor.Adam baksanıza başka telden çalıyor.Ama tabi her olay ve olgunun bir takım algılarla elastiki bir şekilde başka yerlere çekme eğlimi ağır bastıkça alakasız bir görüşten her türlü çıkarıma teşne olmak da gayet doğal.

    Sanırım şiddet kaybediyor,kaybettikçede oy sayısı bdp için düşüyor,düştükçede bu tür saçma sapan şeyler ortaya çıkıyor.

    Hah işte nihayet biraz konuya yaklaştınız.BDP,artık oy kaybı kaygısıyla mı,balık baştan kokar misali içine battığımız çarpık siyaset anlayışının yarattığı çaresizlik hissiyle mi bilmiyorum evet debeleniyor.Debelendikçe de batıyor.Oyları düşer mi yükselir mi bilemem,doğrusu çok da tasam değil.Ama bildiğim bir şey var,toplum olarak kafamızı gömdüğümüz yerden çıkarıp gerçeklerimizle adam akıllı yüzleşmediğimiz sürece daha çoook saçmalıklara tanık olacağız…Tıpkı şimdi hepimizi içine alan bu başaşağı tarihe,kutuplaşmaya taraf mantığıyla angaje olduğumuz gibi.

  6. Yazan:erkan Tarih: May 18, 2011 | Reply

    Sayın Bsm öncelikle samimi yorumunuz size tşk ederim.
    Ben yukarıdaki yazıyı sizin gibi kuşkulu bir şekilde okumadım.Bir kürt insanının samimi duygularla yazdığını düşünerek okudum.
    Belkide hatam güncele takılmak oldu.Ama yukarıdaki mektubun yayınlanma sebebini güncel olaylar olduğunu düşünüyorum.
    Benim nerede durduğum ile ilgili sorunuz ise;herşeyin insan merkezli olduğu bir düzen,siyasi açıdanda adem-i merkeziyet diyebilirsiniz.

    samimi ve öğretici yorumların için tekrar tşk.

  7. Yazan:bsm Tarih: May 18, 2011 | Reply

    Sayın Erkan bey,

    “Nerede durduğunuza bakmalısınız” derken sizi sorgulama maksadıyla söylemedim.Belirtmem gerekir mi bilmiyorum ama insanların farklı dünya görüşlerine,farklı inançlara sahip olmalarından asla rahatsızlık duymam.Bu bakımdan siz sosyalistler,siz milliyetçiler,siz Kürtçüler!vs.vs
    şeklinde peşin hüküm vermeyi pek doğru bulmam.Kısacası benim için aidiyet veya siyasi tanımlamalardan çok fikirler önemlidir.
    Dolayısıyla “durduğunuz yer”e gönderme yaparken ön yargılardan kaçınması gerektiğine dikkatinizi çekmek istedim.

    Sağolun siz de tepki göstermeden açıklama olgunluğu göstermişsiniz.Ben de ayrıca düzeyli üslubunuz ve anlama çabanız için teşekkür ederim.Ayrıca insanı merkeze alan/önceleyen vicdani duruş benim de kabulümdür.Buna dair görüşünüzü destekliyorum.

    Ancak tüm iyi niyetli çabalaramıza karşın maalesef ön yargıları aşmada aynı başarıyı gösteremiyoruz toplumca.Bunun nedenleri var elbet,uzun uzadıya yazarak vaktinizi almak istemiyorum.

    Şunu diyebilirim:Özellikle mevzu Kürt sorunu olunca üzülerek belirtmeliyim ki Diyarbakır’dan başka türlü,Edirne ya da Bursa’dan başka türlü bakıyoruz hadiseye.Bu,şahsınıza yönelik bir eleştiri değil,genel olarak bu böyle.

    İşte nedenlerine deyinmeyeceğim dediğim bu şartlanmışlık psikolojisinin kaynağında ön yargılar vardır.Pek çoğumuz Adana’dan ötesinde gerçekten ne olup bittiğini bilmeden medyanın yönlendirmesiyle bakıyoruz yaşananlara.Aynı şekilde ülkenin bir diğer ucundan bihaber yaşıyor Van’daki,Diyarbakır’daki bir çok vatandaşımız.Bir kısım medyanın manipülasyonun etkisinde kalıyor diyer bir kısmı ROJ tv’nin…Dolayısıyla empati duygusu gelişemiyor.İnsanda her zaman potansiyel olarak varolan “o insanı merkeze alan empati duygusu”deyim yerindeyse propaganda savaşları içinde eriyip gidiyor.
    Dün 12 PKK’lının ölümüyle sonuçlanan operasyonla ilgili tv haberlerini izlediniz mi bilmiyorum.Ben izledim;hem bizim Türkiye medyasından hem de PKK’nın yayın organı olan ROJ tv’den.İnanın tüylerim diken diken oldu.Ürperdim.Ölüm ve acının nasıl da istismar edildiğine tanık oldum bir kez daha.Meğer ne kadar basitmiş ölüm,acı,dram ve kederler üzerinden işportavari sunumlar yapmak!Deterjan reklamı gibi.Ne eksik ne fazla.Bir taraf “terör yandaşları”diye başlıyordu.”Terör yandaşları”,”Terörist anaları/babaları”!.Diğer taraf “ölümsüz şehitler”lerle karşılık veriyordu.Ne hazin değil mi?Kardeşin kardeşi öldürdüğü bu talihsiz kavgada ölülerin değeri sadece karşılıklı restleşmede basit bir nesneden öte hiçbir şey ifade etmez hale gelmiş.Artık birinin kahramanı ötekinin ise haini/düşmanı vardır.Kahramanlar ve düşmanlar!Gerisi teferruat!
    Oysa asker de olsa örgüt militanı da olsa her ölen,hayatının baharında yitip giden bir candır her şeyden önce.Geride bıraktıkları acı Türk’ü için ayrı,Kürd’ü için ayrı değildir.Ana yüreğinin,yürekleri kor ateşi gibi dağlayan acının milliyeti olabilir miydi?Anaların gözyaşının rengi olabilir miydi?Olamazdı olmasına da artık her nasıl olduysa bizler acıları bölmeyi de başardık elbirliğiyle.Dün bir televizyondan ötekine geçerken işte masumiyetimizi nasıl yitirdiğimizi seyrettim acı ve ibretle.Akan kan dursun edebiyatı yaparken aslında o kan çoktan üstümüze sıçramıştı da ortalığı sise çeviren puslu havadan hiç üzerimize ilişen lekeleri göremez hale gelmiş/getirilmişiz.Bizler farkında olamasak da ruhumuzu teslim alan bir intikam duygusundan geriye pek bir şey kalmamış gibi görünüyor.Masumiyetimize inansak da korkarım bu kirli savaşta çoktan kaybettik.
    Ve silkinip kendimize gelmediğimiz sürece de korkarım o masumiyet geri gelmeyecektir.
    —————
    Yazıya gelecek olursak.Siz samimiyetine inanabilirsiniz.Dedim ya fkir sizin,istediğiniz gibi algılamakta hürsünüz.Benim yazıya dair görüşlerim ise değişmiş değil.Oturup bir kez daha okudum yanlış yargılara varmış olabileceğim düşüncesiyle.Lakin bu çabam pek sonuç vermedi,ne yalan söyleyeyim diğer yorumlarımdaki eleştirinin dışına çıkacak bir objektifliğe rast gelmedim.

    Ancak son olarak şunu da eklemeliyim,düşünce özgürlüğünden yanayım.Hakaret,tehdit,kişisel saldırı yani şiddet ve nefret dili olmadığı sürece düşünce ve ifade-en sert eleştiriler içerse de-özgür olmalıdır.Tabi eleştiri ile kişilik haklarını zedeleyici veya toplumu suç ve nefrete teşvik edici söz ve eylemlerin,bu “ayrılması gereken” sınırı nedir? derseniz,kesin bir sınır bilmiyorum.Benim için temel kriter her şeyden önce bir görüşün yapıcılığıdır;şayet kaleme alınan metin sübjektif değerlendirme içeriyorsa-ki yazar yazısında ağırlıklı olarak kendi duygu,düşünce ve algılarından yola çıkmıştır ve bu pekala mümkündür.Ancak takdir edersiniz ki tarih/toplumbilim/toplumsal evrim vs gibi bilimsel ve akademik iddia taşımayan konuların da bir yazılış amacı vardır.Dolayısıyla ülkemizde köşe yazısı şeklinde aşina olduğumuz güncele dair görüş ve saptamalarda:
    1-Ortalama doğruluk yani okuyucuyu yanlış bilgilendirmeye yöneltecek kasıtlı ifadeler bulunmamalı,
    2-Kişisel kanaat belirleyen bu tarz yazılar ayrıca yıkıcı olmamlıdır.
    Zira umulur ki yazar duygusal bir rahatlamayla saydırmayı amaçlamamış olsun.O halde bir amaç vardır ortada.Nedir bu amaç?
    Şayet kişisel bir hesaplaşma amaçlanmamışsa muhtemelen iyi,doğru ve güzel olanı bulmaktır amaç.E peki yazıda bu yapıcılıktan eser var mı?
    Şehir efsaneleri,komplo teorileri üretmekle acaba okur yönlendirilmiş olmaz mı?
    Düşünün Kürtler hakkında zaten olumsuz yargılarla doldurulmuş bir okur bu yazıdan nasıl etkilenecektir?Ya da soruyu değiştirerek “bu yazının toplum olarak ihtiyaç duyduğumuz uzlaşı,barış ve kardeşliğe müspet yönden bir katkı sınacak mıdır?”.Ben olmadığını düşünüyorum.
    Ha,elbette yaratacağı etkiden dolayı bazı hassasiyetleri önceleyerek bir şeyleri”dengede tutmak”adına gerçekleri dillendirmekten vazgeçmek olmaz.Susan bir toplum yerine konuşan,sesini yükselten bir toplumu yeğlerim.Lakin amaç gerçekleri paylaşmak,hakikatları bulmaksa, dosdoğru olmak icap eder.
    Hz.Ali’nin,bir savaş esnasında boynunu uçurmak üzere olduğu düşman savasçının son bir hamleyle dönüp Hz.Ali’nin yüzüne tükürmek istediği kıssayı hatırlayın.Bildiğiniz üzere Hz.Ali,rakip savaşçının bu teşebbüsünden sonra kılıcını indirir.Genç savaşçı şaşırır bu beklenmedik hamle karşısında ve nedenini sorar.O güzel zatın cevabı çok anlamlıdır.”Yüzüme tükürdüğün ana kadar Allah için cihat etmiştim,lakin son vuruşta nefsim için kılıcı hiddetle indirmekten imtina ettim”der.Ve tabi düşman savaşçı oracıkta kelime i şahadet getirerek bu güzel haslet karşısında müslümanlığı seçer.

    İşte anlatmak istediğim budur sevgili kardeşim.BDP’yi “şeytanlaştırmak”çok kolay.Sayılmayacak kadar hatası var mıdır?Var.Ancak ortada ciddi anlamda Kürtlere inançlarını yasaklayan/engelleyen bir politiksı henüz yokken “Din düşmanlığı yapmakla”vurmak ve diğer asıl eksikliklerini ıskalamak bana nefs zaafiyeti gibi geldi.
    Tabi diğer yorumlarımda belirttiğim gibi BDP’nin Kürt halkının inanç da dahil diğer değerleri konusunda sicilinin çok da temiz olduğu söylenemez.Kemalizm denen ucube zihniyet bugün maalesef bir islamifobi yaratmış ve bu zihniyet BDP’ye de sirayet etmiştir.Bu bir ülke gerçeği,toplumsal gerçeğimizdir.Elbette mesele “seninki benden kara”rekabetine hapsedilmemeli.Bu gerçek hiçbir şekilde tanığı olduğumuz islamofobi gerçeğini haklı da çıkarmaz meşru da kılmaz.Lakin bunun BDP üzerinden sistemli bir şekilde yürütülmesi “ağaç yüzünden ormanı görememek”kabilinde yanıltıcı bir iddiadır diye düşünüyorum.

    Saygılarımla.

  8. Yazan:ömer Tarih: Ağu 27, 2011 | Reply

    sayın bsm,görüş ve düşüncelerinize saygı duyarım lakin;erkan bey’in zaman ayırarak yazdığı yorumu kanımca destekliyorum.hepinize teşekkür ediyorum.

  1. 1 Trackback(s)

  2. Haz 6, 2011: Son 30 günde en çok paylaşılanlar : Derin Düşünce

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin