RSS Feed for This Post

Roman ve Diğer Türler

Wellek-Warren tür için “hem dışsal bir biçim (özgü ölçü ya da yapı), hem de içsel bir biçim (tutum, ton, seslenilen kitle) üzerine temellendirilen yazınsal yapıtların gruplandırılması”[1] demektedirler. Bu da türün yazıda ve öncesinde sözlü olarak kendisini gösterdiğini ortaya çıkarır. Pospelov ise, “eserin bir ana tür içinde bulunması (epik, lirik, dramatik, lirik-epik); eserin, dizeli(nazım) ya da düzyazı(nesir) biçiminde olması; eser uzunluklarındaki farklar”[2]ın, bir eserin türünü belirleyen özellikler olarak sunmaktadır.

Edebi türleri bir de sözlü ve yazılı olarak bölümlere ayırırız. Örneğin “halk edebiyatının sözlü aktarılan epik’i içinde iki biçim vardır: Bir yanda dizeli biçim, yani şarkı ve türkü; öbür yanda nesir biçimi yani masallar. Yazılı aktarılan epik’te ise, destan, öykü ve povest(öykü ile roman arası tipik bir Rus düzyazı biçimi) bulunuyor.”[3] Öykü küçük bir düzyazı metni iken, povest orta uzunlukta, roman ise uzun bir düzyazı metni olarak karşımıza çıkar. Yani eserin sözlü-yazılı olması; nazım-nesir olması; uzun-kısa olması onun türünü belirlememizi sağlayan en temel yapı özellikleridir.

Edebi türlerin artzamanlı varlığı, yazarlara zorla benimsetilen bir gele­neğin apaçık kanıtıdır. Eserin kendi biçimini yarattığı durumlar da olabi­lir: Çoğunlukla eserin, Antikitenin bir mirası olan biçime girdiği görülür, ya da en azından geçmişte bu böyleydi. Destan, od, trajedi ve komedi, Avrupalı Danaides’lerin(Yunan mitolojisinde Argos kralı Danaos’un kızları) gerçek fıçıları olan ve her defasında farklı bir sıvıyla doldurulmuş yüzyılları geçtiler. Zaten bu fıçılar, taşıdıkları cevhe­rin etkisiyle biçim değiştirmişlerdir. Andre Breton’un Charles Fourier’ye Od’u, Pindare’ın odlarıyla çok az ortak nokta sergiler. Lirik Yunan trajed­yası da, Seneka’nın tiyatrosu aracılığıyla kolej trajedisine, felsefî traje­diye, burjuva dramına, tarihi drama vb. dönüştü. Fakat Epikürvari(Atina’da yaşamış olan Yunan düşünürü) bir od’un kendi sevimliliğine olduğu gibi, tarihi od türü de dairevi bir ahenge, meraklı bir tona aşina kaldı. Trajediler ise Ibsen, Q’Neill ve Claudel’e kadar kutsal, mukadder ya da dini bir dünya görüşünü paylaştı­lar. Edebi türlerin hem artzamanlı hem de eşzamanlı olarak ele alı­nışı, özellikle de zaman ve mekân içerisinde çok çeşitli yazarlarca ele alı­nan aynı konuyla ilgiliyse, genel edebiyata yararlı bir katkı sağlayabilir. Antigonlar, Amphytryonlar, milli kahramanların jestlerine adanan şiirler, temanın “bilkuvve mevcudiyetini”, çağların ve ülkelerin özelliklerini ve her yazarın dehasını açığa çıkarırlar.[4]

Edebi türlerin nazım ve nesir olarak hatta türleri çeşitli yönlerini esas alarak ayırıma giden kişi ise Aristo’dur. Aristo, Art Poetique adlı eserinde türleri birbirinden ayırır. Destan, tiyatro, komedi ‘flüt’ ve ‘lir’ türlerinde olduğu gibi, renkler, resim, desen, ses, ‘ritim, dil ve melodi bir arada bulunsun ya da bulunmasın’ olayları sergileyip gösterme yöntemleridir. Anlatmak veya göstermek suretiyle ‘hareket ve eylem’ halindeki bütün kişileri taklit etmek mümkündür.[5] Gösterme durumlarında olaylar, aktörler vasıtasıyla (tiyatro, mimik, dans yöntemi) halka gösterilir; anlatma durumlarında ise ister yazarın kendisi vasıtasıyla, ister yazara sözcülük eden birisi vasıtasıyla olsun olaylar bir anlatıcıya bağlı olarak anlatılır; burada gösterilen olaylar, doğrudan idrak edemediğimiz davranışlar, aksiyonlar ve sözler olmaktan çıkar; şiir, destan veya roman sahasına girerek nazım veya nesir halinde bir yazı çeşidine dönüşürler.[6]

 

Roman türü, anlatıma dayalı, nesir bir tür olarak karşımıza çıkar. Burada ilk ayırım roman ile tiyatro türü arasında çıkar. Roman anlatıma dayalı bir yazı şekli iken, tiyatro göstermeye dayalı, seyirci önünde ortaya konan ve olayı doğrudan seyircisiyle paylaşan bir gösteri sanatıdır. Oysa roman olayı olduğu gibi gösteremez, olayın ya da gerçeğin taklitini veya temsilini yapmaya çalışır, tiyatroda seyirci ile oyuncu arasında hiçbir engel yokken, romanda okuyucu ile eser arasında yazar/anlatıcı kişi vardır. Yazar ne kadar eserin dışında kalırsa kalsın bu sefer de okuyucusu ile okuyucusuna göstermek zorunda olduğu gerçek arasında yer alır. Yine tiyatroda anlatım dili şiir seçilebilirken romanın anlatım dili nesirdir. Bu noktada roman destan ve bizdeki mesnevi türünden de ayrılmaktadır.

Romandaki kurmaca/fiktif yapı, yani okuyucunun ilgisini çekmek, onu etkilemek için yarattığı dünya ile biyografi, otobiyografi, anı, deneme, makale, eleştiri, fıkra, mektup, dilekçe gibi diğer düzyazı türlerinden de ayrılır. Bu türleri romandan ayıran ikinci unsur öğretici yazı türüne dâhil olmalarıdır. Öğretici yazı türleri, “bir düşünceyi açıklama, bir durumu ya da olguyu çözümleme, bir kavramı belirleme biçiminde”[7] karşımıza çıkan kısa yazılardır. Öğretici boyutlu yazıları da makale, köşe yazısı, röportaj, eleştiri, deneme, gezi yazısı… türlerini içinde barındıran öğretici olduğu kadar düşünsel de olan gazete ve dergi yazıları ve anı, günlük, biyografi, otobiyografi, mektup… türlerini içinde barındıran bir yaşam ve yaşantıdan kaynaklanan yazılar olarak ikiye ayırabiliriz.[8] Bu türlerin üçüncü farkı da romana göre çok daha kısa olmalarıdır. Anı, günlük, biyografi ve otobiyografi tek yazılık yapıları kadar bu yapıların birleştirilerek bir kitap formunda genişleyebilme özelliğiyle romana nicel olarak yaklaşsalar da nitel olarak ve yapı bakımından romandan ayrışırlar. Mektup-roman, anı-roman ve biyografi-roman türleri de bize şunu göstermektedir ki, romanın esnek yapısı bu türleri bir anlatım yöntemi olarak kullanmaktadır. Ancak bilinmelidir ki böyle de olsa mektup-roman, anı-roman ve biyografi-roman, her şeyden önce fiktiftir ve bu türlerin belgelere dayalı, gerçeği yansıtmak amaç olduğu için düş/imge sınırlı, gerçek bir yaşamı/yaşantıyı esas alan yapısından çok uzaktır. Andı, biyografik roman üzerinden bu konuyu işler ve “Bir roman yazarı biyografik roman yazabilir. Fakat bu sefer de yazılan, bir romandır, biyografi değil. Biyografik roman, biyografi gibi, gerçeğin adım adım izini sürmek, bu izin belirsizleştiği yerde durmak zorunda değildir. Biyografik de olsa, romancı, yazdığı romanda belirsizliklerin boş bıraktığı yerleri de, romanın gerekleri çerçevesinde doldurmak zorunda hisseder kendisini. Yani hayâli olan, gerçeğin dolgu malzemeliğini yapmaya başlar…”[9] Romanda belge sunulsa hatta gerçek bir kitabın bir bölümü montajlansa bile bu, sadece okunan metnin gerçekmiş gibi algılanmasını sağlamak amacıyla yapılmıştır. Okunan gerçek bir hayat değil, bir romandır, yani kurmaca bir dünyanın gerçeğidir.

Geleneksel anlatılara baktığımızda ilk mitlerle/alegorik halk hikâyesi, destan ve masallarla karşılaşırız. Bu üç türün romanla en büyük paydası düş gücüdür. En önemli ayrımda işte bu noktada ortaya çıkar, düş gücünde. Mit, destan ve masalda bütünüyle düş gücünün ürünüdür, her zaman olağanüstülüklerle karşılaşmasak da, gerçekten yola çıkarak sözlü kültürün elinde zaman içinde farklı öğeleri içeren yeni bir forma dönmüştür. Bir roman -kurmaca/fiktif olsa dahi- okuyucusuna gerçeği anlattığı izlenimi vermeye çalışır ve bunu iyi yapabildiği oranda başarılı olur. Bu türlerin dil ve anlatım özellikleri de farklıdır romandan. Destan ve mit nazımdır. Masal nesirdir ama romandan oldukça kısadır. Romanın kurmacalıktan sonra özel yapısı ve anlatımıyla da bu türlerden ayrıldığı görülür. Zaman ve mekân kullanımı, kişilerin özellikleri ve yetenekleri, anlatıcı kişilerin varlığı, planı ile bu türler romandan farklı bir yapının içinde değerlendirilirler.

Hikâye etme geleneğinden gelen bu türleri romandan ayıran diğer bir özellik de geleneksel anlatı olmalarıdır. Roman, modern bir anlatıdır. Modernizm şehirleşme ile doğru bağlantılı olduğu gibi romanda şehirle doğrudan alakalıdır. Bu yönden geleneksel anlatıdan ayrı telakki edilmelidir. Romanın geleneksel yoğunluğunu ve romandan önceki mensur eserlerde göze ve kulağa hitap eden ayrıntıları verme mecburiyetinin geleneksel eksikliği bu türleri birbirinden ayırt etme de önemli bir başka ölçüdür. Yine romanın ayrıntıyı esas kabulü de öncesi anlatılarda bariz ayrımıdır. Öte yandan romanın konuşma ritmini anlatıya taşımış olması onun önceliklerindendir. Romanın tasvir ve tahlillerde gösterdiği ayrıntı başarısı da dikkate alınmalıdır. Ancak romanı öteki edebiyat türlerinden ayırt etmek için kullanılan bütün metotları elle tutulur bir teori içinde birleştirmek mümkün değildir.[10] Yine romanlar geleneksel olan bu türler gibi sözlü nakil yoluyla gelmezler ve okunmak amacıyla basılırlar. Romanın bütünlüğü ise onun diğer bir farklı yönüdür. Anlattığı hikâyede boşluklar olmaz ve tarihi-sosyolojik bir zemin üzerine oturur. Romanın ileri geri sağa sola dönüşümler vardır. Entrikalar ve kahramanlar boşluklara doldurulur. Romanın bu anlamda farklı bir özbiçimi söz konusudur. Her şeyden önce romanın doğuşu geleneksele başkaldırıdır. Ondan birçok şeyi miras alması bu çıkışı anlamsız kılmaz, çünkü felsefe olarak ayrı durur.

Roman diğer yönden “hemen hemen bütün edebi türleri, hatta diğer sanat türlerini de içine alabilen” bir esnekliğe sahiptir mesela; “yeni roman” musiki dalından kompozisyon tekniklerini alır… tiyatroların, hikayelerin ve masalların teknik ve içeriklerini taşır. Örneğin romancı dikkatleri toplamak ve etkiyi kuvvetli kılmak için hikâye anlatabilir. Kahramanları karşılıklı konuşturabilir. Bunları yaparken hikâye ve tiyatro tekniklerini kullanabilir. Ancak elbette roman, hikâye ve masaldan nitelik olarak farklıdır. Romanın diğer türlerle ilişkisine farklı bir bakış açısı Meriç’ten gelir. “Öteki nevilerin ele almak istemediği veya ele alıp da işleyemediği ne varsa romanın malı; bir zamanlar edebiyatın bütününü yapan her türü bünyesine katıyor: destan, hiciv, panfle. Hem tekniklerini alıyor, hem mahiyet ve ruhlarını. Edebiyat bile yetmiyor ona, ilimlere el atıyor.. Hayâle hapsolmak istemiyor, gerçeği de tasvir etmek amacında. Yalnız tasvir mi? İzah etmek, geliştirmek de istiyor. Amacına varmak için çeşitli disiplinlerin getirdiği malzemeden faydalanıyor… Tahlil, teşrih, terkip, faraziye.. teşrihhanede ve laboratuarda kullanılan bütün yöntemlere sahip çıkıyor. Bazı romanlar poem, bazıları ders kitabı. Psikoloji, iktisat, sosyoloji.. her ilmin en son çalışmaları açık romancıya.”[11] Bunu destekler nitelikteki çalışma da Hüseyin Gümüş’ün roman kavramını tanımlamaya çalıştığı incelemesinde karşımıza çıkar. “Karşılıklı mübadele imkânı veren roman türünün bilinen özelliği, birleştirme becerisi, değişik dozlarda en tutarsız unsurlar -incelenmemiş belgeler, fabllar, felsefi düşünceler, ahlâk fikirleri, şarkılar, tasvirler- bir kelimelik bir ifadeyle bunlar arasında belirli bir sınırın olmayışı, roman türünün başarısını sağlayan unsurlardır… roman türünün aşırı esnek olması, karşılaştığı buhranların alt edilmesinde kolaylık sağlar.”[12] Bu da türler arasında bazen sınır ihlâli anlamına gelir. Örneğin Voltaire’in masalları roman adı altında yayınlanır ve bazı modern yazarlar bu türler için anlatı/recit diye söz edilmesini isterler.[13]

Roman teorisyenleri hikâye türü edebiyata uygulanan bütün klâsik metotlardan geniş ve çok çeşitli unsurları birleştiren bir sentez oluşturmaya çalışsalar da romanı diğer edebi türlerden ayırmak için kullanılan metotların tümünü birleştirerek bir teori oluşturmayı henüz başaramamışlardır. Bu bölümdeki ayırımlar da asla tüm roman türleri için geçerli değildir. Bu yoldaki en önemli başarı, kültürel yaklaşımdır. Yani kültür tarihi ve edebiyat teorisini birleştirerek kronolojik ve milli yaklaşımların getirdiği sınırlamaları kullanmak. Romanın yapısal/structural değişimi, şekil özelliklerini tahlil eden teknikler, üslûp ve sembol gibi genel kategoriler romanın kendine has şekline göre kullanıldıklarında onu diğer edebi türlerden ayırmak mümkün olabilecektir yine de buna itiraz eden eleştirmenler her zaman olacaktır. Bu yaklaşımların hepsi, romanı oluşturan bütün unsurları organik bir bütün içinde ele almayı amaçlamayan bir teorinin geçersiz olduğunu ifade etmektedir.[14]

 

 

 

                        

 


[1] Wellek Rene-Warren Austin, Edebiyat Biliminin Temelleri, Theory of Literature, çev.A.Edip Uysal, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1983.

[2] Gennady N.Pospeleov, Edebiyat Bilimi, çev.Yılmaz Onay, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 1995, s.510.

[3] Gennady N.Pospeleov, Edebiyat Bilimi, çev.Yılmaz Onay, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, 1995, s.510.

[4] Rousseau A.M.-Pichois CI., Karşılaştırmalı Edebiyat, MEB Yayınları:2633, İstanbul, 1994, s.104.

[5] Aristo, Art Poetique, 1448. Gerard Genette, “Frontieres du Recit?”, Figures II, Paris, Edition du Seuil, 1969, s.49-69

[6]Roland Bourneur ve Real Quellet, Roman Dünyası ve İncelemesi, çev. Hüseyin Gümüş,  Kültür Bakanlığı Yayınları:1085, Tercüme Eserler Dizisi, Ankara, 1989, s.20.

[7] Emin Özdemir, Yazınsal Türler, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1994, s.123.

[8] Emin Özdemir, Yazınsal Türler, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1994, s.123.

[9] M.Fatih Andı, Roman ve Hayat, Kitabevi, İstanbul, 1999, s.116.

[10] Philip Stevick, Roman Teorisi, çev.Sevim Kantarcıoğlu, Ankara, 1988, s.8.

[11] Cemil Meriç, Kırk Ambar, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s.139.

[12] Roland Bourneur ve Real Quellet, Roman Dünyası ve İncelemesi, çev. Hüseyin Gümüş,  Kültür Bakanlığı Yayınları:1085, Tercüme Eserler Dizisi, Ankara, 1989, s.18.

[13] Roland Bourneur ve Real Quellet, Roman Dünyası ve İncelemesi, çev. Hüseyin Gümüş,  Kültür Bakanlığı Yayınları:1085, Tercüme Eserler Dizisi, Ankara, 1989, s.23-24.

[14] Philip Stevick, Roman Teorisi, çev. Sevim Kantarcıoğlu, Ankara, 1988, s.8-9.

 

Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi Mustafa Ayyıldız’la ortak yayındır

Trackback URL

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin