RSS Feed for This Post

Protesto hakkı, öğrenci olayları ve adalet borcu

Platform Haber’de yayınlandı

Öğrenci olaylarını konuşuyoruz. İngiltere, Fransa ve Yunanistan gibi ülkelerde de öğrenciler, işçiler, memurlar ayakta. Benzer ya da farklı sorunlardan dolayı dünya insanları harekete geçmiş vaziyette. Herkes kendince protestolar düzenliyor. Hiçbir sakıncası yok, en temel haklarıdır. Ülke coğrafyamızda ise bu devletin bir lütfu gibi gösterilir. Haliyle lütfeden protestonun şartlarını, sınırlarını da çizmek ister. Protesto et ama şöyle olsun, şurda dursun, böyle yapılsın… İyi de işin ruhunu öldürdükten sonra geriye ne kalır? Hiçbir şey!

İstenen de bu galiba. Protesto edilsin ama hiçbir şey değişmesin. Mümkün mü? Değil. Öyle ya da böyle her eylem geride bir iz bırakır. Ve bu ne kadar sürekli kılınırsa bir o kadar kalıcı olabilir, izlerin takip edilmesi imkânı doğabilir ve süreç kamusal bir direniş alanına zemin kurabilir.

Korkulan bu belki… İnsanların yeniden harekete geçmesi, siyasallaşması… Geçmişten gelen olumsuz tecrübelerin korkusu da var tabi. O yüzden protesto etmek, siyasal bir mücadele yürütmek, eylem yapmak hâlâ tehlikeli işler listesinde durur bizde.

Basit bir eylemin bile insanların başına büyük işler açabileceği korkusu vardır. “Darbe”dar edilmiş bir ülkede bu ruh haline şaşmamak lazım. Gözaltılar, işkenceler ve ağır tutukluluklarla idamlar hâlâ büyük bir kitlenin belleğinde dün gibi diri yaşamaktadır. Fakat geçmişten ne kadar ders almışız? Belki bunu da ayrıca tartışmak gerekiyor. Bu yazının konusu mevzunun güncel bir boyutuna ilişkin…

* * *

Dolmabahçe protestosu ve akabinde gelişen olayları birlite takip ettik ama farkl tepkiler veriyoruz sanırım. Şahsen oradaki gençlerin, görüşlerine ister katılın ister katılmayın, temel bir haklarını kullanmak istedileri ve karşılığında son derece yanlış ve ağır bir şiddete maruz kaldıklarını düşünüyorum. Ortaya tam bir hınç görüntüsü çıktı ve bu spontane gelişmiş gibi durmuyordu.

En yaralayıcı kısmı ise genç bir kadının bebeğini düşürmesi oldu. Ve bu acı olayın özünün saptırılması için yapılmayan manipülasyon kalmadı. Örneğin, öğrenci olmadığı servis edildi. Ailesinin hamileliği bilmediği yazıldı. Başka eylemlere de katıldığı söylendi vs. vs… İyi de bunlardan hangisi ya da yazılmayan hangi gerçek, orada anne karnındaki bir bebeğin hayat hakkının doğmadan katledilmesini haklı gösterebilir ki? Hangi izah bu durumu vicdanlarımızda aklayabilir! Ama öyle olmuyor maalesef. Gerçekten bir vicdan körlemesi yaşıyoruz demek ki…

Oysaki bizden olmayana, bize benzemeyene karşı adalet ve merhamet duygusunu yitirdiğimiz an, tükenmişiz demektir.

Her kampın adamı, karşı kampın adamının yaptığı bir eylemi provokasyon gibi görüyor, büyük bir planın parçası gibi okuyor ve kendi başına gelmediği için gizli bir sevinç duyuyorsa; asıl büyük tuzağın bu olduğunu görmek gerekiyor belki de…

Evet, benim orada bebeğini kaybetmiş o genç kadınla belki zerre kadar ortak yönüm yok. Üstelik o, benim inandığım ve uğruna mücadele ettiğim değerlere karşı mücadele ediyor da olabilir. Nitekim de öyle. İçinde bulunduğu kolektiflerin sicili benim açımdan karalarla, utançla ve tutarsızlıklarla doludur. Ellerinde iktidar gücü olsa bana zulmedebilecekleri de söylemlerinden ve eylemlerinden aşikâr.

Ama tüm bunlara rağmen, o gün o genç kadın mağdur edildiği dakikada; haksızlığa uğradığı anda hiç “ama” gözetmeksizin ben onunla aynı safta durmaktan yanayım. Bana nasıl yaklaşacağını da o düşünsün…

Aliya İzzetbegoviç’in Bosna katliamlarından sonra söylediği şu söz gerçekten çok değerlidir:

“Düşmanlarımıza gelince… Onlara adaletten başkasını borçlu değiliz…”

Mesele bu kadar basit aslında…

Unutmamak gerekiyor: Bugün o gençlerin uğradığı şiddet, devran değişir bizi de vurur. Geçmişte de böyle olmuştu çünkü… 12 Eylül’ü inatla salt bir operasyon olarak görenler, sıradan insanların, aynı aile mensuplarının, sınıf arkadaşlarının ya da komşuların neden “operasyona açık” hale geldiğini de düşünmek zorunda…

Aynı acıları tekrar yaşamaya gerek var mı?

Trackback URL

  1. 26 Yorum

  2. Yazan:MY Tarih: Ara 12, 2010 | Reply

    Beytullah çok yerinde bir hatirlatma olmus, meselenin kalbide oldugu unutulmamasi gereken sey adalet duygusudur tabi. detaylar ve ideolojilerle maskeleniyor bu.

    Ancak olmasi gereken, “ideal durumun” açiklanmasi, özlenmesi, istenmesi yetmiyor. Fransa, ingiltere, vb ülkeler de dahil olmak üzere UYGULAMADA çok ciddi sorunlar yasaniyor.

    Neden? çünkü Türkiye’nin kendine özgü kosullari disinda bir iNSAN TABiATi var. Ayni üniformayi giymis, ayni tencereden yemek yiyen insanlar kendi aralarinda garip bir sekilde DAYANISMA içine giriyorlar. Bu dayanisma duygusu empatiyi, insanligi ortadan kaldiracak boyutlara variyor.

    Tabi isin psikolojik ve sosyolojik boyutu hükümeti affettirmez. Tersine ilimden istifade etmek basta AKP olmak üzere herkesin görevi. ilmî tecrübelerden istifade etmedigi müddetçe Ne AKP ne de bir baska hükümet ASLA VE ASLA bu polis siddeti meselesini çözeMEyecektir.

    Bu çerçevede sitemizde çikmis iki yaziya dikkat çekmek isterim:

    Kurumsal Dayanışmadan Sosyal Çatışmaya (Vesayetçiliğin Doğuşu)
    M. İkbal Tuna Pakvizyon.com

    Ülkemizde kamu personelinin özellikle de güvenlik mensuplarının (asker ve polis) kendi içersinde yoğun mesleki sosyalleşme ve mesleki dayanışma sonucunda ciddi şekilde sosyal çatışma ve giderek sivil toplumdan uzaklaşma meydana gelmektedir. Bu sadece kolluk kuvvetleri için geçerli olan birşey değildir. Her mesleğin kendi içine kapanıklığı sonucu, meslek dışındaki toplumla olan bağ da yavaş yavaş kopmaya başlamaktadır. Fakat meslek öncesi ve meslek hayatı döneminde bu en çok polis ve askerde göze çarpmaktadır.

    YAZININ TAMAMI

    ikinci yazi…

    Kötü insan nasıl üretilir?

    Teşekkür : Yazıyla ilgili fotoğraf, film ve belge sağlayan Stanford üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Philip G. Zimbardo‘ya samimi teşekkürlerimizi sunarız. Yazıyla ilgili videoları http://www.prisonexp.org/ sitesinden izleyebilirsiniz.

    Kaliforniya’daki Palo Alto şehrinde sessiz sakin bir ağustos sabahı başlıyordu. Bir polis arabası aniden bir evin önünde durdu, arabadan inen polisler içeri girerek üniversitede öğrenci olan bir genci evinden çıkardı, kendisine Ceza Kanunu’nun 211inci maddesini ihlâl ettiği ve silahlı soygun suçundan tutuklandığı bildirildi. Komşularının şaşkın bakışları arasında ellerine kelepçe takılırken hakları okundu, üzeri arandı ve polis arabasına bindirildi. Komsular şaşırmakta haklıydılar çünkü Palo Alto Polis şefinin de çok iyi bildiği gibi o gün tutuklanan birçok üniversite öğrencisi aslında suçsuzdu. Sadece günlük bir kaç dolar karşılığında bir sosyal psikoloji deneyine katılmayı ve mahkûm rolü oynamayı kabul etmişlerdi.

    Stanford üniversitesi öğretim üyelerinden Philip G. Zimbardo’nun 1971’de yaptığı ilginç deney bugün hâlâ güncelliğini koruyor ve sadece ABD değil Türkiye de dâhil bütün ülkeleri ilgilendirecek bulgular sunuyor…

    YAZININ TAMAMI

  3. Yazan:sq Tarih: Ara 12, 2010 | Reply

    Bundan yıllar evvel başörtüsü eylemlerinde de çocuğunu düşüren kadınlar olduğunu hatırlıyorum. Üstelik bu olayda, Engin Ardıç gibi bir takım gereksiz yaşam formları, “19 yaşında ve hamile olduğu için” kadını üstü kapalı bir dille “ahlaksızlıkla” suçladılar. “Hamileysen gösteride işin ne” düşüncesi zaten ilk önce polis şiddetini normal görme ardından ayrımcılık kokarken, bir de üzerine “ahlak polisliği” yapılması çok çirkin oldu gerçekten. Yazık.

  4. Yazan:logic Tarih: Ara 12, 2010 | Reply

    “Hamileysen gösteride işin ne” düşüncesine sahip olan kişiler milletvekiline neden “AKP’liysen, polis şiddetinden bir kaç gün sonra üniversitede işin ne ?” diye sordular mı merak ediyorum.

  5. Yazan:bsm Tarih: Ara 12, 2010 | Reply

    Sorun bence de insanlıkla bağdaşmayan-ve adalet duygusuyla karşı durulması gereken- olaylara farklı tepkiler veriliyor olması.Zira “bizden ve ötekiler”çerçevesinde oluşan yargılar bir hayli yaygın toplumda.Gerçi polis şiddetiyle can pazarına dönüşen barbarlık görüntülerinden, polisin-hınç ve öfkeye dönüşen-orantısız güç kullanımı yerine “hamileliliğe rağmen gösteriye katılma”yı sonuçların neden ve gerekçesi sayacak aklıeveller yok değil.Ancak,hoş olmayan olaylardan, fail yerine kurbanın/mağdurun suçlu ve sorumlu gösterilmesi mantalitesi bile maalesef “biz”ve “ötekiler” sendromu üzerinden temelleniyor daha çok.Dün ahlak zabıtalığı mantığıyla hamile başörtülüye bilenenler Kemalist entelektüellerdi,bugün “bizden değil”,”Kemalisttir”mantığıyla “hamilelik”suçun merkezine alınıyor;peki bunu yapanlar kim?Elbette dünyaya bakış açısını “Kemalizm karşıtlığına”indirgeyen sözüm ona bir başka entelektüel kesim.”Taş atan çocuklar”olarak bilinen TMK mağduru çocuklar da bu anlayıştan derin yaralar aldılar.Aileleri tarafından yönlendiriliyor,birileri tarafından manüpüle ediliyor diye “sosyolijik”tahlillere girişirken “onlar daha çocuk”demeyi hatırlayamadık…Ne de kafa yaran kol kıran polislere dokunabildik aileleri topa tuttuğumuz kadar.Ama gelin görün ki manzarayı tersinden okumaya teşne kesimler generallerin “gece yarısı”gözaltına alınması karşısında birer insan hakları savunucusu kesiliverdi birden.
    İşte asıl sorgulanması gereken hastalık budur.Bu zihniyeti aşmadığımız sürece hamile kadınları,çocukları hatırlayamayız.Hatırlayamıyoruz da.Çünkü ideolojik yanımız, “karşı tarafın”acılarından intikam duygusu devşirmekten adaleti,vicdanı,insan onuruna yaraşır olanı akletmede yetersiz kalıyor.
    Bu bir sınav.Adalet ve vicdan sınavı!Ya adaletsizliğe,hukusuzluğa,insan onurunu zedeleyici despotizme,şiddete;kimden geliyor gelsin ve mağduru kim olursa olsun-cinsiyetine,inancına,ideolojisine,yaşam tercihlerine bakmaksızın-ayrım gözetmeden insanca karşı duracağız.Ya da yaşanan hak ihlallerini,hukuk ve adalet gaspını “bizler”ve “ötekiler”diye ayırarak meşru gösterecek ve bu utanca ortak olacağız.Bunun ortası “ama”sı,”fakat”ı yok!Bu “ama”ların sonu gelmez;bugün dışında olduğumuz,bize henüz dokunmamış bir zülme kendimizce “ama”lar üretiriz,yarın bir başkası mağduru olduğumuz bir zulme aynı karşılığı verir.Çünkü adalet hepimiz için geçerlidir;inşa etmek istiyorsak da acı,zulüm ve gözyaşını kimliklere bölmeden,”duruma göre”esnetmeden hep birlikte isteyeceğiz,talipçisi olacağız.Gerisi işte böyle “sen yaptın-ben yaptım”a dönüşür ve adalet talep ettiğimizi sanırken kaplaşmaya devem ederek vicdan ve adalette sınıfta kalacağız.
    ********
    Bu arada Beytullah beye yürekten katıldığımı belirtmeden geçemeyeceğim.Bu güzel paylaşım için teşekkürlerimi iletiyorum.

  6. Yazan:ali duman Tarih: Ara 16, 2010 | Reply

    sol maskeli kemalist kurşun askerlerin yaptığı bu öğrneci eylemler meşru değildir;

    1. yumurta eylemi dediğin sembolik bir eylem tarzıdır, 1 tane hadi bilemedin 3-5 tane atılır, yapılan yumurta eylemi değil YUMURTALI LİNÇ GİRİŞİMİDİR.

    2. sandıkta yenemeyeceklerini anladıkları akp’nin liderine ve bakanlarına türkiye’yi dar etme, AKP’yi BERTARAF etme gibi bir niyeti içermektedir. Demokrasilerde BERHAVA/BERTARAF ETME tarzında eylemlilik meşru değildir.

    3. Milli iradenin seçim sonucu işbaşına gelmiş meşru hükümetine meşru yöntemlerle muhalefet etmek haktır, ancak gayri meşru yöntemlere başvurmak, bertaraf etme gibi niyetler taşımak anti-demokratiktir, hiç bir demokrasi kötü niyetler içeren bu eylemliliğe izin vermez.

    AKP öncesine kadar yapılan YÖK karşıtı eylemler gerçekten öğrencilerin kendi irade ve insiyatifleriyle geliştirdikleri eylemlerdi, yapılan çok daha büyük eylemlilikler ergenekon avukatlığı yapan medya tarafından hiç haber konusu dahi yapılmazken, şimdi tam tersinin yapılmakta olduğu, hatta medyanın olayı özellikle kaşımakta olduğu açıktır, bu da göstermektedir ki bu eylemler MANİPÜLASYON ile yapılmaktadır.

    hükümet üyelerini protosto eden, yök’ü protosto eden sol maskeli bu kemalist kurşun askerleri her nedense ergenekonu, balyozu, darbecileri protosto ettiklerine tanık olamadık.

    asıl sorgulanması gereken bunların sahte solculuğudur, bunların solculuğu sahtedir, solcu geçinen bu kemalist kurşun askerlerin, anadilde eğitim hakkına bakışları nedir? eşit yurttaşlık, kendi kaderin tayin hakkı için neler düşündükleri önemlidir, zira bu sorunlara bakış açıları onların ne olup olmadıklarını da ortaya koyacaktır, türkiye siyasetinin sahte yüzlerine ait maskelerin düşürülmesi her şeyden çok daha önemlidir.

  7. Yazan:ufuk tan Tarih: Ara 16, 2010 | Reply

    Sorun sistem,giderek küçülen pastadan en çok payı kim alacak sorunu.İşçilere,memurlara,öğrencilere ve bilimum yoksullara açlık,sağlıksız yaşam.Kölece çalışma koşullarının dayatılması.Sosyal adaleti ve sosyal eşitliği istemek,gösteri yapmak onların düzenine çomak sokmak demektir.Milliyetçisi,ulusalcısı,dincisi farketmiyor.Bunlar semayelerini büyütmek için bir araç sadece.

    Dün göbeğini kaşıyan adam diye aşağılananlar,bu gün ananı alda git diye kendinden alttakileri aşğılıyor.

    Sorun tüm ezilenlerin,tüm ezenlere karşı birlikte mücadele etmesi ve sömürü ve kulluk düzenini ortadan kaldırma sorunudur.

  8. Yazan:bsm Tarih: Ara 16, 2010 | Reply

    Sorun tüm ezilenlerin,tüm ezenlere karşı birlikte mücadele etmesi ve sömürü ve kulluk düzenini ortadan kaldırma sorunudur.

    Çok yerinde bir tespit.
    Peki ya “ezilen grup”ta görünen kesim ezenlerin hegemonyasına hizmet edip ezenlere karşı saf tutmuşsa ne diyeceğiz?Biraz da buradan bakılması gerekmez mi?
    Kaç gündür tartışıyoruz bu konuyu.Gösteri,protesto hakkı olmalıdır.İfade ve örgütlenme hakkı da.Bunlar demokrasinin “olmazsa olmaz”ıdırlar.Dolayısıyla eylem biçimi/yöntemi de,eylem konusu olabilecek talepler de birbirinden farklı olabilir.Burada da hemfikiriz.
    Ancak gösteri adı altında Kemalizm piyonluğuna soyunmak,ideolojik emellere/ikdar oyunlarına alet olmak hak aramaktan oldukça farklıdır.Kendimizi hiç kandırmayalım,niteliğine bakılmaksızın her gösteri şekline kutsallık atfetmek akıl mantık işi değil.Molotof atanlar,cam çerçeve indirenler oluyor malum.Bu da bir eylem şeklidir sonuçta.Hak gaspından mütevellit bir tepki diye benimseyenler olabilir.Bunun yanında amacı düzen yalakalığından öteye geçmeyen,her fırsatta provokasyon yaratmaya teşne gruplar olduğunu da biliyoruz.Peki hiç mi eleştirilmesin bu mantalite?Madem ezilenlerden yana tavır alınacak biraz da sahici,tutarlı olması beklenir.
    Bu bağlamda Ali Duman beyin görüşlerine kulak vermek lazım.Bazı sorular soruyor,kimseden de yanıt gelmiyor.Sadece ezilenler,sömürülenler klişesiyle karşılık veriliyr.Peki Taraf yazarlarına saldırmayı marifet sayan sözüm ona protestocu gençlik Kürtlere şiddet uygulandığında nerededir?TMK mağduru çocuklar yaşlarından büyük cezalara çarptırıldığında ortalıkta göründüler mi?Genç kızlar başörtüleri nedeniyle üniversite kapılarında hakaret uğrayıp aşağılandığında neredeydi bu “direnişçi”gençlik?Kürtler anadilde eğitim hakkı istediklerinde gıkları çıktı mı Allah aşkına,bilen var mı?Peki bütün bunlar hak gaspı değil midir?Ezilmek,dışlanmak,ayrımcılığa uğramak değil midir?

    Yani bazı bariz gerçeklere işaret edildiğinde kimse hadiseyi polis şiddetine alkış tutma,hükümet yanlılığına vs çıkarmasın.

    Bir siyasi duruş veya pozisyonunu sorgulamak ayrı,hükümet yandaşlığı yapmak ayrıdır.Lütfen duygusal çıkarımlardan vazgeçelim.AKP yanlılığıyla suçlanacağız diye ben buradayım diyen her türlü garebeti tartışamaz hale geldik.
    Şahsınız için söylemiyorum ama “şeytan ayrıntıda gizlidir”titizliği göstereceksek daha derinlere inerek sorgulayalım.Yalın ve çıplak,gerçeklerimizle yüzleşerek!Ve bence ilk elden Ali Duman beyin iddalarına yanıt aranarak başlanmalı.
    Tabii polis şiddetiyle diğer varolan bariz gerçekleri birbiriyle yarıştırmamak kaydıyla.Polis şiddeti ülkemizin henüz aşamadığı bir demokrasi ayıbıdır,hep beraber karşı olalım,hükümeti uyarım,eleştirelim.Ancak kuşatıldığımız bu puslu ideolojik ortamda piyon gibi öne sürülen “yeni oyunculara”da dikkat edelim.Bu ülke ne çekmişse kuzu postuna bürünmüş kurtlardan çekmiştir.Bu zihniyetin yeni versiyonu ince ince pratiğe geçiriliyor.Bu tehlikenin bilincinde olalım.

  9. Yazan:ufuk tan Tarih: Ara 17, 2010 | Reply

    Bir eylem biçimini her türden siyasi görüşe sahip insanlar yapabilir.Yumurta atma eylemi örneğin;azınlık sorunlarının tartışıldığı bir toplantıda milliyetçiler yaptı.Öğrencisiz üniversite sorunlarının konuşulduğu bir toplantıda öğrenciler yaptı.İnsan hakları ile ilgili bir toplantıda ulusalcılar yaptı.

    yapılan eylem biçimi değil,eylemi yapanlar ne amaçlarla yapmışlar onlar önemlidir.Troçki,”her amaç daha sonraki bir amacın aracıdır” der.”Ama önce araç meşru olmalıdır,buda yetmez,o amaca hizmet edecek araçta meşru olmalılır” der.

    Öğrencilerin harçları,ulaşım zamlarını,yök’ü prıtesto etmeleri meşrudur.Yöntemleride meşrudur.

    Ama Roni Margulues’e yapılan bütün protestolar ve yöntemleri gayrı meşrudur.Bir azınlık mensubu olan Roni’ye yapılan ırkçı bir saldırıdır,Hrant’a yapılan saldırılrıların sonucunu hepimiz biliyoruz.

    O yüzden protesto eylemlerini toptan kötülemek yanlıştır.Sahip çıkmakta yanlıştır.Amacına bakmak lazım.

  10. Yazan:beytullah emrah Tarih: Ara 18, 2010 | Reply

    son gösteriler birçok açıdan tartışmaya açık. hepsini aynı pakette değerlendiremeyeceğimiz de belli. bu durumda devletin silahlı/coplu gücünü arkasına alarak öğrencilerin üzerine acımasızca salanlarla, bilek değil bilgi ve örgütlü mücadele gücünü arkasına almış roni margulies’e yapılan saldırılar tabi ki aynı kefede tartılmayacaktır.

    benim son süreçte dikkatimi çeken şey, ortaya çıkan görüntülerin daha önceki dönemleri çağrıştırmasıdır. devletin gücünü eline geçirenlerin kendi ötekilerine karşı sergilediği tavırdır. bu tavrın farklı gerekçelerle meşrulaştırılmasıdır. burdan bakarsak, daha önceki dönemdekiler de kendi yaptıklarını yerinde ve haklı buluyordu.

    zamanın komünizm, bölücülük ya da irtica hayaletlerinin yerini bugün “ergenekon” almış görünüyor. böylece mevcut hükümet ve taraftarları, tüm karşıtlarını ya da muhaliflerini darbecilikle, taşeronlukla ya da tetikçilikle suçlayıp toptan yargılıyor. böylec bir bakıma devlet kendi sürekliliğini aynı düzen içinde sürdürürken, her kesime belirli dönemlerde soluk aldırdığı için, kimsenin düzenden umudunu kesmemiş oluyor. “iş, sadece o düzenin dümenini kimin, ne zaman ele geçireceğine kalmıştır” hissi uyandırıyor. bu da düzenin değil koltukta oturanların değişimi anlamına geliyor. koltuğa oturanlar da bir süre sonra ankara’nın düzenine alışıyor.

    herkes için adalet inancı yerini kendisi gibi olanlara yetecek kadar “kanuni düzenleme” ihtiyacı alıyor. sonuçta standartları herkes için aynı ve ayrımsız bir hukuk düzenine geçiş mümkün olmuyor.

    * * *

    1. yumurta eylemi dediğin sembolik bir eylem tarzıdır, 1 tane hadi bilemedin 3-5 tane atılır, yapılan yumurta eylemi değil YUMURTALI LİNÇ GİRİŞİMİDİR.

    yumurta lincinden öleni görmedik. aynı şeyi öğrencilere yönelik müdahaleler için söyleyebilir misiniz?

    asıl sorgulanması gereken bunların sahte solculuğudur, bunların solculuğu sahtedir, solcu geçinen bu kemalist kurşun askerlerin, anadilde eğitim hakkına bakışları nedir? eşit yurttaşlık, kendi kaderin tayin hakkı için neler düşündükleri önemlidir, zira bu sorunlara bakış açıları onların ne olup olmadıklarını da ortaya koyacaktır, türkiye siyasetinin sahte yüzlerine ait maskelerin düşürülmesi her şeyden çok daha önemlidir.

    bu sorduğunuz sorulara hükümetin verdiği cevaplarla, o öğrencilerin cevapları arasında ne farkı var? bırakın kendi kaderini tayin meselesini, sene başındaki anadilde eğitim ve şu son çift dil tartışmalarındaki yaklaşım size birşey anlatmıyor mu?

  11. Yazan:beytullah emrah Tarih: Ara 18, 2010 | Reply

    Sakarya Adalet Girişimi’nin 275. hafta basın açıklamasının buradaki tartışmayı ilgilendiren kısmını sizinle de paylaşmak istiyorum:

    “Meşruiyeti iktidarın değil Hakk’ın yanında aramanın adı olan Kerbela Kıyamı tüm İslam dünyasında anıldı. Anıldı, lakin idrak edildi mi? Tartışılır.

    Kerbela’da Yezid’in zulmünü lanetledik ama yezide iktidar yolunu açan süreci ne kadar doğru kavrayabildik. Sırf iktidar da olduğu için Muaviye’nin ordusuna yazılanlar, fethe gittiklerini zannederlerken aslında zulmün kurumlarını tahkim ediyorlardı. Hüseyin’i yezit şehit etti fakat ümmetin iktidar karşısındaki sarhoşluğu sayesinde…

    * * *

    Son öğrenci protestolarına değinmek istiyoruz.

    Birçok Avrupa ülkesinde sokakları harekete geçiren öğrenci olaylarını hepimiz izliyoruz.

    Ve fakat olayların belki binde biri ülkemizde meydana gelince birden herkesin gözü kararıyor.

    Hele bir de protestoların haşa hükümete dönük bir yönü varsa.

    Bizler şuna inanıyoruz ki tüm ideolojik yapılar buna Başörtüsü düşmanları da dâhil, ideolojik mücadelelerini açık, halkı kandırmaksızın, herhangi bir entrikaya tevessül etmeksizin, dürüst ve ahlaklı bir tarzda yapma hakkına sahiptirler. Buna yumurta atma hakları da dâhil…

    Zira “haksızlığa karşı koyma hakkı”nı tartışmaya açtığınız anda ne Başörtüsünü savunabilirsiniz ne de İslami Direnişi.

    Polis tarafından orantısız şekilde darp edilen öğrenciler kendilerince haklı gerekçelerle, hükümete karşı bir protesto eylemi gerçekleştirmenin ötesinde bir şey yapmadılar.

    Ancak maalesef hükümet yanlısı medyamız bu durumu; yediği tekme yüzünden çocuğunu düşüren bir insanın nikâhını tartışacak kadar seviyesiz bir üslupla tartıştı.

    Ve kendisini Başörtüsü düşmanlığı tescillenmiş medya ile aynı seviyeye düşürdü maalesef.

    Burada sanırım hiçbir hükümetin ve iktidarın kutsal olmadığı gerçeğini hatırlatmamız gerekiyor.

    Ki Muaviye’nin ordusunda İslam fethine çıktığını zanneden gafil Müslümanların durumuna düşmeyelim.

    * * *

    Haklı mücadelemize, hiçbir çifte standarda tevessül etmeksizin, ilkelerimizi hiçbir güç veya menfaat uğruna pazarlığa açmaksızın ve kim, hangi kimlikle yaparsa yapsın zulmün her biçimine karşı durarak devam edeceğiz.”

  12. Yazan:dilaver demirag Tarih: Ara 18, 2010 | Reply

    Öğrencilere sahte solcu diyen arkadaş kendine sordu mu ben sahte müslümanmıyım diye, türkiyede sağcılar eli ile din beytullahın dilindeki ve yüreğindeki adaletin değil marksın sözlerinin düz algılaması ile afyonlaşma unsuru haline geldi. 12 Eyllüle hessaplaşmaktan söz edenler-ki referrandrumun üstünden geçen zamana rağmen en ufak bir hesaplaşma emaresi yok-aslında 12 eylülün ürünü bugün islami kesimin en ciddi sorunu sağcılaşmak yani düzene kapıkulluğu etmek olsyaki AKP öncesi islami muhalefet düzene ve onun tüm adaletsizliklerine karşıydı. Şimdi ise zalim kendimden se ses etmeyeyim diğer kampı hemen düşman ilan edeyim tavrı tam da zalimleşmenin kolektif hal almasıdır. Müslümanlar dinişn isinanları uysallaştırmak, ehlileştirmek için kullanılan bir araö olmaktan çıkması için-tıpkı AKP öncesi islami muhalefet gibi-çabalamalı. Bu anlamda beytullahın yazdıkları bana umut veriyor. İçime su serrpiyor, kurşun ssker diyenleri görünce ise beytullah gibilerin ne kadar az olduğunu görüp yeise kapılıyorum. Evet o yumurtalı protestocular beytullahın çok yerinde tespit ettiği bir başka zulme başkaldırmada eksik kaldırlar, ezilenlerin ezenlere tel yürek olmasını engellediler. Ama bu onların haklı öfkesini ortadan kaldırmaz. Sağol beytullah yine vicdan diliyle yazmışsın. sen ve senin gibi müslümanlar olmasa muhtemelen bu dine karşı olumsuz duygular hissederdim zalim yandaşlarına bakarak ama biliyorumki islam onların sağcılaşmış ata kültü değil.Bu arad derin düşünceye bakıyorum ve sol adına üzülüyorum çünkü gelsinlerde adam gibi muhalefet nasıl yapılır öğrensinler diyesim gelecek kadar sağlam yazılar okuyorum. Bu ytullah gibi müslümanlaarı ve bu siteyi sevgiyle sempati ile izliyorum. Saüğolun çocuklar Allah eksiklğinizi vermesin.

  13. Yazan:ali duman Tarih: Ara 18, 2010 | Reply

    en yaygın eylemlerden biridir, yumurta atmak anca ne var ki dünyanın hiç bir yerinde 300-400 yumurta atıldığı vaki olmadı.

    imdi, bu solcu geçiren kemalist ss’ler başörtüsü yüzünden okuma hakkından yoksun öğrenciler için ne düşünüyorlar?

    (çevremdekilerden biliyorum, açıkca üni.lerde başörtüsüne karşılar, birde ekliyorlar, bunlar mezun olunca bu kezde o şekilde devlet dairesinde çalışmak için mücadele edecekler diye)

    yine sahte solcu seyfi oktay’ın adalet bakanı olduğu dönemde sosyalist/devrimci mahkumlar diri diri yakıldılar bunun için ne gibi bir destek verecekler, bu olayın mahkemesine gidip devrimcileri diri diri yakanlara da yumurta atabilecekler mi?

    kemalist beyin yıkamanın en büyük ve en yaygın aracı haline gelen ve 80 yıldır süregelen dünyanın en gerici eğitim sisteminin değiştirilmesi için niye bir düşünceleri yok? bu iş sadece “yök’e hayır” demeyle oluyor mu?

    darbecilere yumurta değil, ellerinden gelse gül atacaklar, bunca somut belgeye ve olguya rağmen hiç utanmadan sıkılmadan neşriyatlarında, sitelerinde ergenekon, balyoz vs. davalar için “ABD komplosu”, kürtlerin haklarını almak için verdikleri mücadeleler için (ana dil, eşit yurttaşlık vs.) “AB koplosu” dediklerini, yine yayınlarından “AKP’yi bertaraf, berhava etmekteki” niyetlerini biliyoruz, o halde soruyurum BU MU SOLCULUK, BUNLAR MI SOLCU? Irkçı ve milliyetçi oldukları için açıklamaktan sarfı nazar ettikleri ulusalcı, nasyonalsosyalist politikalarını örtmek için “komplo” kılıfına sığındıklarını anlamayacak kadar salak mı sanıyorlar bu milleti.

    Salt AKP düşmanlığı üzerine kurulu bir solculuk olabilir mi? AKP birgün yok olursu bu tür solcular da kendilerini imha mı edecekler?

    Kenan Evren gelse, utanmasalar gül atarlar bunlar, ancak meşru hükümetin, milli iradenin seçimle gelmiş meşru temsilcilerine 400 yumurta atıp, onlara türkiyeyi dar etmeye çalışıyorlar, bu seviyedeki eylemi kime yapabildiler, hangi faşiste yapabildiler, hangi darbeciye yapabildiler. Bir taraftan müesses nizamın bekçiliği için akp’ye düşmanlar, öbür taraftan da kendi maskelerini indirmeye çalışan, bunların sahte solculuğunu deşifre eden TARAF’a ve Roni gibilere düşmanlar, o denli düşmanlar ki, MECLİSTE yegane sol temsilci olan Ufuk Uras’ı sırf ergenekona karşı tavrı nedeniyle ÖDP başkanlığından ettiler.

    olaya nesnel bakıyorum, nesnel baktığım için SAHTELİĞİ sorguluyorum, diyorum ki onlar ne ki? onlar kim ki? eylemleri de doğru olsun. Tıpkı Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi “BOZUK DÜZENDE SAĞLAM ÇARK OLMAZ” bilmem anlatabildim mi? (bu kuyrukçular 80 yıllık bozuk düzenin ürünüdürler, darbelerin ürünüdürler)

    yukarıdaki düşüncem sadece kemalizmin solcu ss’lerine yönelik değildir, kemalizmin sağ ss’lerine bakışımda aynıdır, zira ergenekon cephesinde yer alan kemalist sol’da, sağ’da sahtedir, müesses nizamın bekçileridir, solcu ya da sağcı oluşları sadece rol gereğidir, vicdan ve siyasi duruş meselesi değil.

    Şayet bunlar gerçekten solcu olsalardı; askeri vesayeti bu denli gerileten bir hükümeti bu konuda daha fazla yüreklendirir ve cesaretlendirirlerdi, onların düşmanlıkları esas bu yüzdendir, askeri vesayetin geriletiliyor olmasıdır.

    Bunlar gerçek solcu olsalardı Lenin’in devrimden önce askeri darbe ile karşı karşıya kalan kernesky burjuva hükümetine karşı yapılan askeri darbeye nasıl HAYIR dediğini, nasıl karşı durduğunu, işçiler ile DARBENİN nasıl püskürtüldüğünü bilmeleri gerekirdi, solcuğun kitabında POSTAL YALAYICILIĞI yoktur, bu yumurtacı kemalist ss’ler bir darbeyi dört gözle beklemektedirler, bunların asıl sıkıntısı bir türlü gerçekleştirilemeyen darbe beklentisidir, bu nasıl bir solculuktur bir bilen var mı? (bu darbe beklentisini eski başkan baykal yaptığı bir konuşmada GK başkanına hitaben “sözle uyarı dönemi bitti” demedi mi? alemi kör ve sağır hatta sersem mi sanıyorsunuz, her şey göz önünde cereyan ediyor, naklen izliyoruz, faşistleri de, çetecileri de onların destekcilerini de,darbe şakşakçılarını da, ayar tutmaz bu düzen, zira artık herşey açığa çıktı, deşifre oldu, darbeciler deşifre, çeteciler deşifre, kafayı kuma gömmek fayda vermiyor, dağdaki çoban bile farkında herşeyin, maalesef bir tek diplomalı, beyni kemalizmle uyuşturulmuş ve tuzlu su aydınları(sahil hattı) bu gerçeklerden azâde)

  14. Yazan:bsm Tarih: Ara 19, 2010 | Reply

    zamanın komünizm, bölücülük ya da irtica hayaletlerinin yerini bugün “ergenekon” almış görünüyor.

    Ergenekon,Türkiye’nin acı gerçeğidir.Derin devlettir,17 bin beşyüz faili cinayettir.Katillere “iyi çocuk”diyen/diyebilen generallerin barındırdığı zihniyetin adıdır.”Devlet adına” cinayet işleyen,uyuşturucu ticaretine bulaşan JİTEM,KONTGERİLLA,HİZBULLAH vb örgütlerin adıdır.Bu örgütlerin yargısından ordusuna,siyasetinden medyasına devletin tüm kurum ve kuruşlarına sızmış destekçilerinin ortak mutabakatının adıdır.
    Bu bağlamda,ülkeyi yıllardır kan gölüne çeviren,toplumu birbirine kırdıran;darbelere zemin hazırlamak,iktidar hırslarını tatmin etmek adına okul ve cami bombalamayı dahi göze alabilen gözü kara şer ittifaklarının “hayali”kategorisinde değerlendirilmesi gerçekten hiç olmamış.

    Bir kere komünizm/bölücülük/irtica gibi kavram ve söylemlerin mucidine bakmak lazım önce.Kim yıllarca bu paranoyalarla milleti uyuttu dersiniz?Kurdukları şer imparatorluğunu komünizm geliyor,irtica kapıda,ülke bölünüyor diye bu halkı birbirine düşman ederek nifak tohumları ekenler kimlerdir?

    Dolayısıyla bu ülkenin çanına ot tıkamış bir zihniyetin can simidi gibi sarıldığı “kurgularla” pis kokuları artık ülke sınırlarını aşmış bariz gerçekleri benzer kuruntularmış gibi algılamak büyük bir yanılgıdır,hatadır.

    …böylece mevcut hükümet ve taraftarları, tüm karşıtlarını ya da muhaliflerini darbecilikle, taşeronlukla ya da tetikçilikle suçlayıp toptan yargılıyor.

    Kurunun yanında yaş yanmamalı…İnsanlar elbette muhalif kimliklerinden ötürü hukuk gaspına uğramamalı.Adalet ve hukuk bunu gerektirir.Lakin bunca belge,ses kaydı,gömülü silah,çözümlenememiş cinayet,provokasyon(Danıştay saldırısı,Cumhuriyetin bombalanmasını hatırlayalım),kroki,lahika,andıç,darbe plan ve günlükleri dururken,bunu önleme adına başlatılan bir davayı basit bir iktidar hesaplaşmasına indirgemek ne kadar doğru?Bu yönde kuşkuluysak ve bütün bunlar tıpkı komünizm/bölücülük/irtica söylemleri gibi bir “uydurma”dan,basit bir iktidar hesaplaşmasından iberetse hiç durmayalım ve toplumca Silivrinin boşalması için sokaklara dökülelim.

    Dolayısıyla hükümeti adil olmaya çağırmak,demokrasinin içine çekmek ayrı,bunu yapacağız diye Ergenekonun “hayaletliği”den dem vurmak ayrıdır.

    …böylec bir bakıma devlet kendi sürekliliğini aynı düzen içinde sürdürürken, her kesime belirli dönemlerde soluk aldırdığı için, kimsenin düzenden umudunu kesmemiş oluyor. “iş, sadece o düzenin dümenini kimin, ne zaman ele geçireceğine kalmıştır” hissi uyandırıyor. bu da düzenin değil koltukta oturanların değişimi anlamına geliyor. koltuğa oturanlar da bir süre sonra ankara’nın düzenine alışıyor

    Burasına da katılmıyorum.Olan bitenleri devletin sürekliliğini korumak şeklinde algılamak yanlış.Zira hükümetin hukuki bir takım yanlışlarına karşın devletin kendisi sorgulanmış oluyor burada.Kimi eksiklerine karşın hükümetin bugünkü tavrını Ergenekonla karşılaştırmak isabetli bir tesbit olamaz.Hele birbirinin alternatifi gibi gösterilmesi hiçbir mantığa sığmaz.
    Bunun için Ergenekon davasının başladığı dönemle bugünü kıyaslamak daha isabetli olacaktır.Siyasi cinayetlerde azalma başladı,gayrimüslim vatandaşlarımız ilk kez rahat bir nefes alabildiler,generaller darbe yapabilecek zemini bulamıyor.Mahkeme önlerinde aydın ve yazaralara yapılan faşist saldırılar son buldu.Bunların hiç mi anlamı yok?Ha,hükümetin zaafları yok mudur,tüm icraatları doğru mudur?Elbette hayır.En son yaşanan polis şiddetinin ise savunulur hiçbir yanı yoktur.Hükümeti eleştireceğiz diye-ki evet sonuna kadar eleştirmeli ve adaletin takipçisi olmalıyız-ama Ergenekonu bir iktidar hesaplaşması savıyla hafife alarak değil.

  15. Yazan:Tayfun Korkut Tarih: Ara 19, 2010 | Reply

    Hak aramaya evet, haksızlığa karşı durmaya evet; ama ”protesto” adı altında şiddet kullanarak iktidar mücadelesine HAYIR!

  16. Yazan:ali duman Tarih: Ara 19, 2010 | Reply

    zamanın komünizm, bölücülük ya da irtica hayaletlerinin yerini bugün “ergenekon” almış görünüyor.

    sapla saman ancak bu denli karıştırılabilinirdi? daha dün dahi poyrazköy’deki kazılardan bombalar, mühimmatlar çıktı, ergenekon sahte sol’a göre “abd komplosu” olduğuna göre, onları da abd’liler gömmüş olmalı. (tabi ya abd’de işini gücünü bırakmış bize komplo yaratmakla meşgul, allah akıl fikir ihsan eylesin, komplocu fikir ucubelerine)

    komünizm, bölcülük, irtica korkutmalarıyla bir “KORKU İMPARATORLUĞU” kuranlar, kurdukları bu imparatorluğu illebet daim kılmak ve iktidarlarını sürdürebilmek için ERGENEKON çetesini oluşturmuşlar, her istediklerini yapmak, tavşana kaç tazıya tut diyebilmek adına ne muhteşem bir yapılanma, şapka çıkartmak gerekir, ancak bu kadar olabilirdi, bu oluşumun pervasızca ve katliamlarla yürümesindeki en büyük pay ise HAKİKATLARI ÖRTME ve YALAN’da rekorlar kıran MERKEZ MEDYAYA aitti, ahmet kaya’yı nasılda ustaca linç etmişlerdi, bankaları hortumlayabilecek iklimi oluşturmak için 28 şubat soygun darbesine giden yolu müslüm gündüz,fadime şahin, ali kalkancı ile ne güzel sağlamışlardı, ancak bir kusurları vardı, bilgi çağında, bilgiye ulaşmak kolaylaşırken, yalan imparatorluğunun yalanlarını saklayabilmek te zorlaşıyordu, TARAF çıkmasaydı elbette bu doğrular wikileaks örneğinde olduğu gibi bilişim/internet yoluyla halka ulaşacaktı, tabiki TARAF bunu hızlandıran bir etken oldu.

    SAHTE SOL’CULUĞU ayyuka çıkanlar,solcu olduğunu söylemeye utanır hale gelenler, yeni bir moda yarattılar. O modanın adı ise ÜÇÜNCÜ YOL, ne idiğü belli olmayanların, sol kavramların içini boşaltanların yeni sığındığı liman, hedefte içi boşaltılacak, anlamsızlaştırılacak yeni bir kavram ÜÇÜNCÜ YOL’dur, hayırlı olsun, ucube siyasetin sürdürücülerine, derhal SOL’un yakasından düşsünler ve gölge etmesinler yeter, başka ihsan istemez.

    “sahte” solcuların, müesses nizamın, darbecilerin yanında yer alarak hükümet üyelerine başlatmış oldukları YUMURTA LİNCİNİ eleştirirken, esasen vurgulamak istediğim husus eylemin kendisinden çok, eylemi yapanların SAHTELİĞİDİR. (eylem nesnel, eylemi yapanlar ise öznel olandır)

    vurgulamdan anlaşılacağı üzre, sahtelik ÖZNEL bir durum, yumurta eylemi ise NESNEL bir durumdur, NESNEL olanı ÖZNEL’in önüne almak, NESNEL olana, ÖZNELden daha fazla önem vermek, tam bir ÇARPITMADIR ki, bu çarpıtma müsesses nizamın 80 yıldır ustaca oynamakta olduğu bir oyundur. Resmi ideolojiyle beyni sulandırılmışların sapla samanı karıştırıyor hale gelmesi, bu oyuna alet olması, bu oyunun piyonu haline gelmesi demektir.

    sapla saman karıştırılması gibi ÖZNEL olan ile NESNEL olanla ustaca karıştırılır, ortaya sürülen “sahte” sol/sağ siyasetin aktörleri bu oyuna alet edilerek, müsesses nizamın, iktidarına güç kazandırılır.

    ÖZNEL olanı görme yeteneğine sahip olmayıp, NESNELLİKLE oyalananlar, bu oyuna aldananlar statükonun/resmi ideolojinin/müesses nizamın birer piyonudur. Bunu göremeyenlerin, gözlerini açma vakti gelmiştir, zira 21nci yüzyılda, üstelik te bilgi çağındayız

  17. Yazan:beytullah emrah Tarih: Ara 19, 2010 | Reply

    bakın, “ergenekon hayaleti”nden bahsederken bunun varlığını inkar etmek istemedim. meramımı hangi kelimeyle özetleyebilirdim, bilemiyorum.

    “anlatmak istediğim şu: her iktidar kendi kampından olmayanları tehdit gibi göstermek için belirli kavramları öne çıkararak onu içeriğinden başka ve kastını çok aşan ya da anlamını çok daraltan bir noktaya getirir ve herşeyi onunla izah etmeye kalkışır. bu bir örtüdür ve çoğu zaman gerçeği görmenizi de engeller.”

    gelinen noktada “ergenekon” böyle bir kavram olmuştur. hükümet, tüm muhaliflerini “ergenekoncu” gibi görmekte ve ona göre davranmaktadır. referandum süreci buna örnek verilebilir mesela. “hayır” ya da “boykot” ergenekonculuk gibi sunuldu. bir arkadaşım boykottan yana tavır aldığım için “seni hiç tanımasam, ergenekoncusun diye düşünürdüm” diyebildi. oysa bu ülkede ergenekoncu olmayan hükümet muhaliflerinin, atatürkçülerin, chp’lilerin, solcuların ya da farklı görüşten insanların da bulunabileceği ihtimali yok sayılmamalı. mustafa akyol’un geçen günkü yazısı bu açıdan fena değildi.

    şayet siz her muhalifinizi ya da size karşıt her hareketi, “ergenekon” ile ilişkilendirerek izah etmeye ve ona göre muamele etmeye başlarsanız hata edersiniz. ak parti tam olarak bunu yapıyor. geçen sene tekel işçilerini bile ergenekon ile ilişkilendirdi. onlara da aynı şekilde şiddet uygulanmıştı, hatırlasanız. öğrenciler için de bu geçerli. hükümet’i, başbakan’ı protesto etmek istediler diye bu onları ergenekoncu yapmaz. içlerinde ergenekon davasına inanmayanlar ya da içerideki insanları kahraman görenler varsa da bu onları suçlu kılmaya yetmez. diyelim ki, suçlular; bu durumda bile siz onları o şekilde şiddete maruz bırakamazsınız. suçu tespit eder, davasına bakar ve cezasını verirsiniz.

    kaldı ki, ergenekon davası da bugün gelinen noktada derin devletin sadece fazlasıyla deşifre olmuş, kontrolden çıkmış ya da işlevini yitirmiş unsurlarının temizlendiği bir sürece dönüşmüştür. “ergenekon” örtüsü bu noktada derin devlet mantığının ve yapılanmasının aslında halen korunduğu gerçeğinin üstünü örtmektedir. dava süreci, devletin ergenekoncu zihniyetiyle bir hesaplaşma sürecine evrilememiştir. bir noktada durdurulmuş, kritik noktada ise geri adım atılmıştır. ve süreçteki yanlışlıklar yüzünden inş. bu dava bumerang etkisi yapmaz!

    ergenekon ne durumda merak mı ediyorsunuz?

    o zaman hrant dink davasına bakın. ümit kıvanç’ın “Kafası karışanlara Hrant davası kılavuzu” yazısı bu konuda bir fikir verebilir. bir yerinde şöyle demişti kıvanç:

    “Bıkmadan tekrarlayacağım: Kabaca tarif etmeye çalıştığım kapsamda yürütülecek bir Hrant Dink suikastı davasının yanında, giderek göstermelik hale gelen Ergenekon davası bile devede kulak kalacaktır. Şimdiki haliyle Ergenekon davasında, örgütlenmesini devlet dışına taşımaya kalkmış bir grup yeralıyor. Oysa hakiki Hrant Dink davasında, çoğu halen resmî görevlerini sürdüren “normal” devlet görevlileri yargı önüne çıkacaktır.

    velhasıl, bugün bir iktidar savaşımı var bu ülkede. farklı dünya görüşlerine sahip cemaatlerin savaşımı. ve bu noktada maaalesef adaleti gözetmek kimsenin işine gelmiyor. oysa hak, hukuk ve adalet konjonktöre göre değişmez…

    adil kalabilmek adına iktidar savaşımında kaybetmeyi gözealabilmek bana daha doğru bir tercih geliyor.

  18. Yazan:ali duman Tarih: Ara 19, 2010 | Reply

    sn. beytullah emrah,

    işin hukuki kısmında esasında bir ülkedeki “TARAFSIZ YARGI” mülahazası, iktidardan dahi önemli olabilmektedir ki, türkiye buna tipik bir örnektir.

    şu an bu siteye konulmuş olan osman can’ın konuşmasını dinlerseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız sanıyorum.

    bu ülkede 12 eylül’e giden yolun taşları en fazla da hukukun tarafsız olmamasıyla döşenmiştir, zira 12 eylül öncesi katledilen savcı doğan öz’ün katili, cinayeti itiraf ettiği halde yargıtay tarafından ısrarla beraat ettirildi (ısrarla diyorum çünkü yerel mahkeme katili ısrarla mahkum etmişti)

    gırtlağına kadar “kemalizm” ideolojine bulaşmış bir yargı, tarafsız olamıyor,hirand dink dahil mevcut tüm hukuki cinayetlerin sebebi de, ideolojik yargıdır, hakikat böyle iken, bunu görmezlikten gelmek, bu hukuk cinayetleri için ideolojik davranan yargı sistemi yerine hükümeti sorumlu tutmak, ayrı bir sapla saman karıştırma olayıdır, bu hükümet %47 oy aldığı halde kapatılmaktan kıl payı kurtulmuş bir ülkedir, kapatılmış olsaydı da şaşmayacaktık, zira “taraflı yargıyı” o denli kanıksamışız ki, tüm hukuki cinayetleri olağan görebililiyor, yüklenebilirsek te bunun müsebbibini bırakıp, hükümete yükleniyoruz.

    misal, bu hükümet darbeciler için konulmuş olan DOKUNULMAZLIK zırhını referandum marifetiye kaldırdı, top kimde? cevap YARGI’da. Peki sizce yargı ne yapacak, nasıl bir kılıf bulacak, nasıl bir “uydurma hukuk” yaratacak. Sonra bazı kurşun askercikler hiç utanmadan görevini yapmayan, görev yapmak yerine “hukuk uyduran” yargı yerine dönüp hükümeti suçlayacak, öyle değil mi? görünen köy kılavuz istemiyor. Zaten daha referandum öncesinden dahi kafa karıştırmaktaydı bu şer cephesi “zaman aşımına uğradı” diyerek, oysa hukuk 1 öğrencisi bile bilirki zaman aşımı dokunulmazlıkların kaldırıldığı referandum tarihi olan 12 eylül 2010 yılında başlamaktaydı, ancak malum kemalist yargıçlar şimdiden ağızlarında gevelemeye başladılar bile uydura uydura “üzerinden çok zaman geçti” gibi garip bir gerekçe üzerindeler, bakalım nasıl bir kılıf çıkacak.

    imdi, ayrıca başka bir garabet daha var malumları olduğu üzere, söz konusu sistemin yüksek yargıçları 28 şubatta darbeci generallerin brifinglerine koşmuşlar, darbeci generalleri ayakta alkışlamışlardı, tarihe kara bir leke olarak geçecek bu vakalar ne hıkmetse bu ülkede hiç hatırlanmaz, hiç kınanmaz, ondan sonra da bu ideolojik tarafta yer alan bu hukukçulardan ADALET beklenir, gelmeyince “vur abalıya” yapılır, ne hazin değil mi? müsesses nizamın hortumcu medyası işini iyi yapıyor, son gaz devam ediyor sapla samanı karıştırmaya.

    taraflı yargı sistemine bir neşter atılmaya kalkılsa sen o zaman gör, engellenmek için koparılacak vavelayı, kopartılacak gümbürtüyü, gelsin “hükümet kendi yargısını kuruyor”, “hükümet cumhuriyeti yıkıyor”, “hükümet şeriat hükümleri getirecek” gümbürtülerini, eee peki ne olacak, savcı doğan öz’ün katilini beraat ettiren, şemdinli savcısını görevinden ihraç eden, kck gibi garabet davalar açan, kürtçe için “bilinmeyen dil” diyen, faili meçhulleri aydınlatmayan, hayata dönüş operasyonu altında mahkumların diri diri yakılmasına sebebiyet verenleri yargılamayan, kahramanmaraşı, çorumu, sivas ve daha nice katliamların yargılanmasında sınıfta kalan, AHİM’e giden davaların %90’nında sınıfta çakan bu yargı sistemiyle devam mı edeceğiz? asıl sorun budur.

    evetttt ben bu hükümeti sahtekar solcular gibi değil, hakiki solcu olarak eleştiriyorum nasıl mı? söyle; mesala %47 gibi bir güçle geldiği halde korkaklığından eleştiriyorum, demokratik mücadele için yapılması elzem olan reformları ağır aksak ve korkakca yaptığı için eleştiriyorum, taraflı yargıyı tarafsız hale getirecek adımları atmadığı için eleştiriyorum, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için siyasi tavır koyamadığı için eleştiriyorum, anadilde eğitim, anayasal eşit yurtaşlık hakkını vermediği için eleştiriyorum, darbecilerin üzerine cesaretle gidemediği için eleştiriyorum, genelkurmay başkanının siyasi demeçler vermesine/açıklamalar yapmasına engellemediği için eleştiriyorum, 28 şubatı yargılamak için siyasi bir irade koyamadığı, 23 bankayı soyup ülkeyi hortumlayan yerli sermayadarlardan hesap soramadığı, ergenekon soruşturmasını derinleştirmek yerine, asıl gitmesi gereken yerden çok uzakta/sığ bir yerde tuttuğu için eleştiriyorum, hatta bu soruşturmayı birilerine karşı “uslu dur bak derinleştiririm haaa” kozu olarak kullandığı için eleştiriyorum, 85 yıllık pandoranın kutusunu açmaya korktuğu için, istiklal mahkemesinin kararlarının hala gizli tutulmasını sağladığı için eleştiriyorum, gerici ve bir ideolojinin beyin yıkama sistemi haline gelen eğtiim sistemini düzeltmediği için eleştiriyorum. (solcu geçinen o yumurtacılar bu eleştirilerden herhangi birini yapabiliyorlar mı? işte sahsekarlık burada gizli)

    bir çırpıda aklıma gelenler bunlar, bunların dışında daha çok eleştirler sayabilirim, gerçek sol eleştiri budur, bu eleştirileri yapamayan, müsesses nizamın değirmenine su taşımak kabilinden akp düşmanlığı temelinde eleştiri yapan diğer sahte solculardan oldukça farklıdır benim eleştirilerim, çünkü benim eleştirilerim, geçmişle yüzleşmeye dairdir, benim eleştirilerim daha demokratik bir türkiye özlemine dairdir, statükonun devamı için kurşun askerlik yapmaya dair değildir.

    kısacası TARAFSIZ ADALET DAĞITIMI, iktidar olmaktan daha önemlidir, malum biliyoruz ki iktidarın yönetimi de HUKUK sisteminin denetimine tabidir. Olaya birde böylem bakmak gerekir.

    (necip fazıl kısakürek yargılandığı bir davada savcıya “hayatımda çok savcı gördüm, ancak HUKUK UYDURAN bir savcıyı ilk kez görüyorum” demiştir, gerçekten de bu ülkenin ideolojiye batmış savcıları,yargıçları,hakimleri bol miktarda HUKUK UYDURMA yoluna gitmişlerdir, hatta gayri müslimlerin vakıf mallarına el konulmasında TC kimliği taşıyan mesala müslimler yabanca sayılmış, “yabancı vakıfların mülk edinemeyeceği” hükmüne varılmıştır, peki onlar yabancı idilerse ceplerinde taşıdıkları TC nufüs cüzdanı neyin nesiydi? bir elimde zımbız bir elimde ayna, umrumda mı dünya? hukuku mu? uydur uydur dur, hukuk değil sanki guguk)
    (şimdi, 40 yılda bir bu garabetli durumları karınca kararınca düzeltmeye çalışan bir hükümet çıkmış, onu da tez elden nasıl engel oluruza mı bakacağız, yoksa yaptıklarını az bulup, daha fazlasını mı talep edeceğiz? hangisi mantıklı sizce, bu soru aynı zamanda demokratlığın turnusoludur da kişiyi kör eden ideolojinin deli gömleğini giymemiş olabilenlere)

  19. Yazan:sevim Tarih: Ara 19, 2010 | Reply

    öğrencilere sahte solcu denmesini yadırgamış bir arkadaş.bence eksik bile söylenmiş.kendisi başka bir melekette yaşıyor herhalde.bilmiyorum bu ülkede sahte solcu yokmuş demekki.
    bakın anlatayım.beni öyle kağıt üzerinde yazılıp çizenler çok tatmin etmiyor.gelip şöyle izmirdeki üniversitelere uğrasınlar da çakma solculuk nasılmış görsünler.daha iki sene önce abimin mezuniyet töreninde başörtülü bir kadını salondan çıkardılar.kadıncağızı aşağılayarak onurunu kıran güruh işte bu maskeli çakma solculardı.kılık kıyafetlerine,sahte söylemlerine bakıldığında maşallah hepsi solcu takılıyordu.ama gelin görünki bu zibidiler ailelerinin de,okul idaresinin de desteğini alarak kadını bir linç etmedikleri kaldı.ya otübüslerde sınıf arkadaşının gözleri önünde başörtüsünden ötürü otübüsten atıldılmasına pişkince seyirci kalan sözümona solcular.geçin efendim,bize özgürlük dersi vereceğinize yurdum hallerine bi gözünüzü açmanızı öneririm.öyle uzaktan ahkam kesmekle olmuyor.
    bakın sırf bu kepazeliklere tanıklık etmemek adına açık öğretime devam ediyorum.çünkü bu sahte,takiyeci mantığı artık midem kaldırmıyor.beyni ideolojik kirlikle dumura uğramış sahtekarlar arasında oturup kalkmayı ne vicdanla ne insanlık onuruyla bağdaştarıbiliyorum.
    bu arada başörtülü değilim.müslümanlık iddiam da yok ama insanım.gözümün önünde arkadışıma zulmedecekler,aşağılayacaklar ve ben solcu diye ortalıkta gezineceğim.
    psikolojim bozuldu bu faşizan eğilimlerin solculuk,çağdaşlık bilmemne kılıfı altında arsızca sunulmasına.
    peki burnundan kıl aldırmayan bu yumurtacılar(şimdi de tuvalet kağıdına dadandılar)Nabi Yağcı’ı Roni Margiluses’i zerzevat yağmuruna tutacağına bir gün olsun arkadaşlarının hakkını arayabildiler mi?aksine desteklediler,kraldan daha kralcı davrandılar.bu mudur solculuk?
    hadi solculuğu geçtim insanlığın gereğini yapıp faşizan tutumlara seslerini çıkarabildiler mi?sıkıysa aramazda dolaşan ergenokunculara da boya,yumurta,tuvalet kağıdı atsınlar da görelim.böyle bir istisnaya rastlmadım bugüne kadar.
    yani bir arkadaş samimiyetle anadilde eğitim hakkıydı,kendi kaderini tayindi,çokkültürlülüğe,farklı inanç ve kimliğe saygıydı diye sıralamı.geçtim bunları,ya hu bu tiplerin en banal faşizme itiazına rastlamadım.
    geçin efendim cumhuriyet meydanında,gündoğdu meydanında ergenekon artıklarının kuyruğuna takılarak beş dakkada bir 10.yıl marşına tempo tutmakla,bayrak sallamakla olmuyor bu işler.
    Kütahyalı “faşist izmir”dediğinde kızıyoruz ama faşizmin dikalası oluyor buralarda.
    neyse söylenecek o kadar çok şey var ki hangisini söyleyeceğimi bilemiyorum.ancak şu kadarını söyleyeyim vay sahte solcu dedi diye burada edebiyat yapanlar beni daha çok yaralıyor.siz hiç sahte solcu görmediniz galiba.ve hiç yaşamadınız bunların kendinden aşağı gördüğü insanlara duydukları kibri.hele bir izmirimize bir misafir olun ondan sonra konuşalım.ya da hiç konuşmayalım,gölge etmeyin başka ihsan istemez.açıkçası bu yüzeysel insan hakları savunuculuğu kabak tadı vermeye başladı.insanlar kaybettikleri evlatlarının mezarını bulamıyor siz kalkmış düzen piyonlarının avukatlığına soyunuyorsunuz.geçiniz.

  20. Yazan:beytullah emrah Tarih: Ara 20, 2010 | Reply

    dilaver demirağ, öğrencilerin sahte solculuğuna içermiş değil. yoksa bildiğim kadarıyla mevzu bahis öğrenci gruplarının da onların parti örgütlenmelerinin de solculukla bir alakaları olmadıklarını iyi bilir, izmir’i de…

    ama sorun şu ki, islamcılar ak parti döneminde solu eleştirdiği kadar özeleştiri yapmamıştır. ısrarla sol muhalefet eksikliğinden dem vurmuştur, sanki islami bir muhalefet varmış gibi. bunun sebebi de aslında kendini ak parti ile birlikte gördüğü için kurduğu iktidar rüyasıdır. kimsenin de bu tatlı uykudan uyanmak gibi bir isteği yok anlaşılan…

    şu iki şeyi birbirine karıştırmayalım: o öğrencilerin görüşleriyle/ideolojileriyle ilgili bir tartışma değildi söz konusu olan. böyle bir haklarını kullanırken uğradıkları şiddet ve buna karşı gösterilen iç/dış tepkilerdi…

  21. Yazan:ali duman Tarih: Ara 20, 2010 | Reply

    tamamda beytullah kardeş, bu “sahte sol”cular aynı şiddeti liberallere de, demokratlara da, hatta kendileri gibi sahte olmayan solculara da gösteriyorlar, bu durumda sizin burnunuza kötü bir koku gelmiyor mu? hükümeti anladık da, peki dertleri ne de ufuk uras’düşmanlık yapıyorlar, nihat sargın’a düşmanlık yapıyorlar, 84 yaşındaki adalet ağaoğluna osman can’a, roni’ye yumurta atıyorlar, aynı hazretleri gerçek sol duyarlılık olunca meydanlarda göremiyoruz. ergenekoncuları protosto edemiyorlar, balyozu protosto edemiyorlar, darbecileri protosto edemiyorlar, cumartesi annelerinin yanında yer almıyorlar, hayata dönüş operasyonunu yapan faşistlere yumurta atmıyorlar, darbecilikten emekli olmuş toplum mühenndisliği kadrosnudan tv’lerde şakıyan paşalara yumurta atmıyorlar, bilmem anlatabiliyor muyum? öznel olan ile neslen olanı karıştırmamak gerek, nesnel olanı öznelin önüne geçirmemek gerek, öznel olan bu hazretlerin SAHTELİĞİDİR.

    esasında darbelerle bezeli bu ülkenin solunun yerine nasyonal sol ikame edilmiştir, bu da faşist darbecilerin bize hediyesi olsa gerek, bu sol görünümlü nasyonal solcularla işimiz çok zor, çokkk… (bu ülkede bir sol niye yok hala anlayamadınız mı? darbecilere, toplum mühendislerine, derin devlete sormak gerekir, ben tatminkar bir yanıt veremediysem)

  22. Yazan:MY Tarih: Ara 20, 2010 | Reply

    “ama sorun şu ki, islamcılar ak parti döneminde solu eleştirdiği kadar özeleştiri yapmamıştır. ısrarla sol muhalefet eksikliğinden dem vurmuştur, sanki islami bir muhalefet varmış gibi. bunun sebebi de aslında kendini ak parti ile birlikte gördüğü için kurduğu iktidar rüyasıdır. kimsenin de bu tatlı uykudan uyanmak gibi bir isteği yok anlaşılan…” (BE)

    solcu ya da islamci, muhalefet yapmak isteyenler önce kendi siyasi projelerini olusturmalilar. Yoksa “AKP’ye gicik olanlar partisi” olur, ilk firtinada batar böyle gemiler.

    Kim ne yapacak?
    Ne zaman yapacak?
    kaça mâl olacak?
    Kim ödeyecek?
    Ne zaman ödeyecek?

    Bu sorulara cevabi olmayan hatta bu sorulardan haberi bile olmayan bir sürü siyasi akim var. Hiç bir yere varamadilar, varamayacaklar da.

    Yanlis hesap bagdattan döner. Bak mesela Türk Milliyetçileri Orta Asya vb sallayip dururlar ama Kazakistan’in nüfusunun neredeyse yarisinin rus oldugunu bilmezler. Minibüse binecek paralari yok, çin’den bilmem nereye kadar bütün Türkleri birlestirme hayalleri kurarlar.

    Solcular da bunun için saygi görmüyor kimseden. O yumurta, tas ve molotof kokteyli atanlar iki sene sonra CV yollayacaklar “kapitalist canavar patronlara”.

    Yoksa TR’deki Müslümanlarin iktidar hayali gördügü yok bence. Türkiye’deki Müslümanlarin büyük çogunlugu sekülerdir. Öyle “illa ki devletimiz Islam ilkelerine uygun olsun” diye kaygi duyanlarin %10’u geçecegini sanmam. Türkiye halkinin çogu ortalama bir hukuk devleti istiyor. Hakki çignenmesin ve yavas da olsa biraz zenginlesme imkani olsun.

    Bunu saglayan sol, sag, islamci herkes oy alabilir.

    Zaten AKP islamci degil.

  23. Yazan:sevim Tarih: Ara 21, 2010 | Reply

    sorun şu ki, islamcılar ak parti döneminde solu eleştirdiği kadar özeleştiri yapmamıştır. ısrarla sol muhalefet eksikliğinden dem vurmuştur, sanki islami bir muhalefet varmış gibi. bunun sebebi de aslında kendini ak parti ile birlikte gördüğü için kurduğu iktidar rüyasıdır. kimsenin de bu tatlı uykudan uyanmak gibi bir isteği yok anlaşılan…

    islamcıların AKP’yi ne kadar eleştirdiği de,özeleştiri ‘yoksunluğu”da tartışılabilir elbet.
    bana göre biraz da islamcıların AKP’ye olan bu pozitif ilşkiyi yaratan nedenlere bakmak gerek.bir kere AKP,eleştirilebilir yanlarına karşın diğer partilere oranla kendisini müslüman olarak tanımlayan kesime kısmen daha toleranslıdır.bu önemli bir nedendir.zira bu yakınlığı inşa edebilen ilk parti AKP’dir.ancak bu çerçeveden bakıldığında sadece islami kesim değil kürtler de,yoksul halk tabakaları da AKP’ye sempati duyduğu görülecektir.örnek isterseniz AKP’nin orta anadolu dışında güneydoğudan aldığı oylara bakın derim.dolayısıyla ister islami kesim olsun,ister diğer diğer kesimler,halk kitlelerinin umudunu bağladığı bir partiyi diğerlerine oranla eleştirmemesi gayet doğal bir durumdur.AKP dışında farklı bir parti de kitlelerde umut yaratsaydı durum değişmeyecekti.kısacası halkın bir siyasi yapıyla kısmen bütünlük sağlamasını iktidar hayallerine bağlamak doğru bir teşhis değildir.halk,yıllardır sırtından inmeyen bildik siyasi kalıplardan usandığından rahat nefes alabileceği bir siyasi zemin arıyor ve bunu da AKP’de buluyor.tıpkı Özal dönemi ANAP’a nasıl umut bağlandıysa bugün de AKP’ye bağlanıyor.dolayısıyla bu bağın ‘iktidar hayaliyle’bir ilgisi bulunmuyor.
    ikinci bir yanılgı ise ‘iktidar’ meselesi dışında varolan bağın’islamilik’üzerinden okunması.zira Mehmet beyin de değindiği gibi AKP islami bir parti değildir.sadece diğer partilerin yapamadığını yapıyor yani bir boşluğu dolduruyor.dolayısyla isalmai kesimin özeleştirisiyle AKP eleştirisi veya muhalefeti birbirine karıştırılmamalıdır.ayrıca eksik bulunsa bile islami kesimin AKP elşetirisi sol görünümlü muhalefetten çok daha sahicidir bunu da belirtmekte fayda var.
    özetle iş öyle ‘tatlı uykudan’uyanmama meselesi değil.lütfen her realiteyi iktidar/islamilik/rüya bilmemneye çekmeyelim.80 yıllık egemenler bu millete kan kusturdu.inancını yasakladı,dilini yasakladı,hakir gördü.bırakın da bunun tadını çıkarsın.analarının ak sütü gibi de haklarıdır.neden her şeyi iktidar pencersinden görelim ki?bakın,daha önce yazdım AKP’li değilim-bir kez oy kullandım onu da BDP’ye attım,büyük ihtimalle önümüzdeki seçimde yine BDP’ye oy vereceğim.islami bir kimliğe de sahip değilim.ama bu tercihlerim AKP gerçeğini görmeme engel değil.her koşulda AKP karşıtlığında ısrar etmeyi anlamlı bulmuyorum doğrusu.yeri geldiğinde eleştiririm ve eleştirmeye de devam edeceğim.ama AKP aşağı,AKP yukarı mantığı ideolojik hastalıktan öte bir şey ifade etmiyor benim için.her şeyden önce kendisne destek veren insanlara saygılı olmak lazım.kemalistler ise bunu hazmedemiyor.ve üzülerek söylüyorum sizin gibi vicdanlı insanlar da maalesef bu karşıtlık tuzağına düşerek şer ittifaklarının değirmenine su taşıyorsunuz.

  24. Yazan:bsm Tarih: Ara 21, 2010 | Reply

    “anlatmak istediğim şu: her iktidar kendi kampından olmayanları tehdit gibi göstermek için belirli kavramları öne çıkararak onu içeriğinden başka ve kastını çok aşan ya da anlamını çok daraltan bir noktaya getirir ve herşeyi onunla izah etmeye kalkışır. bu bir örtüdür ve çoğu zaman gerçeği görmenizi de engeller.”

    Ya ben gerçekten sizi anlamakta zorlanıyorum.Hani önceden yazı ve yorumlarınızı okumayan biri olsam inanın meseleye politik yaklaştığınızı düşünecektim.Hele “gerçeği görmenizi engeller” belirlemesi art niyet taşımamakla birlikte üzülerek söylüyorum oldukça naif bir bakış açısı intibası yaratıyor.Siz bari böyle düşünmeyin Beytullah bey.Siyasi partilerden medyaya,yargıdan orduya/üniversiteye/bir takım bildik STK’lara kadar Ergenekonun varlığı bilinçli ve sistemli olarak örtünmeye çalışılırken “gerçeklerin örtünmesi”ni nasıl oluyor da hükümetle muhalefet arasında geçen polemik yarışına bağlayabiliyorsunuz.
    Bakın,iktidar partisinin siyaset tarzını,propaganda yöntemini benimsemeyebilirsiniz.Bunu anlarım.Kullandığı dil ve üslubu da tasvip etmeyebilirsiniz buna da anlarım.Ama Allah aşkına malum odaklarca hasır altı edilen bunca acı gerçek dururken, basit çekişmelerden “anlam kaymaları”na yorulacak gözlemler üretmek sizce isabetli midir?
    Ha,olur olmaz yerde siyasi muhatapların Ergenekoncu olmakla suçlanarak bundan haklılık payı çıkarılması siyaset etiğine uygun düşmez.Ne var ki bu suçlama,başta CHP olmak üzere,Ergenekon denen karanlık yapının varlığını siyasi hesaplar uğruna avukatlık derecesinde vardırarak inkar eden malum odaklara yöneltilmiştir.Kendileri “Ergenekonun avukatıyım”demediler mi?Daha ne desinlerdi bilmiyorum.

    Bu açıdan Ergenekon kavramlaştırılıyor demek,bilerek ya da bilmeyerek bu örgütün hafife alınmasına yol açar.Ve işte asıl anlam daralması da,gerçeklerin örtünmesi de tam da burada başlar.Zira “o ne dedi,beriki ne cevap verdi?”meselesinden ziyade, Ergenekonun bu ülkenin başına ördüğü çoraplara bakmak icap eder.İşlenen cinayetlere,devlet-siyaset-mafya ilşkisinin yarattığı karanlık girdaplara,bu millete rava görülen despotizme,işlenmesinde sakınca görülmeyen insanlık suçlarına ve daha nice şeye odaklanmak,buna kafa yormak gerekir.Yoksa “hükümet maksat ve amacı aşan tasarruflarda bulunuyor”demekle olmuyor!Öncelikli tasamız bu değildir,olmamalıdır.Ona bakarsanız hükümet alakası olmayan bir sürü şeyin odak merkezi kabul ediliyor…Tehdit gibi algılanması için olmadık taklalar atılıyor,her türlü oyun deneniyr…Hatta vatan hainliğiyle,memleketi satmakla suçlanıyor.Peki karşı karşıya olduğumuz asıl tehdit dururken bunca hayali dehtitler türetilmesine ne diyeceğiz?Şaşırma,çarpıtma,örtme vs ye bu kadar hassaiyet duyuyorsak,bilinçli olarak sürdürülen bu kara propagandayı,bu zihinleri bulandırma kampanyasını nereye koyacağız?

    gelinen noktada “ergenekon” böyle bir kavram olmuştur. hükümet, tüm muhaliflerini “ergenekoncu” gibi görmekte ve ona göre davranmaktadır. referandum süreci buna örnek verilebilir mesela. “hayır” ya da “boykot” ergenekonculuk gibi sunuldu. bir arkadaşım boykottan yana tavır aldığım için “seni hiç tanımasam, ergenekoncusun diye düşünürdüm” diyebildi. oysa bu ülkede ergenekoncu olmayan hükümet muhaliflerinin, atatürkçülerin, chp’lilerin, solcuların ya da farklı görüşten insanların da bulunabileceği ihtimali yok sayılmamalı. mustafa akyol’un geçen günkü yazısı bu açıdan fena değildi.

    Yazıyı ben de okudum ve her satırını doğru buldum.Lakin sizin yorumunuz çok farklı.Hükümete muhalif olmanızdan ötürü,kusura bakmayın tek taraflı bir “şeytanlaştırma”gayreti gözlemliyorum sizde.”Hayır”cılar kadar “evet”çilerin de suçlandığının bilmem farkında mısınız?Neden olaya sadece tek pencereden bakıyorsunuz?Yani evetçilere saygı duyulup gül mü atıldı Allah aşkına?Madem vicdani kanaatinizi belirtiyorsunuz lütfen tarafsız olun.

    şayet siz her muhalifinizi ya da size karşıt her hareketi, “ergenekon” ile ilişkilendirerek izah etmeye ve ona göre muamele etmeye başlarsanız hata edersiniz. ak parti tam olarak bunu yapıyor. geçen sene tekel işçilerini bile ergenekon ile ilişkilendirdi. onlara da aynı şekilde şiddet uygulanmıştı, hatırlasanız. öğrenciler için de bu geçerli. hükümet’i, başbakan’ı protesto etmek istediler diye bu onları ergenekoncu yapmaz. içlerinde ergenekon davasına inanmayanlar ya da içerideki insanları kahraman görenler varsa da bu onları suçlu kılmaya yetmez. diyelim ki, suçlular; bu durumda bile siz onları o şekilde şiddete maruz bırakamazsınız. suçu tespit eder, davasına bakar ve cezasını verirsiniz.

    AKP’yi bilemem ama ben herkesi Ergenekoncu olarak görmem.Ergenekona hizmet eden anlayışlar görüyorum bolca.Ve bu da beni hayalkırıklığına uğratıyor.Hayal kırıklığı neyse de,bu bakış açısı yaşadıkça Ergenekon zihniyetinin devam etmesinden kaygılıyım ve kaygılarımı haklı çıkaracak ciddi nedenlerim var.
    AKP’ye gelince,kendisini yoketmeye programlı güçlerin kurallarıyla oyuna katılması muhtemeldir.Dört koldan saldırıp kuyruğuna basarlarsa olacağı budur.Yani en sonunda bu partiyi de kendilerine benzetip paranoyaklaştırdılar,ben bunu görüyorum.

    Son olarak Ergenekon davasının devletle ciddi bir hesaplaşmaya evrilemediğine değinmişsiniz.Katılıyorum,bu yönden durum çok da içacı değil.Bir kararsızlık ve daha ötesine gidememe yılgınlığı dikkatlerden kaçmıyor.
    Ancak,-hükümeti savunmak gibi olmasın-dört koldan sarılmış bir hükümetten daha fazlası da beklenmemeli.Deyim yerindeyse,hükümet statüko yanlılarınca abluka altına alınmıştır.Ve toplumda da Derin Devlet’in daha da derinlerine inilmesine yönelik ne ciddi bir talep ne de destek işareti bulunuyor.Açıkçası dava seyrinde yaşanan durgunlukta hükümetin bu noktada yalnız kalmasının da rolü var-bir kaç STK, Taraf vb. yayın kuruluşları gibi istisnalar bunun dışında tabi.

  25. Yazan:ali duman Tarih: Ara 21, 2010 | Reply

    herşeyden önemlisi AKP’yi eleştirebiliyorsak bu yerini bulabilen bir eleştiridir, misal eleştirilerimi daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük anlamında yapabilirim, kürtler dahil tüm yurttaşların birinci sınıf vatandaşlığı konusunda, anadilde eğitim hakkının verilmesi konusunda eleştiririm, eleştiriyorum da, böyle eleştriler getirenleri takdir de ederim. Ancak daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük vs. gibi anlamlarda eleştirmeyen bir sol nasıl olabililiyor? böyle bir sola sol denebilir mi? Statükoyu sürdürmek mevcut müesses nizamın değirmenine su taşımayı amaç edinmiş bir sol olabilir mi?

    bu sahte solun işi çok zor, misal chp’yi ele alalım sosyaldemokrat görünümü nedeniyle hem topluma değişimi önerecek, hemde “kürt” kelimesini dahi ağzına alamayacak bir parti olabilir mi? Sivil toplumun “özerklik”, “ana dilde eğitim” vs. gibi tartışmalarına yaptığı açıklamalar ile karşı çıkan Asker’e hiç sesini çıkartamayacak bir sosyaldemokratlık olur mu, solculuk olur mu?

    muhafazakar demokratların ne mutlu ki eleştirilebilecek bir “hakiki” partisi (AKP) var, zira AKP hakikidir, çünkü neyse odur, takiyyeci değildir, ancak ne varki alternatifi olana bakıyoruz sosyaldemokratlığı sahte, solculuğu sahte. Eleştirme şansımız bile yok, bu noktada eleştirebileceğimiz tek şey onun SAHTE OLUŞUDUR. Zira sahte olanının nesi hakiki olabilir ki? Alevileri oyunu alır, ancak bugüne dek tek bir alevi sorunun çözümü için bir önerisi mevcut değildir, etnik kimlik şerefimizidir der, ağzına “kürt” kelimesini dahi alamaz. Önce maskeler indirilecek ki, sivilleşme sağlanabilsin, fikirler özgürce tartışılabilsin, halka dokunamadığı için hiç bir zaman iktidar şansı olmayacak, iktidar şansı olmadığı için de bir gözü darbede ve orduda olacak ve askerci, postalsever böyle bir parti sivilleşmeci bir partiyle eş tutulacak, chp akp ile eş tutulacak bir parti değildir, biri sivil insiyatifin partisidir, diğeri darbecilerin, postalseverlerin partidir. bunu anlayabilmek bu denli zor mu?

    sahte derken, tüm solu sahtelikle suçlamıyoruz elbette sahte olmayan “hakiki” sosyaldemokrat ve “hakiki” sol partilerde mevcut misal EDP sosyaldemokrat bir partidir. DSİP sol/sosyalist bir partidir.

    Aslında ilginç olan ve adı konmamış gizli bir ittifaktan söz etmek gerekir, malum “sahte sol”un gazetesi BİRGÜN, referandum sonuçları içi %42 sol, %58 sağ diye manşet attı, yani bu “sahte sol” gazete HAYIR oyu veren MHP’lileri de SOL’cu olarak kabul etti. üzerinde çok durulmadı esasında burada bir gerçek yatmaktadır. bu gerçek ise son 20yıldır üzerinde uğraşılan ve milliyetçileri de kapsayan KIZIL ELMA koalisyonunun referandum ile faaliyete geçirilmiş olmasıdır. Önderliğini ve fikir babalığını işçi partisi ve doğu perinçek’in yaptığı KIZIL ELMA faaliyete geçirilmiştir, eksik kalanı ise bunun ilan edilmemiş, gizli kalışıdır, yoksa ödp’si, tkp’si, emep’i nasıl oluyorda İP’le aynı çizgiye geliyor, başka bir açıklaması olabilir mi? bu koalisyon aynı zamanda ergenekon cehpesidir.

  26. Yazan:bsm Tarih: Ara 22, 2010 | Reply

    %47 gibi bir güçle geldiği halde korkaklığından eleştiriyorum, demokratik mücadele için yapılması elzem olan reformları ağır aksak ve korkakca yaptığı için eleştiriyorum, taraflı yargıyı tarafsız hale getirecek adımları atmadığı için eleştiriyorum, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için siyasi tavır koyamadığı için eleştiriyorum, anadilde eğitim, anayasal eşit yurtaşlık hakkını vermediği için eleştiriyorum, darbecilerin üzerine cesaretle gidemediği için eleştiriyorum, genelkurmay başkanının siyasi demeçler vermesine/açıklamalar yapmasına engellemediği için eleştiriyorum, 28 şubatı yargılamak için siyasi bir irade koyamadığı, 23 bankayı soyup ülkeyi hortumlayan yerli sermayadarlardan hesap soramadığı, ergenekon soruşturmasını derinleştirmek yerine, asıl gitmesi gereken yerden çok uzakta/sığ bir yerde tuttuğu için eleştiriyorum, hatta bu soruşturmayı birilerine karşı “uslu dur bak derinleştiririm haaa” kozu olarak kullandığı için eleştiriyorum, 85 yıllık pandoranın kutusunu açmaya korktuğu için, istiklal mahkemesinin kararlarının hala gizli tutulmasını sağladığı için eleştiriyorum, gerici ve bir ideolojinin beyin yıkama sistemi haline gelen eğtiim sistemini düzeltmediği için eleştiriyorum. (solcu geçinen o yumurtacılar bu eleştirilerden herhangi birini yapabiliyorlar mı?(Ali Duman)

    Bence de eleştirinin içeriği/özü çok önemlidir.
    İnsanlar bir şekilde hükümeti eleştiriyor;STK temsilcileri,aydınlar,yazarlar,kanaat önderleri…
    Bu bazen yapılan icraatların bireye doğrudan yansıması sonucu oluşur.Yanı herhangi bir ideolojiye yaslanmaksızın,icraat veya uygulamanın doğrudan muhatabı(veya mağduru)olma hasebiyle bireysel anlamda bir tepki ve dolayısıyla bir eleştiriye yol açar.Azgari ücretle köleliğe talim eden,ya da asgari ücrete razıyken bunu dahi bulamayan bir insanın tepkisini hükümete yöneltmesi,itirazını dillendirmesi anlaşılır bir durumdur.Zira hükümetin herkesi iş güç sahibi yapmak,toplumun bütün fertlerinin yaşam sıtandartını yükseltmek gibi bir imkan ve sorumluluğu bulunmasa bile,hakça bir paylaşımın yaşanması adına bir takım düzeltmelerin hükümetten beklenmesi doğaldır ve bir haktır aynı zamanda.Ve bu tür mağduriyetlerden kabul edelim ki birinci derecen sorumlu olan hükümet(ler)dir.
    Dolayısıyla bir ideoloji veya dünya görüşüne yaslansa dahi insanların kimi itiraz ve eleştirilerini anlamak gerekir.Konu burada “parasız eğitim”dir.Eğitimin parasız olmasını istemek meşru bir taleptir.Makul olanı elbette çocuklarını okutma imkanına sahip ol(a)mayan ailelerin çaresizliğini giderecek bir formülün bulunmasıdır.
    Burada kuşkusuz parasız eğitimin nasıl finanse edileceği sorusu geliyor akla.İkinci bir husus ise talep edilen isteklerin veya hak aramanın yol ve yöntemlerinin şeklidir.
    Birinciden başlarsak,okul harçları sanıldığı gibi bütçeyi çıkmaza sokacak bir orana tekabül etmiyor.Ders kitaplarının ücretsiz oluşu bu anlamda bir örnektir.Malum olacağı üzere eskiden paralıydı,bugün ise parasız dağıtılıyor.Ekonomist değilim ama zannedersem bu uygulamanın yarattığı bütçe açığı bugün uygulamada olan okul harçlarından daha yüksektir.Peki hükümet bunu karşılayabiliyor da harçlarda mı sıkıntıya düşüyor?Demek ki hadise ideolojilerden ve bir takım inatlaşmalardan kurtarılabilir ise pekala bu “külfet”bütçeden karşılanabilir.Ha,ek bir açık mı doğuracak ya da kaynak mı bulunamıyor?Savunma bütçesine ayrılan paydan bir kısmı eğitime aktarılarak çözümlenebilir.Lakin bazı yorumcuların da değindiği gibi eğitimdeki temel sıkıntılar salt paralı/parasız oluşu değildir.Parasız olur ama onca emek boşa gitmişse bunun da pek bir esprisi kalmıyor.Eğitimin niteliği vs de cabası.Dolayısıyle bozuk bir sistemde “kötü olsun bizim olsun”mantığı pek bir işe yaramıyor.Keşke parasız eğitim istiyoruz diye protastolar düzenleneceğine,”bu bozuk sistem içinde emeklerime ne olacak,geleceğim ne olacak?”diyebilecek bilinçli itirazlar olabilseydi.Zira parasız eğitimle mezun olduğunda bile bir sürü çarpıklıkla insanların emeği heba oluyor.Bunlardan bir tanesi de “ücretli öğretmen”adı altında insanların köleliğe mahküm edilmesidir.Devlet,ücretli öğretmen statüsü adı altında istihdam ettiği öğretmenleri resmen sömürüyor ve protestocu öğrenciler dahil hiçkimse devlet eliyle gerçekleşen bu sömürü çarkına itiraz etmiyor.Kısacası tabir caizse “işine gelirse”diyor.Tıpkı serbest piyasa adı verilen vahşi kapitalizm sömürüsünün bir benzeri devlet eliyle uygulamaya konulor.Nasıl mı?Biraz açayım.Efendim,bugün kadrolu olmak isteyen bir öğretmen adayından;önce üniversiteden mezun olması isteniyor-ki buraya kadar sorun yok.Ardından,şayet öğretmenlik yerine üniversitede bölüm okuduysa(Türk Dili ve Edebiyatı,Felsefe,Soyoloji vb.)öğretmen olmaya hak kazanması için bir yıllık pedagojik(formasyon)eğitimine tabii tutuluyor-o da yeterlilik gösterebilirse,zira mülakatla bu eğitimden geçmeye hak sahibi olunabiliyor ve sanırım yeni düzenlemeyle yüklü bir harç yatırıldıktan sonra başvuru kabul ediliyor.Bitmedi,harç yatırıldı,bir yıl da böyle geçti…Bu kez de KPSS maratonu başlıyor…Bu etap da geçilebilirse sözleşmeli veya kadrolu atamaya hak kazanılıyor.Şimdi,”ne var bunda canım,şartlar zorlanmalı ki herkes hakettiği yere gelebilsin,çocuklarımızı emanet edeceimiz eğitimciler yeterli donanım ve birikime sahip olsun”diyecekler olacaktır.İyi de sonuçta o ücretli öğretmen statüsündeki öğretmenle yukarıda değindiğim parkurları geçen diğer öğretmeni aynı okulda,aynı sınıfta istihdam ediyor devlet.Yani farklı statüdeki öğretmenler aynı eğitimi veriyor.Peki bu durum hangi mantıkla izah edilebilir?Yani bu kepazeliğin-tabiri mazur görün başka kelime bulamadım- anlamı şu:Devlet,ilgili bakanlık,İl Milli Eğitim…herneyse,açık açık “asgari ücrete razıysan senden herhangi bir vasıf beklemiyorum,bu koşullarda öğretmenlik yapabilirsin.Yok biraz daha iyi koşullarda,iyi bir maaşla öğretmenlik talebinde bulunacaksan o zaman da tüm bu çileleri kabul edeceksin”diyor.Mantığa bakın!Öğretmen olabilme vasfı aranmıyor aksine “köle öğretmen”pazarlığı dayatılıyor.Ve bu uygulamayı devlet yapıyor.Ve uygulamanın birinci derecen mağduru olabilecek konumda olanlar bile sesini çıkarmıyor.Çıkarmıyor da meydanlara çıkıp “hakkımı arıyorum”diye polisle çatışabiliyor.Bir arkadaşın dediği gibi “nerden baksan tutarsız,nerden baksan ahmakça:)

    Aslında ikinci şıkta ifade edeceğim potestonun mahiyeti,şekli,meşruiyeti ve içerdiği mantık konusuna kısmen yukarıda değinmiş oldum.Burada bir yazıya sığmayacak denli karmaşık bir dizi şey var.Dedik ki insanların talepleri ve hak arama yöntemleri birbirinden farklı olabilir.Doğrudan kendimizi ilgilendiren bir konu için de protesto yaparız/eleştiriz,bir ideal uğruna da.Bir ideoloji veya inançtan esinleyerek yaparız ya da bunsuz.Ancak,her şeyden önce tutarlılık esastır.Hatta kendimize dair/bizi ilgilendiren bir konuda bile yaptığımız eylemle kendimize yarar mı yoksa zarar mı verdiğimizin hesabını ve mantığını doğru kurmamız gerekir.Meşruiyyet tek başına haklı olmak demek değildir.Haklı bir şeyi savunursunuz ama eyleminizle ne davanıza ne de topluma bir getirisi olmayacaksa bu eylemin,evet meşruluğu bal gibi tartışılır ve sorgulanır.

    Bu bağlamda,evet öğrencilerin parasız eğitim istemesi meşrudur.Ancak sergiledikleri yöntem yapısı itibariyle sorunludur.Kaldı ki eylemin şekil ve niteliği bir yana,eylemde bulunanların hayrına olabilecek en ufak bir yarar kırıntısı barındırmıyor.
    Ne var ki tutarsızlığı sadece öğrencilerin davranışında aramak da doğru değil.Doğru veya yanlış,bir protestonun böylesi abartılı güç kullanılarak dağıtılması ne insanlıkla,ne de demokrasiyle bağdaşmaz.Bu insanlara adeta intikam duygusuyla yaklaşılmıştır.Hayır,bu barbarca tutumun,bu kin,öfke ve şiddetin kabul edilebilir bir yanı yoktur.Bu görüntüler bir hukuk devletine yakışmaz ve nitekim yakışmamıştır da.Ayrıca hükümet kanadında-Bülent Arınç hariç-bu şiddete pişkince mazeret üretilmesi ayrı bir garabettir.Zira hiçbir gerekçe şiddeti mazur göstermez ve göstermemeli.

    Sonuç,evet öğrenciler bilerek ya da bilmeyerek bazı ideolojilere ve iktidar kavgalarına alet olmuşlardır.Ve evet bu öğrenciler Ali Duman beyin yukarıda sıraladığı hiçbir eleştirede bulunmamışlardır.Bu bile ne kadar tutarsız olduklarının kanıtıdır.Zira amaç kötü olanı eleştirmekse bazı konularda üç maymunları oynamayacaksınız.Maalesef umut bağlanan gençliğin hal-i ahvali budur.Solcu geçinerek Ergenekon zihniyetine hizmet edilmektedir.Tapınılan Kemalizm ideolojisi solculuk kisvesi altında sunulmaktadır.Dolayısıyla bu bizim toplumsal gerçeğimiz.Ve bu gerçeğe işaret edilmesinden de gocunulmamalı.Zira bu bariz gerçeklere işaret etmek polis şiddetini meşru görmek değildir.AKP yanlılığı da değildir.Bu,hepimizi ilgilendiren bir toplumsal çıkmazdır.Zira solculuğu,gençliği,protestoyu bu pespaye anlayışa indirgeyen zihniyet nedeniyle Derin Devlet dediğimiz olguyu aşamıyoruz.Bu zihniyetin destekçileri sayesinde yerimizde sayıyor,hukuk devleti olma yolunda bir adım atamıyoruz.Kısacası mesele öyle birilerini sahte solculukla suçlayarak ideolojik çekişmelere girme meselesini aşıyor.Çünkü bu anlayış paidar olduğu sürece ideolojik hesaplaşmalardan gerçek sorunlarımızın idrakinde bile olamıyoruz.Olamadığımız için de devletin veya hükümetin asıl sorgulanması gereken yanlarını ıskalayarak birbirimizi yaralıyor,kamplaşıyoruz.Bu açıdan içinde boğulduğumuz ideolojik sapmalar sanıldığı gibi tek tek bireylerin kişisel zafiyeti olmaktan çok bu ülkeye,bu insanlara ağır faturalar ödetiyor.Artık bunu görelim.En azından Ali beyin sorgulanmadığını/hesaplaşılmadığını düşündüğü konulara bakalım.Bunların kıyısından bile geçmeyen bir solculuk-hadi solculuğu geçtim-“gençlik”in,”insanlık”ın acaba bu ülkeye nasıl bir katkısı olabilir?Bunun üzerinde düşünmeye değmez mi sevgili arkadaşlar?
    *********
    Biliyorum,bu tartışmayla belki birbirimizi üzdük.Belki birbirimizi tam olarak anlayamadık.Tartışmanın doğasında olan şeylerdir bunlar.Keşke birbirimizi daha iyi anlayabilsek diyorum.Bu çarpık sistem maalesef ortak paydalarda buluşabilecek bütün yolları kapatmıştır.Elbirliğiyle bunu aşacağız inşallah.
    Yine de kimi konularda fikir ayrılığına düşmemize karşın Beytullah beyi anladığımı düşünüyorum.Takdir edilecek bir özeleştiride bulunmuş.İnsan olarak ve ait olduğu inanç gereği doğru olanı yapmıştır.Umarım o da bizleri anlamıştır.Hangi düşünceyi savunduğumuzun belki çok da bir önemi yok ama ben de bir solcu olarak özeleştirde bulunuyorum.Ali Duman arkadaşımız da bunu yapmıştır.Darısı Kemalizm ideolojisine kayıtsız şartsız iman etmiş,solculuğu bağlamından kopararak ideolojik karmaşaya neden olmuş kardeşlerimizin başına:)
    Zira özeleştirde onlar da bir adım öne çıkmayı başarsa eminim bu ülkede çok şey değişecek,pek çok sorun çözülecektir.
    Tartışma içinde bilerek ya da bilmeyerek kalp kırdıysam tüm arkadaşlarımdan hellalik dilerim.

  27. Yazan:beytullah emrah Tarih: Ara 22, 2010 | Reply

    sayın bsm, son yorumuzundaki tespitlere katılıyorum. ücretli öğretmenlik, gerçekten çok can yakan bir mevzu ve bu adaletsizlik her geçen gün daha çok derinleşiyor. benim de daha önceden değindiğim bir konu, paylaşayım istedim:

    Ücretli öğretmenlik ve emeğin köleleştirilmesi

    http://www.ozguregitimsen.org/?p=1029

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin