RSS Feed for This Post

Dört Zindanın Tek Özgürü Olarak Ali Şeriati

Ali Şeriati’nin yaşamına bakmadan önce kısaca yaşadığı dönem İran’a bakmak gereklidir.

Kısaca döneme bakış…

1925-1979 İran Pehleviler Dönemi

  1925 Aralık ayında bir darbe ile yönetimi devirerek Rıza Şah Pehlevi tahta geçer.Tepeden inme bu darbeye aristokratlar, asker, arazi sahipleri ve bürokratlar destek verirken, dini liderler, yerel halk ve orta sınıf tepki gösterir. Darbe özellikle batılı güçlerin daha çok İngilizlerin etkisiyle gerçekleşmiş, Şah tahta onların etkisiyle geçmiştir.

  Rıza Şah batılı bir rejimi ideal olarak görür. Hatta dönem itibari ile Atatürk’ü örnek alır, aynı dönemlerde bu amaçla Türkiye’yi ziyaret eder. Ancak İran’da İslami unsurların daha etkili olması nedeniyle bu konuda Atatürk kadar başarılı olamamıştır.

  Rıza Şah kendi döneminde iken, Batılı eğitim sistemine çok önem verir, Batı’da eğitim zorunlu hale gelir, kadın-erkek ortak eğitim görme ortamı oluşturur. Medreseler ve dini okullar üzerinde baskı ve yasaklama yoluna gider. Kadınların örtülerine de el uzatılır. Ulema statüsünü kırmaya çalışır.

  Sonuç olarak Şah Rıza dönem itibari ile bir kesimi eğitim yoluyla laikleştirmiş, bir kesimi baskıya rağmen köklerinden kopartamamış ve toplumda bir bölünme oluşturmuştur.

  Şah Rıza’dan sonra 1941 senesinde yerine Muhammed Rıza Pehlevi gelir, babasının mirasını devralır. Ancak yeni bir formül bulmuştur; baba açık aşikar Batılı bir yöntem sunarken oğul Pehlevi İslami kesimi ve halkı kandırmak amacıyla kendisini daha dindar göstermek üzere kendisiyle ilgili kıssalar, rüyalar uydurma yoluna girer, sık sık konuyla ilgili makaleler kaleme alır, hatta bu rüyalara Hz. Ali Ve Hz. Abbası’ı da dahil eder. Bunların yanı sıra, devlet dairelerini yönetime hizmette kusur etmeyecek şekilde organize etmek, asker eli ile halk üzerinde baskı kurmak, Savak* ile iş birliği içinde bunları planlamak gibi görevleri de üstlenmiştir.

Savak*: 1957 yılında Amerika yardımı ve desteği ile kurulan İran’ın derin devlet yapılanmasının gizli haber alma teşkilatı bir nevi rejim koruyucu organizma . Marksistler, öğrenciler, entelektüeller ve dindarlar Savak ajanlarınca sürekli izlenmektedir. Ve zaten Şeriat’nin şehadeti de bir Savak işidir.

  Pehlevi hanedanı- İran’ı ABD’ye muhtaç bir hale getirmek, petrolün kaderini Batılı güçlerin eline bırakmak, gelir eşitsizliğini sağlamak, laikleşmek gibi eylemlerin baş faili olmuş, bir nevi karşısında durdukları İran İslam devriminin zeminini oluşturacak ortamı da hazırlamışlardır.

  Ayrıca Şah hanedanı bunları gerçekleştirirken aynı dönem de İran’da yönetime ters çalışan dini guruplar oluşuyor, bu guruplardan işleyeceğimiz Ali Şeriati ve devrimin son ayağı Humeyni gibi isimler de bireysel olarak ortaya çıkıyordu.

Ali Şeriati 1933-1977

Yaşamı

  Müslüman-ideolog,İran İslam Devriminin zeminsel hazırlayıcılarından.

  Ali Şeriati,1933 yılında İran’ın Mezinan köyünde doğmuştur. Babası Muhammed Taki Şeriati tanınmış bir alimdir. Şah rejimine muhalif bir isimdir. İslami Gerçekleri Yayın Merkezi Üstad’ın görüşlerine ilgi duyan bir gurup tarafından kuruldu. Bu merkezin amacı; Kuran’a dönüş, sünneti ihya, bidat ve hurafelerden ayrıştırma, dış düşman karşısında Müslümanların birliği, saldırılara karşı İslam’ı sağlamlaştırma, ayrıca İran Milli Mukavemet Hareketi üyelerinden biridir (zaten Üstad Şeriati ve Ali Şeriati bu hareketin içinde bulunmak nedeniyle tutuklanmıştır)

  Ali Şeriati, ilkokul eğitimini köyde alır. Lise eğitimi için şehre Meşhed’e gider. Okul derslerine karşı soğuk, kendi bildiği biçimde okumalara yönelik faaliyetlere yönelir. Daha 13 yaşında içindeki düşünce fırtısında felsefeye yönelişini ve bu tür fırtınalardan Mevlana’nın Mesnevisi ile çıktığını anlatır. Zaten kendisi felsefeye olan ilgisinin hep farkındadır ancak ülkesinin, insanlarının ve en başta İslam’ın sorunlarına felsefeden çok sosyoloji ile cevap bulacağına inandığı için bu alana yönelmiştir. Yine kendi kaleminden ‘ başlangıçta siyasi bir hareket içinde olmadığını daha çok tasavvufi kaynaklara yöneldiğini ancak siyasi yönelişinin bir gereklilik gereği ortaya çıktığını ‘ yazar.

  Öğretmen okuluna başladığı yıl Allah’a İtaat Edenler gurubuna katılır. Bu dönemle birlikte mücadele artık başlamıştır. Hem Şah siyasetinin hem de Tudeh Partisinin(Rusya’nın etkisiyle kurulmuş, Marksist ideolojiyi benimseyenlerin partisi) aleyhine çalışmaları ile bu dönemde tanışır. 1952 yılında, 19 yaşında iken, Marksist bir öğretmeniyle tartışması sonucu ilk tutuklanması gerçekleşir. Ailesi bu olayı ancak yıllar sonra öğrenir. Aynı yıl babasının önerisiyle Ebu Zer kitabını tercüme eder. Aynı yıl öğretmen okulundan mezun olur. Ve öğretmenliğe başlar.

  1955 yılında Meşhed İnsani Bilimler Fakültesi Edebiyat Fakültesine girmek ister ancak memurların bu eğitimi yasaklanmıştır. Önce öğrenci olmadığı halde derslere katılır sonra ‘ memurun öğrenci olması yasağının kalkması ‘ ile burada eğitimine devam eder. Eş zamanlı olarak radyo programları yapmaktadır. Şiire yönelir. Aynı zamanda Milli Mukavemet Hareketi toplantılarına katılmaya başlar. Hükümetin bir işi olarak babası ile birlikte bir çok isimle birlikte bu toplantılara katılmak nedeniyle 2. tutuklanma gerçekleşir. Bu sadece bir tutuklanma değil aynı zamanda ilk işkence gördüğü tutuklanmasıdır. Bu tutuklanmalardan sonra rejim, pişmanlık mektubu yazan herkesin affedileceğini açıklar, tutuklar bunu kabul etmez, bu esnada Ali’yi gözlerini bağlayarak tutukluların görebileceği bir yere getirip, saymaya başlarlar. Bu şekilde bir idam gerçekleşeceği süsü vermeye çalışırlar durumu gören tutuklular, bu tuzağa inanır ve pişmanlık mektubu yazarlar. Ve bu tutukluluk hali son bulur.

  1956 yılında eşi ile ilk kez eşinin de eğitim gördüğü Edebiyat Fakültesinde karşılaşırlar. Tanışma diyalogunu eşi Puran Şeriati’nin aradığı kitapların, Ali Şeriati’de bulunması ve ona ulaştırabileceği olayı oluşturur. Bir dönem arkadaşlık ederler, ardından Ali evlilik isteğini ima eder, Puran Şeriati’nin ailesi daha serbest ve Puran Hanım örtüsüz olmasına mukabil; Şeriati ailesinin dindar ve geleneksel bir aile olması bu girişimde Puran’ın ‘ olmaz ‘ demeleriyle ‘ hayır ‘ cevabı ile yanıt bulur. Ali vazgeçmez 2.5 yıldan sonra her iki aile de ikna edilir ve evlilik gerçekleşir. Ancak Şeriati ailesi örtüsüz bir kadını gelin aldığı için çok eleştirilir.

  1958 yılında evlenir evlilikten bir süre sonra bazı rejimsel kanunlar nedeniyle öğretmen olan eşinin, fişlendiği ve gidip ifade vermesi gereğiyle kendisinin maaşları kesilir. Ayrıca yasa gereği zorunlu yurtdışı eğitim sürecine katılması gerekmektedir.

  1959 yılında hem hocalarının isteği hem de biraz Fransızca bilmesi nedeniyle henüz birkaç aylık evliyken eşini İran’da bırakarak Fransa’ya gider.

  1959-1960 yılları Fransa’ya gidiş, eşinden ayrılış, aynı dönemde eşinin hamile olması, rejim nedeniyle bursunun kesilişi, Fransa’da yalnızlık gibi nedenlerle genellikle bunalım içerisinde ve zor geçer. Bunlar onu yıldırmaz genellikle kendi gibi öğrencilerin kaldığı yerden ise dilini ilerletmek için Fransızların daha yoğun olduğu bir bölgeye taşınmak ister. Aynı dönem yılmaz, çalışmalarına devam eder. Sık sık eşiyle mektuplaşır ve İran’a Mesnevi’yi okuduğu yıllara, o yıllardaki manevi huzura olan özlemini dile getirir.

  Aynı yıllarda ilk evladı İhsan dünyaya gelir, çocuğun ilk resmini görmesi ve eşinin yanında olamaması derin üzüntülere neden olur. Ancak Şeriati boş durmaz. Dönem Fransası faşistlerin Cezayir Sömürgeciliğini övmesi, sol gurupların ise bu sömürüye tepki vermesi karışıklığını yaşıyordur. Şeriati Cezayir Bağımsızlık Hareketi üyeleri ile tanışır.

  1960 yılında İran’a döner, eşini ve oğlunu alıp Fransa’ya geri gelir. Fransa’ya gelişinden sonra bir zenci eylemine katılır ve 3. tutuklanma gerçekleşir. Bu tutuklanma sırasında birlikte olduğu tutuklular ile yaptığı konuşmalar kayda alınır ve yayımlanır.

  1962 yılında annesini kaybeder, cenazeye gidemez ama annesinin 40.günü yasına katılmak üzere İran’a gider. Kara yolu ile Fransa’ya dönecekleri zaman eşinin ikinci çocuğuna hamile olması nedeniyle uçak yolculuğunu tercih ederler, bu ulaşım aracı değişikliği onun Savak tarafından tutuklanmasını engellemiştir.

  Aynı yıl, Avrupa’da İran Milli Hareketi mensubu gençlerin arasına katılır. Yine aynı yıl İran-i Azad dergisinde yazmaya başlar. Pehlevi Döneminin devrimi olan ‘ Beyaz Devrimi ‘ve ‘ Sarı Devrim’ dediği ‘ Yay Yapan Ok ‘ makalesini burada yayımlar. Aynı dönem, Cezayirli İnkılapçı yazar Frantz Fanon’un (psikiyatrist, siyah adam, anti-faşist, anti-sömürgecidir, Cezayir Ulusal Mücadelesinin önemli ismi) Sartre’nin mukaddimesiyle çıkan ‘ Yeryüzünün Lanetlileri ‘ kitabını okumasıyla birlikte çok etkilenir, konuyla ilgili birçok makale yazar. Hatta bu fikirleri İran Milli Hareketi içine ulaştırır.

  1963 yılında doktora tezini verir ve mezun olur.

  Aynı yıllarda şiire uzaklaşmasını tenkit eden dostlarına ‘ şimdi şiiri düşünemem İran’a dönünce nereden başlarım’ı düşünüyorum‘ der.

  1964 yılında iki çocukları İhsan ve Susan’dan sonra Sara doğar. Eşinin ve kendinin öğrenciliği bittiği için bursları kesilmiştir. Maddi olarak zor günler başlar. Aynı zamanda önünde üç yol olduğunu söyler ‘ Avrupa’da kalıp uzaktan rejim aleyhine çalışmak, İran’a komşu bir ülkeye gidip silahlı eğitim için çalışmak ya da İran’a dönmek ‘. Bir yıl düşündükten sonra tutuklanacağını bile bile İran’a dönmeye karar verir. Aynı yıl karayolu ile İran’a dönerler, Savak tarafından tutuklanacaklarını bilerek döndükleri İran’da sınır kapısında 4. kez tutuklanır.

  Hapiste fazla kalmaz.  Çıkışında üniversite hocalığı için eşi ve kendisi başvurur, sudan bahaneler ile bu talepleri ret edilir. Ancak 4. dereceden öğretmenlik-memurluk görevi verilir.

  1965-66 yılları arasında hem çalışıp hem de tercümeler yapmaya devam eder. Puran hanım ‘ gece sabahlara kadar çalışıp,gündüz uyanamamasından bahseder ‘. Bazen daha sessiz olduğunu düşündüğü akrabalarının evinde çalışmaya gider. Bir minder, çay tepsisi, sigarası-küllüğü ve kitapları onun vazgeçemedikleridir. Bu arada rejimin bir siyaseti olarak – çünkü Şeriati’nin gençler üzerinde dini yönde etkisi vardı ve İran’da Rusya etkisiyle yükselen Tudeh Partisi sesleri, Marksist ideolojinin yayılması durumu söz konusu iken Şeraiti gibi bir hoca gençler üzerinde etki bırakıp, kominizm ile mücadele edebilirdi– üniversite hocalığına çağırılır. Tabi bu arada ağızlar boş durmayacaktır, Rus malı, ucuz, silecekleri dahi olmayan arabası ona ‘ Marksist’ yaftasını yapıştırmak için yeterlidir! Şeriati üniversite hocalığı yaparken boş durmuyor, çeşitli konferanslar da veriyordu. Bu arada üç çocuklu bir ailenin babalığı görevi de devam ediyordu.

  1966 yılında başladığı Meşhed Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi görevinde; farklı ders anlatışı, öğrencilerinin büyük ilgisi ile adının daha çok duyulması zamanlarıdır. Aynı zamanda öğrencileri onun konuşmalarını ses kayıtları haline getirip paylaşmaktadır.

  1968 ‘ Kevir ‘ kitabını yazmasıyla ithamlar başlar (Kevir=çöl, içinde şiirleri de bulunan, edebi bir dili olan, tasavvufi, ilhamdan bahseden, insan olmak, kendi olmak, ben olmak, ruh gibi kavramların bulunduğu dini temaları içeren bir kitaptır) ‘ Ali değişti,siyasetten uzaklaştı,peygamberlik iddiasında bulunuyor ‘ dedikoduları yayılır. Zaten bu dönemi de kapsayan sorulara verdiği cevapların olduğu kitabı ‘ Ben hiçbir statükoya bağlı olmayan illegal ve dilin dönebildiği ger türlü suçlamaya muhatap olan Ali Şeriati’yim ve cevap veriyorum ‘ kitabı, ders notlarının arasından düzenlenir. Aynı zamanda konferanslara devam etmektedir.

  1970 yılında ‘ Din ve Barış ‘ başlıklı bir organizasyon için Japonya’ya davet edilir ancak sistemin, rejimin, Savak’ın bir kumpası sonucu davet ve cevap geç ulaştırılır ve bu organizasyonda konferans vermek üzere hazır bulunamaz. Aynı yıllarda öğrencileri oldukça çoğalmıştır, bu rejim için bir tehlike sayılır. Sınıfa Kuran götürmesi, derste sigara içmesi vs. gibi gerekçeler ile ders saatleri azaltılır.

  1971 yılında Savak tarafından dersleri belirsiz bir süreliğine tatil edilir. Derken düzmece bir şekilde bir araştırmacı olarak Tahran’a gönderilir. Aynı zamanda konferanslarına devam etmektedir. Bu yıl Hüseyniye-yi İrşad kurumunun faaliyetlerine katılır. Bu kurum milli ve dini konular üzerinde çalışmalar yapan bir kurumdur. Kurum içerisinde gelenekçi damarda mevcuttur. Kurum içerisinde sürdürdüğü konuşmaları bazı gelenekçi zihinlerin tepkisini alır. Aynı yıl bu kurumun yaptığı hac organizasyonuyla hacca gider, gitmeden evvel vasiyetini de yazar. Aynı dönem Mısır’a gider. Tüm katılımcıların Firavun’un mezarını ziyaret ettiği vakitlerde o, bu mezarlara taş taşırken ölen Afrikalıların yasını tutmakta, onların mezarları başında durmaktadır. Bu yıllarda dördüncü çocukları Mona doğar.Ali Tahran’da, eşi Puran hanım ve 4 çocuğu Meşhed’de dir.

  Konferanslar devam eder -zaten kitaplarının çoğu bu konferanslardan dermelerdir-. İthamlar da devam etmektedir. Sunumlarında sadece Şia’nın değil Ehl-i Sünnet İmamlarının görüşlerini de eklediği, kadınların toplantılara katılmasını sağladığı gerekçeleri, tiyatroya verdiği önem ve Ebu Zer gösterisinin bu kurum altında yapılmasından dolayı büyük tepkiler alır. Bu durum Ali’yi çok üzmektedir. Savak bir yandan, gelenekçiler diğer bir yandan derken, Savak’ın göz altıları, idamları, gösteriler, insanların öldürülmeleri gibi durumlarda Ali’nin büyük üzüntülerinin nedenidir. Tüm bunların içerisinde konuşmalarının ses kayıtlarının yapılması, makalelerinin elden ele dolaştırılması, öğrencilerinin çoğalması, yurtiçi ve yurtdışından takipçilerinin çoğalması tek tesellisidir.

  1972 yılında ‘ Gezici Kütüphane ‘ önerisini kurumlara sunar ancak bir geri dönüş olmaz. Derken Hüseyniye-yi İrşad kapatılır, Ali’nin kitapları yasaklanır, Ali saklanmak zorunda kalır. Ancak mücadele durmaz; öğrencileri gizli olarak fikirlerini Ali Serdebari ve Ali Sebzvarzade müstear ismiyle yayımlamaya devam eder. Ali’yi bulamayan Savak babasını ve eşinin kardeşini gözaltına alır, Ali’nin yerini öğrenebilmek için işkence yapar. Zaman sonra Ali kendi ayağıyla gider teslim olur. Tutuklanır 18 ay tek başına hücrede kalır. Kitap bulundurulmasına izin verilmez. Sadece askerden bazılarının istihareye yatmasını istemeleri üzerine bu istihare sürelerince vakti uzatıp yanında onlardan aldığı Kuran’ı bulundurabilir.

  1974 yılında hapisten çıkar. Ancak esaret bitmemiştir. Savak’ın sürekli takibi, sürekli eve telefon etmesi, sürekli evi ziyaret, gizli tehditler devam etmektedir. Bu yıldırmalardan sonra Ali bir dönem kendini eve hapseder. Bu dönem zor da olsa dostları ve öğrencileri onu ziyaret etmeye devam eder. Yoğun ev hayatı çocuklarına vakit ayırmasını sağlar. Onların fikir dünyalarını ve ruh dünyalarını geliştirmeye yönelik sorular sorar, kompozisyonlar yazmasını ister. Savak boş durmaz, Marksizim mücadelesinde onu kullanmak ister. Sözlerini çarpıtmak ister. Bu arada ev toplantıları hızlanır ancak katıldığı davetlerdeki lüksü gören Ali durumu eleştirir. Bu arada zulümler, ölümler devam etmektedir. Ali bunlardan oldukça bunalmıştır, o silahlı mücadeleye inanmaz, fikri mücadeleye inanır. Artık İran iyice zor bir yer olmuştur.

  Durum böyle iken eşi Puran hanımın da önerisiyle hicrete karar verir. Zorlukla pasaportunu alır, önce o gidecek ardından eşi ve 3 çocuğu gidecektir. Zaten oğlu İhsan ABD’de eğitim görmektedir. Ve Şeriati hicret eder, Savak’ı şaşırtmak için önce Brüksel’e gider. Oradan İngiltere’ye geçer. Puran hanımda yanına gitmek üzere yol hazırlığı yapar. Ancak hava alanında kendisinin ve küçük kızı Mona’nın pasaportunun bir kumpas ile kaybedilmesi nedeniyle, Puran hanım İran’da kalır, Susan ve Sera babalarının yanına gider. Baba ve çocuklar henüz İngiltere’de bir akrabanın evinde bir gece geçirip, kısaca sohbet etme imkanı bulmuştur ki, aynı gecenin sabahı şehid odasının kapısının önünde yerde ölü bulunur. Bu aile ve sevenleri için büyük yıkımdır. Belgesel olarak ispatlanamamıştır ancak Şeriati’yi Savak’ın zehirleyip şehid ettiği bilgisi büyük ölçüde yaygındır. Savak ve rejimin ona olan zulmü öldürmekle bitmemiştir, cenazesi üzerinden bir sahiplenme gerçekleştirmek isterler. Maalesef Savak cenazeye de sahip çıkmak ister. Ancak sevenleri, eşi ve oğlu bu duruma müdahale ederler. Ve Şeriati Suriye’de Hz.Zeyneb’in kabri civarına defnedilir.

Görüşleri

  Şeriati, öncelikle Allah’ı sonrasında insanı ele alır. Bu nedenle ‘ İnsan ‘ kitabında insanı benliğinden kopartan ve nefsine sunan her türlü perdeden ve modern akımlardan kurtarmaya çalışmıştır. Düşüncesini ‘ tevhid ‘ üzerine kurmuştur. Ona göre dinsizlik yoktur, Allah Rasulü’ne muhalefet edenler dinsiz değillerdir, sadece tanrıları çoktur, putları fazladır. İşte bu nedenle Şeriati ulaşabildiği her fazla putu kırmanın derdine düşmüştür.

  Şeraiti,  Allah’ı ve insanı ele alıp bu iki varlığın diyalogundan dini yorumlar. Bu yorumlamalarında kendi dahili olduğu coğrafyada Şia’yı eleştirir. Onun için 12 İmamı beklemek, pasifizimdir. Ona göre bu şekilde geçirilecek zaman yoktur. Biraz da bu nedenle dinsizlik ile çok uğraşmaz o dine rağmen dinin savaşını vermeye çalışır. Belki de bu nedenler ile ‘ Öze Dönüş ‘ demiştir.Bu nedenler ile Hac kitabında, bu kutsal vazifenin içini dolu kılacak yeni ve anlamlı yorumlar düşmüştür.

  Hiçbir fikir adamını kendi toplumu ve tarihi dışında değerlendiremeyiz. Şerati dönem olarak, Rusya etkisiyle Marksizmin yayıldığı, batılı güçlerin hem modernizm hem de emperyalizm ile doğu dünyasını sömürdüğü, bir İslam ülkesi olan İran’ın Şah eliyle batıya peşkeş çekildiği, yaşadığı toplumda faşizmin kol gezdiği, Müslüman coğrafyanın Şia-Sünni savaşlarına şahit olduğu, insanın maddeleştiği, İslam’ın özünden uzaklaştığı bir dönemde yaşamıştır. Tüm bu pespayeliğe şahit ve muhatap olan Şeriati düşüncesinin temelini İslam, kalbin temelini tasavvuf oluşturmuştur. Ve saydığımız tüm kavramlar ile mücadeleye girişmiştir. Kuru bir Kuran’a sarılmadan çok batıyı görmenin vermiş olduğu tecrübe, dil biliyor olması, ilim ve bilim konularını takip etmesi hem sorunları tespit etmesi hem de çözümler sunmasında yardımcısı olmuştur. Bu nedenle ‘Ne yapmalı ‘ demiştir. Yapılacak şeyler arasında, aydınların rolünü çok gerekli görmüştür çünkü o fikri mücadeleye inanan biridir. Bu nedenle aydını modern kırılmalardan ve çağdaşlıktan arındıraraktan yeniden yorumlar. Aydın onun için batılı bir zihin değil, toplumuna kendi köklerinden beslenen bir yol gösterici olmalıdır. Yapılacak şeyler arasında modernizm ile mücadele de vardır. Medeniyeti önceleyen Şeriati modernizmin bir zehir olduğunu, batının medeniyeti kendine seçip, doğuya zehri sunduğunu savunmuştur.

  Ona göre ‘ İnsan Dört Zindan ‘a hapsolmuştur; tabiat zindanı (doğanın kanunları), tarih zindanı (geçmişin gölgesi), toplum zindanı (toplumun etkisi-baskısı), nefsin zindanı. Şeriati bu zindanlardan ilk üçünün zor da olsa aşılabileceğini ancak nefs zindanının aşılması en güç zindan olduğunu söyler. Bu zindan insanı ancak tasavvufi bir kalbi yakınlık kurtarabilir, demiştir. Ancak onun klasik anlamda bildiğimiz pasifize tasavvufa da eleştirisi vardır, onun için tasavvuf hem insanı zikri ile içten gelen zehirden korumak hem de bireyciliğin ve maddeciliğin ayyuka çıktığı bir dünyada maddeden çok ruha yönelmiş bir yatırım demektir. Bir anlamda yukarıda saydığımız modernizm argümanları ile savaşmak onun için tasavvufi bir yöntemdir.

  Tenkit ile uğraşmıştır, taklitçiliği yeren binlerce ispatlı görüşün sahibidir. Ona göre çözüm için insan kendi tabiatından, kendi tarihinden, kendi toplumundan, kendi inancından beslenerek ve öğrenerek yol bulmalıdır. Bu nedenle maddeciliğin karşısında, maddecilik ile cevap vermek yerine ruhu beslemeyi yöntem sunmuştur. Zaten bu nedenle İran İslam Devriminin temellerini atmıştır.

  Tüm bu uğraşları batılı sömürgeci düzenbazlar, işbirlikçi Şah rejimi tarafından çarpıtılmaya çalışılmış, solculuk olarak yaftalanmaya çalışılmış olsa dahi onun öğretilerini bir yöntem olarak seçen binlerce öğrencisi, okuyucusu tarafından anlaşılmış, yayılmıştır. Ve yayılmaya devam edecektir.

  Son bir cümle ile toparlayacak olursak; o kendi görüşlerini çarpıtmaya çalışanlara bir cevap olarak yazdığı ‘ Ve Cevap Veriyorum ‘ metinlerini bir konferansa, bir makaleye, bir kitaba değil tüm yaşamına oturtmuş, yazdıkları ile olduğu kadar yaşamıyla da her türlü küfrü, zulmü, yabacılaşmayı ve dini cevaplamıştır.

  Elbette Şeraiti görüşleri ve kitapları, bir makaleye yahut birkaç paragrafa sığdırılamayacak kadar geniş bir yer kaplamaktadır. Bu nedenle bu biyografiye yönelik çalışma sadece Ali Şeraiti başlığında yazılacak yazıların sadece bir girizgahı, daha sonra gelecek kitaplarına ait inceleme yazılarının ilk adımıdır.

…Bu makale ilginizi çektiyse…

 Müslüman’ın Zaman’la imtihanı

Sunuş: Müslümanlar dünyanın toplam nüfusunun %20’sini teşkil ediyorlar ama gerçek anlamda bir birlik yok. Askerî  tehditler karşısında birleşmek şöyle dursun birbiriyle savaş halinde olan Müslüman ülkeler var. Dünya ekonomisinin sadece %2-%3′lük bir kısmını üretebilen İslâm ülkeleri Avrupa Birliği gibi tek bir devlet olsalardı Gayrı Safi Millî Hasıla bakımından SADECE Almanya kadar bir ekonomik güç oluşturacaklardı. Bu bölünmüşlüğü ve en sonda, en altta kalmayı tevekkülle(!) kabul etmenin bedeli çok ağır: Bosna’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve daha bir çok yerde zulüm kol geziyor. Müslümanlar ağır bir imtihan geçiyorlar. Yaşamlarını şekillendiren şeylerle ilişkilerini gözden geçirmekle başlıyor bu imtihan. Teknolojiyle, lüks tüketimle, savaşla, kapitalizmle, demokrasiyle , “ötekiler” ile ve İslâm ile olan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine oturtabilecekler mi? Müslüman’ın Zaman’la imtihanı adındaki 204 sayfalık bu kitap işte bütün bu konuları sorgulayan ve çözümler öneren makalelerden oluşuyor.

 

Yahudi oldukları için mi zalimler?

İsrail bir çok bakımdan Türkiye’ye benzeyen bir ülke. Paranoyak bir ulus-devlet. “Yoktan var edilmiş bir millet” dört tarafı “düşmanla çevrili” kutsal bir vatanda yaşıyor. Terör tehlikesine karşı ülkenin güvenliği için(?) haklar ve özgürlükler çiğneniyor. Devlet eliyle düşman üretiliyor! 

Gidemeyenlerin ülkesi oluyor İsrail… Kendi zulmü altında ezilen, korku içinde yaşayan, dünyasıyla beraber Ahiret’ini de kaybetmiş olan İsrailli zannederim Filistinliden bile daha zavallı bir durumda bu yüzden. Buradan indirebilirsiniz.

Trackback URL

  1. 4 Yorum

  2. Yazan:Ökkeş UçanDepik Tarih: Eki 8, 2010 | Reply

    Tebrik ederim Cemile hanım
    çok güzel bir çalışma olmuş .

  3. Yazan:suzannur Tarih: Eki 10, 2010 | Reply

    Şeriati’nin görüşlerine yönelik, alıntılarla belgelenmiş diğer makalelerini de bekliyorum.Ellerine sağlık.

  4. Yazan:Yusuf Ekinci Tarih: Oca 9, 2011 | Reply

    Tebrikler, ellerine sağlık Cemile Hanım.
    Akıcı ve bir o kadar da etkileyici bir çalışma olmuş. Devamını da okuma fırsatı buluruz inşallah…

  5. Yazan:Reha Ruhavioğlu Tarih: Ağu 14, 2011 | Reply

    Cemile Hanım derli toplu, gayet güzel bir makale… teşekkür ediyor, bu konudaki makalelerinizin devamını merakla bekliyorum…

ÖNEMLİ

--------------------------------------------------------------------

Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahipleri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşlere katıldığımız anlamına gelmez.

Hakaret içerse dahi bütün yorumlar birer fikir eseridir. Ama bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatın yine de.

Not: Sitenin ismini dert etmeyin, “derinlik” üzerine bayağı bir geyik yaptık, henüz söylenmemiş bir şey bulmanız oldukça zor :)

Editörle takışmayın, o da bir anne-babanın evlâdıdır, sabrının sınırı vardır. Siz haklı bile olsanız alttan alın, efendilik sizde kalsın.

Sitenin iç işleriyle ilgili yorum yapmayın, aklınıza takılan soruları iletişim kutusundan sorun, kol kırılsın, yen içinde kalsın.

Kendi nezaketinizi bize endekslemeyin, bizden daha nazik olarak bizi utandırın. Yanlış ve eksik şeylerden şikayet etmek yerine bilgi ve yeni bakış açısı sunarak tamamlayın, düzeltin, tevazu ile öğretin bize bildiklerinizi.

Bu kurallara başkasının uyup uymamasına aldırmayın, siz uyun. Bütün yorumları hızla onaylanan EN KIDEMLİ YORUMCULAR arasındaki nizamî yerinizi alın.

--------------------------------------------------------------------
  • Siz de fikrinizi belirtin