RSS Feed for This Post

AKP Dikkat! Kaygan zemin!

Ahlâken düşük, mevki olarak yüksek devlet memurlarını cezalandırmak zordur. Kantinden pirinç araklayan çavuşu hapse atabilirsiniz ama İlker Başbuğ’u gazetecilerin önünde dizinize yatırıp pat küt vuramazsınız. Hani derler ya, kol kırılır, yen içinde kalır. Yoksa devletin saygınlığına zarar verirsiniz. Ahlâksız devlet memuru ile beraber mevkiyi, makamı da yıpratırsınız.

Ama bunun bir de bedeli vardır. Kırılan kollar yen içinde uzun süre kalırsa… kangren olabilir. İşlenen suçlar ağırsa, uzun süredir, ekip halinde ve sistemli biçimde işlenmişse… Ya da halkın zaten devlete güveni kalmamışsa savunulacak bir şey de yoktur artık. Kaldı ki hiç bir taktik kaygı stratejik hedefleri feda etmeyi meşru göstermez. Hiç bir politik kaygı adaleti, hukuku feda etmeyi meşru gösteremez.

Gerek AKP gerekse Türkiye Cumhuriyeti devleti her şeyden önce adalet borçlu halkına. “Taktik” sebeplerle şu veya bu konunun üzerinin örtülmesini anlayabiliyorum. Ama Dink cinayeti veya darbeci subaylar konusunda hafiflik gösterilmesini kabul etmiyorum.

Soralım şimdi, AKP ekibi adaleti, hukuku feda eder mi Yüce, Kutsal ve Putsal Devleti korumak adına?

AKP’nin içinde böyle KOYU DEVLETÇİ bir damar var. Bu “DEVLETÇİ” damara karşı uyanık olmak bütün vatandaşların, en başta da AKP seçmenlerinin görevi. “DEVLETÇİ” diyorum ama belki de açıkça FAŞİST demeliyim. Faşist kelimesi ağızlarda küfürdür ama siyasî bir sistemin adıdır aslında. Abartılı mı geldi size? Benito Mussolini’nin teorisi üzerinden bakalım Devlet’e ve AKP’nin zayıflıklarına:

“Birey ve bireysel hakları “yüce” devletin “yüksek” çıkarları uğruna feda etmeyi gerekli gören bir yaklaşımdır söz konusu olan. Devlet her şeydir, her yerdedir, kudreti her şeye yeter. Kutsaldır. Milletiyle, ordusuyla ayrılmaz, eleştirilemez bir bütündür. Onun dışında hiç bir değer devlet kadar kıymetli olamaz.”

Devlet bizim vicdanımız doğrultusunda hareket etmelidir. Tersi yani vicdanlarımızın eğilip bükülerek Putsal Devlet’e itaat ettirilmesinin adı Faşizmdir. Yoksa isyan etmeye gerek yok. Subaylar, polisler, bakanlar ve başbakanlar bizim vicdanımıza uymazlarsa Anna Arendth’in dediği gibi Devlet’in kendisi taraf değiştirmiş olur. Çünkü Akıl, Vicdan, Adalet ve Hukuk hep aynı yerde durur, ALLAH’ın koyduğu yerde.

Alper Görmüş ve Yıldıray Uğur’un yazılarını okuyun derim.

Trackback URL

  1. 3 Yorum

  2. Yazan:ibrahim becer Tarih: Oca 14, 2011 | Reply

    bu yazı çok doğru bir yazı olmakla birlikte çok erken yazılmış bir yazı aynı zamanda. Tayyip Erdoğan ve şurekasını milli Görüş çizgisinden ayıran çok önemli bir ayrıntı olduğu kanaatindeyim: “iktidar olabilmek mi, muktedir olabilmek mi?”
    28 şubatın Tayyip Erdoğan’a verdiği en büyük nasihat şuydu: “muktedir olabilmek için iktidar olman gerek şart değil”. İçinden geldiği gibi hareket edememek belki de etik bir görüntü vermiyor olabilir. Lakin Tayyip Erdoğan pragmatizmi kullanan ne ilk ne de son lider olacaktır. Muktedir güçler konusunda çıtanın Oktay Ekşi’li, Ertuğrul Özkök’lü gazete sayfalarına kadar çekildiği günleri bir düşünün, bir de bugünleri düşünün. İşin medya ayağı buyken, Ordu, yargı, üniversiteler vs. gerçekten zamana ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
    slogan ve acullukla yoğrulmuş bir görüşün mümessileri mi (Hasan Mezarcı, Hasan Hüseyin Ceylan, Şevki Yılmaz, Temel Karamollaoğlu…)
    Yoksa “yarın elbet bizimdir, elbet bizim” düsturuyla atılan her adımda dünün ütopyası, bugünün imkan dairesindeki adına “muktedir olabilmek” denen kızıl elma ve onun mümessilleri mi?

  3. Yazan:aziz yılmaz Tarih: Oca 15, 2011 | Reply

    Sayın İbrahim Becer bey,

    Tespitlerinizin bir kısmına katılıyorum.Şayet AKP’yi geçmiş üzerinden sorgular isek,evet doğrudur;müesses nizamın “kırmızı çizgileri”belki de ilk kez AKP iktidarı döneminde kısmen aşılabilmiştir.Kabul etmek gerekir ki AKP günahları ve sevaplarıyla statükocu zihniyete alternatif olabilmiş tek siyasi yapı özelliğini taşıyor.Zira dokunulamaz pek çok dosya bu dönemde açılmış,darbecilere karşı kararlı bir duruş ancak bu dönemde ete kemiğe bürünebilmiştir.Kısaca,beğenelim beğenmeyelim;ilk kez AKP’yle devletin “derin”yanıyla yüzleşebilme iradesi gösterilebilmiştir.Dolayısıyla eksiklerine karşın müesses nizamı dönüştürme adına APK’nin çabalarını küçümsememek gerekir.

    Ne var ki günümüz koşullarında bakıldığında AKP’nin kararsız tutumu başka bir görüntüyle sırıtıveriyor.Bu öyle bir görüntüdür ki,siyasi krizlerle her türlü dirençle karşılaşan ve dolayısıyla en “kritik eşikleri”atlamayı başaran bir irade,yerini;varolan sorunsalları klasik devlet çizgisi/zihniyeti içinde gidermeye çalışan bir başka AKP görüntüsüne bırakıyor;Bir ileri iki geri giden,yalpalayan ve alternatifi iddasında olduğu sistemle uzlaşan bir AKP!

    İşte APK’nin açığı tam da burada başlıyor.Zira kendi başlattığı hedefe artık başlangıçtaki heyecanla sahip çıkmaktan aciz duruma gelmiştir.Dikkat ederseniz AB yolunda ciddi bir isteksizlik ve yılgınlık yaşanıyor.Dahası Ergenekon üzerine de eskisi kadar kararlı gidilemediği dikkatlerden kaçmıyor.Sanki renk vermeden “orta yol”arayışlarında karar kılınmış gibi.H.Dink cinayetinin çözülemeyişi bu kuşkuları güçlendirmeye yetiyor kanımca.
    Açıkçası AKP bir yol ayırımındadır.Ya denge siyaseti üzerinden pragmatizme ağırlık vererek sistemle bütünleşip özelinde bir ekol yaratacak yani siyasi varlığını korumayı esas alarak bildik siyasi geleneğin bir aktörü olacaktır(ki bu ikinci bir ANAP vakası olmaktan öte bir şey ifade etmeyecek ve benzer akibete uğrayacaktır).Ya da halkta yarattığı umut gereği sonuna kadar demokrasinin/hukuk devletinin kurulmasından yana kararlı tavrını ortaya koyacaktır.
    Birinci şıkta diretirse bu kendi sonunu hazırlamak olur ve ayrıca bu tarz ikircikli bir siyasi anlayış/duruş parti çıkarlarının öncelendiği bir anlayışa denk gelecektir.
    İkinci seçenek ise Türkiye halkalarının seçeneği ve ihtiyacı olandır.Belki biraz oy kaybı yaşanır ama böyle bir duruşla hem AKP güçlenecek hem de Türkiye kazanacaktır.
    Ne var ki,AKP’nin halıhazırda izlediği çizgiden;toplumun beklentilerine kulak vermekten maada “zevahiri kurtarma”derdine düştüğü anlaşılıyor.Bu yol kısa vadede AKP’ye soluk kazandırabilir,lakin Türkiye’ye,halkımıza uzun vadede bir kazanım getireceğinden,kalıcı çözümler üretip toplumsal barışın önünü açacağından pek umutlu değilim açıkçası.
    Hasılı,evet APK ciddi bir projeye soyundu,geçmiş hükümetlerle karşılaştırıldığında kuşkusuz pek çok artıya da sahiptir.Ancak “sonuna kadar”gitme cesaret ve kararlılığı gösterilmedikçe bir anlam ifade etmeyecek ve tüm çabalar heba olacaktır.Bence Türkiyenin tekrar başa dönmek gibi bir lüksü de boşa kaybedecek zamanı da yok.

    Bu bağlamda,sizce “aceleye getirilmiş”bir eleştiri olsa dahi Mehmet Yılmaz beyin kaygıları bence yabana atılmamalıdır.Zira hükümetin son zamanlardaki icraatları tehlike sinyalleri vermeye başladı bile.
    Saygılarımla…

  4. Yazan:beytullah emrah Tarih: Oca 15, 2011 | Reply

    “Biz “Başörtüsü”nü diğer insanlara inancımızı zorla kabul ettirmek, herkes bizim takımın taraftarı olsun, herkes bizim dediğimiz gibi oturup kalksın, iç dediğimizi içsin, içme dediğimizi içmesin diye savunmuyoruz.

    Başörtüsü ne adaletsiz bir ahlakçılığın ne de muhafazakarlığın sembolüdür.

    Başörtüsü insanlar arasında adaleti hakim kılmak, insanlara tevhidi ulaştırmak ve onları her türlü iktidarın köleleştirici politikalarından özgür kılmak çabasının sembolüdür.

    Başörtüsü iktidarın değil, iktidarı denetleyenlerin/denetlemesi gerekenlerin sembolüdür.

    Bu hatırlatmayı son hafta içinde yaşanan tartışmalar dolayısıyla yapmak ihtiyacı hissettik.

    İçki satışı ile ilgili son uygulamaların, başbakanın bir heykele olan anlaşılmaz kininin, ve bir tv dizisinin bir Osmanlı padişahı ile ilgili dizisine dönük büyütülmeye çalışılan kör öfkenin, iktidar olmanın verdiği; “güç bizde o zaman hoşlanmadığımız her şeyi kaldırırız” yanılgısı olduğunu düşünüyoruz.

    Doğayı talan edecek kanuni düzenlemeler yapan, küçücük bir protesto gösterisine bile tahammül edemeyen, asgari ücreti temel ücret haline getiren, sendikasızlığı dayatan ekonomik politikaların yürütücüsü, yeni RTÜK düzenlemesi ile medyaya aba altından sopa gösteren hükümet, maalesef tüm bunları yaparken şeçmenine mesaj vermek için başörtüsünün arkasına saklanmaya devam ediyor.

    Biz bu çirkin siyaseti reddediyoruz.

    Başörtüsünü savunanlar, günlük siyasetlerin, halkın genel maslahatını gözetmeyen uygulamaların, iktidar şımarıklıklarının tarafı olamazlar.”

    sakarya adalet girişimi
    279. hafta basın açıklamasından…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin