RSS Feed for This Post

Mini Test: Bu sözler kime aittir?

“… evlilik dışı cinsel ilişki, zina, pislik, şehvet, putperestlik ve benzeri şeylerin […] insan nefsinin işleri olduğu inkâr edilemez. Tanrı’nın egemenliğine içtenlikle ihtimam gösteren ve onu insanlar arasında yaymak için gayret göstermenin görevi olduğunu düşünen herkesin, kendisini, mezhepleri ortadan kaldırma işinden ziyade, bu ahlâksızların kökünü kazıma işine ve çabasına vermesi gerekmektedir… Bazı cemaatler kendilerini şehvetli bir şekilde önüne çıkan herkesle cinsel ilişki kurmanın pisliğiyle kirletselerdi yahut başka türlü iğrenç anormallikleri âdet hâline getirselerdi, siyasî yönetim dinî bir beraberlik içinde bulunuyorlar diye onlara hoşgörü göstermek mecburiyetinde mi olurdu diye sorabilirsiniz. Cevaplıyorum: Hayır.

a) Hayrettin Karaman (Dini Yasaklar ve Toplumsal Ahlâk)

b) Ayetullah Humeyni (Devrimin Prensipleri)

c) Mehmet Şevket Eygi (Dinimiz Açısından Zina ve Cemiyet)

d) John Locke (Hoşgörü Üstüne Bir Mektup)

 

…Bu makale ilginizi çektiyse…

Liberalizmin Kara Kitabı

Liberalizm asırlardır bir çok aşamalardan geçmiş, tarihi olaylarla kendisini imtihan etmiş bir düşünce geleneği. Değişmiş yanları var ama sabitleri de var. Bu sabitlerin içinde liberalizmin tehlikeli yönleri hatta YIKICI UNSURLARI da var. Bunları ortaya çıkarmak için “doğru” soruları sormak ve liberal perspektifte kalarak yanıt aramak gerekiyor… Büyük bir kısmı bu gelenekten olan düşünürlerin fikirlerinden istifade ederek liberalizmin kusurlarını ele alıyoruz bu kara kitapta: Adam Smith, Mandeville, John Stuart Mill, Hayek, Friedman, Röpke, Immanuel Kant, Alexis de Tocqville, John Rawls, Popper, Berlin, Mises, Rothbard ve Türkiye’de Mustafa Akyol, Atilla Yayla, Mustafa Erdoğan…

Liberallere, liberalimsilere ve anti-liberallere duyurulur.

Buradan indirebilirsiniz.

 

Liberalizmin Ak Kitabı

1930 model bir ulus-devletin, bir “devlet babanın” çocuklarıyız. Son derecede “Millî” bir eğitim gördük, öğrenim değil. Hayatta işimize yarayacak meslekî bilgileri ya da eleştirel bir bakışı öğrenmedik “millî” okullarda. “Varlığımızı Türk varlığına armağan etmek” için eğitildik, eğilip büküldük.

Liberallerin dilinden düşmeyen “Bireysel haklar ve özgürlükler” bizim gibi Kemalist çamaşırhanelerde yıkanmış beyinler için çok yeni. Türkiye’de yaşayan insanların ulus-devlet boyunduruğundan kurtulmasında önemli bir rol oynuyor liberaller. Biz de bu kitapta liberalizmin temel tezleriyle uyumlu, bu fikir akımına doğrudan ya da dolaylı destek veren makaleleri birleştirdik. Buradan indirin.

Trackback URL

  1. 13 Yorum

  2. Yazan:John Locke Liberal degildir Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    Bu sözler Locke’a ait. Simdiki liberaller liberal ise Locke degil. Yok derseniz ki “Locke liberaldir” o zaman siz liberal degilsiniz. Yani kedi buysa et nerede, et buysa kedi nerede misali 🙂

  3. Yazan:CÜNEYT Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    cevabını söyleyin de öğrenelim

  4. Yazan:MY Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    Selamlar Cüneyt Bey,

    Dogru cevap John Locke, koyu liberallerin peygamberlerindendir kendisi.

  5. Yazan:ç-z Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    Yanılıyorsam biri beni uyarır… sanırım!

    siyasî yönetim dinî bir beraberlik içinde bulunuyorlar diye onlara hoşgörü göstermek mecburiyetinde mi olurdu

    Koyulaştırarak italikleştirdiğim kısım libaeralizmin tüm seslerini akor ettiği bam teli değil mi?

  6. Yazan:ç-z Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    Yanılıyorsam biri beni uyarır… sanırım!

    siyasî yönetim dinî bir beraberlik içinde bulunuyorlar diye onlara hoşgörü göstermek mecburiyetinde mi olurdu

    Koyulaştırarak italikleştirdiğim kısım libaeralizmin tüm seslerini akor ettiği bam teli değil mi?

    Not: bir önceki eksik yorumu ve yapabilirseniz bu notu iptal edebilir misiniz?

  7. Yazan:noname Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    Çeviride koyu olarak işaretlenmiş kısımda ufak ama bence önemli bir hata var. Makalenin orijinalinde “bu ahlâksızların kökünü kazıma işine” değil “bu ahlâksızlıkların kökünü kazıma işine” diyor.

    Ayrıca ikinci kısım cümlenin ortasından alınmış. Onun da başında “…if some congregations should have a mind to sacrifice infants, or…” var. Burda da “benim dinim bunu gerektiriyor, o zaman bunu yapmak benim hakkımdır, bunu yapmamı engellerseniz din ve inanç özgürlüğü kısıtlamış olursunuz” argümanına karşı çıkıyor ki bence de gayet doğru bir yaklaşımda bulunuyor.

  8. Yazan:ç-z Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    devam
    örnek: siyasi yönetimin dini beraberlik içinde bulunduğu kemalizm olsun. Bu din de inancı gereği ibadethaneleri olarak kabul ettikleri kamu-sal alanlara kadınların başı açık olanlarından başkasını almasın ve hatta cezai yaptırımları olan yasaklarla koruma altına alsın. Bunu da kendi dininin dokunulmaz/değiştirilemez dediği kutsal kitabını referans göstererek yapsın.

    Önlerine çıkan her kadının başındaki örtüyü ister kanunla ister çekip yırtarak kirletselerdi yahut başka türlü iğrenç anormallikleri âdet hâline getirselerdi, siyasî yönetim dinî bir beraberlik içinde bulunuyorlar diye onlara hoşgörü göstermek mecburiyetinde mi olurdu diye sorabilirsiniz. Cevaplıyorum: Hayır.“

  9. Yazan:muhammed ali aydın Tarih: Mar 15, 2011 | Reply

    evlilik dışı cinsel ilişki ile zinayı ayırdığına göre Avrupalı bir düşünür olduğu çok açıktı.çünkü İslamiyete göre evlilik dışı her türlü ilişki zinadır.

  10. Yazan:Sevan Nişanyan Tarih: Mar 16, 2011 | Reply

    siyasî yönetim dinî bir topluluk içinde bulunuyorlar diye onlara hoşgörü göstermek mecburiyetinde mi olurdu?

    Bu paradoksun tek çözümü “toplumca tanınmış dinler” (publicly recognized religions, ya da Osmanlıcası “maruf edyan ve mezahip”) kavramıdır. “Tanınmış” din ve mezheplerin toplum yaşamında yüzlerce yılda kazanılmış bir dokunulmazlığı olduğunu kabul edersin. İtikat ve geleneklerine fazla karışmazsın.

    Çocuk kurban etmeye kalkan (veya kalkmayan) YENİ inanç akımlarını ise genel ifade ve örgütlenme özgürlüğü sınırları içinde mütalaa edersin. Yani “başkasının özgürlüğüne” halel getiriyor mu getirmiyor mu diye sorarsın. Getiriyorsa kısıtlarsın, yoksa ne hali varsa görsün deyip kendi işine bakarsın.

  11. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Mar 16, 2011 | Reply

    Özgürlükler de sınırsız olmamalıdır.Yukardaki alıntı metnin çıkış noktası budur.Zira,olumsuz sonuçlara yol açabileceği kaygısıyla liberalizme ve/veya liberallere yöneltilen eleştirinin başında,liberal düşüncenin özgürlük fetişizmi bayraktarlığı yaptığı algısıdır.

    İki türlüdür bu algı.
    Bir,sınırsız özgürlüklerle donanmış bir toplumsal yaşamın sanıldığı gibi dünyayı daha yaşanılır kılamayacağı,aksine günümüz insanının kuşatılmış olduğu sorunları daha da derinleştireceği…Dolayısıyla da liberalizmin bugün varolan sorunlarla başedemeyeceği ve çözüm üretemeyeceği algısı.
    İki,sorunları çözmede alternatif olması bir yana,toplumsal çöküntülerden,kültürel ve ahlaki yozlaşmalardan bizzat Liberalizmin sorumlu tutulduğu(ve şeytanlaştırıldığı)bir diğer algı.

    Tabi “Avrupa’dan ithal” olduğu düşüncesinin de liberalizm ile araya belirli bir mesafe konma nedeni oluşturduğunu belirtelim.

    Sonuç olarak liberalizm eleştirisi henüz bu dar alanın dışına pek çıkmamış görünüyor.

  12. Yazan:EzberBozan Tarih: Nis 10, 2011 | Reply

    Açık olarak söyleyeyim ben bir anarşist olarak siyasal ve politik liberal düşünürlerden, yazarlardan fazlasıyla besleniyorum. Ancak ulaşabildiğim kaynaklarda yada liberallerle olan tartışmalarımda tam olarak yanıt alamadığım bir soru var. Veya cevap da demeyeyim tanımsal bir eksiklik demek belki daha doğru. Tamam dibine kadar özgürlük, itirazımız yok zaten anladık da, özgürlük dediğiniz şey eşitlikten bağımsız bir kavram değil ki. Uzun lafın kısası liberallere, “sen patron ben işçiyken ikimiz de bu özgürlükten aynı oranda nasıl faydalanacağız?” diye soruyorum tatminkar bir açıklama bir türlü alamıyorum. Siz derindüşünceci liberallerde bu sorunun cevabı var mı diye merak ettim açıkcası.

  13. Yazan:MY Tarih: Nis 11, 2011 | Reply

    Selamlar Ezber Bozan,

    “sen patron ben işçiyken ikimiz de bu özgürlükten aynı oranda nasıl faydalanacağız?”

    diye soruyorsunuz. Belki harbi liberaller de baska cevpalar verirler, müsadenizle kendimce yanit arayayim:

    Öncelikle fikrî zeminde uzlasma gerek. Hangi kavrama ne isim veriyoruz? Temel kavramlari netlestirelim, liberallerin çOK SIK YANILDIGI NOKTALAR: Para, Özgürlük, Güç, Hak, Adalet, serbestlik… . Bunlardan sizin sorguladiginiz ilk ikisini ele alalim, Para ve Özgürlük: para bir hak degil bir güçtür, güçler farkli ise sistemden faydalanma da farkli olacaktir:

    “Para bir akittir, verilmiş söz, yemin gibidir. Para Güven dediğimiz, Emniyet dediğimiz şeyin cisimleşmiş halidir. Deve kemiği, ceylan derisi, kâğıt parçası, metal ya da bilgisayarda bir kaç bayt olsun fark etmez.
    Üzerinde yazılı olan değer cismin değerinden fazla olan şeydir para. Bunun garantisi değerin ödeneceğini taahhüt etmiş bir tüccar ve/veya bir banka ve/veya bir devlet olmalıdır.
    Para takas ekonomisine alternatiftir. Bunun hem iyi hem de kötü sonuçları olabilir. Üreticiyi, tüccarı ve tüketiciyi devletin baskısından koruduğu için insanlara serbestlik kazandırır. Hatta devlete baskı yapabilmek için halkın elinde bir güç haline gelebilir. Para orta sınıfın varoluş koşulları arasındadır. (Dikkat: Serbestlik ve Özgürlük aynı şey değildir. Bkz. Hayvan Serbesttir, İnsan Özgürdür…)
    Para kendi başına bir arzunun hedefi olabilir. Yani insanlardaki hırsı körükleyebilir. İnsan paraya doymayan, yedikçe acıkan bir canavara dönüşebilir. (Bkz. Liberalizm ahlâksızdır başlıklı bölüm, “Liberalizmin Kara Kitabı“)
    Para güçtür. Bu saydığım özelliklerinden ötürü cebinizdeki her kuruş toplumun diğer fertleri üzerinde elde ettiğiniz bir ipotektir. Ateşli bir silah, kaslarınızdaki kuvvet, özel yetenekleriniz ya da sağlınız, etkili-yetkili tanıdıklarınız gibi para da bir güçtür. Kötü ya da iyi amaçla kullanılabilir.
    İrade sahibi olan insandır. […]

    Para’nın kendi başına kötülük üretmesi imkânsızdır. Ama insanlar para ile düzgün ya da sapık bir ilişki içine girebilirler. […] “ (Tamami: Müslümanlar Para’dan an-Namaz mı?)

    Liberallerin ikinci BÜYÜK YANILGISI: Özgürlük ve serbestlik iki farkli seydir:

    ”…İnsanlar kötülüğü ÖZGÜRCE mi seçerler yoksa baştan belli midir kötü olacakları / kötü davranacakları? Genlerimizden, beynimizdeki biyolojik sorunlardan ya da yetiştiğimiz aileden, toplumdan gelen “kötü” dürtülere direnebilmek için manevra kabiliyetimiz var mı? Basit görünen bu soruya HIZLI bir cevap vermek YA Adalet’i YA da Bilim’i yok saymak demek. Çünkü:

    1) Ya “hayır” diyerek tabiat bilimlerinin her şeyi BİL-diğini kabul edeceğiz,

    2) Ya da “evet” diyerek iyi-kötü ayrımında İnsan’ın tabiat bilimlerinin üstünde, Tabiat’ın üstünde bir varlık olduğunu savunacağız.

    Neden? Tenimiz sivri bir iğneye ya da kızgın bir demire dayanamıyor. Hayvanî ya da mekanik bir REFLEKS ile, düşünmeden elimizi geri çekiyoruz. Ama an geliyor, “iyi / doğru / güzel” kabul ettiğimiz bir ideal, bir dava uğruna canımızı bile feda edebiliyoruz. Refleks ile eylem arasına sıkışan bir varlık var. Varoluş imkânını muHaKeMe’den alan bir “DERİN BEN” açılıveriyor, nokta iken çizgi oluyor, çizgi iken bir satıha dönüşüyor. Kanatları kapalı iken kahverengi bir dal parçasını andıran kelebeğin masmavi kanatlarını birden açıvermesi gibi, görünebilen ve görünmeye değer TEK şey bu kanatların güzelliği!

    Çelişkiye bakın ki sebep-sonuç zincirleri ile örülmüş bu duvarın gri taşlarını itebilecek, hatta duvarı yıkabilecek bir kudret var bu narin kanatlarda: çünkü mavi kelebeğin güzelliği bizi başka boyutlara taşıyor. Bergson’un dediği gibi “Güzellik teklif edilir, netice değildir”. Güzel BULDUĞUMUZ her çiçek, her kelebek, her gün batışı… Bize bizdeki bu gizli gücü işaret ediyor. Adına ister yargı deyin, ister tercih, ister başka bir şey.

    Determinist, bilimsel, materyalist bir kafesin içindeyiz. Tabiat’ın kurallarına tabi “ten kafesi”. Acıkan, susayan, korkan, yanabilen hatta ölebilen ten kafesi. Bu kafes kendi tabiatına TAMAMEN ZIT olan bu mavi kelebeği hapsediyor. Tırtıl olarak girdiği kozadan kelebek olarak çıkan, kanatlarını Zaman’a açan bir kelebek: Özgür irade. Ne garip bir varlık özgür irade. (”Zaman Nedir?” isimli kitap, Şans, Kader, Özgür İrade konusu)

  14. Yazan:Ezber Bozan Tarih: Nis 13, 2011 | Reply

    MY,

    Önemseyip vakit ayırdığın için teşekkür ederim. Kavramlar üzerinden konuyu açıklamaya çalışman da hoşuma gitti.

    Fakat yine sorularım var.

    1.si ““sen patron ben işçiyken ikimiz de bu özgürlükten aynı oranda nasıl faydalanacağız?”” şeklindeki sorumun cevabı iyilik ve kötülük ile açıklanmaya çalışılmış ve anladığım kadarıyla bu iyilik ve kötülükte belirleyici olarak, tanrısal olduğu farz edilen buyruklar referans kaynağı olarak gösterilmiş. Açıkcası benim sorum geçiştirilmek isteniyorsa belki de konta bir “mutlak özgürlük var mıdır” sorusu sorulsa hiç bu kadar lafı da uzatmaya gerek kalmazdı diye düşünüyorum.

    Dediğim gibi kavramlar üzerinden gitmek güzel. Ve peki o zaman kavramsal yanlışı ben yaptım, hata bende diyerek yani sorumu değiştirerek yeniden soruyorum; “sınıfsız ve sınırsız olmayan bir toplum düzeni içinde liberallerin özgürlük anlayışı ne anlam ifade ediyor?”

    2.si ise yani “özgürlük ve serbestlik” meselesiyse tahmin ediyorum yine “mutlak özgürlük var mıdır” tartışması içinde değerlendirilebilecek bir mevzu. Ve yine anladığım kadarıyla -bugünkü moda deyimiyle söylüyorum lütfen alınmayın- siz muhafazakar-liberaller, manevi değerler ile var ise mutlak özgürlüğe ulaşabileceğimizi iddia ediyosunuz. Biz anarşistler ise mutlak özgürlüğün iktidar kavramı bir kenara bırakılıp -ki buna tanrısal iktidar da dahildir-, “herşey herkesindir” anlayışı içselleştiriltiği takdirde peşinden koşulabileceğini söylüyoruz. Burası dünya görüşleirimizin keskinleştiği bir nokta peki kabul. Ancak sorum şu; hem anarşizm hem de muhafazakar da olsa libearlizm, kemalizm gibi bir ulusal kalkınma modeli değildir, toplumsal dönüşüm projeleridir. Liberalizmin toplumsal projesi içinde benim hayatımda bugünkünden farklı olarak ne değişecek? Yada insanlara “kemalizm veya liberalizm. Kırk katır mı kırk satır mı, sen seç” mi, diyorsunuz? Soruyu bu kadar provakatif sormak istemezdim ancak malumunuz şapka çıkıp kel görününce, muhafazakar liberalizmin ile kemalizmin ortak paydaları da meydana çıktı. Hani şu Kanuni dizisine gösterilen saçma sepelek tepkilerin Can Dündar’ın Mustafa filmine getirilen eleştirileri dibine kadar hatırlatması gibi.

    Neyse fazla uzattım. Şimdilik bu kadar.

    Barışla kalın.

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin